
Okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN...☆☆
"Her şey anlamını yitirmiş gibi. İçimde kocaman bir boşluk var ve ben onu hiçbir şeyle dolduramıyorum..."
||Frida Kahlo
"Geride Kalan"
O gün o baloda benim için sahneye çıkmış, dans etmişti...
Benim için her şeyi yapar sandığım adamın bir kez daha umutlarımı yerle bir ettiğini hatırladım. Onca yaranın yanına bir kesik daha atılmıştı böylece.
İçimde yaşamaya devam eden Lavin, tekrar ve tekrar kanamaya başlamıştı...
Önüme düşen görüntüleri yok etmek için gözlerimi sıkıca kapadım. Ama bu işe yaramak yerine beni daha da kötü yapmıştı. Kulaklarımda o gün ki sesi yankılanmaya başlamıştı.
"Sus." Kendi kendime sessizce fısıldadığım sırada, varlığını bile unuttuğum Akın, belimde ki elinin baskısını arttırdı.
"Mira," Kulağıma doğru eğilip bana seslendiğinde tepki vermeden aynı şekilde beklemeye devam ettim. "Mira, duyuyor musun beni." Az öncekinden daha silik gelmişti sesi.
Çünkü şuan da net duyduğum tek ses, Daren'in sesiydi, olmamalıydı.
Tüm vücudum titremeye başladığında Akın'ın bunu fark etmesi uzun sürmemişti.
"Mira, gözlerini aç." Ellerini belimden çekip yanaklarıma koyduğunu hissettiğimde de en ufak bir tepki vermemiştim. "Bana bak!" Sesi az öncekinden daha sertti. Beni kendime getirmeye çalışıyordu.
"Susmuyor," çaresizce kulaklarımı kapattığımda etrafta ki sesler artmaya başladı. Sanırım herkes beni fark etmiş bir anda telaş yapmaya başlamıştı.
"Mira buradayım, seninleyim. Hadi bak bana." Kollarımdan sıkıca tutup sarstığında anında gözlerimi açtım.
"Ben," diyecektim ki Akın buna izin vermeden beni susturdu. Tam o sırada da tüm ışıklar açıldı.
Etraftakilerin tuhaf bakışlarını üzerimde hissetsemde dönüp bakmadım.
"Hadi gel," Akın belimden tutarak dengemi sağlamaya çalıştığında kendimi geri çektim. İnsanların ağzına malzeme vermeye gerek yoktu çünkü. Güçsüz olamazdım.
"Ben iyiyim." Önümde her kim varsa umurumda olmamıştı. Hepsini tek tek geçip lavaboya ilerledim. Ayakta durmakta çok zorlanıyordum ama bozuntuya vermemem lazımdı.
Etrafımdakiler hiç bir şey anlamamış bir şekilde sadece bana ve Akın'a bakıyordu. Herkes ne olduğunu merak ediyordu tabi. Ama şuan açıklama yapmak ya da yalandan bir gülümseme göstermek için hiç zamanım yoktu. Her an yere düşüp atak geçirebilirdim.
En sonunda lavaboya girdiğimde kapıyı arkamdan sert bir şekilde kapatıp duvara tutundum. Nefes almakta bile güçlük çekiyordum. Bu beni aşırı derecede zorluyordu.
Bulunduğum yere çökerek elimi boynuma attım. Derin derin nefesler almaya çalışıyordum ama olmuyordu, boğuluyordum sanki.
"Lavin!" Lavabo kapısı büyük bir gürültüyle açıldığında bakışlarımı o yöne çevirdim. Doğrusu karşımda Gülce'yi görmeyi hiç beklemiyordum.
Beni yerde görünce gözlerini açarak elleriyle dudaklarının üzerini örttü. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki, sanki cansız bedenime bakıyor gibiydi.
"Lavin sen," saniyelik geçirdiği şokları atlatıp yanıma oturduğunda kendimi geri çekmeye çalıştım. Beni böyle, bu halde görmesi çok kötüydü.
"Bu halde bile bunu mu düşünüyorsun?" Evet.
Bakışlarımı tavana dikip derin derin nefesler alıp verdim. Belki kendime gelirim umuduyla yapıyordum bunu ama olmuyordu. Bir türlü nefesim düzene girmiyordu.
Gözlerimin önü kararmaya başladığında ellerimin üzerinde bir sıcaklık hissettim. Başımı kaldırıp bakacak halim bile yoktu. Sanırım Gülce ellerimi tutuyordu ve işin kötü yanı; bilincim bunu bile zor algılayacak kadar berbat durumdaydı. Yinede bu yıllar önceki sıcaklığını hatırlamama engel değildi. Yani kısacası; lanet olası raflardan bir anı daha kayıp düşmüştü.
Kız kardeşimin sıcaklığı vardı yakınımda ve ben hala bu sıcaklığa ihtiyaç duyan zavallı biriydim...
"İyi olacaksın," korkudan sesi titremişti. Hatta o kadar endişeliydi ki, elimin üzerindeki elinin titrediğine şahit olmuştum. "Sakın gözlerini kapatma, tamam mı?" Beni ayık tutmaya çalışıyordu ama bu şuan da imkansıza yakın bir şeydi. Çünkü sesi artık çok silikleşmişti. Etrafımdaki hiç bir şeyi algılayamıyordum.
Zar zor konuşmaya çalıştığım sırada dudaklarımdan tek bir kelime döküldü. "Gittiniz..." Şuan kafam müthiş derecede güzeldi anlaşılan. Umarım söylediklerim ve söyleyeceklerim için pişman olmazdım. Tabi hatırlarsam.
"Beni bırak-" durdum derin bir nefes almaya çalıştım. "Bıraktınız..." Dediğimde Gülce'nin tüm vücudu kasıldı, bunu hissetmiştim.
"Bilmiyorsun," Dedi ama devam etmedi. Çünkü artık neredeyse gözlerim kayıyordu.
"O iyi değil, yardım edin!" Ve son duyduğum şey Gülce'nin telefon konuşması olmuştu. Gerisi hiç bir şekilde yoktu. Karanlık bir boşlukta kaybolmuştum...
☆☆☆
"Başına bela aldın!" Duyduğum ses kulaklarımda büyük bir yankıya sebep olunca yüzümü buruşturdum.
"Bari haber verseydik."
"Bela benim, Özgür. Bela benim." Sesleri yavaş yavaş ayrıt etmeye başladığımda yanımda Daren'in olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Peki ne alaka?
"Özgür sus artık başım ağrıdı." Diyen Kerem.
"Bencede yeter." Diyerek Kerem'i destekleyen Gülce.
"Zaten hep bana kızın siz!" Ve son olarak da, güya masum olan, Özgür.
Gözlerimi yavaş yavaş araladığımda beyaz bir tavan karşıladı beni.
"Uyandı!" Gülce'nin sevinç dolu sesi odayı doldurduğunda bakışlarımı aşağıya doğru indirip etrafıma bakındım.
Çok ferah bir yatak odasındaydım ve içeride benden başka dört kişi daha vardı. Ve o dört kişi şuanda başımda durmuş dik dik bana bakıyordu.
"İyi misin?" Daren'e doğru döndüğümde beni kıpkırmızı olmuş olan gözleri karşıladı. Üstü başı çok dağınıktı, perişan görünüyordu. Umursamamaya çalıştım.
Sorusunu görmezden gelerek yerimde doğruldum ve tamamen camla kaplı olan tarafa dönerek dışarıya baktım. Aydınlıktı.
Sabah mı olmuştu? Saat kaçtı ki? Ben neredeyim peki?
"Neden buradayım?" Anında onlara döndüğümde kimseden çıt çıkmadı. "Söylesenize neden buradayım?" Diyerek sorumu yeniledim.
"Lavaboya geldiğimde çok kötü bir haldeydin. Bilincin yavaş yavaş kapandı ve bayıldın. O anlık korkuyla Daren'lere haber verdim, seni eve getirdik. Doktor muayene etti. Ciddi bir atak geç-" Gülce hızlı hızlı konuşup bana açıklama yapmaya çalışırken ben aniden araya girip onu susturdum.
"Akın'ın haberi yok anladığım kadarıyla?" Kaşlarımı çatarak dördüne birden baktım. Daren dışında herkes, birbirine bakıp tek kelime etmemeyi tercih etti.
"Yok." Daren'in verdiği kısa ve net cevapla elimi alnıma vurdum.
İşte şimdi gerçekten başım büyük beladaydı. Hatta başımız desem daha doğru olur. Çünkü Akın burada, onlarla olduğumu öğrendiğinde hiç iyi şeyler olmayacaktı.
"Kafayı mı yediniz siz?" Diyerek hafiften sesimi yükselttiğimde yine ve yine sadece Daren konuştu.
"Sen o haldeyken ne yapmamızı bekliyordun?"
"Akın'a haber verebilirdin mesela." Sorusuna hiç beklemeden bir cevap verdiğimde çenesi kasıldı.
"Doktor dinlenmen gerektiğini söyledi." Duymamış gibi yapıyordu resmen. Kaşınıyordu.
"Akın'ı arayacağım." Onun yaptığı gibi bende duymazdan geldim söylediği şeyleri. Ama pek umurunda olmadı.
Hiç bir şey deme gereği duymadan arkasını döndü ve odanın çıkışına doğru yürümeye başladı. Tabiki de öylece gitmesine izin vermeyecektim.
"Akın'ı aramak istiyorum. Nerede olduğumu bilmeye hakkı var!" Diyerek arkasından bağırdım ve üzerimde ki çarşafı atarak yataktan kalktım.
"Merak etseydi bulurdu." Omzunun üzerinden dönüp bana baktığında cevap veremedim. "Değil mi, Mira?" Adımı yine her zamanki gibi bastıra bastıra söylemişti.
"Biz çıkalım, sen dinlen." Kerem, Gülce ve Özgür'e kaş göz yaparak kapıyı işaret ettiğinde birlikte odadan çıktılar. Daren hariç.
"Telefonun masanın üzerinde duruyor. Kime haber vermek istiyorsan ver." Diyerek, benim bir şey söylememi beklemeden o da çıkıp gitti.
Ellerimi saçlarıma daldırıp etrafımda dönmeye başladım. Sinir krizi geçirmek üzereydim gerçekten. Bu neydi şimdi? Akın'a ne diyecektim?
"Sakin olmalısın, Mira. Halledeceksin." Kendi kendimi motive ederek yatağın yanında duran makyaj masasına doğru yürüdüm.
Telefonum görüş alanıma girdiğinde sıkıntılı bir nefes kaçtı dudaklarımdan. Gergindim, hemde fazlasıyla.
Ekranı açıp gelen arama ve mesajlara baktım. 67 arama, 98 mesaj... Ve bu sadece Melih'den gelenlerdi. Akın'ı düşünmek bile istemiyordum şuan.
Akın'a çok kısa bir süre daha haber vermesem ne olurdu ki? Belki bir şeyler öğrenebilirdim burada. Gelen şansı kullanmalıydım.
Telefonumu tamamen kapatıp tekrar masaya bıraktım. Odanın içini hızlıca incelemeye başladığım sırada giyisi dolabının üzerinde asılı olan kıyafetler çekti dikkatimi. Büyük ihtimalle benim için bırakmışlardı. Ve ne yalan söyleyeyim bu elbisenin içinde perişan haldeydim. Üzerimi değiştirsem çok iyi olacaktı.
Rahat davranarak önce kıyafetleri aldım. Sonrada odanın içerisinde olan banyoya girdim.
Hızlıca bir duş aldıktan sonra yanımda getirdiklerimi elime aldım.
Askılı, siyah bir body ve açık mavi, bol paça bir kot vardı. Hemen üzerime giyindim.
Nemli saçlarımı sırtıma atıp banyodan çıktım.
Odanın kapısını açıp etrafa bakındığımda uzun koridor karşıladı beni. Hangi tarafa gideceğimi düşünürken aşağı inen merdivenleri gördüm.
Başımı ve omuzlarımı dikleştirerek aceleci olmayan adımlarla yürümeye başladım. Merdivenlerin önüne geldiğimde kısa bir süre bakındım. Görünürde kimse yoktu.
Aşağıya indiğimde yine kimseyi görememiştim. Evde resmen ölüm sessizliği vardı.
"Merhaba efendim." Aniden yanımda beliren kadına baktığımda gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Ödüm kopmadı değil yani.
"Daren beyin misafirisiniz değil mi?" Sorduğu soruya yavaşca başımı sallayarak cevap verdiğimde gülümsemesi sanki mümkünmüş gibi biraz daha büyüdü. "Gülce Hanımlar bahçe de. Daren bey sizinde onlara katılmanızı istedi."
"Kendisi nerede?" Diye sordum hiç beklemeden.
"Odasında efendim. Birazdan geleceğini söyledi."
"Gerek yok, siz bana onun yerini söyleyin yeter." Dediğimde gülümsemesi aniden soldu.
"Üzgünüm ama olmaz." Kollarımı birbirine dolayıp göğsümün üzerinde topladım. "Yani, Daren bey odasına girilmesinden hoşlanmıyor." İyi ya bu benim işime gelir.
"Anladım, oda nerede acaba?" Diyerek gülümsedim. Vazgeçmeyeceğimi anlamış olacak ki başını sallayarak önüme geçti. Memnuniyetle onu takip etmeye başladığımda salonun bitiminde bir kapının önünde durduk.
Ben durup ne yapacak diye beklerken o kadın bir anda geri çekilip başını önüne eğdi. "Aşağı kata iniyor bu merdivenler. Benim buradan sonrasını geçmem yasak. Lütfen Daren beye benim adımı vermeyin." Yavaşça başımı sallayıp dediklerini onayladığımda hızlı adımlarla yanımdan ayrıldı.
Kısa bir an durup öylece kapıya baktım. Daha sonra da tereddüt etmeden içeri girdim. Alt kata doğru bir merdiven vardı.
Aşağı indiğimde kocaman bir odada olduğumu fark ettim. Burası tek bir odadan oluşuyordu sanırım. Ama fazlasıyla genişti. Fakat bu genişliğine rağmen çokta eşya yoktu içerisinde.
Yavaş yavaş adımlayıp etrafa bakınarak yürümeye başladım. Tamamen siyaha boyalıydı duvarlar. Odanın köşesinde bir kitaplık vardı. Hemen yanında ise büyük bir masa ve iki deri koltuk duruyordu.
Işık çok az olduğu için ayrıt etmekte biraz zorlanıyordum. Yine de bunu umursamadan odayı incelemeye devam ettim.
Kitaplığa bakmak için ilerlediğimde başka bir şey dikkatimi çekti. Duvarda parıldayan bir yazı vardı.
Daha yakından bakmak için duvara yaklaştığımda yazı daha da okunur hale gelmişti.
"Biz fırtınalara direnmemize rağmen dalından kopmuş bir yaprağız, savrulmaya devam edeceğiz..."
Yazan şeyi sesli bir şekilde okuyup dile getirdiğimde içim ürpermişti. Ve buna rağmen hala içimden tekrar etmeye devam ediyordum. Sebepsiz bir şekilde hemde.
Tekrar tekrar okuyarak biraz daha yaklaştım önümde duran ışıltılı yazıya. Elimi kaldırıp dokunmak istediğimde ise öylece kalakaldım. Elim havada yumruk haline geldiğinde, dokunmadan geri çektim kendimi. Gözlerimi, sanki karşımda biri varmışcasına kaçırarak başka bir yöne çevirdim.
Kitaplığın karşısında durduğumda kısa bir göz gezdirdim. Ve tek bir noktada takıldı kaldım. Üzerinde Lavin yazan, siyah bir kutuda...
İçime dolan anlamsız sızı canımı yakmaya başladığında bu bana engel olmadı. Kutuyu almak için uzandığım sırada oda aniden aydınlandı.
Ben bir çocuk gibi utançla geri çekildiğimde, "Başkalarının odasını karıştırmak ne zamandan beri doğru bir hareket olarak kabul ediliyor." Daren'in sesi odanın her köşesinde yankılandı. Açıkçası yakalanmış olmaktan biraz utanç duyuyordum. Çok dikkatsiz davranmıştım çünkü. Ama bu üste çıkmayacağım anlamına da gelmezdi.
Başımı kaldırıp, "Odana girilmesinden hoşlanmıyormuşsun. Bende gerekeni yaptım." Dedim. Verdiğim cevap onu sadece gülümsetmişti.
"Çok açık sözlüsün." Diyerek bana doğru adımladığında başımı kaldırıp kollarımı birbirine doladım.
"Öyleyimdir." O hala bir şey demeden bana doğru gelmeye devam ediyordu. Geri çekilmedim ama durmakta istemedim. Ne yapmak istediğimi bilmediğim için olduğum yerde kalakaldım. Ta ki o gelip dibimde durana kadar.
Yine boy farkını kullanarak bana üstten üstten baktı. Ve benim yine sinirlerim bozuldu.
Ne yapacak diye beklerken o sadece durdu, yüzümü inceledi.
Bu uzun sürdüğü için rahatsız olmamıştım, daha doğrusu olamamıştım. "Bakmaya devam edecek misin?" Diye sorduğumda hala gözlerimizi birbirimizden ayırmamıştık.
"Rahatsız mı oldun?" Dedi hiç beklemeden. Ama bunu çok ciddi bir şekilde sormuştu, yüzünde tek mimik oynadığını görmemiştim.
"Biri senin fotokopini çeker gibi baksa sen memnun mu olurdun?" Bu söylediğimle dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrıldı.
"Haklısın, ama yanıldığın bir nokta var." Dedi ve biraz daha yaklaştı bana. Aramızda artık santimler kalmıştı. "Sen, benim zaten ezberimsin, Lavin." Dediğinde göğsümün tam ortasına büyük bir baskı uygulandı sanki. Nefesimin kesildiğini hissettim adeta. Üzerimdeki bakışları ve söyledikleri yetmişti bunların olmasına.
O an karşımda beş yıl önce ki Daren'i gördüm ben, eminim
Önceden söylediği şeylerle ve bakışlarıyla kalbimi hızlandıran adam, şimdi sadece acı veriyordu. En kötüsü de neydi biliyor musunuz? Ben bu gerçekle yanıp kül oluyordum.
Alışamadığım gerçekle...
Anlık gelen bir sinir yığınıyla, iki elimi kaldırıp, Daren'i sert bir şekilde ittim. "Kapat çeneni!" Diyerek bağırmayı da ihmal etmemiştim tabi. Kontroller benim elimden kayıp gidiyordu, kendimi tutamıyordum.
Daren verdiğim tepkiye şaşırmamıştı. "Tek kelime daha edersen," işaret parmağımı ona doğru kaldırdım. "Seni pişman ederim!" Diyerek ekleme yaptığımda bana doğru bir adım atmak istedi, izin vermedim. "Sakın, sakın yaklaşayım deme!"
"Ne dersen de, Lavin. Umurumda değil." Dediğinde omuzlarını bir anda düşürdü. "Senden tek isteğim, sakin olman."
Söylediği şeyler karşısında alayla gülmeye başladım. Sinirden gülüyordum. "Sakin olayım, öyle mi?"
Susmam gerekiyordu biliyorum. Ama yapamıyordum, ona olan nefretimi daha fazla içimde tutamıyordum.
"Bana ismim dışında seslenirsen daha da sinirlenirim. Emin ol!" Dediğimde o da alayla güldü.
"İsmin dışında bir şey kullanırsan bende sinirlenirim, Lavin!" Daren kelimelerini bastıra bastıra söyleyerek konuştuğunda ellerimi yumruk yaptım.
"Mira!" Dedim hiç beklemeden. "Benim adım, Mira! Anladın mı?" Öyle bağırıyordum ki, boğazımın yandığını hissediyordum.
"Kendini kandırma." Benim aksime oldukça sakin konuşuyordu. "Aradan beş yıl geçince," aramızdaki mesafeyi kapatıp yine tam karşıma geçti. "Ya da, saçlarını boyatıp, giyim tarzını değiştirince, sen başka biri olmuyorsun." Dediğinde alayla gülümsedim.
"Beş yıl demek ne kadar kolay değil mi?" Sorduğum soru karşısında en ufak bir mimik oynatmadı. Her zaman ki gibi ifadesiz bakıyordu.
"Lavin, sana her şeyi-" ardından gelecek sözleri çok iyi biliyordum bu yüzden duymak istemedim.
"Sana susmanı söyledim!"
"Hayır!" Artık o da pek sakin kalamıyor, bağırıyordu. "Susmayacağım! Zaten baştan beri sustuğum için bu haldeyiz!" Dediğinde sadece boş boş yüzüne bakabildim.
Yalan sıralıyordu her zaman ki gibi ama artık o yalanlara inanacak biri yoktu karşısında.
"Ne halde olduğunu biliyor musun!" Bir yanda kollarımı tutup sarstığında neye uğradığımı şaşırmıştım. "Elimden hiç bir şey gelmiyor!" Bunu söylerken sol yanağından ağır ağır bir yaş süzüldüğünü gördüm. "Hasta etmişim seni!" Kollarımı aniden bırakıp göğsüne vurmaya başladığında hala ne olduğunu anlamamıştım. Ne demeye çalışıyordu, neyim vardı benim? "Ben lan, ben!" Göğsüne şiddetli bir şekilde vurup kendini göstermeye devam ettiğinde kaşlarımı çatıp geriye doğru bir adım attım.
"Ne?" Dedim anlamadığımı açıkça belli ederek. "Ne olmuş bana?" Bu soruyu sorarken sesimde en ufak bir korku yoktu belki ama alacağım cevaptan çok korkuyordum.
Ben cevap vermesini beklerken Daren, gözlerini kaçırıp başını eğdi. Bu daha da meraklanmama sebep oluyordu.
"Sana soruyorum cevap versene!" Büyük bir hiddetle bağırdım. Gerçekten kafayı yemek üzereydim artık.
"Lavin-"
"Daren!" Kerem nefes nefese kalmış bir şekilde odaya daldığında ikimizde aynı anda kapıya baktık. "Daren, hemen gelmen lazım!" Dediğinde, Daren kısa bir an bana bakıp Kerem'e doğru yürüdü.
"Ne oldu?" Daren'in sorduğu sorunum cevabını bende merak ediyordum. Neydi bu kadar önemli olan? Tam da öğrenmem gereken şeyleri, duymak üzereydim.
"Akın," Duyduğum isimle anında kaşlarım çatılmıştı. "Akın burada." Kerem cümlesini bitirir bitirmez Daren omzunun üzerinden bana baktı. Büyük ihtimalle benim haber verdiğimi düşünüyordu. "Lavin'i istiyor-" Kerem daha cümlesini bitirmeden Daren onu kenara çekip bir hışımla çıkıp gitti. Sanırım gerçekten sıçmıştık. Bu olay daha net açıklanamazdı.
Kendimi anında toparlayarak kapıya yürüdüğümde Kerem önüme geçti.
"Lavin," Dediğinde ben anlamadığımı belli eden bakışlarımla yüzüne bakmaya devam ettim. "Lavin lütfen, yanlış bir seçim yapma." Ne demek istediğini anladığımda kaşlarımı çattım. Cevap vermek isterdim ama şuan daha önemli şeyler vardı. Bu yüzden de Kerem'in yanından geçerek hızla yukarıya koştum.
Salona geldiğimde etrafa bakındım ve gördüğüm tek şey açık olan dış kapı oldu. Sabır çeke çeke -malesef- yanlarına gitmek zorunda kaldım.
Avluya çıktığımda evin etrafını sarmış olan Akın'ın adamlarını gördüm. Ve bu adımlarımın yavaşlamasına hatta durmasına sebep olmuştu. Ne yapıyordu bu manyak!
Bakışlarım en sonunda Akın'ın üzerinde durdu. O da bunu fark edince anında bana baktı. Hemde sırıtarak.
Yazarın anlatımıyla;
Akın, Mira'yı görünce yüzüne alaycı bir gülümseme kondurdu. Kısa bir süre öylece durup en sonunda da karşısında duran Daren'e baktı.
"Bak, geldi." Daren, Akın'ın söylediği şeyle hemen omzunun üzerinden arkasına, onun için hala Lavin olan kişiye, Mira'ya baktı. "Gördün mü?" Akın hala alayla gülümsüyordu ama bu Daren'in umurunda olmamıştı. Çünkü o şuan da sadece Lavin'e bakıyordu. "Ona bakmak için bile en az bu kadar mesafen olacak. Hemde her zaman." Şansını zorluyordu, Akın. Amacı Daren'i sinirlendirmek ona acı çektirmekti. Fakat Daren yine umursamadı.
Evet, sinirleniyordu ve bu sözler onu fazlasıyla da acıtıyordu. Yinede ne diyeceğini bilemeyip susmayı tercih etmişti.
"Sen, ona sadece uzaktan bakacaksın." Daren yine tepki vermedi. "Bense onun, ensesinde hissettiği nefes olacağım." Ama Akın'ın kurduğu bu cümle her şeye son noktayı koymuştu. Daren ilk defa çekti, Lavin'e bakan gözlerini. Şimdi tek odak Akın'dı.
"Kes sesini." Daren kendine hakim olmaya çalışıyordu. Çünkü karşısında ki kişi bir zamanlar canından çok sevdiği kardeşiydi. Hatta hala öyleydin ama bu tek taraflı olduğu için devam etmesi zordu.
"Neden biliyor musun?" Takmıyordu tabi, Akın. "Çünkü o artık senin Lavin'in değil." Ciddileşti. "Benim Miram." Daren bunu kabullenmiş miydi peki? Hayır.
Lavin hala Lavin'di, o buna inanıyordu. İlk aşkı, kokusuna hasret kaldığı, her geçen gün daha da özlediği kadındı, Lavin. Gözlerine yenildiği, canından çok sevdiği...
Peki Lavin gerçekten gitmiş miydi ondan? Deniz mavisi gözleri artık Daren'e bakmıyor muydu? Huzur veren kokusunu artık başkaları da mı biliyordu?
Cevabı biliyordu, Daren. Ve bildiği bu cevap canını haddinden fazla yakıyordu. Göğüs kafesine binlerce bıçak darbesi alıyordu sanki.
"Mira-" Akın bir adım atıp Lavin'e doğru yürümek istediğinde Daren anında Akın'ın kolunu tuttu.
"Sakın!" Oldukça sert ve netti sesi. "Deneme bile." Dediğinde Akın yine gülümsedi.
"Pekala, ben ona gitmeyeyim. O zaten bana gelir." Kolunu Daren'den kurtarıp silkelediğinde ikiside anında Lavin'e baktı.
Akın kendinden çok emin bir şekilde dururken Daren onun tam tersiydi. Ne olacağı hakkında hiç bir fikri yoktu. Bir ihtimal vardı düşündüğü ama o ihtimali söküp atmak için her şeyi yapabilirdi.
Lavin yavaş yavaş adımlayarak yürümeye başladığında, bakışları Daren ve Akın'ın üzerindeydi.
"Birazdan onu da alıp gideceğim, sense sadece arkasından bakacaksın."
Akın, Daren'e yandan bir bakış attığında, Daren gözlerini Lavin'den ayırmadı.
Lavin en sonunda ikisinin de karşısına geçip durdu. "Akın," Diyerek söze girdi Lavin. İlk önce Akın'ın adını kullanması bile zoruna gitmişti Daren'in. Lavin ona artık adıyla seslenmiyordu. Bunu fark etmişti hemen. Çünkü adını en çok sevdiği kadının ağzından duymayı severdi o. Ama artık duyamıyordu.
"Ben lavaboda bayılınca yardım etmek istemişler, bu kadar. Olay çıkmasına gerek yok yani." Lavin kısa bir açıklama yaparak Akın'dan gelecek cevabı beklerken, Akın başını iki yana sallayarak gülümsedi.
"Sorun değil güzelim. Bana haber vermemek onların ayıbı olsun." Akın yine Daren'e laf atmıştı. Ama yine Daren umursamadan sadece Lavin'e baktı. Birazdan olacakları merak ediyordu sadece.
Lavin onunla kalıp yüzleşecek miydi yoksa Akın'la birlikte buradan gidecek miydi? Bunu merak ediyordu.
"Gidelim mi?" Lavin Akın'ın kendisine uzattığı eli görünce Daren'e yandan bir bakış attı. Daren zaten ona baktığı için gözleri kısa bir anlığına kesişmişti.
Lavin kararını verdiğinde ise yavaşça elini kaldırdı ve Akın'ın avucuna bıraktı. "Gidelim." Dedi hala Daren'e bakarken.
Akın zaferinin farkındaydı ama böyle kalmasına izin vermedi. Daha da sinirlendirmek istedi, Daren'i. Bunu da Lavin'in saçlarından öperek yapmıştı.
Daren'in omuzları düştü o an, gücünü yitirdi. Sevdiğinin tenine bir başkasının değdiği gerçeğini yediremedi kendine. Yine de hiç bir şey gelmedi elinden. Bakmak zorunda kaldı, izlemek zorunda kaldı.
Lavin ve Akın el ele yanlarından yürüyüp gittiğinde de, arkalarından bakmak zorunda kaldığında da, sadece izledi...
Ve bir kez daha, sadece sevdiği kadın için döktüğü göz yaşları, yanaklarından süzüldü...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [39. BÖLÜM]: GERİDE KALAN](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |