
"Aklından ne geçiyordu? " dedi Asır kaşlarını havaya kaldırarak. "Cidden çok merak ediyorum. Bu duruma sokacak ne düşündün Lidena?" diyerek bağlı ellerini dizlerine vurdu.
Tabii ki komutan Lidena'nın yanınsa bir başka bir Veliaht daha bulunca mutluluktan deliye dönmüştü. İkisini de anında ellerini bağlamış ve at arabasının arkasındaki, saçma sapan, bir kafesin içerisine atmıştı.
"Bizi aradığımız şeye götürüyor." diyen Lidena ile Asır pas tutmuş demirlere bakarak genç kıza yaklaştı.
"İstesen ben de seni götürebilirdim. Üstelik güzel bir arabayla." dedikten sonra yüzünü buruşturdu. "Ellerinde aptal zincirler yerine güzel bir içecek olabilirdi. Yol boyunca uyuyabilirdin." dediğinde Lidena yan gözle baktı genç adama.
"Güçsüz görüp şaşırması daha iyi olur." deyince Asır sinirle sırtını kafese dayadı.
"Ben olsam, o kadar güçlü gözükürdüm ki, altına yapardı. " dedi kibirli bie tavırla.
Lidena oturduğu yerde dikleşti.
"Ben umutlarıyla oynamak istiyorum." dedi önündeki atın eğerinde duran kılıcına bakarak. "Her şeyi elde ettiğini, yenilmez olduğunu, rakibinin kalmadığını düşündüğü o anda öldürmek istiyorum. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığı o anda almak istiyorum canını. Her şeyi başarıp da zirveye çıktığı o an dibe vurmak istiyorum cesedini."
Asır gözlerini genç kızın mavi gözlerinde gezdirdi.
"İlk defa bu kadar uzun konuşuyor gibisin. Ne zaman uzun konuşsan intikamın hakkında oluyor gibi."
Lidena kafasını salladı.
"Hayatta başka bir amacı kalmamış biri için..."
Asır ellerini yumruk yaptı, yüzünü astı ve sallanan arabanın geçtiği yolları izlemeye başladı. Ona acımıyordu. Kendisine acıyordu. Bu onun tercih ettiği yoldu. Asır ise bu yola düşmüştü. Çıkamıyordu da. Takılıp kalmıştı. Bu aptal kafesten çok daha başka bir kafese.
"Acıktınız mı?" diyen Komutan Avran ile Lidena kafasını salladı.
"Biraz yemek verebilir misiniz? Ölecek gibiyim." dediğinde Asır yan gözle genç kıza baktı. Yalan ikinci ana dili gibiydi. Ölse olacak bile asla yemek istemezdi o yabani. Sırf güçsüz gözükmek için saçma sapan konuşuyordu.
Komutan alayla güldü.
"Birkaç saat sonra bir handa duracağız. O zaman bakarız." diyerek genç kıza baktı ve sonrasında şüpheci bir tavırla Asır'ı süzdü. "Siz de aç olmalısınız majesteleri. "
Ne Lidena'nın ne de Asır'ın dikkatinden kaçmıştı o ufak ayrıntı. Komutan Avran Lidena'yı bir Veliaht gibi görmediğinden ona saygı kipleri kullanmadan konuşuyordu. Ve bu durum ikisini de rahatsız ediyordu. Sonuçta ikisi de İmparator çocuklarıydı.
"İştahım bir hayli kaçtı." diyen Asır yüzünü buruşturarak başka bir tarafa. "Belki sizi bir müddet görmezsem bir şeyler yiyebilirim." dediğinde Komutan gücenmiş olsa bile alaylı bir kahkaha ile kapattı açığını.
"Tabii, ne de olsa ben de düşman toprakladında kafese tıkılsam midem bulanırdı." Diyerek saçlarını düzeltip atını dehledi. "Yaramazlık yapmayı aklınızdan bile geçirmeyin."
Hızla yanlarından uzaklaştığında Asır dönüp kızgın bir tavırla Lidena'ya baktı.
"Kimi öldürürsen öldür ama o piçi ben öldüreceğim." diyerek komutanı işaret etti zincirli elleriyle.
Lidena mavi gözlerini genç adama çevirdi.
"Be-" dediğinde Asır hızla kesmişti sözünü.
"Önce ben dedim." diyerek omuzlarını kaldırıp indirdi. "Üstelik beni de dahil ettin bu işe. Böyle paçavra gibi gidiyoruz. Ahıra taşınan büyük baş hayvan gibi! " dedi sesini yükselterek.
"Ben de gidiyorum. Neden bu kadar mızmızsın?" diyen Lidena ile Asır alınmış gibi doğruldu samanların üstünde.
"Kusura bakma. Sırtım yataktan başka sadece göletteki toprağa değdi hanımefendi. Beni sarayımda görmediğinden bilmiyorsun sanırım. Ben koskoc-" diyerek yükseldiği esnada Lidena yüzünü yola çevirdi. Asır sinirle güldü. "Neden beni takmıyorsun? Delirdin mi? İkimizin de çılgınlar gibi gücü var. Farkındasın değil mi? Senden aşağı kalır bir yanım yok. Belki de seni öldürebilecek en güçlü kişiyim ben."
Lidena yeniden saçma sapan konuşmaya başlamış olan adam ile derince bir nefes aldı.
"Ölümden yana bir korkum yok." dediğinde Asır geri oturmuştu doğrulduğu yere.
"Bıktım senden." dedi somurtarak. "Bak suratıma. Bakarsan anlarsın. Bıktım." dedi kafasını demir kafese dayayıp. "Adaklık hayvan gibi kafese bile soktun beni ama iş dinlemeye gelince çayıra bayıra bakıyorsun." dediğinde Lidena bacaklarını uzattı. Oturduğu yerde ayakları uyuşmuştu.
"Kendinden bahsetmiyorsun." dediğinde Asır anlamayarak döndü.
"Kendimden mi bahsetmiyorum? Veliahtım diyorum, prensim diyorum, güçlüyüm diyorum... " derken Lidena ters bir bakış attı.
"Ben sana benden bahsediyorum." dedi büyük bir ciddiyetle. "Ne yapacağımdan, neler yaptığımdan. Sense bana sahip olduğun pencerelerden söz ediyorsun. Pencerelerin en büyük özelliği nedir biliyor musun?" diyerek derin bir nefes aldı. "Hepsi dışarıya bakar, dışarıdan görülür."
Asır durdu. Düşününce anladı ne demek istediğini. Zaten belliydi güçlü olduğu. Zaten ortadaydı Prens olduğu. Zaten onu öldürebilecek en büyük düşmanı olduğununu biliyordu.
"Anladım." dediğinde Lidena kafasını salladı ve derince bir nefes aldı.
"Oraya vardığımızda ilk günün gecesinde onu öldüreceğim." dedi bir anda. "Sen de beni öldüreceksin. İşte o zaman ödeşmiş oluruz. Baban ile de aran bir hayli pekişir."
Asır kaşlarını çattı.
"Almak istediğin iki intikam vardı." dediğinde Lidena durup genç adama bakmıştı.
"Doğru. O zaman ertesi gün öldürürsün." dediğinde genç adam kafasını onaylamaz bir tavırla iki yana salladı.
"Bu kadar muhabbet yeter!"
Kafese vuran adamın teki ile ikisi de dönüp arkalarına baktı.
"Yemek yeme vakti."
Tartışırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişlerdi resmen. Ellerini birbirlerine bir zincir ile bağlayıp hana soktuklarında Komutan Avran gülerek bir şeyler konuşuyordu.
"İki Veliaht yakaladığını sanan bu salak nasıl Komutan olmuş? " dedi Asır huysuz bir şekilde.
"İtin yanındaki de ittir."
Genç adam tek kaşını kaldırarak Lidena'ya baktı.
"Bak bu atasözü olabilir." deyip güldüğünde Lidena onu sopayla iten adam yüzünden birkaç adım ile ilerledi.
"Yavaş! " Asır sinirle arkasını döndüğünde genç kız uzanıp elini tutmuştu. Asır şaşkınca Lidena'ya baktı. "Ne yapıyorsun?" dediğinde ikisi de bağlı ellerine baktı.
"Rolünü iyi yap. Sen benim sevgilimsin." diyen Lidena ile Asır alayla güldü.
"Evlilik teklifimi reddedetmiştin ama." dediğinde Lidena genç adama boş boş baktı.
"Ne alaka?"
Asır, geçiştirircesine genç kızın elini tuttu ve içeri ilerledi.
"Bilmiyorum, içimde kalmış."
İkisi yüzlerini başka bir tarafa döndüğünde Lidena mırıldandı.
"Güçlerini fazla belli etme. Biz becereksiz, şımarık iki Veliahtız." dediğinde Asır anlamayarak yüzünü buruşturdu.
"Gezegen üzerinde bizim gücümüzü bilmeyen kaç tane enayi olabilir ki?" dediğinde Lidena dönüp genç adama baktı.
"Bir tanesi önümüzde."
Asır bu sözlerin üzerine kahkaha atarak handakiler ile konuşan Komutan Avran'a baktı. Elinde ufak bir içki bardağı, yüzünde ise ağzını yırtacak bir gülümseme vardı. O kadar mutluydu ki gözleri parlıyordu resmen.
"İmparator Zeord onu direkt öldürmemi emretmişti ama küçük bir çiçek kadar güçsüz ve boş!" dedi alayla Avran. "Ha koparmışım ha koparmamışım. Bir çiçek nasıl ayaklanıp da yürüsün."
Mizahtan uzak, boş sözlerini dinleyen ikili ile Asır hafifçe Lidena'ya yaklaştı. Bir hayli eğildi genç kızın kulağına ve gizlice fısıldadı.
"Ama o yabani bir çiçeği koparttı, en güzelini, en zehirlisini."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.26k Okunma |
3.1k Oy |
0 Takip |
101 Bölümlü Kitap |