
Okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN...☆☆
"Hatalı olduğumda beni sev, korktuğumda bana sarıl ve gittiğimde beni tut. Çünkü ihtiyacım olan her şey sensin..."
|| La Délicatesse
"Sadece Acı"
"Yanlarına gittiğimizde, sakın olay çıkartma." Akın'la birlikte asansöre doğru yürüyorduk. Birazdan ihale davetini konuşmak için bir toplantıya katılacaktık. Ve kavga çıkma olasılığı yüksekti. Akın Bey sağolsunlar.
"Bana emir vermeyi bırak, Mira." Akın sert konuşmasada sesindeki uyarıyı anlayabiliyordum. Ama bunlar bana sökmezdi. Bunu bilmesine rağmen hala böyle olması da ayrı meseleydi tabiki.
"Sana emir vermedim, Akın." Asansörün önüne geldiğimizde sinirle tuşa bastım. Ama nasıl basmak.
Kaçamak bakışlarla Akın'a baktığımda onun zaten bana baktığını gördüm.
"Uyarı yaptın demek?" Soru sorar gibi kaşlarını çattığında başımı aşağı yukarı yavaşça hareket ettirdim. Emir verme işinden daha fazla sinirleniyordu uyarı kelimesine. Ama ben zaten bunu bilerek yapıyordum. O yüzden sorun yoktu.
"Ben neden olay çıkartayım?" Asansör durduğunda açılan kapıdan içeri attım kendimi. Akın da elleri cebinde arkamdan geldi.
"Akın, Özgür sana zıt giderse ne yapacağını çok iyi biliyorum. Kendini tut yeter." Kısa ve öz bir şekilde açıklama yaptığımda, cevap vermeden önüne döndü.
Asansörden indiğimizde önden yürümeye başlamıştım. Ama Akın buna izin vermeyip ellerime yapışmıştı. Bu yüzden de toplantı salonuna el ele girmiştik.
Gözlerim hızla etrafı taramaya başladığında içeride Özgür'den başka kimsenin olmadığını gördüm.
"Hoşgeldiniz." Özgür sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı ve yanımıza gelip elini bana doğru uzattı.
"Hoşbulduk." Benle el sıkıştıktan sonra Akın'ın yüzüne bile bakmayıp, tekrar yerine oturdu.
Bu durum Akın'a şaşırtıcı gelmemişti tabiki. O yüzden de şuan sadece sırıtıyordu. Sinirini atmanın başka yöntemi yoktu çünkü.
"Uzun zaman oldu, Özgür." Akın belimi tutup, çektiği sandalyeye doğru ilerlettiğinde kendimi geri çektim ve oturdum. O da yanımda duran sandalyeye geçti. "Çok özlemiş olmalısın, beni?" Sesinde ki alay Özgür'ün damarına basmaya yetiyordu. Güya kavga çıkarmayacaktı. Hain!
"Lav-" Özgür ne dediğinin farkına sonradan varmış olacak ki bir anda sustu. "Mira," Dediğinde hala bunu kabullenemiyor gibi gözlerini benden çekti ve masaya indirdi. "Toplantıya kurul üyeleri ve çalışanlar katılamıyor. İhale gerçekten önemli. Bu yüzden köstebek olabilir diye önlem alıyoruz." Açıklamasını yaptığında onu onaylar gibi başımı hareket ettirdim. Akın'ı görmezden geliyordu hala.
"Davet tarihinde bir değişiklik var mı?" Diye sorduğumda Özgür önündeki dosyadan başını kaldırıp bana baktı.
"Evet, bu haftasonu olacak. Tüm hazırlıklar yapıldı."
"İhaleyi kazanma şansımız nedir peki?" Akın geriye doğru yaslanıp kaşlarını çatarak Özgür'e baktı. Sorduğu soru büyük ihtimalle cevapsız kalacaktı. Ama umarım böyle bir şey olmaz. Çünkü Akın daha fazla dayanamıyordu.
Kendini kontrol etmeyi bilirdi. Ama bu tip durumlarda kendini asla tutamazdı. Görmezden gelinmek onun damarına basıyordu.
Özgür tam tahmin ettiğim gibi tek bir şey söylemedi. Hatta bırakın bir şey söylemeyi, dönüp bakmadı bile.
"Özgür?" Ortamda ki gerilimi azaltmak adına araya girdim. Özgür bana baktığında ise başımla Akın'ı işaret ettim.
"Akın bu şirketin ortağı." Ben bir anda böyle bir giriş yaptığım için Akın bile şaşırarak bana döndü. "Kişisel mevzularınızı iş hayatınıza karıştırmayın. Bu kimsenin yararına değil." Ben sözümü bitirir bitirmez Özgür yerinde doğrulup ayağa kalktı.
"İnan bana," Dedi bir anda gözlerini bana çevirerek. "Biz yeterince susuyoruz." Özgür'ün yüzünde tek bir mimik oynamamıştı. Ne hissettiğini asla anlayamıyordum. "Sen kararını verdin ve biz kabullenmeye çalışıyoruz. Rica ediyorum zorlaştırma." Özgür bir kaç saniye boyunca sadece gözlerimin içine baktı ve ben ona tek bir cevap veremedim. Kelimeler boğazıma dizilip kaldı sanki.
Onlar suçluydu! Beni terk eden de onlardı, beni cehennemin ortasına atıp gidende onlardı, benim ailemi çalanda onlardı, benim hayatımı mahvedende onlardı, benim burda olma sebebim de onlardı!
Ama her şeye rağmen sanki ben haksızmışım, hatalıymışım gibi davranıyorlardı. Ve o kadar güzel rol yapıyorlardı ki ben bile bazen kendimi suçlu hissediyordum. Tüm bunların sebebi aslında benmişim gibi.
Kabullenemiyorlardı. Ya da belki de yediremiyorlardı, bilmiyorum. Fakat bu beni daha da delirtmekten başka bir işe yaramıyordu. Ben işin içinden çabucak çıkmaya çalışırken onlar her şeyi berbat edip daha da zorlaştırıyordu.
"İyi günler." Özgür dosyalarını da alıp bana kısa bir selam verdi. Sonrada toplantı salonundan çıkıp gitti.
Bakışlarımı masaya indirdiğimde tırnaklarımı avuçlarıma batırdım. Bu uzun zaman önce başladığım bir alışkanlıktı. Stres olunca ellerim kendiliğinden direkt bu pozisyona geçiyordu. Bir çok kez avuçlarımı kanattığım olmuştu bu yüzden.
"Mira-" Şuan Akın'ın; Duygularına yine yenildin! laflarını dinlemek istemiyordum. Bu yüzden hızlıca yerimden kalktım ve koşar adım kendimi odadan dışarı attım.
Hızımı azaltmadan ilerleyip asansörün önüne geldiğimde yine kırarcasına basmıştım düğmeye. Nedir bunların benden çektiği!
Asansörün kapıları açıldığında Akın arkamdan seslenmeye başladı. "Mira," duymamazlıktan gelip asansöre bindim ve onu beklemeden giriş kata bastım. Kapılar kapanmadan hemen önce gördüğüm tek şey Akın'ın sinirden kızarmış yüzü olmuştu. Umurumda mı? Kesinlikle hayır!
Asansör durduğunda hızlı adımlarla çıkışa doğru yürüdüm. Ayaklarımı yere o kadar sert basıyordum ki, tüm gürültüye rağmen topuklularımın sesi etrafta yankılanıyordu. Bu da bakışların odağı olmamı sağlamıştı.
Üzerimde gezinen gözleri yok sayıp biraz daha hızlandım. En sonunda şirketten çıkıp park ettiğim arabama doğru yürüdüğümde aklıma çantamın odamda kaldığı geldi.
"Siktir!" Önümde duran arabamın tekerine gelişi güzel bir tekme savurduğumda bileğime bir sızı saplandı.
Hissettiğim acıyla yüzümü buruşturup, dengede durmak için sırtımı arabaya yasladım. "Lanet olsun!" Etrafa bakındım hızla. Gelen giden yoktu.
Telefonumun kilidini açıp hızla rehbere girdim. Merve'yi aradım ve arabamın anahtarlarını istedim.
"Yeni geldim şirkete," bir anda Daren'in sesi gelince hızla kafamı çevirip arkama baktım. Üzerinde polo yaka, siyah bir tişört ve siyah kot pantolonu vardı. Telefonla konuşa konuşa şirketin girişine doğru yürüyordu. "Akşam hiç bir eksik görmek istemiyorum. Bende birazdan dön-" Benim öküz gibi bakan bakışlarımı fark etmiş olacak ki gözleri beni buldu. İlk önce bana sonrada ayak bileğime baktı. Zira şuan da iki büklüm olduğum için biraz fazla dikkat çekiyordum.
"Topuklu ayakkabıyla, araba tekerleğine tekme attın, ne bekliyorsun?"
Hatırlattığın için teşekkür ederim içses, sen olmasan ne yapardım ben!
Daren'in adımları yavaşlamış hatta durmuştu. Bedeni bana dönük değildi ama gözleri tamamen benim üzerimdeydi.
"Her neyse, döndüğümde konuşuruz." Daren telefonu kapatıp cebine attığında gözlerimi başka yöne çevirdim. Onun bakışları hala bendeydi bunu hissedebiliyordum.
"İyi misin?" Ve işte tahmin ettiğim gibi yanıma gelmişti.
Aramızda mesafe bırakarak karşımda durduğunda başımı kaldırıp yüzüne baktım. Yine boy farkı canımı sıkmıştı.
"Beş yıl öncede uzundu da bu kadar değil! Kaç metre bu çocuk?"
İç sesime karşılık hayali bir göz devirme yaptıktan sonra boğazımı temizledim. "İyiyim." Cevabımdan memnun kalmamış olacak ki tekrar ayak bileğime baktı.
"Emin misin?"
"Evet." Dediğimde yine üstten üstten bana baktı. Hiç bir şey söylemeden bir kaç saniye öylece durdu. Aynı şekilde bende.
"Neden?" Bir anda konuşmaya başladığında ise mal mal yüzüne bakakaldım. "Neden benim karşıma yıllar sonra böyle çıktın?" Yüzündeki ifadeyi her zamanki gibi yine çözememiştim, tepkisizdi.
"Tesadüf." Belkide en saçma kelimeydi bu. Ama şuan ne diyebilirdim ben?
"Oyunları bırakıp, gerçeklere dön ve bana burada olma sebebini söyle." Dediğinde yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim.
"Sen kendini neden bu kadar önemsiyorsun?" Diye sordum.
"İntikam mı alacaksın?" Sorularımı görmezden gelip sadece kendi cevaplarını almaya çalışıyordu. Ama bu asla olmayacaktı.
"Senden neyin intikamını alacağım, ne yaptın ki sen?" İmayla yüzüne baktığımda bakışlarını kaçırdı. Bu da ellerimi yumruk yapmama sebep olmuştu.
"Lavin ben seni terk edip-" Cümlesini bitirmesine izin vermeyip direkt araya girdim.
"Biliyor musun, ben yeni bir başlangıç yaptım. Ve şimdi sadece kariyerim için uğraşıyorum." Dedim ve sızlayan bileğimi umursamadan ona doğru bir adım attım. "Yani geçmiş çoktan silindi. Anlayacağın, sahte dostluklar da," ve bir adım daha, "Ergenlikte yaşadığım saçma bir aşkda," ve son bir adım daha atıp, aramızda çok kısa bir mesafe bıraktım. "Umurumda değil." Dediğimde Daren hiç bir tepki vermeden başını hafif yana yatırdı.
"Unuttun yani?" Bu soruyu sorduğunda gözlerinden geçen korkuya şahit oldum. Evet, Daren Yalçın benim vereceğim cevaptan korkuyordu.
Bunu bilmeme rağmen hiç tereddüt etmedim. Bir kere bile düşünmeden sadece olması gerektiği gibi cevap verdim.
"Unuttum."
Unutmak zorunda kaldım diyemedim, yaşamak için unutmak zorunda kaldım diyemedim, senin aklımdaki varlığın bile bana acı veriyordu bu yüzden unutmak zorunda kaldım diyemedim. Sadece unuttum diyebildim...
Daren dudaklarını aralayıp konuşmaya hazırlandığı sırada Akın'ın sesi buna engel oldu. "Mira!" Hızlı adımlarla yanıma ulaştığında geri geri adımlayıp Daren'den uzaklaştım. "Bileğine ne oldu?" Merve bir şeyleri çok mu abartmıştı yoksa Akın, Daren burda diyemi bu kadar endişeli davranıyordu?
"Burktum sadece, önemli bir şey yok." Akın beni umursamadan kolunu belime doladı.
"Arabaya kadar yürüyebilir misin?"
"Sabır ya! Ölmedim ölmedim yaşıyorum. Kurşun yemişim gibi davranmayı keser misin?"
Tabikide bunları söyleyemedim ve içime atmak zorunda kaldım. Ama cidden bu ne? Yaptığım onca spora, onca eğitime hakaret sayarım ben bunu. Tamam sızlıyordu, o da normal yani. Abartacak ne var?
"Akın gerçekten iyi-" diyecektim ki diyemedim.
"Sevgilin senin için endişeleniyor belliki. Karşı çıkma sende, bir kontrole gidin." Daren'in sözlerini duyduğumda küçük çaplı bir şok geçirmiştim. Akın'da dahildi buna.
"Geçmiş olsun." Daren gülümseyerek arkasını bize döndü ve hızla şirkete doğru yürümeye başladı. Ben öylece bakakalmıştım.
Ne yani, bu kadar kolay mıydı her şeyi kabullenmek?
"Ne konuştunuz?" Daren gözden kaybolduğunda Akın'ın kolunu ittirdim.
"Sanane!" Diyerek dişlerimin arasından konuştum. Şuan bağırmak istiyordum yıkıp dökmek istiyordum ama malesef bunun için uygun bir ortamda değildim.
"Ne konuştunuz dedim. Tekrar ettirme bana." O da en az benim kadar sinirliydi. Bunun sebebi ise Daren'in böyle davranacak kadar benimle ne konuştuğuydu. Ve ben ona anlatmayacaktım. Neden mi? Zevk.
O meraklandıkça meraklanacak, öğrenemeyince de sinirlenecek. Bende bundan keyif alacağım.
"Sen yok musun sennnnn"
İç sesim bile benimle gurur duyuyorsa doğru yoldayım demektir.
"Az önce onuncu kattan düşmüşüm gibi davranıyordun. Şimdi ne oldu? Açıkçası benim bileğim hala ağrıyor." Konuyu değiştirmek için bileğimi bahane etmiştim ama Akın bunu yemezdi. "Hastaneye gitmiyor muyuz?" Dedim dudaklarımı büzerek.
"Mira-" konuşacaktı ama ben izin vermedim.
"Ya da sen benim için eve bir doktor çağırırsın, dimi?" Dedim bu seferde. Tabi önünde ellerimi birleştirip alayla gülümseyi de unutmamıştım. Bana öyle bir bakıyordu ki bıktığını ancak bu kadar belli edebilirdi.
"Çocuk gibi davranmayı-" Akın sana konuşmak haram dercesine tekrar susturdum onu.
"Ee hadi gitmiyor muyuz? Bileğim kırıldı bileğim." Abarta abarta yerimde sızladığımda Akın elini alnına vurarak sabır çekti.
"Yürü Mira, yürü!" Kolumu tutacağı sırada ondan önce davrandım ve önden önden yürümeye başladım. Tabi abartılı bir şekilde topallamayı da ihmal etmemiştim.
"Merve anahtarlarımı getir-" diyecektim ki bu seferde o araya girdi.
"Zaten burada olduğunu o söyledi bana. Akşam arabanı korumalar bırakır, benim arabayla gideceğiz." Hızlı bir şekilde konuşup kısacık bir açıklama da bulunduğunda başımı sallayarak onu onayladım.
Akın, anahtarını çıkarıp arabasına doğru yürüdüğünde bende arkasından ilerledim.
O direksiyona geçtiğinde bende ön koltuğa oturdum, kemerimi taktım.
"Kurtulduğunu sanıyorsan, şimdiden unut. Çünkü er ya da geç ben öğreneceğim." Akın'ı dinlemek, bu durumlarda gerçekten işkence gibiydi. Kapatma tuşu falan yok mu acaba?
"Sana her şeyi anlatmak zorunda mıyım ben, Akın?" Sanırım artık ciddi bir şekilde konuşmanın zamanı gelmişti, hatta geçiyordu.
"Evet, anlatmak zorundasın." Akın hiç beklemeden bana cevap verdiğinde bende aynı şekilde yaptım.
"Hayır, değilim!" Dedim sesimi yükselterek. Tam o sırada da Akın arabayı çalıştırdı.
"Biz bu işe birlikte girdik. Benim her şeyden haberim olmak zorunda. Bunu ne zaman anlayacaksın sen?" Benimle konuşmaya devam ederken arabayı şirketten çıkardı ve biz hızla ordan uzaklaştık.
"Haberinin olması gereken bir şey olduğu zaman ben sana anlatıyorum. Demek ki bu haberinin olması gereken bir şey değilmiş." O bana şuan da bağırıyordu, kızıyordu ama ben hiç takmadan rahat rahat konuşuyordum.
"Sen beni delirtmek mi istiyorsun ya, sınama insanı!" Akın kısa bir anlığına bana bakıp direksiyona vurduğunda gözlerimi devirdim.
"Camları aç istersen. Gelmişler sana yine." Dedim. Şansımı zorladığımın farkındayım ama o bunu çoktan haketmişti, yapacak bir şey yok.
"Getirirken sıkıntı yok ama?" Dediklerime anında cevap yapıştırdığında yine gözlerimi devirdim. Bu sefer ki fazla abartılı olmuştu. Ve Akın bunu görüp yine sabır çekmişti.
"Akşam dışarı çıkacağım. Şimdiden haber vereyim de sonra yine delirme." Dedim ve kollarımı birbirine dolayıp camdan dışarıya bakmaya başladım.
"Nereye gidece-" Haber verdiğim yetmiyormuş gibi birde sorgulanıyordum. Gerçekten müthiş yani.
"Cevap vermeyeceğimi biliyorsun. Şansınız zorlayıp boş boşuna sinirlenme." Akın'a kısa bir bakış atıp tekrar önüme döndüğümde bana cevap vermeyip sustu. Çünkü o da biliyordu benimle inatlaşamayacağını.
☆☆☆
Eve geldiğimizde ben direkt odama geçip hızlıca bir duş aldım.
Dolabımın önüne geçip kıyafet seçmeye çalışıyordum. Bugün dışarı çıkacağımı söylemiştim Akın'a. Ama gideceğim yeri bende bilmiyordum, birazdan öğrenecektim.
Tam o anda telefonumun zil sesi odada yankılandı. Arayan, korumalar içinde olan ajanımdı. Kurnaz olan tek kişi Akın değildi sonuçta, değil mi?
Aramayı reddedip hızla gelen mesaja baktım. Daren'lere ait olan evin konumunu atmıştı. Gülümsemem daha da büyüdüğünde büyük bir keyifle kıyafet seçme işine geri döndüm.
Üzerime düz siyah bir crop, altıma siyah bir dar paça Jean giyip üstüme de siyah deri ceketimi aldım. Bileklerimin biraz üzerinde olan siyah botlarımı da giydikten hemen sonra saçlarımı taradım ve topladım.
Tamamen hazır olduktan sonra dolabıma gömülü olan kasayı açtım. İçinden silahımı, yedek şarjörlerimi ve çakımı aldım. Sadece önlem içindi bunlar.
Silahımı belime takıp çakıyı botumun içine sıkıştırdım. Şarjörleri ve telefonumu da deri ceketimin cebine koydum.
Hava yavaştan kararmaya başlamıştı. Karanlık çökmesini beklemem gerekirdi ama Daren bugün telefonda bir yere gideceğini söylemişti. Ve benim her nereye gidecekse bunu öğrenmem lazımdı. Risk almam gerekse bile.
Odamdan çıktıktan sonra aceleci davranmadan aşağıya indim.
Her adımımı kendinden emin ve sert atıyordum. Başım her zaman dikti. Güçlü olmak zorunda kalmıştım ama bundan memnundum. Çünkü Mira çok güçlü olmaya çalışan biriydi. Ve ben güçlü olan Mira'ya aşıktım. Ne kadar kötü bir durumda olursa olsun umurumda değildi. O yeniden inşa edilmiş bir kadındı, gücü temsil ediyordu. Ben o güce inanıyordum!
Ben Mira'ya inanıyordum...
Lavin hala bir parçamdı, biliyorum. Ne kadar öldüğüne inanmak istesemde, kendimi kandırmaya çalışsam da inkar edilemez bir gerçekti bu. Lavin her zaman benimle olacaktı. Ne kadar uzakta olursa olsun, o benim her zaman bir parçam olarak kalacaktı.
Salona indiğimde etrafa kısa bir bakış attım. Gamze dışında kimse yoktu.
Akın neredeydi acaba?
Umarım bu gece dışarı çıkacağımı söylediğim için hain planlar düşünmüyordur.
Ayakta dikilmiş kafamdaki soruları yanıtlıyordum ki Gamze'nin sesini duydum. "Melih'le birlikte yemeğe gittiler." Akın'dan bahsettiğini sonradan idrak edebilmiştim.
"Yemeğe mi?" Dedim kaşlarımı çatarak. Gamze buna karşılık başını yavaşça salladı ve beni onayladı.
"Melih seni de çağırmak istedi de, bugün işin varmış sanırım. Bu yüzden ikisi gitti." Bunu duymak beni biraz rahatlatmıştı. Ama Akın'ın bu kadar rahat duracağını tabikide düşünmüyordum. Büyük ihtimalle peşime birilerini takacaktır.
"Sen neden gitmedin?" Diye sordum bir anda. Gamze de normalde giderdi çünkü. Akın'la yanyana olmak için her şeyi yapardı.
"Melih çok ısrar etti ama evde vakit geçirmek istedim." Bunları söylerken aynı zamanda samimi bir şekilde gülümsedi. İlk defa bu haline şahit oluyordum. Benimle konuşurken ilk defa gözlerinin içi gülmüştü. Şaşırsam da bozuntuya vermedim ve bende aynı şekilde ona gülümsedim.
"İyi yapmışsın. Onlar iş konuşurdu zaten, sıkılırdın." Aynı samimiyetle ona karşılık verdiğimde gülümsemesi genişledi. "Benim şimdi çıkmam lazım. Sana iyi eğlenceler diliyorum."
"Teşekkür ederim, hoşçakal." Dediğinde arkamı döndüm. Anında yüzümdeki gülümseme soldu, eski ciddiyetimi takındım. Kısa bir anlığına toz pembe dakikalar geçirmiştim ve şimdi gerçeklere, yani karanlığa dönme vaktiydi.
Evin kapısını açıp kendimi dışarı attığımda karşımda duran korumalar anında ceketlerinin önünü ilikledi. Onlara kısa bir baş selamı verdikten sonra garaja doğru ilerledim.
"Mira Hanım," korumlardan biri koşar adım yanıma ulaştığında adımlarımı yavaşlatıp ona döndüm.
"Arabanızı mı alacaksınız? Ben hemen getireyim." Ellerini önünde birleştirip bana baktığında başımı hayır dercesine iki yana salladım.
"Gerek yok, ben kendim hallederim." Dediğimde beni ikiletmeden hızla başını salladı ve yanımdan uzaklaştı. O gittiğinde adımlarımı eski hızına getirdim.
Garajın önüne geldiğimde kapılar otomatik bir şekilde açıldı. İçeri girip arka tarafta olan motoruma ilerledim.
Gülümseyerek elimi motorun üzerinde gezdirdiğimde içime anlamsız bir heyecan dolmuştu.
Daha fazla zaman kaybetmek istemediğim için hemen kaskımı ve siyah deri eldivenlerimi taktım.
Motoruma binerek yerimi aldığımda kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Tamamlanmış gibiydim.
Garajdan çıktığımda bir anda gaza bastım ve korumalara dikkat ederek çıkışa doğru gittim. Kapı açıldığında ise artık durmak için hiç bir sebebim olmaması beni mutlu etmişti.
Az önceki hızımın iki katını kullanarak evden uzaklaştım ve gelen konuma gitmek için yola koyuldum.
Aramızda yaklaşık bir saat vardı ama benim oraya varmam çok uzun sürmezdi.
Vücuduma dolan adrenalinin etkisiyle hızımı daha çok arttırdım. Ve bu beni asla korkutmadı. Aksine şuan ki halim aşırı derecede beni mutlu ediyordu, iyi hissediyordum.
Motor sürmeyi bana Akın öğretmişti. Tabi sadece sürmeyi değil, her şeyi. Önceden yarışlara katıldığı için çok iyiydi bu konuda. Ve bana bildiği her şeyi anlatmıştı, göstermişti. Öğrenmem biraz zaman almıştı fakat o hiç sıkılmadan her gün bana yardımcı oldu. Eğitimlerimin arasında bu da vardı yani.
Hatta arada benimle yarışıyordu. Ta ki ben onu yenene kadar. Evet, onu son yaptığımız yarışta yenmiştim. Bu da gururuna dokunduğu için bir daha benimle motor yarışı yapmadı. Kıskanç herif!
Yarış günü aklıma gelince sırıtmaya başlamıştım bile. O zamanlar bana çaylak diyip dururdu. Ama onu yendikten sonra ağzından bir kere bile çaylak kelimesini duymamıştım. Alay edeceğimi biliyordu çünkü.
☆☆☆
Adrese varmama çok kısa bir yol kalmıştı bu yüzden hızımı az da olsa azalttım ve motorumu evin yakınlarında olan ormana doğru sürdüm.
Ağaçların sık olduğu bir alan bulduğumda anında durdum ve motoru saklayacak şekilde park ettim.
Kaskımı çıkarıp cebimde olan siyah, hilal desenli penye boyunluğu başımdan geçirdim. Yüzümün yarısını kapatacak şekilde taktım. Şimdi hazırdım işte.
Evi uzaktan gözetleyecektim bu yüzden saklanacak bir yer bulmam gerekiyordu. Hava tamamen karardığı için bu zor olmazdı.
Ağaçların arasından geçerek bir yokuştan ilerledim ve evi net şekilde göreceğim bir yere yerleştim. Önümde duran ağacın arkasına geçip ışıkları yanan villaya baktığımda korumalar karşıladı beni. O kadar çok vardı ki, bizim evde olduğundan daha fazla olduğunu hemen anlamıştım. Bir lideri korumak bu kadar zordu demek ki.
Bakışlarımı hızlıca etrafta gezdirdiğim sırada gözlerim bir noktada takılı kaldı. Canımı yakmaya yeten bir noktada...
Özgür, Kerem ve Gülce battaniyenin altında, birbirlerine sarılmış bi şekilde, havuz başında oturuyorlardı.
Göğsüme öyle bir ağrı saplandı ki o an, ne yapacağımı bilemedim. Elim ayağım boşladı resmen. Kendimi ağaca tutunmuş bir şekilde, destek almaya çalışırken buldum.
Bu görüntü bana eski zamanları hatırlatmıştı. Ama anılar o kadar tozlanmıştı ki zihnimdeki her şey bulanıkltı, net değildi. Ve bu daha çok canımı yaktı. Çünkü artık eskileri bile zarzor hatırlıyordum. Suçlu olan onlardı ama cezayı çeken bendim. Yine ve yine...
Ben yıllardır alışmaya çalışıyordum, kabullenmek için çabalıyordum. Fakat bir türlü yapamıyordum. Yani yapamamışım. Şuan ki halimden çıkardığım tek şey buydu. Çabalarımım hepsi boşmuş, ben kendimi kandırmışım.
Onlar bende bir yaraymış ve yara sadece kabuk bağlamış. Şimdide gördüğüm bu şeyler o yarayı tekrar kanatmaya yetmişti. Canım o kadar yanıyordu ki, iliklerime kadar hissediyordum acısını.
Tüm vücudum sızım sızım sızlıyordu sanki. Dizlerim titriyordu, görüşüm bulanıklaşıyordu. Bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordum. Kriz geçirmek üzereydim.
"Şuan olmaz, Mira." Dedim kendi kendime uyarıda bulunarak. "Şuan olmaz, hayır." Elimi boğazıma atıp hızlı ve derin nefesler aldım. Ama hiç bir işe yaramadı.
İlaçlarımı uzun zamandır almadığım için bu hale gelmem zor olmamıştı. Hissettiğim acı tüm bedenimi ele geçirmeye başlamıştı bile.
Kendimi sakinleştirmeye çalıştığım sırada, dayanmak için sarf ettiğim son gücü de o aldı. Daren...
Bahçeye çıkıp Özgür'lerin yanına ulaştığında Gülce kenara kayıp Daren için yer açtı ve kolunu tutup yanına oturttu. İşte bu da her şeyi bitiren son nokta olmuştu.
Gördüğüm şeyler karşısında daha fazla ayakta duramamış tutunduğum ağacın dibine çökmüştüm.
Elimi kalbimin üzerine koyduğumda gözlerimi sıkıca yumdum. Tam o anda da bir yaş süzüldü yanaklarıma doğru.
Zorla tuttuğum göz yaşlarım, yanaklarıma akmaya başladığında elimin altında atan kalbimin atışları daha da hızlandı.
"Kendine gel, Mira." Dedim, bir kez daha kendime uyarı yaparak. Hiç bir işe yaramıyordu tabiki. "Burada olmaz." Diyip gözlerimi yavaşça açtığımda karşımda yine aynı görüntü vardı.
"Bir bana mı yeriniz yoktu?" İçimde ki kırgınlığı tutmayıp dışa vurduğum anda bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan, kalbim sıkıştı. "Bir ben mi fazlalıktım?" Beni duyuyorlarmış gibi, sanki cevap vereceklermiş gibi sordum tüm bunları. Aptallık işte.
Bir kez daha fazlalık olduğumu, orada yerim olmadığını bana hatırlattılar.
Beş yıldır kabullenmeye çalıştığım ve unuttuğumu sandığım gerçek, bir kez daha tokat gibi çarptı yüzüme.
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [37.BÖLÜM]: SADECE ACI](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |