"Ömer, evladım benim şu dişi yapıversen.Kaç gündür ağrı yapıyor bana."
"Tarık amca ben o dişi geçen gün yapmamış mıydım?"
"Neeee?Ne diyorsun evladım, duymuyorum?"
"Dişini diyorum daha geçen gün yapmamış mıydım?"dedim, alt kattaki camdan bizim cama bakan Tarık amcaya.Ses tonumun desibeli neredeyse bin beş yüzdü ama asla duymuyordu.
"Duymuyorum evladım!"dedi, bağırarak.
"Tarık amca bence dişinden daha büyük bir problemimiz var, mesela duymaman."
"Gözüm görüyor evladım, dişimi diyorum ben dişimi."
"Haydaaaaa!"dedim yüzümü ovuştururken.
Derin efes aldım,"Yaparım da randevu alman lazım."dedim aşağı doğru bağırırken.
"Evde yapamaz mısın?"dediğinde ihtimalin imkansızlığına güldüm.
"Aç kapıyı bir bakalım dişine ne yapılacak."
"Tamam."dedikten sonra camı kapatıp, perdeyi çektim.
Tam evden çıkıp hastaneye gidecektim ki Tarık amca beni camda yakaladı. Tarık amca Alzheimer hastasıydı ve bu yüzden her hafta dişini yaptırdığını unutup dişine baktırıyordu. Muhtemelenyine öyle olacaktı.
"Günaydın kız vampirellam, Tarık amca içeride mi?"dediğimde seslice güldü.
Günnur teyzenin gülme sesini, eski kapı zillerinin sesine benzettiğim için gülmeden edemiyordum.
"İçeride oğlum, içeride.Yine unuttu dişini yaptırdığını.Sen git bi' bakıver de başımızın etini yemesin."
"Ooo muhterem naber?Bugün de bi' ayağımız çukurda mı?"dedim göz kırparken.
Bastonuyla popoma vuracağı sırada kaçtım.
"Bak böyle yaparsan vallahi bakmam he dişine."dedim kapıya doğru gidiyormuş gibi yaparken.
"Tamam vurmuyorum eşek sıpası gel de bak hadi!"dediğinde sesinin rafadan tayfadaki Basri amcaya ne kadar çok benzediğini fark ettim.Nerden biliyorsun diye sormayın, yetişkin olmam gittiğim ortamlarda küçük çocuklarla çizgi film izlemeyeceğim anlamına gelmezdi!
"Aç ağzını Basri amca."dedikten sonra dediğim şeyi yeni fark ettim.
"Basri kim oğlum?"dedi kaşları çatılırken.
"Pardon amcalar karıştı, kızma Tarık amcam senin üstüne gül koklar mıyım ben?"Zaten ondan başka bu kadar sık muayene ettiğim hasta yoktu.Neticede üstüne gül koklamamış oluyordum.
Ağzını açtığında yapılmış dişini beş yüzüncü kez kontrol ettim.Tarık amca şeker hastası olduğu için ona minik bir oyun oynayacaktım.
"Tarık amca çok mu tatlı yedin yine sen?"
Günnur teyze,"Evet oğlum çok tatlı yiyor."dedi mutfaktan müdahale ederken.
"Sen benim hanıma bakma oğlum.O çayı şekersiz içiyorum diyor ama çayın yanına pestili kömeyi koymayı da biliyor."
"Ama bak çok tatlı yiyorsun.Bu kadar çok tatlı yeme!Yoksa dolgu yapamadan çekmek zorunda kalırım."dediğimde her hafta verdiği ama unuttuğu sözü tekrar verdi.
"Tarık amca bu kaç?"dedim elimle üç sayısını yaparken.
"Len!O nasıl dört?"dedi, şaşkınlıkla.
"Tarık amca körler sağırlar birbirini ağırlar derler ama sen hem kör hem sağırsın.Ne yapacağız şimdi?"dedim gülerek.Ne yapsın adamcağız kaporta çökmüş.
Hâlâ şaka yaptığımı anlamamıştı.
"Tarık amca şaka yaptım, gösterdiğim sayı üçtü."dediğimde eline aldığı yastığı bana fırlattı.
"Ulan ben de acaba sayı saymayı mı unuttum diyorum!Kendimden şüphelendim eşek sıpası." dediğinde güldüm.Bilemiyorum Tarık amca onu da unutmuş olabilirsin.
"Hadi yine iyisin, ayaküstü göz muayenesi de yaptım sana."dedim göz kırparak.Bir süre daha sohbet ettikten sonra kulakları için acilen doktora sıra almasını söyledim.
"Haydi ben gidiyorum şimdi, Günnur teyze sana randevu alsın hastaneden."dediğimde başıyla onayladı.Muhtemelen bunu da unuturdu.
Günnur teyzeden yaprak sarma sözü aldıktan sonra hastaneye gitmek için yola çıktım.
***
Motorumu park ettikten sonra hastaneye girdim.Monoton geçen bir hayatım vardı.Okulun beşinci senesiydi,son senemdi.İntörn doktorluk eğitimi alıyordum.Zor bi' beş seneydi, çok fazla ders çalışmıştım hatta hayatımın en çok ders çalıştığım dönemiydi.Biraz da olanların etkisiyle, kendimi derse daha çok vermiştim. Ablama göre bu kendimi yıpratmak olmuştu.Halbuki boş kalsam daha çok kafayı yerdim.1
Geceleri kafamı yastığa koyduğumda hatrımdan gitmeyen bir çift mavi göz uyku uyutmaz olmuştu.En acılı zamanlarımı aşmıştım ya da acıya alışmıştım.Ondan başkasını sevmemiştim henüz.Ona çok kızgındım, yıllar olmuştu.Eminim ki babasının hapse girdiğini biliyordu ama buna rağmen dönmemişti.
Hastaneden içeri girip hastane kıyafetlerimi giymek için dolabımın olduğu yere ilerledim.Mezun olmama bir ay kalmıştı.Kendime bir klinik açmayı düşünüyordum, muhtemelen İstanbul'a dönmezdim.Burada yaşamaya alışmıştım, ablamlardan ayrı da yaşayamazdım artık.Annemleri ayda bir görmeye gidebilirdim.Burada kalmamın bir nedeni de annemin okulu bitirince evlen diye şimdiden baskılamasıydı.Hiç bir şeyden haberleri yoktu, bahsetmemiştik.
Ablamla eniştemin düğünü olduktan kısa bir süre sonra tefeciler polis tarafından yakalanmıştı.Tabi yakalanmalarında Kamer abi ve polis arkadaşının büyük rolü vardı, Allah onlardan razı olsun.Aynı zamanda Yüsra'nın babasınında yediği haltlar da ortaya çıkmıştı, bu yüzden şu an hapisteydi.Karşı komşumuz yani Yüsra'nın teyzesi de son yaşananlardan sonra kahrolmuştu ama bana göre daha metanetli olduğu söylenebilirdi.
Kıyafetlerimi hızlıca değiştirdikten sonra asansöre bindim.İkinci kata inip uzun koridorda ilerledim.Koridorun karşısından gelen Selman hocayı görür görmez olduğum yerde bekledim. Yanıma geldiğinde tebessüm etti.
"Günaydın Ömer."dedi sert sesiyle.
Koridorda ilerlemeye devam ediyorduk.Allah bilir kaç tane hastaya bakacaktık bugün.Bazen hastalar beni delirtse de büyük bir sabırla işimi yapmaya devam ediyordum. Anlayacağınız, ı love my job.
Ortadonti bölümüne ilerleyip büyük kapıdan içeri girdik.İlgilenmem gereken hastanın yanına ilerleyip koltuğa uzanmasını söyledim. İşimiz bayağı uzun süreceğe benziyordu.
***
Önümde hiç dişi olmayan bir hasta vardı, daha doğrusu yaşlı bir hasta vardı.Gençliğinde hiç diş fırçalama alışkanlığı olmayan bir adet teyze önümde duruyordu.Söylenmeden edemedim.
"Gülseren teyze bu takma dişlerin hijyenine dikkat edeceksin."
"Vah evladım, vah benim halime!Ben böyle olacağını bileydim fırçalardım."dediğinde kaşlarımı çattım.
Gülseren teyze kaç defadır geliyordu, yabancı sayılmazdı.
"Hiç ahlanıp vahlanma, ağzının içi o kadar boş ki kara deliğe dönmüş!"
Dişleri olmadığı için konuşması komik oluyordu.Gülmeden nasıl duracaktım?
"Amaaan be oğlum üç günlük dünya, onu mu dert edeceğim."derken dişleri olmadığı için tükürükleri etrafa saçılıyordu.Tabii bunu engelleyen plastik bir barikatımız vardı ama Gülseren teyzenin tükürükleri araya beton duvar örsem bile yüzüme gelirdi.
"Yaa Gülseren teyze dert etme dedikte dişlerinin hepsini söktür demedik ki sana."dedim sitemle.
Dişçi ayağına yatan adamın biri Gülseren teyzeden yüklü miktar para alıp dişlerinde çürüp var diye, hepsini çekmişti.Dolguyla da halledebilirdik Gülseren teyze ama bu acılı hayatı sen seçtin.
Ağzı mağaraya dönen muhteremin kullanacağı takma dişlerin hijyeni hakkında birtakım bilgiler verip diğer hastalara bakmaya devam ettim.Uzun bir süreden sonra sonunda öğle arası gelmişti.Çok acıkmıştım, ne yesem diye düşünürken Selman hocanın sesi beni durdurdu.
"Ömer!"dediğinde arkamı döndüm.
Yanındaki kişiye baktığımda göğsümün ortasında bir sancı hissettim, kaşlarım çatılmıştı.Her gün bir dakika bile unutamadığım, aklımın hep bir köşesinde gitmeye niyeti olmayan o kişi şu an Selaman hocayla bana doğru geliyordu.Başı öne eğikti.Hayır, eğmemeliydi başını.Hayatı boyunca zaten fazlasıyla eğmemiş miydi?Acılarla dolu hayatından başını eğmek için mi kaçmıştı.Bu kaçış dik bir başı, onurlu bir yürüyüşü ve zorluklara meydan okuyan bir çift gözü hakediyordu.Benden dolayı mı eğmişti başını?O halde yine eğmemeliydi!Ne yaparsa yapsındı, bizden kaçmasının sonucu bu eğik baş olmamalıydı.
Yanıma geldiklerinde atlatamadığım şokum hâlâ üzerimdeydi.Dönmez sanıyordum.Neden?diye düşündüm bir süre.Göğsümdeki sancı yavaş yavaş geçerken Selman hoca ciddi bakışıyla bana bakıyordu.Yüz ifademi garipsemiş olmalıydı.
"Aramıza yeni bir arkadaş katıldı Ömer!"dedi eliyle Yüsrayı gösterirken.
Başını kaldırıp, "merhaba,"dediğinde dudağımın kenarı alayla yukarı kalktı.Sana da merhaba, yıllar sonra!
"Adım Yüsra."dedi sanki hiç beni tanımıyormuşçasına.Şaka gibiydi ama beni tanımıyormuş gibi yapıyordu. Gözleri bir sağa bir sola kaçışıyordu. Sinirlendiğimi bildiği için gözlerime bakamıyordu.
"Memnun oldum!Ben de Ömer."dedim duygu barındırmayan bir sesle.
"Ömer, Yüsra'ya gerekli yerleri gösterirsin.Ben gidiyorum!" diyerek hızlıca yanımızdan ayrıldı.
Büyük bir sessizlik vardı.İçim kavruluyordu ama boş gözlerle bakıyordum ona.Bir anda çıkıp gelmek bu kadar kolaysa, bunca yıl neden gelmemişti?Hiç bir şey yokmuşçasına bakıyordu bana.Madem öyleydi, ben de öyle davranacaktım ona!
"Buyrun Yüsra hanım, size ortadonti bölümünü göstereyim."dediğimde yüzünde yorgun bir tebessüm vardı, resmiyetime karşı tepkisiydi bu.Gerçi siz buraları avucunuzun içi gibi bilirsiniz ama!
Ben önde ilerlerken, o da arkamdan sessizce geliyordu.Ona hastanenin her yerini göstermiştim.Tek kelime dahi etmiyordu, ona ne kadar sinirli olsam da yıllar sonra yanımda varlığını hissetmek güzeldi.Tabii bunu ona belli etmeyecektim!Onu özgür bırakmıştım, onu bir odaya tıkan babası gibi olmak istememiştim.
Hastanede beş yılda sadece ufak tefek değişiklikler olmuştu, her yeri gezdirdikten sonra ondan tarafa döndüm.Bir süre gözlerime baktıktan sonra gözlerini çekti.Bizim ekipte olan diğer stajer doktorlarla da tanışması gerekiyordu.Şu an o kadar garipti ki her şey, yaşanmışlıklar ikimizin de aklında başa saran bir filmdi ama asla dışarı yansıtmıyorduk.
"Diğer ekip arkadaşlarınla tanışmak istiyorsan öğle arasında dinlendiğimiz odaya götüreyim seni."dediğimde sesim o kadar soğuk çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım.
"Olur."dedi, kısık çıkan sesiyle.
Kalbinde geçmeyen bir sızı olduğunu sesinden bile hissedebiliyordum.
Koridorun ilerisine doğru yürüdük ve odaya girdik.Büyük sessizlik içerisinde Baran ve Tuna hariç herkes bize bakıyordu.
Belli ki bizimkiler yine yorgunluktan bitap düşmüşlerdi.Geniş sandalyede yayılmış, tek ayağını masanın üzerine uzatmış olan Serdar şekerleme yapıyordu.Gülçiçekse önündeki bilgisayardan kafasını kaldırmış Yüsra'ya bakıyordu.Bacak bacak üstüne atıp saçının ucuyla oynayan Bahar'ın da bakışları Yüsra'ya dönmüştü.He bir de her gün aynı saat ve dakikada gereksiz olan her konu üzerine tartışan Baran ve Tuna'nın bakışları da bize dönmüştü.Yorgun çıkan sesime engel olamadım.
"Gençler, Yüsra aramıza yeni katıldı."dediğimde, Serdar hariç herkes Yüsra'yı sıcak kanlı bir şekilde karşılamıştı çünkü Serdar tosur tosur uyumaya devam ediyordu.
"Muhabbetiniz bol olsun, ben yemek yemeye iniyorum."dedim kapının kolunu tutarken.
Daha atlatmam gereken bir şok vardı.Yalnız kalmam gerekiyordu, odadan çıkarken arkamdan baktığını hissedebiliyordum.Dönüp bakmadım, yemek falan da yemeyecektim. Hastane'nin teras katına çıkıp, hava alacaktım.
Teras kata çıktığımda hava o kadar rüzgarlıydı ki beyaz önlüğüm uçuşup duruyordu.Elimdeki kahve soğumadan içmeye başladım.İçim darmadumandı, kafam öyle karmakarışıktı ki her bir ses ayrı bir şey söylüyordu.Başımı ellerimin arasına aldım.Birden bire ne olmuştu da dönmüştü?Kalbini alıp ardında bıraktığı adam bir anda aklına mı gelmişti?Peki ya ben kafayı sıyırmak üzereyken, o nasıl olmuştu da dönmemişti?
O başı eğdiren de omuzlarına binen suçluluk yükü olmalıydı.Halbuki ben yıllardır onsuzluğun yüküyle alnım ak, başım dik yürüyordum.Düşünmemek için kafama vurduğum günler gözümün önünden gitmezken onu çabuk affedebilir miydim bilmiyorum?Gerçi benim için dönmüş olmayabilirdi, belki de öylesine bir gelişti.Beni tanımamış gibi davranmasını buna yoruyordum.Bilemiyorum...
Tam arkamdan gelen ses Yüsra'ya aitti.Beş dakika yalnız kalabilmiştim, sadece beş dakika!Sırtımı duvara yaslayarak ona baktım.Kısık bakışlarım uçuşan saçlarındaydı.
"Efendim Yüsra hanım?"dedim resmiyeti sürdürürken.
Gözleri doluydu,"Böyle mi konuşacağız gerçekten?"dediğinde sinirim o kadar bozulmuştu ki kahkaha atarak güldüm.
"Nasıl konuşalım Yüsra Hanım?Siz söyleyin, sizce bir adam yıllar öncesi giden ve beş yıl dönmeyen sevdiği kızla hatta ve hatta onu tanımıyormuş gibi yapan bir kızla nasıl konuşmalı?!" dediğimde gözünden bir damla yaş düştü.
"Senin içindi, her şey senin içindi."dedi gözyaşları akarken.Elimi uzatıp silmek istedim ama yapamazdım.
"Bu fedakarlığı yapmamalıydın Yüsra. Gitmeseydin zor bir yaşamımız olurdu ama en azından bu kadar yıpranmazdık.En azından mutlu olurduk.Şimdi bizden geriye kalan tek şey bir sevda yarası."
"Benim için çok mu kolay geçti sanıyorsun?"dedi ağlamaya devam ediyordu.Yetmemiş miydi bu ağlayışlar?
"Her neyse Yüsra!Olan oldu ve bitti.Benim için bir daha fedakarlık yapma!İkimizin de canı yanmasın."
"Ömer, biliyorum söyleyeceğim hiç bir şey dönmememin bahanesi değil ama bi' dinle beni."dediğinde yaslandığım yerden kalktım.
"Boşver Yüsra, bundan önce hiç bilmediğim yerlerde hayatına devam ederken yaptığın gibi yap!Hiç bir şey söylemeden hayatına devam et."
Sırtımı yasladığım yerden kaldırıp, yanından öylece geçip gittim.
***
Elimdeki sarma tabağıyla televizyonun karşısına oturmuş bir güzel sarma yiyordum.Kamer karargahtan çıktığına dair mesaj atmıştı, onu ve Ömer'i bekliyordum.Yemekleri hazırlamıştım bile, elimdeki sarma tabağını bırakıp sofrayı hazırlamaya koyuldum.
Kamer kızacaktı tek başıma hazırlamama, karnımdan dolayı eğilirken zorlandığımı biliyordu ama yine de işten geldiği için yorulsun istemiyordum.Üzerimde mavi çiçekli, dizimin altında biten bir elbise vardı. Şirin elbisemle bir oraya bir buraya giderken, kendimi prenses gibi hissediyordum.Kapı çaldığında oturduğum yerden kalktım.
"Biziz gündüzüm."dediğinde gülümsedim.
Kapıyı açıp geri çekildim.İkisi de ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Kamer girer girmez kollarını bana doladı.Neredeyse bir haftadır görevdeydi, çok yorulmuş olmalıydı. Karnım aramıza minik bir barikat kuruyordu, yanağımı öptükten sonra eğilip karnıma da bir öpücük kondurdu.Neticede çekirdek ailemiz artık dört kişiydi.Aramıza minik bir erkek çocuk daha katılmıştı.Şu an yedi aylıktı,işte tam olarak bu minik yüzünden eğilirken zorlanıyordum.
Ömer de sarıldıktan sonra karnımı sevdi ve oturmak için içerideki koltuklara ilerledi.Kamer'in yanına, mutfağa ilerlediğimde elindeki poşetleri bıraktıktan sonra bana döndü.
"Eee gündüzüm ne yaptınız bir hafta oğlumla birlikte."dedi gülümseyerek.
"Ne yapalım evdeydik, bol kitap okumalı geçti günlerimiz.Öyle, oğlumla konuştum günler boyunca.Bu aralar diş fırçalarken çok midem bulanıyor, çok zorlanıyorum."dediğimde elindekini bırakıp bana döndü ve ellerimi tuttu.
"Kusuyor musun her seferinde?"derken endişesi gözlerinden okunuyordu.
Gülümsedim, "Yok merak etme her seferinde kusmuyorum, sadece bi öğürme geliyor."dediğimde içine su serpildiği belliydi.
Eğilip karnıma doğru konuştu, "Oğluuum anlaşma yapmıştık seninle, hani anneni üzmeyecektin ben yokken."
Kamer elini karnıma koyduğunda karnımda minik bir darbe hissettim.Uzun zaman sonra ilk defa tekme atmıştı.
"Uzun zaman sonra ilk defa attı."dediğimde Kamer'in gözleri ışıldamıştı.
"Bana cevap veriyor."dedi karnımı okşarken.
"Evet, senin sesini duyunca tekme atıyor genelde."
"Ben yokken kendini yormuyorsun değil mi?Bak tek başına temizlik yapmak yok tamam mı güzelim?Ben gelince yaparım, zaten haftada bir kere.Bak karnında büyüdü, çok yoruluyorsun.Allah korusun ben yokken başına bir şey gelmesin."dediğinde gülümseyerek yüzünü iki elimin arasına aldım.
"En azından toz alayım, bare ona izin ver.Böyle çok yoruluyorsun."
Çok yoruluyordu, hem evi hem işi idare etmek onu çok yoruyordu.
"Olur mu sevgilim öyle şey?Sen bana hiç yük olur musun?Senden gelen başım gözüm üstüne.Hem bak yemeği yapıyorsun ben yokken.Asıl sen daha çok yoruluyorsun, söylemesen de belinin çok ağrıdığını anlıyorum ben."
Her namazdan sonra Allah'a şükür ediyordum Kamer'le evlendiğim için. Her defasında ona dua ediyordum, bu adamın öyle güzel bir kalbi vardı ki bir kez olsun onunla olmaktan pişman olmamıştım.Parmak uçlarıma çıkıp boynuna sarıldığımda zorlanmamam için eğildi.Otuz iki diş güldüğüm için gamzem çıkmış olmalıydı ki kafasını çevirip yanağımın ortasındaki gamzemi öptü.
"Hadi sen geç içeri gündüzüm, ben yemekleri getireyim."dediğinde sözünü dinleyip içeri geçtim.
Bir şey taşımama izin vermeyeceğinden dolayı inatlaşmadım.O eve geldiği andan itibaren her şeyden kendisi sorumluymuş gibi bana hiç bir iş yaptırmıyordu.
İçeri geçip yemek masasına oturdum.Ömer bugün biraz durgundu, nedenini sormayı aklımın bir köşesine yazdım.Kamer tencereleri içeri getirip yemekleri servis etmeye başladığı sırada bir mafya dizisi vardı televizyonda.Sıkıntı dizi değildi, sıkıntı benim şu sıralar daha da artan duygusallığımdı.
Dizide annesinden kaçırılan küçük bir çocuk vardı ve organ mafyasının eline düşmüştü.Annesini oynayan kadın ağlamaya başladığında benim gözlerim dolmuş, dudaklarım büzülmüştü.Kamer ve Ömer diziyi bırakmış, benim gözlerime bakıyorlardı.İkisi de dudaklarını gülmemek için bastırıyordu.Fark edebiliyordum!Ağlama hissi daha da artarken, gözlerimdeki yaşları tutamadım.
Ömerden bir kahkaha kopmuştu.Çatık kaşlarımla ona baktığımda, hunharca gülmeye devam etti.
"Muhterem yine açtın muslukları son hız."derken hâlâ gülüyordu.
"Özür dilerim abla tutamadım."dedi hâlâ ciddiyete kavuşamayan yüz ifadesiyle.
Ağlamaya devam ederken, bir yandan da burnumu çekiyordum.İçli içli ağlarken konuştum.
"Sus Ömer ya!Küçücük çocuğu kaçırmışlar sen hâlâ gülüyorsun. Annesi çok üzülmüştür yaa."dedim ağlamaya devam ederken.
"Ya çocuğunu bir daha göremezse!Komik mi bu?"dedim ağlarken.
Kamer'e döndüğümde yüzü kıpkırmızıydı.Neden mi?Çünkü içindeki kahkaha tufanını tutmaya çalışıyordu.
"Gülmemeliyim, gülmemeliyim.Ömer bir şey yap çabuk, gülmemeliyim." Gülerse çok pis tirip atacağımı biliyordu.
Ağlamam şiddetlenirken,"Gül gül, sen de gül.Hepiniz gülün!Gidiyorum ben!"diyip elimdeki mendille masadan ağlayarak kalktım.
Kamer olduğu yerden kalkıp hemen önüme geçti ve kollarını bana sardı.Rahat rahat yemek bile yedirtmediğimi düşündüğümden ağlamam daha da şiddetlendi. Kamer'e sarılmış hüngür hüngür ağlıyordum.Sırtımı sıvazlarken beni yatıştırmaya çalışıyordu.
"Tamam gündüzüm , tamam bak geçti!Hem eminim ben çocuk ve annesi kavuşacak."dedi, küçük bir çocuğu teselli eder gibi.
"Kamer."dedim kafam göğsündeyken ve devam ettim.
"Ben niye bu kadar duygusallaştım bir anda yaa.Anne olan arkadaşlarımın hiç biri bu kadar duygusal değilmiş hamileyken."Geri çekilip iki eliyle yüzümü avuçladı.
"Afitap herkes aynı şeyleri yaşamaz.Herkesin duyguları farklı, hem şu ara sen hormonlarından dolayı bu kadar duygusallaştın."dedi göz yaşlarımı silerken.
"Ayrıca kurgudaki minik çocuğa bile üzülen anne yüreğinden öpüyorum." dedi ve eğilip alnımdan öptü.Ömer de sofradan kalkıp suçlu köpek bakışları atarak dizimin dibine çömeldi.
Elimi tutarak, "Ablaların güzeli özür dilerim."dedi ve elimi öptü.
"Hıh!"diyerek, kollarımı birbirine bağladım.Biraz nazını çeksindi ablasının!
Sitemle,"Ama siz böyle yaparsınız ben size tirip atamam ki."dediğimde birbirlerine baktılar ve sinsice güldüler.
Kamer,"O zaman..."dediğinde iksine de baktım.
Ömer,"Hadi enişte."dediğinde bana yaklaştılar.Öylece durmuş ne yapacaklarını bekliyordum.
Aynı anda biri bir yanağımı biri de öbür yanağımı öptüğüne dudaklarım büzüşmüştü.İki kolumu da onlara sardım.Bunlar benim koçlarım yahu!1
Geri çekildiklerinde gülümsedim, "Ay hemen de aldınız gönlümü!"
Kamer,"Sevgilim ben senin gönlünü seneler önce aldım zaten."diyip göz kırptığında seslice güldüm.
"Evet hayatım haklısın."dedim geniş bir gülümsemeyle.
Oturduğumuz koltuktan kalkıp, tekrar yemek masasına oturduk.Bu sefer diziyi değiştirmiştik ve komik bir şeyler açmıştık.Yemeğimiz bittiğinde Ömer ve Kamer sofrayı toplamama izin vermeyip sofrayı toplamışlardı.Ömer'e ne kadar ısrar etsem de bizde kalmamıştı bu gece.Bugün iyi değildi, ruh halinden belliydi yoksa asla bu teklifi kaçırmaz, bizde kalırdı.
O gittikten sonra hazır abdestim varken yatsı namazımı kıldım ve daha sonra banyoya girdim.Kamer ben namaz kılarken banyo etmişti, sıra bendeydi.Güzelce yıkandım, yorulduğumda banyo yapmak beni dinlendiriyordu.Özellikle de hamilelikten dolayı ağrıyan belime de çok iyi geliyordu.
Üstümü giyinip saçımdaki havluyla kenara koduğumda Kamer yatsı namazını bitirmiş dua ediyordu. Gülümseyerek ona yaklaştım, sırtı bana dönüktü.Eğilip arkasından kollarımı ona doladığımda, seslice güldü.Uzun saçlarım eğildiğim için yere değiyordu.
"Sen ne kadar sevgi dolu bir kadınsın!"dedi ve yüzümü öpücüğe boğdu.Sanki bir bebeği sever gibiydi.Seccadesini katladığında beni de kucağına alıp yerden kalktı.
"Saçların ıslak güzelim, hasta olacaksın."dedi ve beni yatağa oturdup havluyla tarağı eline aldı.
Komodinin üzerindeki düğün albümünü elime aldığımda o da arkama oturup saçımı taramaya başladı.Her banyo yapmamda o tarıyordu saçlarımı.Saçlarımla ilgilenmeyi çok seviyordu.
Gözüm albümü tararken, ikimizinde birbirimize bakarak içten güldüğümüz bir fotoğraf vardı.Tekrar gülümsedim. Öbür fotoğrafta ise gamzemin üzerini öpen bir adet Kamer ve otuz iki diş gülen bir ben vardım.Tabi Kamer ve Ömer'in ikonik el sıkışma pozunu da unutmamak gerekiyor.Mübarekler sanki ortak kurbanan giriyorlar gibi poz vermişlerdi.
Kamer'in söylediğiyle yanaklarım ısınmaya başlamıştı.Ona karşı hep hızla atan kalbim yine en iyi performansını göstermişti ve hızla atıyordu.
"Utandım."dediğimde itirafıma seslice güldü.
"Doğruları söylüyorum güzelim, utanma."
"Çok güzel bir gündü, ne ara üstünden beş yıl geçti anlayamadım.Sanki daha dün evlenmişiz gibi hissediyorum."
Gülümsemesini aynaya yansıyan görüntüsünden görüyordum.
"Evlendik daha sonra sen çiçek gibi bir anne oldun.Oğlumun annesi oldun, Allah'a hamd olsun."
"Sen de çok iyi bir baba oldun.Oğlun bu hallerini görebilseydi keşke."dedim tekrar gözlerim dolarken.Ağlama seansı loading!
"Güzel sevgilim hemen geri gönderelim o göz yaşlarını.Kapat bakayım gözünü."dediğinde, gözlerimi kapattım.
İki gözümünde üstünü öpüp geri çekildiğinde yüzüm gülüyordu.Daha fazla beklemeden saçlarımı kuruttuğunda yine mayışmıştım.Çok uykum vardı.Vücudum Kamer'e dönük bir şekilde gözlerimi kapattım.Bir elini karnımın üzerine koyup oğlumuza fısıldadı.2
"Oğlum ben varya ben senin bu anneni öyle bir sevdim ki, yanmışım ben buna!Ben çok seviyorum, sen de çok sev tamam mı koçum?"dediğinde gözlerim kapalıyken güldüm.
"Tamam ben konuşunca heyecanlanıyorsun da benim bakmaya kıyamadığıma sen tekme falan atıyorsun bozuşmayalım sonra bak!"dediğinde kendimi tutamayıp kahkaha attım.
O da yorulmuş olacak ki bir süre sonra ikimizden de ses çıkmamıştı.Derin uykuma devam ederken, bir de rüyamda ne göreyim?Kiraz!Taptaze, kıpkırmızı bir kiraz.Tabii benim oğlum durur mu?Canı çekmişti belli ki.Öyle çok aşermiştim ki uykumdan uyanmıştım.
Bir süre rüyada aşermemin şokunu yaşamıştım.Uyku mahmurluğunu üstümden attığımda, aklımdan atamadığım kiraz yüzünden geri yatamamıştım.Başka bir şey de canım istemiyordu.Kamer'i asla uyandırmazdım, adam görevden yeni gelmişti ve üstüne üslük sofrayı kurup kaldırmıştı çok yorgundu.
Ben uyandırmamıştım fakat o sağına doğru dönerken gözlerini aralamıştı.Bir şey olduğunu düşünüp telaşla yattığı yerden doğruldu.
"Gündüzüm ağrın, sancın falan mı var?Bir şey mi oldu?"diyip hızlıca baş ucumuzdaki gece lambasını yaktı.
"Yok, korkma ağrım yok."dediğimde rahatlamıştı.
"Neden uyandın o zaman?"dediğinde uykudan uyanırken bende olan mahmurluğun onda asla olmadığını fark ettim.
"Rüyamda kiraz gördüm, kıpkırmızı ve tazeydi.Ben kiraz aşerdim galiba!Canım o kadar çekiyor ki,uyuyamadım"dedim yüzüm mahcup bir şekilde asılırken.
Güldü ve konuştu, "Güzelim bu çok güzel bir şey!"dediğinde ben gülemiyordum çünkü gecenin dördünde kirazı nereden bulacaktık?
"Nereden bulacağız kirazı Kamer?"
"Ben çıkıp bakayım açıkta market varsa, alırım.Yoksa sabah gider alırım."dediğinde gülümsedim.
"Ay hayır çıkma zaten yorgunsun bir de gece gece sırf aşerdim diye çıkma dışarı."dediğimde kaşlarını çattı.
"O nasıl laf öyle?Sırf aşerdim diye çıkma ne demek?Bu zamanlar bir defa yaşanıyor güzelim, tadını çıkaralım."nefes aldı ve devam etti.
"Ayrıca oğlumuzu dokuz ay taşıyacağını düşündüğümde bu yaptıklarım bir hiçmiş gibi geliyor.İzin ver de yükünü hafifleteyim."dediğinde güzel yüreğinden öpmek istedim.
"Hiç endişe etme hayatım, öyle çok yardım ediyorsun ki bana farkında bile değilsin.Hem oğlumuzu taşımak bana asla yük olmadı, o Allah'ın bize bahşettiği en güzel şey,"dediğimde yanağımdan öpüp ayaklandı.Ciddi ciddi kiraz almaya gidiyordu!
Siyah eşofmanının üzerine siyah bir tişört geçirip telefonunu eline aldı.
"Ömeri de arayayım, madem ben uyandım o da uyansın!"
Kısık bir sesle kahkaha patlattığımda o da güldü.Telefon açıldığında hoparlöre aldı.
"Aloo enişte!Ne oluyor?Ablam mı doğuruyor?Erken doğum mu?"dedi alel acele konuşurken, kıkırdadım.
"Oğlum dur bi' sakin ol!Doğurmuyor. Ablan kiraz aşerdi, kiraz bulmamız lazım."
"Ee git bul o zaman enişte!Babası sensin bu çocuğun."dediğinde kendimi tutamayıp güldüm.
"Ben babasıysam sen de dayısısın lan! Kalk ulan!Sen caddenin aşağısındaki markete bak.Ben yukarısındaki markete bakacağım.Bulamazsak ortada buluşur bi' çaresine bakarız."dedi telefonu tutmaya devam ederken.
Ömer yine sitemini eksik etmiyordu.
"Ulan velede bak daha doğmadan neler yaptırıyor gece gece!Bu doğduğunda sıçtık ben size söyleyeyim şimdiden."
"Düzgün konuş terbiyesiz herif oğlum duyuyor seni burda!"dedi sahte bir sinirle.
"Enişte in aşağı işimiz uzun, hadi!"dediğinde telefonu cebine koyup yanağıma bir öpücük kondurdu ve Erzurum'un gece ayazında kiraz aramaya çıktı.
Bulmuşlardı ve ben de oturup bir güzel yemiştim.Öyle güzel gelmişti ki o an sadece yanımda uyuyan Kamer'in yüzüne ve kiraz'a dalmıştım.
Benim minik kızım anne olduuu!
Yüsra ağlamaya devam ediyor malsef :')1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
19.25k Okunma |
1.96k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |