
Geile uzunca Lidena'ya baktıktan sonra toprak üzerinde kaydı ve hızla terk etti kasabayı.
"Hey! " diye bağırdı Asır.
"Canına kast eden kız kaçıyor!" diyerek işaret parmağını giden kızın peşine tuttu. "Tabii anladığım kadarıyla bizi Komutandan kurtarmaya da çalıştı ama düşman olduğunuz açıkça ortada." dediğinde Lidena Geile'nin gidişine baktı.
"Onu öldürmeyeceğimi biliyor." dediğinde Asır anlamayarak yanına gitti.
"Neden? Neden öldürmüyorsun?"
"İstediği şeyleri yapmıyor." dedi Lidena. "Ona emredileni yapıyor."
"Herkesin bir iradesi olur." diyen Asır kirlenmiş kıyafetlerini sirkelerken Lidena dönüp ona bakmıştı.
"Tabii eğer iradelere hükmeden biri olmadığı sürece."
Asır kaşlarını havaya kaldırdı.
"Bu da ne demek? İradelere hükmeden bir puşt mu var?" dediğinde Lidena kılıcının keskin tarafını tuttu ve toprakta çekip aldı. Çöken zemin yeniden yükseldi ama artık kasaba harabe gibiydi.
"Var."
"O zaman bizim de var. " diyerek ellerini çırptı. Lidena anlamsızca ona baktığında kafasını sallamıştı. "Biz kadim insanların torunlarıyız. Şu gezegende yapılabilecek her türlü büyüyü yapabiliriz."
Lidena kafasını salladı.
"Haklısın." diyerek kılıcını kınına sokarken Asır etrafa bakındı.
"Lorganı çağırda göle falan gidelim. Balık yiyelim." dediğinde Lidena dönüp bir kez daha baktı adama.
"Daha yeni yemek yedin."
"Üzerine savaştık." dediğinde Lidena hızla cevap vermişti.
"30 dakika sürmedi."
Asır sinirle güldü.
"Sen küçük bir ölüm makinesi olabilirsin ama ben büyük bir ölüm makinesiyim küçük hanım. Çok özür dilerim ama bir kendine bak bir bana! " dedi iki eliyle bedenini gösterdi. "Gezegende kapladığım hacim bile senin üç katın! Ayağa kalktığım an sindirmiştim ben o yemeği."
Lidena kafasını salladı.
"Tamam." dedi pes edercesine. "Tamam, gidip yiyelim." dediğinde Asır yan bir gülüş attı.
"Gideceğiz tabii."
Lidena'nın ıslığı ile lorgan hızla göğe yükselmişti. İkinci bir ıslık ile onları görmüş ve yanlarına gelmişti. İkili devasa hayvanın sırtına atlayıp göğe yükseldi. Birileri yeri eşip dibe dalarken...
Geile çamur dolmuş tırnaklarına bakarken önüne gelen genç adam ile kafasını kaldırdı.
" Ne yaptın? "
Genç kız sağlam olan gözüne bir müddet baktıktan sonra hırsla cevap verdi.
"Emrettiğiniz gibi, Komutan Avran'dan onu kurtardım efendim..."
Eris yüzünde ufak bir gülümseme ile geri çekildi ama elini Geile'nin çenesine atmadan edemedi. Baş parmağını çenesi boyunca sürtmüş ve gözlerinin içine dikkatle bakmıştı.
"Sen olmasan ne yapardım? " dediğinde Geile de ona bakmıştı.
"Ne yapardın?" dedi ama öfke doluydu. Geile ona hayatını bile verebilecek bir hale gelmişti. Zaten öyleydi. Onu ilk gördüğü andan beri sevmişti. Gözlerini kapattığında bile Eris'i görebilecek kadar sevmişti. Eğitimhanede onlarca erkeğin içinde sadece onu arayıp bulacak kadar.
Şimdi başka bir kadın için kendisine bir hiçmiş gibi muamele edişine karşı çıkamıyordu bile. Zaten aşktan gözü kör olmuşken bir de Eris'in hükmü altına girmişti. Yaklaşık yüzlerce insanla birlikte.
"Bugün ne yemek istersin?" dedi genç adam gülümseyerek. "Ne istersen vereceğime söz veriyorum." dedikten sonra gözü başka bir tarafa kaydı ve aklına bir şey gelmiş gibi dönüp tekrar Geile'nin gözlerine baktı. "Nasıldı?" dedi merakla. "Hiç değişmiş mi?" deyip gülümsedi. "Hala asi ve güçlü mü?"
Genç kız sorulan bu soru üzerine gülümsedi.
"Yanında biri vardı. " dedi onu kışkırtırcasına.
"Pasna mı? " dedi Eris ayağa kalkarak.
"Hayır, daha güçlü biriydi."
Eris ellerini ovuşturdu.
"Paya?" dediğinde Geile daha da geniş bir ifadeyle gülümsedi.
"Yeni biriydi. Belliydi ki güçlüydü de." dedikten sonra o da ayağa kalktı. "Fanra gibi. "
Eris sinirli bir ifadeyle güldü.
"Beni kızdırmak için söylüyorsun Geile." dedi saçlarını geriye atarak. "Lidena, Fanra'dan sonra hiç kimseye bel bağlayamaz." dediğinde Geile yüzündeki gülüşü bir anda yok etti.
"Yanıldığını bilmen için görmene gerek yok. " dedi asi bir tavırla. "Zaten sorduğunda yalan söyleyemem."
"Beni!" diye bağırdı Eris öfkeyle. "Beni sinirlendirmek için söylüyorsun!" diyerek yıktı resmen ortalığı. "Duydun mu? Sırf onu kıskandığın için!"
Geile de bağırdı, tıpkı onun gibi.
"Bana güvenmiyorsan niye gidip kendin görmüyorsun!? "
Genç adam elini yaralı gözüne attı hızla. Sonrasında ne yaptığını fark edip ensesine ittirmişti.
"Şu anda değil."dedi deli gibi. " Şu anda yeterli değilim."
Geile artık delireceğini düşünüyordu. Eris delirmişti çünkü. Eris delirmiş ve güçleri yüzünden milleti de deli etmişti. Hiç kimse konuşmuyordu resmen. Etkisine aldığı herkes kukla gibi dolanıyordu etrafta. Yüzlerce, binlerce insan birikmişti ama durmuyordu.
"Ne yapacaksın? " dedi sinirle. "Bunca insanı toplayıp ne yapacaksın? Senin sevgin sevgi de diğerlerininki piç mi?" diyerek bir iki adım attığında Eris elini kaldırıp durdurmuştu onu.
"Evet." dedi soğukkanlılıkla. "Benim gözümde en büyük sevgi benim sevgim. Sen gözünü senden alan birini sevebilir misin? Ben severim." dediğinde Geile dişlerini sıktı.
"Sen benden her şeyimi aldın."
Eris'in yeşil gözüne bakarken acıyla bağırdı.
"Kalbini, irademi, fikirlerimi bile aldın benden! Ben 'hayır' diyemiyorum sana. Bu aptal gücün yüzünden bile değil." dedi ağlayarak. "Hiçbir gücün olmasa bile yap dediğin her şeyi yapardım ki ben."
Eris kafasını iki yana salladı.
"Yanında başka biri olamaz." diye mırıldandı kendi kendine. Gözünün önünde kendini parçalayan kızı görmüyordu sanki. Mahvolan kız onun için mahvolmuyormuş gibi. Eskisi gibi değildi artık genç adam. "Onun bir başkasının yardımına ihtiyacı yok ki. " dedikten sonra elini alnına dayadı. "Beni kızdırmak için söyledin!" diye bağırıp sinirle yandaki masayı devirdi. Üzerindeki eşyalar gürültüyle düşüp de birkaçı kırıldığında Eris hızla odadan çıkıp gitmişti.
İlk bakışta insanın gözüne yerdeki cam kırıkları takılıyordu. Düşmüş ve kırılmış. Ama dikkatle bakınca asıl kırılan genç kızdı. Sevmiş ve kırılmış. Önceleri dua ederdi Geile. Tanrıya yalvarırdı. Eris de ona baksın onu görsün diye. Şimdi ise kendini beddua ederken bulmuştu.
O da yansın.
O da kırılsın.
Aynı acıyı her gece ağlaya ağlaya tatsın.
İçi yansın için için.
İçtiği su bile dindiremesin.
Ağlıyorum sansın.
Ama akacak göz yaşı kalmasın.
O beni diri diri gömdü,
Kendisi sağ kalamasın...
Eris hızla dışarı çıktı.
"Mias!" diye bağırdı hırsla. Mias hızlıca yanına gelmiş ve saygıyla eğilmişti.
"Buyrun efendim."
Eris herkese emir vermişti. Öyle ki insanlar artık ne düşüneceklerine karar bile veremiyordu. Eris ne düşünürse onlar da onu düşünüyordu sanki.
Aşktan öte bir yere geçmişti onunkisi. Bir hırs, acımasız bir kin, sonsuz bir öfke... Eris insan olmanın temellerini kaybetmişti. Gördüğü her kişinin özgürlüğünü de kaybettirmişti.
Eski oda arkadaşı Mias'ınkini bile. Artık Mias sadece adının Mias olduğunu biliyordu. O, hipnoz olmuş, etten bir kuklaydı. Tıpkı diğerleri gibi. Tıpkı yüzlercesi gibi.
"Daha fazla insan lazım." dedi tek gözünü etrafta gezdirerek. "Bana daha fazla insan getirin."
Etkisi altına aldığı insanlar ile köy köy geziyor ve insanları birlikler halinde zorla bu köye getirtiyordu. Tek tek. Hepsini etkisi altına alıyordu. O delirmişti. İnsanları da delirtmişti.
Yapmadığı tek bir şey vardı.
Mias "Emredersiniz! " deyip de gittiğinde Eris sessizce arkasını döndü ve evin penceresinden kendisini izleyen Geile'ye baktı.
Sadece Geile ayrıca düşünebiliyordu. Karar alamıyor, uygulayamıyordu ama zihni yerindeydi. Ayırt edebiliyordu. Belki de sırf bu yüzden delicesine acı çekiyordu.
Tıpkı kendisi gibi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.26k Okunma |
3.1k Oy |
0 Takip |
101 Bölümlü Kitap |