38. Bölüm

[38.BÖLÜM]: DAVET

Hiranur Uzun
lady_bird

Okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.

 

YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN...☆☆

"Ardıma dönüp bakmadım, biliyordum ki dönüp baktığımda, onun bana bakmadığını görecektim..."

 

||Cemal Süreya

 

"Davet"

 

"Bir bana mı yeriniz yoktu?" İçimde ki kırgınlığı tutmayıp dışa vurduğum anda bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan, kalbim sıkıştı. "Bir ben mi fazlalıktım?" Beni duyuyorlarmış gibi, sanki cevap vereceklermiş gibi sordum tüm bunları. Aptallık işte.

 

Bir kez daha fazlalık olduğumu, orada yerim olmadığını bana hatırlattılar.

 

Beş yıldır kabullenmeye çalıştığım ve unuttuğumu sandığım gerçek, bir kez daha tokat gibi çarptı yüzüme.

 

"Akıllanmazsın sen," elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim ve yanına çöktüğüm ağaca tutunarak ayağa kalktım.

 

Gözlerimi onlardan kaçırıyordum çünkü oraya bakarsam ben ayakta duramazdım. Ve bu olmasın diye başımı önüme eğerek arkamı döndüm.

 

Geldiğim yoldan yavaş yavaş adımlayarak uzaklaşıyordum ki içimde oluşan dürtüyle olduğum yerde durup kaldım.

 

"Öylece gidecek misin?"

 

Fısıltı gibi çıkan bir ses, yumruklarımı sıkmama sebep olmuştu. Neydi bu şimdi? Aklımda mı bana oyun oynuyordu?

 

Umursamayıp bir adım daha atmak istedim ama olmadı.

 

"Hep böyle zavallı mı olacaksın gerçekten?"

 

Bu ses tam şuan da susmalıydı yoksa hiç iyi şeyler olmayacaktı.

 

"Gerçi ne zaman zavallı değildin ki, sen her zaman kaybettin!"

 

Gözlerimi sıkıca kapatıp sakinleşmek için derin derin nefesler alıp verdim. Sonuç başarısızdı.

 

"Hadi şimdi de kaç git,korkak!"

 

Kafamda yankılanan sesi bastırmak ister gibi, ellerimle kulaklarımı kapattım ama olmadı, duyduğum ses bir türlü susmadı.

 

"Korkak!"

 

Bu kelime defalarca dönüp durdu, kafamın içinde. Artık tahammül edemiyordum. Kendime hakim olamıyordum.

 

Ne yapacağımı bilemeyek belimde duran silahıma uzandım. Sanki beni yönlendiren bir şey varmış da bende sadece ayak uyduruyormuşum gibi.

 

"Hayır," hala kendime engel olmaya çalışıyordum. "Yapma, Mira. Sakın yapma!" Silahı daha sıkı kavradım. Gözlerimi açmaya korkuyordum şuan.

 

"Hadi durma, öldür onu!"

 

Gözlerimi açmamak da ısrar ettikçe başka bir ses duyuruyordum ve bu bana hiç yardımcı olmuyordu.

 

"O senin aileni öldürdü!"

 

"Sus," kafamdan duyduğum sesle konuşmaya başlamıştım. Deliriyordum sanırım.

 

"O sana ve ailene acımadı!"

 

"Sus, yalvarırım sus,"

 

"Ailenin katili o, öldür hadi!"

 

"Yeter!" Gözlerimi açıp başımı göğe kaldırdım ve tüm gücümle bağırdım.

"Kes sesini, yeter!" Belimdeki silahı aniden çıkarıp arkamı döndüm. Az önceki yerime geçmek için aceleyle yürüyüp tekrar ağacın dibine çöktüm.

 

Vücudumu ele geçirmiş bir nefret duygusu ve hırs vardı. Ben onlara yenik düşüyordum.

 

Ne yaptığımı bile bilmeden silahı kaldırdım ve tek bir noktayı nişan aldım. Tek bir kişiyi, Daren'i...

 

"Hayatımı sen çaldın." Diyerek konuşmaya başladığım sırada sol yanağımdan bir yaş süzüldü. "Ailemi, geleceğimi, hayallerimi, her şeyimi benden aldın." Sanki beni duyacakmış gibi, karşımdaymış gibi ona içimi döküyordum.

 

Tüm hayal kırıklığımı, tüm nefretimi, tüm kinimi, her şeyimi.

 

"Ama bitti, buraya kadar." Yanaklarıma süzülen yaşları elimin tersiyle hızlıca silip silahımı sanki mümkünmüş gibi biraz da sıkı kavradım. Sol gözümü kapatıp hedefi tamamen belirlediğimde işaret parmağım tetiğe gitti. "Bekleyecektim, intikamım için biraz daha bekleyecektim. Ama sen artık yaşamayı haketmediğini bir kere daha bana gösterdin." Tetiğin üzerinde duran parmağımda bir kasılma oluştu, umursamadım. "Sen ölsende benim acılarım bitmeyecek. Yinede aileme verdiğim sözü tutmuş olacağım. Bu yüzden senin," Dedim ve tetik üzerindeki baskıyı biraz daha arttırdım. "Canını alacağım."

 

Son bir kez baktım yüzüne, son bir kez düşündüm onunla yaşadığım her şeyi. Vazgeçmedim ama, geçmeyecektimde.

 

"Mira!" Tam tetiğe basacağım sırada Akın'ın sesi doldurdu kulaklarımı.

Aniden başımı çevirip arkama baktığımda Melih'le birlikte karşımda dikildiklerini gördüm.

 

"Bırak o silahı!" Akın dehşet içinde bana bakmaya devam ederken ben tek kelime etmedim. "Sana diyorum bırak o silahı!" Bir kez daha bağırıp aynı uyarıda bulunduğunda onu umursamadan önüme geri döndüm.

