26. Bölüm

[26. BÖLÜM]: KAYIPLAR

Hiranur Uzun
lady_bird

Okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.

 

YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆

"Ben sensiz bin gece kan yuttum. Sen bir gece sensiz kalmadın, mâzursun.."

 

Ahmet Gazzali

 

Şarkılar;

• Göksel - Yalnız kuş

 

"Kayıplar"

 

Yıllar önce

 

"Baba tekrar deneyelim mi?" Lavin babasının ona aldığı bisiklete hevesle bakıyor, sürmeyi öğrenmek için can atıyordu. Bir kaç kez denemişti ama ilk deneyimi olduğu için pek başarılı olamamıştı. Yinede pes etmek istemiyordu. Aklına koymuştu bir kere.

 

"Deneylim fıstığım. Gel bakalım." Lavin babasına tutunarak tekrar bisiklet koltuğuna geçtiğinde heyecanla kavradı direksiyonu.

Yavaşça pedalı çevirmeye çalıştığında bakışlarını babasını buldu.

 

"Beni tut olur mu baba?" Dediğinde Erdem gülümseyerek başını salladı.

 

"Tutacağım." Lavin artık daha da güveniyordu kendine. Çünkü biliyordu babasının onu tutacağını. Bu da rahat hissettiriyordu. Pedalı tekrardan yavaşça çevirip normal bir hızda ilerledi. Sarı saçları esen rüzgarla uçuştuğunda ağzı kulaklarına varmıştı.

 

"Baba bak sürebiliyorum, öğrendim." Dedi heyecanını dile getirerek.

 

"Evet öğrendin prensesim." Erdem Lavin'e hissettirmeden bisikleti tutan elini yavaşça çekti. Kendi başına öğrenmesini istiyordu. Lavin hiç tökezlemeden aynı heyecanla yavaşça ilerliyordu. Erdem, adımlarını bisikletin hızına göre ayarlayıp arkasından yürümeye başlamıştı. Kızının şuan tek başına sürüyor olması onu baya mutlu etmişti.

 

"Baba," Lavin arkasına doğru baktığında, babasının onu tutmadığını gördü. Bu da telaş yapmasına neden olmuştu. Dudaklarını büzdüğü sırada kontrolünü kaybetmişti.

 

"Baba neden bırak-" cümlesini tamamlayamadan bisiklete birlikte yere savrulduğunda Erdem hemen Lavin'in yanına çöktü.

"Baba dizim çok acıyor." Diyerek kanayan dizine bakıp ağlamaya başladığında Erdem hemen Lavin'i kucağına aldı ve kaldırıma geçip oturdu.

 

"Fıstığım ne güzel sürüyordun keşke bakmasaydın arkana." Dediğinde Lavin burnunu çekerek konuştu,

 

"Baba ben korktum neden bıraktın beni." Dedi hayal kırıklığıyla. Babası onu tutacağını söylemişti ama bırakmıştı. "Tutacağım demiştin." Erdem gülümseyerek kızının göz yaşlarını sildi ve yanaklarına öpücükler bıraktı.

 

"Babalar kızlarının başardığını görmek ister bu yüzden bende sana güvendim." Dediğinde Lavin anlamayarak kaşlarını çattı.

 

"Nasıl yani?" Diye sordu merakla.

 

"Benim kızım ben olmadan da başarabilir dedim ve sana güvendim." Lavin'in önüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp alnından öptü.

 

"Peki başardım mı?"

 

"Evet tabiki de." Erdem sevinçle kızına baktığında Lavin dudaklarını büzerek babasına sarıldı. Erdem neden böyle yaptığını anlamamıştı.

 

"Beni başardığım için artık beni tutmayacak, yanımda olmayacak mısın?" Lavin hüzünle konuştuğunda babası daha sıkı sarıldı.

 

"Öyle bir şey asla olmayacak." Dedi Erdem net bir sesle. Bu soru onunda canını sıkmıştı. Çünkü bir an bile kızının yanında olmama düşüncesi onu korkutuyor ve üzüyordu. Hele Lavin'in böyle düşünmesi ona baya kötü hissettirmişti. "Baban seni asla bırakmayacak ve hep yanında olacak." Lavin geri çekilip dolu gözlerle babasına baktı.

 

"Söz mü?" Dedi kızarmış burnunu yeniden çekerek.

 

"Söz veriyorum prensesim. Ben senin her anında yanında olacağım." Erdem Lavin'in saçlarına sayısız öpücükler bıraktı. Sıkı sıkı sarıldı kızına...

 

Babalar çocuklarının evidir. Lütfen o evi yıkarak çocuklarınızı enkaz altında bırakmayın. Onlar hayatları boyunca bir çok kez düşecekler. El uzatan siz olun. İyi bir baba olun ki çocuklarınız gerçek sevgiyi başkalarında aramasın.

Ararken de ruhlarını öldürmesin... Kızlar erkeklere göre daha narin daha kırılgandır. Bazen en ufak bir şeyden bile rahatsız olabilirler. Ama sizden asla olmasına izin vermeyin. İnanın bir kızın en büyük yarası babasıdır... O yaranın kanamasına izin vermeyin. Çünkü o yara kanarsa bilin ki çocuklarınız artık yaşayan bir ölüdür...

 

Bir kez olsun saçlarını okşayıp, öpün..

 

Günümüz

 

Bir insanın hayatı sadece bir kaç saat içinde cehenneme döne bilir miydi? Bu sorunun cevabını yaşayarak aldım. -Bütün her şeyimi kaybederek.- Artık bir hayatım veya yaşantım yoktu, olmayacaktı. Büyük bir savaş gerçekleşti, en büyük kaybı ben verdim. Ailemi, çocukluğumu, hayallerimi, sevdiğim adamı..

 

Son bir kez sarılamadım annem ve babama. Kokularını içime çekemedim. Dahası onlardan kalan hiç bir şey yoktu elimde. Her şey gözümün önünde yanmış, kül olmuştu. Tek bir hatıra kırıntısı bile yoktu.

 

Yerde oturmuş, önceden cıvıl cıvıl, şimdi külden ibaret olan evime bakıyordum. Yangını söndürmüşlerdi evet ama ne annem ne de babam çıkmıştı oradan. Benim evim bu ev değildi ki, içinde olanlardı. Annemdi.. Babamdı.. Anılarımdı.. Hatırlarımdı..

Ve elimde hiç bir şey kalmadı. O ev artık yoktu...

 

"Lavin." Babamın en yakın arkadaşı olan Hakan abiye kaydı bakışlarım. O da özel kuvvetlerdeydi. Yıllardır babamla görev yapıyorlardı. Bana öyle bir bakıyordu ki acınacak durumda olduğumu bir kez daha çarptılar yüzüme. Kaldırımda oturmuş sırtımı duvara doğru yaslamıştım. Halim deseniz söylememe gerek yok bence. Ölü gibi. Özgür'lerde aynı bakışı atıyordu bana. Üçü de en az benim kadar berbat durumdaydı. Ama bana destek olmaktan vazgeçmediler. Şuan bütün evleri dolaşıp bir gören var mı diye soruyorlardı. Belki de kaybetmediğim tek şey kardeşlerimdir diye düşündüm o an.

 

"Öldüler." Dedim düşüncelerimi dağıtarak. Bağırmaktan ve ağlamaktan sesim kısılmıştı. Hakan abi sıkıca sarıldı bana. Artık gözlerimden yaş akmıyordu. Kotam dolmuştu sanırım. Şimdi de içim ağlayacaktı. Parçalanmış ruhum kanayacaktı.. Saatlerdir bu kaldırımda oturmuş öylece eve bakıyordum. İçeri girmeye bile cesaret edememiştim.

 

"Özür dileriz kızım. Kurtaramadık."

İşte o an bir hıçkırık koptu içimden. Bitti sandığım göz yaşlarım tekrar döküldü. "Ama sana yemin ederim bulacağız bunu yapanı."

 

"Onlar gittikten sonra ne fark eder." Dedim göz yaşları arasından. Hakan abi buna cevap vermedi. O da biliyordu hiç bir şey fark etmeyeceğini. Evet belki mesleğinde intikam almak vardı. Ama benim için hiç bir şey ifade etmezdi bu. Çünkü ben ailemi geri alamayacaktım.

 

Hakan abi geri çekildiğinde bakışlarımı evden çıkan askerlere çevirdim. Ellerinde siyah ceset torbaları vardı. Üstlerine örtülmüş al bir bayrak... O an kalbime öyle bir bıçak saplandı ki nefesimin kesildiğini hissettim. Hakan abi ayağa kalkıp asker selamı verdiğinde oradaki bütün askerler ve polisler de aynı pozisyonda durdu. Titreyen dizlerimle yavaş yavaş yürüdüm ve annem ve babamın -ceset torbasında olan annem ve babamın- önünde durdum.

 

"Anne." Dediğimde bir bıçak daha saplandı. "Baba." ve bir tane daha.

"Annem." Daha fazla dayanamayıp yere çöktüğümde tüm vücudum titremeye başladı. Çok üşüyordum çünkü onların sıcaklığı yoktu. Bekledim, tüm bu olanların bir kabus olmasını bekledim. Annemin ve Babamın gelip bana sarılmasını bekledim. Boş bir bekleyişti, biliyordum ama ben yinede bekledim..

 

"Lütfen, lütfen kalkın. Yalvarıyorum size kalkın ve bana sarılın. Bitsin bu kabus." Hıçkırıklarım konuşmama bile engeldi. "Beni böyle bırakmayın yalvarırım. Beni böyle bırakmayın, dayanamam. Yemin ederim dayanamam. Yaşayamam, ben sizsiz nefes alamam. Bırakmayın beni." O kadar çaresizdim ki şuan onlarla konuşursam geri gelirler diye düşünüyordum resmen.

 

"Götürün." Hakan abiden gelen emirle askerler tekrar harekete geçti ve gelen cenaze arabasına doğru gittiler.

 

"Hayır, hayır götürmeyin lütfen götürmeyin." Diyerek ayağa kalktığımda Hakan abi koşarak gelip kollarımdan tuttu. "Bırakın yalvarırım bırakın. Ölmedi onlar, bırakmazlar beni. Yalvarırım durun." Diye bağırdım. Beni dinlemediler, bırakmadılar. "Hakan abi lütfen söyle götürmesinler." Yalvarıyordum.

 

"Lavin yapma geri getirmek imkansız artık." Cenaze arabası harekete geçtiğinde Hakan abiyi sert bir şekilde ittim.

 

"Bırak beni!" Diyerek bağırıp koşmaya başladığımda araba çoktan uzaklaşmaya başlamıştı bile. "Götürmeyin, götürmeyin lütfen. Durun." Bağırarak arkalarından koşuyordum. "Durun yalvarırım durun." Yorgunluktan yere düştüğümde artık tamamen gözden kaybolmuşlardı. İlk önce kanayan dizime kaydı bakışlarım. Sonra etrafıma baktım. Yoktu, bana el uzatan, beni kucağına alan, yaramdan öpen, saçlarımı okşayan bir babam yoktu artık. "Dizim acıyor baba." Dedim çaresizce. Gelmediler. "Çok üşüyorum anne." Dedim bu seferde. Yine gelmediler. İşte o an dank etti kafama. Tamamen gittiklerini ilk o an anladım. Saç telime zarar gelse dünyayı yakıp yıkacak o ailem sonsuza dek gitmişti.

 

"Lavin!" Kerem bağırarak bana doğru koştuğunda bakışlarım arkasından gelen Özgür ve Gülce'ye kaydı. Üçüde endişe içinde yanıma çöktü. "Lavin iyi misin?" Kanayan dizime bakıp tekrar yüzüme doğru döndüğünde sonradan anladı asıl acının dizimde olmadığını.

 

"Yetişemedim." Dediğimde üçü de sıkıca sarıldı bana. "Yetişemedim." Diye tekrar ettim. "Yetişemedim." Ve bir kez daha. Bir kez daha. Bir kez daha... Yetişemedim.

 

Benimle birlikte onlar da ağladı, acımı paylaştı. Ama o kadar acıyordu ki ruhum, paylaşsam da geçmezdi...

 

"Biz hep senin yanında olacağız." Dedi üçüde aynı anda.

 

"Her şeyin gitti biliyoruz. Ama biz kardeşlerin olarak buradayız ve hep olacağız." Özgür'ün kurduğu cümleyle daha sıkı sarıldım onlara. Biliyordum beni bırakıp gitmeyeceklerini. Hayatta kalan tek şanslarım onlardı.

 

Kardeşlerim..

 

&

 

Kerem'ler Hakan abiye haber verip beni evlerine getirmişti. Şimdi de Gülce'nin odasında yatağın kenarında oturuyordum. Yalnız kalmak istediğimi söylediğim için kendi odalarına çekilmişlerdi.

 

Başım ellerimin arasında saçlarımı çekiştirip duruyordum. O kadar yorgundum ki, bitmiştim. Benim için son nokta buydu sanırım. Artık bir hayatım yoktu, ailem yoktu. Tek başımaydım. Bu lanet olası dünyada yalnız kalmıştım.

 

"Lavin girebilir miyim?" Gülce'e kapıyı tıklayıp bana seslendiğinde göz yaşlarımı sildim.

 

"Gel Gülce." Gülce gülümseyerek yanıma gelip oturdu.

 

"İyi misin diye sormak biraz saçma gelir." Dedi ve kısa bir an düşünür gibi yaptı. "Hatta baya saçma gelir."

 

"Merak etmeyin beni." Dedim gülümsemeye çalışarak.

 

"Nasıl etmeyelim perişan haldesin." Dediğinde başımı önüme eğdim.

 

"Ben sana haber vermek için geldim."

 

"Ne haberi?" Dedim tekrar Gülce'ye bakarak.

 

"Babanın ailesi ve annenin ailesi gelmiş seni görmek istiyorlar. Hakan abi onları kendi evine götürmüş. Lavin de isterse gelip görsün dedi." Babaannem ve babamın arası pek iyi değildi. Zaten dedem de geçen senelerde ölmüştü. Büyük ihtimalle vicdanını rahatlatmak için gelmişti. Çünkü en son bildiğim kadarıyla hakkım sana helal değil diyerek babamı evinden kovmuşdu. Anneannemlerle aramız baya iyiydi. Ama onlarda yurt dışında olduğu için pek görüşemiyorduk. Yanlarına gitmek istiyor muydum bilmiyorum. Annem ve babam için ağlayacak ve öldüklerini kabul edeceklerdi. Ben böyle bir şey istemiyordum. Fakat gitmesem de olmayacaktı.

 

"Tamam gidelim." Dedim düz bir sesle. Gülce ayağa kalkıp bana elini uzattı.

 

"Hadi üzerini değiştirip uyu. Sabah olmak üzere zaten. Sen dinlendikten sonra gideriz." Elini tutup ayağa kalktığımda Gülce dolabından pijamalarını verdi.

 

Üzerimi değiştirip kendimi yatağa attığımda Gülce üzerimi örttü ve uzanıp alnıma bir öpücük bıraktı.

 

"Biliyorum uyumak çok zor. Ama lütfen dinlenmeye çalış." Beni merak etmemesi için onaylar şekilde başımı salladım. Gülce odadan çıktığında pencere tarafına doğru yan dönerek uzandım.

 

Tekrar süzüldü yaşlar yanaklarımdan. İçimdeki deniz tekrar coşmaya başladı. Bu geceyi nasıl anlatabileceğimi düşünüyordum. Oda karanlıktı, ortamda sadece içeri sızan bir ay ışığı vardı. Geceleri uyurken karanlıktan korktuğum için annem bana minik ledler almıştı. Onları yakıyordum her gün. Sonra babamla yaptığımız, bulut şeklindeki baş ucu lambam. Tüm odayı aydınlatmaya yetiyorlardı. O kadar huzurlu uyuyordum ki.. Şimdi ise her yanım karanlıkta kaldı, esir düşmüştüm.

 

Savaşçı kaybetmiş, bedelini de karanlığa gömülerek ödemişti.

 

...

 

Geceyi pencere kenarında oturarak geçirmiştim. Evet yatak bile beni boğmaya yetmişti. Berbat olan neydi biliyor musunuz? Saatler geçtikçe kabullenmeye çalışmak. Ölmediklerine, benimle olduklarına, yaşadıklarına ne kadar inanmak istesem de fark ettim ki ben o karanlıktayken gelip beni kurtaran kimse olmamıştı. Bu da artık alışmam gerektiğini fısıldıyordu kulağıma. Ben ne kadar reddetmeye çalışsam da olmuyordu. Bütün olanlar, bütün bu rezillikler. Hepsi, hepsi ailemin öldüğünü söylüyordu bana...

 

"Lavin." Gülce kapıyı yavaşça aralayıp içeri girdiğinde bakışları ilk önce yatağı buldu. Beni göremeyince etrafa bakındı ve en sonunda bende durdu gözleri. Harabe olan halimde takılıp kaldı bir süre. Şuan uykusuzluktan ve ağlamaktan şişen gözlerime acıyarak bakıyordu.

"Lavin bu halin ne?" Gülce endişeyle yanıma geldi ve sıkıca sarıldı bana. Onun kollarına bıraktım kendimi. O kadar yorgundum ki, şuan da yığılıp kalabilirdim. "Sana dinlen demiştim sen kendini ne hale getirmişsin." Dediğinde geri çekildim ve zor da olsa gülümsemeye çalışarak yüzüne baktım.

 

"Merak etme." Ayağa kalkamaya çalıştığımda gözlerim karardı ve Gülce'ye sıkıca tutundum.

 

"Lavin dur. Dikkat et."

 

"Sakin ol ben iyi-" cümlemi tamamlayamadan kendimi boşluğa bıraktım. Sonrası zifiri bir karanlıktan ibaretti.

 

...

 

"Söz veriyorum her anında yanında olacağım prensesim."

 

Söz veriyorum.

 

Söz veriyorum.

 

Söz veriyorum...

 

"Baba." Bilincim açık mıydı bilmiyorum. Şuan tek bildiğim bir an önce bu kabustan uyanmaktı.

"Baba söz verdin." Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Uyanmak istiyordum.

 

"Kabus mu görüyor?" Kim olduğunu anlayamadığım ama çok yakınımda olan bir ses geldi. Baş ucumdaydı.

 

"Baba!" En sonunda kan ter içinde kalktığımda ilk önce etrafıma bakındım. Neredeydim ben?

 

"İyi misin Lavin?" Başımı kaldırdığımda karşımda Kerem'i gördüm. Endişe içinde bana bakıyordu. Hiç bir cevap vermeden tekrar olduğum yeri taradım. Ve o an her şey yerine oturdu. Yaşadıklarım bir kabus değildi. Ben şuan hastane odasındaydım. Kolumda serum vardı.

 

"Kabus değilmiş." Yine bir gerçekle tokat yedim yüzüme. O kadar istedim ki her şeyin bir kabustan ibaret olmasını ama değildi.

 

"Sen iyi misin?" Kerem'e bakıp başımı hızlıca iki yana salladım.

 

"Kabus değilmiş Kerem. Gerçekten git-" Devamını getiremedim. Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Hüngür hüngür ağlamaya başladım.

"Söz verdiler. Gitmediler, gidemezler." Sesim yükselmeye başladığında odanın kapısı açıldı. Anneannem, babaannem, teyzem hepsi içeri girdi. Perişan görünüyorlardı. Hepsi bir anda benim etrafıma toplandığında hiç bir şey diyemedim, öylece yüzlerine baktım.

 

"Lavinim." Anneannem sıkıca bana sarıldığında annemin kokusunu aldım bir anlığına. "Kuzum." Ağlamaya başlamıştı.

 

"Anne yapma." Teyzem anneannemi sakinleştirmeye çalışıyordu. O sırada babannem geldi. Beni anneannemden uzaklaştırıp sarıldı.

 

"İyi misin canım?" Dediğinde tepkisiz bir şekilde durdum. Kafam allak bullak olmuştu.

 

"Nasıl oldu hiç anlamadım. Nasıl öldüler?" Babannemin kurduğu cümle çok ağrıma gitmişti. Onlar ölmedi desemde inanmayacaklardı bana. Kabullenmişlerdi çoktan. Yalvarır gibi Gülce'ye baktım. Beni anlamasını, gözlerimi okumasını bekledim.

 

"Lavin dinlensin biz çıkalım." Gülce'ye gülümseyerek baktığımda babaannem geri çekilip kaşlarını çattı.

 

"Bence de siz çıkın. Biz ailecek konuşalım." Dediğinde sinirle babaanneme döndüm.

 

"Onlar benim ailem zaten." Dedim net bir sesle.

 

"Kızım biz de senin aileniz. Ne diye burnunu sokuyor o zaman." Babannem sabrımı sınıyordu.

 

"Ben sadece Lavin'in dinlenmesi için-" Gülce açıklama yapmaya çalıştığında elini tutup onu susturdum.

 

"Sen neden açıklama yapıyorsun?" Dediğimde babaannem elini omzuma koydu.

 

"Güzel kızım sen yanlış anladın beni."

 

"Kerem serum bitti çıkabilir miyiz?" Dediğimde Kerem başıyla beni onayladı. Babannemi duymazdan geliyordum.

 

"Ben hemen hemşireyi çağırıyorum." Diyerek odadan çıktığında Gülce'nin yardımıyla ayakkabılarımı giydim.

 

"Kızım nereye gideceksin?" Anneanneme bakıp gülümsemeye çalıştım.

 

"Kardeşlerimle olacağım beni merak etmeyin."

 

Hemşire gelip serumumu çıkardı. Taburcu işlemleri de yapıldıktan sonra hastaneden çıktık.

 

...

 

Hakan abinin evine gelmiştik. Ne kadar ısrar etsem de beni Gülce'lerle göndermediler. Israr ettiğim içinde Hakan abiyi çağırdılar. O da beni bir şeyler konuşacağız diyerek evine getirdi. Hakkımda bazı kararlar verilecekmiş. Yani öyle söylediler. Bundan sonra beni ne bekliyordu bilmiyordum.

 

"Lavin." Teyzemin bana seslenmesiyle başımı kaldırdım. Bora, annesi Aysel abla ve babası İlyas amca gelmişti.

 

"Seni görmek istediler." Teyzem açıklama yaptığında Bora'nın annesi yanıma geldi.

 

"Güzel kızım benim." Diyerek bana sarıldığında bende sıkıca sarıldım ona. Baya kötü görünüyordu. Annemle öz kardeş gibi yakınlardı. Sanırım bu yüzden o da baya etkilenmişti.

 

"Nasıl oldu bunlar aklım almıyor." Diyerek ağlamaya başladığında daha sıkı sarıldım bedenine. "Olaydan hemen önce birlikteydik."

 

"Sen annemin yanında mıydın Aysel teyze?" Dedim hızlıca geri çekilerek.

Beni onaylayarak başını hareket ettirdiğinde hemen ellerini tuttum.

 

"Birlikteydik. Annen beni arayıp ona yardım etmemi istedi."

 

"Ne yardımı?" Dedim merakla.

 

"Sana pasta yapacağını söyledi. Bu yüzden de gidip yardımcı olmuştum." Aysel teyzenin kurduğu cümleyle bakışlarımı yere çevirdim. Kafamın içinde sesler yankılanmaya başladı.

 

"Sana bir sürprizim var." Annemin bana telefonda bahs ettiği şey pastaydı.

 

"Bana, sana bir sürprizim var demişti. Demek pastayı kast ediyordu." Aysel teyze tekrar kollarıyla beni sardığında ağlamaya başladım.

 

"Pasta benim içindi." Dedim kısık bir sesle. Annem bana pasta yapmıştı ve ben o pastayı göremedim bile. Bu düşünceler canımı o kadar çok acıtıyordu ki.

 

"Pasta senin içindi." Aysel teyze beni tekrar edip derin bir iç çekti.

 

"Yetişemedim. Göremedim pastayı. Annemin bana yaptığı son şeydi." Dediğimde Aysel teyze kısa bir an duraksadı. Sonrasında büyük bir hevesle geri çekildi.

 

"Lavin pastayı görebilirsin." Heyecanla konuştuğunda ne dediğini anlayamadığım için kaşlarımı çatarak yüzüme baktım.

 

"Nasıl?"

 

"Annen sen pastayı dolapta görme diye Bora'ya bırakmıştı." Dediğinde varlığını neredeyse yok saydığım kişiye kaydı bakışlarım. Bora'ya. Bir köşede oturmuş bana bakıyordu. Herkeste gördüğüm ifadenin aynısı onda da vardı. Acımak.

 

"Hatta biz pastayı dolaba koyup dışarı çıktık. Yangının olduğu zaman orada yoktuk anlayacağın." Aysel teyze yine bana döndüğünde gülümseyerek yüzüne baktım.

 

"Kızım." Babaannem salona girdiğinde rahatsız bir şekilde yerimde kıpırdandım. "Hoşgeldiniz." Diyerek Aysel teyzeye ve İlyas amcaya selam verdiğinde, Aysel teyzenin bakışları beni buldu.

 

"Babaannem." Dedim düz bir sesle. Aysel teyze kısa bir an duraksadı. Babannemi o da tanıyordu. Babamla yaşadıklarını falan biliyordu. Bu da onu rahatsız etmişti.

 

"Hoşbulduk." Dedi yinede, saygısını bozmadı.

 

"Cenaze için yola çıkacağız. Hakan abin sonra konuşacakmış seninle." Diyerek koluma doğru uzandığında kendimi geri çektim ve ayağa kalktım.

 

"Hayır." Dedim aniden. Bu yaptığıma anlam verememiş olacakki kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Kızım cenazeye gelmeyecek misin?"

 

"Gelmeyeceğim." Dedim yine reddederek. Evet ben gitmeyecektim. Çünkü ortada bir ölü yoktu. Benim ailem ölmedi. Ben bunu biliyorum.

 

"Annen ve babanın cenazesine nasıl-" cümlesini bitirmesine izin vermeden araya girdim.

 

"Onlar ölmedi." Dedim titreyen sesimle. Aysel teyze ayağa kalkıp kolumdan tuttuğunda zor da olsa konuşmaya çalıştım.

"Siz onların öldüğüne kabullenmiş olabilirsiniz. Ama ben olmadım. Bu yüzden de o cenazeye gelmeyeceğim."

 

"Lavin sen ne saçmalıyorsun. Nasıl ölmediler. Öldüler işte kızım. Sen kendini böyle üzersen ne değişecek?"

 

"Yeter. Gelmeyeceğim dedim. Siz gidip cenazeye katılın. Çocuklarınızı gömün. Ama ben asla annem ve babamı o toprağın altına koymam. Onlar ölmedi." Titreyen vücuduma aldırış etmeden hızlıca salondan çıktım. Montumu ve ayakkabılarımı alıp evden çıktığımda en son duyduğum şey babaannemin;

 

"Sen kendini kandırmaya devam et." Demesiydi. Kapı benden sonra bir kez daha açıldığında arkamı dönüp bakmadım. Sokağa çıktığımda hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım bile.

 

"Lavin." Kolumda hissettiğim elle başımı kaldırdım. Bora gelmişti peşimden. Hiç bir şey yapmadan sadece ağlayarak yüzüne baktım. O kadar acınası görünüyordum ki, bunu Bora'nın bakışlarından bile anlayabiliyordum.

 

"Kimse inanmıyor bana." Diyerek bakışlarımı yere çevirdiğimde Bora beni hemen kendine doğru çekip sıkıca sarıldı.

 

"Ben inanıyorum. Ben inanıyorum sana." Kulağıma doğru fısıldadığında daha çok ağlamaya başladım.

 

"Beni onlara götür lütfen." Yalvarır gibi konuştuğumda Bora kollarımdan tutup beni kendinden uzaklaştırdı ve gözlerime baktı.

 

"Götüreceğim."

 

...

 

Yaklaşık yarım saat sonra kendimi evimizin önünde buldum. Bora söylediği gibi beni aileme getirmişti. Arabadan inmeye, o enkaza bakmaya cesaretim var mıydı bilmiyorum. Bu yüzden uzakta durmayı tercih ettim.

 

"İyi misin?" Bora'ya doğru baktım kısa bir an. Bakışları yüzümde gezinirken başımı iki yana sallayıp cama doğru yaslandım.

 

"Değilim."

 

"Nerde?" Sorduğu soruyla kalbim atmayı bırakmıştı sanki. Ne demek istediğini direkt anlamıştım. Şimdi olmazdı. Bir de onu hatırlayarak acıma acı ekleyemezdim. Yapamazdım.

 

"Yeterince canım yanıyor sus lütfen." Dediğimde Bora ne dediğimi anlayamamıştı.

 

"Neden yanında değil?" Dedi bir kez daha canımı acıtarak. Gözlerimi sıkıca kapatıp sakin olmaya çalıştım. Pek başarılı olamamıştı.

 

"Sana susmanı söyledim." Kendimi arabadan dışarı attığımda hızlıca evin önündeki kaldırıma oturdum.

Bora arkamdan gelip önümde durduğunda bakışlarımı yerde gezdirdim. Başımı kaldırıp yüzüne bakmadım. Bakamadım.

 

"Gitti değil mi?" Dediğinde hemen bakışlarımı yüzüne çevirdim.

 

"Sen nerden biliyorsun?" Dediğimde gözlerini benden kaçırarak yanıma oturdu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Söylesene sen nerden biliyorsun?"

 

...

 

Bora arabasıyla sokağı döneceği sırada Daren'i görüp durdu. Elindeki bavulları bagaja yerleştiriyordu. İlk önce ne yapmaya çalıştığını anlamadığı için kaşlarını çattı Bora. Sonrada arabasını kenara çekip Daren'in yanında gitti.

 

"Ne o bir yere mi gidiyorsun?" Daren Bora'nın sesini duyunca kısa bir an duraksadı. Sakin olmaya çalışarak arkasına dönüp Bora'ya baktığında ellerini cebine koydu.

 

"Seni ne ilgilendirir?" Diye sordu.

 

"İlgilendirmez. Sadece merak." Daren Bora'yı aldırış etmeden bagajı kapattı.

 

"Lavin seni sınavda sanıyor değil mi?" Bora'nın dedikleriyle sinirlenip ellerini yumruk yaptı.

 

"Kes sesini." Diyerek sıktığı dişleri arasından konuştu Daren. Bora pek dinlemiyordu.

 

"Terk mi ediyorsun kızı?" Bora'nın kurduğu cümleyle Daren daha fazla dayanamayıp yumruğunu Bora'nın yüzüne savurdu.

 

"Kes sesini dedim." Daren bağırdığında Bora'nın umrunda olmamıştı. Kanayan dudağını silip tekrar konuştu.

 

"Onu üzeceksin." Daren Bora'yı dinlemek istemediği için tekrar arabasına doğru yürüdü.

 

"Bir kez daha senin için ağlayacak." Dedi Bora arkasından bağırarak.

"Ve sana yemin ederim bu son ağlayacağı şey olacak. Çünkü," Daren olduğu yerde durduğunda Bora bu sefer daha sakin bir şekilde konuştu.

"Çünkü göz yaşlarını ben sileceğim, ve her zaman Lavin'in yanında olacağım." İşte o an Daren'in sabrı taşmıştı. Duydukları onu öyle bir noktaya getirmişti ki. Geri dönüşü olmayacaktı.

 

"Sen ne diyorsun lan!" Geri dönüp Bora'nın yakasına yapıştığında Bora sadece sırıttı. Aslında bu yaptıkları sadece Daren'i durdurmak içindi. Evet belki Lavin'i seviyordu ama onun üzülmesini de asla istemiyordu. Eğer Daren giderse Lavin'e ne olacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden de Daren'i sinir edip burada kalmasını sağlamaya çalışıyordu.

 

"Onun yanaklarından süzülen her bir göz yaşını kendi ellerimle sileceğim sana söz veriyorum." Diyerek güldüğünde Daren yumruğunu havaya kaldırdı ama hiç bir şey yapmadı. Bora'yı geriye doğru itip yere savurdu ve hızlıca arabasına binip uzaklaştı.

 

...

 

"Sonra gitti zaten." Bora'nın anlattıklarına ne tepki vereceğimi bilemedim. Daren demek ki gerçekten de gitmek istemişti. Bu yüzden Bora onu ne kadar alt etmeye çalışsa da o kararından vazgeçmeyip gitmişti.

 

"Sevmemiş beni." Dedim başımı önüme eğip.

 

"Lavin onun için ağlama lütfen." Bora ellerimi tuttuğunda kendimi geri çektim.

 

"Şuan o kadar yorgunum ki, ağlayacak gücüm bile yok." Dediğimde Bora beni kendine doğru çekip göğsüne yasladı.

 

"Seni bırakıp gidecek kadar aptal." Dediğinde bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Şuan yanımda olmasını, bana sarılmasını, ailemin ölmediğine benimle birlikte inanmasını istiyordum. Çok ihtiyacım vardı buna. Ama o yoktu, gitmişti.

 

"Bekle beni burda." Bora hızlıca yanımdan ayrılıp evine doğru koştuğunda arkasından bakakaldım.

Bacaklarımı kendime çekip başımı dizlerime koydum, bakışlarımı eve doğru çevirdim.

 

"Hepiniz gitmek zorundaydınız değil mi?" Diye fısıldadım. "Beni bırakmak zorundaydınız." Dediğimde tüm vücudum kasıldı. Bedenim artık yorgunluğu kaldıramıyordu. Kendime o kadar zarar veriyordum ki, o kadar yıpratıyordum ki...

 

"İşte geldim." Bora yeniden yanıma geldiğinde başımı kaldırdım. Bakışlarım elindeki pastaya kaydığında yüzüme acı bir gülümseme yayıldı.

 

"Pastam." Dedim gözlerimden süzülen yaşları elimin tersiyle silerek.

 

"Pastan." Diye tekrar etti Bora. Bana doğru bir çatal uzattığında ilk önce duraksadım. Sonrada titreyen elimle çatalı tuttum.

 

"Tadına bakalım." Bora gülümseyerek bana baktığında kısa bir an bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Teşekkür ederim." Çatalımı pastaya batırdığımda kalbimde bir sancı oluştu. Yavaşça dudaklarıma götürdüğümde sancı arttı. Öldürücü darbeyide pastayı yediğimde aldım. İçimde bir şeyler koptu o an ve ben tekrar kaybettim kendimi. Hüngür hüngür ağlamaya başladım tekrardan. Bora pasta tabağını kucağıma bıraktığında acı verdiğini bile bile bir kaç çatal daha attım ağzıma. Her lokma boğazımdaki düğümü büyütüyordu. Her lokma yeni bir bıçak saplıyordu...

 

Ben o akşam yangında küle dönmüş evimin önünde, ağlayarak annemin yaptığı pastayı yedim. O pasta annemden kalan tek şey olmuştu.

 

"Son kalan şey bu pasta biliyor musun?" Diyerek kızarmış gözlerimle Bora'ya baktım. "Hepsi yangında yok oldu. Ailemden tek bir parça kalmadı." Dediğimde Bora elini yavaşça kalbime doğru yaklaştırdı.

 

"Onları burada yaşatacaksın. Arkalarında bir şey kalması Sence önemli mi?" Dediğinde acı içinde gülümsedim. Ailemin artık kalbimde yaşaması düşüncesi bile canımı yakıyordu.

 

Sevdiğim adamı ruhuma gömüp öldürmüş, ailemi kalbime koyup yaşatmıştım...

 

Bundan daha acı ne vardı?

 

...

Bölüm : 20.01.2025 10:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...