28. Bölüm

[28.BÖLÜM]:DÜĞÜM

Hiranur Uzun
lady_bird

İnstagrama gelinde hasret giderelim.

(@ladybird.waty)

 

Şimdilik kaçıyorum öpüldünüz... ♡♡♡

 

Bölümü okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.

 

YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆

"En zor zamanlarınız genellikle hayatınızın en iyi anlarının kapısını açar. Devam edin. Zor durumlar, en sonunda güçlü insanlar yaratır..."

 

Roy T. Bennett

 

 

"Düğüm"

 

 

Her şeyini aldığınız, yuvasını başına yıktığınız, sevgisizliğe hapsettiğiniz, kırıp döktüğünüz, canını yaktığınız bir kadından merhamet beklemeyin..

 

Kaç saat o kaldırımda oturdum bilmiyorum. Kaç kere o zarfı okudum bilmiyorum. Kaç hançer saplandı ruhuma bilmiyorum. Bu saatten sonra ne olacaktı onu da bilmiyorum. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Koca bir saçmalıktan ibaretti her şey. Karmaşıktı ve ben kaybolmuştum. Daha bilmediğim bir sürü gerçek vardı. Hepsi tek tek ortaya çıkıyor, sanki beni öldürmeye yemin etmişler gibi saldırıyordu. Savunmasızdım, hazırlıksızdım.

 

Mesela şuan elimde tuttuğum bu zarf sadece kağıt parçasından ibaret. Ama bana söyledikleri o kadar yaralayıcı ki... Canımdan çok sevdiğim insanın bana ihanetleri daha ne kadar sürecekti? O gitmişti ama durmuyordu. Bu mektup bana, giderken ailemi de götürdüğünü, onları benden aldığını söylüyordu. İnanmak istemiyordum. Yapmaz, yakamaz canımı diyordum. Bu kadar ileri gitmez, beni ateşe atmaz diyordum. Ama görünen o ki, onun sevgisi gibi benim bu düşüncelerim de yalandı. Yapmaz değil yaparmış.. Canımı yakar, ateşe de atarmış.

 

Tüm yaşadığımız anılar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Ona olan aşkım, sevgim, hayranlığım.. Hepsi tek tek önüme serildi. Ama o an anladım ki artık bunların bir anlamı kalmamıştı. Anıların üzerini karanlık bulutlar kaplamış, lanete çevirmişti. Güzel anılar falan yoktu. Hepsi sadece lanetten ibaretti. Yani kısacası Lavin'in büyük aşkı, koca bir nefrete dönüştü...

 

Elimdeki zarfı hırkamın cebine sıkıştırıp, ayağa kalktım ve yüzümdeki yaşları sildim. Bakışlarımı evime çevirdim. -Tüm hayatımın da beraberinde yandığı evime.-

 

"Özür dilerim." Kısa bir an durup başımı önüme eğdim. Sonra derin bir nefes alıp tekrar evime baktım. Ailem karşımdaymış, beni dinliyormuş gibi..

"Bundan sonra iyi biri değilim. Bana kızabilirsiniz, kırılabilirsiniz. Ama benim başka çarem yok. İyiler masallardaki gibi kazanamıyor. Bu yüzden savaşmam gerekiyor." Sıkıntılı bir nefes verdim.

"Siz benim canımdınız. Ve ben canımı alanların canını almaya hazırım. Tekrar özür dileyerek söylüyorum anne, baba. İçimdeki çocuğu tam buraya, enkazdan ibaret olan evimin yanına gömüyorum." Bir kaç damla yaş süzüldü gözlerimden. Ağlamak yoktu, üzülmek yoktu, güçsüzlük yoktu. Olmayacaktı. Ben buraya tüm çocukluğumu, hayallerimi, geleceğimi gömerek gideceketim.

 

Bir daha dönmemek üzere gidecektim...

 

"Affedin beni." Utanç duyuyordum onlara bunları söylediğim için. Ama artık hiç bir önemi yoktu. Ok yaydan çıkmıştı, ne olursa olsun vazgeçmeyecektim. Asla..

 

Elim tersiyle göz yaşlarımı silip omuzlarımı ve başımı dikleştirdim. Sırtımı evime doğru dönerek hırkamın cebinde olan zarfı tekrar aldım. Yırtık parçaları inceledim ve köşe kısımda yazan telefon numarasını gördüm. Hızlıca arka cebimde duran telefonumu çıkarttım ve numarayı kayıt ettim.

 

Yeni kişi; D.

 

...

 

Evin önüne geldiğimde derin bir nefes alarak zile bastım ve beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra Gülce kapıyı açtı. Baya telaşlı görünüyordu. Karşısında beni bulunca yüzünde bir gülümseme belirdi. Ben ne olduğunu anlayamadan kollarını sıkıca bana sardığında bende ona sarıldım.

 

"Çok şükür döndün."

 

"Sadece yürüyüşe çıkmıştım." Dedim gülerek. Bu kadar merak edeceklerini biliyordum. Çünkü telefonlarına falan da cevap vermemiştim.

 

"Kaç kere aradık seni, neden bakmadın?" Gülce'nin sorduğu soruya cevap vermeden içeri girdim ve hızlıca ayakkabılarımı çıkardım.

 

"Kafamı dinlemek istiyordum." Dedim en sonunda. Gülce kapıyı kapatıp kollarını göğsünde topladı ve kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Sorun yok değil mi?" Diye sorduğunda gülümseyerek başımı iki yana salladım.

 

"Hayır neden sorun olsun." Gülce cevap vermeyince salona doğru ilerledim. Kerem ve Özgür koltukta oturmuş bir şeyler konuşuyordu. Benim geldiğimi görünce ikisi de ayağa kalkıp yanıma geldi.

 

"Lavin neredesin Allah aşkına." Özgür endişeli görünüyordu. Kerem de aynı şekilde.

 

"Yürüyüşe çıkacağımı söylemiştim. Neden bu kadar telaş yaptığınızı anlayamadım." Dedim sakin bir şekilde. Gülce de salona gelip Kerem'lerin yanında durdu. Şuan da üçü de karşımda, kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Sakinliğim onlara tuhaf gelmiş olmalıydı. Ama bunlara alışsalar iyi olur.

 

"Neyse ben yorgunum uyuyacağım. İyi geceler size." Tek kelime etmelerine izin vermeden odama geçtim. Kapıyı arkamdan kapatıp kendimi yatağa attığımda direkt telefonumu elime aldım. Rehberime girip kayıt ettiğim numaranın üstünde durdum.

 

D.

 

Kısa bir süre öylece durdu parmağım. Bekledim sadece. Şuan arayıp sorgulamayı düşünüyordum ama ortam müsait değildi. Bu yüzden mesaj yazmak en dogrusuydu. Parmaklarım klavyenin üzerinde hareket etmeye başladığında kendimi tutamıyordum artık. Her şeyi öğrenecektim.

 

"Bana bir an önce tüm olanları anlatacaksın."

 

Gönder tuşuna bastım ve telefonu kapatıp komodine bıraktım. Yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyordum şahsen. Her şey olması gerektiği gibi ilerleyecekti. Zorundaydı. Ben söylediğim her şeyin arkasındayım ve uygulamak için de adım atmam gerek. Bu yüzden başlıyorum..

 

...

 

Kısa bir duşun ardından üstüme uzun kollu, kül renginde bir badi giydim. Altıma da gri bir eşofman geçirdim.

 

Nemli olan saçlarımı sırtıma atıp bağdaş kurarak yatağa oturdum. Mesajdan sonra duşa girmiştim ve cevap verip vermediğini bilmiyordum. Hızlıca uzanıp telefonumu aldım. Ekrana baktığımda istediğim bildirimin geldiğini gördüm.

 

D. : Emredersiniz.

 

D. : Ama böyle mesajla anlatamam. O yüzden müsait olduğunda seninle görüşmek istiyorum.

 

Mesajı okuduktan sonra kaşlarım çatılmıştı. Ne yani benden gizlenmeyecek miydi? Ben böyle beklemiyordum ama. Buluşmayı hiç düşünmemiştim. Peki kabul edecek miydim? Hazır mıydım buna?

 

Yaklaşık bir on dakika falan sadece ekrana baktım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum, çözemiyordum, düşünemiyordum. Buluşmayı kabul ettiğimde beni bekleyen şeyler hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Kabul etmesem yine kendimi yemeye devam edecek ve hiç bir zaman gerçekleri öğrenemeyecektim. Bir karar vermem lazımdı. Peki doğru olan şey neydi?

 

"Bu akşam."

 

Evet bu mesajı attım ve kararımı vermiş oldum. Şimdi de yeri belirlemesini bekliyordum.

 

D. : Bu kadar çabuk beklemiyordum açıkçası.

 

D. : Neyse. Gece yarısında kapıya çık. Seni almaya geleceğim.

 

D. : Ha bu arada merak etme. Arabayla gelip seni kaçırmam. Sadece evdekilerin uyuduğuna emin ol. Bir yerde oturur sana her şeyi anlatırım.

 

Yaptığı açıklamayla içim de korkuya dair tek bir şey kalmamıştı. Belki de açıklamadan dolayı değildi. Şuan sinirden ne düşündüğümü ne yaptığımı bilmiyorda olabilirdim. Ama kendime bir söz verdim, geri dönüş asla yoktu.

 

"Anlaştık."

 

Mesajı gönderip saate baktım. Gece yarısına daha vardı bu yüzden telefonu kapatıp komodine bıraktım ve biraz olsun dinlenmek için kendimi uykuya teslim ettim.

 

...

 

Telefonumun çalmasıyla zar zor gözlerimi açtım. Saat çoktan gece yarısını bulmuştu. Ekranda arayan kişiyi gördüğümde direkt kendimi toparlayarak ayaklandım.

 

"Efendim." Sakin olmaya çalışarak aramayı cevapladığımda karşı taraftan ilk başta ses gelmedi. Sonra derin bir nefes aldı ve konuştu.

 

"Bekliyorum." Sesini duyduğumda bir tuhaf hissetmiştim. Bu sefer robot sesi falan değildi. Kendi sesini kullanmıştı. Erkek olduğunu o zaman anlamıştım.

 

"Çıkıyorum şimdi." Telefonu kapatıp cebime koydum ve hızlıca yatağın üstünde duran hırkamı aldım. Sessiz olmaya çalışarak odamın kapısını yavaşça araladım. Salonun ışıkları yanmıyordu. Büyük ihtimalle herkes odasına çekilmişti. Bu benim için avantajdı. Beni görürlerse açıklama yapamazdım.

 

Parmak uçlarımda kapıya doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı hızlıca ayağıma geçirip Kapının koluna uzandığım sırada aklıma bir şey geldi. Bu yüzden arkamda duran vestiyere döndüm. Dolabın kapağını açıp, içinde duran sepetten maket bıçağını aldım. Hayır aklımı falan yitirmemiştim. Bu sadece bir önlemdi.

 

Maket bıçağını hırkamın cebine sıkıştırıp derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Dışarıya kısa bir göz gezdirip bahçeden çıktım. Demir kapıyı arkamdan kapatıp sokağa çıktığımda ilk önce sağıma baktım. Görünürde kimse yoktu. Daha sonra soluma döndüğümde, tamamen siyah giyinmiş ve şapka takmış birini gördüm. Büyük ihtimalle bu oydu.

 

D.

 

Yavaş adımlarla yanına doğru yürüdüğümde o da aynı şekilde bana yaklaştı. Aramızda kısa bir mesafe bırakıp tam karşısında durdum ve başımı dikleştirdim. Tek kelime bile etmeden ilk önce başındaki siyah şapkaya uzandı ve yavaşça çıkardı. Alnına tel tel dökülen siyah saçlarına kaydı bakışlarım. Ellerini saçlarına daldırıp geri attığında gece kadar kara olan gözleri ortaya çıktı. Boyu aşırı denecek kadar uzundu. Yani bana göre uzun kalmıştı. Bozuntuya vermeden çenemi yukarı kaldırdım.

 

"Selam." Evet tam olarak böyle söyledi. Sanki normal bir tanışma yaşıyormuşuz gibi. Birde üstüne pis pis sırıtıyordu.

 

"Neden bana notlar yazdın, amacın neydi?" Uzatmak istemediğimi belli ederek direkt konuya girmiştim. Artık gerçekleri öğrenmek istiyordum.

 

"Çok gergin duruyorsun ama sen." Bildiğiniz eğleniyordu benimle.

 

"Bana bak derdin neyse adam gibi anlat. Ordan bakınca çok sabırlı birine mi benziyorum." Sesim net ve kararlıydı. Buna sevinmiştim. En azından zavallı gibi durmaktan iyidir.

 

"Pekala emriniz olur." Derin bir nefes verip ciddi bir ifade yerleştirdi yüzüne. "Öncelikle kendimi tanıtayım. Ben Akın. Şimdi istediğin soruyu bana sor bende cevap vereyim."

 

"Tek istediğim gerçekler." Dediğimde başını sallayıp beni onayladı.

 

"İşte bende bunun için buradayım. Sor, sana her istediğinin cevabını vereyim." Dedi.

 

"Ailemi kim öldürdü?" Evet en çok bunu merak ediyordum. Her şeyin başı bu soruydu. Tüm yalanlara ışık tutacak olan cevap da , Akın denen adamdaydı.

 

"Mektupta açıkça belirttiğimi düşünüyorum." Dediğinde gözlerimin dolduğunu hissettim. Ağlayamazdım, şuan olmazdı. Onun yapmış olma ihtimali bile canımı yakıyordu.

 

"Neden sana inanayım." Sesim titremeden konuşmayı başardığım için kendime bir aferinde bulundum. Büyük bir şeydi bu.

 

"Bak Lavin. Senin tanıdığın Daren neydi ve nasıldı bir fikrim yok. Ama benim tanıdığım Daren yani namı değer Siyah Maske." Dediğinde pür dikkat onu dinliyordum. "O bir katil."

Duyduğum şeyle tüm vücudum bir anda titremişti. Bu ne demek oluyordu, ne saçmalıyordu bu adam?

 

"Aradığım cevap bu değil." Dedim düz bir sesle. Her şeye rağmen sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Tabiki de ona inanmayacaktım.

 

"Babanın peşinde olduğu çete lideri kimdi sence Lavin?" Sorduğu soruyla karnım kasılmaya, midem bulanmaya başlamıştı. Konu nereye gelecekti kim bilir? İçimden bir ses sonunda yine benim yapacağımı söylüyordu.

 

"Nasıl?" Dedim mırıldanarak.

 

"Baban Siyah Maske'yi arıyordu. Yani Daren'i. Daren baban tarafından bulunacağını anladığında da-" Devamını getirmesine izin vermeden elimi kaldırıp susmasını istedim. Evet gerçekleri istemiştim ama bu kadar ağır olacaklarını düşünmemiştim. Doğru muydu tüm bunlar? Babamın aradığı kişi Daren miydi?

 

"Yeter." Dediğimde beni dinlemeyip tekrar konuşmaya başladı.

 

"Şüpheyi üstüne çekmek istemedi ve bu yüzden gitmiş imaji verdi. Havalimanında seni terk ettiği günü hatırladın mı? İşte o gün aslında uçağa binmedi. Sen gittikten sonra havalimanından çıktı, evinize gitti. Hava yavaştan kararmaya başladığında da tüm evin etrafına benzin döktü ve gözünü bile kırpmadan senin yuvanı ailenle birlikte ateşe verdi." Ardı ardına sıraladığı cümleler ruhuma acımıyordu. Ayakta duracak halim kalmamıştı resmen. Hiç bir şey algılayamıyordum, dizlerim titriyordu, nefesim kesiliyordu.

"Acımadı o sana, acımadı ailene. Kendi çıkarları için seni kullandı en sonunda da bırakıp gitti. Gitmeden önce de kurşunlar yağdırdı üstüne."

 

"Yeter sus!" Onu sert bir şekilde göğsünden geri ittiğimde hiç bir tepki vermeden öylece yüzüme baktı. "Yalan söylüyorsun." Dedim sesimi yükselterek.

 

"Yalan söylüyorum öyle mi?" Kaşlarını çatıp bana baktı. "İnanmak istemeyen sensin. Şuan yanında kaldığın insanlar varya onlar da Daren'in yanında. Bu hayatta teksin sen Lavin, yalnızsın. Güvendiğin insanlar koca bir yalandan ibaret. Sana gerçekleri göstermeye çalışıyorum." Ne diyeceğimi ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Kafam allak bullak olmuştu. Bunlar gerçeklerdi güya ama sanki her şey daha da yalana batmıştı.

 

"Bana bunu yapmaz." Bir elimi göğsüme koyup derin derin nefesler almaya çalıştım. Diğer elimle de eğilip dizime dayandım. Zira her an düşebilirdim.

 

"Demek ona bu kadar güveniyorsun." Dediğinde kirpiklerimin altından yüzüne baktım. Cebinden telefonunu çıkarıp ekranda bir şeylere baktı ve en sonunda telefonu bana doğru uzattı.

 

"Madem bana güvenmiyor ona inanıyorsun, şu fotoğrafa baksan iyi olur." Derin derin nefesler alıp verdim ve yerimde doğrulup ilk önce Akın'a sonra elindeki telefona baktım. Yavaşça uzanıp aldığımda bakışlarım korka korka da olsa ekrana kaydı. Ve o an yeniden nefes almayı unuttum. Kalbim atmayı bıraktı. Zar zor geri gelen ruhum tekrar bıraktı bedenimi. O kadar ağırdı ki omzumda ki yük daha fazla ayakta duramadım. Bu yüzden dizlerimin üstüne düştüm.

Başka bir kadınla sarmaş dolaş bir eğlence mekanındaydı. Yanlış görmüyordum.

 

Oydu. Tüm varlığımla sevdiğim, ruhumun yarısı dediğim adamdı...

 

"Bundan sonrası sana kalmış bir şey. Benden bu kadar. Daren'den almam gereken hesaplar var. Seninle yeterince zaman kaybettim." Yere eğilip önümde duran telefonu aldı ve cebine attı. "Sana iki seçenek sunacağım." Dediğinde kıpkırmızı olmuş gözlerimi zar zor da olsa yüzüne çevirdim. "İstersen şimdi bana inanmayıp buradan gidebilirsin. Özgürsün. Bir daha asla karşılaşmayız, rahat bırakırım seni. Ama bence inanmamak için hiç bir sebebin yok. Gerekli tüm şeyleri sana gösterdim." Dedi ve ikinci seçeneğini sunmak için devam etti. "Ya da zavallı olmayı bırakıp, gerçeklere gözünü açarsın. Benimle iş birliği yapar, ailenin intikamını alırsın. Bu konuda sana her türlü desteği sağlayacağımdan da şüphen olmasın."

 

İntikam. Evet benim istediğim ailemin intikamıydı. Ama savaş açacağım kişi de ilk aşkımdı. Peki ben bu durumda ne yapacaktım? Daha önce hiç karşılaşmadığım, tanımadığım birine inanıp o savaşa girecek miydim? Yoksa tüm her şeyin peşini bırakıp kendimi yemeye devam mı edeceketim?

 

İstediğim tam olarak neydi benim?

 

"Tüm olanlar çok ağır kaldırmanı beklemiyorum. Bu yüzden şimdilik cevap verme. Ben bir kaç gün sonra burada olmayacağım. Başında olmam gereken bir örgüt var. Ve bu örgüt Daren'e karşı savaşıyor. Yani onun çetesi olan Düğüm'e. Bak savunmasız kaldın bunun farkındayım. Ama bunu değiştiremek senin elinde. Harekete geçmek zorundasın. Tabi bunu istiyorsan. Kaybedecek bir dakikam bile kalmadı. Bu yüzden daha fazla burada kalıp seni ikna etmeye çalışamam."

 

Tek yaptığım susmak olmuştu. Ne diyecektim ki zaten. Henüz hiç bir şeye karar vermemiştim. Bu yüzden cevap verecek bir şey de yoktu.

 

Ellerimden destek alarak yerden kalktım ve burnumu çekip sırtımı Akın'a doğru döndüm. Yavaş adımlarla eve ilerledim. Bir kez daha yıkılmıştım. Bir kez daha gerçekler yüzüme vurulmuştu. Canımdan çok sevdiğim ailemi gerçekten de o öldürmüştü. Bunu da yapmıştı, hemde hiç çekinmeden. Bir de üstüne hiç bir şey olmamış gibi keyfine bakıyordu. Bende salak gibi hala onu savunuyordum.

 

"Kararın ne olursa olsun Lavin. Sadece gerçekten istediğin şeyi yap." Arkamdan seslendiğinde omzumun üzerinden Akın'a baktım. En sonunda şapkasını tekrar takıp seri bir şekilde sokaktan çıktı.

 

Kendimi zar zor da olsa evin içine attığımda direkt salona doğru yürüdüm ve kendimi koltuğa bıraktım. Başımı geriye yatırıp bakışlarımı tavana sabitledim ve öylece durdum. Aklım almıyordu hiç bir şeyi. Nasıl yapabildi, hiç mi acımadı? Bir kere olsun düşünmedi mi beni?

 

"Keşke yanımda olsaydınız." Diye fısıldadığımda istem dışı gözümden bir yaş süzüldü. Kendimi yana doğru atıp koltuğa uzandım, dizlerimi karnıma doğru çektim. "Daha şimdiden pes ettim sanırım. Güçlü durmak hiç kolay değil." Dedim. Şuan annem ve babamla konuşuyordum. Karşımda olmalarını, beni dinlemelerini, bana sarılıp güç vermelerini çok isterdim. O kadar çaresizdim ki, çok ihtiyacım vardı onlara.

 

Gözlerimi kapatıp açmam bir olmuştu. Yine aynı görüntü geldi gözlerimin önüne. Daren'in eğlence mekanında ki fotoğrafı.

 

Gerçekten çok mu değersizdi ona olan sevgim? Bu kadar mı hiçtim onun için? Hiç mi sevmemişti beni? Söylediği her şey yalan mıydı?

 

Tüm bu sorular aklımı yitirmeme sebep olacaktı. Bu yüzden sanki duymamak mümkünmüş gibi hızlıca kulaklarımı kapattım. Susmuyordu, susmuyordu Allahın cezası.

 

Yerimden kalkıp koşar adım balkonu açtım ve kendimi arka bahçeye attım.

Bakışlarım gökyüzünde ki ayı bulduğunda acı içinde gülümsedim.

 

"Lavin?" Daren bana seslendiğinde uykulu bir şekilde kafamı kaldırdım.

 

"Efendim." Dediğimde gözlerime baktı ve gülümsedi.

 

"Seni seviyorum."

 

"Hıığğ?"

 

Salak Lavin işte. Her zaman olduğu gibi o gün de salaktım, bu yüzden kanmıştım ona. Bu yüzden inanmıştım beni sevdiğine.

 

Evin içinde lambalar yanınca direkt arkamı döndüm. Kerem vardı sadece içeride, pencereden görmüştüm onu da. Yavaş adımlarla içeri girmek için yürüdüm. Göz yaşlarımı silip balkon kapısına uzandığımda duyduğum şey durmama sebep oldu.

 

"Efendim Daren." Onunla mı konuşuyordu? Peki ne zamandan beri? "Herkes şuan da uyuyor müsaitim." Kerem balkon kapısına doğru ilerlediğinde sessiz olmaya çalışarak tekrar bahçeye indim. Merdivenlerin alt kısmına geçip gizlendiğimde Kerem de bahçeye çıkıp, bana arkası dönük bir şekilde yürümeye başladı.

 

"Ne saçmalıyorsun?" Kerem sesini yükseltmeye başladığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Peki Lavin ne olacak?" Sorduğu soruyla kalp atışlarım hızlanmıştı. Konu neydi bilmiyorum ama benim adım geçmişti ve karşıdan ne cevap gelecek merek ediyordum. "Daren kıza destek olan bir biz kaldık. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum. Perişan halde yeterince." Kerem açıklamaya devam edecekti ama bir anda sustu. Bir kaç dakika sadece karşı tarafı dinledi. Yani onu, Daren'i.

"Ne diyeceğiz peki?" Sorduğu soruyla yine bir süre sessiz kaldı. "Nasıl hiç bir şey demeden ortadan kaybolacağız? İyice kafayı yedin sen." Kerem'in kurduğu cümleyle karnıma bir yumruk yemiş gibi acıyla inledim. Sesim çıkmasın diye elimle ağzımı kapattım.

 

Beni bırakıp gitmeyi düşünüyorlardı? Cidden bunu yapacaklar mıydı?

 

"Peki yarın akşam yola çıkarız. Haber bekle." Kerem telefonu kapatıp hızlıca eve girdi. Bense yerimden bile kıpırdayamadım. Bu kadar kolay mıydı onlar için? Cidden beni bırakıp gidiyorlardı ve bana tek kelime bile etmeyeceklerdi. Kardeşim dediğim insanlarda bana kazık atıyordu.

 

"Şuan yanında kaldığın insanlar varya onlar da Daren'in yanında. Bu hayatta teksin sen Lavin, yalnızsın. Güvendiğin insanlar koca bir yalandan ibaret. Sana gerçekleri göstermeye çalışıyorum."

 

Akın'ın sesi kulaklarımda yankılandığında haklı olduğunu bana bir kez daha bildirdi. O haklıydı. Güvendiğim herkes koca bir yalandan ibaretti. Ben hep yalnızdım ve hep de öyle kalacaktım. Kimsem yoktu, olmayacaktı.

 

Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim ve ayağa kalktım. Salonun ışıkları sönmüştü. Yine acı bir gülümseme yayılmıştı yüzüme. Bunu da yapmışlardı sonunda. Kardeşlerim de vurmuştu beni sırtımdan.

 

"Teksin." Dedim kendi kendime hatırlatma yaparak. "Teksin." Bir kez daha tekrarladım. Bu kelimeyi beynime kazımak ister gibi onlarca kez söyledim.

 

Bu gece, sonunda olan olmuştu. Sayelerinde Lavin bu gece ölmüştü. Artık istesem de o küçük zavallı kız geri gelmezdi. Bunu ben bile yapamazdım.

 

Artık ölü bir bedenden ibarettim...

 

...

 

Bölüm : 20.01.2025 10:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...