
İnstagrama gelinde hasret giderelim.
(@ladybird.waty)
Şimdilik kaçıyorum öpüldünüz... ♡♡♡
Bölümü okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆
"Ben yine de ısrarla senin bahçende büyümek isteyen bir papatya olacağım. Susuz kalsam da büyümek için uğraşacağım..."
Reşat Nuri
"Kanlı Mektup"
3 Hafta Sonra
Tam üç hafta oldu. Ailemsiz, annemsiz, babamsız geçirdiğim koca üç hafta... Hayatımın belkide en berbat günlerini, saatlerini, dakikalarını geçirdim. Evet ben bu üç hafta da tek bir yaşam belirtisi vermedim. Canım o kadar yanıyordu ki, nefes almak bile ağır geliyordu.
Bora'yla Hakan abinin evine döndüğümüzde onlar çoktan cenazeye gidip gelmişti. Benimle konuşmak istediklerini söyleyip bir köşeye çektiler sonra da geleceğim için iki seçenek sundular. Ya anneannemle Fransa'ya gidip orada okuyacaktım. Ya da İstanbul da seçtiğim özel, yatılı bir okulda kalacaktım. Babaannem bu konu hakkında tek kelime bile etmemişti. Evet zaten bunu istemiyordum ama en azından beni sevdiğinde dair tek bir şey belirtseydi. Belki o zaman babamdan kalan bir emanet olduğumu hatırlaya bilirdi. Bunu pek kafaya takmamıştım ama babam aklıma gelince çok üzülmüştüm. Babam mükemmel bir insandı böyle bir anneye sahip olmak nasıl hissettirmişti acaba ona? Ben bile bunları düşünüp babama üzülürken babaannemin sadece sahte bir şekilde göz yaşı dökmesi canımı yakıyordu. Ne kadar harika bir oğlu olduğunu biliyor muydu acaba?
Ben sundukları iki seçeneği de reddetmiştim. Zaten o gün pek de iyi değildim. Bu yüzden de kafamı toparlamak istediğimi söyledim. Bunu anlayışla karşıladılar.
O hafta içinde babaannem gitmişti. Anneannemde hastane randevuları olduğu için teyzemle birlikte Fransa'ya geri döndü. Bana da belki yüzlerce kez onlarla birlikte gitmemi söyledi ama ben bunu istememiş, her seferinde reddetmiştim. Zaten annem ve babamı kaybetmem yeterince kendimi bitirmeme sebep olmuştu. Burdan gidersem onlardan tamamen koptuğumu hissedecektim. Bunu istemiyordum. Tek bağım birlikte yaşadığımız şehirdi. O bağı da koparamazdım.
"Lavin." Gülce heyecanla odaya girdiğinde elimdeki kitabı komodine bıraktım. Tüm günlerim odamda geçiyordu zaten. Ya kitap okuyordum ya da pencerenin önünde boş boş oturup dışarıyı izliyordum. Tüm hayatım bundan ibaret olmuştu.
"Efendim." Dediğimde Gülce kendini yatağa attı.
"Sana bir sürprizimiz var." Ne dediğini anlamaya çalışarak kaşlarımı çattım.
"Ne sürprizi?"
"Sürpriz işte. Hadi hazırlan." Başımı aniden iki yana sallayıp tekrar kitabımı elime aldım.
"Dışarı çıkmak istemediğimi biliyorsun." Diyerek geçiştirmeye çalıştığımda Gülce elimdeki kitabı alıp tekrar komodine bıraktı.
"Lavin cidden yapma ya. Biliyorum zor. Sana gel bir anda normal davranmaya başla demiyorum ama böylede olma. Farkında değilsin ama günden güne tüketiyorsun kendini." Sanki haftalardır içinde tuttuklarını bana anlatır gibiydi. Tek kelime edemedim tabiki. Çünkü haklıydı. Ama bu benim elimde olan bir şey değildi. "Bak şöyle düşün, annenler seni izliyor, görüyor ve inan bana onları çok üzüyorsundur. Sence ben ne için ayaktayım söylesene." Gözlerinin dolduğunu gördüğümde ne diyeceğimi bilemedim.
"Gülce ben-" Devamını getiremedim zaten.
"Annem öldüğünde kimsenin yanında tek gözyaşı dökmedim ben. Neden biliyor musun?" Cevap vermemi bekler gibi duraksadığında başımı yavaş hareketlerle iki yana salladım.
"Çünkü annem benim gözyaşlarımı görmeye dayanamazdı. O da benimle ağlardı. Çocuk aklımla hep şöyle düşünürdüm; geceleri ağlaya bilirsin Gülce çünkü annen uyuyor seni görmez." Yanağından bir yaş süzüldüğünde daha fazla ağlamasına izin vermeden sıkıca sarıldım.
"O zaman sakın, sakın ağlama." Dediğimde Gülce'nin ağlamaya başladığını fark ettim.
"Lavin yalvarırım sende ağlama. Yalvarırım sana kardeşim. Yapma, ne kendine ne de ailene yapma." Şuan da o kadar çaresiz bırakmıştı ki beni. Doğru kelimeleri bulmakta zorlanıyordum. Tek bir cevap bulamadım. Ona söyleyecek tek bir cevap.
"Peki geceleri birlikte ağlayabilir miyiz?" Diye sordum. O an ikimizde küçük bir çocuk olmuştuk. İkimizde ailesinden kopmuş iki kız çocuğuyduk. İki kız kardeş..
"Söz veriyorum." Dediğinde daha sıkı sarıldım. Engel olamadık birbirimize ikimizde hüngür hüngür ağladık. Bu iyi gelmişti. Gülce'ye de bana da.
"Çok bekledik ama ya." Özgür sitemle odaya daldığında geri çekildim. Bizi öyle görünce kısa bir an duraksadı, Kızarmış gözlerimize baktı. "Lan ben siz ağlayın diye mi gönderdim bu kızı." Söylene söylene yanımıza geldiğinde elimin tersiyle yüzümü sildim.
"Kapıyı çalmayı bilmiyor musun sen?" Gülce Özgür'ün omzuna bir tane vurduğunda Özgür kolunu tutup dudaklarını büzdü.
"Ya merak ettim siz gelmeyince."
"Niye geldin demedim zaten. Kapıyı çalmayı bilmiyor musun diye sordum." Gülce kaşlarını çattığında Özgür saçlarını karıştırarak omuzlarını dikleştirdi.
"Biliyorum bu sadece size özeldi."
"Plaket mi vereyim?"
"Olabilir."
"Tamam birazdan tekme atarım alırsın ödülünü." Özgür Gülce'nin dediğini umursamadan omuz silkti. Sonra bir sessizlik oldu. Gülce de bende başımızı eğip ellerimize baktık. O an da Özgür ikimize de kollarını sardı.
"Gözünüzden düşen her göz yaşı için canımı veririm. Ölmemi istemiyorsanız bir daha ağlamayın." Gülce de bende ne olduğunu anlamadan öylece kalakaldık.
"Seni ben gebertirim. Öyle şeyleri aklından çıkar." Dedi Gülce. Daha sıkı sarıldı Özgür'e.
"O zaman sizde ağlamayı bırakın. Sıkmayın canımı."
"Pekala. Ağlamanız bittiyse bana hazırladığınız sürprize gidebilir miyiz artık." Kendimi bir anda geri çekip gülümsemeye çalıştım. Bunu dediğim için biraz tuhaf baktılar bana ama içten içe çok sevindiklerini biliyordum. En azından bir yaşam belirtisi göstermeliydim onlara. Benim için o kadar uğraşıyorlardı, bana yaptıklarını karşılıksız bırakamazdım. Bunu borçluydum.
"Bence de. Sonunda mantıklı bir cümle duydu şu güzel kulaklarım." Özgür iki eliyle kulaklarını tutup odadan çıktığında Gülce'yle birbirimize bakıp güldük. Haftalar sonra ilk defa belki de yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Bunun sevinciyle Gülce boynuma sarıldı.
"Sen çok güçlüsün. Hayranım sana." Dediğinde gülerek koluna vurdum.
"Eğer biraz daha burada beklersek Özgür de sinirden hasta olacak. İstersen kalkıp hazırlanalım." Dedim. Gülce Beni onaylayarak hızlıca odadan çıktı. Bu haline gülerek ayaklandım ve hızlıca bir duş almak için banyoya girdim.
Üzerime siyah askılı coropumu, altıma siyah kargo pantolonumu giydim. Hava artık normal bir sıcaklıktaydı ama ben akşam serin olur diye siyah bir hırka da aldım.
Nemli olan saçlarımı sırtıma atıp yüzüme ve dudaklarıma krem sürdüm. Göz altlarım feci görünüyordu. Ayna karşısında kendime baktığımda korkmuştum resmen. Önce ki halime göre de baya zayıflamıştım. Kısacası çökmüştüm.
Aynaya bakmayı bırakıp, yatağın üstünde duran telefonumu alıp arka cebime koydum. Odadan çıktığımda kapıda ayakkabılarını giyen Gülce ve Özgür'ü gördüm.
"Kerem nerde?" Diye sorduğumda Gülce önüne düşen saçlarını geriye atıp bana baktı.
"Arabada bizi bekliyor." Dediğinde başımı sallayıp onayladım. Ayakkabılarımı giyip evden çıktığımda gözlerim arabaya yaslanmış olan Kerem'i buldu.
Yavaş adımlarla yanına doğru yürüdüğümde beni fark edip gülümsedi.
"Lavin gelmene çok sevindim." Dediğinde sıkıca sarıldım Kerem'e.
"İyi misin?" Sorduğu soruyla hızlıca başımı salladım.
"Merak etme iyiyim." Geri çekilip gülümseyerek yüzüne baktım.
"Kerem sen mi kullanacaksın?" Özgür arabayı işaret ederek Kerem'e baktığında Kerem başıyla onayladı.
"Hadi o zaman gidelim artık." Gülce'yle birlikte arka koltuğa geçip oturduk. Özgür de Kerem'in yanına geçti. Nereye gideceğimizi hala bana söylememişlerdi tabi.
Araba bir on dakika sonra sinema salonunun önünde durdu. Başımı dışarıya doğru çevirdiğimde büyük bir kalabalık gördüm.
"Baya kalabalık Allah'tan biz biletleri önceden almıştık." Özgür emniyet kemerini çıkarıp arka koltuğa doğru döndüğünde anlamaz bakışlarla yüzüne baktım.
"Bugün çizgi film gecesi yapılacak burada. Sen de çok seviyorsun. Bizde bu yüzden bilet aldık." Özgür'ün söyledikleri ile yüzümde bir gülümseme belirdi.
"Teşekkür ederim." Dedim minnettar bir şekilde.
"Rica ederiz. Hadi bakalım gençlik şu kalabalığı aşalım. Vip bölümü bizim. Bunun gururunu yaşamam lazım." Özgür heyecanla arabadan indiğinde Gülce ve Kerem gülmeye başladı.
"Bu çocuk cidden deli." Kerem de kemerini çıkarıp arabadan indiğinde ben ve Gülce onların arkasından ilerledik.
Biletlerimizi verip salona geçtiğimizde Gülce ve Özgür mısır ve içecek almaya gitti. Kerem ve ben koltuklarımızı bulup yerlerimize yerleştik.
"Nasıl hissediyorsun?" Kerem'in sorduğu soruyla kısa bir an ona baktım sonra da önüme döndüm.
"Normal." Dedim düz bir sesle. Başka bir cevap bulamamıştım. Şimdilik bu iyiydi.
"Kendini biraz olsun toparlamana cidden çok sevindik. Uzun zaman sonra hepimiz mutlu ve huzurluyuz."
"Siz olmasanız ben büyük ihtimalle bu nokta da olmazdım." Kerem'e minnettar bir şekilde gülümsediğimde aynı şekilde o da bana karşılık verdi.
"Her zaman." Dedi.
"Alın bakalım bunlar sizin." Ne zaman geldiklerini anlayamadığım Gülce ve Özgür'e baktım. Bana doğru uzattıkları mısırı ve kolayı alıp kucağıma indirdim. Onlarda yerine geçtiğinde kısa bir süre tüm seyircilerin içeri girmesini bekledik. En sonunda kapılar kapandı, ışıklar söndü.
Aradan baya bir zaman geçmişti, biz hala sırayla oynatılan çizgi filmleri izliyorduk. Herkes baya eğleniyordu. İnsanlar çocukluğuna dönmüş gibi hissediyordu büyük ihtimalle. Sanırım bu çizgi film gecesinin amacı da buydu zaten. Gerçekten güzel bir şeydi bu yaptıkları. İnsanların içindeki çocuğu hatırlamalarına yardım etmişlerdi. Arada böyle etkinlikler yapılması çok önemliydi bence.
Yan tarafımda hissettiğim hareketlilikle irkildim. "Affedersiniz." Yüzünü karanlıkta pek göremediğim ama sesinden erkek olduğunu anladığım biri vardı yanımda.
"Bir sorun mu var?" Kısık bir sesle konuşmaya çalışıyordum.
"Hayır. Bir sorun yok. Lütfen siz filminizi izlemeye devam edin." Ben daha ne olduğunu anlayamadan adam yanımdan kalkıp gitti. Olanlara pek anlam verememiştim ama üzerinde de durmadım.
Sinemadan sonra Kerem bizi bir kafeye getirmişti. Boş bir masaya geçip oturduğumuzda bir garson masaya geldi ve siparişlerimizi aldı.
"Ben bir lavaboya gidip geliyorum." Oturduğum sandalyeden kalkıp lavaboya gittim. Midem aşırı derecede bulanıyordu. Büyük ihtimalle hasta olacaktım. Elimi yüzümü yıkamak için musluğa uzandım ve bir kaç kez su çarptım yüzüme. Başımı tekrar kaldırıp aynaya baktığımda bir süre gözlerimde takılı kaldı bakışlarım. Yorgundum. Çok yorgundum. Kısa sürede aşırı derecede yıpranmıştım. Yaşamaya ne halim ne de hevesim vardı. O kadar kırgınım ki annem ve babama. O kadar kızgınım ki.. Beni bu koca dünya da tek başıma bırakıp gitmelerine nasıl alışacaktım ben, hiç bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey varsa o da acı çektiğimdi. Unutamazdım, normal davranamazdım, bu imkansızdı. Hayatına devam et diyorlar bana ama bir hayatım kalmadı zaten. Benim hayatım annemden, babamdan ibaretti. Ben tek başıma işe yaramazdım. Ben tek başıma bir hiçtim...
Masaya doğru ilerlediğim sırada Özgür ve Kerem'in bağırış seslerini duydum. Bir konu hakkında ciddi bir tartışma içindelerdi ama ne olduğunu çözememiştim. Etraftaki insanlar bizim olduğumuz masaya bakıyordu. Hızlıca yanlarına yürüdüm.
Kerem benim geldiğimi görüp bir anda arkasına yaslandı ve sustu. Özgür de bakışlarını bana çevirdiğinde o da tek kelime etmedi. Geçip kendi yerime oturduğumda kaşlarımı çatarak baktım ikisinede.
"Ne oldu neden tartışıyorsunuz?" Diye sorduğumda ikisi de cevap vermedi. Gülce ortamın gerildiğini anlayarak araya girdi.
"Ya biliyorsun bunları saçma sapan şeyler." Geçiştirmeye çalıştığını her halinden anlamıştım. Her ne olduysa bana söylemek istemiyorlardı ama bunun sebebini anlayamamıştım.
"Anlatır mısınız?" Dedim ikna olmadığımı belirterek. İlk önce üçüde birbirine baktı. Sonra Kerem bana doğru dönüp boğazını temizler gibi yaptı.
"Daren." İsmini duyar duymaz karnıma bir sancı girdi, midem daha da bulanmaya başladı.
"Daren'e ulaşmaya çalışıyordu-" Kerem'in cümlesini tamamlamasına izin vermeden, susması için elimi kaldırdım.
"Onun hakkında bir şey duymak istemiyorum." Önümde duran sudan bir yudum alıp bardağı sert bir şekilde masaya bıraktım. Verdiğim tepkiden sonra Kerem devam etmedi zaten.
"Ben yürüyüş yapacağım evde görüşürüz. " Gözlerimin dolduğunu hissediyordum bu yüzden daha fazla burada kalıp onun için göz yaşı dökmeyi bekleyemezdim. Hızlıca masadan kalkıp yanlarından uzaklaştım. Arkamdan seslenselerde durmaya niyetim yoktu. Kendimi kafenin dışına attığımda elim direkt boynuma gitti, Nefes almakta çok zorlanıyordum.
"Yeter Allah'ın cezası yeter. Çıkıp gittin ama hala aklımdasın, zihnimdesin." Kendi kendime söylenerek önüme gelen ilk sokağa girdim. Hem bağırıyor hemde nereye gittiğimi bile bilmeden koşuyordum. Gözyaşlarım artık zapt edilemez hale geldiğinde çoktan ağlamaya başlamıştım.
Ailemin acısı o kadar derindi ki o aklıma nadiren geliyordu. Bir ara delirdiğimi ve her şeyi unutmaya başladığımı bile düşünmüştüm. Bazen sadece boşluğa bakıyordum, bu beni korkutuyordu. Neyin içindeydim veya hangi cehennemdeydim bilmiyordum. Beni korkutan bunlar değildi. Beni korkutan unutmaktı. Gülce'ler telaş yapmasın diye bahs etmemiştim onlara. Ama iyi değildim. Bir şeyler silinip gidiyordu aklımdan, ben farkına varamıyordum. Anılarım gidiyordu. Küçüklük anılarımın her birini hatırlardım ama artık öyle olmuyordu. Kendimi ne kadar zorlasam da gözümün önüne getiremiyordum. Yaşadığım her şey sanki rüya gibiydi. Sabah kalktığımda unutuyordum, hatırlamıyordum. Ya onunla yaşadıklarım da giderse diye düşünüyordum. Zaten geriye kalan tek şey anılardı. Ya onlarda giderse diyorum. O zaman ne yaparım?
Nefes nefese kaldığımda geri geri gidip sırtımı duvara dayadım ve yere çöktüm. Şuan da boş bir ara sokaktaydım, buraya nasıl geldiğim hakkında da hiç bir fikrim yoktu. Önüme düşen perçemlerimi kulağımın arkasına yerleştirip yüzümde ki yaşları sildim. Kendime söz vermeme rağmen yine ağladım. Onun için. Beni terk edip, cehennemin ortasında bırakan biri için. Döktüğüm her göz yaşımda kendime lanet okuyordum. Kendi hayatına bakmayı seçti. Koca dünyasında bana bir yer bulamadı, fazlalık olarak gördü. Kendi istedi benimle olmayı ve yine kendi istedi beni bırakmayı. Oyuncaktım onun için. Oynadı ve bıraktı. Belki istemediğini söyleyip ayrılsa daha az üzülürdüm. Böyle yapması gerekiyor muydu cidden?
Telefonum çalmaya başladığında elim hırkamın cebine gitti. Telefonumu çıkardığımda aynı anda bir kağıt parçası düştü yere. Telefonu sessize alıp tekrar cebime attım ve ne olduğunu anlayamadığım kağıt parçasına uzandım.
Evine dön ve posta kutusunda ki mektubunu al.
D.
Notta yazan şeyi idrak etmeye çalıştığım sırada haftalar önce gelen mektuplar geldi gözümün önüne. Aynı kişiden gelmişti yine. D.
Ne zaman girmişti bu not cebime, ne ara koymuşlardı? Ben bunları düşünürken gözümün önüne bir kaç görüntü düştü.
"Affedersiniz."
"Bir sorun mu var?"
"Hayır. Bir sorun yok. Lütfen siz filminizi izlemeye devam edin."
Sinemada yanımda oturan adam. O koymuş olabilir miydi bunu cebime? Peki ama benden hala ne istiyorlardı?
...
Notu gördükten sonra baya sinirlenmiştim. Onun yaptığı şeylerin bedelini neden ben ödemek zorundaydım ki? Kendisi gitti ama hala bana bıraktığı belalar peşimi bırakmıyordu. Kendisinin çektirdikleri azmış gibi bir de bununla uğraşmak zorundaydım. Ne yapmaya çalışıyorlardı cidden merak ediyordum. Benden ne istediklerini de tabi.
Bir anlık sinirle önüme gelen ilk taksiye binip evime gittim. Bir zamanlar ailemle yaşadığım evime. Bora'yla geldikten sonra bir daha uğramamıştım buraya. Çünkü sadece acı çekmemi sağlıyordu. Şuan bile burada olduğum için dizlerim titremeye başlamıştı ama sakin olmak zorundaydım.
Seri adımlarla posta kutusunun önüne gittim. Derin bir nefes alıp elimi içine attığımda beyaz bir zarf karşıladı beni. Korku duygusu bedenimi terk etmişti o an. Sinirliydim ve kendime hakim olamıyordum. Kaldırıma oturdum ve hızlıca elimdeki zarfı yırttım. İçinden çıkan kağıdı alıp derin bir nefes vererek açtım. Üstünde yazılı olanları okumaya başladığımda vücuduma yüzlerce kesik aynı anda atıldı ve ben bunu çok derinden hissettim.
"Daren gitmeden önce sana bir hediye bıraktı. Beğendin mi?"
Bakışlarım notun altındaki fotoğrafa kaydığında yıkılmıştım. Yine büyük bir deprem olmuştu ve ben yine enkaz altında kalmıştım.
Fotoğrafta "Üç hafta önce gözümün önünde yanan evim vardı.."
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [27.BÖLÜM]: KANLI MEKTUP](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |