14. Bölüm

14. BÖLÜM: YAKAR TOP

Laura
lauraninnyiildizi

14. Bölüm: Yakar Top. 🔥

Yusuf elindeki çiğ köfte dürümü öpüyordu. Ağzım açık ona bakarken aklımdan geçirdiğim fesat düşünceler için utanmıştım. Ama Yusuf'un çiğ köfteye asılacağını nereden bilebilirdim ki?

" Ya sen ne yapıyorsun?" dedim gülerek. Ağzındaki lokmayı çiğneyen Yusuf bana baktı ânında kısılan gözleri gülümsediğinin işaretiydi. Ağzı doluyken gülümseyen tek varlıktı Yusuf.

" Hoş goldon hoysozcoğom."

Anlamam kısa sürmese de onun ağzındaki lokmayı yutması kısa sürmüştü. " Hangi rüzgar attı seni buraya?" dediğinde nasıl bir konuşma yapacağımı planlıyordum.

" Ben..." Yanıma geldi ve heyecanla bana baktı " Bana kız mı buldun?" dediğinde gözlerimi devirdim.

" Oradan bakılınca Esra Erol'a benziyorum galiba."

Güldü ve kafasını önüne eğdi. " Ee ne söyleyeceksin?" dedi. Evet ne söyleyecektim? Sadece küçük bir teşekkür. Bana merakla bakması unutturuyordu dilimdeki cümleyi.

" Sen..." dediğimde yine kesti cümlemi " Ben çok yakışıklıyım bunu mu diyeceksin?" dediğinde koluna vurdum. Uyuzluğu iş başındaydı.

" Elin ağır huysuzcuğum." derken kolunu ovuşturuyordu. Hem gülüp hem de gözlerimi devirdim.

" Umarım kesmezsin." dedim ve ona baktım ağzına hayali fermuar çeker gibi yaptı ağzımı açmıştım ki " Ben bir makas değilim." dedi ve gülmeye başladı.

Ona küçümseyici bakışımdan atıp dışarı doğru yürüdüm. Yusuf'un mükemmel esprileri sayesinde ortamın havası bayağı bozulmuştu. Kolumdan tuttu " Tamam bölmek yok." dedi.

Parmağımı ona doğru tuttum " Bak bu sefer de ben bir bıçak değilim dersen şu bıçakla doğrarım seni." diyip ekmek bıçağını işaret ettim. Güldü ve kafasını salladı.

" Sen beni korumuşsun, Ferit amcaya şişeyi atanın kendin olduğunu söylemişsin." dedim gözlerim ışıldarken. Tebessüm edip kollarını birbirine bağladı filozof edasıyla.

" Eğer sen olduğunu söyleseydim Ferit amcanın gazabından kurtulamazdın. E,sen olmazsan ben kiminle uğraşacağım? Senin için yapmadım yani." dedi kendimi 'hı slk' dememek için zor tutuyordum.

" Teşekkürler." diyip gülümsedim. Biz birbirimize gülüşerek bakarken teyzenin sesi bizi böldü. " Malır ne kadar?"

Marulun yüz yıllık değişimi malır olmuştu da haberim yoktu. Elinde salladığı şeyin marul olduğunu görmesem saatlerce malırın ne olduğunu düşünürdüm.

Yusuf'a görüşürüz deyip marketten çıktım. Eve geldikten sonra karnımı doyurup uyudum. Hâliyle yorulmuştum. Ruhsal anlamda yorulmak bile uyku getiriyordu.

Sabaha kadar güzel bir uyku çekmek istemiştim ama sabahın köründe düğün varmış gibi odamı ele geçeren sineklerle uykum karanlık raflara kaldırılmıştı.

Elimde sineklik sinek öldürmek için gözümü dört açmıştım. Hem uykumu kaçırıyorlardı hemde karşımda çiftleşiyorlardı. Hele o sesleri en sinir bozucu şeydi.

Duvarda bir tane gördüğümde yavaş adımlarla oraya yürüdüm.

" Avını avlamaya giden avcı oldukça sabırsızdı." dedim sesimi belgesel sunucuları gibi yaparken.

Duvara yaklaştığımda sinekliği havaya kaldırdım.

" Avcı hazır olda beklerken avı ürkütmemeye çalışıyordu."

Duvara inen şlap sesi ile gözlerimi yumdum. Sinekliği kaldırdığımda sineğin dışkısınında duvara yapıştığını gördüm.

" Hem karşımda çiftleşin hemde tuvaletinizi bırakın."

Dedim kendi kendime. " Hayır yani bide kendiniz yetmiyor gibi yavrularınızla uğraşıyoruz." dedim. Bebek sineklerde kulağıma girmeye çalışıyorlardı başka yer yok gibi.

" Bakamayacaksanız yapmayın." deyip mutfağa gittim. Yoğun çabalarım sonucu mutfak sinek bakımından temizdi.

Bardağa su doldurup elime aldım. Tam da o ân içine bir sinek düştü. Gözlerim seğirirken suyun içinde bana nispet yapar gibi yüzen sineğe baktım.

" Kanatlarınız masanın kenarına çarpsın emi." diyerek mutfaktan ayrıldım. Benim parmağım masaya çarpınca bayağı acı veriyordu. Belki onlara da verirdi.

Biraz dolaşmak için dışarı çıktığım da karşımda babamı görmeyi beklemiyordum. Dünkü laflarım bir kulağından girmiş diğer kulağından çıkmıştı anlaşılan.

" Dün anlaştığımızı düşünmüştüm." dedim bıkkınca, mahallenin yarısını alabilecek kabiliyete sahip gözlüklerini çıkarıp takım elbisesinin ceketine iliştirdi.

" Bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm." dediğinde dudağımı ıslatarak ona baktım. " İstemiyorum." dediğimde dudağını büzdü.

" Senin için bir şeyler yapmaya çalışıyorum." dediğinde aklıma gelen fikirle neredeyse kendimi öpecektim.

" Benim için bir şey mi yapmak istiyorsun?" dediğimde gülümsedi. " Evet,sen benim her şeyimsin. " dediğinde buraları dinlemeden anlattım hemen.

" Mahalleyi ilaçlamanı istiyorum." dedim. Şaşırdı.

" Ne?" Kaşlarımı kaldırarak konuştum.

" Duydun,mahalle çok sinekli eğer ilaçlanırsa biraz olsun azalır sinekler." dedim. Kafasını sallayarak bana bakmaya devam etti.

" Halledeceğim söz. " dedi, ardından beklentiyle konuştu " Bu akşam baba kız yemek yemek ister misin?" dediğinde gözlerimi kaçırdım.

" Bilmiyorum ödevlerim var." dedim. Yalan söyleme mecburiyetindeydim. Çünkü gitmek istemiyordum. Onu terslersem mahalleyi ilaçlamayı reddetebilirdi. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyecektik.

" Beni kırmazsın." dediğinde kafamı salladım dudakları yukarı kıvrıldığında dişlerini göstermeyi ihmal etmeden güldü.

" Hoşçakal."

Diyerek ayrıldım yanından. Sesim biraz cızırtılı çıkmıştı. O gülüşü eskiden o kadar anlamlıydı ki şimdi mumun üzerine üflendikten sonra ortaya çıkan dumanlar gibi kayboluyordu anlamı.

Ellerim ceplerimde yürümeye devam ettim dakikalarca. Mahalle sanki dondurulmuştu. Aklımda olan ânılar mahalleye girmemi engelliyordu.

Birine çarptığım da kendime geldim. Yüzüme gelen saçı geriye atıp karşımdaki Yusuf'a baktım. Ona çarpmıştım. Elimi ceplerimden çıkarıp birbirine doladım.

" Nereye gidiyorsun dertli huysuzcuğum?"

Dediğinde gözlerimi devirdim. Yusuf'a baktığım da beni taklit ettiğini gördüm. Kollarını birbirine dolamış,gözlerini devirip pufluyordu. Kendimi tutamadım ve kıkırdadım.

" Öyle yapmıyorum bir kere."

Dedim ve gülmeye devam ettim. Yanıma geldi ve tam karşımda dikildi. Öylece baktı gözlerime. Aylar önce bize acıyan gözlerle bakan insanlar gibi bakmıyordu. Merhamet ve samimiyet doluydu bakışı. Kulağıma yaklaştı ve derin bir nefes aldı. Çilek kokusundan bambaşkaydı kokusu. Lavanta desem az toprak desem çok kalırdı tarifi. Yağmurun toprağa düştüğü ân ortaya çıkan koku kadar ferâhtı.

" Benimle geliyorsun huysuzcuğum." diye fısıldadı. Yusuf ânı silici filan mıydı? Bana acı veren her şeyi sanki sihirle yok ediyordu.

Elimi tuttuğunda gözlerim şaşkınlıktan aralandı. Ilık avcu parmaklarımı sarmıştı. Kendi ile beni de götürdüğünde çocuklarla çevrili bir alana geldik.

" Evet arkadaşlar Zeynep ablanızla tanışın." dediğinde bütün çocuklar bana merhaba dedi. Onlara gülerek selam verdim.

Aklıma sürekli Yusuf'la birleşen ellerimiz gelince kızarıyordum. Ellerimizi ayırıp hiç bir şey olmamış gibi etrafı incelemeye başladım.

Karşımızdan bir ilaçlama arabası geçtiğinde gülümsedim. Gerçekten de sözünü tutmuştu. Kurtulmuştum sineklerden.

" Yakar top oynuyoruz."

Dedi Yusuf. Yaklaşık beş altı yıldır yakar top oynamamıştım. Bunu duymak beni mutlu etmişti.

" Ben diğer takımdayım Zeynep ablanız karşı takımda." diyerek grup ayarlamasını yaptı Yusuf. Fatih Terim gibi gözükmüştü gözüme.

Yazı tura yaptığımızda ilk oynayacaklar Yusuf ve takımıydı. Sırf beni sinir etmek için takımımızın ismini huysuzlar takımı koymuştu tabi bende boş durur muyum? İnatçı bir kız gibi onların grubunun ismini uyuzlar takımı yaptım.

Tam topu atacaktım ki geçen Yusuf'un evinde gördüğüm çocuk ve gözlüklü bir oğlan koştura koştura yanımıza geldi.

" Bizde oynayabilir miyiz?" dedi ismini Berke hatırladığım çocuk. Yusuf saçını parmakları ile kaldırarak cıkladı.

" Olmaz, Berkeler oynayamaz," dedi ve ekledi " Davar olanları." Çocuklar gülerken Berke ters ters Yusuf'a baktı. Yanında ki çocuk konuştu bu sefer " Ya top filan kirlidir şimdi bence elimize almayalım." dediğinde Yusuf alayla sırıttı.

" Ah canım benim,senin temizlik hastalığın için topu çamaşır suyu ile çitilemiştim." dediğinde merakla onları izliyordum. Bir erkeğin temizlik hastası olduğunu ilk defa görmüştüm. Bu hastalığı genellikle annemde görüyordum.

" Ya saçmalama Hayri, eğlenceğiz şurada." dedi Berke. İsmi Hayri olan çocuk sanki vücudunda böcek geçer gibi titredi.

" Bak şuan topun kenarlarını acayip çitilemek istiyorum." diyerek topa baktı. Yusuf çocuğun kafasına vurdu ve tersledi.

" Git kendine özgü çamaşır suyuyla temizlenmiş top yap o zaman, bizim mahallede toplar böyle." dedi ve topu bana attı. Toplar böyle derken Berke'ye yandan bir bakış atması gözümden kaçmamıştı.

Uzun bir konuşma sonucunda Hayri bizim takımda Berke de Yusuf'un takımına gitmişti. Hayri ile tanıştığım da bana " Sen temiz birine benziyorsun." demişti.

Ortada sıçan gibi koşan Yusuf'a attım topu hedefle. Ölmüyordu bir türlü. Attığım topu tuttuğunda sinirle inledim.

" Ama Zeyn oluyor mu be?" dedi Hayri isyan edercesine. Kısacık sürede kanka oluvermiştik.

Kendisine verdiğim topu parmak uçlarında tutan Hayri topu fırlattı. Berke'nin vurulmasıyla ortada kalan Yusuf Berke'ye taş attı beddua ederek.

" Çocuklar taşlayın şu şam şeytanını."

Dedi ve çocukları Berke'nin üzerine hücum ettirdi. Bir yerden haklıydı Yusuf, çünkü Yusuf'un tuttuğu beş canı da yemişti Berke. Bu sefer yanmayacağım dedikten sonra ilk atışta yanıyordu. Gülerek onları izlerken Berke çocuklardan kurtuldu ve yere oturdu.

" Zeyn kanka,ben senin takımına gelsem olmaz mı ya?"

Diyen Berke'ye olumsuz anlamda kafa salladım. Hayri söze atıldı " Utanmaza bak, bide bizim takıma gelmeye çalışıyor âdi domuz." dediğinde kahkahama engel olamadım. Hayri hiç çekinmeden söylüyordu düşüncelerini.

Oyuna devam ederken topun yolun karşı tarafına uçması ile yine bir tartışma çıkmıştı. Onları sakinleştirip topu ben alacağımı söyledim. Buralar fazla ara sokak olduğundan topta onlardan birine girmişti.

Topu elime alıp arkamı döndüğüm de siyah bir araba ve altı tane takım elbiseli adamı gördüğüm de kaşlarım çatıldı. Bana mı bakıyordu onlar?

" Bizimle gelmek zorundasınız."

Diyen sakkalı adama baktım. Gelmek zorunda mıydım? Nereye ve ne hâkla? Annemin küçükken yaptığı uyarı geldi aklıma " Sakın tanımadığın adamların yanına gitme seni kaçırırlar böbreklerini de alırlar." derdi. Bunların tiplerinde de öyle bi imaj vardı.

" Gelmek zorunda değilim ama siz gitmek zorundasınız." dedim sesimi sâkin çıkarmaya çalışarak.

" Zorluk çıkarmayın." dediğinde aklımda tek şey geçti. Kaç. Deli danalar gibi kaç. Keşke Yusuf burada olsaydı. Korurdu yine beni.

" Aaa,arabanızı çekiyorlar." dedim bağırarak hepsi kafalarını çevirdiğinde hızlıca döndüm ara sokaktan. Nefes nefese kalmıştım ânında. Kolum tutulduğunda tiz bir çığlık bıraktım mahalle duvarlarına.

" Bırakın ya! Hiç bir yere götüremezsiniz beni!" dedim. Onlar beni arabaya çekerken bir ses duydum.

" Bırakın!"

Bu ses genç bir adama ait değildi. Bu ses bana takma dişleri ile gülen Ferit amcanın sesinin ta kendisiydi.

" Uza babalık." diyen adam Ferit amcayı omzundan ittirdi. Ferit amca omzundaki ele bakıp sırıttı. Az önce omzunda olan el adamla birlikte yerdeydi.

Bu...bu Ferit amca tam bir Muhammed Ali'ydi. O yaşına rağmen nasıl dövüşmüştü? Altı adamı nasıl alt edebilmişti? Yerde uzanan adam ayağa kalktı ve beni çekiştirmeye başladı.

" Bıraksana evladım,torunumu."

Torunum mu? Ben mi? Böyle bir dedem olsun çamurdan olsun. Adam az önceki yerini aldığında acı ile inledi.

" Kimsiniz bakayım siz? Ananız babanızın haberi var mı bu çılgınlıklarınızdan?" dedi alay geçerek. Elini bana uzattığında gülümseyerek elini tuttum.

" Arslan Bey'in adamlarıyız. Arslan Kâtip." dediğinde ağzım şaşkınlıktan aralanmıştı.

" Söyle o yavru Arslana benim torunumu nah alır. İsmimi sorarsa Onbaşı Ferit dersin." dedi ve elini omzuma atarak yürümeye başladı.

Ferit amcanın beni torunu olarak sahiplenmesine mi sevineyim babamın beni zorla götürmesine mi şaşırayım bilememiştim.

Bölüm : 21.06.2025 18:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...