![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [1.BÖLÜM]: SİYAH MASKE](https://cdn.kitappad.com/image/user-file/69006/img/foto-1725607746.png)

"Herkesin yanına gitmek istediği biri vardır. Gecenin üçü, sabahın körü, hatta cehennemin dibi bile olsa.."
Nazım Hikmet
"Siyah Maske "
Aralık perdeden içeri sızan güneş gözlerime çarpınca kafamı yastığıma bastırdım. Tam arkamı dönmüş, güzel ve yarım kalmış uykuma devam edeceketim ki bakışlarım yatağın yanında duran çalar saatime kaydı.
ÇALIŞMIYORDU!!
Büyük ihtimalle pili bittiği için durmuştu. Bu yüzdende alarm çalmamıştı. O an ki telaşla, aniden yataktan fırladım. Zar zor ayakta durup dengemi sağladığımda bakışlarım bileğimdeki kol saatine kaydı. İlk derse tamı tamına sadece ön beş dakika vardı. Ve ben nasıl yetişeceğim konusunda hiçbir şey bilmiyordum.
Hızlıca odamda olan ebeveyn banyosuna girdim. Elimi ve yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Hiç hız kaybetmeden odama döndüğümde, dolabıma uzandım ve giyeceğim kıyafetleri çıkardım.
Üzerimde ki pijamaları bir çırpıda çıkarıp yatağımın bir köşesine fırlattım. Şuan nereye uçtuğu pekte önemli değildi açıkçası.
Üstüme beyaz kazağımı altıma da siyah bol paça kotumu giydim. Hızla makyaj masama doğru yürüyüp tarağımı aldım. Saçlarımı gelişi güzel taramış tepeden at kuyruğu olarak toplamıştım.
Sırt çantamı elime alıp içine çalışma masamda duran test kitaplarını ve defterlerimi yerleştirdim.
Tamamen hazır olduğumda hızlıca aşağı indim. Ayakkabılarımı seri bir şekilde giyip, kendimi dışarı attım. Derse geç kalacağım kesindi ama en azından biraz olsun erken gidebilirdim. Bu yüzden de garajda duran bisikletimi alıp hızla yola koyuldum.
Okula vardığımda dersin üzerinden tamı tamına yirmi dakika geçmişti. Ve ben nefes nefese koşmaya hala devam ediyordum.
Sınıfın önünde durduğumda derin bir nefes aldım ve kapıyı çalıp komut gelmesini beklemeden içeri girdim.
Özür dileyerek yerime geçmek istediğimde sınıfta öğretmenin olmadığını gördüm. Allah'ım şükürler olsun!
"Bugün güne matematikle başlamamak gerçekten çok güzel!"
"Toplantı düzenleyenlerin ellerinden öpeceğim!"
Sınıftakiler kendi aralarında konuşup sevinç gösterisi yapıyordu. Anladığım kadarıyla bir toplantı vardı. Bu yüzden ders boştu. Bana da sevinmek düşerdi.
Her zaman olduğu gibi yine pencere kenarı, en arkada olan sırama geçtim. Kimsenin yüzüne bakmamıştım yine. Normalde derslerle alakası olmayanlar arkalarda uyumak için oturur derler. Bu değişmez bir kuraldır herkes için. Ama benim nedenim bu değildi.
Aksine dersleri çok daha iyi dinler, yüksek notlar alırım. Hatta okul ve sınıf birincisiyim. Tabi bu benim yüksek zekam dışında okulun içindekilerden de kaynaklıydı. Buradakilerin çoğu varlıklı ailelerin yetiştirdiği şımarıklarla doluydu. Evet, kolejde okuyorum. Ailemin isteği üzerine sınava girmiş, yüzde doksan burs kazanmıştım.
Buranın ne tür bir yer olduğunu bildiğim için gelmek istemiyordum ama ailemi de kıramamıştım. Ve sonuç olarak buradayım.
Lise son sınıf öğrencisiyim. Bu yüzden yoğun geçen bir senede yaşam mücadelesi veriyorum. Yüzlerce test kitabı, konu anlatımları, gece çalışmaları ve olmazsa olmaz kahveler.
Pencere kenarına sinip, başımı sıraya yasladım, tek oturuyordum.
Sınıfta sadece notlarımı almak için benimle konuşurlardı. Bunun sebebi beni dışlamaları ya da asosyal olmam değildi. Kendimi öyle göstermemdi. Açık olmak gerekirse bu sınıftan veya okuldan kimseyle muhatap olmak istemiyordum. Çünkü bu eğlenceli olmaktan ziyade sadece can sıkan bir şey. Kafa yapımın uyuştuğu ya da sohbeti saran pek kişi yoktu. Bende aramamayı tercih etmiştim. Kısacası uzak kalmak benim için iyiydi.
Sonraki derse kadar kulaklığımı takıp sadece şarkı dinledim. Diğer derste bunu planlıyordum ama daha iyi bir şey oldu. Toplantı uzadığı için eve gitmemize izin verdiler.
Sanırım gerçekten şanslı günümdeydim!
Sevinçle çantamı alıp ayaklandım ve yine aynı sevinçle sınıftan çıktım. Tabi bu sevincim çok uzun sürmedi. Sebebi ise karşımda duran iki varlıktan kaynaklanıyordu.
Bora ve onun yandaşı Cenk.
Koridor duvarına yaslanmış, bana bakıp gülen o gereksiz ikiliye aldırmadan yanlarından geçip gidecektim ki Bora kolumu tutup beni durdurdu.
Ters bakışlarımı yüzüne çevirip "Yine ne var Bora?" diye sordum. Gerçekten beni sınıyordu bu çocuk!
Bora, babamın çok yakın bir arkadaşının oğluydu. Ortaokuldan beri hep birlikteydik. Ama ne o beni seviyordu ne de ben onu. Aslında bana karşı biraz iyi davranmış olsaydı belki şuan iki düşman gibi olmazdık.
Ortaokuldan beridir bana yaptığı tek şey zorbalık. Neden böyle yaptığını anlamış değilim. Beni sevmiyordu. Tabi bu davranışları yüzünden bende onu.
"Benimle düzgün konuş, karşında kim olduğunu unutma!" dediği şeye sadece gözlerimi devirdim. Çünkü umurumda olmamıştı.
Cevap vermeden kolumu sert bir şekilde çektim ve dokunmasından iğrenir gibi kolumu silkeledim.
"Geçip gidiyordum, beni durduran sensin. Ne dememi bekliyorsun?"
Dediğimde cevap vermedi bende hiç bir şey demeden gözlerimi devirdim. Arkamı dönüp gideceğim sırada bu seferde önüme geçti.
Salak bu gerçekten!
"Hadi ama Lavin. Bu sakin kız ayaklarını bırakalım." alaycı bir gülüş atıp elini yüzüme doğru yaklaştırdığında bir adım geri çekildim. Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyorum ama gerçekten geri zekalı olduğunu bana kanıtlamıştı.
Bora biraz daha yaklaştığında başımı geri çekmeye çalıştım tam o sırada da yanımızda daha önce hiç görmediğim biri belirdi. Bora'nın göğsüne elini koyup hafif bir şekilde itti.
"Rahat bırak istersen." Diyerek sırıttığında ben de Bora da ona bakıyorduk. Bu yaptığı Bora'yı sinirlendirdi.
Korkak.
"Sen kimsin lan?" Diyerek adını bile bilmediğim çocuğun üzerine yürüdüğünde ne yapacağımı bilemeden öylece durdum.
"Bence bu önemli değil. Çok fazla merak iyi değildir." Diyip kolumu tuttu. Ben neye uğradığımı şaşırmıştım, tepki veremedim. Benimle birlikte yürüyüp dışarı çıktığında Bora hiç bir şey dememişti. Hayret ettim gerçekten.
Okulun önünde durduğumuzda beni tutam çocuk elini çekip mahçup bir şekilde gülümsedi. "Kusura bakma. Öyle tuttum getirdim ama. O tiplerle bırakmak doğru olmazdı."
"Anladım, sorun değil.Teşekkür ederim." Diye mırıldandım.
"Önemli değil. Ama sanırım ben gelmesemde hallederdin." Diyip güldü. Bende kıkırdadım.
"Onlar benle uğraşıp duruyor bayadır. O yüzden alıştım. Gereksiz bir ikili işte. Eğlence arıyorlar." Dediğimde kafasını salladı.
"Boyun falan eğme böylelerine. Bunların yaptığı sadece hava. Güya zorbalık yapıp popüler olacaklar. Takma sen. Neyse benim şimdi gitmem gerekiyor. Zaten bir kaç haftaya bu okuldayım. O zaman tanışırız şuan hiç vaktim yok." Dedi ve ben daha konuşamadan yanımdan ayrıldı. Arkasından öylece baka kaldım. Neydi bu fragman mı?
Olanların şokunu üstümden attığımda oflaya oflaya yürümeye başladım.
Eve geldiğimde kapıyı annem açmıştı.
"Hoşgeldin meleğim." Diyerek kollarını bana sardığında gülümsedim.
"Hoşbuldum sultanım. Yüzünüzü gören cennetlik." Kıkırdadığım sırada geri çekilip omzuma hafif bir şekilde vurdu. Birlikte gülerek içeri geçtik.
Dediğim gibi annemin kendisine ait küçük bir kafesi vardı. O yüzden erkenden kalkıp oraya gidiyordu. Babamı sorarsanız onu haftada 1 saat görürüm ya görmem. Özel kuvvetlerde kendileri. O yüzden sürekli iş başındaydı. Sürekli görevdelerdi.
Beni miniğim diye sever. Buna sinir olmuyor değilim. Ama şuan bana öyle seslenmesini, saçımı okşayarak uyutmasını, kocaman kız oldum dememe rağmen sen benim hep küçük prensesimsin demesini özlüyorum. Ben babamı özlüyorum... Çünkü bu aralar neredeyse hiç görüşemiyorduk. Bu da canımı epey bir sıkıyordu.
"Ben kafeye geçeceğim. Senin gelmeni bekliyordum." Ağzıma, elimde olan kuru yemişlerden atıp anneme döndüm.
"Bende geleyim. Ders çalışırım. Bu aralar boşladım biraz." Dediğimde annem gülümseyerek kafasını salladı.
"Peki madem. Sen üzerini değiştir, bende yemekleri hazırlayayım. Orada birlikte yeriz."
"Olur." Annemin yanağına uzun bir öpücük bırakıp hızlıca odama çıktım. Çantamı ve ceketimi askıya bıraktım. Dolabımdan giyecek kıyafetlerimi çıkarıp yatağa bıraktım. Üstümden çıkarttılarımı katlayıp dolabıma bıraktım.
Siyah kumaş pantolonumu, beyaz cropumu giyip, üzerime de lacivert bir kot ceket aldım.
Saçlarımı açıp taradım ve sırtıma attım. Hızlıca yüzümü ve dudaklarımı da nemlendirdim. Ders kitaplarımı ayarlayıp çantama koyduktan sonra telefonumu da aldım. Tamemen hazırlandıktan sonra odamdan çıktım.
Aşağı indiğimde annemin kapıda ceketini giydiğini gördüm. "Hazırım ben." Dediğimde annemin bakışları beni buldu. Gülümseyip başıyla beni onayladığında yanına gittim. Birlikte evden çıktık ve kafeye gitmek için yola koyulduk.
...
Annem müşterilerle ilgilenirken ben arka masalardan birine geçip ders çalışmaya başladım. Bazen evden çıkmak iyi oluyordu. Hep odamda olunca duvarlar üstüme üstüme geliyor gibi hissediyordum. Bence bu herkese oluyordur. Sürekli aynı ortamda çalışmak beni sıkıyor.
Annem kasaya geçip sandalyeye oturduğunda yüzünü buruşturdu. Hemen yanına gidip kolunu tuttum.
"Anne iyi misin?" Telaşla konuştuğumda annem bana bakıp gülümsedi. Beti benzi atmıştı. Elimi alnına koyup ateşine baktım. Normaldi.
"İyiyim merak etme kızım. Tansiyonum düştü herhalde." Dediğinde elimi yanağına koydum.
"Eve gitmek ister misin?"
"Hayır hayır. Bugün bir kaç müşteri masa ayırttı. Onlarla ilgilenmem lazım. Gidemem eve. Şimdi iyi olurum zaten." Dediğinde hemen kafamı iki yana salladım.
"Olmaz öyle. Sabahtan beri çalışıyorsun zaten. Hadi sen eve git. Ben hallederim müşterileri. Her şey hazır sadece servis yapacağım bu kadar." Dedim.
"Kızım ben seni tek bırakmam burada. Kalayım işte. İyiyim ben." Diyerek reddettiğinde başımı yana eğdim.
"Lütfen anne kırma beni. Hadi git. Hemen arıyorum ben taksiyi." Annemin ısrar etmesini beklemeden telefonumu cebimden çıkardım. Bir taksi çağırdım.
"Bari şu masaları içeri alalım. Sen tek başına koyamazsın." Dediğinde başımla onayladım onu. Dışarıdaki masaları tek tek içeri yerleştirdik. Annemin eşyalarını getirip, ceketini giydirdim.
"Taksi geldi." Dediğimde annem ellerimi tuttu.
"Dikkat et kendine tamam mı? Ben seni arayacağım zaten." Dedi. Hala gidip gitmemek için tereddüt ediyordu.
"Tamam merak etme sen. Ben hallederim." Gülümseyerek yüzüne baktığımda pekte memnun görünmüyordu. Beni tek bırakmak hoşuna gitmemişti.
Annem gittiğinde kalkan müşterilerin masalarını toplayıp, temizledim. Gidip gelen müşterilerle ilgilenmek gerçekten de çok zordu. Annem nasıl yetişiyordu acaba.
Aradan bir kaç saat geçmişti. Hava da kararmıştı. Akşama doğru kara bulutlar çökmüştü. Büyük ihtimalle yağmur yağacaktı.
Kimse gelmeyince bende masama geçtim. Ders çalışmakla oyalanırken saat epey geç olmuştu. Annem sürekli arayıp soruyordu tabi.
Açık olan pencereden esen soğuk rüzgarla vücudum titredi. Ceketimin kollarını avuç içlerime kadar çekip oturduğum yerden kalktım. Pencereyi kapatmak için yeltendiğimde yüzüme çarpan rüzgarla derin bir nefes almıştım. Gökyüzündeki yıldızlar o kadar güzel ışıldıyordu ki bakmadan edememiştim. Bir süre gözlerimi kapattım. Temiz havayı içime çektim. Bir anda çakan şimşekle yerimde sıçradım.
Ödüm koptu..
Anın bozulmasına sinirlenip pencereyi hızlıca kapattım. Masama geçip oturdum. Eşyalarımı toparlamaya başladığımda yağmur şiddetli bir şekilde yağmaya başladı. Cama vuran damlaların sesi baya kuvvetliydi. Allahtan annem gitmeden önce masaları içeri almıştık. Ben asla bu yağmurda uğraşamazdım. Telefonumun çalmasıyla başımı ekrana çevirdim. Annem arıyordu. Büyük ihtimalle yağmurun yağması onu telaşlandırmıştı.
"Efendim anne?"
"Yağmur başladı. Seni tek bırakmak tamamen hataydı. Pencereleri ve kapıları kapat ben birazdan orada olurum." Ardı ardına kelimeleri sıraladığında iç geçirdim.
"Anne hayır. Ben yağmur durar durmaz hemen geleceğim. Senin gelmene gerek yok." Diyerek itiraz ettiğimde annem beni dinlemiyordu bile.
"Hayır. Yağmur duracak gibi değil. Hem oranın elektrik kabloları da sıkıntılı zaten. Birazdan elektrikler de gidebilir. Sen karanlıktan korkarsın." Evet korkuyordum. Ama hastaydı bu yağmur da daha da kötü olur du.
"Anne lütfen beni dinle ve gelme. Hastasın zaten." Bu da ona engel olamamıştı.
"Lavin dikkat et kendine. Ben birazdan orada olurum." Bir şey dememe izin vermeden aramayı sonlandırdığında sıkıntılı bir nefes verdim. Telefonu masaya bırakıp açık olan kapıya doğru yöneldim. Tam o sırada korktuğum şey başıma geldi. Lanet olası ışıklar söndü! Anneminde dediği gibi ben karanlıktan korkardım. Hemde çok. Allahtan sokak lambaları sayesinde önümü görebiliyordum. Sert bir rüzgar içeri girdiğinde hemen kapıya uzandım. O sırada, siyah bir gölge gibi duran vücuda çarptım. Başındaki siyah şapkası ve siyah maskesi onu tamamen kapatıyordu. Boğazıma düğümlenen çığlığı atmaya hazırlandığım sırada, eliyle ağzımı kapattı. Beni içeri doğru itti. Onunla birlikte geri geri adımladığım sırada ayağıyla kapıyı kapattı. İçimde elbette bir korku oluşmuştu. Karşımdaki resmen bir seri katile benziyordu. Amerikan dizileri sağ olsun aklıma bin bir türlü senaryo gelmişti bile.
Ben yinede korkumu dışa vurmamaya çalışıyordum.
"Bağırmayacağına dair emin olmamı sağlarsan ağzını açacağım. Aksi takdirde nefessizlikten ölürsün." Evet zaten şuan yaşıyordum ya!
Başımı aşağı yukarı sallayıp yaptığı anlaşmayı kabul ettiğimde elini yavaşça çekti. Bağırıp bağırmayacağımdan emin olmaya çalışarak yüzüme baktığında derin derin nefesler alıp verdim.
"Salak mısın sen! Ne diye ağzımı kapatıyorsun!" Duvara konuşuyor gibi hissetmiştim çünkü simsiyah giyinmişti. Gözlerini bile zar zor görüyordum. Karanlığın bir parçası gibi duruyordu.
"Bağırmayacaksın diye anlaştık yalnız. Ayrıca çektim işte elimi." Dedi.
"Sağ ol ya! Çok iyisin gerçekten." Diyerek alayla konuştuğumda anlayamadığım bir şekilde homurdandı.
"Ne istiyorsun benden?" Dedim rahat gibi davranmaya çalışarak. Ama beni pek dinliyor sayılmazdı. Etrafa bakınıyordu sadece.
"Burası kafe değil mi? Oturmaya geldim." Yanımızda duran masaya oturduğunda gözlerimi devirdim. Bu şaka falan olmalıydı cidden!
"Müşteriler içeri böyle girmiyor yalnız." Dediklerimi duymazdan gelip ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Bakışları, dışarıyı kontrol etmeye başlamıştı.
"Evet şimdi anladım. Sen sokak serserilerinden birisin ve şuanda polisten kaçıyorsun değil mi?" Kollarımı birbirine bağlayıp yanına doğru yürüdüğümde kısa bir bakış attı yüzüme.
"Aynen." Pekte doğrulayıcı konuşmasada, tahminimin tutmasıyla övünür gibi dik durdum.
"Tamam. Şimdi buradan sessiz sedasız çekip gidersen, kimseye bir şey söylemeyeceğim." Diyerek anlaşma sundum önüne.
"Seninle anlaşma yapmayacağım." Dedi hala dışarıya bakarken.
"O zaman-" lafımı tamamlamama izin vermeden araya girdi.
"Zaten şimdi gideceğim. Lütfen azıcık susmayı dener misin? Minnettar kalırım cidden." Diyerek tekrar önüne döndü. Kaşlarımı çatmıştım. Ne demek istiyordu bu şimdi?
"Pardon da sen de gelip buraya girmeseydin. Ne yapmamı bekliyordun oturup çay kahve ikramı mı yapacaktım?" Sitemle konuştuğumda bu sefer üzerime doğru yürüdü.
"Haklısın hata bende. Ama ne yapayım bu kadar çenesi düşük biriyle karşılaşacağımı bende bilmiyordum."
Çenesi düşük?
"Bana bak sen-" Parmağımı yüzüne doğru salladığımda küçümser bakışlarla önce baştan aşağı süzdü beni. Sonra da kaldırdığım elime baktı.
"Sinirlendiğini böyle belli etmeye çalışıyorsan boşa uğraşma. O boyla seni kimse ciddiye almaz. Benden sana ufak bir tavsiye" Çok güzel! Bir boyumla dalga geçmediği kalmıştı.
"Sen kendini çok mu uzun sanıyorsun." Dediğimde küçük bir kahkaha attı.
"Sence." Diyerek elleriyle kendini gösterdiğinde, boyunun farkına vardım. Dediğim şeyin altında kalmıştım resmen. Allah bir boy vermiş. Maşallah.
"Bitti mi?" Tahammülsüzce konuştuğumda kafasını salladı.
"Evet. Biliyorum çok üzüleceksin ama gitme vaktim geldi." Dediğinde alaycı bir gülüş attım.
"Aynen yaa şimdi ağlayacağım."
"Fark ettim." Diyerek pencereye doğru gitti ve camı açtı.
"Çok kabasın. İyi geceler yok mu?" Dediğinde gözlerimi devirdim. O da konuşmaya devam etti.
"Ben bir daha bu kafeye gelmem. Çok itici bir sahibi var." Alayla konuştu.
"Lütfen gel ya gelmezsen hatırım kalır." Dedim.
"Bilmem düşünürüm. Çok ısrar ettin." Dediğinde masanın üzerinde duran kıskaç tokamı üstüne fırlattım. Lanet olası havada kapmıştı.
"Lavin." Başımı kapıya doğru çevirdiğimde annem içeri girdi.
Hemen cama baktım. Yoktu. Gitmişti.
"Kızım iyi misin?" Annem telaşla yanıma geldiğinde sıkıca sarıldım.
"Korktun mu?" Diyerek elleriyle saçlarımı okşadı.
"Biraz."
Annemle birlikte kafeyi kapatıp eve geçtik. Gider gitmez direkt odama çıktım. Sıcak bir duş alıp pijamalarımı giydim.
Yatağıma geçip battaniyeyi üzerime çektim. Kafamı yatak başlığına yaslayıp boş boş tavanı izlemeye başlamıştım. Bugün ne yaşadım ben ya? Anneme olan olaydan bahs etmemiştim. Öğrenirse direkt telaş yapardı. Babama da haber verirdi. Onu da meşgul etmek istemiyordum zaten. Yeterince yoruluyordu. Bu yüzden en iyisi buydu.
Gözlerimi kapatıp açmam bir olmuştu. Onu görüyordum. Her göz açıp kapamamda önümde duruyor gibi oluyordu. Sanki bir nefes yakınımda gibiydi. Sinirle yatağın içine girdim. Gözümün önüne gelmesini istemiyordum. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüyordum.
Siyah Maske sadece kötü bir olaydı. Unuttum bile. Peki neden hala böyle hissediyordum? Düşünceler resmen beynimi kemiriyordu. Derin bir nefes alıp baş ucu lambasını kapattım.
"Umarım bir daha karşılaşmayız."
1. Bölüm Sonu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [1.BÖLÜM]: SİYAH MASKE](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |