
Okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN...☆☆
"Çünkü gel, çünkü gelmen gerek, çünkü gelmezsen gidecek her şey..."
||Özdemir Asaf
"Sonu Ölüm"
Balkondan tekrar odama tırmanıp içeri girdiğimde hızla arkamdan kapıları kapattım, perdeleri çektim.
"Acele etmen lazım!" Nefes nefese kalmış bir şekilde konuşup aynı anda banyoya ilerliyordum.
Akın'ın birazdan burnumun dibinde biteceğinden çok emindim bu yüzden acele etmem gerekiyordu.
Bir çırpıda üzerimdekileri çıkarıp hızla duş aldım. Duştan çıktıktan hemen sonrada hiç hız kaybetmeden pijamalarımı giydim.
Çıkardığım kıyafetlerimi toplayıp odama geçtim hepsini tek tek yerine yerleştirdim. Yanıma aldığım tüm şeyleri kasaya geri koydum.
"Mira!" İşte o meşhur sesde duyulmuştu. Ben daha erken bekliyordum gerçi ama o biraz geç kaldı. Her zamanki gibi yine yetişemedi benim oyunlarıma.
Dolabımı açıp içinde ki kıyafetleri düzeltiyormuş gibi yaptım. Tam o sırada da odamın kapısı sert bir şekilde açıldı. Rol yapma zamanıydı anlaşılan.
Korkmuş ve şaşırmış bir ifade takınıp başımı kapıya doğru çevirdiğimde Akın'ın her zamanki sinirli yüzü karşıladı beni.
Yine kaşları sert bir şekilde çatılmış, çene kasları gerginlikten belirginleşmişti.
"Ne oluyor yine!" Üste çıkmak için abartılı bir tepki vermekle başladım.
Sorduğum soruyu es geçerek önce bakışlarını odanın içinde gezdirdi en sonunda bana dönüp baştan aşağı taradı vücudumu.
"Ne zaman geldiniz siz, ayrıca ne oluyor şuan?" Salağa yat kızım aferin.
"Ne yapıyorsun?" Dünyada ki en saçma sorulardan birini sorarak odaya dalma işini normalleştirecekti anlaşılan.
"Hiç öyle yatmaya hazırlanıyordum, senden ne haber?" Elimi belime koyarak alayla gülümsediğimde Akın derin bir nefes verdi. "Sen iyi misin acaba?" Dedim hiç beklemeden.
"İyiyim, sana bakmaya gelmiştim." Kesin öyledir, Akın.
"Yine ne oldu dedim bende. Bir anda böyle odaya dalınca." Dolabımı kapatıp önüme düşen saçları geriye doğru ittim.
"Bir şey yok." Dediğinde yönümü tamamen ona doğru çevirip yüzüne baktım boş boş. Hiç bir şey anlamıyor gibi davranmaya devam ediyordum kısacası.
"Ne zaman döndünüz siz?" Diye sorduğumda derin bir nefes daha verdi. Anlaşılan şuan kafası çok karışıktı, toparlayamıyordu. Bir anlığına benden şüphelenmişti. Ki bunu olacağı belliydi zaten. Akın'ın aklına ilk gelen isim miydim bilmiyorum ama sonuçta şuan da buradaydı.
"Az önce geldik." Bakışları bende değildi, gözlerini kaçırıyordu. Anlaşılan düşünmekten kafayı yemişti bu yüzden de yorgundu. Benden gizlemeye çalışıyordu.
"Peki sorabilir miyim bir anda odama neden böyle daldığını?" Dediğimde kısa bir an cevap vermedi. "Yine ne yaptım ben?" Belki buna cevap verir diye başka bir soru ekledim.
"Sadece biraz gergindim o kadar." Yalanlar, yalanlar. "İyi geceler." bir şey dememe izin vermeden anından odadan çıktı. Kapıyı da uzun süre sonra ilk defa sert kapatmadı.
Anlaşılan aklı bulanan tek kişi Daren değildi. Gizemli kişinin galibiyeti Akın'ın da kafasını karıştırmıştı, hemde fazlasıyla. Bu tavırlarının başka açıklaması olamazdı.
Zaferimin farkına vardığımda yüzüme geniş bir gülümseme yayılmıştı. Sonunda bir şeyler benim istediğim gibi ilerliyordu ve bu aşırı derecede iyi gelmişti.
Kendi kendimi tebrik ederek sessiz bir kutlama yaptıktan sonra direkt yatağa atladım. Şuan ihtiyacım olan tek şey kesinlikle deliksiz bir uykuydu.
"Her şey sizin için..." tavana bakıp sessiz bir şekilde fısıldadığımda sol gözümden ağır ağır bir göz yaşı süzüldü. "Sizin için." Dedim bir kez daha. Annem ve babam için bu mücadeleyi veriyordum. Elbette gurur verici bir şey değildi. Onların da benimle gurur duymasını beklemiyordum, bekleyemezdim. Tek bildiğim her şeyi onlar için yapıyor olmamdı. Belki de bu işin içinde ki tek iyi yan da buydu. Annem ve babam için olması...
Kendimi avutmak için söylemiyordum, öyleydi. Benim burada olmam için tek sebep onlardı. Ben bu sebepten utanıp sıkılmıyordum. Sadece biraz yorgundum.
"Hayır, haddinden fazla yorgunsun."
İç sesime bana tercüman olduğu için teşekkür ederim. Sağ olsun çok yardımcı oluyor.
İhtiyacım olan uyku ağır bastırınca gözlerim usul usul kapandı. Bende bir daha açma gereği duymadan kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
☆☆☆
Sabah kalkar kalkmaz çok güzel bir haber almıştım bu yüzden de hızla hazırlanıp evden çıkmak için uğraşıyordum.
Kısa bir duşun ardından kocaman bir gülümsemeyle dolabıma doğru ilerledim ve giyecek bir şeyler alıp yatağıma bıraktım.
Bornozumu çıkarır çıkarmaz iç çamaşırlarımı giydim. Üstüme kalın askılı, göğüs dekolteli, kırmızı bir crop altıma da siyah kumaş pantolon giydim.
Aceleyle saçlarımı geriye atıp makyaj masama geçtim ve çok hafif bir makyaj yaptım. Daha sonra hafif nemli olan saçlarımı tarayıp sıkı bir at kuyruğu olarak bağladım.
Ayağa kalkıp dolabımdan siyah deri bilek botlarımı, kırmızı kol çantamı ve deri blazerımı aldım.
"Geç kalmam umarım." Diye mırıldanırken aynı zamanda ayakkabılarımı giyiyordum.
Bugün ki görüşme benim için değerli olan biriyle gerçekleşecekti. Onu bekletmek asla istemezdim bu yüzden koşarak bile çıkabilirdim evden.
Dediğimi yaparak koşar adım çıkmıştım odamdan. Merdivenleri de aynı hızla inmeyi ihmal etmedim tabi.
Salona bakma gereği duymadan dış kapıya yöneldim ve kimseye haber vermeden evden çıktım. Bu yaptığıma Akın çok tepki vereceketi, biliyordum. Fakat malesef söyleyemezdim. Çünkü zaten söylesem de fark etmezdi. Akın izin vermeyecekti, her zamanki gibi.
Kapının önünde durduğumda korumalardan biri yanımda bitti. "Günaydın, Mira Hanım. Bir yere mi gideceketiniz?" Diye sordu.
"Evet, şirkette işlerim var." Verdiğim cevaba karşılık dudaklarını araladığında ona fırsat vermeden tekrar konuştum. "Akın'a haber vermenize gerek yok. Çok uzun sürmeyecek zaten."
Söylediklerim karşısında tereddüt etse de bir şey demeden sadece başıyla onayladı beni. Biliyorum tabikide haber vereceklerdi, Akın'a. Yinede şansımı denemiştim.
"Arabamı getirtir misiniz?" Koruma hızla başını sallayarak yanımdan ayrıldığında bakışlarımı telefonuma çevirip saati kontrol ettim. Buluşma için ayarladığımız saate daha vardı. Boşuna telaş yapmıştım.
☆☆☆
Kafeye giriş yaptığımda, "Lavin!" Diyen Bora'nın sesi doldurdu kulaklarımı. Az ilerimde ki masada oturmuş gülümseyerek bana bakıyordu.
Bana Lavin demesine sinir olsamda şuan da bunu umursamadım ve hızla yanına doğru yürüdüm.
"Bora!" Elimdeki çantayı sandalyeye bıraktığımda Bora hemen ayağa kalkıp karşımda durdu.
"Hoşgeldin." Kelimeleri bir kenara atıp sıkıca boynuna sarıldığımda o da hiç beklemeden kollarını bana sardı.
Bora'yı en son geçen sene görmüştüm. Benim yanıma Fransa'ya gelmişti her zaman ki gibi. Her zaman ki gibi diyorum çünkü Bora orada kaldığım süreler boyunca hep beni ziyarete geliyordu.
Onunla yaşadığım tatsız olaydan bir kaç hafta sonra arayıp özür dilemiştim. Zaten bana kıyamayıp kolayca affetmişti. Bu yüzden şanslıydım.
İlk zamanlar Bora da herkes gibi eğitim için Fransa da olduğumu sanıyordu. Ta ki aradan geçen altı ayın sonuna kadar.
Beni görmek için yanıma gelmek istemişti. Hep bir bahane bulmuştum ama çoktan şüphelenmişti. Ve artık yalan söylemek istememiştim. Bu yüzden de baştan sonra her şeyi ona anlatmıştım.
Öğrendiği zaman kısa bir şok geçirmiş dakikalarca bana cevap vermemişti. Ben ne diyecektim diye kafayı yiyordum o sırada. Ama o benim beklediğimin aksine tek bir tepki vermişti.
"Sen iyi misin peki, Lavin?"
Evet, tam olarak bunu sordu bana. Kızmadı, sert bir tepki vermedi. Dinledi beni. En sonunda da bana olan desteğini gösterdi. Uzun bir süre boyunca da tek soru sormadı bana. Merak ettiğini biliyordum. O sadece beni üzmek ve hatırlatmak istemediği için bütün sorularını yutuyor, tek kelime etmiyordu. Bu yüzden minnettardım ona, her zaman olduğu gibi.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra ise Akın'dan gizlice konuştuğum Bora, fark edildi. Ve o gün Akın dan yediğim azarın haddi hesabı yoktu. İşin kötü yanı ise Akın'ın beni azarladığı sırada Bora'nın telefonumun diğer ucunda olması, olan biten her şeyi duymasıydı.
Akın sağ olsun bana fırsat vermeden kendini güzelce tanıtmıştı. Ona teşekkür ettiğim nadir anlardan biriydi bu da. Tabi teşekkürü içimden ettim bunu da es geçmeyelim şimdi.
Bora o telefonda duyduklarından hemen sonra Fransa'ya gelmişti. Ve ben o havaalanına indiğinde öğrenmiştim bunu. Beni görmekte, geri götürmekte baya ısrarcıydı. Yapamayacağımı, dönüşü olmadığını defalarca kez söylemiştim. Fakat o beni kurtarmak için elinden geleni yapmak istiyordu.
Yine de sonuç şu ki, şuan da buradaydık ve yine gizlice görşüyorduk.
Fransa'ya geldiği gün benim bitmek bilmeyen yalvarışlarım üzerine geri dönmüştü. Ben her şeyi yoluna koyduktan sonra tekrar gelebileceğini onunla geri döneceğimi söylemiştim. Ama bu hiç bir zaman olmamıştı. Ben onunla geri dönemedim. Akın'ın yanında bir esir olarak kalmaya devam ettim.
Bora'nın tekrar geldiği gün ben ona konum attım, geldi. Fakat yanıma bile yaklaşmasına izin vermediler. Bunu da Akın yapmıştı.
Güvenmediler ona, inanmadılar güvenilir olduğuna. Bu yüzden biz yaklaşık iki sene boyunca hiç yüz yüze gelemedik. Telefondan konuşmaya devam ediyorduk. Ama Akın yanıma gelmesini istemiyordu.
En sonunda ne yapıp edip ikna ettim tabi. Bora ile görüşmeye de başladık. Sadece Akın'ın güzel villasıyla sınırlıydı tabi bu görüşmeler.
Onlar uzun zamanlar geçmesine rağmen birbirlerini hiç sevmediler. Akın hep beni Bora'dan uzaklaştırmak için çabaladı. Bora ise onun tam tersini yaparak Akın'dan uzak durmamı, bu oyuna son vermem gerektiğini anlatıp durdu. Malesef ben ikisini de dinlemeyip burnumun dikine gitmeyi daha makul bulmuştum.
Bir müddet sonra bana alışmaya başladı. Tüm karaları bilinçli vermem için beni uyararak intikam oyunuma dahil oldu. Akın Bora'yı ne kadar dışarıda tutmaya çalışsada Bora her zaman beni korumak için daha da yakınıma geldi.
Zaten bu süreçte beni ayakta tutan destekti benim için. Belki de o olmasaydı kendimi toparlayamaz bu oyuna son vermek adına da canıma kıyardım. Bunun için haklı sebeplerimden biri de artık akıl sağlığımdan şüphe duymaya başlamam olurdu büyük ihtimalle.
Zaman geçti, her şey değişti. Ben değiştim, Mira oldum. Kabullenemeyen kişilerden biri ise Bora oldu. Ben onun için hep Lavin olarak kaldım. Şuan da da olduğu gibi.
Yorgunluktan artık dik duramıyordum bu yüzden de başımı Bora'nın omzuna yaslayarak gözlerimi yumdum.
"İyi ki geldin." Diyerek fısıldadığımda daha da sıkı sardı bedenimi.
"Yanlışınız var," Dedi ve kısa bir an durdu. "Siz bana geldiniz Lavin hanımcığım." Sesinden keyifli olduğunu çok net bir şekilde anlamıştım.
Kendimi geri çekerek, "Haklısınız." Dedim. Bu da onu güldürmüştü.
"Her zaman." Göz kırpıp oturmam için sandalye çektiğinde gülümseyerek ona ayak uydurdum ve yerime geçtim. Bora da hemen karşıma kurulup büyük bir sevinçle yüzüme baktı.
"Ne o çok mu özlendim acaba?" Diyip güldüğümde hiç çekinmeden beni onaylayıp başını salladı.
Ona yakın davranmamı yanlış anlayacak biri değildi. Önceden hissettiği duygular tamamen değişmişti. Artık aramızda arkadaşlıktan hatta kardeşlikten öte büyük bir bağ vardı. Bora bana bir aile vermişti.
"İnkar edemem, özledim." Sözlü bir şekilde de dile getirip itirafını yaptığında bilmiş bilmiş sırtımaya başladım.
"Ee yani!" Harfleri uzatarak konuştum. "Sonuçta konu benim." Büyük bir gururla kendimi övdüğümde Bora gözlerini devirdi.
"Yesinler egonu!" Kesinlikle ondan beklediğim bir cevaptı bu. "Gerçi," bir anda ekleme yapıp konuşmaya devam ettiğinde ardından gelecekleri merakla bekledim. "Düğüm'ün motor yarışında galibiyet almış birine ne diyebilirim ki?" Ve işte bunu gerçekten beklemiyordum. Ben bunu Bora'ya söylememiştim. Peki o nereden biliyordu?
"Sen," Dediğimde anında başını önüne eğerek elini ensesine attı. Alttan alttan sırıttı. "Sen oradaydın!" Ani bir çıkış yaparak işaret parmağımı yüzüne doğrulttuğumda çarpık bir gülümseme ile yüzüme bakmaya devam etti. "Neden bana haber vermedin?"
Tepkim karşısında anında ciddileşip, "Sanki haber versem izin verecektin gelmeme." Dedi.
Gelmesine kızıyordum ve asıl sorunu unutuyordum. Gelip izlemesi bir yana benim olduğumu nereden biliyordu.
"Bir dakika ya," Dedim aydınlanmış bir şekilde. "Sen nereden biliyordun ben olduğumu?" Esas soruyu sorduğumda Bora sırıtarak yakasını düzeltti.
"Ee o da meslek sırrı, söylenmez." Dediğinde hiç bir şey demeden sadece kaşlarımı çattım. Bu da ona gerekli cevabı vermiş olacak ki bir anda tekrar ciddiyet takındı. "Peki peki." Tıpkı bir suçlu gibi ellerini kaldırıp teslim olur gibi yaptı. "Fularından anladım."
Tabi ya!
Fuları bana zaten Bora vermişti. Bu durumda salak olan ben oluyordum. Ona niye kızıyorsam. Aslında fuları tamamen unutmuştum. Bu yüzdendi geç düşen jetonun sebebi. Yarışın sonunda fuları Daren'in önüne atmıştım.
Kısa bir an dalıp gittiğimde önüme dün geceki görüntüler düştü.
"Hilal..."
Dediği an hala kulaklarımda yankılanıyordu.
"Huhu! Daldın gittin." Bora elini yüzüme doğru sallayıp dikkatimi çekmeye çalıştığında hemen bakışlarımı ona çevirdim.
"Kusura bakma, unutmuşum." Dedim kısık bir sesle. Yine Daren'i hatırlamak bana iyi gelmemişti.
Bora modumun düştüğünü fark etmiş olacak ki, "Ne oldu birdenbire?" Diye sordu.
"Hiç." Diyerek geçiştirmeye çalışsam da tekrar etmişti sorusunu.
"Hadi ama Lavin, sanki tanımıyorum seni?" Kaşlarını çattı. "Anlat."
"Ne anlatayım Bora?" Dedim aniden. O sordukça Daren'in aklımdan gitmesi çok zorlaşıyordu. Sanki normalde de değilmiş gibi. "Aynı şeyler, aynı düşünceler, aynı salaklıklar!" Sesim hafif yükselmeye başladığını fark edince gözlerimi kapatıp başımı önüme eğdim. Sakinleşmeye çalıştım kısa bir süre. Bora tek kelime etmeden hazır olmamı bekledi.
Sıkıntılı bir nefes bırakıp başımı tekrar kaldırdım, Bora'ya diktim gözlerimi. "Neden yapamıyorum, niye unutamıyorum Bora?"
"Anlaşıldı senin derdin." Diyerek kollarını birbirine doladı, sırtını geriye doğru yasladı. "Bana bu konu hakkında bir şey sorma Lavin. Çünkü zaten cevap verince kızıyorsun. Binlerce kez aynı şeyi konuştuk." Haklıydı. Ben onun dediği her şeye sadece sinirleniyor, kızıyordum. Zıtlık yaşanıyordu aramızda. Bunun sebebi ise Daren'i savunmasıydı. Evet gerçekten şaşırılacak bir durdumdu. Fakat bu hiç olmadığı kadar gerçekti. Bora Daren'i savunuyordu. Ve ben bunu Akın'dan nefret ettiği için yaptığını düşünüyordum. Ki bence öyleydi.
"Onu savunmasan hiç bir sorun kalmayacak, Bora." Dedim kendimden emin olarak.
Söylediğim şeyle anında öne doğru eğildi. "Anlamadığın nokta da burası, Lavin. Ben Daren'i savunmuyorum fikrimi söylüyorum."
"Hayır!" Dedim bir anlık öfkeyle. "Savunuyorsun! Hemde onun yaptığı onca şeye rağmen." Onun yaptığı gibi öne eğilip gözlerimi gözlerine diktim. "O benim ailemi öldürdü." Kabullenmek için neredeyse başımı duvarlara vuracak duruma geldiğim gerçeği bir kez daha dile getirdim. Önceden zoruma gidiyordu. Fakat artık hafif bir sızıdan ibaretti.
"Anladın mı?"
"Lavin," Başını yana eğip ellerimi tuttu,"Ben bile inanmıyorken buna, sen neden inanmayı tercih ediyorsun?"
"Çünkü yaptı." Dedim ısrarla.
"Görmedin Lavin." dudaklarımı aralayıp cevap vermeye hazırlanıyordum ki izin vermedi. "Görmedin. Ne olduğu belirsiz bir fotoğrafa ve insana inandın sen." Yıllardır söylüyordu aynı şeyleri ama benim hiç umurumda değildi. Çünkü ben inanmıştım ve bu yola çıkmıştım. Artık bir şey fark etmezdi. Zaten hayatım mahvolmuştu.
"O ne olduğu belirsiz dediğin insan bana gerçekleri gösterdi, Bora." Dedim yine aynı inatla.
"Gerçek mi?" Bora ellerini çekip tekrar geriye yaslandı. Sakin kalmakta güçlük çekiyordu. "Sen buna gerçek mi diyorsun?"
"Evet." Sınamıyordum onu. Sadece kabullenmesi gereken bazı şeyleri ona anlatmaya çalışıyordum.
"Bunlar gerçekler değil Lavin?" Başını iki yana sallayarak sözleri gibi reddetti söylediklerimi.
"Peki gerçek ne, Bora?" Umursamaz bir şekilde konuşuyordum çünkü aynı şeyleri duyacağımın bilincindeydim. Bunaltıyordu artık.
"Gerçek ne biliyor musun?" Derin bir nefes verdi. "Ben Daren'in gözlerindeki aşkı gördüm, Lavin. Sana nasıl baktığına bizzat şahit oldum. Onu sevmiyordum belki ama bu konuda yalan söyleyemem. O sana deliler gibi aşıktı. Bunu gözlerinden anlamak da yeterince kolaydı."
"Saçmalıyorsun." Diyerek söylediklerini reddettiğimde beni takmadan konuşmaya devam etti.
"Lavin, o seni bırakıp gitti buna diyecek bir sözüm yok. Fakat Daren'in sevgisi yalan değildi, eminim. Sana böyle bir şeyi yapmasına asla inanmadım, inanmayacağım." Bakışlarımı masaya indirdiğimde tekrar ellerimi tuttu. "O Akın denen herife çok fazla güvendin, Lavin. Seni her şeye dahil eden oydu."
Bir şeyde çok haklıydı. Ben Akın'a haddinden fazla güvenmiştim. İnkar edemezdim.
"Lavin, hala yapmamıştır düşüncesi aklının, kalbinin bir köşesinde biliyorum. Lütfen bir kez olsun o düşünceye güven." Başımı tuttu nazikçe, kendine doğru çevirdi. "Bir kez olsun onunla yüzleş. Onu dinle."
Gözlerimin dolduğunu hissettiğim an kendimi geri çektim. "Bu saatten sonra dönüş yok, Bora." hızla ayağa kalkıp çantamı ve telefonumu aldım.
Bora beni durdurmadan sadece izledi. Biliyordu kolay kolay sakinleşemeyeceğimi bu yüzden de hiç bir şey demiyordu.
Daha fazla bir şey söylemeden hızla masadan ayrıldım ve kafeden dışarı attım kendimi.
Ne söylenecek ne de yapacak bir şey vardı artık. Sondaydım ve ben bu sona kendi isteğimle razı gelmiştim. Daren'le konuşup konuşmamam hiç bir şeyi değiştirmeyecekti. Çünkü her iki ihtimalde de benim sonum tek bir kelimeden ibaretti.
"Ölüm..."
5 Yıl Önce
"Mira Hanım, Akın bey çalışma odasında sizi bekliyor." Koruma bana seslendiğinde elimin tersiyle alnımda ki teri sildim.
Yine mahzende çalışma yaptığım bir gündü. Yaklaşık üç saattir buradaydım. Bu yüzden de baya yorulmuştum.
"Geliyorum." Nefes nefes kalmış bir şekilde cevap verdiğimde koruma baş selamı vererek gitti.
At kuyruğu olan saçlarımı açıp tepeden bir topuz yaptıktan sonra aceleci olmayan adımlarla ilerleyip asansöre bindim. Akın'ın odasının olduğu kata bastım.
Buraya geleli tamı tamına beş ay olmuştu. Ve ben alışmak için büyük bir mücadele veriyordum. Çalışmalara alışmak bir yana yeni hayatıma alışmak bir yanaydı. Yorucu bir dönemden geçmiştim. Zor da olsa ayak uydurmaya çalışıyordum işte.
Bunların yanında birde sürekli arayıp soran Hakan abi vardı tabi. Çok sık olmasada arayıp soruyordu. Ve ben bin tane yalan sıralamak zorunda kalıyordum. Tıpkı Bora'ya da yaptığım gibi.
Bora'yı arayıp özür dilemiştim, barışmıştık. Ve abartısız her gün konuşuyorduk. Ona da herkese söylediğim yalanları anlatıyordum. Doğrusu buydu ama içim hiç rahat değildi. O gerçekleri duymayı hak ediyordu. Fakat şuan yapmazdım, daha zamanı vardı.
Asansör durduğunda uzun koridorda ilerleyip Akın'ın odasının önünde durdum. Kapı zaten açık olduğu içinde direkt olarak masasında oturmuş viskisini yudumlayan Akın karşıladı beni.
Derin bir nefes alarak içeri girdiğimde Akın beni fark edip başını önündeki dosyalardan kaldırdı bakışlarını bana çevirdi. "Geç, otur."
Yine emir kipi kullanıyordu ve ben yine sinir krizi geçiriyordum!
Sövme isteğimi bastırarak geçip karşısında duran koltuğa oturdum. "Çalışma sırasında çağırmazdın normalde, bugünün farkı ne?" Diyerek direkt konuya girmesini söylemeye çalıştığımda Akın geriye doğru yaslandı, viskisinden bir yudum aldı.
"Beşinci ayını geride bıraktın." Dedi çok normal bir şeyden bahseder gibi. Bunu hatırlattığı için gerçekten kendisine minnettar kalacaktım.
"Hatırlatma yapmak için mi çağırdın?" Kaşlarımı çattığımda dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Komik olan neydi merak ediyordum cidden?
Çekmecesini açıp içinden kırmızı bir dosya çıkardı ve önüme doğru itti. "Konu bu?" Dediğinde dosyaya baktım.
"Ne bu?" Derken aynı zamanda dosyayı açıp incelemeye başlamıştım.
"Anlaşmamız." Akın'ın cevabını duyar duymaz yüzüne kaldırdım bakışlarımı.
"Ne anlaşması?" Yine ne çeviriyordu merak ediyordum gerçekten.
"Biz bir intikam oyununun içine girdik. Ve bu oyunda ortağız." Ee der gibi yüzüne baktığımda hiç beklemeden devam etti. "Bu anlaşma da her türlü vazgeçişin bedelini barındırıyor." Kafam iyice karışmıştı. Söyledikleri Türkçe miydi emin değilim.
"Açık konuşsana, Hanzede. Yine ne oyunu oynamaya karar verdin?" Artık alışmıştım gerçi. Bu yüzden her zaman ki gibi umursamaz davrandım.
"Oyun falan yok. Gerçekleri konuşacağız. Ve sen bu gerçeklerden ne kadar memnun kalırsın bilemem."
"Akın, yeter bu kadar." Tahammülüm pek kalmamıştı. Bir an önce söylese iyi ederdi.
"Kısaca açıklamak gerekirse," Dedi ve öne doğru eğilip gözlerimin içine baktı. "Bu intikam oyununu oynarken eğer birimiz pes edip vazgeçmek isterse," durdu. Yine sabrım sınanıyordu.
"Ee?" Dedim hiç beklemeden.
"Bu anlaşmadan her kim vazgeçerse, o gün ölecek, Mira."
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [41.BÖLÜM]: SONU ÖLÜM](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |