31. Bölüm

[31.BÖLÜM]:RUHUMUN YARALARI

Hiranur Uzun
lady_bird

İnstagrama gelinde hasret giderelim.

(@ladybird.waty)

 

Şimdilik kaçıyorum öpüldünüz... ♡♡♡

 

Bölümü okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.

 

YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆

"Ne bileyim işte. Şimdi aramıza duvar örsen, yine kalkıp senin sevdiğin renge boyarım..."

 

Didem Madak

 

 

"Ruhumun Yaraları"

...

 

"Senin uyanmanı beklerken yaşlandım gerçekten." Duyduğum sesle gözlerimi açtığımda dakikasında pişman olmuştum. Akın odanın perdesini hızlıca iki yana açtığında gözüme vuran güneş kör etmişti resmen.

 

"Ne yapıyorsun?" Diyerek sitemle konuştuğumda gülümseyerek yüzüme baktı. Bu da beni daha çok sinirlendirmişdi.

 

"Dün tüm gün uyudun. Bugünü de mi uyuyarak geçireceksin." Dediğinde ellerimle gözlerimi ovaladım ve yatakta doğrularak sırtımı başlığa yasladım.

 

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama çok iyi uyumuştum. Uzun zaman sonra ilk defa belkide bu kadar dinç hissediyordum. Bu yüzden şahsen mutluydum. Akın'ın aksine. O daha çok uykucu olmama gıcık olmuştu. Tabiki de umrumda değildi.

 

"İzin verseydin, evet uyurdum." Diyerek gözlerimi devirdiğimde gülerek yatağa atladı. Ellerini çenesine yaslayıp bana baktığında hala uykulu olan gözlerimi yüzüne diktim.

 

"Şuan o saçlarla ne kadar komik göründüğünü tahmin edemezsin." Dediğinde kısa bir an düşündüm. Tabi sonradan dank etmişti. Büyük ihtimalle saçlarımı nemli bıraktığım için kuruduğunda kabarmıştı. Ellerimle direkt saçlarımı düzelttiğimde Akın alaycı bir kahkaha attı.

 

"Çok güldün sen." Diyerek yataktan kalktım ve hızlıca banyoya girip kapıyı arkamdan sertçe kapattım.

 

Sinir şey!

 

"Sana getirdiğim kıyafetleri giy ve aşağı in. Ha bir de mümkünse saçlarını da tara." Dedi ve yine alayla güldü. Bu tavrına binlerce kez göz devirmek istesemde kendimi tuttum. En sonunda kapı kapanma sesi duyduğumda derin bir iç çektim.

 

Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp bıraktıkları diş fırçalarından birini aldım, paketini açıp çöpe attım.

Yine hızlı olmaya çalışarak dişlerimi fırçaladım ve odaya geçtim.

 

O an bir şey dank etti kafama.

 

Bu kapı kilitli değil miydi?

 

Sabır ya bunlar nasıl bir teşkilat da kilitli bir kapıyı açıp içeri giriyorlar. Hemde ben sesi duymuyorum. Ya ben yorgunluktan ölü uykusuna dalmıştım. Ya da onlar işlerinde uzmandı.

 

Odada ki dolabı açtığımda içinde hem kendi kıyafetlerimi hemde yeni yeni bir sürü kıyafeti gördüm. Hepsi birbirinden güzeldi ama benim bunlara ihtiyacım yoktu ki.

 

Diğer kıyafetlerden ayrı konmuş olan kıyafete uzandım ve üstünde ki notu aldım.

 

"Bugün bunu giy yarının kombinini de birlikte yaparız."

 

Akıncığın

 

Notu okur okumaz direkt göz devirmiştim. Neydi bu şaka falan mı?

 

Neden bir anda böyle bir kişiliğe büründü şimdi bu?

 

Notu yatağın üzerine bıraktım ve askıda olan elbiseye baktım.

 

"En azından tarzımı az da olsa çözmüş." Diyerek kendi kendime konuştuğum sırada daha fazla beklersem Akın'a yeniden laf vereceğimi hatırladım. Bu yüzden hızlıca üzerimdekileri çıkardım.

 

Düz siyah ve mini olan, penye bir elbiseydi. Çabuk olmaya çalışarak üzerime giydim ve dolapta duran kırmızı beyaz spor ayakkabıları aldım.

 

Saçlarımı da tarayıp tepeden dağınık bir topuz yaptım. Perçemlerim alnıma döküldüğünde onları da düzelttim.

 

En sonunda tamamen hazırlandım ve hızlı bir şekilde odadan çıktım. Dün Hülya ablayla geldiğimiz koridoru takip ederek asansöre ulaştım.

 

Salona indiğimde etrafa bakınmaya başlamıştm. Kimseyi göremeyince salonun sonunda gördüğüm balkon kapısına doğru yürüdüm. Tam o sırada arkamdan biri seslendi.

 

"Lavin hanım." Arkamı döndüğümde Hülya ablayı gördüm. Gülümseyerek bana doğru yürüdüğünde bende aynı şekilde ona gülümsedim.

 

"Akın'ı arıyordum ben." Dedim mahçup bir şekilde.

 

"Akın bey çalışma odasında sizi bekliyor." Diyerek geri çekildi ve ilerlemem için elini öne doğru uzattı. Bu hareketine karşılık elimi koluna koydum ve gülümsedim.

 

"Bir şey rica edebilir miyim?" Diye sorduğumda anında başını sallayarak onayladı beni.

"Bana Lavin hanım demenize gerek yok. İsterseniz sadece ismimi kullanabilirsiniz. Hatta bende size abla desem, sorun olur mu?" Dediğimde minnettar bir şekilde bana baktı.

 

"Siz nasıl isterseniz." Dediğinde yine yaptığı resmiyeti fark ederek güldüm. Hülya abla da aynı şekilde benimle gülmeye başladığında bir şey hatırlamış gibi bir anda durdu.

 

"Akın bey bana kızacak hemen gidelim." Diyerek telaşla konuştuğunda başımı salladım. Birlikte yine asansöre bindik ama bu sefer başka bir kata çıktık. Sanırım bu ev, -yani şatoya benzeyen bu ev- beş katlıydı. Asansörde ki tuşları görünce anladım onu da. Dün o kadar dikkat etmemiştim.

 

Biz beşinci kat da durduğumuzda Hülya ablayla asansörden indik.

 

"Akın beyin odası koridorun sonundaki kapı." Diyerek yerinde durdu ve bana açıklama yaptı.

 

"Sen neden gelmiyorsun?" Diyip, kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Neden oraya gelmeye çekiniyordu ki?

 

"Bizim o bölgeye yaklaşmamız yasak. Akım beyin özel alanı." Diyerek kısa bir açıklama da bulundu. Buna pek anlam veremesemde dediği şeyi başımı sallayarak onayladım. Hülya abla gülümseyerek yanımdan geçti ve tekrar asansöre binip aşağı indi.

 

Tarif edildiği gibi ilerleyip koridorun sonundaki odanın önüne geldiğimde derin bir nefes alarak içeri girdim.

 

Odanın içine göz gezdirdiğimde Akın'ın cam kenarında telefonla konuştuğunu gördüm. Beni fark etmemişti büyük ihtimalle bu yüzden ses çıkarmadan çalışma masasının önündeki siyah deri koltuğa oturdum.

 

Oda tamamen siyah renklerin hakimiyeti altındaydı. Bu da çok kasvetli bir ortam olmasını sağlıyordu. Sanırım tam bana göre bir yer burası. Tamamen siyah ve karanlık. Zevk uyuşması yaşanıyordu şuan. Bu gıcıkla.

 

"Hallederim." Akın kısa bir süre içinde telefonu kapatıp arkasına döndüğünde gözlerimiz birbirini buldu. İfadesiz bir şekilde ona baktığımda o da aynı şekilde duruyordu.

 

"Sen ne zaman geldin?" Diyerek karşımda duran diğer koltuğa geçti.

 

"Az önce." Kısa ve net bir şekilde açıklama yaptığımda gözlerini üzerimde gezdirdi. Baştan aşağı beni süzdüğünde rahatsız olmuş bir şekilde yerimde doğruldum.

 

"Yakışmış." Diyip tekrar gözlerime baktığında en ufak bir şey anlamamıştım. O kadar ifadesiz bakıyordu ki, Akın'ı çözmek gerçekten zordu. Yakışmış derken bile sanki iğrenç olmuş diyordu. Yani gözleri bana bunu söylüyordu. Ki zaten onun yakıştırması umrumda değildi. Beğenmesi veya beğenmemesi benim umrumda mı?

 

Tabiki de hayır.

 

"Gerek yoktu bunlara." Diyerek aramızda ki anlamsız bakışmayı kestiğimde geriye doğru yaslandı.

 

"Pekala bunları sonra konuşuruz. Çok geç oldu artık başlayabiliriz." Benim dediğim şeyi geçiştirerek konuşmuştu. Bu her ne kadar sinir bozucu olsada artık odaklanmam gereken asıl şeye yöneldim.

 

"Neye başlayabiliriz?" Diyerek kaşlarımı çattım ve dediği şeyi tekrar ettim.

 

"Benimle gel." Diyip ayağa kalktı ve odadan çıktı. Sıkıntılı bir nefes verip mecburen arkasından gittim. Böyle davranması aşırı sınırlarımı zorluyordu. Ama elimden hiç bir şey gelmiyordu tabiki.

 

Omuzlarımı düşürüp surat astım ve bıkkın bir şekilde onu takip ettim. Omzunun üstünden kısa bir süreliğine bana baktı ama hiç bir tepki vermeden tekrar önüne döndü.

 

Asansöre bindiğimizde tek kelime etmedik ikimizde. Akın uzanıp eksi iki tuşuna bastığında şok içinde kaldım. Bu evin birde eksi katı mı vardı yani?

 

Ben tuşları neden yeni fark ediyorum acaba?

 

Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak önüme döndüm ve tek kelime etmedim. Onunda konuşmaya niyeti yoktu zaten. İkimizde ortak noktada buluşarak susma hakkımızı kullandık.

 

Akın asansör durduğunda önden ilerlemeye başladı. Ben şaşkınlıkla izliyordum etrafı. Her yerde boks torbaları, spor aletleri yer alıyordu.

 

Yoksa Akın'ın bahs ettiği eğitim bu muydu?

 

"Evet eğitim sürecinin ilk günü hayırlı olsun." Diyip karşıma geçti ve alayla gülümsedi. Etrafı taramayı bıraktığımda bakışlarım direkt olarak yüzünü buldu.

 

"Ne eğitimi bu hiç bir şey anlamadım." Bu sefer açık bir şekilde belirttim olanları çözemediğimi. O da zaten bu soruyu bekliyormuş gibi konuşmaya başladı.

 

"Lavin yakında her şeyi çok net anlayacaksın merak etme."

 

"Yakında değil şimdi anlamak istiyorum." Yine kaçamak cevap vermişti ve ben yine sabrımın zorlandığını iliklerime kadar hissetmiştim. Herkes sürekli doğru zaman doğru zaman diye tutturuyordu. Ama nedense o doğru zaman bir türlü gelmiyordu. Bu insanı gerçekten delirten türden bir şey.

 

"Sabırsızsın ve bu canımı sıkıyor. Sen benimle gelmeyi seçtin. Artık ben ne dersem o. Bunu ne zaman kavrayacaksın bilmiyorum ama ne kadar çabuk olursa o kadar yararına olur. Emin ol buna." Diyerek yine benden olan üstünlüğünü ortaya koyduğunda sadece çenemi dikleştirip yüzüne baktım. Verecek bir cevap var mıydı?

 

Hayır.

 

"Ben artık senin malınım değil mi?" Diye sorup alaycı bir şekilde gülümsedim. Evet içimde ki yangına rağmen gülümsedim. Artık böyle olmak midemi bulandırıyordu ama ne yapabilirdim ki?

 

Akın anlamaz bakışlarla yüzüme baktığında derin bir nefes aldım.

 

"İlk önce Daren'lerin oyuncağı oldum. Yani onların malıydım. Sonra paramparça ettiler. Kırıldım, iş görmez hale geldim. Çöpe attılar. Şimdi de sen geldin ve beni tamir etme karşılığında tekrar mal olmamı teklif ettin. Ben senin malın oldum artık. Sende istediğini yapacaksın ve ben yine paramparça olana dek benimle oynayacaksın. Değil mi?"

Akın bunları beklemiyor olacak ki hiç bir şey diyemedi.

 

"Çünkü Lavin'in hayatı önemli değil dimi?" Sesim artık istemsizce yükseliyordu. İçimde ki acıyı yavaş yavaş dışa vuruyordum.

"Lavin'in tek görevi oyuncak olmak. Acı çekiyor mu çekmiyor mu kimin umrunda değil mi?" Akın konuşmak için dudaklarını araladığında ona fırsat vermedim.

"Ama biliyor musun hak ettim ben bunları. Tek suçum sevmekti. Tek suçum aşık olmaktı." Dediğimde yine o güzel anılar gözümün önüne düştü. Kısa bir süre durdum ve sadece gülümsedim. Sonra bir şey oldu ve o anılar kana büründü.

 

Korkmuştum bu görüntüden. Sanki hepsini yaşamamış gibi korkmuştum.

 

Kendimi geri attığımda Akın beni tutmak için yaklaştı. Ona izin vermeden elimi kaldırdım.

 

"Yaklaşma." Dediğimde bu sefer daha şiddetli bağırmıştım.

 

"Lavin-"

 

"Merak etme Akın Hanzade. Lavin sana da hizmet edecek. Senin için de oyuncak olacak. Korkma yani." Hiç bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüm ve koşarak yanından ayrıldım. Akın arkamdan gelince bende asansörü beklemedim ve merdivenlerden yukarı doğru çıktım.

 

Ağlaya ağlaya yukarı koşuyordum. En sonunda gözümün önü karardığında ayağım önümde ki basamağa takıldı. Merdivenlere yığıldım.

 

Yerimde doğrulup, sırtımı arkamdaki duvara yasladım ve dizlerimi karnıma doğru çektim. Hala ağlıyordum hemde hıçkıra hıçkıra. Sesim merdiven boşluğunda yankılanıyordu ama umrumda değildi.

 

Kısa bir an bakışlarımı üzerimde gezdirdim. Sonra başımı kaldırıp etrafıma baktım. Nerde olduğuma, hangi vasıfta olduğuma, ne için olduğuma. Cevaplar yoktu. Cevaplar susmuştu. Ben bilinmezliğin içinde kaybolmuştum. Ve artık dayanamıyordum.

 

Bir yanım her şey yeni başlıyor derken, bir yanım da her şey bitti diyor.

 

Başlayan neydi?

 

Başlayan bir savaştı.

 

Biten neydi?

 

Biten bir savaştı.

 

Biten bir savaş vardı ortada evet. Ama tek biten şey savaş değildi. Ben de vardım. Bende bitmiştim, tükenmiştim. Yani biten savaşta ölecektim.

 

Ya da,

 

Başlayan bir savaşta tüm benliğimi ve kimliğimi bırakıp kendim bir savaş yaratacaktım. Ben bu seçeneğini seçmiştim. Ama yaralarım o kadar derin o kadar acıydı ki, bir türlü kalkamıyordum. Üstesinden gelemiyordum. Düşmeye mahkum gibiydim. Ne zaman ayağa kalkmaya çalışsam, yaşadıklarım beni tekrar düşürüyordu. Bir türlü adım atamıyordum.

 

Ama vazgeçemezdim. Bu yol benim yolumdu. Kaybedecek hiç bir şeyimin olmaması beni bu yola sokmuştu. Artık çıkamazdım. Tek çarem her şeye rağmen kalkıp savaşmaktı.

 

Akın'ın da dediği gibi;

 

"Kimse senin yaralarını sarmak için koşmayacak."

 

Şimdi ben ruhumda ki tüm bıçakları söküp, kanayan yaraları kendim sarmak zorundaydım. Buna mecburdum. Kanayan her yaramı kendim soracaktım.

 

,,,

 

Odama çıktığımda kapıyı kilitledim. Telefonumu cebimden çıkarıp yatağa attım ve direkt banyoya girdim.

 

Küvetin dolması için suyu açıp, hızlıca üzerimdekileri çıkardım.

Saçlarımı da açtım ve sırtıma doğru bıraktım.

 

Küvet yeteri kadar dolduğunda içine girdim ve dizlerimi karnıma çekerek oturdum. Küvetin üst kısmında olan duş başlığını açıp suyun bedenime yayılmasına izin verdiğimde tüm bedenim ürpermişti.

 

Bu su bedenimi temizlerdi. Peki ama ruhumda ki kiri nasıl atacaktım? Nasıl kurtulacaktım? Tüm bu sorular aklımı yitirmeme sebep oluyordu.

 

En sonunda dayanamayıp kendimi geriye doğru attım ve küvette ki suyun içine daldım.

 

Nefesim kesilene kadar öylece durdum. Boğulacagımı hissettiğim an bile çıkmadım sudan. Sadece bekledim.

 

Tüm kötü şeylerden arınmak ister gibi sığındım o suya. Beni kurtarsın istedim. Artık canım yanmasın istedim. Ama sadece kendimi kandırdım...

 

Odanın kapısı kırılmaya yemin edilmiş gibi çalındığında nefes nefese başımı sudan çıkardım. Hızlıca küvetin içinden çıktım ve bornozumu giydim.

 

Banyodan çıktığımda korkarak kapıya doğru yürüdüm. Hala sert bir şekilde çalınıyordu.

 

"Lavin," Hülya ablanın endişeli sesi kulağıma ulaştığında derin bir nefes verdim. Hızlıca kapının kilidini açtığımda, Hülya abla direkt odaya girdi ve bembeyaz olmuş yüzüyle bana bakmaya başladı. Ben daha ne olduğunu bile anlayamamıştım.

 

"Şükürler olsun iyisin." Ellerimi tutup bana baktığında hala anlamaz bakışlarla yüzünü inceliyordum.

 

"Ne oldu?" Dediğimde sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Sen ağlaya ağlaya odana geldin. Akın beyde bir hışımla çıktı gitti evden. Odana geldiğimde cevap da vermedin. Korktum bende, bir şey oldu sandım."

Büyük ihtimalle suyun sesinden duymamıştım. Aslında kapıyı yumruklamasaydı ben yine duymazdım.

 

"İyiyim ben duş alıyordum. Suyun sesinden duymamışım." Diyerek kısa bir açıklama yaptığımda, Hülya abla rahatlamış gibi gülümseyerek bana baktı.

 

Akın'ın gittiğini söylemişti, bende merakıma yenilip nedenini sormuş oldum. Yani bir tık.

 

"Akın nereye gitti?"

 

"Bilmiyorum ki bende, çok sinirliydi. Bir anda çıktı gitti, anlamadım." Hülya ablanın dediklerinden sonra onu başımla onayladım.

 

"Ha bu arada unutmuşum sana vermeyi kusura bakma." Hülya abla elinde ki kırmızı kutuyu bana uzattığında ne olduğunu anlayamadan yüzüne baktım.

 

"Bu nedir?" Diye sordum.

 

"Akın bey yeni telefon almış. Yeni hat falan da var içerisinde. Size iletmemi istedi." Bir şey dememe izin vermeden elime tutuşturdu ve işi olduğunu söyleyip gülümseyerek odadan çıktı.

 

Ben tekrar kapıyı kapatıp kilitledim ve elimdeki kutuyu yatağa bıraktım. Hızlıca dolaptan kıyafetlerimi alıp üstümdeki bornozu çıkardım.

 

Üzerime beyaz, askılı bir yarım atlet geçirip altıma da gri bir eşofman giydim. Islak olan saçlarımı sırtıma atıp dudaklarımı ve yüzümü nemlendirdim. Göz altlarım resmen çökmüştü. Bu da sinir bozucuydu.

 

Bornozu banyoya bıraktıktan sonra tekrar odaya döndüm ve kendimi direkt yatağa attım. Akın'ın yeni aldığı telefonu kutusundan çıkarıp rehberimde ki numaraları tek tek ekledim. Toplu olarak, kaydettiğim numaralara mesaj attım. Fransa da olduğumu ve bu yüzden yeni hat çıkarmak zorunda kaldığımı söyledim.

 

Bir beş dakika sonra Gülce'den bir mesaj geldi.

 

Gülce: "Vardın mı? Merak ettik seni.."

 

Yazdığı mesaj o kadar samimiyetsiz geliyordu ki artık. Cevap vermek istediğimden bile emin değildim.

 

"Vardım. Yerleşmeye çalışıyorum. Ben yazarım size."

 

Tam olarak böyle yazıp telefonu kapattım ve yatağa uzandım. Uyumak için gözlerimi kapattığımda, bu seferde telefon çalmaya başladı.

 

Oflaya oflaya tekrar yerimde doğruldum ve ekrana baktım.

 

Bora arıyordu.

 

Gelirken ona hiç bir şey söylemedim, veda etmedim. Ne diyecektim peki şimdi, ne açıklama yapacaktım?

 

Hiç bir şey.

 

"Efendim." Diyerek konuşmaya başladığımda karşıdan nefes alışveriş sesleri dışında bir şey duymadım.

"Bora orada mısın?"

 

"Beni yine unuttun Lavin." Kurduğu cümlenin ağırlığı o kadar kötü hissettirmişti ki, anlatamazdım. Ses tonundan bile kırıldığını çok net bir şekilde fark edebiliyordum. Ne diyecektim ki ben şimdi?

 

"Bir "Hoşçakal" kelimesini bile bana çok gördün." Dedi hayal kırıklığıyla.

 

"Bora ben-" konuşmama fırsat vermeden kendi devam etti.

 

"Ben hep senin yanındaydım Lavin. Ama anladım ki hiç bir önemi yokmuş. Ben senin için bir Daren kadar olamamışım. Sana her türlü acıyı çektirip üstüne de terk eden adamın yeri bile sende farklıyken, ben bir sığıntı olarak kalmışım." Dedikleri şeyler karşısında tek yaptığım susmak olmuştu. Benim salaklığımdı hepsi. Nasıl unuturdum Bora'yı? Ne tür bir aptaldım ben?

 

"Önemi yok. Bora saf bir aşık olarak kalmaya devam edecek." Sonrası yoktu zaten. Son cümlesi bu olmuştu. O telefonu kapattıktan sonra tekrar aramaya yüzüm bile yoktu. Gerçekten tam bir salaktım ben. Bora her anımda benimleydi. Bir an olsun desteğini çekmedi üzerimden. Peki ben ne yaptım?

 

Sıkıntılı bir nefes verip bir hışımla ayaklandım ve koşar adım odadan çıktım. Asansöre bindiğimde parmaklarım eksi iki tuşuna doğru gitti. Belki de tüm bu enkazı üstümden atmak için gerekli olan tek şey buydu.

 

En sonunda mahzen olarak adlandırılan yere indiğimde, hızlıca etrafı taramaya başladım. Adımlarım Akın'ın masasının önünde durduğunda üstündeki defteri elime aldım.

 

İçinde sadece eğitimler hakkında bilgiler vardı. Hangi alet nasıl çalışıyor, hangi hareket nasıl yapılıyor. Tüm bunlar bir defterin içindeydi.

 

Son sayfada durduğumda büyük harflerle başlık atılmış olan ismimi gördüm. Sonrasında aşağıda olan programa kaydı bakışlarım. Büyük ihtimalle benim eğitimim için olan program buydu. Bunu bulmanın sevinciyle hızlıca bugünün tarihine baktım. Sonrada yazılan aletleri defterde bularak onları denemek için yerimi aldım.

 

Ben buraya geldiysem boş boş ağlayarak geçiremezdim günlerimi. Harekete geçmem lazımdı. Akın'a verdiğim sözü yerine getirmek zorundaydım. O da bir yandan haklıydı. Sonuçta beni buraya zorla getirmemişti. Ben her şeyi göze alarak kendim gelmiştim. Ona yüklenmem çok saçmaydı.

 

Boks torbasının önüne geçtiğimde ilk önce üzerinde asılı olan eldivenleri aldım ve ellerime geçirdim. Derin bir nefes alarak hafif bir yumruk attım.

 

Vuruşunda bile bir zavallılık var sanki?

 

İç sesime karşılık, ilk vuruşumun aksine biraz daha sert attım ikinci yumruğu.

 

Hadi Lavin bu kadar mı?

 

Ve bir kez daha.

 

Tüm nefretimi, tüm sinirimi atmak istercesine, defalarca vurdum boks torbasına. Ve bir müddet sonra eğlenceli bir hal aldığını fark ettim. Her vuruşum bir öncekinden daha sert olmaya başlamıştı. Bu beni nedensiz bir şekilde rahat hissettiriyordu.

 

,,,

 

Kaç saat geçmişti bilmiyorum. Kendimi aşırı derecede odaklamış, dış dünyaya kapatmıştım.

 

O kadar terlemiş ve yorulmuştum ki, daha fazla dayanamayıp ellerimdeki eldivenleri çıkardım.

 

Evet ben programda ki ilk görevimi tamamlamıştım. Şuan açlığımı saymazsak aşırı derecede dinç hissediyordum. Sanırım bu biraz da psikolojik bir şeydi.

 

Odama geçmeden önce su almak için mutfağa çıktım. Asansör giriş katta durduğunda direkt mutfağa doğru yürüdüm. İçeri girdiğimde kısa bir süre etrafa bakındım ama kimseyi göremedim.

 

Tezgahta duran sürahiden bir bardak su doldurdum ve açlığımı bastıracak bir şey bulmak için kısa bir süre etrafıma bakındım. Mutfak masasının üzerinde duran elmalar gözüme çarptığında, yeşil olanlardan bir tane kapıp büyük bir ısırık aldım.

 

"Bu şimdilik seni idare eder Lavin." Kendime kendime konuşarak yavaş adımlarla salona doğru ilerledim.

 

"Bir dahakine haber ver birlikte çalışalım." Ağzımda ısırmaya çalıştığım elmayla birlikte arkamı döndüğümde bakışlarım merdivenlerden aşağı inen Akın'a sabitlendi.

 

Yanıma doğru geldiğinde ben hala salak gibi öylece duruyordum. İlk önce ağzımda duran elmaya sonra da bana baktı. Ve kısa bir gülüş çıktı dudaklarından.

 

Kendimi toplayarak elmayı dudaklarımdan çektim ve boğazımı temizler gibi yapıp yüzüne baktım.

 

"Anlamadım ne demek istediğini?" Ne tepki vereceğini bilmediğim için aşağıdaki çalışmadan bahs etmeyi düşünmüyordum. Nerden olduğunu bilmiyorum ama o çoktan öğrenmişti.

 

"Kamerlarda ki kişi sen değil miydin?"

 

Salak kafam nasıl düşünemedim ki ben bunu?

 

"Yanlış bir şey yapmadım. Sen zaten bunu istiyordun." Dedim kendimden emin bir şekilde.

 

"Bende zaten yanlış bir şey yaptığını söylemedim. Bir dahakine birlikte çalışalım dedim." Dediği şeye hiç bir tepki vermeden arkamı döndüğümde tekrar konuşmaya başladı.

 

"Aramıza hoşgeldin Lavin."

 

...

Bölüm : 20.01.2025 11:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...