13. Bölüm

13. BÖLÜM: KORUMAK

Laura
lauraninnyiildizi

13. Bölüm: Korumak.🦸🏼‍♀️


Bir türlü dinleyemediğim matematik dersini zil sonlandırmıştı. Ortalıkta sersem sersem dolaşıyordum belki kendime gelirim diye dershaneye gelmiştim ama oda pek işe yaramamıştı.

" Zeynep, ayağıma basıyorsun."

İnleyerek bunu söyleyen Eray'a baktım şaşkınca çocuğun beyaz ayakkabısı siyah olmuştu resmen. Tüm ders boyunca ayağına basmıştım sanırım. Utançla kızarırken gözlerimi Eray'ın gözleri ile buluşturdum.

" Özür dilerim." diyerek sıradan kalktım çantamı da aldığımda sınıftan çıktım bir kaç saniye sonrası kolum tutuldu.

" Hey hey büyütülecek bir şey yok sadece bir ayakkabı."

Gülümseyerek beni ikna etmeye çalışıyordu. Kafamı sallayarak gözlerimi kaçırdım. Eray bugün fazla bakımlıydı. Saçlarının kesimi, renkli gömleği, krem rengi şortu, beyaz ayakkabıları ve kolundaki gri saati ile tam da kuş uçtu beybilik bir tarzı vardı.

Yanımda sessizce yürürken gözüm ileride duran kişiyle kocaman oldu. Babam siyah takım elbisesi içinde kapıda bekliyordu. Onu gördüğümü fark ettiğinde elini kaldırdı ve salladı.

" Biraz daha sallarsan kolun kopacak." diye mırıldandım. Eray kafasını bana çevirip kaşlarını çattı " Efendim?"

Hemen konuşmaya atıldım " Hiç, bir şey hesaplıyordum." Evet sadece babamın kolu bu sallama ile kaç dakika sonra yerinden çıkar onu hesaplıyordum.

" Bugün dalgın gördüm seni." Eh bu çocukta FBİ ajanı filan mıydı? Aç elini falına bakayım derse şaşırmazdım.

" Uykumu alamadım da ondandır." iç sesim yılan ol bakayım diyerek dalga geçiyordu benimle. Doğru söylüyor olabilirdi yılanlık bir performans sergilemiştim ân itibari ile. Ama nasıl söyleyecektim? Babam geldi, çok mutluyuz. Pembe panjurlu evimizde mutluluktan ağlıyoruz mu demeliydim?

Babama yaklaşmadan Eray ile vedalaştım babamı görmemezlikten gelip yanından geçecekken önümü kesti. Sıkıntılı nefes verdim.

" Merhaba kızım." dediğinde kaşlarım alayla havalandı. " Merhaba." dedim dilimin ucuyla. Ah babacığım merhaba, nasılsın nasıl gidiyor işler güçler demeyi aylar önce elimin tersi ile itmiştim.

" Eğer vaktin var.." cümlesini balla değil keskin dilimle kesip yürümeye devam ettim " Yok."

Durağa ulaşmama kalan son iki adımda babam da benimle yürümeye başladı. Ses etmeden oturağa oturdum oda yanıma oturdu. " Eskiden buralar dutluktu." diyen babama baktım. Espiri yapmalar filan keyfi gayet yerindeydi sanırım.

" Konuşmuyorsun." dedi ve ıslık çalmaya başladı. Bu müzik? Gece bana söylediği şarkıydı. Unutmamıştı.

" Şimdi uyuyorsun küçük hanım." diyen kız kollarını birbirine bağlayıp kafasını salladı.

" Olmaz." dedi inatla. Babası pes etmeden kızına baktı. " Nedenmiş bakalım?"

Küçük kız bu soruyu bekler gibi güldü " Bana şarkı söylemedin." Kızının tatlı hâline gülen adam yanağına öpücük kondurup şarkıyı mırıldanmaya başladı.

" Bana bir masal anlat baba."

Hayalden sıyrılıp yanağıma düşen bir yaşı sildim hemen. " Neden gitmiyorsun? " dedim yüzüne bakarak. Kafasını bana çevirdi " Alışkınsın zaten gitmelere." dediğimde yutkundu.

Dolmuş geldiğinde ayağa kalktım bir basamak sonrası arkamdan geldiğini gördüğümde kaşlarım çatıldı.

Boş olmayan koltuklar sayesinde ayakta beklemek zorunda kalmıştım. Yorgun hâlimle çekilmezdi şimdi. Yanıma gelip durdu yüzünde gülümseme ile bana bakıyordu.

" Sen buralara yabancı değil misin? Sonuçta özel araban dururken burada olmak saçma." dedim. Güldü ve kafasını cama çevirdi. " Annen gibi çatal dillisin." dediğinde gözlerim büyüdü.

" Sana benzemektense anneme benzemek benim için gurur verici bir durum." dedim ve boşalan yere oturdum. Keşke hiç gelmeseydi öylece kalsaydı. Yıllarca onsuz büyüseydim. Belki sonra özler arardım. Belki ama.

Dolmuş durduğunda indim hızlıca. Oda indi ve koşarak yanıma geldi. " Ocakta yemeğin var gibi koşuyorsun." dedi ve güldü. Durdum. Oda durdu.

" Ne yapmaya çalışıyorsun? İki şaka yapar bir kaç gün yanına gelir iki de hediye alır kendimi affettiririm diye mi düşünüyorsun?" dediğimde gözlerini kırpıştırdı.

" Ben sadece..." cümlesini kestim yine. Onu duymak istemiyordum. Ona baktıkça annemin göz yaşları geliyordu aklıma.

" Sen sadece vicdanını rahatlatıyorsun." dedim. " seni görmemek daha az acı veriyor. Lütfen karşıma çıkma."

Arkamı dönerek biriken göz yaşlarımı bıraktım. Geçmişe geri dönmek için tıklayınız butonu olsa bir dakika olmaz tıklardım. Maalesef ki gelecek geçmişi zehirlemişti. Ölen geçmiş bir daha dönmemek için ant içmişti. Mutluluk tabuta konulmuş üzerine toprak atılmıştı. Göz yaşları ile ânılan mutluluk çürümüştü karanlık toprağın altında.

Düşüncelerimle geçen yol kısa sürmüştü. Son basamağı da çıkıp yorgunca kapıya doğru yürüdüm annem ve Ferit amca konuşuyordu. Ferit amcayı görünce ellerim terlemişti hemen.

" Ah ah Yusuf bayağı yakmış sizi Ferit abicim." diyen annemle kaşlarım çatılmıştı. Yusuf ne alakaydı şimdi?

" Öyle oldu." dedi Ferit amca. Kafam önümde onların yanında ilerledim.

" Selamün aleyküm." dedim. Bunu demek benden beklenmeyen bir şeydi. Genellikle moron gibi eve girerdim selamsız sabahsız. Annem de gurula bana bakıyordu 'iyiki yapmışız seni' der gibi.

" Ve aleyküm selam." dedi Ferit amca gülerek. Nasıl yani? Güldü mü o bana? O ponçik takma dişleri ile güldü mü bana? Gece bardağın içine attığı dişleri ile bana güldü yani.

" Dişlerim takma değil."

Bunu duyduğum ân kendimi dövmeyi şiddetle aklımın köşesine yazdım. Neden pot kırıyordum? Tam aramızdaki sorunu çözdüm diyorum arasına bir tanesi daha ekleniyordu.

" Neyse selametle." dedi ve evine girdi. Kızarık yanaklarla arkasından baka kalmıştım annemin kolumu çekmesiyle içeri girdim boynu bükük Emrah gibi.

Mutfağa geçip annemi izlemeye başladım. Küp küp doğradığı salatalığı yoğurdun içine döktü. " Ne olmuş biliyor musun?" dedi doğrama tahtasını yıkarken.

" Bilmiyorum."

Dedim doğal olarak. Annemi bozmak zevkli olabiliyordu. Beni takmayarak anlatmaya başladı. O ara kendime su doldurdum.

" Bizim Yusuf şişeyi gelişi güzel fırlat, şişe de Ferit amcanın elindeki çaya çarpsın çayda dökülmesin mi üzerine?" dediğinde ağzımdaki suyu püskürttüm. Genzime takılan bir kaç damla öksürük ile çıkmıştı ya da annemin damatın sırtına vurulur gibi sırtıma vurmasıyla.

Ne yani? Şimdi Yusuf beni mi korumuştu? O uyuz çocuk beni kurumuştu öyle mi? Yüzümde şapşal bir gülümseme oluştuğunda geçen gün Yusuf için ettiğim bedduaları geri aldım.

Gidip Yusuf'a teşekkür etmek istiyordum. Annemden izin alarak evden çıktım basamakları mutlu mutlu indim sonu hariç. Lanet çocuklar toplarını ortalığa bıraktıkları için yere yapışmıştım.

" Bana bakın,bir daha yere top bırakırsanız topunuzu keserim."

Diye tehdit ettim onları. Pembe elbiseli olan konuştu " Böyle tehditler eskide kalmadı mı ya?" Dedi. Haklıydı ama.

" Oynayacak yer mi kalmadı? Çıkın mahalleye." dedim hepsi bana kötü kötü bakarken dışarı kovdum onları.

Şemsiye altında oturan amcalar yine formundalardı. Amcanın biri işaret ve baş parmağı ile çayını tutarken orta parmağı ile yüzük parmağının arası ile sigara tutuyordu. Zannımca serçe parmağının arasına da acılı dürüm sığdırmayı planlıyordu.

Kendi kendime gülüp dükkana doğru ilerledim. Umarım Yusuf dükkanda olurdu. Yoksa buraya boşuna gelmiş olurdum.

Kapıya geldiğim de duyduğum sesler ile durdum.

" Beni özledin mi?"

Yusuf'un sesi bu. Kim kimi özlüyordu ki şimdi?

" Ben de seni çok özledim."

Kaşlarım çatılmış bir hâlde kapıda bekliyordum.

" Ah güzelim, bir tanem."

Öğk! Bir tanem mi? Bu çocuk kime halleniyordu böyle?

" Şimdi özlem gidermenin sırası bence."

Gözlerim kocaman olmuştu. Yusuf'un babasının dükkanı kerhaneye dönüyordu haberi yoktu zavallının.

" Gel buraya."

Dediğinde dayanamayıp içeri girdim bunu görmeyi hiç beklemiyordum.

Hemde hiç.

Bölüm : 21.06.2025 18:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...