20. Bölüm

20. BÖLÜM: YAKIN

Laura
lauraninnyiildizi

20. Bölüm: Yakın🧘🏼‍♀️

İnsan bir kez suçlandığı zaman kendini toparlaması zor olabiliyordu. Tahtaya çakılan çiviyi çıkardıktan sonra kalan iz gibi onun da kalbinde iz kalıyordu,en önemlisi de gururunda.

Şuan yapmak istediğim tek şey yüksek bir binanın çatısına çıkıp bağırmak. " Neden?" "Neden ben!" Avazın çıktığı kadar, boğazında karıncalanmalar olana kadar, nabzımın en yükseğe çıkmasını bekleyene kadar bağırmak istiyordum.

Sert rüzgarın yüzüme çarpmasıyla gözümdeki yaşların kurumasını ve tekrardan o, acı gerçeğe uyanmak istiyordum. Ölüpte dirilmek gibi. Ölmek ve dirilmek...

🍀

Açılan kapıdan dışarı çıkarılan genç kızlara bakan Zeynep'in Yusuf'un yanından kalkması saliselik bir olaydı. O kızla konuşması gerekiyordu. İnanmak istemiyordu o kızın suçlu olabileceğine. Her şeyi Betül yapmıştı ona göre, fakat gerçekleri tekrar duymak istiyordu. Canını acıtan gerçekleri tekrar tekrar duymak istiyordu.

" Lütfen beş dakika izin verin." dedi onların önüne geçerek. Polis memuru bakışlarını diğer memura çevirdi. Karşıdan gelen olumlu tepkiyle diğer kız götürülürken Zeynep'in konuşmak istediği tam karşısındaydı. Kızın ellerini kelepçeli görmek onu tekrar nezarethaneye götürmüştü. Soğuğun yer aldığı zeminin demir kokusu tiksindirici olmaktan başka bir işe yaramıyordu.

" Neden yaptın?" diye fısıldadı. Karşısındaki kızın bakışları yerdeyken Zeynep'e kaydı. " Herkes senin gibi zengin doğmuyor." Sertçe verdiği bu yanıt Zeynep'i üzmüştü. Zeynep'in üzüldüğünü gören kız tıslar gibi konuştu " Ne oldu küçük hanım? Acıdınız mı bana?"

Zeynep sertçe yutkunarak ellerini kıza uzattı fakat kız kendini bir adım geri çekerek ona bakmaya devam etti. Zeynep anlamıyordu bu kızın, neden bu kadar sinirli olduğunu.

Aklından geçeni sormak istedi süre bitmek üzereydi " Beni.. beni korumak için mi suçu kabul ettin?"

Karşısındaki kız alayla gülmüştü, bu kızın kendisini ne sandığını düşündü önce sonra ise; zehrini akıtır gibi söyleyeceği tutarsız cümleler için dudaklarını araladı.

" Senin için mi?" dedi kaşlarını çatıp. " Senin için öyle mi?" Zeynep gözlerini kırpıştırarak onu dinliyordu. Eğer bilseydi ki duyacağı cümlelerin kalbini acıtacağını hiç durmaz giderdi onun yanından.

" Öz baban seni korumuyor,ben neden seni koruyayım ki?" dediği ânda Zeynep'in dolan gözleri kızı bir nebze mutlu etmişti. Yanından çekip giden kızın hırsı Zeynep'i yıkmıştı. Titreyen çenesinden akan göz yaşını umursamadan yumruğunu sıktı ve tırnaklarını avcuna batırdı.

Öz baban seni korumuyor..

Omzuna dokunulan el ile irkilen Zeynep göz yaşlarını silip önüne döndü. Yusuf'un çatılmış kaşları Zeynep'in kızaran yüzünü görmesiyle daha da çatılmıştı.

" Sen ağladın mı?" Sorudan çok emin olmak ister gibiydi Yusuf. Bir dakika önce yanında oturan kızın gözleri kızarık değilken şimdi neden kızarmıştı? Elbette ağlamıştı işte.

" Ağlamışsın.." dedi daha çok kendine söyler gibi. Zeynep kafasını önüne eğip susmayı tercih etti. İçeride işlerle ilgilenen annesini bekliyordu. Onun gelmesiyle durmayacaktı burada. Çünkü herkes babasının bile ona inanmadığı kız olarak kendisine baktıklarını düşünüyordu. Bütün bakışlar ona iğne batırır gibi bir his veriyordu.

" Zeynep ne oldu?" Yusuf'un sesi ne kadar da şefkatliydi. Kendini tutmasa bir kez daha ağlardı. Ama birinin karşısında ağlamak zor geliyordu ona. İçinden bir ses Yusuf'un biri olmadığını fısıldadı. O biri olmayacak kadar hayaldi.

" Ben acınası bir durumda mıyım?" Zeynep'in sorduğu soru karşısında sarsılan Yusuf yutkunamamıştı. Nereden çıkmıştı ki bu soru şimdi?

" Susman evet demek mi?" dedi Zeynep bu sefer. Yusuf yanından giden kızı tuttu ve kendine çekti. Elleri saçlarına gitti. Göğsünde nefes alan bu kız için her şeyi yapmaya hazırdı. Onun üzülmesiyle keyfi kaçıyor boş boş etrafa bakıyordu. Gerçek arkadaşlık bu diye geçirdi içinden.

" Hayır, sen acınası bir durumda değilsin." dedi Yusuf. Parmakları kızın yumuşak saçlarındaydı. Zeynep'in burnuna gelen nanemsi kokuyla ferahladı. Ama ondan önce kulağına ulaşan melodiydi onu rahatlatan.

" Kanıtla." dedi Zeynep halsizce. Yusuf'un kollarında uyusa güzel rüyalar görür müydü? Yanına duran en iyi arkadaşı diye geçirdi içinden.

" Hani senle pazara çıktığımızda teyzenin poşetlerini taşımıştın dükkanına kadar teyze sana ne demişti hatırlıyor musun?" Kız gülümser gibi oldu. " Merhametli kızım." diye fısıldadı ardından. Yusuf'un dudakları tebessüm ile kaplanmıştı.

" Sonra bir çocuğun meyvelere baktığını gördün. Annesi gelmişti yanına. Çocuk eliyle mandalinayı işaret ettiğinde kadın cüzdanında ki paraya bakıp kafasını önüne eğmişti. Tam giderken hemen durdurdun onları. Poşete büyük büyük mandalinalardan doldurdun. Onlara hediye verdiğini söylediğinde çocuk sana ne demişti peki?"

" Seni defterime kanatlı bir melek olarak çizeceğim." dedi Zeynep heyecanla. Yusuf'un tebessümü büyümüştü.

" Seninle atışırken bir kız çocuğu gelmişti yanımıza elindeki poşette peçete doluydu. Benim burnum çok akar diyerek elindeki bütün peçeteleri satın almıştın. O zaman ne dedi kız sana?"

" Sayende soğukta beklemeyeceğim." dedi Zeynep titreyen sesine hakim olamadan. Yusuf kızın yanaklarından tuttu ve kendisine bakmasını sağladı.

" Eğer acınası durumda olsaydın bunları duyabilir miydin sence? Bunları duymayı hak edebilir miydin? Şimdi söyle bana düşündüğün kadar acınası bir hâldemiymişsin?" dedi genç adam. Kız kafasını salladı ve Yusuf'un gözlerine baktı. Kahverengi gözleri onun emin olmasını sağlarken sıcak parmakları aksini hissettirmiyordu.

" Ne olursa olsun yanında olacağım. Tamam mı?" diyen genç adam karşısındaki buğulanan gözlere bakarak gülümsedi. " Huysuzcuğum ağlamak sana çok yakışıyor." Dediğinde Zeynep'in dudakları yukarı kıvrıldı.

" Öyle mi?"

Başını sallayan Yusuf genç kıza bakmaya devam etti. " Bana Zimbabwe ormanlarındaki maymunları hatırlatıyorsun ağlayınca."

Zeynep Yusuf'un ayağına basıp gözlerini devirdi. Ardından ikisi de gülmeye başladı. Keşke gülünce de neye benzediğini söyleyebilseydi. Belki de sonsuza kadar söyleyemeyecekti.

Yanlarına yaklaşan Nesrin hanım Zeynep'e sarıldı. " Fahri amcan bizi arabada bekliyor annen de geldiğinde hemen gideriz tamam mı yavrum?" Nesrin hanımın hiç kız evladı olmamıştı. Zeynep gibi bir evladı olmasını ne kadar da çok isterdi. Zeynep'in nezarethanede olduğu vakit bir sürü Yasin suresi okumuştu.

Karşıdan gelen annesi bitkin gözüküyordu. " Her şey tamam." Sevim hanımın koştura koştura yanlarında olduğunu gören Zeynep şaşırmıştı. Yusuf Zeynep'in kulağına doğru eğilerek fısıldadı. " Sevim teyzede burdaysa ekip tamam." Zeynep kaşlarını çattığında Yusuf sırıttı.

" Kuzum benim nasılda çökmüşsün öyle." diyerek Zeynep'e sıkıca sarılan Sevim teyze gerçekten de samimiydi. O kadını parçalara ayırmak istiyordu. Ferit beye kaptığı sinirden daha da sinirliydi o kadına.

" Nefes..." dedi Zeynep ardından " Alamıyorum."

Yusuf Zeynep'i kendine çekerek Sevim hanıma tatlıca gülümsedi. Zeynep gözlerini Yusuf'un gülümsemesinden alamamıştı. Çekik olmayan gözleri gülünce kısılırken dolgun dudakları gerginleşiyordu.

Çıkış kapısında rastgeldikleri babasının bakışları Zeynep'i sarmıştı. O kadar mahcuptu ki kızına karşı. Eğer ki onu affetmezse ne yaparım diye düşünüyordu. Elindeki tek fırsatı mahvettiği için iğreniyordu kendinden. Ona yaklaşmak isterken ondan uzaklaşmayı başarması aptallıktan başka bir şey değildi.

" Konuşabilir miyiz?" diyerek tuttuğu kolunu sertçe çeken genç kız babasını karşısında gördüğünde afallamıştı. Onu bir daha görmeyeceğini umarken tekrardan yanında bitmesi tüylerini diken diken etmişti.

" Konuşacak bir şey mi kaldı?"

" Lütfen.." Yusuf kızın babasına öfkeyle bakarken Zeynep'in yanından da ayrılmak istemiyordu. Annesi kararı kızına bıraksa da gitmemesinden yanaydı üzülmesi istediği en son şeydi.

Zeynep'in bakışları babasının dolan gözlerine kaydığında dişlerini sıktığının farkında değildi. Konuşmayı kabul ettiğinin belirtisi önden yürümesiydi.

Arslan bey hemen konuşmaya atıldı " Adi pisliğin tekiyim." diyerek başlayınca Zeynep'in bakışları gökyüzünden ona kaydı.

" Özür dilerim ben tam bir aptalım ben ne diyeceğimi..."

Kesilen cümlesi Zeynep'in laflarıyla çevrelenmişti. " Benim babam tam da bugün," bekledi hem gözleri dolmuş hem de boğazına yumru oturmuştu.

Tekrar denedi babasının gözlerine bakarak derin nefes aldı o artık küçük kızın prensi değildi celladı olmuştu, hayallerinin celladı.

" Tam bugün.." diyerek sustu tekrardan. Dili varmıyordu o kelimeyi söylemeye. Zalim olmak ona ağır gelmişti.

" Bugün....öl...Öldü!" dedikten sonra arkasını dönerek uzaklaştı oradan. Göz yaşları sicim sicim akarken bir hıçkırık kopmuştu boğazından. Dudaklarını ısırarak kendini durdurmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Tırnakları avcunu ezip geçerken kalbi de sıkışmıştı. Akşamın soğuğu bedenini ele geçirirken üşüdüğünü hissetmeyecek kadar yorgun ve halsizdi.

O sırada Betül'e öldürecek gibi bakan Sevim kendini daha fazla tutamadan üzerine atladı. Gerçekten de üzerine atlamıştı. Altta kalan Betül zemine yapışınca Sevim de hemen üzerindeki yerini aldı. Elleri saçlarını çekerken Betül çığlık atarak yardım istiyordu.

Koşarak onları ayırmaya çalışan polisler Sevim'i çekemeyince dışarıda kızının arkasından baka kalıp içli içli ağlayan Arslan beye seslendiler. İçeriye koşup Betül'ü kendisine çekmeye çalışıyordu. Diğer polislerde el birliği ile Sevim'i kenara çekmeyi başarınca Betül hızlı hızlı nefes aldı. Yüzü çiziklerle doluydu burnu kanıyordu saçları dağılmış bir kısmı da Sevim tarafından koparılmıştı.

Hıncını almayan Sevim tekrar ayaklanınca Yusuf kolundan tuttu. " Bırak, öpeceğim onu." dediğinde polisler çaktırmadan gülmüştü. Nesrin ve Yüsra da birbirlerine baktıklarında güldüler.

" Daha neresini öpeceksin? Karalama tahtasına çevirdin kadını bir dur." dedi Yusuf yüzündeki çarpık sırıtmasıyla.

Betül baygın halde Arslan'ın kollarındayken onları orada bırakan mahalleli arabaya doğru yürüdü.

Eve geldiklerinde saat biri gösteriyordu. Yorgun bir gün olmasına rağmen Zeynep hâlâ Sevim'in çıkarttığı olayı dinleyip gülüyordu. Annesi hem anlatıp hemde gülerken ikisi de zor zamanları birlikte olup zorluklara gülerek karşılık vermeleri gerektiklerini anladılar.

Anne kız koyun koyuna uyuduklarında Zeynep kendini gayet huzurlu hissediyordu. Annesi kızından önce uyanıp onu mutlu etmek için onun en sevdiği şeyleri hazırlamaya başladı. Zeynep burnuna dolan güzel kokuları alıp gözlerini hafifçe araladı. Anne poğaçası mı kokuyordu yoksa? Hemde patatesli.

Çoraplarını giyip mutfağa yöneldi sarsak adımlarla. Annesi eşarbının uçlarını kafasının üzerine bağlamış hem türkü söyleyip hemde patates kızartıyordu.

" Cemile'nin gezdiği dağlar meşeden civanım.." diyerek mırıldandığı türküye kıkırdadı. Acaba annesi Rihanna söylese nasıl olurdu diye düşündü genç kız.

" Oy benim mavişim uyanmış." dedi ve ağzına bir patates uzattı.

Patatesi çiğneyen Zeynep annesini izledi. Sonra aklına babası gelmişti hemen gözlerini kırpıştırdı ve kafasını başka şeylere yordu. O adamı artık düşünmek istemiyordu.

" Aa Zeynep evde yoğurt kalmamış hadi aşağıdan hemen al da gel. " diyerek kızına baktı. Zeynep üşengeç adımlarını odaya yöneltti. Boğazlı kazağını ve siyah pantolonunu üzerine geçirip annesinin kendisine verdiği harçlığı cebine attı. Dershane de yemek yemezdi olur biterdi.

Mahalleye çıktığında taşlardan burnuna gelen yağmur kokusu onu daraltsa da güzel kokuyordu. Dükkana girdiğinde Yusuf'un rafları düzelttiğini gördü. Arkasından gitti ve belinden dürttü hık diye ses çıkarıp belini içeriye büken Yusuf'a şaşkınca baktı. Tiki vardı öyle mi? Diye geçirdi içinden.

" Huysuzcuğum ne yapıyorsun?" dedi Yusuf dik durmaya çalışırken. " Demek tikin var." Dedi Zeynep gülerek. Ardından elleri beline gitti ve Yusuf'u dürttü. Yusuf aynı tepkiyi veriyordu. Hık deyip belini içine büküyordu. Bu durum Zeynep'in hoşuna gittiği gibi Yusuf'u sıkıntıya düşürmüştü.

" Bak yapma diyorum..." deyip tekrardan hık dedi. Zeynep'in kahkahası dükkanı doldururken Yusuf köşeye sıkışmış fare durumundaydı.

" Rüyana kara basanlar girsin." diyen Yusuf'un sesi ağlamaklı çıkmıştı Zeynep kaşlarını çattı " Ne dedin sen?" diyerek parmaklarını daha sert batırdı beline.

Yusuf Zeynep'in kollarından tutup kendine sertçe çektiğinde ikisinin bedeni birbirine çarpmıştı. Burunları birleşen iki gençin kalp atışları duyulacak kadar fazlaydı.

" Eğer bir daha yaparsan," dedi ve Zeynep'in bir milim ötesinde olan dudaklarına baktı "...seni öperim." Zeynep'in nefesi kesildiğinde dudaklarını birbirine bastırdı.

Hâlâ birbirlerine yakındılar ve gözleri birbirlerine ilk defa bu kadar yakınlıktan bakıyordu.

Anlamlı ve derin...

Bölüm : 05.07.2025 16:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...