Rüzgar bu kadar mı çaresizdi?
İnsan sevdiğini kaybedince çaresiz mi hissederdi?
Hissederdi.
...
Hastanenin koridorları, derin bir sessizlikle yankılanıyordu. Gecenin karanlığı camlardan içeri sızarken, beyaz duvarlara asılı saat tıkır tıkır ilerlemeye devam ediyordu. Ama Rüzgar için zaman durmuş gibiydi. Gözlerini yoğun bakımın küçük penceresinden ayırmadan, içerde yatan Su'ya bakıyordu.
Yanında Yeliz vardı ama kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Ne Rüzgar ne de Yeliz konuşuyordu. Sadece bekliyorlardı. Beklemek, umut etmek ve dua etmek…
Su’nun nefes alışı bile zayıftı. Makinaların ritmik sesleri odanın içindeki tek sesti. Rüzgar, ona bir şey olursa ne yapacağını bilmiyordu. Sanki içindeki her şey paramparça olmuştu. Ateş’in sesi hâlâ kulaklarında yankılanıyordu, elindeki silah, gözlerindeki öfke ve sonra—Su'nun gözlerini bile kırpmadan önüne atlayışı…
"Bu benim suçum," diye fısıldadı Rüzgar.
Yeliz başını kaldırdı. Gözleri doluydu ama ağlamıyordu. "Hayır, Rüzgar. Su kendi kararını verdi. Seni korumak istedi."
Rüzgar gözlerini kapattı. Bu kelimeleri biliyordu, anlamları mantıklıydı ama kalbine ulaşmıyordu. İçindeki fırtına dinmiyordu. Su, kendini onun için feda etmişti. Ama neden?
Birden doktorun sesiyle irkildi.
"Hayati tehlikeyi atlattı. Şu an stabil. Ama hâlâ dinlenmesi gerekiyor."
Yeliz heyecanla derin bir nefes aldı. Rüzgar ise anında doktorun bileğini tuttu. "Görebilir miyiz?"
Doktor önce tereddüt etti ama sonra başını salladı. "Sadece kısa bir süreliğine."
Rüzgar ve Yeliz içeri girdiklerinde, odanın içinde keskin bir ilaç kokusu vardı. Su, solgun ama huzurlu bir şekilde yatıyordu. Göz kapakları aralık, nefesi yavaş ve derindi. Onları fark edince yorgun bir gülümsemeyle başını hafifçe oynattı.
Rüzgar yanına hızlıca yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktü. Elini, onun hâlâ soğuk olan parmaklarının üzerine koydu. "Güzelim… Bitanem… Bizi çok korkuttun."
Su hafifçe kaşlarını kaldırdı. "Siz… iyisiniz, değil mi?"
Yeliz de yatağın diğer tarafına geçti. Gözleri hâlâ yaşlıydı ama gülümsemeye çalıştı. "Çok korktuk canım, iyi ki kurtuldun."
Su başını yavaşça salladı. "Özür dilerim."
Rüzgar anında başını salladı. "Hayır, sen özür dilemeyeceksin. Ben… Seni koruyamadım."
Su’nun gözlerinde bir şeyler belirdi ama söylemedi. Sadece başını hafifçe yana çevirdi.
Yeliz, ortamın giderek daha duygusal bir hale geldiğini hissedince hafifçe kıpırdandı. Rüzgar’a baktı. O, bir an Yeliz’in bakışlarını yakaladı ve anlamış gibi başını salladı.
"Yeliz, biraz yalnız kalabilir miyiz?"
Yeliz bir an tereddüt etti ama sonra anlayışla başını salladı. "Tabii. Ben biraz dışarı çıkayım. Ama çabuk olun, Su’nun dinlenmesi lazım."
Kapı yavaşça kapandığında odada sadece Rüzgar ve Su kaldı. Bir süre sessizlik oldu. Rüzgar, Su’nun narin elini avuçlarının içinde tuttu.
"Ben… Seni kaybetmekten o kadar korktum ki."
Su, gözlerini ona çevirdi. "Ben buradayım, Rüzgar."
"Biliyorum ama… Beni korumak için hayatını riske atmana gerek yoktu."
Su hafifçe gülümsedi. "Belki de vardı. Eğer sana bir şey olsaydı… Kendimi asla affetmezdim."
Rüzgar derin bir nefes aldı. Gözlerini Su'nun gözlerinden ayırmadan konuştu.
"Su, sen benim için… çok özelsin. Bunu biliyorsun, değil mi?"
Su, gözlerini kaçırdı. Yüreği hafifçe hızlandı ama derin bir nefes aldı. "Biliyorum, Rüzgar. Sen de benim için özelsin."
Ama o “özel” kelimesinin ne anlama geldiği ikisi için de belirsizdi. Rüzgar, Su’ya hissettiklerini açıkça söylemek istiyordu ama bu, onun için doğru an mıydı?
Su ise onun gözlerinde bir şeyler gördü. Bir şeyler hissetti. Kalbi, Rüzgar’ın yakınlığında biraz daha hızlı atıyordu. Ama bu aşk mıydı? Yoksa sadece ona duyduğu güven ve sevgi mi? Bilmiyordu.
Rüzgar, parmaklarını Su'nun elinin üzerinde gezdirdi ve gülümsedi. "Sen iyi ol, Su. Gerisi önemli değil."
Su, onun gülümsemesini görünce kendi içinde bir şeylerin yumuşadığını hissetti. "Teşekkür ederim, Rüzgar. Burada olduğun için."
Rüzgar bir an durdu, sonra hafifçe başını salladı.
Ve o an, Su'nun yüreğinde bir sıcaklık belirdi. Ama bunun adı neydi, hâlâ emin değildi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
650 Okunma |
106 Oy |
0 Takip |
20 Bölümlü Kitap |