 

"Defol git buradan!" Diyip bağırdığım sırada Melih araya girdi.

 

"Mira, Akın'ı dinle ve o silahı hemen yere bırak." O bağırmamaya dikkat ederek benimle konuşurken sesindeki korkuyu ve endişeyi hissetmiştim.

 

"Melih, Akın'ı da al git buradan!" Dediklerine karşılık verdiğim tek cevap buydu ve bu olmaya devam edecekti. Ben asla vazgeçmeyecektim. Daren Yalçın bugün ölecekti.

 

"Mira, son kez uyarıyorum." Akın az öncekinin aksine bağırmayıp çok sakin bir şekilde konuşmuştu. Kendini zor tuttuğu çok belliydi.

 

"Sende, senin uyarılarında umurumda değil Hanzade. Bu sefer seni dinlemeyeceğim." Dedim tek seferde.

 

"Bu kadar emin olma." Akın'ı dinlemeden karşımdaki hedefe odaklanmaya çalışıyordum ki Melih'in sesini duydum.

 

"Akın, ne yapıyorsun, bırak o silahı!"

 

Ne olduğunu görmek için onlara yandan bir bakış attığımda, Akın'ın bana silah doğrulttuğunu gördüm. Ve bu sadece güldürmüştü beni.

 

"Mira, ya o silahı bırakırsın," Akın diğer seçeneği söylemeden ben gülerek araya girdim.

 

"Ya da beni öldürürsün öyle mi?" Alay eder gibi konuştuğum için Akın daha da sinirleniyordu. "Senden korkuyor muyum sence, Hanzade?" Dedim bu seferde. Artık gülmüyordum.

 

"İstersen kork, istersen korkma. Ben söyleyeceğimi söyledim. Karar senin."

Yapmayacaktı biliyorum. Yapsa da umurumda değildi gerçi.

 

Onun tek amacı beni vazgeçirmekti ama ben buraya kadar gelmişken ve tüm her şeye rağmen bu silahı Daren'e doğrultmuşken asla vazgeçmeyeceketim.

 

"Mira, yapma lütfen!" Melih bana doğru bir adım attığında başımı iki yana salladım.

 

"Yaklaşma, Melih." Dediğimde bana yalvarır gibi baktı. O da biliyordu benim kimseye zarar vermek istemeyeceğimi, karıncayı bile incitemediğimi. Ama bir şeyi daha biliyordu.

 

Yıllardır intikam almak için beklediğimi...

 

"Mira, tam beş yıldır tanıyorum seni." Diyerek söze girdi Melih, ben cevap vermeyince de devam etti. "Sen benim sırdaşım, arkadaşım, kız kardeşim oldun." Yapma, Melih. Lütfen bari sen yapma. Dönüş yok artık. "Biliyorum, intikam almak istiyorsun, içinde yanan alevi söndürmeye çalışıyorsun. Ama inan bana bu çözüm değil." Haklıydı. Ben onu öldürerek hiç bir acımı dindiremeyecek, sadece sözümü tutmuş olacaktım.

 

"Söz verdim ben, Melih. Aileme söz verdim." Dediğimde hala karşımda birbirlerine sarılıp oturmuş dörtlüye bakıyordum. Şuanda onlar huzurla oturmuş sohbet ederken ben burada kendimi yiyip bitiriyordum. Bu daha çok acıtıyordu.

 

"Ailen seni böyle mi görmek isterdi sence?" İstemezdi. "Evet, intikam alacaksın. Ama bu şekilde değil, Mira. Bu şekilde değil. Şuan onu öldürürsen bu ona sadece ödül olur." Melih'in söyledikleriyle birlikte silahı tutan elim yavaş yavaş gevşedi. "Ona kendi yaşadıklarını yaşat ki gerçek bir intikam al." Dedi ve sustu. Kararı artık bana bırakmıştı. Her şeyi belirleyecek olan tek kişi bendim.

 

Melih'in de dediği gibi bu ona sadece bir ödül olacaktı. Katilin ben olduğumu bile bilmeden ölüp gideceketi. Bu bana hiç bir şey katmazdı. Öfkeme yenilmiştim.

 

En sonunda kararımı verip olduğum yerden ayağa kalkarken yavaşça Melih ve Akın'a döndüm. Akın hala elinde silahla bana bakıyordu. Bu da sırıtmama neden olmuştu.

 

"Akın Hanzade benden bu kadar korktuğunu bilmiyordum." Diyerek gülmeye başladığımda Melih gülümseyerek yanıma koştu. Başımı göğsüne yaslayıp sıkıca sarıldı.

 

"İşte benim görmek istediğim Mira bu." Diyerek sevinçle konuştuğunda bende ona sarıldım. Bu sırada Akın derin bir nefes vererek silahını beline yerleştirdi.

 

"Çok uzun zamandır buradayız. Fark edilmemiz an meselesi. Sarılmaya sonra devam edersiniz." Huysuz herif diye boşuna demiyorum tabi ama haklıydı.

 

Melih, Akın'ın emrini yerine getirerek benden uzaklaştığında silahımı belime koydum. Akın hızlı adımlarla geldiğimiz yoldan geri döndüğünde Melih de peşine takıldı.

 

Onların arkasından gitmeden hemen önce arkama son bir kez bakarak fısıldadım;

 

"Yemin ederim ki cehennemin olacağım."

 

☆☆☆

 

İki Gün Sonra;

 

Davet Günü;

 

"Mira Hanım, kahvenizi getirmiştim." Pür dikkat baktığım bilgisayardan başımı kaldırıp odaya giren Merve'ye döndüm.

 

"Masama bırakabilirsin, teşekkür ederim." Merve kahve bardağını masama bırakıp odadan çıktığında tekrar bilgisayarıma baktım.

 

O gece eve döndükten sonra kimse tek kelime etmemiş, beni sorguya çekmemişti. Akın bile gelip bana hesap sormamıştı. Buna çok şaşırsam da bozuntuya vermemiştim. Çünkü işime gelmişti.

 

Bugün ihale için olan davet vardı. Şirketteki herkes haftasonu olmasına rağmen işinin başına geçmiş bir pürüz çıkmasın diye elinden geleni yapıyordu. Bende dahil olmak üzere.

 

İki gündür Daren benimle hiç konuşmamıştı. Hatta yokmuşum gibi davranıyordu. Bu beni sinir etse de takmamaya çalışıyordum. Ne de olsa eninde sonunda her şey benim istediğim gibi olacaktı. Bu yüzden de şuan ne olup bittiği zerre umurumda değildi, olmamalıydı.

 

Kahveme uzanıp bir kaç yudum aldığımda odamın kapısı açıldı.

"

 

Ben geldim!" İçeri sevinç gösterisi yaparak giren Melih'i görünce bende istemsizce gülümsemiştim. Elimdeki kahveyi masaya bırakıp ayağa kalktım ve Melih'in yanına yaklaştım.

 

 

"Hoşgeldin, Melih." Dediğimde beklemeden bana sarıldı.

 

"Hoşbuldum!" Bu enerji nereden geliyordu merak ediyordum gerçekten. Çok renkli bir insandı. İyi ki de böyleydi.

 

"Akın gelmedi mi?" Diyerek geri çekildiğimde Melih masamın önünde duran koltuklara yayıldı.

 

"Hayır, o gelmedi ama seni istedi. Bende seni ona götürmeye geldim." Diyip gülümsediğinde gözlerimi devirip karşısında ki koltuğa oturdum.

 

"Paşam ayağına mı çağırıyor?" Melih sorduğum soruya sadece göz kırpıştırarak cevap vermişti. Sorgulama boş ver diyordu kısacası.

 

"Kahvenin tadına bakacağım hemen." Melih kolunu masaya uzatıp kahve bardağını aldığında hiç bir şey demedim. Şekersiz kahveden nefret ederdi ve o kahvede gram şeker yoktu. Zaten durdurmak için pek zamanım olmamıştı, direkt kafaya diktiği için.

 

Melih ilk başta bir tepki vermeyip gözlerini fal taşı gibi açtı sonrada bir anda bağırmaya başladı. "Kusacağım sanırım!" Bardağı fırlatırcasına masaya bıraktığında hızlıca ayağa kalktı ve cama koştu. Ben o sırada ona bakıp gülmekle meşguldüm.

 

"Aşağıya kussam ne olur?" Evet, bu soruyu cidden sormuştu. Ama ben gülmekten cevap verememiştim.

"Dur önce bir kontrol edeyim biri var mı diye." Ciddi ciddi kafasını aşağı eğdi ve gelen giden var mı diye etrafa bakındı. En sonunda öğürmeye başladığında ise ben kahkahaya boğulmuştum.

 

En son ne zaman bu kadar gülmüştüm ben? Hatırlamıyordum...

 

Gözümün önüne düşen perçemlerimi kulağımın arkasına sıkıştırıp başımı kaldırdığımda gülüşümün solmasına neden olan onu gördüm, Daren'i.

 

Aralık olan kapının önünde durmuş yüzündeki çarpık gülümsemeyle bana bakıyordu. Gözlerimiz birbirini bulduğunda hem onun hem benim gülüşüm solmuştu.

 

Ben daha ne olduğunu anlamadan gözlerini kaçırdı ve boğazını temizler gibi yapıp aceleci bir şekilde ortadan kayboldu.

 

O an kalp atışlarımın hızlandığını çok sonradan fark etmiştim...

 

Lanet olası kalbim yine ve yine sadece ona bakarken hızlanmıştı...

 

"Mira şu saksı benim için uygun senin içinde sorun yoksa çıkarıyorum!" Melih'in sesiyle tüm düşüncelerim tozlu raflar arasına karışıp yok oldu. Yine bulanıklaştı her şey.

 

"Efendim?" Ne dediğini algılayamadığım için ona bakıp söylediği şeyi tekrar etmesini istedim.

 

"Mira sen karar verene kadar ben odanın ortasına kusacağım!" Dedi isyan eder gibi. Az önceki kadar olmasada yine gülmeye başlamıştım. Cidden kusacaktı ve ben bunu bu odada yapmasını asla istemiyordum.

Bu yüzden hızlıca ayağa kalkıp Melih'in kolundan tuttum.

 

"Ne yapıyorsun hareket ettirme beni!" Bu kadar da abartmaz ama insan.

 

Onu sürükleye sürükleye odanın dışına çıkardığımda anlamaz bakışlarla bana bakmaya devam etti.

 

"Lavabo koridorun sonunda." Gülümseyerek işaret parmağımı kaldırdım ve koridora doğru uzattım.

 

"Mira aşk olsun benden önemli miydi bu lanet olası oda!" Dudaklarını büzüp bir çocuk gibi davrandığında gülmemek için kendimi zor tuttum.

 

"Koskoca mafyanın sağ koluna bak sen!" Diyip koluna bir sille çaktığım da bir anda omuzlarını dikleştirdi ve ciddi bir ifade takındı.

 

"Emin ol ciddi halimi görmek istemezsin." Bunu söylerken ki ciddiyetini gördüğümde haklı olduğunu anladım. Açıkçası biraz korkutucu duruyordu. O bu çocuksu hallerinin aksine öyle heybetliydi ki, kaşlarını çattığında karşısında ki insan konuşmayı unutabilirdi. Ben dışında.

 

"Neyse çok konuşma hemen lavaboya gidip kus gel." Dediğimde Melih başını iki yana salladı.

 

"Hayır kusmak istemiyorum, vazgeçtim." Gerçekten bir çocuktan farksızdı.

 

"Pekala o zaman aşağı in ve arabada beni bekle. Dosyaları Merve den alıp geleceğim tamam mı?" Dediğimde cevap vermeyip sadece başını salladı. Sonrada arkasını dönüp asansöre doğru yürüdü.

 

 

Yazarın anlatımıyla;

 

Melih asansöre binip giriş kata bastıktan sonra arkasında duran aynaya dönüp saçlarını ve üzerindeki siyah tişörtü düzeltti.

 

"Bu ne yakışıklılık ya!" Dedi birden bire kendini överek. Bir aynaya tükürmediği kalmıştı. Gerçi onu da yapabilirdi her an. "Ben kız olsam benimde dibim bana düşer." Diyerek cebinde duran gözlüğünü alıp taktı. Tam o sırada da asansör durdu.

 

Melih tüm havasıyla omuzlarını dikleştirip kendini dışarı attığında kim olduğunu görmediği biriyle çarpıştı ve hemen sonrasında üzerine yayılan bir sıcaklık hissetti.

 

Gülce elindeki kahvelerle birlikte asansöre binmek için aceleci davranmıştı. Bu yüzden de Melih'le çarpışıp, kahvelerin hepsini üstüne dökmüştü.

 

"Lanet olsun!" Melih havası söndüğü için sinirlenmiş olacak ki anında gözlüklerini çıkardı ve üstünde ki tişörtün mahvolmuş haline baktı.

"Nazarın da böylesi gerçekten." Diyerek kendi kendine konuştuğu sırada Gülce, Melih'in yandığına dair bir tepki bekliyordu. Kahveler sıcaktı ve hepsi üstüne dökülmüştü. Ama o şuan da sadece üstünde ki tişörte bakıyordu.

 

"Beyefendi ben çok özür dilerim." Gülce elindeki bardakları hızlıca yere bırakıp mahçup bir şekilde Melih'e bakmaya başladı. "Siz bir anda çıkınca fark edemedim." Dediğinde Melih kaşlarını çatarak bakışlarını Gülce'ye çevirdi.

 

"Fark edilmeyecek birine mi benziyorum?" Ukala bir cevap vermesi Gülce'nin sinirini bozsada bozuntuya vermemişti. Haksız olduğunun o da farkındaydı.

 

"Ben gerçekten özür dilerim." Gülce bir kez daha pişmanlığını dile getirmişti fakat bu Melih'in pek umurunda değildi.

 

"Hayır yani, özür dilerken bile hakaret ediyorsunuz." Dedi Melih.

 

"Pardon da ne dedim ben?" Gülce saygısını bozmak istemesede Melih'in bu tavırları onun sinirini bozmuştu.

 

"Özürünüz kabahatinizden büyük." Melih Gülce'nin sorusunu görmezden gelip yürümeye başladığında Gülce dayanamadı ve arkasından bağırdı.

 

"Öküz gibisiniz ama ben yinede fark edemedim mi deseydim!" Melih'in adımları duyduğu şeyle yavaşlamış hatta durmuştu.

 

Omzunun üzerinden Gülce'ye baktı. "Yok yok, sizde haklısınız. Yer fıstığı kadar olunca insan, gelen giden çarpıyor." Gülce gelen cevapla birlikte ellerini yumruk yapmıştı. Tam tekrar konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki Melih hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.

 

"Sensin be yer fıstığı, dağ ayısı!" İçinde kalmasın diye yine bağırmıştı. Ama bu sefer Melih dışında tüm şirket duymuştu.

 

Mira; 

 

Arabaya bindiğimde beni, burnundan soluyan bir adet Melih karşılamıştı.

 

"Yine ne oldu sana?" Diye sordum.

 

"Kızın biri üzerime kahve döktü." Dediğinde bakışlarım üzerinde ki tişörtüne kaydı. Üstü sırılsıklam olmuştu.

 

"Çok sıcak mıydı?" Diye sorduğumda onaylamayan bir ses çıkardı.

 

"Sorun yanmam değil." Diyip bakışlarını tişörtüne çevirdiğinde elimi alnıma vurdum.

 

"Tişört için mi bu tantana Melih. Abartma yenisini alırız." Dediğimde gözlerini devirdi.

 

"Tamam, al o zaman."

 

"Alacağım, söz. Hadi artık gidelim yoksa Akın'ın çenesinden kurtulamayız." Dediğimde Melih hemen arabayı çalıştırdı. Birlikte şirketten çıktık.

 

☆☆☆

 

Eve geldiğimizde hazırlanmak için direkt odama geçmiştim.

 

İlk önce ılık bir duş alıp kendime geldim. Daha sonrada hızlıca saçlarımı kurutup banyodan çıktım.

 

Dolabımın önüne geçip bu gece giyeceğim kıyafetleri aldım ve yatağıma bıraktım. Bornozumu çıkarıp iç çamaşırlarımı giydikten sonra elbiseyi askısından ayırıp hızlıca üstüme giydim.

 

Kalın askılı, korse detaylı, koyu kahve, saten bir elbiseydi. Karnımın hemen üstünde biten bir göğüs dekoltesi ve bacağımı açıkta bırakacak kadar bir yırtmacı vardı. Oldukça iddialıydı.

 

 

Sırtımda bulunan fermuar çok yukarıda olmadığı için kolaylıkla çekebilmiştim.

 

Makyaj masama geçip oturduğumda elbisemle yakın tonlarda olan güzel bir makyaj yaptım. Saçlarımı da şekillendirip sırtıma attıktan sonra ön taraflara saç sabitleyicisi uyguladım. Bir kaç tane tel tokayla da destekledikten sonra saçım da hazır olmuştu. Son olarak pırlanta küpelerimi takıp, boynuma ve bileklerime parfümümü sıktım.

 

İşimi bitirip ayağa kalktığımda topuklu ayakkabılarımı giydim.

 

Boy aynasını karşısına geçip yansımamı gördükten sonra dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Gerçekten de güzel görünüyordum.

 

Çantamı ve telefonumu alıp aşağıdakileri bekletmemek adına hemen aşağıya indim. Gerçi yeterince beklemişlerdi ama olsun.

 

Merdivenlerden yavaş yavaş indiğim sırada Melih'in ıslık sesi doldurdu evin içini.

 

"Vay vay vay!" Melih gülümseyerek bana baktığında bende aynı şekilde ona gülümsedim. En sonunda karşısında durduğumda reverans yapar gibi eğildi önümde. "Kraliçem, yine aklımı başımdan aldınız." Omzuna Sert olmayacak bir şekilde vurduğumda gülerek doğruldu.

 

"Hadi be ordan! Pijama bile giysem aklın uçuşa geçiyor zaten." Dediğimde hemen boğazını temizler gibi yapıp omuzlarını dikleştirdi.

 

"Model güzel efendim, biz ne yapalım." Yine bir iltifatla karşılık verip kolunu bana doğru uzattığında memnuniyetle koluna sarıldım. Birlikte konuşa konuşa salona doğru yürüdük.

 

"Mira," Gamze beni görür görmez yerinden kalktı ve beğeni dolu bakışlarını üzerimde gezdirdi. Şuan kendi güzelliğinin farkında değildi sanırım. Üzerinde ki zümrüt yeşili mini elbisesiyle müthiş bir ikili olmuşlardı. "Çok güzel görünüyorsun." Melih'in kolundan çıkıp yanına gittiğimde ellerini tutup etrafında döndürdüm.

 

"Sen bana konuşmadan önce bir kendine mi baksan." Dediğimde zaten kırmızı olan yanakları biraz daha kızardı.

 

"Hanımlar ben rüya falan mı görüyorum, siz ne ara bu kadar yakın oldunuz?" Şaşkınlığını gizlemekten hiç çekinmemişti, Melih. Gerçi o da haklıydı. Ben bile tam alışamadım ama ayak uydurmaya çalışıyordum. Sonuçta o benim hemcinsimdi. Bir adam için aramızın bozulmasını doğru bulmuyordum.

 

Gamze'nin yüzü düşünce hemen araya girdim. "Sen fark edememişsin Melihciğimmm." M harfini uzatarak konuştuğumda Melih beni çoktan anlamıştı bu yüzden bozuntuya vermeden gülümsemeye başladı.

 

"Ah salak kafam!" Alayla kafasına vurarak konuştuğunda üçümüz aynı anda gülmeye başladık. Tam o sırada da Akın bütün heybetiyle salona girdi.

 

Üzerinde ki siyah takımı ve özenle şekillendirdiği saçlarıyla oldukça şık görünüyordu.

 

Gözlerimiz kesiştiğinde adımları yavaşlamıştı. Çok kısa bir anlığına bakışlarını üzerimde gezdirip tekrar yüzüme odaklandı.

 

"Adam daha içeri girmeden şok geçirdi." Melih gülmeye devam ederek Akın'a baktığında hemen aramızdaki göz temasını kesip önüme döndüm.

 

"Melih," Akın'ın, ismini söylemesi yetmişti zaten. Bu yüzden Melih anında ciddileşti.

 

"Çok güzel görünüyorsunuz." Akın'a baktığımda onun Gamze'ye bakarak gülümsediğini gördüm. Tam başımı çevirecektim ki bu seferde bana döndü.

 

"Teşekkür ederim." Dedim, aramızda ki soğukluğu bir kenara bırakarak.

 

Gamze'ye kaçamak bir bakış attığımda onun hiç umurunda olmadığını anladım. Sanırım artık gerçekten de Akın'a olan hislerini bastırmaya çalışıyordu. Bu beni mutlu etmişti. Çünkü daha iyilerini hakkediyordu. Karşılıksız bir aşk onu yıpratmaktan başka bir şeye yaramazdı.

 

"Çıkalım mı artık? Geç kalacağız." Akın'ın sesini duyduğumda düşüncelerimi bir kenara bırakarak başımı hareket ettirdim.

 

Hep birlikte kapının önüne çıktığımızda evin önünde iki araç durdu. Melih gülümseyerek Gamze'ye kolunu uzattığında Gamze sevinçle koluna girdi.

 

"Adamlara haber verdin mi?" Melih Akın'ı onaylayarak başını salladı ve Gamze'yle birlikte siyah BMW'ye bindi.

 

"Unutma bir çift gibi davranmalıyız." Bakışlarımı Akın'a çevirdiğimde onunda bana baktığını gördüm.

 

Onunla bir çift rolünde oynamak istemiyordum ama bir kere girmiştik bu işe, yapacak bir şey yoktu.

 

Onu onaylayan bir ses çıkararak diğer BMW'ye doğru adımladığımda, Akın benden önce davranıp yanıma geldi ve bana kapıyı açtı.

 

☆☆☆

 

Davetin olacağı mekana geldiğimizde gözlerim etraftaki kalabalıkta gezindi. Davetlilerin yarısı kadar gazeteci vardı herhalde. O kadar çoklardı ki, her yerde farklı bir kamera görüyordum.

 

Akın arabayı durdurduğunda etrafımıza bir sürü gazeteci toplanmıştı bile. Kameraların flaşları patladığında sıkıntılı bir nefes bıraktım dışarıya. Ellerimi yumruk haline getirip tırnaklarımı avuçlarıma geçirdiğim sırada ise bir sıcaklık hissettim.

 

"Sakin ol." Anında eğilip elimin üzerine baktığımda Akın'ın elini gördüm. Bakışlarımı bana bakan gözlerine kaldırdığımda güven vermek adına gülümseyen yüzü karşıladı beni.

 

"Sakinim ben." Elimi yavaşça çektiğimde kısa bir an duraksadı sonra da bozuntuya vermeden önüne döndü.

 

"Birazdan herkes ilişkimizi öğrenecek ve bu yayılacak. Dikkatli davranmalıyız. Selam vermek dışında hiç bir soruyu cevaplamak zorunda da değiliz." Kısa bir açıklama yaptığında derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım. En sonunda hazır olduğumu anlaması için gözlerimi kapatıp açtığımda hızlıca arabadan indi ve önüne çıkan herkesi görmezden gelerek benim kapımı açtı.

 

Elini bana doğru uzattığında tereddüt etmeden elimi avucuna bıraktım. Elbisemi özenle tutarak arabadan indiğimde gözümün önünde bir sürü flaş patladı. Bu aşırı rahatsız ediyordu ama rahatmış gibi davranmaya çalıştım.

 

Akın belimi hafif bir şekilde kavrayarak yüzüne yalandan olan bir gülümseme yerleştirdi.

 

Şaşalı bir tasarıma sahip olan girişten birlikte yürüyerek ilerlediğimizde Gamze ve Melih'de arkamızdan geldi.

 

"Akın Bey çok uzun zaman oldu!"

 

"Bu zamana kadar neredeydiniz?"

 

"Babanızla olan ilişkiniz tamamen bitti mi?"

 

"Babanızla görüşüyor musunuz?"

 

"Yanınızda ki hanımefendi kız arkadaşınız mı?"

 

"Geri dönme sebebiniz nedir?"

 

"Kardeşinizle aranızda olan kıskançlık yollarınızı ayırmış doğru mu?"

 

Akın tüm soruları es geçerek yürümeye devam ediyordu. Tek yaptığı selam vermek olmuştu. Ben gelen soruları dinlerken kafam çok karışmıştı. Akın bana hiç bir şeyini anlatmazdı. Ben kardeşi olduğunu bile burada öğrenmiştim.

 

En sonunda bütün kalabalığı atlatıp içeri girdiğimizde bütün gazetecileri arkamızda bırakmıştık.

 

"Hoşgeldiniz efendim." Yanımıza yaklaşan bir görevli hızlıca bir selam verdi. "Size eşlik edeyim, şöyle buyurun." Akın belimdeki elini çekmeden benimle birlikte ilerledi.

 

Davetlilerin arasından geçip önümüzde ki görevliyi takip ettiğimiz sırada uzunca bir masada oturan Gülce'leri gördüm. Bakışlarım ilk önce Gülce'ye, sonra Kerem'e ve Özgür'e kaydı. En sonunda ise tek bir kişinin üzerinde durdu.

 

Daren.

 

Ona baktığım anda o da bana baktığı için bakışlarımız birbirine kenetlendi.

 

Göz temasının oluşmasıyla birlikte kalbime yine tuhaf şeyler olmaya başlamıştı. Lanet olası, durmuyor ki.

 

O bakışlarını benden çekip hemen yanımda duran Akın'a baktığı an bende bakışlarımı onun yanında duran kıza çevirdim. İlk defa görüyordum onu.

 

Umursamamaya çalışarak önüme döndüğümde masaya çoktan varmış olduğumuzu fark ettim.

 

"İyi akşamlar." Akın gülümseyerek masada duran herkese kısa bir bakış atmıştı. Ama kimse oralı olmadı.

 

"İyi akşamlar." Bu seferde ben selam vermiştim. Akın'a yapılanın tam tersine hepsi aynı anda baş selamı verdi. Garezleri ona demek ki.

 

"Güzelim," Akın belimde duran elinin baskısını arttırıp çektiği sandalyeyi işaret ettiğinde zoraki bir şekilde gülümsedim ve yerime geçtim.

 

Kime baksam bakışlarını benden kaçırıyordu. Kerem, Özgür, Gülce... Bir tek Daren'e bakmıyordum çünkü o zaten bana bakıyordu hissediyordum.

 

"Sen!" Melih bir anda bağırarak Gülce'ye baktığında hepimizin dikkati onlarda toplandı.

 

"Sen!" Gülce de Melih'le aynı tepkiyi verip kaşlarını çattığında herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

"Yer fıstığı burada da karşıma çıktı bak sen şu işe." Melih alayla gülümsediğinde Özgür elini masaya vurdu.

 

"Fıstık derken, ne oluyor lan!" Harbi ne oluyordu?

 

"Dağ ayısı konuştu yine." Gülce gözlerini devirdiğinde Melih bir kahakaha attı.

 

"Dağ ayısı demek?" Melih'e bakıp bir açıklama yapmasını beklerken o anında bana dönüp parmağını Gülce'ye doğru kaldırdı.

 

"Bugün üzerime kahve döken kız buydu." Şimdi anlaşıldı işte.

 

"Bu sensin be!" Gülce elini uzatıp Melih'in parmağına vurdu.

 

"Lan ben seni varya-" Özgür sinirle sandalyesinden kalkacağı sırada uzanıp kolundan tuttum.

 

"Sakin olur musunuz?" Dediğimde Özgür şaşırarak tekrar yerine oturdu. Ona olan temasımı beklemiyordu sanırım. "Yanlış anlaşılma olmuş belli ki." Sorunu çözmek adına kısa bir açıklama yapmaya başladığımda herkes sakin bir şekilde beni dinledi.

 

"Aslında abartacak bir şey yoktu. Bu dağ ayısı-" Gülce lafını bitirmeden Melih boğazını temizler gibi yapıp onu susturdu.

 

"Tatsızlık çıkarmayın." Daren'in aniden araya girmesiyle bütün gözler ona döndü. "Sorunsuz bir gece olsun." Diyerek devam ettiğinde kimse tek kelime etmeden sustu.

 

Masaya büyük bir sessizlik hakim olmuştu. Herkes susmuş, çıt bile çıkarmıyordu. Tuhaf bir şekilde Akın bile konuşmamıştı.

 

"Siz Mira olmalısınız?" Adımı duyar duymaz başımı Daren'in yanında duran kıza çevirdim.

 

"Evet," sesimde anlamlandıramadığım ve bastıramadığım bir soğukluk vardı.

"Benim." Dediğimde yanılmadıysam yüzü anında düştü. Evet, bunu kimse fark etmemiş olabilirdi ama ben kesinlikle emindim. Anlamadığım bir şekilde yüz ifadesi artık eskisi kadar samimi değildi.

 

Mira olmam onu neden rahatsız etmişti ki?

 

"Erva bende, memnun oldum." Başımla onayladığımda yapmacık bir gülümsemeyle önüne döndü.

 

Erva, omuzlarının hemen altında biten siyah saçları ve ela gözleriyle gerçekten çok güzel görünen bir kadındı. Şuan üzerinde düz siyah askılı bir elbise vardı. Ve ona yakışmıştı.

 

Bakışlarımı onun üzerinden çekip tam yanında duran Daren'e kaldırdığımda yine içime anlamsız bir sıkıntı çökmüştü. Daren Gülce'lerin bile yanında değilken neden Erva'nın yanındaydı bilmiyordum. Ve bu beni saçma bir şekilde rahatsız ediyordu.

 

"Akın Bey!" Masamıza yaklaşan takım elbiseli kır saçlı adam, büyük bir sevinçle kollarını iki yana açtığında Akın gülümseyerek ayağa kalktı. Adamla birlikte el sıkışıp samimi bir selamlaşma yaptıklarında adamın bakışları bana döndü.

 

"Bu güzel hanımefendiyi ilk defa görüyorum." Akın bana bakıp elini uzattığında ondan destek alarak ayağa kalktım.

 

"Tanıştırayım hemen sizi," Akın ilk önce elini karşımızda duran adama uzattı. "Serhat Bey," Diyerek adının Serhat olduğunu öğrendiğim adama döndü, "Sözlüm, Mira." Ne? Benim niye bundan haberim yok?

 

Bozuntuya vermeden Serhat Beyin bana uzattığı elini tuttum. "Memnun oldum." Dedim.

 

"Ne demek, o şeref bana ait hanımefendi." Gülümseyerek karşılık verdiğim sırada elimi çektim.

 

"Sizinle daha sonra uzun bir sohbet etmek isterim. Şimdilik görüşmek üzere." Serhat, Akın'la vedalaştıktan sonra yanımızdan ayrılıp davetlilerin arasına karıştı.

 

Tekrar yerimize oturduğumuzda masada ki herkes bize bakmaya başlamıştı. Akın'ın yanında olmamdan çok rahatsızlardı ve bunu belli etmekten çekinmiyorlardı.

 

"Özgür, siz Kerem'le son bir kez kontrolleri yapın." Daren masadaki sessizliği bozduğunda Özgür ve Kerem anında ayağa kalkıp uzaklaştı.

 

"İmzaları ne zaman atacağız." Akın daha fazla dayanamıyormuş gibi büyük bir ciddiyetle Daren'e döndü.

 

"Birazdan burada olurlar." Anlaşma yapılacak kişilerden bahsediyor olmalıydı. "Yani çok sürmeyecek." Akın'a bakmadan konuşuyordu şuanda.

 

"Geldiler." Gülce bir anda konuşup giriş kısmını işaret ettiğinde masadakilerin hepsi aynı anda ayağa kalktı.

 

Orta yaşlarda genç sayılabilecek bir adam ve menajeri olduğunu düşündüğüm bir kadın, görevliler tarafından bize doğru getiriliyordu.

 

"Daren Bey, sizi tekrardan görmek ne kadar güzel." Adam tüm heybetiyle Daren'e yaklaştığında el sıkıştılar. Boyu 1.87 civarı, siyah saçlı, siyah gözlü, yüz hatları kusursuz hoş biriydi.

 

Daren'den hemen sonra Akın'a döndü adam. "Sizde Akın olmalısınız." Dediğinde Akın gülümseyerek başını salladı. "Daha önce tanışma fırsatımız olmamıştı. Alp ben, çok memnun oldum."

 

"Bende çok memnun oldum." Akın'la da selamlaştıktan sonra Alp'in bakışları beni buldu. Kısa bir an bana bakıp duraksadığında gülümseyerek elimi uzattım.

 

"Merhabalar, Mira ben. Şirketin yeni ortağıyım." Gözlerini üzerimden çekmeden elimi tuttu ve nazik bir şekilde dudaklarına götürdü.

 

"Sizin gibi güzel bir hanımefendiyle tanışmaktan mutluluk duyarım." Elimi gereğinden uzun bir süre tuttuğunu fark ettiğimde ne yapacağımı bilemedim.

 

"Öhöm," Daren bir anda öksürür gibi yaptığında Alp elimi sonunda bırakmıştı. Dikkatini benden çekip masadaki diğer kişilerle de tek tek selamlaşmaya başladığında ben kısa bir anlığına Daren'e baktım. Ve yine gözlerimiz birbirine değdi.

 

Bu canımı sıktığı için hiç beklemeden tekrar önüme dönüp yerime oturdum.

 

Aradan yaklaşık bir saat geçtiğinde masada iş dışında bir şey konuşulmamıştı, çok bunalmıştım. Hatta artık dinlemekte bile zorluk çekiyordum diyebilirim.

 

"Ee hayırlı olsun o zaman." Ve zafer sesini duyduğumda rahatlamış gibi derin bir nefes verdim. Sonunda imzalar atılacaktı.

 

"Kerem," Daren Kerem'e seslendiğinde Kerem hızlıca ayağa kalkıp elindeki dosyaları Alp'in önüne bıraktı. O da hiç tereddüt etmeden imzasını attı.

 

Masadaki herkes alkış çalmaya başladığında bende onlara katıldım.

 

"Şimdi bunu kutlama zamanı," Alp bunu söylerken bana baktığı için mecburen gülümsemek zorunda kalmıştım. "Değil mi Mira Hanım?"

 

"Kesinlikle." Dediğimde ayağa kalktı ve ceketinin önünü ilikleyerek benim sandalyeme doğru yürüdü. Herkes ne yapacak diye onu izlerken ben içimden sabır çekmeye başlamıştım.

 

"İzninizle," Diyerek tam karşıma geçti ve bana elini uzattı. Dans etmek istiyordu. Bir bu eksikti zaten.

 

Ben nasıl reddederim diye düşünürken Akın benden önce davrandı. "Aslında sözlümle ilk dansı ben yapmak istiyorum. Müsaadenizle." Akın sandalyesinden kalkıp elimi tuttuğunda Alp'in yüzü düşmüştü.

 

"Yinede teklifiniz için teşekkür ederim." Dediğimde Alp bozuntuya vermeden gülümsemeye devam etti.

 

Şimdi de Akın'la dans etmek zorundaydım. Orası da ayrı dertti zaten.

 

Elbisemi düzelterek ayağa kalktığımda Daren'in bakışlarını üzerimde hissettim ama dönüp bakmadım.

 

Akın belimi tutarak salonun ortasına yürüdüğünde davetlilerden büyük bir alkış koptu.

 

Gülümse Mira, gülümse. Yapabilirsin!

 

Kendi kendime teselli verdiğim sırada çoktan yerimizi almıştık. Biz tam ortaya geçtiğimizde etraftaki insanlar kenara çekildi.

 

"Dans etmeyi biliyorsun değil mi?" Akın kulağıma doğru eğilip alay ederek benimle konuştuğunda sırıtarak kolunu çimdikledim.

 

"Cevabını aldığını düşünüyorum." Bir anda iki elini belime koyup beni kendine çektiğinde ellerimi omuzlarına koydum.

 

Tüm ışıklar kapatıldığında sadece bizim üzerimizde duran açık kaldı.

 

"Çok romantik değil mi sevgilim?" Akın beni sinir etmeyi gerçekten iyi biliyordu.

 

"Danstan sonra ben sana gösteririm." Tatlı tatlı gülümseyerek küçük bir uyarıda bulunduğumda memnuniyetle güldü.

 

"Hay hay!"

 

Dans müziği çalmaya başladığında bizde ona uyarak hareket etmeye başladık. Işıklar kapalı olduğu için etraftaki insanları pek seçemiyordum. Tek gördüğüm bizi çekenlerin telefon flaşları olmuştu.

 

Dansın ilerleyen dakikalarında Akın'ın arkasından bir silüet belirdi. Karanlık olsada yüzünü seçebildiğim tek bir kişi. Daren...

 

Pür dikkat bana bakıyordu. Ne kadar bakışlarımı ondan çekmek istesem de yapamamıştım.

 

Ona baktığım an görüş alanım bulanıklaştı, büyük bir toz bulutu kapladı etrafımı. Ve kısa bir süre sonrada o toz bulutu yok olup yerini tamamen netliğe bıraktı. Yine ve yine o tozlu raflardan bir anım düştü gözlerimin önüne. Kesinlikle şuan hatırlamamam gereken bir anım...

 

Sahneden ineceğim sırada kolumda bir el hissettim. Kafamı kaldırdığımda karşımda gördüğüm kişi ile, zaman durmuş gibi hissediyordum.

 

Siyah Maske.

 

Geçen gece yaşadıklarım gözümün önünden bir bir geçmeye başladı. Kafeye giren kişi oydu.

 

Daren...

 

"Sakin ol." Sesi kulaklarıma ulaştığında kendime geldim. Şarkının çalmasıyla Daren eliyle belimi kavradı.

 

Sanırım bayılacaktım.

 

"Sadece müziğe odaklan." Kulağıma fısıldadığında bu beni daha çok panikletti. Ama o benim için bu sahneye çıktıysa benimde ona yardım etmem gerekiyordu. Yoksa ikimizde rezil olacaktık.

 

Derin bir nefes alıp elimi omzuna koydum. Gözlerimizi bir birine kenetleyip şarkının ritmiyle sadece dans etmeye başlamıştık.

 

Son kısımlara geldiğimizde. Beni etrafımda döndürmeye başladı. Bir anda kendine çekip, belimi arkaya doğru yatırdı. Üzerime doğru eğildiğinde kesinlikle bayılacaktım.

 

O gün o baloda benim için sahneye çıkmış, dans etmişti...

 

Benim için her şeyi yapar sandığım adamın bir kez daha umutlarımı yerle bir ettiğini hatırladım. Onca yaranın yanına bir kesik daha atılmıştı böylece.

 

İçimde yaşamaya devam eden Lavin, tekrar ve tekrar kanamaya başlamıştı...

Bölüm : 21.01.2025 09:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...