
İnstagrama gelinde hasret giderelim.
(@ladybird.waty)
Şimdilik kaçıyorum öpüldünüz... ♡♡♡
Bölümü okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆
"Herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı..."
|Turgut Uyar
Şarkı: Adamlar - Doldum
"Sigara Dumanı"
"Lavin, hadi gelsene seni bekliyoruz güzel kızım." Annemin sesini duyuyordum ama onu göremiyordum, her yer karanlıktı.
"Anne neredesin korkuyorum." Tüm vücudum titremeye başladı o an. Annemin yokluğunu bir kez daha iliklerime kadar hissetmiştim. Ve tek bu da değildi. Üşüyordum. Onun sıcaklığı olmadığı zaman ben hep üşürdüm zaten.
Annem gidince ben o rüzgarlı havada savrulmaya başlamıştım. Fırtınalar beni çok karanlık ve soğuk yerlere götürmüştü. Ben yolumu o karanlıkta kaybetmiştim.
"Kızım bak baban da seni çok özledi. Nerede kaldın?" Hiç bir şey görememe rağmen sesin geldiği yöne doğru koştum. Tek isteğim onları bulmaktı.
"Miniğim annen ve baban seni bekliyor. Ama sen hala oyun oynuyorsun." Dedi babam. Ama bu seferde ses arkamdan geldi. Yönümü değiştirip oraya gideceğim sırada;
"Lavin'im, mis kokulum hadi gel." Dedi annem. Onun sesi de sağ tarafımdaydı bu yüzden adımlarımı oraya yöneldirdim.
"Benim kızım çok zeki, bizi bulacak." Kafayı yemek üzereydim. Hangi yöne dönersem döneyim sesler sürekli farklı yerlerden geliyordu.
Göz yaşlarım yanaklarımdan firar eder gibi aktığında kendimi yere bıraktım. Sesler beynimin içinde yankılanıyordu. Onları duyuyordum ama yanlarına gidemiyordum, sarılamıyordum.
"Çok özledim sizi lütfen geri gelin." Dedim çaresizce. Yalvarırsam belki gelirler diye düşündüm. Oysaki zaten bunu her Allahın günü deniyordum ve işe yaramıyordu. Ama yinede umudum hep vardı.
"Sen bizim kızımız değilsin ki." Annemin dediği şey kalbime binlerce kesiği aynı anda attığında daha şiddetli ağlamaya başladım.
"Lavin değilsin sen." Bu seferde babam vurdu yüzüme gerçekleri. Haklıydı, ben onların kızı olan Lavin değildim artık.
Ama elimde değildi. Seçim şansını bana vermemişlerdi.
"Benim suçum değildi." Dedim aniden. Utançtan başımı bile kaldıramıyordum. Sanki beni göreceklerdi, iğrenerek bakacaklardı yüzüme. Yapamadım, cesaret edemedim. Yüzleşemedim ailemle.
"Lavin değilsin sen!" Babamın sert sesi doldurdu kulaklarımı. Ve Aynı anda bir yumru oturdu boğazıma. Nefesim gitgide daraldı.
"Lavin degilsin sen!" cümle belki yüzlerce kez döndü durdu kafamda. Beni prensesim diye seven babam artık kızı olduğuma bile inanmıyordu. İhanet etmiştim ben aileme. Tıpkı bu dünyanın da bana ihanet ettiği gibi.
Sesler yükselmeye başladığımda dayanamayıp ellerimle kulaklarımı kapattım. "Susun yalvarırım susun!" Hıçkırıklarım arasından bağırmaya başladığımda gözlerimi sıkıca yumdum.
Uyan Mira, Uyan...
...
Sabahın erken saatlerinde, her zaman olduğu gibi berbat bir kabusla uyandım. Gözlerimi açtığımda kan ter içinde kaldığımı gördüm. O kadar ağlamıştım ki yastığım sırılsıklam olmuştu.
Tek sevindiğim nokta ise Akın'ın beni duymamış olmasıydı. Eğer ağladığımı duyup gelseydi açıklama yapamazdım. Beni defalarca ilaçlarımı içmem için uyarmıştı ama ben ısrarla onun dediğinin tam tersini yapıyordum.
Tabi ki bu unuttuğum için değildi, kasıtlı yaptığım bir şeydi. İlaçlara bağımlı kalmak istemiyordum. Bu yüzden de daha az almaya çalışıyordum. Fakat Akın kabuslar gördüğüm için buna izin vermiyordu.
Elimdeki kahve bardağını komodine bırakıp dolaptan kıyafetlerimi aldım.
Üstüme siyah, askılı coropumu, altıma da siyah kumaş pantolonumu giydim. Kemerimi takıp üzerime de siyah blazerımı aldım.

Kumrala boyattığım saçlarıma kısa bir fön çekip, hafif bir makyaj yaptım.
Son olarak siyah deri, topuklu botlarımı da giydim ve çantamı alıp hızlıca aşağıya indim.
"Ooo Mira hanım bu ne güzellik." Ben merdivenlerden inerken ıslık çalan Melih'e bakıp gülümsedim.
Melih, Akın'ın sağ kolu gibiydi. Aralarında ki bağ tabiki de bundan çok fazlasıydı. Anlattıklarına göre yıllardır birliktelermiş. Yani iş dışında kardeş gibilerdi. Ayrıca bana karşı da çok iyiydi. Yakın arkadaşlardan farksızdık.
"Melih bey yüzünüzü gören cennetlik. Acaba bu sabah nerede uyandınız?" Dediğimde elini ensesine atıp sırıttı. Yine şirinlik peşindeydi tabi.
Melih, tanıdığım en çapkın insan diyebilirim. Her gün, gece kulüplerinin altını üstüne getirir, sabah adını hatırlamadığı kızların evinde uyanırdı. Flört etmek konusunda da çok profesyoneldi tabi. Bir kızla iki dakika konuşması yetiyordu.
"Onu bunu bırak sen nereye böyle?" Diye sordu. Cevap vermek için dudaklarımı araladığım sırada Akın'ın aşağı indiğini gördüm.
Ben ona dik dik baktım ama o benim aksime bakışlarını bir kere bile yüzüme çevirmedi.
"Melih araba hazırsa çıkalım." Akın yüzüme bile bakmadan dışarı çıktığında sıkıntılı bir nefes verdim. Dün geceden hala sinirliydi ve bu açıkçası umrumda değildi. Ben beş yıldır bu anı bekliyordum. Artık zaman kaybedemezdim. Ona kalsa bir beş sene daha oyalardı beni.
Kusura bakma, Akın. Ama bu sefer seni dinleyemem.
"Ne oldu Akın'a yine?" Melih kolumu dürttüğünde bakışlarımı ona çevirdim.
"Akın anlatsın sana. Benim çıkmam lazım." Diyerek koluna hafif vurdum ve hızlıca dışarı çıktım.
Şoför arabayı kapının önünde durduğunda korumalardan biri kapımı açtı.
"Günaydın Mira Hanım." Ben arabaya geçip oturduğumda Merve gülümseyerek bana baktı.
Merve, son iki yıldır benim asistanlığımı yapıyordu. Kimseyle yakınlık kuramadığım için Merve'yle de çok fazla bir samimiyetim yoktu tabi.
"Günaydın. Bugünün programı hazır mı?" Diye sordum. Başını olumlu anlamda sallayıp tabletini açtı ve bugünün programını bana saymaya başladı.
"Özgür Bey'in asistanı ile görüştüm. Sizin için bir kurul toplantısı yapacaklarmış. Tanışma için de uygun olacağını düşünüyorlar."
"Tanışmak isteyeceklerini pek sanmıyorum." Diyerek ağzımın içinden mırıldandım.
"Bir şey mi dediniz?" Merve anlamaz bakışlarla bana döndüğünde başımı dışarıya çevirdim.
"Hiç." Dedim düz bir sesle.
Araba kısa bir süre sonra Daren'lerin şirketinin önünde durduğunda derin bir nefes aldım.
Tereddüt etmiyordum tabiki. Ama buraya gelince ne yapacağımı bir anlığına unutuyordum sanki. Bir zamanlar ailem dediğim insanların beni yüz üstü bırakmasıyla bu duruma gelmiştim. Ve şimdi de onlara acıyamazdım. Ben onlara düşman olmamıştım, onlar beni kendilerine düşman yapmıştı.
Beş yıldır düşünüyordum, her şey farklı olabilirdi diyordum. Ama sonra vazgeçiyordum tabi. Son ne olursa olsun değişmezdi çünkü. İhtimalleri ya da boş hayalleri düşünmeye gerek yoktu. Onlar artık benim ailem falan değildi. Onlar benim baş düşmanımdı.
Şoför kapımı açtığında arabadan indim. O sırada bahçede olan herkesin bakışları beni buldu. Bunu umursamadan saçlarımı geriye attım ve gözlüğümü takıp şirkete doğru yürümeye başladım. Merve de arkamdan geliyordu.
İçeri girdiğimizde bizi bir kaç kişi karşıladı. Aralarında Özgür'ün asistanı da vardı. Başıyla beni selamladığına bende aynı şekilde karşılık verdim.
"Hoşgeldiniz. Sezin ben, memnun oldum efendim." Dediğinde aynı şekilde yine başımı oynattım. Ben çok konuşan o kızdan ölüm sessizliğine bürünmüş kadına döndüm. Baş oynatmak tercihim olmuştu yani.
"Böyle geçelim." Bizi asansöre doğru yönlendirdiğinde Merve'yle birlikte yavaş adımlarla yürümeye başladık. Sezin de tam arkamızdan ilerliyordu.
Asansörün kapıları açıldığında bir kaç kişi indi. Onlar çıktığında biz bindik. Sezin uzanıp sekizinci kata bastığında derin bir nefes aldım.
"Hazırsın Mira, hazırsın."
Defalarca kez aynı cümleyi kurdum, kendimi toparlamaya çalıştım. Sakin olmak zorundaydım. Hata yapamazdım, böyle bir hakkım yoktu.
"Hata yaparsan kaybedersin!"
"Her zaman kontrolü elinde tutmak zorundasın!"
Akın'ın sert sesi kulaklarımı doldurduğunda çenemi biraz daha dikleştirdim. Bana eğitimlerde söylediği her şey dönüp duruyordu kafamda.
Asansörün kapısı açıldığında kısa bir an duraksadım ama sonra hemen dışarı attım kendimi.
Geri adım atmak yok.
Tereddüt etmek yok.
Sezin önümüzden ilerleyerek bizi salona doğru götürüyordu. En sonunda etrafı tamamen camla kaplı olan bir odanın önünde durduğumuzda, içeride oturan Özgür'ü buldu bakışlarım. Başını önüne eğmiş öylece yere bakıyordu. Düşünüyordu, çok düşünüyordu.
Ona üzülmek için en ufak bir duygu kırıntısı aradım, ama yoktu. Bir zamanlar kardeşim dediğim insana karşı, en ufak bir şey hissedemedim.
Doğrusu da buydu.
Sezin kapıyı açıp kenara çekildiğinde sıkıntılı bir nefes verdim ve ardından içeriye girdim. Özgür bizim sesimizi duyunca başını kaldırdı. Bakışları direkt olarak beni bulduğunda ifadesiz bir şekilde yüzüne baktım.
En sonunda gözlerini kaçırıp ayaklandı ve aramızda bir kaç adım bırakarak karşımda durdu. "Hoşgeldiniz." Diyerek elini uzattığında uzanıp tuttum. Kısa bir selamlaşma yaptıktan sonra da masaya geçtik.
"Kurul üyelerini karşılamaya gideceğim Özgür Bey." Sezin kısa bir açıklama yaptığında Özgür onu başıyla onayladı. Bunun üzerine gülümseyerek odadan çıktı, Sezin.
"Ben direkt konuya gireceğim Lavin." Özgür sanki sabahtan beri benim gelmemi bekliyormuş gibi, direkt konuşmaya başlamıştı.
Yine yapmıştı, adımı kullanmıştı. Ve bu beni bariz bir şekilde sinirlendiriyordu. Bu yüzden de dayanamayıp. "Mira," Dedim aniden çıkışarak. "Benim adım Mira." Özgür bunlara yeterince sabır gösteremiyordu. Bu her halinden belliydi zaten. Bunu söylememin ardından sert bakışlarını yüzüme sabitledi. Özgür'ün bu halleri o kadar tuhaftı ki, değişen tek kişinin ben olmadığını anlamıştım.
"Beni dinle sadece," Diyerek söze girdi. "Lavin." Adımı kurduğu cümlenin sonunda ekleyerek bastıra bastıra söyledi. Bu yaptığına tepki vermeden geriye doğru yaslandım sadece. Sinirlenirsem herhangi bir pot kırma ihtimalim yüksekti.
"Asistanını dışarı çıkar." Emir verir gibi konuşması sinirime dokunuyordu. Ama şuan sakin olmak zorundaydım. Ona istediği şeyi veremezdim.
"Merve." Merve'ye bakmadan ona seslendiğimde hiç bir şey demedi ve hızlı adımlarla toplantı salonundan çıktı.
"Neden geldin?" Özgür hala aynı yüz ifadesiyle durmuş bana bakıyordu.
"Özgür bey," Dedim rahat bir tavırla. "İş için buradayız. Ve siz şuan da gereksiz zamanımı harcıyorsunuz."Diyerek gülümsediğimde alaycı bir kahkaha atarak ayağa kalktı, Özgür.
"Sen rolünü gerçekten çok güzel oynuyorsun Lavin. Bu konuda hakkını yiyemem. Ama şu var ki biz seni anlayabiliyoruz. Bu zor değil." Dedi. Beni çıldırtmak istiyordu, bir şey dememi istiyordu, bağırıp çağırarak gerçekleri ortaya dökmemi istiyordu.
Tabiki de bunları yapmazdım ama gerçekten sınırlarımı zorluyordu.
"Ne anlıyorsunuz, siz?" Dedim siz kelimesini bastırarak.
"İntikam için buradasın Lavin. Bunu sende bende çok iyi biliyoruz. Biz seni bırakıp-" tüm kelimleri ardı ardına sıraladığı sırada bir anda durdu. Ne dediğinin farkına varmıştı çünkü. Kuracağı son cümleyi çok iyi biliyordum,evet. Ama acıya dair en ufak bir şey hissetmedim, sadece gülümsemiştim.
"Devam etsene niye sustun?" Diyerek alayla sırıtmaya başladığımda gözlerini benden kaçırdı. "Ağır olan gerçekleri kendine hatırlatınca altında mı kaldın?" Yine hiç bir tepki vermedi. Bir anda sinirle ayağa kalktım ve karşısına geçtim. O hala bana bakmıyordu. "Ben sizin ihanetinizi unuttum ve gelmiş yüzünüze bakıyorum. Utanmam gereken yerde bana böyle davranmam ne kadar doğru?"
Bu söylediğim şey onu kıracak mı diye bir anlığına düşündüm. Ve bu bile canımı yaktı. Hala onlara karşı bir duygu belirtisi göstermek beni sadece düşürüyordu. Bir yandan hiç bir şey hissetmiyor bir yandan da çok şey hissediyor gibiydim. Şuana kadar böyle düşünmemiştim. Ta ki onlarla karşılaşana kadar.
"Lavin biz-" Söylediğim şey o kadar çok etkilemişti ki, az önceki halinin aksine çok sakindi ve kısık bir sesle konuşuyordu. Ama buna izin vermedim ben. Çünkü konuşmaya hakkı yoktu.
"Mira, Mira anla şunu artık!" Sesim bir anda yükledi. İstesemde sakin olamıyordum artık, elimde değildi. "Ben Lavin falan değilim yeter! Öldürdüğünüz insan geri dönmez, sokun şunu kafanıza!" Sesimin ciddi anlamda yükseldiğini fark ettiğimde derin derin nefesler almaya çalıştım.
"Hiç bir şey bildiğin gibi değil." Özgür kendini savunmaya çalıştığında bir kahakaha attım. Delirecektim gerçekten.
"Özgür bey, toplantıyı erteleyin isterseniz. Siz hiç iyi görünmüyorsunuz." Diyerek masada duran telefonumu aldım. Onun bir şey demesine izin vermeden salonun kapısına yöneldiğimde içeri ikinci imtihanım girdi.
Daren.
Sert bakışları ilk önce beni sonra da arkamda duran Özgür'ü buldu. Ve en sonunda yine bende kaldı. Tepkisiz bir şekilde yüzüne baktığım sırada yanıma doğru yaklaştı.
"Bir sorun mu var?" Diye sordu. Çok sakindi.
"Sizin bu saçmalıklarınızı çekmek için gelmiyorum ben buraya. Bir dahakine bir toplantı düzenlediğinizde kendinizi de gözden geçirin. İyi günler." Daren'in tek kelime etmesine izin vermeden yanından geçip odadan çıktım.
Topuk seslerim etrafa yayıldığında tüm bakışların odağı ben oldum. Ama bir kişiye bile dönüp bakmadım.
Asansörün önünde durduğumda Merve koşar adım yanıma geldi. "Mira hanım bir sorun mu var?" Diye sordu.
"Toplantı iptal." Düz bir sesle konuştuğumda Merve beni ikiletmedi. O da benimle birlikte asansörün önünde beklemeye başladı.
"Mira Hanım," Başımı duyduğum sesle birlikte sol tarafıma çevirdim. O gelmişti, Daren. Üzerinde, yakalı,siyah tişört altında da siyah kumaş bir pantolon vardı. Beş yıl önceki Lavin bu görüntüyle karşılaşsa kalp atışlarına engel olamazdı. Konuşmayı unuturdu hatta. O ergenlik kafasıyla neler gevelerdi kim bilir.
Ya şimdi, şimdi nasıldı peki?
Ben karşımda duran adama nefretten başka hiç bir şey hissetmiyordum, hissedemezdim de artık.
"Toplantı daha başlamadı diye biliyorum." Aramızda bir kaç adım bırakarak yanımda durduğunda, bedenimi ona doğru çevirdim.
"Sanırım Özgür Bey toplantıyı başlamadan bitirdi." Diyerek kaşlarımı çattığımda öylece yüzüme baktı.
"Onun kusuruna bakmayın. Buyurun biz geçelim lütfen." Diyip gülümsediğinde bakışlarım kısa bir anlığına yüzünde gezdi.
"O senin sadece düşmanın Mira."
"Daren Yalçın senin aileni öldürdü!"
"Ona en ufak bir duygu hissedemezsin!"
"Aranızda tek bir bağ olmayacak!"
Akın'ın sesi kulaklarımda yankılanmaya başlamıştı bile. Uyarı yapıyordu sanki bana.
Tek bir şey söylemedim ve hızlıca arkamı dönüp toplantı salonuna doğru adımladım.
İçeri girdiğimizde bakışlarım ilk önce ayakta duran Özgür'ü buldu, o da bana bakıyordu.
"Özgür sen dışarı çık." Daren'in kurduğu cümleyle Özgür tek bir şey söylemedi. Zaten şuan pekte iyi görünmüyordu. Bu yüzden de ikiletmeden çıkıp gitti odadan. Ben ve Merve masaya geçip oturduğumuzda Daren'de masanın başına geçti. Tam o sırada da içeriye Sezin ve yanında kurul üyeleri olduğunu düşündüğüm bir kaç kişi daha girdi.
"Daren bey sizi burada görmek ne büyük şeref." Aralarından orta yaşlı bir adam gülerek konuştuğunda Daren sadece başını salladı.
Hepsi tek tek masaya geçtiğinde Sezin elindeki dosyaları Daren'in önüne bıraktı.
"Özgür bey neden toplantıya katılmadı?" Dedi az önceki adam.
"Bugün toplantıya ben geldim onun işleri var." Daren soruyu geçiştirmeye çalışarak kısa bir cevap verdi. "Uzatmadan toplanma sebebimize geçelim." Diyerek bakışlarını bana çevirdiğinde tüm gözler beni buldu.
"Şirketin yeni ortağı?" Dedi hala adını bilmediğim ve adam olarak adlandırdığım şahıs.
"Ta kendisi." Daren bana bakıp belli belirsiz gülümsedi. "Mira Duman, şirketin yeni ortağı." Bakışlarını üzerimden çekmemişti.
"Memnun oldum Mira hanım. Ben Behzat, şirketin finans müdürüyüm." Diyerek söze girdi, sonunda adını öğrendiğim adam. Yani Behzat.
"Bende Selin, halkla ilişkiler müdürüyüm. Memnun oldum." Dedi. Ama pekte memnun görünmüyordu açıkçası. Siyah olan saçlarını savurup kollarını birbirine doladı ve geriye doğru yaslandı. Bu tavrı gerçekten neydi şimdi? Hemde ilk günden.
Toplantı salonunun kapısı açılınca bakışlarımı oraya çevirdim. İçeriye giren kişileri görünce boğazıma bir yumru oturdu.
Kerem ve Gülce...
İkisininde endişeli bakışları içeri girer girmez beni bulmuştu. Ama ben içimde hissettiğim yoğun acı duygusuna engel olamamış gözlerimi direkt kaçırmıştım. Sanki onları tanımıyormuşum gibi davrandım. Sanki onlar umrumda değilmiş gibi...
Doğru olan ve olması gereken de tam olarak buydu zaten. Ama bir türlü onlara karşı çıkan duygularıma engel olamıyordum. Evet bu duygular sevgi değildi. Kırgınlıktı, acıydı, nefretti...
Kendimi kandırıyordum belki de. Ben onlara nefret duygusu beslemeyi beş yıldır deniyordum zaten. Başarmış mıydım peki? Silebilmiş miydim anılarımızı?
Kardeşim dediğim insanlar beni bir çırpıda silip atmışken, cehenneme bırakıp gitmişken, ben yapamıyordum.
Onlar bana kıymışken ben onlara bir türlü konduramıyordum. Bu saflıkla veya salaklıkla alakalı değildi. Bu benim onlara bağlılığımdı. Kısa sürede verdiğim sevgiydi.
Harcanan bir sevgi...
"Lavin," Gülce'nin ağlamaklı olan sesi kulaklarıma ulaştığında boğazımda ki yumrunun biraz daha büyüdüğünü hissettim.
"Yapma." Dedim içimden. Yapma bunu bana. Konuşma benimle, Lavin deme. Eskileri hatırlatma.
Herkes anlamaz bakışlarla Gülce'ye bakmaya başlamıştı. Neler olduğunu çözmeye çalışıyorlardı.
"Gerçekten sensin, sen dön-" Gülce'nin söylediklerini duymamak için dualar etmeye başladığım sırada Daren araya gird.
"Gülce yerinize geçin." Uyarı yapar gibi konuşmuştu. Gülce itiraz etmek istedi bu tavrına ama bu seferde Kerem durdurdu onu.
"Gülce hadi." Gülce bakışlarını benden çekmeden sandalyesine oturduğunda Kerem de yanına geçti. İkisi de şaşkınlıkla izliyordu beni. Bense sanki sebebini bilmiyormuş gibi anlamaz bakışlarla bakıyordum ikisinede.
Onları tanımıyormuş gibi, yabancı gibi...
Yaklaşık yarım saat boyunca şirket hakkında konuşuldu. Bana burada iş yaptıkları kişileri, yapılacak olan toplantıları, katılmam gereken projeleri falan anlattılar. Güya dinliyordum onları. Ama aklım çok başka yerlerdeydi. Dışa yansıtmıyordum, rahat tavırlarım vardı. Asıl fırtına kafamda gerçekleşiyordu çünkü.
"Bugünlük bu kadar yeterli dağılabilirsiniz." Daren toplantıyı bitirdiğini belirttiğinde hepsi ayaklandı ve tek tek salondan çıktı.
İçeride Daren, ben, Kerem, Gülce ve Merve kalmıştık. Hiç bir hata yapamazdım şuanda. Akın'a madem karşı gelmiştim, her şeyi doğru düzgün yapmalıydım. Yanlış hislere yer veremezdim. Burada olma sebebim çok daha farklıydı çünkü.
Kerem ve Gülce toplantının başından beri yaptıkları gibi hala bana bakıyordu. Buna bir son vermek adına derin bir nefes verdim ve konuşmaya başladım. "Sizinle tanışamadık, Mira ben." Dediğimde ikisi de hiç bir tepki vermedi. Büyük ihtimalle dün Daren ve Özgür onlara olanları anlatmıştı ama sanırım inanması çok zor geliyordu.
"Gülce," Daren ilk önce Gülce'ye baktı sonrada Kerem'e doğru döndü. "Kerem." İkiside en ufak bir tepki vermemişti. Bu hallerine karşı ne hissedeceğimi hiç bilmiyordum.
"Neyse," Dedim gülümsemeye çalışarak. "Toplantı bittiğine göre bende gidebilirim." Ayağa kalktığımda Merve de benimle birlikte kalktı.
"Odanız için hazırlıklar başladı. Yarın biter. O yüzden bugünlük şirkette olmanıza gerek yok, Mira hanım. " Daren bana açıklama yaptığında başımı olumlu anlamda salladım. Bakışlarım ilk önce Gülce'yi sonrada Kerem'i buldu.
"Görüşmek üzere." Diyerek kapıya yöneldiğimde Merve masadaki dosyaları aldı.
"Lavin," Gülce'nin sesi kulaklarımı doldurduğunda adımlarım yavaşladı ve en sonunda durdu.
Kalbimi esir almış ve hiç bir zamanda bırakmamış olan o acı, bir kez daha zorladı beni, bir kez daha yaraladı.
Ama ben yıkılmayacaktım, başımı eğmeyecektim. Sonuçta onlar benim hiç bir şeyim değildi artık. Hiç bir şey ifade etmiyorlardı. Bir anlamları kalmamıştı. Bu yüzden de ben, asla, asla yenik düşemezdim.
"Duygular öldü Mira."
"Duyguların seni sadece yavaşlatıyor."
"Duygular senin baş düşmanın, onları yok et!"
"Duygu yok unutma!"
Kafamdaki sesleri susturmaya çalışarak derin bir nefes aldım ve başımı dikleştirip Gülce'ye doğru döndüm. Ayağa kalkmış tam arkama gelmişti.
Bakışlarımız birbirine kenetlendiğinde, zaten zar zor tuttuğu göz yaşlarını, akıtmaya başladı. Bir anlığına korktum.
Korktuğum ne?
Korktuğum, bu göz yaşlarına inanmak ve bu göz yaşlarına yenilmek. İçimde ona karşı bir acıma duygusu hissetmek.
"Lavin," Dedi bir kez daha. Ama ben bile zar zor duymuştum. Ağladığı için boğuk çıkıyordu sesi. Gülce karşımda göz yaşları dökerken ben sadece izledim, umrumda bile olmadı.
Yani öyle olmasını umdum.
"Merve," dedim, bakışlarımı Gülce'den çekmeden. "Sen dosyaları alıp çık. Ben de birazdan geleceğim." Merve beni ikiletmeden hızlıca toparlandı ve toplantı salonundan çıktı.
"Onlara da söyledim," Diyerek Daren'i işaret ettiğimde Gülce hiç bir tepki vermedi. "Lavin değil, Mira." Bunu tekrarlamaktan ne kadar yorulsam da vazgeçmedim. Onlar bunu kabullenmek zorundalardı. Öyle ya da böyle.
"Bu saçmalık, sen Lavinsin. Bizim kardeşimiz-" cümlesini bitirmesine izin vermeden susması için elimi kaldırdım. Yüzümde mimik dahi oynamamıştı.
"Aynı şeyleri bir de size mi anlatacağım?" Dediğimde kaşlarım çatılmıştı. "Mira işte neyini anlamadınız?"
"Hayır, hayır sen Mira falan değilsin?" Gülce başını iki yana sallayarak ellerini omuzlarıma koydu. "Sen Mira değilsin." Dedi bir kez daha.
"Yeter bu kadar." Sesimi kontrol etmeye çalışarak kendimi geri çektim. Gülce'nin elleri iki yanına düştüğünde ifadesiz bakışlarla yüzüne bakmaya devam ettim.
"Siz ne zaman kabullenirsiniz bilmiyorum ama bir an önce kendinize gelin. Ben iş için buradayım, sizin saçmalıklarınızı dinlemek için değil." Dediğimde bu sefer Kerem ayaklandı. Yanımıza doğru yaklaşıp Gülce'nin kolundan tuttu. Ayakta zor durduğu çok belliydi çünkü.
"Yapma lütfen-" Gülce ısrarla aynı şeyleri tekrarladığında alaycı bir kahkaha atarak araya girdim.
"Siz cidden şaka gibisiniz." Ben alayla gülmeye devam ettiğim sırada hepsi pür dikkat bana baktı. "Hasta falan mısınız acaba?" Dedim bu seferde. Haklıydım ama. Çünkü bunun başka açıklaması olamazdı. "Hani siz gittiniz ya, hatırladınız mı?" Beklediğim gibi üçününde bakışları kayboldu, koptu benden. Utandılar güya.
"Biz böyle olsun iste-" Bu sefer Kerem konuşmak istedi ama ona da izin vermedim. Çünkü konuşma sırası artık bendeydi. Onlar susmak zorundaydı.
"Hep öyleydi zaten." Alayla sırıtmaya devam ediyordum. Ama içimde verdiğim savaş tarif edilemezdi. "Sizin her zaman bir açıklamanız vardı, falan filan." Ne hissettikleri veya ne hissedecekleri umrumda değildi. "Bilmediğim şeyler de vardır kesin, dimi? Nereden bildim ama?" Diyerek bir kahkaha daha patlattım. Ağlamamak içindi, bu saçma kahkahalar.
"Yapma lütfen." Gülce başı önüne eğik bir şekilde konuştuğunda, ses tonunda ki yalvarışı hissetmek zor olmadı. Evet, bana yalvarıyordu. Sırf gerçekleri yüzüne vurmamam için bana yalvarıyordu.
"Ne oldu, kaldıramadın mı?" Diyip kollarımı birbine doladım. "Acı mı geldi gerçekler. Yoksa siz unutmuş muydunuz?" Tek kelime etmiyorlardı, edemezlerdide. "Tüh hatırlattım, özür dilerim."
"Yeter!" Özgür bir anda içeri girdiğinde bakışlarım kapıyı buldu. Sinirle bize doğru yürüdü ve Gülce'nin yanına gidip onu kollarından tuttu. "Ne halde görmüyor musun? Sus artık!" Diyerek bağırdığında hiç bir şey söylemedim. Cidden yazık, nasıl bu kadar zavallı olabilirlerdi aklım almıyordu. Hala nasıl tüm suçlu benmişim gibi davranbiliyorlardı?
"Susun o zaman artık. Bitirin şu saçmalıklarınızı. Ben Lavin falan değilim. Mira'yım, Mira. Duydunuz mu?" Daha fazla dayanamayıp onlara arkamı döndüm ve kapıyı sert bir şekilde açarak salondan çıktım. Arkamda ne bıraktığım artık umrumda değildi. Önemli olan tek şey önümde olanlardı.
Ben Mira Duman'dım. Zerre acıması olmayan, savaş açmaktan korkmayan, Mira Duman. Yenilmeyecek, bu sefer asla ama asla kaybetmeyecektim.
...
"Akın neden böyle yapıyorsun?" Akın elindeki kahve bardağıyla birlikte balkona doğru ilerlerken, bende onun arkasından gidiyordum. Şuanda beni dinlemiyor, duymamazlıktan geliyordu. "Hadi ama yetmez mi? Daha ne kadar sürecek bu?" Arkasından söylenmeye devam ettiğim sırada o hala beni takmıyordu. Balkonun kapısını açıp dışarı çıktı ve yerdeki minderlerden birine oturdu.
"Konuşmayacak mısın benimle?" Diye sorduğumda yine hiç bir tepki vermedi. Bende daha fazla bu tavrına dayanamadım bu yüzden de tek kelime etmeden balkon kapısına yöneldim.
"Üstüne bir ceket giyip gel." Ve işte tam olarak buydu gülümseme sebebim. Benimle konuşmuştu, dayanamamıştı.
"Sonunda ya!" Gülümseyerek yanına gittim ve bende yere oturdum.
"Ceket almanı söylemiştim." Dedi bir kez daha tekrarlayarak.
"Soğuk değil, üşümüyorum." Diyerek itirazda bulunduğumda sıkıntılı bir nefes verdi. Sabrını zorluyordum ve bunun farkındaydım. Açıkçası onu sinir etmekten güzel başka bir şey yoktu.
"Çabuk hasta oluyorsun. Seninle uğraşamam." Kahvesinden büyük bir yudum aldığında gülümseyerek başımı yana eğdim ve yüzüne bakmaya başladım.
"Sen beni çok mu düşünüyorsun?" Diyerek alayla konuştuğumda abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. Bu haline gülmeden edememiştim.
"Komik değildi." Kaşlarını çatarak bana baktığında gülmeye devam ediyordum.
"Öyleydi." Dedim.
"Değildi. Ben seninle uğraşmak istemediğim için öyle söyledim."
"Hıhımm kesin. İnandım Akın Hanzade, inandım." Diyerek önüme döndüğümde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Başımı kaldırıp gökyüzüne bakmaya başladığımda derin bir nefes aldım. Temiz hava ciğerlerime dolduğunda bir anlığına iyi hissetmiştim. Gözlerim saniyelik kapandığında omzumda bir ağırlık hissettim. Başımı çevirip baktığımda Akın'ın ceketini gördüm. Bakışlarımı yüzüne dikmeme rağmen, o bana bakmadı. Gururluydu beyefendi.
"Teşekkür ederim." Diyerek elimi ceketin cebine attım ve içinden sigara paketini ve çakmağı çıkardım.
"Onlar benim yalnız." Dedi, Akın. Ama ben onu dinliyor muydum?
Hayır.
"Borcum olsun." Diyerek paketi açtım. İçinden bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Sigarayı yaktığım sırada Akın da paketten bir tane aldı ve onu da yakmam için bana uzattı.
İkimizinde sigarası alev aldığında çakmağı paketle birlikte tekrar cebime koydum. Sigara dumanını içime çekip saniyler içinde dudaklarımdan dışarı bıraktığımda Akın bana doğru döndü.
"Söyle bakalım, neler oldu bugün?" En sonunda merakına yenik düşmüş olacak ki, beklediğim soruyu sordu.
"Hiç bir şey. Sadece bir kurul toplantısına katıldım. Tanışma falan oldu." Diyip parmaklarım arasında duran sigarayı tekrar dudaklarıma götürdüm.
"Ne hissettin?" Diye sordu bu seferde. Ama ben ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Çünkü daha ben bile çözememiştim ne hissettiğimi. Akın'a ne diyebilirdim.
"Merak etme. Her şey olması gerektiği gibiydi. Yani hiç bir şey hissetmedim." Diyerek bana bakan gözlere döndüm. "Tıpkı istediğin gibi." Zorda olsa gülümsediğimde Akın hiç bir tepki vermedi ve öylece gözlerime bakmaya devam etti.
"Peki o?" Kimden bahs ettiğini anlamam zor olmamıştı tabi. "Onu gördüğünde ne oldu?" Bakışlarını benden çekmiyordu. Çünkü dudaklarımdan çıkanlara değil gözlerimden okunanlara inanacaktı. Tüm cevaplar oradaydı.
"Olması gerektiği gibi işte." Gözlerimi kaçırmıştım, lanet olası gözlerimi kaçırmıştım!
Salak kafam!
"İşte korktuğum şey tam olarak buydu." Dedi Akın. "Bu bakışları görmekti."
"Bakış falan yok Akın. Düşündüğün gibi olmadı hiç bir şey." Diyip ani bir çıkış yaptığımda alayla gülümsedi ve sigara dumanını içine çekti.
"Sana söylemiştim," Diyerek dumanı dışarı üfledi. 'Duyguların varsa kaybedersin demiştim. Sen şimdiden yenilmişsin." Dediğinde omzumda duran ceketi alıp yere bıraktım ve hızla ayağa kalktım.
"Saçmalamayı kes! Ben yenilmedim, yenilmeyeceğim!" Sesim istemsiz bir şekilde yükselmeye başladığında Akın sert bakışlarını yüzüme sabiltledi. Gözlerinde ki uyarıyı anlayabiliyordum.
"Bana sesini yükseltme diye kaç kere söyleyeceğim?"
"Bana böyle şeyler söyleme sende o zaman." Dediğimde o da ayağa kalktı bir anda. Aramızda çok az bir mesafe bırakarak karşıma geçti.
"Yalan mı Mira." Başını eğerek sert bakışlarını gözlerime dikti. Bende çenemi dikleştirip aynı şekilde ona baktım. "Onu gördüğünde Lavin'in duyguları geri gelmedi mi?" Diyip işaret parmağını kalbime bastırdı. "Burası acıyla kasılmadı mı?" Baskıyı biraz daha arttırdı. "Canın yanmadı mı?"
"Çekil Akın." Dedim bu yaptıklarına karşılık. Başka bir şey diyemedim ki.
"Eski anılar gözünün önüne düşmedi mi?" Isralar devam ediyordu.
"Sus." Dedim, sakin olmaya çalışarak. Ve tabikide bu onun umrunda olmamıştı.
"Aileni öldüren adama duyduğun sevgiyi, bitirmeye gücün yetmiyor mu cidden?" Dediğinde ellerimi yumruk yaptım. "Sen ailenin katiline aşık olacak kadar zavallı mısın?" Diyip alayla sırıttığında onu göğsünden ittim ve yumruğumu yüzüne geçirdim.
Sendeleyerek gerilediğinde, yakasından tuttum onu. "Sana sus demiştim." Ve bir yumruk daha. Üst üste bir kaç kez vurmuştum ama o tek tepki göstermemişti. Sinirden gözüm dönmüştü. Bana böyle davranamazdı, buna hakkı yoktu.
"Zavallı falan değilim ben!" Büyük bir hiddetle bağırıp bir kez daha yumruğumu kaldırdığımda Akın sertçe kolumu tuttu ve çevirip sırtımı ona yaslamamı sağladı. Acıyla inlediğim sırada nefes nefese konuşmaya başladı.
"Zavallı falan değilsin sen." Dediklerimi tekrarlayıp kulağıma doğru fısıldadı.
"Değilim." bende onun gibi fısıldayarak konuşmuştum. İkimizinde nefes nefese kalmıştık. Bu yüzden kısa bir süre öylece bekledik. Yaklaşık iki dakika sonra da, Akın, bileğimdeki parmaklarını gevşeterek beni bıraktı.
"Özür dilerim." Bakışları, kızarmış bileklerimi bulduğunda yavaşça uzandı ellerime. Ama ben buna izin vermeden, kendimi direkt geriye çekmiştim.
"Dokunma." Dediğimde o ısrarla ellerimi tuttu ve bileklerime baktı.
"Sana dokunma dedim." Kollarını sertçe itip koşar adım içeri girdim. Hızla merdivenlere yöneldiğim sırada Akın'ın arkamdan geldiğini gördüm. Bu daha da hızlanmama sebep olmuştu.
Kendimi odama attığımda aynı hızla kapımı kapatıp kilitledim. Ve saniyeler içinde yumruk sesleri gelmeye başladı. Akın tüm sinirini döker gibi kapıyı yumrukluyordu.
"Aç şu kapıyı Mira!" Sert sesi kulaklarımı doldurduğunda hiç bir tepki vermeden yatağıma oturdum.
"Mira," ikinci kez seslendiğinde bu sefer daha sakindi. "Aç kapıyı." Dedi bir kez daha.
"Akın defol git." Sakin ama bir o kadar da ciddi olan sesimle ona yanıt verip yataktan kalktım. Yavaş adımlarla odanın camına doğru yürüdüm ve cebimde olan sigara paketini çıkardım. İçinden bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Ardından çakmağımı aldığımda Akın bir kez daha denedi şansını.
"Son kez uyarıyorum, Mira." Dediğinde hiç bir tepki vermedim. Çakmağımı alevlendirip sigaramı yakacağım sırada odada büyük bir gürültü koptu. O anki refleksle aniden arkamı dönmüştüm.
Manyak herif kapıyı kırmıştı!
Ben bu tavrına hiç şaşırmamıştım, bu yüzden de sadece boş bakışlarla yüzüne baktım. Akın buna karşılık, rahat bir tavırla elleriyle omuzlarını silkeledi ve yavaş adımlarla bana doğru yürümeye başladı.
O bana yaklaşmaya devam etse de ben bir adım bile geri atmamıştım. En sonunda Akın, tam önümde durduğunda, çenemi dikleştirip yüzüne baktım.
"Uyarı yaptım," dibime kadar girdiğinde sessiz bir şekilde fısıldadı. "Aç kapıyı dedim."
"Bende defol git dedim." Diyerek ağzının payını vermiştim. Ama bu sadece onun gülümsemesini sağlamıştı.
"Çok konuşuyorsun Mira." Dedi bu seferde. Sınırlarımı zorlamaya yemin etmişti belliki. Madem o bana oynuyordu bende ona oynayacaktım.
"Konuşuyorum, evet. Ne olmuş?" Diyerek elimde duran sigarayı tekrar dudaklarıma götürdüm ve yakıp dumanını içime çektim. Akın bu yaptığımı sadece izlemişti.
Başımı arkamda duran cama çevirip dumanı dışarı bıraktım. Bu hareketimle birlikte saçlarım Akın'ın yüzüne çarpmıştı. Ne tepki vereceğini bilmediğim için kısa bir an öyle bekledim. Keşke beklemeseydim.
Elleri yavaşça saçlarıma dokunduğunda hiç bir tepki vermedim. O da sanırım fırsattan istifade ederek çeneme doğru uzandı ve yüzümü kendine çevirdi.
Ben boş boş yüzüne bakarken o bir anda ağzımda duran sigarayı alıp kendi dudakları arasına bıraktı. İşte bunu beklemiyordum.
"Ne yapıyorsun sen?" Yaptığı şeye karşılık bağırmak istedim ama pekte öyle olmadı. Sesim sanki içime kaçmıştı. Fısıltıyla konuşmuştum
"Çekil."dibimde durmasından rahatsız olduğumu belirterek ellerimi göğsüne yerleştirdim ve onu geriye itmeye çalıştım.
Milim kıpırdamamıştı.
"Ne istiyorsun Akın, çekil." Dememe kalmadan uzun ve ince parmaklarını sigarasına götürüp aldı. Ben çekileceğini düşünürken o beni bozguna uğraşmıştı.
Sigara dumanını yüzüme doğru üflemişti.
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [34. BÖLÜM]: SİGARA DUMANI](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |