İnstagrama gelinde hasret giderelim.
Şimdilik kaçıyorum öpüldünüz... ♡♡♡
Bölümü okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆
"Senin için dünyayı karşıma almışım da, sen onlar daha kalabalık diye o tarafa geçmişsin gibi..."
Fuzuli
"Vedalar"
Okul için yurt dışına gideceğimi söylediğim gün, Kerem yine bahçede bir telefon görüşmesi yaptı. Büyük ihtimalle Daren'e haber vermişti.
Sonrasında zaten her şey istediğim gibi ilerledi.
Kerem'ler o gün gitmedi. Sanırım benim gitmemi bekliyorlardı. Planları tam olarak neydi bilmiyorum ama artık umrumda da değildi açıkçası.
Ben kararımı vermiştim. Dönmeye de niyetim yoktu.
"Lavin gidelim mi?" Kerem yanıma gelince zoraki bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
Kerem beni Hakan abinin evine götürecekti. Telefonla arayıp ona da okul için gideceğimi ve yeni bir hayata başlayacağımı söylemiştim. O da bu duruma çok sevinmiş, beni desteklemişti. Keşke yalan söylemek zorunda kalmamış olsaydım diye çok kez düşündüm. Ama buna beni mecbur bırakmışlardı. Suçlu olan ben değildim.
Şuan çok farklı bir hayatım ve yaşantım olabilirdi. Ben bunları çekmek zorunda kalmaya bilirdim. Ama madem bana da böyle bir son yazıldı ve ben madem bu son dan rahatsızım, o zaman savaşarak kendi sonumu kendim yazacağım. İnanın bu savaşta kimin canı yanar, kim kayıplar verir, umrumda değil. Çünkü benim de canım yandı ve en ağır şekilde de kayıplarımı verdim. Bundan sonrası umrumda değildi.
Sıram geçti, roller değişti. Artık kaybeden ben olmayacaktım.
"Biz de havalimanına gelelim." Gülce dudaklarını büzerek bana baktığında sıkıca sarıldım ona. Belki de iki gündür içi içini yiyen tek insan oydu. Gideceğime üzüldüğünü düşündüğüm tek kişi...
O da Daren'in oyununa kurban gidiyordu. Ama farkında bile değildi.
"Hayır. Ben siz gelirseniz kesin ağlarım." Dedim yine bir yalan daha söyleyerek. Evet her şey eskisi gibi olsaydı onlardan ayrıldığım için ağlardım. Ama şuan istememe sebebim Akın'ın da orda olması ve özel bir uçakla gidecek olmamdı. Beni yolcu yerinde görmezlerse bütün planların suya düşme ihtimali çok yüksekti. Ve ben buna izin vermeyecektim.
"Hadi kız geç kalacak." Kerem arabadan bize seslendiğinde gülerek Özgür ve Gülce'ye baktım.
"Kerem haklı, artık gitme vakti." İkisi de bana sarıldığında ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Söz vermiştim kendime, ağlayamazdım. Bana ihanet eden insanlar için göz yaşı dökemezdim.
"Kısa sürecek bu ayrılık merak etme." Özgür'ün kurduğu cümleyle geri çekilip anlamaz bakışlarla yüzüne baktım.
"Nasıl?" Diye sorduğumda Gülce Özgür'e baktı. Birbirlerini susturduklarında bir anlam veremedim olanlara.
"Ziyarete geliriz anlamında." Diyerek geçiştirmeye çalıştığında kafam da bir soru işareti oluşmuştu. Ama şuan da üzerinde durmaya vaktim yoktu.
"Gitsem iyi olacak." İkisine de son kez sıkıca sarıldım ve bahçeden çıktım. Arabanın önünde durduğumda tekrar kısa bir bakış attım eve. Yine birbir geçti yaşananlar gözümün önünden.
...
Araba Hakan abinin evinin önünde durduğunda Kerem'e doğru döndüm.
"Sen bekle istersen ben hemen gidip gelirim." Dediğimde Kerem başıyla beni onayladı. Hızlıca arabadan inip evin kapısını çaldım.
Kısa bir süre sonra Hakan abi üniforması ile karşımda durduğunda ilk önce gülümsedim sonrada sıkıca sarıldım. Hakan abi benim için bir baba gibiydi. Çocukluğumdan beri bildim bileli babamla arkadaşlardı, birliktelerdi. Olan olaylardan sonra da bir kez olsun desteğini esirgememişti. Bu yüzden benim için özel biriydi.
"Lavin kızım hoşgeldin." Diyerek saçlarımı okşadığında geri çekilip sıcak bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
"Hoşbuldum Hakan abi. Nasılsın?"
"İyiyim bende. Gitmeden önce son kez seni görmek istedim." Dediğimde başını yana eğip gülümsedi. O an babam geldi gözümün önüne. Sıcacık, huzur veren gülümsemesiyle...
"Hakkını helal et abi." Dedim dolu gözlerle.
"Helal olsun kızım. Sende helal et. Bir hatamız olduysa da affet."
"Estağfurullah abi. Asıl siz affedin." Dedim mahcubiyetle.
"Ne zaman bir şeye ihtiyacın olursa bir telefon uzağındayım bunu bil. Sakın çekinme benden. Burda da bir baban olduğunu hep bil. Tamam mı kızım?" Hakan abinin sorduğu soruyla gözümden bir yaş süzüldü. Yanına geldiğimden beri sanki karşımda babam vardı. Babama olan özlemimi onda dindirmek ister gibi sarıldım sıkıca.
"Tamam. Merak etme beni abi. İyi olacağım."
Hakan abiyle de vedalaşıp son kez sarıldık. Sonra ben arabaya geçtim. Kerem yine telefonuyla ilgileniyordu ama pek umrumda olmadı. Emniyet kemerimi taktım ve Kerem'e baktım.
"Gidelim mi?" Dediğimde telefonun ekranını kapatıp cebine koydu.
...
Ben bavulumla birlikte havalimanının önünde beklerken Kerem de arabayı park etmeye gitmişti. O sırada direkt Akın'a mesaj attım.
D. :Seni şuan da görüyorum. Arkadaşın gittiğinde yanına geleceğim.
Mesajını gördükten sonra ekranı kapatıp etrafa bakındım ama onu göremedim.
"Lavin." Kerem gülümseyerek yanıma geldi ve elini omzuma koyarak yüzüme baktı.
"Yirmi, yirmi beş dakika falan. Anca işlemler tamamlanır. Artık gitsem iyi olur." Dediğimde anlayışla başını salladı ve sıkıca sarıldı bana. O an içimden keşke bunlar hiç yaşanmasaydı diye geçirdim. Keşke ben kardeşlerimi hiç kaybetmeseydim.
"Keşke her şey daha güzel olsaydı Lavin." Sanki aklımı okumuştu. Kurduğu cümle çoktan gözlerimi doldurmuştu bile. Haklıydı, bende tam olarak bunları söylüyordum. Ama keşkeler hiç bir zaman işe yaramazdı ki. İnsanın canını acıtırdı sadece. Sonra da büyük bir iz bırakarak giderdi. Biz de zamanla o izle yaşamaya alışırdık. Bende alışacaktım. Bir daha keşke dememeyede, keşke diyecek bir şey yapmamaya da. Çünkü hayatın kuralı bu. Bende yeni öğrendim.
"Geçmez. Ben denedim." Dediğimde Kerem geri çekilerek anlamaz gözlerle bana baktı.
"Ne geçmez?" Diye sorduğunda sol gözümden bir yaş süzüldüğünü fark ettim.
"Keşke diyince geçmez yani. Hiç bir şey geri gelmez. Demekle kalırsın. O yüzden keşke demek yerine bir daha hata yapmamaya çalış olur mu? Canın yansın istemem. Kardeşim hep iyi olsun."
Yani son tekmeni bende kullanmış ol. Bir daha kimseyi yarı yolda bırakma kardeşim.
"Neyse duygusal yapmayalım lütfen." Diyerek elimin tersiyle yüzümü sildim ve gülmeye çalışarak Kerem'e baktım. "Uçağı kaçırmadan gitsem iyi olur." Dediğimde Kerem beni onaylayıp son kez sarıldı ve saçlarımdan öptü.
"Dikkat et kendine. Çok iyi ol. Yeni hayatın sana mutluluk getirsin."
Yeni hayatımı Lavin'le kurmuş olsaydım belki mutlu olabilirdim. Ama Lavin öldüğüne göre, böyle bir şey de mümkün olmayacaktı. Üzgünüm.
"Tamam. Merak etmeyin beni. Siz de kendinize çok iyi bakın."
Kerem'le vedalaşıp bavulumu çeke çeke içeri girdim. Akın'a yazmak için telefonumu çıkardığımda yanımda bir gölge belirdi.
"Tekrardan merhaba." Akın çoktan gelmişti bile.
"Merhaba." Dedim çekinerek de olsa. Onunla gidiyordum ve ne hissettiğimi bilmiyordum. Nereye gittiğimi bile bilmeden güvenmiştim ona. Beni ne beklediğini de bilmiyordum. Yinede onu seçmiştim. Daha hiç tanımadığım bir adamı. Çünkü başka seçeneğim yoktu. Tek şansım Akın'dı.
"Hazır mısın?" Diye bir soru yönelttiğinde gülümseyerek başımı eğdim.
"Fark eder mi?" Dediğimde hiç bir tepki vermedi. Kısa bir sessizlik ardından biraz ilerde duran takım elbiseli birine el kol yaparak yanımıza çağırdı.
"Siz bavulları alın biz uçağa geçiyoruz." Adam başıyla Akın'ı onayladı. Daha çok itaat eder gibiydi. Çalışanı mıydı acaba?
"Gidelim." Akın nezaketen yürümemi beklediğinde önüne geçip ilerlemeye başladım.
Özel uçuş alanına gelip Akın'a ait olduğunu öğrendiğim uçağa geçtik.
Bu zenginlik ağzımı bir karış açık bırakmıştı ama görgüsüz gibi davranamazdım tabiki. Bu yüzden tepki vermedim.
Ben yan tarafımda duran pencereden dışarı baktığımda, içimde kıvılcımdan ibaret olan o yangın büyüdü. Ailemin olduğu şehre veda ediyordum. Ve bu benim için dünyanın en acı şeyiydi. Ben sadece şehre değil, aileme, anılarıma, hayallerime, yaşamak istediğim her şeye veda ediyordum. Geri dönüş yoktu. Buraya bir daha ne zaman gelirdim bilmiyorum. Belki de hiç bir zaman dönemeyecektim. Gittiğim yer bana cehennemde olsa ben asla pes etmeyecektim. Gözden çıkardığım şeyler büyüktü ve ben küçük şeyler için savaş vermeyecektim.
"Birazdan uçak kalkacak." Akın karşıma geçip oturduğunda başımla onu onayladım ve tekrar cama doğru döndüm.
"Artık bana bir şeyleri anlatmak ister misin?" Dedim hala dışarıya bakarken.
"Anlatayım." Akın oturduğu yerde doğrulduğunda bakışlarımı ona çevirdim.
"Şuan da Fransa'ya gidiyoruz. Orada eğitim almanı sağlayacağım." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Gereken ne varsa." Rahat tavrı hoşuma gitmesede hiç bir şey demedim.
"O da orada mı olacak?" Dedim gözlerimi kaçırarak. İsmini anmak istemiyordum.
"Hayır. Onunla şuan karşılaşırsan duygularına yenilme ihtimalin çok yüksek." Dedi ve öne doğru eğilerek bana baktı. "Bak Lavin, amacın intikam almaksa, duygularını öldürmen gerek. Benim örgütümde yer alacaksın ve orada birinci kural da ne yazar biliyor musun?" Başımı iki yana salladığımda derin bir nefes aldı.
"Duygu yok. Duygular engelden başka bir şey değildir. İlk eğitimin de onları öldürmeye yönelik olacak. İşin ciddiyetini kavraya bildin mi bilmiyorum ama fark ettiysen dönüşü olmayan bir yola girdin. Ve o yolda ancak ölürsen biter." Dediğinde içimde ki sıkıntı bir çığ kadar büyümüştü.
O sırada uçağa gelen anonsla Akın geriye yaslandı ve kemerlerini bağladı. Bende kendimi toplamaya çalışarak kemerimi taktım ve bakışlarımı önümde birleştirdiğim ellerime çevirdim.
Ben cehenneme bir bilet almıştım. Artık kurtuluş yoktu...
Uçaktan indikten sonra bizi havalimanında lüks bir araç karşıladı. Hızlı bir şekilde gerçekleşmişti her şey. Ne ara arabaya bindik ne ara yola çıktık onu bile anlayamamıştım.
"Nereye gidiyoruz şimdi?" Diye sordum Akın'a.
"Sürpriz olsun." Diyerek göz kırptığında sıkıntılı bir nefes verdim ve cama doğru döndüm. Fransa'ya gelmiştim, en çok görmek istediğim yerlerden biri olan o ülkeye. O güzel sokaklarına baktığımda tek düşündüğüm şey "Keşke daha farklı şartlarda olsaydım." Olmuştu. Yüzüme acı bir tebessüm yayıldığında başımı geriye doğru yaslayıp dışarıyı izlemeye devam ettim.
Araba yaklaşık yarım saat sonra durduğunda Akın direkt indi. Arkasından inmek için hamle yaptığımda kapımı biri açtı. Başımı kaldırıp baktığımda yine takım elbiseli bir adam gördüm. Başımı sallayarak teşekkür ettim ve arabadan indim. Etrafa bakındığım sırada gördüğüm şeyler şok geçirmeme sebep oldu. Kaç katlı olduğunu çözemediğim koca bir villa ve villanın etrafını sarmış bir sürü koruma. Tüm bunlar gerçekten çok fazlaydı.
"Lavin bu taraftan." Akın'a baktığımda telefonla konuştuğunu gördüm. Yavaş yavaş ilerlemeye başladığında koşar adım arkasından gittim.
Hem etrafı inceliyor hemde bu kadar adamın burada ne işi olduğunu çözmeye çalışıyordum.
"Cehennemine hoşgeldin Lavin." Diyerek yerimde duraksadığımda Akın da bir anda durdu ve omzunun üzerinden bana bakıp güldü.
Ben onu çok mu sesli söyledim ya?
Koca bahçeyi atlatıp evin önünde durduğumuzda yaklaşık elli tane adamın yan yana dizilmiş olduğunu gördüm. Hepsi başını önüme eğmiş ellerini de önünde birleştirmişti. Akın yanlarına doğru yürüdüğünde hep birlikte ve aynı anda olacak şekilde reverans yaptılar. Ben şok içinde yüzlerine bakıyordum sadece.
Akın cidden bu kadar önemli biri miydi?
Akın bir anda önlerinde durup konuşmaya başladığında, aklımdaki tüm sorular dağıldı. Yani kısa bir süreliğine.
"Bundan sonra Lavin hanım burada kalacak. Ben bu evde, bu örgütte neysem Lavin de o. Eğer birinizin bile ona saygısızlık yaptığını görürsem, işte o zaman emin olun yapacağınız son şey de o saygısızlık olur." Ben ne diyeceğimi bilemeyerek sadece öylece durdum. Tırnaklarımı etime geçirmekten başka bir şey yapamıyordum şuanda.
Karşımdaki insanlara boş boş bakarken Akın yanıma geldi ve beni bileğimden tutarak arkasından sürüklemeye başladı.
"Azıcık daha yavaş yürürsen akşama anca gireriz bu eve." Hiç bir tepki vermeden onun arkasından ilerlemeye devam ettim. Kapının önüne geldiğimizde yine dışarı da ki gibi bir sürü yardımcı karşıladı bizi.
Hepsi yine yan yana geçip Akın'a selam verdiğinde biz içeri geçtik. Koca bir salona doğru adımlamaya başladığımızda güzel ve hoş görünümlü bir kadın bize doğru yürümeye başladı.
"Akın Hoşgeldin." Kollarını açarak Akın'a yaklaştığında, Akın benimle birlikte geri çekildi. Karşımızda duran sarı saçlı ela gözlü olan kadın, ilk önce Akın'ın tuttuğu bileğime sonra da bana baktı. Açıkçası çokta sakin bir bakış değildi. Attığı bakışlar o kadar rahatsız edici gelmişti ki, ilk işim kolumu çekmek oldu.
"Hala küs müyüz?" Diyerek dudakların büzdü bu seferde. Ama az önceki halinin tam tersine, şimdi de vıcık vıcık bir hal almıştı.
"Gamze sonra." Akın adının Gamze olduğunu öğrendiğim kıza kısa bir bakış atıp arkamızda duran bir kadın çalışana seslendi.
"Hülya hanım siz Lavin'i odasına götürürün. Tüm ihtiyaçları için siz görevlisiniz artık." Dedi.
"Ben kendim hal-" araya girmeme fırsat bile vermeden bana döndü ve tekrar konuştu.
"Lavin üzerini değiştirip biraz dinlen sonra da Hülya hanıma söyle seni çalışma odama getirsin. Bir şey olursa mesaj atarsın. İzninle." Hızlıca yanımızdan ayrılıp merdivenlere yöneldiğinde Gamze de arkasından kıvırta kıvırta koştu. İnsanları dış görünüşüyle yargılamayı seven biri değildim ama gerçekten çok yılışık duruyordu.
"Buyrun Lavin hanım." Önümde ki orta yaşlı kadın başını eğip benle konuştuğunda kendimi kötü hissetmiştim. Annem yaşında ki kadının bana hizmet etmesini istemezdim tabiki. Bu yüzden mahçup bir şekilde gülümseyebildim sadece.
Ev o kadar büyüktü ki kaybolma ihtimali yüksekti. Evden ziyade sanki resmi bir kurumda gibiydim.
İçeride asansör vardı ve biz yukarı asansörle çıkmıştık. Üst kata geldikten sonra fark ettim ki buraya ev demek saçma. Burası kocaman bir şato gibiydi, abartısız.
"Lavin hanım odanız burası. Bavullarınız içeriye bırakıldı. Siz yine de bir şeye ihtiyacınız olduğunda içeride ki telefondan bana ulaşabilirsiniz." Adının Hülya olduğunu öğrendiğim kadın önümüzdeki kapıyı yavaşça araladığında gözüm odanın büyüklüğünde takılı kalmıştı.
"Burası benim odamın iki katı." Diyerek kendi kendime konuştuğum da Hülya hanım gülmeye başladı.
"Akın bey özel olarak hazırlattı. Burası Hanzade'nin en güzel manzarasına sahip."
"Hanzade'nin derken ne demek istediniz?" Diye sordum merakla.
"Akın Hanzade. Soy isimlerini de buraya vermişler." Diyerek kısa bir açıklama yaptı ve selam vererek yanımdan ayrıldı.
Akın Hanzade demek. Bu gerçekten havalı.
Şaşkınlığımı üzerimden atarak odaya girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. İçerisi o kadar ferahlatıcıydı ki kendimi direkt yatağa atasım gelmişti. Üzerimde çok büyük bir yorgunluk vardı. Ama ondan önce sıcak bir duş almak bana iyi gelebilirdi. Bu yüzden odadaki ebeveyn banyosunu kullanarak hızlıca bir duş aldım. İçeride gerçekten de ihtiyacım olan her şeyi bulmuştum ve bu beni mutlu etmişti.
Dolaptan bir bornoz çıkarıp üzerime giydim ve banyodan çıktım. İlk önce odanın kapısını kilitleyip yerde duran bavulumu aldım. İçinden giyeceğim kıyafetleri çıkarıp yatağa bıraktım ve bavulu tekrar kapattım.
Altıma siyah paraşüt pantolonumu, üstüme de düz beyaz cropumu giydim.
Beyaz spor ayakkabılarımı da çıkardım ama biraz uyumak istediğim için onları giymeyip kenara bıraktım.
Yatağa geçip uzandığım da bakışlarım tavanı buldu. Sonrası sadece düşüncelerden ibaretti zaten. Hiç bilmediğim bir ülkede, hiç bilmediğim bir evde, hiç tanımadığım insanlarlaydım. Lavin yine neyin içine düştüğünü bilmiyordu.
Evet yine nereye sürüklendiğimi bilmiyorum. Ama artık hiç bir şey umrumda değil. Bu benim son sürgünüm olacak. Artık sürüklenen ben olmayacağım. Aksine öyle bir fırtına yaratacağım ki, o fırtına da, yani beni rüzgarımda herkes savrulacak...
Bunun üzerine kendime söz veriyorum.
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |