14. Bölüm

13.Bölüm

Lady Yazar
ladyynizzz

...

Mutluğun birbirinden farkı evresi vardır. Her evresinde farklı duygular tadardınız. Kimi insan mutluyken gurur duyardı aynı zamanda. Kimisi mutluyken içinde acılara rağmen mutluğun umudunu yaşardı. Kimileride mutluğun huzurunu yaşardı. Benim gibi. 1

İçinde bulunduğum tarifsiz duygunun 2 anahtar kelimeleriydi.

Mutluluk ve huzur.

Karanın olduğu her ortam da hırçınlığım gider rahatlardım ve huzura varardım. Huzurum olduğu içinde mutlu olurdum. Huzur olmadan hiç bir şeyin anlamı, tadı yoktu.

Huzurlu olmamı sağlayan da dakikalardır yanımda yürüyen adamın ta kendisiydi. Yıllardır aramıza giren duvarlardan birini yıktığımız da o eski huzuruma geri kavuşmuştum. Başta anlamasam da şimdi anlıyordum o duvarların sebebini. Biz büyümüştük.

Eski biz değildik. Ne ben eski o Karanın Fıstığıydım ne de o Alyanın Karamıydı. Aramız da ki bağ hiç bir zaman kopmamıştı fakat gevşemişti. İlk aramıza ben lisedeyken onun üniversite okumasıyla duvarlar örülmüştü. Uzaklaşmıştık birbirimizden. Sonra abimle askere gitmeleri var tabi. 6 ay görüşmemişiz gibi benim ağırlaşan derslerimden dolayı her bize geldiğinde odamda oturup ders çalışmıştım. Geçen yılda benim kendimi herkese karşı kapatmamdan sonra aramız da muhabbet zamanla yok olmuştu.

Ama bu sefer farklıydık. Bu sefer o duvarları örmeye değil yıkmaya gelmiştik. Yeni bir sürecin içerisindeyken bizi nelerin beklediği sadece bize bağlıydı.

Ya biz olacaktık ya da...

"Alya?"

Dakikalardır yerde olan bakışlarım yanım daki bedene döndü. Sessizdik ikimizde. Aramıza da ki sessizlik yıllardır birbirimizden uzak olduğumuz dan dolayıydı.

"Efendim." Diye mırıldandım seslenişini yanıtsız bırakmamak adına. Mavilerini her zaman ki gibi üzerime dikmişti.

"Akşam boş musun?" Sorarken çekinmişti. Ne geçiyordu bilmiyordum, aynı zaman o da hızlanan kalp ritmimi bilmiyordu.

Alık alık başımı salladım. Gülümsedi. "İyi o zaman restorana gel."

"Beni artık bedava olarak çalıştırmayı bırakabilir misin?" Çekinmeden duygularımı dile getirdiğim kendisine has bir kahkaha attı. Dediğim şeyde nasıl bir anormallik vardı bilmiyordum fakat çok gülmüştü, fazlasıyla hemde.

Huysuzca omuz silktim. "Tamam...tamam küsme." Gülümsemesini durdurmaya çalışırkenki çabası boşunaydı.

"Ya git ya!" Daha fazla dayanamayıp yanından uzaklaştım. Bu sefer aramıza mesafeler girmesine izin vermedi. Anında yanıma gelip önümü kesti.

"Büyüyemedin hâlâ çocuk gibi küsüp gidiyorsun." Kolllarımı göğsümde birleştirdim. "Küsme hemen."

"Küstüm ki."

"Barışalım?" Başımı iki yana salladım. Benim gibi dudaklarını sarkıttı. "Tüh." Dedi büyük bir yapmacıkla. "Süprizim çöp oldu."

Beni bu hayatta beni benden daha çok bilen bir kişi varsa listenin en başında yer alırdı, Karan. Süprizler, hediyeler ve sözlere verdiğim önemi çok iyi bilirdi.

"Süpriz mi?" Bir anlık tüm kalkanlarımı indirip soru sordum.

Umursamaz bir şekilde baş salladı. "Sürpriz." Diye onayladı. "Hemde sana."

Birleştirdiğim kollarımı serbest bıraktım. Mavileri dikkatle suratımı inceliyordu. "Sürpriz boşa gitmesin madem."

"Aynen." Ciddiyetle dediklerimi aynı ciddiyetle onaylarken.

İşaret parmağımı kaldırıp yüzüne tuttum. Minik bir uyarıdan zarar gelmedi. "Sırf sürpriz için barıştım." Dedim uyarı manasında. "Ertesi gün yine küs olucam sana."

"Barışırız." Reddetmedim. Her seferinde küsüp sonrasında barışan ben oluyordum.

"Süpriz ne?" Diye sordum farklı bir konu açmak adına. Bana ciddimin sen der gibi bir bakış attı. "İyi be sormadım."

"Gelince görürsün."

"Ne zaman geleyim?"

"7 de hazır ol ben seni almaya gelirim."

Hafif bir baş salladım. Eve en erkeninden gidip akşama kadar hazırlanmam gerekti. Tabii bu hazırlanma sürecinin içinde biricik arkadaşım Bestede vardı. Büyük ihtimalle çuval giy çık diyecek dahi olsada ona ihtiyacım vardı.

Dakikalar sonra eve vardığımızda annemin babama her görevden önce yağlamasını söyledi ama babamın inatla yağlamadığı bahçe kapısının kulak tırmalayan sesiyle içeriye girdik. Gerçekten artık birisinin çıkıp şu kapıyı yağlaması gerekti. Dış kapının önüne geldiğimde arkadan da ki ayak sesleri de durmuştu. Bize gelecekti demek. Cebimden evden çıkmadan önce aldığım anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. İçeri girip ayakkabılarımı çıkardığımda o da peşimden geliyordu.

Birlikte salona geçip ikili koltukların en uç noktalarına oturduk. Abimin uykuya düşkün olması işime geliyordu çoğu zaman. Aynı şu an olduğu gibi. Aramıza yine bir sessizlik hüküm sürmüştü ama bu sessizlik diğerlerin aksine rahatsız edici değildi.

Saniyeler bir bir akıp geçerken bir anda "Aç mısın?" Diye sormasıyla daldığım düşüncelerden kaldırdım.

"Çok değil." Desemde ayaklandım. Bu soruyu sorduğuna göre acıkmıştı. Ve Karan yemeğe düşkündü. "Yumurta kırsam yeter mi?" Tüm mutfak hünerlerimi dile getirdiğimde gülümsedi.

Oturduğu yerden ayaklanıp "Az bir şeyler öğreteyim sana." Dediğinde sesimi çıkarmadım. Reddetsem daha da üzerine düşecek belki de inada bindirecekti.

Birlikte mutfağa geçtik. İlk başta çayı koydu sonrasında buzdolabından salatalık ve domates çıkarıp onları doğramadan önce yıkadı. Benden daha çok mutfakta ki eşyaların yerini biliyordu, yadırgamadım. Çocukluğu bu evde geçmişti. Benimse onun yanında. O bir bir her şeyi yaparken banada kahvaltılıkları dizmek düşmüştü.

Dakikalar sonra bomboş olan masa dolu vermişti. Hafifçe böbürlenir şekilde omuzlarımı kaldırdım. "Kim yaptı."Abim ve kendine menemen yaparken banada omlet yapmıştı. Karan gülümseyip başını iki yana sakladı. Tırnaklarımda gördüğü ojeler yüzünden beni pek mutfağa sokmamıştı. İşime gelmişti.

Tabakları ve çatalları masaya dizme işini üstlendiğim de Karanda Uyuyan Prensesi uyandırmak için yukarı çıktı. Üç tabak çatal ve bardak çıkarıp hızlıca masaya dizdim. İşim bittiğinde elime telefonumu alıp abimleri beklemeye başladım. Sosyal medya hesaplarıma kısa bir göz atarken abimler hâlâ gelmemişti.

"Abi!" Diye bağırdım ses vermesi adına. Cevap gelmedi. Bir anlık Karanında abimin yanına gidip uyuduğu düşüncesi aklımı çeldiğinde panikle yukarı çıktım. Abimi uyandırmak başlı başına bir işken Karana söz dahi etmiyordum. Merdivenlerden ikişer adımlarla çıkıp odamın hemen yanında bulunan kapısı aralık odadan gelen seslerle rahat bir nefes aldım.

"Söylesene oğlum artık." Diye yakınıyordu abim uykulu sesiyle. Bir konuda eksik kalkmaktan nefret ederdi.

"Zamanı gelince dedim ya." Demişti Karan artık abim onun ne söylemesini istiyorsa. Sesinde ki bezginlik gülümsememe neden oldu.

"Anasını satayım." Diye söylendi abim Karanın lafı sonrası. "Kırk yılın başı yengemiz olmuş onda da tanıştırmıyorsun."

Duyduklarıma gülümsemem asılı kalırken nefes almaya çalıştım.Ağrı saplandı bir anda vücuduma. Her yerime hemde. Başım, boğazım, sırtım, gözlerim, her yerim ağrıyordu.

...

(Yalın keşke)

Ağrıyan başım değil, düşüncelerim.

Ağrıyan boğazım değil, söyleyemediklerim.

Ağrıyan sırtım değil, kaldıramadıklarım.

Ağrıyan gözlerim değil, kırılan umudum.

Kendimi o kadar çok Karanın beni sevip sevmediğine kaptırmıştım ki onun bir başkasını sevebilmesini aklımın ucundan dahi geçirmemiştim. Sevdiğiniz birinin sizi değilde bir başkasını sevdiği düşüncesi...

Düşüncesi bile nefes almayacak derece acıtırken bu gerçekle yüzleşmek ölüm olsa gerek.

Hani olur ya ilkokulda en yakın arkadaşınızın ömrünüz boyunca en yakınınız olacağını düşünürsünüz. Sonra o zamanla başkalarıyla takılmaya başlar. İlk başta sizinle takılmayı bırakır sonra yanınızdan kalkar ve bir daha gerekmedikçe hiç konuşmazsınız.

Belkide sonumuz öyle olacaktı. Hiç konuşmayacaktık. Yüreğime bir ateş düşmüş devamında her yerimi yakmıştı. Canım dile getirilmeyecek kadar çok yanarken açıpta gösterebileceğim bir acı değildi.

Suç bendeydi fakat. Kendi kurduğum hayal dünyamda her şeyi büyütmüştüm. Bir Karanla hiç bir zaman birbirimizin çocukluk aşkı olmamıştık. Biz sadece çok iyi anlaşan iki arkadaştık. Arkadaş fazlası değildik. Onun için sadece bir oyun arkadaşıydım, öyle kalmıştım.

"Alya, yeter." Diyen Besteyi dakikalardır duymadığım gibi şimdide duymadım. Saatlerdir olduğu gibi ağlıyor ve sadece içiyordum. Evdeki alkol zulasını patlatmıştım. Elime ne geldiyse almıştım. Nakitim olmadığı için karttanda ne alsam abim göreceği için kendime böyle bir çözüm bulmuştum.

İçip unutmak istemiştim.

Fakat bunu yaptığım ilk dakikadan pişman olmuştum. Ben alkol sevmezdim, kokusuna dahi tahammülüm yoktu. Böyle olmasına rağmen arkamda 3 boş şişe vardı. Duygularım uzun süre sonra o kadar çok karışmıştı ki bir yerden sonra kaldırmamıştım.

Abimin içip her seferinde sunduğu bahaneye sığınmıştım, unutmak istemiştim.

Duyduklarım, abimin yaptığı ima ve Karanın reddetmeyip kabullenişi. Belki demiştim yanlış anlamışımdır belki yoktur öyle bir şey, varmış. Sessiz kalmış kabullenmişti.

"Sevmiyormuş." Diye mırıldandım. Telefonumun siyah ekranından yansıyan görüntüme bakarken. Saçmaydı belki fakat çirkin miydim? Yanaklarım vardı kilolu gözüktüğünden mi? Başımı iki yana salladım. Karan bu sebeplerden ötürü birisini sevecek biri değildi.

"Kötü bir insan mıyım?" Dolanan dilimden dolayı telafuzumda değişiklikler olurken beni anlayan bir tek bendim.

"Saçmaladın iyice!" Diye bağıran Besteyle olduğum yerde sıçradım. Son bir kaç saattir sabrıyla oynuyordum ve tükeni vermişti.

Gözlerimi doldurdum anında. "Neden bağırıyorsun."

Ellerini saçlarına atıp çekti. "Bağırmıyorum bebeğim."

Başımı iki yana salladım. "Bağırdın." Yaşlar gözlerimden bir bir akarken ofladığını işittim. Bulanık gözlerimden hiç bir şey görmüyordum.

"Özür dilerim."

"Reddedildi."

"Ne?"

"Özrün.. reddedildi."

"Alya!" Dudak büzüp yaşlarımı akıtmaya devam ettim.

"Hâlâ bağırıyorsun."

Bestelerin evinin balkonunda -balkon meydana bakıyordu- telefondan çalan şarkı eşliğinde evden çaldığım içkilerle birbirime bağırıp duruyorduk. Daha doğrusu o bağırıp beni ağlatıyordu. Abimlerin konuşmasını dinledikten sonra dershanede denemem olduğunu belli edip apar topar evden çıkmıştım. Abim ve Karan pek inanmasalarda üzerime düşmelerine izin vermemiştim. Beste belli etmemeye çalışsada buraya geldiğimden beri abimle mesajlaşıyorlardı. Ona yüzeysel bi şekilde durum verdiğini görmesem de emindim.

"Tamam bir daha bağırmayacağım, söz." Beni yatıştırmak adına ağızına ilk geleni söylerken ona ayak uydurdum.

Akmaktan sümüğüm tadına doyamadığım burnumu çektim. "Söz verdin bak." Başını salladı.

"Söz verdim."

Aklıma gelenlerle gözlerim akmaya devam etti "O da söz vermişti!" Avazım çıktığı kadar ağlarken koca mahalleye reklam yapıyordum. Gram umrumda değildi.

Sanki evren ağlamamı daha çok istiyormuş gibi şarkının sözlerini yüzüme vurduğunda bardağı tekledim.

"Ah keşke oyunlar oynamasaydık."

Artık ağlamaktan göz pınarlarımın koruduğuna emin olduğum da kendimi toparladım. Bir kez daha tadına baktığım sümüğümü çektim. "Kendindesin?" Bestenin kendime geldiğinden emin olduğunda başımı salladım.

Masanın üzerinde bulunan paketten bir dal aldım. Bestenin onaylamaz bakışlarımı üzerimde hissetsemde umrumda değildi. Sonuçta her gün sevdiğim çocuğun bir başkasını sevdiğini öğrenmiyordum, değil mi?

Ayağa kalkıp paketi aldı. "Bu ilk ve sondu." Kafamla geçiştirdim anlık. "Ben kime ne anlatıyorum." Diye cırladı.

Dudak büzdüm."Hani bağırmayacaktın?"

"Sinirlendirme o zaman da sende." Ağızımı açacağım sıra işaret parmağını yüzüme doğru salladı. "Sakın ağlamak yok!"

Elimde ki sigaradan derin bir nefes aldım. Dumanı ağır ağır -Besteyi daha çok sinirlendirmek adına- yüzüne üfledim. Yüzü gittikçe kızarırken bense sırıtıyordum. Yaptıklarımın her şeyini sarhoşluğuma verecekti.

Aramız da gergin gerilimi evin zil sesi bozdu. Bana söylenerek kapıyı açarken kıkırdadım. Dedikleri bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkıyordu.

Beste çatık kaşlarıyla içeriye geri geldiğinde yalnız değildi. Bu sefer arkasından narin bedenin aksine zıt iri bir beden geldi. Gelenin suratına bakmak yerine ayaklarından başlayarak suratına doğru tırmandırdım bakışlarını. En sonunda gülen bir surat beni karşıladığında başımı yana yatırdım.

"Sende her yerden çıkıyorsun."

Gülümsemesi genişledi. "Bunu hoşgeldin olarak kabul ediyorum Portakal."

"Umrumda değil."

Balkonda bulunan sandalyelerden birine oturdu. Burda ne işi olduğunu sorgulamak haddime değildi çünkü Cihangir bey istediği zaman istediği yerden girip çıkabiliyordu.

Uyuz adam.

"Beni gördüğünde bu kadar sevineceğini bilsem önceden gelirdim." İmalı konuşmasını duymazdan geldim.

"Sinirimi bozuyorsun."

Siyahları parladı. "Bana böyle güzel iltifatlar etme."

"Ne zaman gidecek?" Cihangirin burda bulunduğunu görmezden gelip Besteye yönelttiğim soruyla Beste gözlerini hafif belirtir şekilde aştı.

"Alya çok ayıp!"

Omuz silktim. "Benim evim değil mi bura?" Başını salladı. Bu sefer bakışlarımı Cihangir'e çevirdin. "Gördün benim evimmiş şimdi seni evimden atıyorum."

Yalandan kaşlarını çattı. "Kalbimi kırıyorsun Portakal."

Dudaklarımı büzüldü, Besteye döndüm. "Kalbini kırmışım."

"Özür dile affeder." Sanki beş yaşın da ki çocukla konuşur gibi açıklıkla konuşuyordu.

"Ya affetmezse?" Diye sorsamda sorum havada asılı kalmıştı. Mahçup bakışlarımı Cihangir'e çevirdim. Onun bakışları zaten bendeydi. Gülümseyerek bana bakıyordu her zaman ki gibi. Sabahtan dolayı çok göz teması kurmamaya çalışıyordum, çekiniyordum.

"Özür dilerim." Cevap vermesini beklemeden öne atladım. "Affettin mi?"

"Affettim." Rahat bir nefes verdim. Bu sırada elimde ki sigara bitmiş masada bulunan küllükte yerini almıştı. Bakışlarım küllükte takılı kalırken ikilinin sohbetine kulak kabarttım.

"Geldiğin iyi oldu Cihangir." Demişti Beste. Acaba o mu çağırmıştı Cihangiri?

"Lafı olmaz." Demişti paşa hazretleri. "Eve mi bırakayım?"

"Erene yazdım, evde onu bekliyor."

Ne kadar fısıldaşarak konuşsalarda dedikleri her şeyi duyuyordum. Omuzlarım düştü. Şimdi eve gidip birde abimin sorularına mağruz kalacaktım.

"Eve gitmek istemiyorum." Diye söylendim. İkili kısa bir an birbirlerine baktı sonra bana döndüler. Bestenin attığı bakışlardan Cihangirin gergin gülümsemesinden bu durumda elllerinden bir şey gelmediğini bellli ediyordu.

Omuzlarım sarsıldı. Yenilgilikle başımı sallayıp ayaklandım. "Sende gelsene bize." Diye mırıldandım Besteye başını salladı.

"Geleyim bebeğim."

Hep beraber ayaklandık. Beste telefonunu almak için yanımızdan ayrılırken yanımda duran koca bedene baktım. Ayakkabılarını giyinmek için dışarı çıkmıştı onun ardından bende çıktım.

Açıkçası sabahki olanlardan sonra onunla baş başa kalmak istemiyordum. Sorusunun cevabını bekliyordu benden. Bense uzun bir süre o soruyu cevaplayacak değildim.

Çok geçmeden Beste yanımıza geldiğinde hızlıca evden çıktık. Ben motorla nasıl üç kişi sığacağımızı düşünürken Cihangirin kapının önüne park ettiği jiple bu merakım son bulmuştu.

Arkaya oturup üç kişilik koca alanda yaylana yaylana oturdum. Beste bana söylenip öne geçmişti. Araba ile yaptığımız kısa yolculuğun ardından eve varmıştık. Dışarıdan ışıkları yanan evime bakıp yutkundum.

Eren Alp, babam Semih Alpin olmadığı ortamlarda adeta onun daha katı haline bürünüyordu. Tüm korkuma rağmen omuzlarımı dikleştirip eğik başımı kaldırdım. Geri adım yoktu!

Bestenin koluna girmiş bahçeden içeriye girdiğimizde bakışlarım arabayı aradı. Annem çıkmadan arabayı almıştı. Arabanın görünürde olmamasına rahat bir nefes aldım. En azından Nagihan Alpden korkmama gerek yoktu.

Kapıyı çaldığımızda ekşiyen midemle yüzümü buruşturdum. İçtiklerim tırmalaya başlamıştı. Evin demir kapısı gıcırdayarak açıldığında korkarak Bestenin kolundan çıkıp Cihangirin arkasına sakladım.

"Abicim?"

Abimin sert sesi kulaklarıma vardığında kafamı saklandığım bedenden uzaklaştırıp ona baktım. Kaşlarını çatmıştı alnında ki çizgiler yeterince belli oluyordu artık, erken yaşlanacaktı.

"Abi?"

Herkes bize bakıyordu.

"Napıyorsun orda?" Yutkundum. "Gel buraya."

Başımı iki yana salladım. "Olmaz kızacaksın bana!"

"Kızmayacağım." Dediğinde gözlerim doldu. Midemin bulantısı giderek artıyordu gerildiğimden. "Gel buraya." Elini uzattığında bir uzattığı ele bir de ona baktım.Sığındım bedenin arkasından çıktım. Aramız da ki mesafeleri kapatıp abimin yanına vardım. Ben ondan ters bir haraket beklerken oysa bir anda beni kolları altına alıp sarıp sarmaladı.

Fakat hesaba katmadığı bir şey vardı o da bulanan midemdi. Bir anda boğazıma gelen yakıcı hisle daha fazla kendimi tutamadım.

...

Bölümü nasıl buldunuz?

Sosyal Medya Hesaplarım :

Tiktok: ladyyniz

Insta: parlakgece_official

​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.01.2025 03:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...