
15. Bölüm: Kaçamazsın.🍀
Ferit amcanın yanında onun torunu olduğumu hayal ederek yürümek çok havalı bir şeydi. Kafamı ona çevirdim ve izlemeye başladım. Dik duruşu yaşını ufak gösterirken büyük ve sert adımları aramızdaki mesafeyi açıyordu. Koşar adımlarla yanına ulaştım ve onu izlemeyi sürdürdüm ondan habersizce.
" Ne düşünüyorsun?"
Diye sorduğunda pekte habersizce olmadığını anladım. Ona o kadar çok soru sormak istiyordum ki, beni boğmasından filan korkuyordum.
Dayanamadım ve kolunu tuttum " Böyle dövüşmeyi nasıl başarıyorsun ve bana da öğretir misin?"
Dediğimde gözlerini devirdi ve sorularımı cevaplamadan yürümeye devam etti. Gülen yüzüm asılırken neden böyle yaptığını düşündüm.
" Çok çalıştım ve sana dövüşmeyi öğretemem."
Dediğinde hâlâ ümidimi kaybetmemiştim " Ama neden?" dedim ellerimi iki yana açıp.
" Bir kaç antrenman sonrası kas ağrılarından yakınasın diye başımı ağrıtamam." dediğinde kafamı salladım.
" Yakınmayacağım söz."
Alay eder gibi sırıttığında aklımda hâlâ o dişlerinin nasıl yerinden çıkmadığıydı.
" Dişlerimin takma olmadığını söylediğimi hatırlıyorum." diye bir uyarı yaptığında dudağımı dişlerimin arasına aldım.
Pot kırmak benim için gelenek haline gelmişti ve ben bu geleneği hiç sevmemiştim.
Evimizin önüne geldiğinde hâlâ ona masum masum bakıyordum belki hüzünlenip kabul ederdi ders vermeyi. Böylelikle bende başkalarına karşı kendimi savunabilirdim.
" Neden öyle bakıyorsun?" diyen Ferit amcaya kaşlarımı çattım.
" Nasıl bakıyorum ki?"
" Sincap gibi." dediğinde hüzünleneceği masum bakışı gayet mükemmel bir şekilde yerine getirdiğimi fark etmiştim.
" Sincap mı?"
" Evet sincaba benziyorsun evlat." dedi ve yanaklarımı sıktı. Dondurma şemsiyesinin altına gittiğinde öylece bakıyordum ardından. Hayal kırıklığı ile omuzumu silkip eve çıkmaya yeltendim ki birini aramam gerektiğini hatırladım.
Ekranda aranıyor yazısı çıktığında derin bir nefes aldım. İkinci çalışın sonunda açılan telefonla dudaklarımı araladım.
" Neden böyle bir şey yaptın?" sesim oldukça sertti.
" Bildiğini düşünüyordum ama tekrar hatırlatayım Zeynepciğim, yalan söylediğinde mutlaka bir ceza alıyordun unuttun mu?" dediğinde gözüm seğirdi. Sonra aklıma o ânım geldi. Eski günlerdeki güzel hatıram.
" Babacığım, gerçekten bir daha yalan söylemeyeceğim." Diye bağırdı küçük kız ellerini çırparken.
Babası onu kucağına almış havuza doğru sallıyordu. Çünkü küçük kız babasına ufak bir yalan söylemişti. Yemesi gereken brokolileri yememesine rağmen yedim deyip yetmezmiş gibi brokolileri de karıncalara zorla yedirmeye çalışmıştı yalanını gizlemek için.
Babasına yakalandığı ân utanmış iki yandan örülmüş örgülü başını eğmişti yere. Babası da ona ders olsun diye küçük kızı kucağına almış eğer bir daha yalan söylerse onu geniş havuza atacağını söylüyordu.
" Söz mü?" Diye sordu babası gülüşünü tutarak. Kızının bu hâli çok güldürmüştü onu.
" Söz." Dedi küçük kız. Babası onu kucağından indirdi ve yanına çömeldi. Ellerini omzuna koyarak gözlerini kızının mavi gözlerine çıkardı. Şefkatle bakıyordu babası,onun biricik kızıydı.
" Babacığım sağlığın için brokolileri yemen gerekiyordu, yemesen bile bize yediğini değil yemediğini söylemeliydin." Dedi. Küçük kız kafasını salladı.
" Yalan hiç iyi bir şey değil babacığım, bize her zaman doğruları söyle olur mu? Sen bize doğruları söylediğin zaman sana kızmayacağız emin ol." Dedi. Küçük kız güvenle babasına sarıldı ve son defa özrünü diledi.
" Ayrıca," diye ekledi babası "...bahçedeki karıncaları rahat bırak. Onlar brokoli yemezler." Dediğinde kız kıkırdadı.
Kıkırdama melodim kulaklarıma dolarken hüzünlenmemek elde değildi. Hâlâ telefonun ucunda olduğunu hatırladığım da yutkundum. Onun telaşlı sesi geldi telefonun ucundan.
" Zeynep, kızım iyi misin? Bir şey söyle." Bu sorusunu yok sayıp konuştum.
" Ben sana yalan söylemedim." dedim bütün kelimelere bastıra bastıra vurgu yaparak.
" Geleceğini söylemiştin,seni tam iki saat restaurantta bekledim." dedi.
" İyi olmuş,sakın bir daha karşıma çıkma anladın mı? Sakın!" deyip telefonu yüzüne kapattım. Bütün vücudum sinirle kaplanmıştı. Evini başına yıkmak istiyordum. Sağa döndüğümde bir omza çarpmıştım sertçe.
" Çamaşır suyu aşkına bu gördüğüm gerçek mi?"
Diye çığıran Hayri'nin sesi kulaklarımı çınlatmıştı, beyaz gömleğine dökülen vişne suyu onu epeyce sinirlendirmişti. Az önce ben ona çarptığıma göre gömleğini ben mahvetmiş oluyordum.
" Ben çok özür dilerim gerçekten görmedim seni." dedim telaşla. Gömleğindeki bakışlarını bana çevirdi ve gözlerini kıstı.
" Zeyn ama kanka oluyor mu böyle?" diye yakındı. Annem evdeyse bu lekeyi hızlıca yok ederdi. Annemden çamaşır suyu gibi bahsetmem garip değildi çünkü benim annem çamaşır suyu gibi kadındı.
" Annem halleder korkma." dediğim de pek emin olmayan bakışlarla bana baktı. Sonrasında hemen bizim eve çıkmıştık.
Nasıl olduysa Hayri ve annem kanka oluvermişti. Gömleğin lekesi çıkarılmış hatta çoktan kurumuştu bile. Hayri temizlik bilgilerini anneme aktarıyor annem ise hayretle dinliyordu. Kendimi evin çöpü gibi hissetmemle yavaşça büzüldüm oturduğum yerde.
" Evet aynen öyle Yüsra teyzecim sirkeyi dök çitile hiç bir şeyi kalmaz." Bu bilgileri aklımda tutmak matematik formüllerini aklımda tutmaktan daha zordu.
" Ay sağol evladım, çay ister misin?" dediğinde Hayri kafasını olumsuz anlamda salladı. " Olmaz Yüsra teyzecim daha evdeki pencereleri sileceğim çok işim var." deyip ayaklandı. Anneme hoşçakal deyip bana da el sallayıp evden ayrıldı.
" Ay kız, Hayri oğlumla çok iyi temizlik yaparız." dedi kendi kendine. Pabucumun dama atılması saliselik bir olayda gerçekleşmişti.
Anneme trip atarak salondan çıktım ve odama geçtim. Bugün akşam Nesrin teyzelere gidecekmişiz, bütün dillerde gelmeyeceğimi anneme anlatmıştım fakat o hiç birini anlamamıştı.
Sıradan bir şeklide eşofmanlı Şevket hocaya sponsor olabilecek eşofmanlarım ile evden çıktım. Annem sarraf çantasına el örgülerini doldurmuştu. Mükemmel tarzını sarraf çantası ile tamamlaması puanlı giysi giydirme oyununda verilen görevi sallayıp yüksek bir puan beklerkenki mutluluktu annem için.
Nesrin Teyze kapıyı açmış bize güzelce sarılmıştı, Yusuf antrede annemi selamladıktan sonra bana göz kırptı. Test kitabımı yanıma almam iyi olmuş muydu? Pek anlayamamıştım.
Fahri amca biz rahatsız olmayalım diye dükkana geçti. Çok ponçik bir adamdı. Nesrin teyzenin ikramlarını yerken Yusuf'a bakmamaya çalışıyordum.
" Yüsra gel sana şu oda takımını göstereyim."
Diyerekten Nesrin teyze ve annem salondan ayrıldı köşeye sıkışmış tavşan gibi kalmıştım koltukta, yanıma uçarak oturan Yusuf'la yerimde zıpladım. Yusuf'un amacı beni tavana yapıştırmaktı sanırım.
" Huysuzcuğum?" dedi sorarcasına. Kafamı ona çevirdiğimde sırıttığını gördüm.
" Efendim?" dedim. Hâlâ yüzüme baktığında utanıp kafamı önüme eğdim. Bu haller filan hayırdır yani? Sevgili organlarım saçma sapan hormonlar üretmemeniz önemle duyurulur.
" Sorun varsa çözelim." dedi ve sehpanın üzerinde duran test kitabımı işaret etti. Kafamı sallayarak test kitabıma uzandım. O ara Yusuf'un telefonuna mesaj geldi. Lale'den. Yusuf'u özlediği yazıyordu mesajda. Bunu gördüğüm de onların sevgili olduğu kesinleşti kafamda. Sevgilisi olan biriyle bu kadar samimiyet fazla ve yanlıştı. Annemin dediği gibi o benim abimdi. Ben ne kadar kabul etmesem de. Sakalsız abi mi olur?
" Hatırladım da sorum yok hepsini hocama sordum." dedim. Yusuf kaşlarını çatarak kafasını salladı.
" Sen yakar top oynadığımız gün nereye kayboldun?" dedi sorgularcasına. Sanane yha slk dememek önümdeki pastayı yememek için kendimi tutmaktan daha zordu.
" Hiç,başım ağrıdı eve geçtim."
Dedim,yalnız ben bayağı yalan makinesine dönüşmeye başlıyordum. Yusuf gülerek bana baktı.
" Huysuzcuğum bizim hiç fotoğrafımız yok." dediğinde neden ikimizin bir fotoğrafını istediğini düşündüm. Acaba gıcıklığına fotoğrafımızı bastırıp camlara asıp ek olarak kayıp aranıyor yazısı ekleyip insanları benim üzerime salmak mı istiyordu? Güzel bir senaryo bulmuştum ama Yusuf bunu yapmazdı.
" Bu yüzden hadi gülümse." diye telefonu eline aldı ve beni kolunun altına çekti anın şoku ile bir kameraya birde Yusuf'a bakmıştım. Yusuf her iki fotoğrafta gülümsemişti. Bana çektiği fotoğrafları gösteriyordu ama ben onun kokusuna odaklanmıştım. Sabah ki kokudandı. Rahatlatıcı ve ferah. Sonra kafamı yüzüne çevirdim. Kirpikleri ne kadar da uzundu. Ben rimel çeksem anca onun kirpiklerinin çeyreği kadar uzardı.
" Huysuzcuğum şuan beni kestiğini biliyorum ve kafamı çevirmiyorum neden? Burun buruna geleceğiz çünkü. Burun buruna gelmeden burunlarımızın selameti için kafanı öte tarafa çevirir misin?" dediğinde kıkırdadım. Azıcık da utanmıştım.
Ama sonra yine somurttum. Onun bir sevgilisi vardı. Bu kadar yakın olmamız hoş değildi. Sevgilisi üzülebilir hatta kavga bile edebilirlerdi. Bu yüzden Yusuf'la samimiyetimi kesecektim. Onu görmezden gelecektim.
Sonra eve döndük saat on bir buçuktu. Sersem gibi dolaşmak istemediğimden uyumuştum. Sabah sineksiz bir sabaha uyanmıştım. Dershane hocalarının bize verdiği çözmemiz gereken soru sayısını tamamladığım da gözlerimi ovuşturdum. Sınav işi epey yorucuydu.
Annem fırından simit almam için beni dışarı postaladığında uyuşuk uyuşuk yürüdüm sokaklarda. Eve kısa sürede vardığım da Yusuf önümü kesmişti âniden.
" Günaydın huysuzcuğum." dedi gülümserken. Gülümseyişine gülümseyememek çok zordu. " Günaydın." deyip içeri geçtim. Tekrar önüme geçti.
" Hey,küs müyüz?" dediğinde sertçe baktım. " Hayır." deyip merdivenlere yöneldim.
" O zaman bu surat ne?" dedi tekrar önüme geçip.
" Gitmem lazım." dedim ve yanından ayrıldım. Böyle olmalıydı aramızdaki ilişki.
Günü sürekli Yusuf'a öyle davranmamın ne kadar doğru olduğunu düşünerek geçirdim. Evvelsi gün daha geç uyanmıştım. Annem ve mahallenin teyzeleri kapının önünde oturuyor ve çay içiyorlardı. Onlara eşlik etmek istesem de çözmem gereken testler buna engel olmuştu.
Bir kaç testi çözememenin verdiği sinirle dışarı çıktım. Kafa dağıtmak iyi olabilirdi. Annemlerin yanına oturup çekirdek çitledim.
" Sizin Lale ve Yusuf'un araları nasıl Nesrin?" dedi Sevim teyze. Yusuf'un adı geçince yine hüzünlenmiştim. Ona öyle davranmak istemiyordum.
" Bir şey yok aralarında." diyen Nesrin teyzeye çatık kaşlarla baktım. Aralarında bir şey yoksa o mesajlar neydi öyle?
" Al bak,madem bir şey yok neden kırıta kırıta konuşuyor bu kız?" diyen Sevim teyze eliyle karşı duvarı işaret etti. Yusuf ve Lale gülerek bir şeyler konuşuyordu. Ağzımda çekirdek öylece kalırken Yusuf'un hareketkerini izledim.
Sakince dinliyordu ve mutluydu. Lale Yusuf'a sarılarak yanından ayrıldı. Bize doğru yürümeye başladığında Yusuf bize yetişmeden " Telefonumu evde unutmuşum." diye bir bahane uydurup eve girdim.
Böylelikle bir günü daha Yusufsuz geçirmeyi başarmıştım. Akşama doğru kırtasiyeden almam gereken ürünleri alıp eve doğru yürümeye başladım. Her yer de pahalıydı bayağı. Arkadaşlarım uç isterse ücret karşılığı filan vermeyi planlıyordum. Ancak öyle açığım kapatılabilirdi.
Üst komşumuzun kızı yanıma koşturarak geldi ve konuştu.
" Zeynep abla balonum şu demirlere dolandı sen alır mısın? Ben korkuyorum."
Dedi masumca. Gülümseyerek balonunun uçtuğu binanın çatı katına doğru çıktım basamakları. Kapıyı açıp içeri girdiğim de Yusuf karşıma 'bö' diyerek çıktı.
Çığlık atıp Yusuf'a elimdeki poşeti fırlattım. Hem kafasını tutuyor hemde gülüyordu.
" Manyak mısın be! Ödüm koptu."
Diyerek bağırdım. Gülmeye devam ederken yerdeki poşetimi alıp kapıya doğru yürüdüm. Yusuf'un kolu yanımdan geçerek kapıyı kapattı.
Yüzümü yavaş yavaş ona döndüğümde diğer elini de duvara yasladı. Onun kolları arasına hapsolmuş bir vaziyetteydim.
" Bu sefer kaçamazsın."
Dediğinde yutkundum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Susmayı planıyordum. Hemde sonsuza kadar susmayı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 25.23k Okunma |
1.66k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |