

Merhaba, hoş geldin.
Nasılsın? İyi misin?
Umarım iyisindir.
Satırlarımın sana iyi gelmesi dileğiyle..
“Gecenin karanlığında yıldızların parıltısını görmek bize umudu hatırlatır.”
(alıntı)
Sabah, arkadaşımın aralık bıraktığı pencerenin üst köşesinden süzülen ışık kıvılcımlarının gözümü kırpıştırmasına izin verdim rahatça. Onları uzaklaştıracak gücü bulamıyordum kendimde. Perdenin rüzgardan süzülüşünü takip etti gözlerim. Sonra hafif soğukluğu hissettim kollarımda. Hatta tüylerim bu soğukluğa tepki olarak titrer gibi olmuştu.
İçeriden gelen tabak çatal sesleri ile dikkatim oraya kaymıştı. Sadece dinlemiştim. Nefes alıp verme düzenim tüm sakinliği ile sürecini tamamlıyordu.
Yanağıma değen yastığımın yumuşaklığına dikkatimi verdim bu defa. Günlerdir sadece onunla yakın temas içindeydik. Ayrılmaz bir bütün olmuştuk. Gözyaşlarım onu hep ıslatsada her defasında ağlama yorgunluğumu onun üzerinde uykuya dalarak geçiriyordum.
Uyanıyordum.
Ağlıyordum.
Tekrardan uyuyordum.
Sanki bir sistem buguna hapsolmuştum. Tüm duvarları üzerime kitlenmişti. Dahası hepsi bir bir üzerime düşüyordu. Ben ise çaresizce onların altında kalıyordum. Karanlığı hissederek orada öylece bekliyordum. Sadece bekleyerek beynimde hızla dönen düşünceler dinginleşebiliyordu. Onların da beni yormadığını söylemek yalan olurdu.
Kapının açılma sesi kulağıma ulaşınca yerdeki halıda gezinen gözlerim yavaşça oraya kaydı. Gökçe gelmişti. Bu süreci atlatmam için yanımdan bir an bile ayrılmamıştı. Her gün daha iyi olmamı bekleyerek uyanıyordu. Ama ben onu hayal kırıklığına uğratıyordum. Çünkü günden güne daha da dibe batıyordum çaresizlik içinde.
"Sana omlet yaptım. Seviyorsun diye. Gel hadi birlikte yiyelim." beklenti içinde beni izleyen gözlerine sadece ölüden farksız halimle göründüğümün farkındaydım. Kendimi son bir güç ile doğrulttum. Yatmaktan elektiriklenmiş saçlarım omuzlarıma düştü.
"Pekâlâ." diye mırıldandım ve boş lavaboya doğru yürüdüm. Belimden düşecek gibi duran pijamamın paçaları yerde sürünme sesi çıkarıyordu. Ardımda bıraktığım arkadaşımı şaşırttığımı anlayabiliyordum. Çünkü günler sonra dediğini ikiletmediğim bir ana şahit olmuştu.
"Tamam ben de çayları dolduracağım." diye bağıran neşeli sesini duydum.
Avuçlarıma akan suyu yüzüme çarptığımda gözlerimi sımsıkı yummuştum. Ferahlık hissini dibine kadar yaşarken çenemden boynuma kayan damlaların beni kendime getirmesine izin verdim. Kafamı karşımda duran aynaya kaldırdığımda gözlerim yavaşça açılıyordu.
Yüzümün çökmüş ve bitkin hâlini görünce istemsizce dolan gözlerimin ışığının eskiye nazaran söndüğünü daha iyi anlamıştım. Bir hafta önce bu aynaya gülerek bakan kızdan büyük bir enkaza evrilmişti. Bu korkunç farkındalıkla beraber yüzümün ıslaklığına gözyaşlarım eklendi. Dudağım büzülmüştü. Ansızın gelecek hıçkırığı önlemek adına nefesimi tuttum.
Ellerim lavaboyu tutarken cansız çiçekten farkı olmayan bedenime baktım. Kendime acımış mıydım? Bunu bile bilmiyordum.
Gökçe'yi bekletmemek adına hemen toparladım ve kahvaltılıklarla donatılmış masanın başına geçtim.
"Eline sağlık her şey çok güzel." gözüm masayı tararken sanki çok iştahlıymışım gibi çatalı elime aldım ve tabağımı doldurdum.
"Sadece bu kadar mı?" Gökçe tabağımda duran üç parçaya baktı ve beni kınar gibi izledi.
Omuz silktim "Bu kadarını alıyor midem."
Gökçe duruma el koyar gibi tabağımı kendine çekip fazlaca doldurdu. Dudağımda beliren küçük tebessüm ile ona bakıyordum.
"Bunu bebeğe ek gıda diye verirler. Al bakayım şunu hepsi bitecek ona göre."
"Peki." diyebildim sadece. Bileğim demir çatalı bile zor taşıyordu sanki.
"Leyla.." bana bir şey söylemek ister gibi beklerken kafamı salladım dinlediğimi belirtir gibi.
"Efendim." beklenti içinde onu takip ediyordu gözlerim. Avuçlarını birleştirdi.
"Buraya kim geliyor biliyor musun?" şimdi tebessümü ile benden yanıt bekliyordu.
Kaşlarım çatıldı "Kim?" merak etmiştim.
"Esma Sultan." dedi birden. Yüzü sevinç gülücükleri ile kaplandı. Hatta öyle ki gözleri parlıyordu.
"Gerçekten mi?" şaşırmıştım. Onu en son gördüğümüz zaman buraya tayinim çıktığı seneydi. Ağlayarak vedalaşmıştık. Yuvadaki annemizdi o bizim. Şimdi onun varlığını burada hissedecek olmak bir nebze ısıtmıştı yüreğimi. Belki dizlerine kafamı yaslardım. O da saçlarımı severdi. Acılarım o zaman hafiflerdi azda olsa.
"Evet. Akşama burada olacak."
Yeniden gözlerim açıldı "Bugün hep şaşıracak gibiyim."
Gökçe güldü "Bir haberim daha var. Uzun süre bizimle yaşayacak."
Bu defa ben de gülümsedim. Keşke hiç gitmese yanımızda kalsa diye geçirdim içimden.
Gökçe masadaki elimi tuttu. Yine hayallere daldığımı fark etmiş olmalı ki destek olur gibi yüzüme bakıyordu.
💫
Örgüt liderinin olduğu çadırın önündeki gözcü içeriye giriş onayı almak için girdi. Lider eliyle 'gelsin' işareti yapınca dışarda bekleyen adam öne yürüdü. Şimdi liderinin karşısındaydı.
"Oo Baran Komutan. Hoşgeldin sefa getirdin. Epeydir uğramazdın. Gözlerim seni arar oldu." sol elindeki büyük taşlı tesbihi parmakları arasından geçirirken oturması için koltuğu işaret etti.
"İşlerim yoğun komutanım. O yüzden buralara pek vakit ayıramadım. Kusura bakmayın." mahçuğluğunu birbirine geçirdiği avuçlarıyla belli ederken yavaşça koltuğa oturdu.
"Yok canım ne kusuru. Senin durumunu bilirim. Hiç canını sıkma. Sen benim evladım gibisin. Gerçek oğlum olsan bu kadar severdim ha." liderin büyük göbeği gülmenin etkisiyle yukarı aşağı sallanırken gözleri de buna yardım eder gibi kısılmıştı.
Baran da küçük bir tebessüm ile karşılık verdi "Bana olan emeklerinizi yalanlayamam komutanım. Bu yüzden size ölene kadar minnettar kalacağım."
Lider bir ara not ekler gibi hemen konuştu "Ve sonsuza kadar bana sadakatla bağlı kalacaksın."
"Şüphesiz."
Aldığı cevap karşısında gülümsedi tombul yüzlü lider. Dudağının üzerinde kalın bıyığı vardı.
"Biliyor musun? Aynı annen gibisin. O da bana çok bağlıydı. Tıpkı senin gibi."
Annesinin bahsi geçince gözleri parlamıştı adamın. Bu konu onun kanayan yarasıydı. Hiçbir teselli hiçbir yarabandı örtemezdi. Sadece günü geldiğinde onunla buluşmayı bekliyordu.
"Belki bana dersin. Bu adam neden anamı hemen benle görüştürmez de bekletir. Ama bilesin ki anan örgüt için ne cengaverlikler yaptı. Öyle kolay ortaya çıkaramam onu. Savunmasız bir anımızda ellerimizden yitip gitmesini istemeyiz değil mi?"
Duyduklarını düşünür gibi oldu adam. Lider haklıydı. Örgüt için bu kadar önemli olan biri elbette ki yıllardır aranacaktı. Bulunduğu an tutuklanacak bildiklerini anlatmaması için cezaevinde öldürülecekti. Bunun yaşanmaması için gerekirse sonsuza kadar sabrederek geçirirdi ömrünü.
"Haklısınız komutanım." yumruğunu nefretle sıkmıştı.
Lider yönetmesinin başarılı sonuçlandığını canlı olarak görünce daha da keyiflenmişti. "İşte böyle. Benim yetiştirdiğim nasıl da belli."
Ortama sessizlik hakim olduğunda bunu yeniden lider bozmuştu.
"Sana bir şey danışacağım. Fikrini merak ederim." yüzü düşünceliydi.
Baran dinlediğini belli eder gibi öne atıldı "Tabi efendim. Nedir o?"
"Çatlıhan tarlasının güneyi epey otlanmış. Bilirsin ki buranın otları yükseldiği ân dibinden keneler biter. Öyle böyle zehirli değildir bu keneler. Adamı bir gecede komaya sokar."
Adam bunları niye anlattığını hâlen anlayamamıştı. "Evet ama neden orasıyla ilgilendiğinizi anlayamadım."
Lider yeniden güldü ama bu seferki daha tehlikeliydi. Aklında ölümü amaçlayan bir operasyon vardı. "Orada sahte bir ayaklanma çıkaralım. Askerleri oraya toplayalım. Karşı karşıya geldiğimiz zaman çatışma başlatan taraf biz olacağız. Onlarda savunma için karşılık verecekler. Böylelikle o alanda daha uzun kalacaklar."
Baran şimdi daha iyi anlamıştı. Çenesi dikleştiğinde kıstığı gözleriyle planın geri kalanını mırıldandı "Keneler askerlere bulaşacak."
Lider kahkaha attı "Gebersin hepsi. Şanslı olan hayatta kalır. Pek sanmıyorum da."
O sırada içeriye düşünceli, korkudan beti benzi atmış Cengiz girdi. Bu kötü haberi nasıl vereceğini kara kara düşünürken ölümün bir santim ucunda olduğunun farkındaydı.
İkisi ona bakıp tepeden aşağıya süzdü. Neredeyse eğilip büzülmekten yere kapanacaktı bu adam. İlk önce Baran şüpheyle kaşlarını kaldırdı. Daha sonra lider yarıda kestiği konuşmasını gelen adama çevirdi.
"Cengiz? Bu ne hâl ula! Ne oldu hastasındır yoksa?" bakışları yüzünde gezinirken işin içinde bir bit yeniği olduğunu sezmişti.
"Komutanım.."
Bu tonlamayı daha önceden defalarca duyan adam gözlerini sımsıkı yumdu ve öfkeyle nefes alarak yumruğunu masaya indirdi. Yardımcı olduğu yere mıhlanmış gibi donakalmıştı.
"Yine mi ula!? Yine ne bok yedin?! Allah'ın cezası!"
Bağırmanın etkisiyle ürken adam kaçamak bakışlarını belli ediyordu. "Komutanım. Plan bozulmuştur." dedi kısaca. Lafı uzatmanın onu daha çok sinirlendireceğini biliyordu.
"Ne demek plan bozulmuştur?"
Baran bu ikilinin yüksek nabızlı konuşmasını sessizce izliyordu.
"Teğmen.. Teğmen doktora aşık değilmiş. Kendi ağzıyla öyle dedi. Sevmem dedi. Oynadım dedi."
Her bir cümlede kan beynine daha çok sıçrıyordu. Gözleri yerlerinden fırlayacak gibi büyüdüğünde Cengiz korkup bakışlarını toprak yere indirdi.
"Neymiş neymiş? Sevmez miymiş? Ne demek sevmezmiş ula! Sen benle dalga mı geçersin?! Her buraya geldiğinde yok sever yok aşık yok ölür biter demedin mi?! Hani ula evlenme teklifi edecekti?! Sen bunları götünden mi uydurdun da benim mi haberim yok?!"
"Komutanım valla billa benim suçum yok. Teğmen kendi bir bir böyle dedi. Kızı ağlar hâlde bıraktı." kendini savuması lazımdı çünkü tüm suç ona kalacak gibi duruyordu.
Baran öne çıkar gibi fikrini söyledi "Teğmen belki de gerçekten aşık değildi. Öyle basit bir beğenmedir diye düşünüyorum."
Lider ona kısa bir bakış atıp çenesini sıvazladı "Bu işten bir bok anlamamışım ki. Lan oğlum madem ciddi değildi ne boka beni aylardır oyalarsın ha? Mal oğlu mal!"
Cengiz söylendi sinirle "Komutanım ben ne yapayım teğmen çapkınsa? Gönlü Fırat Nehri kadardır geniştir. Benim suçum nedir?"
Lider dişlerini birbirine bastırıp bağırdı "Andım olsun seni de o nehire gömerim Cengiz! Kes sesini ula!" aylardır tıkır tıkır işlediği sandığı planı suya düşünce tüm kanı sinirden ve hırstan köpürüyordu.
"Sana güvenip bir yola girende suç. Aptal kafam! Kendi adamımı sokacaktım koynuna. İki ayda hazırdı her şey!" devamına ekledi hemen "İntikamım için uğraştığım işlere bak ula! Abuk subuk yok aşk yok bilmem ne."
Cengiz elleri önde öylece beklerken Baran düşünmek adına elindeki kalemi çevirdi.
"Öyle yapalım o hâlde komutanım. Bizden biri girsin hayatına. Kendine bağlasın. Olmaz mı?"
Cengiz hemen öne atıldı "Teğmen çapkındır. Karı düşkünüdür. Onunla işi bitince kağıt gibi çöpe atar vallah doktora öyle yapmıştır."
Lider ona iğrenir gibi bakıp derin nefes aldı "Doktor olsa kaç yazar ula. Cazgırın tekidir. Yanındakini usandırır o karı. Bize cilveli ve tuttuğunu koparan lazım."
Cengiz yine konuştu "Böyle ateşli karılardan mı komutanım?"
Önündeki su dolu bardağı yardımcısına fırlatan adam bağırdı öfkeyle. Durumun vehametini daha anlamadığından onu boğmak istiyordu "He ateşli karı! Seni boğarım Cengiz. Duydun mu? Teğmene gönderirim seni! Sana çok ateşli bir gece yaşatır! Duydun mu ula!?"
Yeniden kabuğuna çekilen adam damarlarına baskı yapan kanın basıncını hissedince sertçe yutkundu.
Lider, mağaranın içinde düşünür gibi dolaşırken bir eli belindeydi. "Kim? Kimi karşısına çıkarırsam benim oltama takılır?" kendi kendine mırıldanırken içeriye hemşire geldi. Elindeki tepsi ile önderinin karşısında beklerken üç adam da bir hazine görmüş gibi onu tepeden aşağıya süzdü.
Uzun siyah saçları, esmer teni, büyük göz çukurları, dolgun dudakları vardı kahverengi gözlerini uzun kirpikler çevrelemişti. Boyu hafif uzun. Kendisine has güzelliği ile kampın en asi ve havalı kadınıydı.
"İşte bu. Tam da istediğim gibi." adam çölde şu bulmuş gibi ona bakarken Cengiz de paçayı yırttığını düşünerek sırıtıyordu.
Hemşire burada ne yaşandığından habersiz olduğu için onlara anlamamış gibi bakıyordu.
"İlaçlarınızı getirdim efendim." dudakları bunu söylemek adına aralıydı
"Sadece onları değil. Sen bana intikamımın en önemli anahtarını getirdin." Lider ellerini arkaya bağlamış kafası dik bir şekilde tek bir noktaya bakarak sırıtıyordu.
Şimdi keyiflenmişti.
💫
Kapının önünde çıkmadan önce son kontrolleri yapan Gökçe çantasını tarayarak unuttuğu bir şey var mı diye bakıyordu. Bir yandan alınacaklar listesini zihninde kendi kendine fısıldıyordu.
"Çilek varsa mutlaka al olur mu? Esma Sultan çok seviyor." Leyla salık saçlarını topuz yapıyordu.
Gökçe alacağını söyler gibi kafasını usul usul salladı "O listenin başında zaten de. Başka eksik var mıydı onu düşünüyorum."
Leyla birkaç saniyelik düşünür haliyle yeri izleyip omuz silkti "Şimdilik yok gibi görünüyor."
"E peki madem. Ben çıkayım çok gecikmeden. Eksik varsa yazarsın. Hadi öptüm."
Hemşire çok gecikmeden market yoluna çıkmışken arkasından sessizce gelen sevgilisini fark edememişti. Kız soluklanmak için bir duvarın gölgesine sindiğinde bu anı değerlendirip hamlesini yaptı.
Elleri sevgilisinin gözlerini kapadığında avuçlarının altında bir ürkme hissetti.
"Ne olu-"
Adam hemen ellerini indirip kendini belli eder gibi kızın hizasına geçti. "Benim aşkım." yüzü kocaman sırıtmasıyla kaplanmıştı.
Gökçe korktuğundan hıncını almak ister gibi koluna sertçe vurdu. "Aptal mısın? Ne dibimden dibimden geliyorsun öyle aklım çıktı!"
Arda az önceki gülümsemeli halini acılı haline çevirip kolunu ovuşturuyordu "Elin ne kadar ağır senin kızım ya. Evlenince beni de döversin şimdi sen.."
Gökçe göz devirip tersledi onu "Döverim tabi. Ne o öyle cıvık cıvık hareketler. Hiç sevmem."
Arda yeniden güldü "Evleneceğimizi kabul ettin yani."
Gökçe karşısındaki adamın zafer kazanmış haline kıstığı gözleri ile baktı. "Ulaş'ın son kazığından sonra erkeklere güven olmayacağını öğrendim."
Arda kaşlarını kaldırdı "Kabak yine Arda'nın başına patladı. Harika."
Gökçe belli belirsiz güler gibi dudaklarını kıvırdı "Sen nereye böyle?"
"Senin yanına geliyordum. Leyla çıktı deyince peşinden koştum yetişeyim diye."
"Markete gidiyorum ben de."
"Birlikte yürürüz o zaman." Arda kıza göz kırpıp boş yola önden geçmesi için eliyle işaret verdi.
"Bugün Esma Sultan gelecek bize. Onun telaşesi var evde."
Anlamadığından kıza döndü adam "Esma Sultan? O kimdi?"
"Yuvadaki dadımız. Hani anlatmıştım ya."
Arda hatırladığını gösterir gibi parmak şıklattı "O meşhur Esma Sultan demek. Tanışmayı dört gözle bekliyorum."
Gökçe gülümsedi sonra aklına gelen şeyle yüzü düşmüştü "Ama bir sorunumuz var. Doktorlar geçen ay teşhis koymuş. Demans başlangıcı var. Leyla'ya söylemedim henüz üzülür diye. İlk duyduğumda çok üzülmüştüm ben de."
Duydukları karşısında adamın da yüzü düşmüştü, birkaç saniyelik duraksama sonrasında teselli cümlesini duyurdu sevdiğine.
"Üzülmeni anlıyorum ama şunu bil sizin sevginiz Esma Teyze'yi saracak. Ona çok iyi gelecek varlığınız. Hem Rabb'imiz dert verdiyse dermanını da verir. Kolaylığını da." hepsi yüreğinden hakiki hisleri olarak döküldü.
Gökçe bunları duyunca kalbinin ortasından en içine akan bir sıcaklık hissetti. Gözleri dolmuştu. Onun sözleri etrafını saran güven kalkanı gibiydi.
Elleri yavaşça adamın parmaklarını sardı. Yüzünde utangaç bir tebessüm kırıntısı ve yanaklarına yavaş yavaş yayılan kırmızılık tonu vardı.
Arda hissettiği dokunuşla kafasını oraya eğdi. Gördüğü şeyle kalbi hızlanmıştı ve kızın hamlesinden önce davranarak parmaklarını birbirine kenetledi. Şimdi yüzünde büyük bir gülümseme meydana gelmişti.
"Bu eller sonsuza kadar böyle kalacak." dedi Arda.
Gökçe kafasını salladı "Sonsuza kadar.."
💫
"Komutanım bu geçen gün bana verdiğiniz telefon. Tamir ettirip getirdim istediğiniz gibi."
Cengiz uzattığı telefonu yerine teslim etti. Lider tepkisiz bir tavırla eline alıp sağına soluna bakıp masanın üzerine bıraktı.
"İyi. Bir halta yarıyormuşsun şaşırdım." alaycıl sitemi yardımcısını yeniden korkutmuştu.
"Komutanım. Ben gideyim. Yokluğum belli olmasın." dedi kısaca.
Lider umursamaz bir tavırla kafa salladı. "İyi git. Görünme gözüme bir süre."
Cengiz kafası yere bakar hâlde mağaradan ayrıldı. Lider çenesiyle gideni işaret etti askerine.
"Baran, dışardakilerine diyesin. Kayalıkların orda indirsinler bunu. İki el sıksınlar kafasına." bunu sıradan bir olay gibi söylemesi adamı az da olsa şaşırtmıştı.
"Ama askeriyede olanları öğrenme imkanımız kaybolacaktır efendim."
Lider elini boşver der gibi salladı "Dediğimi yap. Ben ayak bağı istemiyorum daha."
Baran denileni yapmak için dışarıdakilere haber vermeye çıktı.
Birkaç dakika sonra içeriye hemşire geldi. Lider onu görünce güldü büyükçe. Onu her gördüğünde aklına kazanacağı zafer geliyordu.
"Mehtap. Geç otur karşıma." kız denileni yaptı ve boş sandalyeye oturdu genişçe.
Adam onu süzdü tekrardan. Elleri bıyığındayken derin iç çekti. "Sana bir görev verecem. Çok önemli bir görev. Hakkından gelirsen çok büyük mükafat alırsın."
Hemşire mükafat kısmını duyduğunda gözleri parladı.
"Hemen komutanım. Deyin yapayım. Neymiş o?"
Lider ağır ağır güldü. Masanın üzerindeki karton zarftan bir resim çıkardı ve kıza doğru ittirdi. "Bu kimdir bilir misin?"
Önündeki resmi parmaklarıyla tutup gözleri hedefine getirdi. Bakışları her bir zerresinde dolaşmıştı. Büyük yüzü. Büyük ve koyu gözleri. Hafif dağılmış saçları ve o keskin bakışlar... Gözleri sanki oraya kilitlenmiş gibi biraz daha gezdi.
Lider, kızın resme hayran kalmasını alaycıl bir sırıtma ile izledi. "Her gören de teğmene vurulur." diye mırıldandı kendi kendine.
"Teğmen midir?" kız şaşırmış gibi tekrar baktı resme.
"Teğmendir. Köyün gözbebeğidir. Benim de azılı düşmanımdır." adam sonunda dişleri arasından konuştu.
Hemşire kaşlarını çattı "Ben bu planın neresindeyim peki efendim?"
"Sen bu teğmeni kendine aşık etmekle görevlisin. Kendine öyle aşık et ki deli divane olsun. Tüm hünerini göster. Hırçın olma. Açıl saçıl. Güzelleş ona. Güzel kokulan. Bakışlarınla onu kendine bağla. Anladın?"
Hemşire şaşkın bir afallama ile gözlerini kırptı. Doğru mu duymuştu?
"Ama efendim ben nasıl.."
Lider elini kaldırdı "İtiraz istemem. Ben olacak dediysem olacaktır. Bundan böyle köydeki hastane görev yerindir. Ben seni oraya aldırırım merak etme. Son hazırlığını yap yarın sabah kamptan ayrılacaksın."
Kız sertçe yutkundu ve yerdeki bakışlarını adama kaldırdı. "Siz nasıl isterseniz efendim."
"Aferin. Bundan böyle adın Mehtap değildir. Senin adın Selma. Adını böyle bilesin."
Kız kafa sallayarak emre itaatliğini tekrar ortaya koydu. Yeni bir hayata atılmak onun için kolay olmayacaktı.
💫
Genç çift elele marketten dönerken birbirleri ile sohbet ediyorlardı. Arda hâlen parmaklarına değen sıcak ellerin varlığıyla şenleniyordu. Gökçe ise onun bu haline kıkırdıyordu.
"Hava çok güzel. Bak çocuklar parkta ne güzel oynuyor." hemşire şenlik yeri gibi olan oyun alanını işaret etti parmağıyla.
Arda kızdan aldığı bakışlarını oraya çevirdi ve gülümsedi "Hepsi ne mutlu. Tıpkı eski zamanlardaki biz gibi."
"Keşke o günlere dönsek değil mi?"
Adam kafa salladı iç çekerek.
Onlar oraya bakarken karşıdan bir kadın bağırması duyuldu.
"Mahmutcan! Gel şuraya çıldırtma! Ay deli etti bu çocuk beni!"
İkisi hemen oraya baktı. Kaydırağın tepesine çıkan çocuk inmemek için direniyordu.
"Mahmutcan evladım yapma çocuğum in aşağıya. Mazallah kolun bacağın kırılır." okulun din kültürü hocası Ömer Hoca idi konuşan.
Arda onu görür görmez hemen gözlerini kıstı "İlmen benden yüksek şahıs değil mi o?"
Gökçe anlamamış gibi ona döndü "Ney ney?"
Arda söylediğinin farkına varınca toparlamak adına karşıyı işaret etti "Çocuğa bak ya haylaz oğlan. Kadını bağırttırıyor kaç dakikadır."
"Mahmutcan! Bak enişten doğru söylüyor! İn çabuk!"
Bunu duyan ikili şaşırarak birbirine baktı. Daha çok Arda şaşırmıştı. Hatta mutlu bile olmuştu.
"Oha." dedi Gökçe.
"Bizim imam efendi köyün en dedikoducu ablasına mı aşık olmuş?" Arda'nın söylediğine hemşire güldü kendini tutamadan.
Derya bu köyün dedikodu kazanını kaynatan kişiydi. Herkesten duyduğunu millete yetiştirip dedikodu akışını sağlardı.
İkili köşede gülerken Derya onları fark etti ve kıstığı gözleri ile onları süzdü. Birleşik elleri fark edince gözleri kocaman oldu.
"Magazine yakalandık poz ver aşkım." Arda gülümsemeli dudaklarını konuşmasını saklar gibi büyüttü.
Gökçe hızla kızarırken gözlerini yumdu sımsıkı "Bizi el ele gördü. Yarın nöbette hayırlı olsun tebriklerini alırım ben."
Derya hemen yanlarına geldi heyecanla. "Vay vay vay çifte kumrular sizi. Naparsınız burada böyle?"
Arda öne atıldı hemen "Geçiyorduk öyle dolaşalım dedik."
Kadın anladığını gösterir gibi kafa salladı ve işaret parmağıyla hemşireyi kolundan dürttü "Kız. Kapmışsın yakışlı oğlanı. Hem de asker. Afferin sana."
Arda bıyık altından gülüp bir yandan gururlanırken Gökçe yalancı bir gülme ile karşılık verdi.
"Ya öyle öyle. Sana da hayırlı olsun." karşsındaki adamı işaret etti.
Derya, hocaya bakıp güldü katıla katıla. "Ay valla bir anda oluyor biliyor musun? Bizim yeğenin veli toplantısına gittiydim. Ben bunu gör. Dibim düş. Onunda bana gönlü varmış. Sonradan kendi dedi."
Arda iyi bir dinleyici gibi göz temasını bozmadan dinliyordu.
Kadın anlatmaya devam etti "Sonracığıma ben aşk acısı neymiş bununla bildim. Evde yatak döşek yatıyorum."
Arda araya girdi "Dedikodular falan hep kaynadı arada tüh."
Kadın hemen elini salladı "Ay yok be. Onları hallediyordum. Dedikodu demişken kız sizin doktorla komutan niye ayrıldı de hele?"
Hemşire buraya kadar sabırla dayandığından son damlayı kaldıramaz gibi yerdeki poşetleri aldı ve gitmeye hazırlandı.
"Sanane Derya Abla. Seni ilgilendirmeyen konulara kafanı yorma."
Arda, sevgilisine destek olur avcunu tuttu. Gökçe ona hızlı bir tebessüm edip tekrar eski hâline döndü.
Kadın beklemediği tepki karşısında susmadı ve üste çıktı "Kız ne dedim sanki? Diyorlar ki komutan başka kızı severmiş. Gönlü yokmuş doktora. Öyleyse yazık etti kıza ayıp valla."
Gökçe bir hışımla oradan uzaklaştı hızla. Arkasından sevgilisi koşturdu. Kadın arkalarından açık ağzıyla bakakaldı.
"Bununda burnu havada. Askeri koca yapınca havalanmış hasbam hıh." kendi kendine söylenirken hoca yanına geldi elleri arkasında bağlıyken. Bakışı yine mi der gibiydi.
"Hani son vermiştin sen bu işlere?"
Kadın yakalanmanın verdiği utançla eğilip büzüldü "Yok yav.. Öyle bir sorayım dedim."
"Sorma Derya. Sorma. Günahtır yapma demedim mi sana ben? Gıybet yapmayacaksın. Duymayayım bir daha."
"Tabi tabi. Şey diyecektim hemşire varya.."
Adam gözlerini yumdu ve sesini biraz yükseltti "Derya!"
Aldığı uyarıyla sustu hemen.
💫
Ulaş az önce dinlediklerini düşünüp karşısındaki duvara bakıyordu. Gözü sadece orada takılıydı.
"Bana karşı oyun kurdunuz.." diye mırıldandı belli belirsiz.
"Ben de bu oyuna göre oynarım o hâlde."
Sabahtan beri çıkmadığı odası üzerine boğucu bir sis bulutu gibi çöktüğünde hızla ayağa kalktı ve evden ayrıldı. Karşı daireye gözü takıldığında içinden bir hüzün silsilesi geçti.
Şimdi o kapıyı çalıp ona her şeyi anlatmayı isterdi. Sımsıkı sarılırdı. Büyük bir açlıkla onu öperdi. Özlemini, hatasını böyle atardı üstünden belki.
Ayakları kendinden ayrı bir uzuvmuş gibi onu oraya itti. Aklı gitmeyi söylesede kalbi tam tersini emrediyordu. Şimdi tam olarak kapının önündeydi. Avcu yumruk olmuş vurmak için havalanmıştı. Bir cesaret ateşi bekliyordu kendinde. Vurmaya yakın tuttu zorda olsa.
"Yapamam. Onu tehlikeye atamam."
Hızla geriye döndü ve apartmandan çıktı. Dış kapıda bekleyen birini gördü. Yabancıydı. Az önce girdiği duygu değişiminden sıyrılıp oraya yöneldi.
Yaşlı kadın bir yardım eli bulmuş gibi ona yürüdü ve tatlı bir gülümseme ile konuştu "Evladım, askeri lojmanlar burası mıydı? Yolumu şaşırdım bir yardım ediversen?"
Ulaş, sevecen tebessümünün yüzünü sarmasına izin verdi "Burası teyzeciğim. Sen kime gelmiştin? Söyle ben seni çıkarayım."
Kadın güldü ağır ağır "Hay sen var ol oğlum. Seni Allâh gönderi karşıma. Kızlarıma geldim ben."
Ulaş tekrarladı "Kızlarınıza mı? Kim kızlarınız?"
Kafa salladı kadın evet der gibi "Kızlarım evet. Leyla ve Gökçe. İki gün önce aradı beni Gökçe. Leyla çok hasta dedi. Çıktım geldim."
Ulaş, sertçe yutkundu ve tebessümü yüzünden kayboldu birden. Leyla hasta mıydı? Kendi yüzünden hasta olduğunu düşünüp yumruğunu sıktı. İçinden birkaç bağ kopar gibi oldu. Canı öyle acıdı ki kızgın bıçağın etine işlediğini hissetti adeta.
"Çok mu hasta?" dedi birdenbire. Kadından bir cevap bekler gibi gözleri onu takip ediyordu. Kaşları üzülmenin etkisiyle düzleşmişti.
"Sorma sorma. Yatak döşek yatıyormuş kaç gündür."
Anında dolan gözlerini yere indirdi ve nefes almak ister gibi içini çekti. "Ben.. Ben sizi götüreyim isterseniz."
Kadın hevesle onayladı "Çok makbule geçer evladım."
İkili merdivenlerden yavaş yavaş çıkıyordu.
Konuşmayı seven kadın bir yandan anlatmaya devam ediyordu. Ulaş onu yarım yamalak dinlerken aklının geriye kalan kısmı Leyla'yı düşünüyordu.
"Bunun bir sevdiği varmış. Bizim kızı oyalamış evleneceğim diye. Sonra da öylece bırakmış. Allah'ım bir dellendim duyunca. Ne biçim insanlara kaldık değil mi evladım?"
Ulaş, katıldığını belirtir gibi cevap verdi "Haklısınız teyzecim."
"Madem yüreğin yok ne halt etmeye oyalıyorsun yani. Kız kaç gündür ağla ağla erimiş gitmiş Gökçe anlattı telefonda. Benim kız yani. O gündür bende iyi değilim vallahi. Bir çıksa karşıma o çocuk ben ne yapacağımı bilirim."
"Korkağın tekiymiş."
Kadın sinirle söylendi "Ay aman. Uzak olsun bizden. Görmeyeyim kızımın yöresinde. Cıngar çıkarırım vallahi."
Ulaş belli belirsiz güldü. Kendi haline miydi bu gülüşü? Yoksa acıma mıydı?
Kapının önüne geldikleri zaman çalmadan açılmıştı zaten. Ulaş, elindeki çanta ile kızın karşısında öylece kalmıştı. Gözleri büyük bir açlıkla kaç gündür görmeyi beklediği kişiyi taradı. Yorgunluktan kızarmış gözleri bir uyumla birbirini takip ederken Leyla dolan gözlerine hakim olamadı.
Ulaş, yaptıklarının sonuçlarını kızın yitip tükenmiş bedenine bakınca anladı. Belindeki silahla kafasına sıkmayı düşündü bir an. Kızın üzerine atılmış ölü toprağına sebepti kendisi.
"Oy kuzum." Leyla'yı büyük bir kucaklama ile saran kadın sırtını sıvazladı. "Bir avuç kalmışsın çocuğum ah ah." sonra kendilerini izleyen adama döndü. "Görüyor musun evladım ne etmiş kızıma? Erimiş.."
Ulaş, kızın kendisinden bir salise bile ayırmadığı bakışlardan zorda olsa ayrıldı ve kadına döndü "Leyla Hanım güçlüdür. Atlatacaktır bunları." dedi duygusuz gibi görünerek. Halbuki içinde ne ateşler yanıyordu. Uyuyan yanardağ etrafa saçılmış gibi içine akıyordu lavlar bir bir.
'Şimdi elimi uzatsam sana. Kokunu en derinime çeksem. Kollarım belini sıkıca sarsa, avuçlarım yanaklarını kollasa. Öpsem doyasıya. Hasretim sana Leyla. Son nefesime kadar sevdam sana. Tek sana.'
Leyla hayal kırıklığı ile güldü "Hanım.." dedi sessizce. Tekrar gözgöze geldiler. Ulaş kaşlarını çattı ve öylece bekledi.
"Atlatır tabi. Benim kızıma eş mi yok? Elini sallasa ellisi." Ayşe Hanım karşısındakinin Ulaş olmasından hâlâ habersizdi.
Leyla bunu duyan adamdan bir tepki ister gibi yüzünü taradı beklenti ile. Kıskanmasını umuyordu kendince. Ufak bir umut kırıntısıydı içindeki.
Ulaş durumunu koruyarak tepkisiz kaldı buz gibi surat ifadesiyle. İçinden köpüren kıskançlık duygusunu kimse görmüyordu ama o damarlarında dolaşan kanın baskısını duyar gibi hissetti.
'Bir başkasıyla değil olmak onu tasvirini bile duymaya tahammülüm yok. Sen benimsin Leyla. Ben seninsem, sen de benimsin. Kokun benim. Tenin benim. Gülüşün benim. Biz biriz Leyla. Senin elini bir başkası tutarsa o gün benim öldüğüm gündür.'
Leyla beklediğini alamayınca hınçla doldu ve yumruğunu sıktı. Adam hiçbir şey olmamış gibi duruyordu karşısında. Kaşı bile oynamamıştı.
O sırada Gökçe ve Arda ellerinde poşetler ile gelmişti. Ayşe Hanım diğer kızını görünce hemen sarıldı sıkıca. Hemşire ortamın saçmalığından tam sevinememişti.
"Yavrum benim çok özledim ikinizi de."
"Bende Esma Anne. Bende çok özledim."
Kızdan ayrılıp, Arda'ya baktı bu defa. "Bu efendi çocuk o geçen bahsettiğin mi? Arda değil mi? Bizim kız sana bir yanık." dedi gülerken.
Arda büyüyen gözlerini hemşireye dikip sırıttı "Yanık mı?"
Gökçe hem utançtan hem de Ulaş'ın burada bulunmasından dolayı yaşadığı şaşkınlıktan dolayı gerildi. Parmaklarını şakaklarına bastırıp arkadaşına kısa bir bakış attı. O da kendisinden farklı değildi. Öylece izliyordu olanları.
Aşağıdan yukarıya hızla çıkan asker aradığı kişiyi bulunca nefesini düzene sokmaya çalıştı.
"Komutanım.. Ulaş komutanım.. Teröristler çatışma başlatmış köyün ilerisinde. Yerel halkın üzerine yürüyeceklermiş. Muhtarı bildirdi bize."
Ulaş bunu duyar duymaz dışarıya fırladı ve peşinden Arda da çıktı. Gökçe ve Leyla arkalarından hüzünlü bir bakışla kalırken az önce duyduğu şeyi yutkunarak sindirdi Esma Hanım.
"Bu o muydu? Ulaş mıydı?" dedi yavaşça.
Kimseden ses gelmeyince hemşire yanıtladı onu "Evet.. O."
Esma Hanım alnını tutup içeriye doğru yürüdü "Ay.. Ay ben ne bileyim onun olduğunu? Şöyle de baksan hiç bilmezsin öyle biri olduğunu."
Leyla onları dinler gibi dursada aklı yine ona gitmişti. Başına bir şey gelir mi diye düşünüyordu. İçi huzursuzlukla kaplanmıştı. Onu bir hiç gibi kenara atan adamın arkasından böyle düşünmesi sinir etmişti kendini. Ama değiştiremediği bir gerçek vardı. O hâlâ aşıktı.
"Geç Esma Anne, yol yorgunusun dinlen yorma kendini."
Hepsi içeriye girdi ve koridor kapanma sesiyle doldu.
💫
"Ateş edin ula! Hızlı olun! Birazdan damlar buraya kahraman komutan!"
Komut almış gibi hızını artıran teröristler her gördükleri alana alabildiğince sıkıyorlardı. Etraf barut kokusuna bürünmüş ve ondan geriye kalan sis bulutuna kucak açmıştı.
İstedikleri gibi oldu çok geçmeden askerler karşı taraftan savunmaya geçti. Şüphesiz onlardan daha fazla ve daha iyilerdi.
"Devam edin! Biraz daha kalsınlar burada!"
Çatışma devam ediyor her dakika şiddeti daha çok artıyordu. Ulaş elindeki cihaza konuştu sert sesiyle. "Geri çekilin! Bu size tek ve son uyarım."
Sesi ortada yayılıp karşıya ulaştı.
Şehmus bu defa liderine bakıp sordu "Komutanım. Çekilecek miyiz? Bunlar bizi burada gömerler yoksa."
Lider ona bakmadan ateş etmeye devam etti "Ben kolay lokma değilim. Kim kimi gömer belli olmaz."
Şehmus saklandığı yerden vakit buldukça çıkıp ateş etmeye devam etti. Üzerlerine hızla kurşun yağarken savunmaya çıkmak bile onu korkutuyordu.
"Ne korkarsın ula! Adam gibi çatış! Sıkarım kafana ha!"
Uyarıyı alan adam denileni yapıp daha çok ateş etmeye başladı.
"Tamam! Geri çekilin! Yürüyün haydi!"
Teröristler kapladığı dağın eteklerini bir bir terk ederken Ulaş da askerleri durdurdu.
Gittiklerinden emin olduktan sonra onlar da geri çekildiler. Köyü herhangi bir tehlikeye karşı korumak adına güvenlik önlemlerini artırdı komutan.
💫
Operasyon üzerinden saatler geçmiş hava kararmıştı. Askeriye her zamanki yoğunluğunda çalışıyor, görevler asla aksatılmadan yapılıyordu.
Ulaş, telefonunun ışığıyla aydınlatılmış odasında sadece ekranına bakıyor, kutusundan çıkardığı yüzüğü avcunda sıkıyordu.
Leyla'nın fotoğrafıydı.. O güne ait anılara gitti aklı. Gözleri kapandı içi huzurla doldu.
Parktalardı.
Leyla Ulaş ile el ele yürürken ondan ayrılıp salıncağa koştu kadın. Onun bu neşeli haline gülen adam hemen onun arkasına geçti.
"Sallasana beni. Saçlarım rüzgarda uçuşsun istiyorum."
Komutan denileni yapıp kızı salladı. İstediği gibi olmuştu dalgalı uzun saçları rüzgarın etkisiyle sağa sola savruluyordu. Bir kısmı Ulaş'ın yüzüne değerken kokusunu her defasında daha çok içine çekti.
İleri geri giden kızın belini tek koluyla sarıp kaslı ve geniş göğsüne yasladı. Şimdi tüm kıvrımları yerine oturur gibi uyumla buluşmuştu. Ulaş bedeni üzerinden kızın sıcaklığını ve hızlı nefes alışverişini hissetti.
Az önce sallanırken gülen kadın bu teması gözleri kapalı bir hâlde boğazında biriken heyecan kıvılcımını yutkunarak sindirmeye çalıştı. Kalbinin atım ritmi değişti nefes alış sıklığı arttı.
Ulaş, parmaklarını kızın çenesine uzattı yavaşça. Soğuk dokunuşu kızın sıcak tenine değince Leyla ürperdi ve gözleri aralandı kendiliğinden.
Adam dudaklarını kızın kulağına yaklaştırıp fısıldadı "Kokun.. Yüreğime şifa.."
Leyla yüzünü ona doğru çevirdi biraz. Şimdi ona daha yakındı. Ulaş'ın sert nefesini boynunda hissetti dudağı bu yakınlıktan memnun olmalı ki yukarı kıvrıldı.
Teğmen kızın gülüşünü görünce, dudaklarını boynuna sürttü. Leyla bu defa tepkisiz kaldı çünkü içinde hissettiği bu ateş dalgasını sadece sessiz kalarak yönetebiliyordu. Kalbi yerinden çıkmayı bekler gibi atıyordu. Dili kurudu, gözleri karardı.
Ulaş tekrar fısıldadı "Ve ben, bu koku için yaşıyorum.."
Kapalı gözlerini aralayan komutan kendine geldi ve deri koltukta sırtını dikleştirerek doğruldu. Aklı az önceki anılardaydı hâlâ. Her dakika, her saniye onu düşünüyordu. Özlemiyle yanıyor adeta kor ateşlerde kavruluyordu. Boynundan kayan ter tanelerinin göğsüne inmesine verdi dikkatini.
Aralık bıraktığı kapısından bir silüet belirdi. Bazı sesler duyuyordu ama gözleri bunu yok saymak ister gibi kapanmaya başladı. Direndi. Çattığı kaşlarıyla Arda'yı gördü belli belirsiz.
"Komutanım, önemli bir durum."
Ulaş masadan destek alır gibi ayağa kalkmak istedi ama dengesini sağlayamadığından yalpaladı.
"Komutanım? Siz iyi misiniz?"
"Hım," diyebildi sadece. Alnında bir sürü ter tomurcukları birikti. Nefesi tükeniyor gücü son saniyelerini yaşıyordu.
"Cengiz Abi'nin cesedini kayalıklarda bulmuşlar. Az önce ihbar geldi. Avcılar bulmuş."
Ulaş, midesindeki bulunmayı yüzünü buruşturarak atlatmayı denedi ama başaramadı. O büyük bedeni yere yığıldı âniden. Bilinci kapanmak üzereyken tek bir ismi fısıldadı.
"Leyla.."
Arda anın şokuyla adama koşup kendine gelmesi adına sarsmaya başladı.
"Komutanım! Komutanım iyi misiniz kendinize gelin!"
Bedeni öylece hareketsiz dururken astsubay bağırdı "Asker! Ambulansı ara çabuk! Emrediyorum asker!"
Kafası yana çevrilen teğmenin açıkta kalan boynunda beliren siyah noktayı fark etti Arda. Kafasını yaklaştırıp ne olduğunu anlamaya çalıştı. Gördüğü şeyle sertçe yutkundu.
"Kene.. Kene bu..!"
Bakışları, solgun yüzlü teğmene kaydı. O an kafasından her türlü kötü senaryo geçmişti peşi sıra.
💫💫💫💫💫💫
Finitoooo ✨✨✨🤫🤫
Selamlar hepinize canlarımm umarım bölümü beğenmişsinizdirrrr ❣️
Cengiz hak ettiğini buldu ne düşünüyorsunuz?
Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum. 🔥
İki hafta sonra görüşmek üzere 🎀
Kendinize çok iyi bakın hoşçakalın ✨✨
Sağlıcakla 💙
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.5k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |