18. Bölüm

17. BÖLÜM: AKAN GÖZYAŞI ✨

Laura
lauraninnyiildizi

Merhaba, hoş geldin.

Nasılsın? İyi misin?

Umarım iyisindir.

Satırlarımın sana iyi gelmesi dileğiyle..

 

"gökyüzü kararır

mavi siyaha döner

yıldızlar yine de kafa tutar

parlar senin için"

 

(alıntıdır)

 

 

Zihnimi ele geçiren düşünce silsilesini bastıramamanın yenilgisiyle beni alt etmesine izin verdim zorunluluk ile. Ama bundan yanımda ayılıp bayılan Esma Anne'nin söylenmelerine odaklanarak kurtulmuştum.

 

"Ay benim aptal kafam! Kırıverecektim kafasını oracıkta! Ay!"

 

Gökçe elinde suyla salona giriş yaptığında ikimizin ölü balık halini esefle kınar gibi izledi. Açıkçası ona üzülüyordum, psikolojik olarak bitik iki kişinin yanında olmak onu yıpratıyor olmalıydı.

 

"Ne oldu size böyle? Esma Anne kendine gel lütfen. Leyla sende öyle hadi!"

 

Esma Anne suyu tek nefeste içip tekrar baygınlık moduna geçti "Ay başım! Tansiyonum attı benim kesin! Dil altımı ver kızım şuradan."

 

Bu defa ben konuşan ben oldum "Az önce ölçtük iyi geldi tansiyonun."

 

Beni reddeder gibi elini salladı "Yok iyi değil ben bilirim."

 

Gökçe'nin asık suratını anlık gülme ile kaplanınca ben de ona eşlik ettim. Sinirlerimiz bozulmuştu.

 

"Esma Anne, Leyla doktor ya hani. İyisin işte. Sen rahatla biraz." dedi bana bakarken.

 

Onu baştan aşağı süzdükten sonra düşünür gibi oldu "Kim? Şu mu?"

 

Kaşlarım çatıldı ve arkadaşıma baktım. Bana bakıyordu sanki söylemek istediği bir şey var gibiydi.

 

"Evet o. Leyla." Gökçe gülümseyerek elini tuttu. Esma Anne hâlâ etrafı büyük bir şaşkınlıkla izliyordu. Neler olduğunu anlamadığımdan öylece bakakalmıştım.

 

Tutulu elini hızla çekti ve gizler gibi koynuna sakladı. Ona sinirle söylendi "Ne oturuyorsunuz! Akşam beyleriniz yemek bekler. Ne pişirceniz kocalarınıza? Boş tabak mı verceniz? Emsizler sizi! Yürüyün gidin mutfağa! Vallahi deyiveririm sizi akşam heriflerinize!"

 

Gözlerim bu azarlanmanın etkisiyle büyürken aynı zamanda omzundan kalkmam için ittiriliyordum. Aynı şekilde Gökçe de öyleydi.

 

"Kocalarımız mı?" diye sordum.

 

Esma Anne yüzüme bakıp sinir olur gibi dudaklarını büzdü "Hee! Kocalarınız tabi! Oğullarım bi gelsin akşama! Deyivecem ikinizi de!"

 

Gökçe bana doğru fısıldadı "Yürü anlatacağım sana. Daha fazla sinirlendirmeyelim."

 

Hızla mutfağa girdik. Ondan bir açıklama bekliyordum.

 

"Sen üzülme diye söylemedim ama.."

 

Yere eğilen yüzüne baktım "Ama ne?"

 

"Esma Anne'ye iki ay önce demans teşhisi koyulmuş."

 

Sertçe yutkundum ve içimden bir koca nefes alışverişi geçti.

 

"İnanamıyorum daha çok genç.."

 

Gökçe destek olur gibi omzumu sıktı ve sırtımı sıvazladı.

 

"Biz ona destek olacağız kardeşim. Sıkma canını."

 

Elinin üzerine elimi koyup gülümsedim zorda olsa. "Artık sıra bizde. Anne olma sırası bizde.."

 

Anında gözlerimiz dolmuştu. Birbirimizden saklar gibi kafalarımızı yere eğdik.

 

O sırada içeriden bağırma sesi geldi.

 

"Gelin! Bana şöyle bi köpüklü kahve yap bakayım! Sana diyom gelin!"

 

Gökçe fısıldadı "Bizi gelini sanıyor. Kaynanamız mı oldu şimdi bizim?"

 

Kendimi tutamadığımdan kıkırdadım "Elti mi olduk biz şimdi?"

 

"Kız gelin! Hadi biri duymaz öteki ne deyü duymaz? Gelinler! Yanıma geliverin bakem bi!"

 

"Şivesi de değişiyor." dedi Gökçe.

 

Haklıydı. Esma Anne atak geldiği zaman bizi gelini sandığı gibi şive olarak da farklı konuşuyordu.

 

Dediğini yaparak salona yanına geldik. İkimiz de neler yaşayacağımızı bilmediğinden ellerimiz önde birleşmiş halde bekliyorduk.

 

"Nerdesiniz gız siz? Sağır mı oldunuz ikiniz de?!" bize sinirlenmişti.

 

"Esma Anne. Mutfağı topluyorduk." dedi Gökçe.

 

Onu savunur gibi öne çıktım ben de "Ben de yemek yapıyordum. Duymamışız bir şey mi oldu Esma Anne?"

 

Bizi dudağını bükerek süzdü daha çok sizden nefret ediyorum bakışıydı "Akşama fasülye ve bulgur yapıverin. Bir de cacık edin yanına. Sen de kahve yap bi dene. İçeyim höpürte höpürte."

 

Kahveyi Gökçe'den istedi. Ona yandan bakıp güldüm.

 

"Tamam Esma Anne. Hemen getiririm kahveni."

 

Bizi elini sallayarak kovdu. Dediğini yapıp tekrar mutfağa geçtik. Gökçe kahve yapmaya başladı. "İçersin değil mi sen de?"

 

Göz kırparak onayladım. Biz mutfakta oyalanırken telefonum bizi bölmüştü. Hemen arayana baktım. Hastaneden arıyorlardı.

 

"Alo?" dedim stabil bir sesle. Duyduğum şeyden sonra elimdeki tahta kaşık yere düştü ve sesim yükseldi "Ne?!"

 

Gökçe tepkimden dolayı hızla bana döndü ve açılmış gözleriyle ne olduğunu anlamaya çalıştı.

 

"Ne olmuş?"

 

"Hemen geliyorum durumlarını stabilize etmeye çalışın siz. On dakikaya oradayım."

 

Hemen telefonu kapadım ve kapıya koştum. Gözlerim anında yaşlarla doldu ve hepsi yanağıma hücum ediyordu.

 

Peşimden arkadaşım geldi "Leyla! Ne olmuş? Çatışma ile ilgili mi?"

 

Üzerimi iliklerken anlattım "Çatışma alanı keneliymiş. On askeri yoğun bakıma almışlar. Ulaş.." dediğim ân dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Sırtımı duvara verdiğim zaman bedenim ona sürtünerek aşağı kaydı. Gökçe beni tutmaya çalışırken yarı baygın bedenim yere değmişti.

 

"Leyla kendine gel."

 

Hıçkırıklarımı kontrol edemezken parmaklarımı saçlarımdan geçirdim. Ona bir şey olmasından çok korkuyordum. Nefesim kesildi ve midemde büyük bir bulantı hissettim.

 

"Gitmem lazım.." dedim yarım ağızla. "Onların bana ihtiyacı var gitmem lazım."

 

Gökçe, beni dik tutmaya yardımcı olarak ayağa kaldırdı. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip güçlü görünmeye çabaladım.

 

"Leyla, bir şey olmayacak tamam mı? İnan bana. Rabbim hepsini korusun inşallah." taşacak gözyaşlarıyla kaplanmış gözleri beni teskin ediyordu.

 

"Var ol Gökçe.." diyip ona sımsıkı sarıldım. Bu sarılma ile kendimi daha iyi hissediyordum.

 

Leyla, iş arkadaşları ile tüm hastaların durumunu biraz daha iyi hâle getirdi. Erken müdahale onları kurtarmıştı. Önündeki evraklarla ilgilenen doktor bir yandan solgun hâlde yatan adama bakıyordu. Her dakika nefes alışverişini kontrol ediyordu.

 

Son imzasını attıktan sonra hemen onun yanına yürüdü. Sevdiği adamın yanına geldi.. Onu günler önce yitirip giden adama baktı. Anında gözleri doldu ve çenesi yukarı çıkarak ufak ufak titredi. Dudakları bunun etkisiyle küçüldü.

 

"Keşke böyle olmasaydık.." diye fısıldadı ve adamın eline uzandı. Dokunacağı anda kendini durdurdu ve sertçe yutkundu.

 

"Neden hâlâ seni seviyorum.." gözleri yüzünde gezdi. Koyu halkalar ile sarılmış göz kapakları onunla birleşmesine engeldi. Alnı biraz nemlenmişti. Yeni çıkmış sakallarını ve sık dizilmiş kaşlarını izledi.

 

Bir damla yaş yanağına süzülünce hakim olamadığı duygularına yenilip adamın elini tuttu. Yatağına oturdu yavaşça. Onun sıcaklığını hissetmeye ihtiyacı vardı.

 

"Ben.. Ben seni kaybetmek istemiyorum Ulaş. Gözlerini aç. Benden yine uzaklaş ama yaşa. En azından bunu hissedeyim." sesi ağlamanın etkisiyle boğuk çıkmıştı.

 

Bir süre böyle kaldıktan sonra yanlarına biri yaklaştı. Elinde vital almaya yarayan aletler vardı. İzin ister gibi Leyla'ya baktı.

 

"Hastanın vitalleri için gelmiştim hocam." doktor kendine seslenildiğini duyunca hemen gözyaşlarını sildi ve parmaklarını adamdan uzaklaştırdı.

 

"Tabi. Ölçebilirsin." diyerek yataktan kalktı. O zaman kızla yüzyüze gelmişti. Sevecen bir gülümseme ile ona bakıyordu. Leyla merakla sordu.

 

"Sen yeni gelmiş olmalısın öyle değil mi?"

 

"Evet hocam. Tayinim buraya çıktı. Dün geldim."

 

Bu defa Leyla gülümsedi "Öyle mi? Hayırlı olsun." dedi. Sonra sordu hemen "İsmin?"

 

"Selma. Selma benim adım."

 

"Leyla ben de. Memnum oldum."

 

Kız gülümsedi yeniden. Sonra teğmene baktı yandan.

 

"Leyla Hocam, buraya bakar mısınız?"

 

Doktor çağırılan yere gitti ve kızı orada bıraktı. Kadın, yeni görevinin en nadide parçası olan adama döndü tamamen. Gözleri onu tepeden aşağıya süzerken parlıyordu. Çapkın bir sırıtma ile güldü. "Fotoğraftan daha yakışıklıymışsın. Bu kızların sana aşık olmamasına şaşmamalı."

 

Ani bir irkilme ile kendine geldi ve işine döndü. Liderinin dediklerini yapmalıydı. Eksiksiz tamamlayıp en iyi onayı almalıydı.

 

 

Çatışmanın yorgunluğunu yaşayan adam ayaklarını uzatmış bedenini dinlendiriyordu.

 

"Yorulmuşam ha."

 

Aniden telefonu çaldı. Yeni elemanı hemşire arıyordu. Ağzına attığı büyük üzümü hırs ile çiğneyerek telefonu kulağına tuttu.

 

"Alo!"

 

Ses cızırtılıydı "Komutanım benim. Mehtap."

 

"Yav Mehtap. Olur olmadık yerlerde arama demedim mi kız ben sana! Yakalanacaksın. Planımı bozmayasın sakın ha sakın!"

 

"Merak etmeyin komutanım. Ben her işi titizlikle yapıyorum. Size haberlerim var onun için aradım."

 

Lider merakla bekledi "Neymiş de hele."

 

"Dün anlattığınız plan bir bir gerçekleşti. Askerler şuan hastanedeler. Durumları iyi şimdi. Henüz kendine gelen yok ama ben çoktan aralarına karıştım."

 

Genişçe güldü "Vay vay vay. Sen böyle devam et. Ben seni hediyelere boğarım ha bilesin."

 

Kız kıkırdadı heyecanla "Bundan şüpheniz olmasın komutanım. Şimdi kapatmam gerek. Ee ben devlete aşık mesleğine bağlı bir memurum. Görevim beni bekler."

 

Lider alayla sırıttı "Yav hemşire akşam akşam güldürdün beni. Bilmesem inanacam o kadar iyi oynarsın ha."

 

"Şimdi gerçekten kapatıyorum komutanım beni çağırıyorlar."

 

"Tamam, dikkat et. Sakın yakalanma."

 

Kapanan telefona büyük bir iş başarmış gibi bakıyordu. Az önceki yorgunluğu kayboldu sanki.

 

"İlk defa dediğim olur. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin ula!" diyerek güldü kahkahalar atarak.

 

Sesi dışarıya, hatta diğer çadırlara kadar gitmişti.

 

 

Arda, hastanedeki arkadaşlarına birkaç parça temiz kıyafet götürmek için lojmana geldi. Tüm ışıklar sönüktü. Ara camdan sadece güneşin yeni doğuş kıvılcımları süzülüyordu. Ortamdaki tek ses otomatik lambaların açılıp kapanma sesi ve botundan gelen kauçuk sürtünme sesiydi.

 

Anahtarı kapıya takıp döndürdüğünde yan daire açıldı. İçeriden gelen ışık ve kadın silüetine baktı.

 

Fısıltı duydu "Arda. Sen mi geldin?"

 

Konuşan sevdiği kadındı. Anahtarı orada bırakıp hemen ona döndü. Yüzünde yorgunluğa harmanlanmış bir gülümseme belirginleşti.

 

"Sen uyumadın mı?" kız kafasını olumsuz yönde salladı. Dudaklarını utanır gibi birbirine bastırdı.

 

"Uyuyamadım. Haber bekledim sürekli."

 

Arda kızın yanına geldi ve gözleri birbirine bağlandı.

 

"Merak etme. Hepsi kendine geldi. Ben de onlar için temiz giyecek götürmeye geldim."

 

Gökçe ellerini göğsünde birleştirip derin bir iç çekti. Gözleri mutluluktan dolmuştu.

 

"Ben de gelecektim ama malum Esma Teyze.." diye fısıldayıp eliyle içeriyi işaret etti hemşire.

 

Arda cümlenin devamını beklediğinden yüzünü yaklaştırdı duymak için "Ne oldu ki Esma Sultan'a?"

 

Kız, durgun bir tebessüm ile mırıldandı "Bizi gelini sanıyor. Kayınvalide oldu anlayacağın."

 

Arda gözlerini kırpıştırıp bekledi önce, sonra kendini tutamadan gülmeye başladı "Gelin mi? Cidden mi?"

 

Hemşire onun kafasını ittirip gülmesini bastırmaya çalıştı "Sus ya gülmesene. Uyanıp gelecek şimdi yakalanacağız."

 

Seri kahkahalarının arasından söylendi adam "Gelsin, ne yapıyoruz ki yakalanacağız? Öptüm mü sanki seni?"

 

Gökçe kocaman açılmış gözleriyle ellerini adamın dudaklarına kapadı "Sus ya. İyice edepsizleştin sen. Hocana diyeceğim seni. Dersleri iyice oturtursun beynine."

 

Arda sıcak parmakları tutup dudaklarına bastırdı. Gözleri bu öpüşle kapanırken kendini savunur gibi mırıldandı "Sevmek suç mu be hocam derim ben de. Söyle hoca suçlu muyum günahkar mıyım? Çok mu yanarım? Şayet öyleyse varım buna. Son nefesime kadar ona bakmak temennim derim."

 

Gökçe heyecanla yutkundu "Arda.."

 

Gözleri aralandı ve kendisine hayranca bakan kadına ulaştı "Seni seviyorum.."

 

Utanarak kafasını önüne eğen hemşire cevap verdi "Ben de seni seviyorum."

 

Arda, güldü tüm içtenliği ile. İkili birbirine yoğun duygular ile bakarken arkadan bir ses geldi.

 

"Kız bu salonun ışığı niye boş yere yanar? Benim oğlumun paraları boşa gidecek hiç akıl yok bu gelinde. Gelin? Kız gelin?"

 

Gökçe telaşla arkasına döndü "Eyvah! Esma Anne uyandı. Arda git sen görmesin seni şimdi."

 

Adamı kolundan karşıya ittirirken yaşlı kadın çoktan yanlarına gelmişti. İkiliyi itiş kakış görünce elleri beline çıktı.

 

"Gelin!"

 

İkisi yakalanmanın etkisiyle kadına döndü ve öylece donakaldı.

 

Arda fısıldadı "Sıçtık.."

 

"Galiba." dedi hemşire.

 

Esma Hanım, boylu poslu bu adamı görünce çölde su bulmuş gibi gözleri parladı. Sinirli suratı büyük bir gülüşle kaplandı.

 

"Oğlum!" diye bağırdı.

 

İkili birbirine anlamamış gibi bakarken sessiz kalmaya devam ediyorlardı.

 

"Geldin mi oğlum?"

 

Arda çaktırmadan fısıldadı "Gökçe ben korkuyorum."

 

Hemşire ona yandan bakıp söylendi "Saçmalama Arda. Seni oğlu sanıyor. Sakın inatlaşma onunla."

 

"Oy yavrum benim. Anası buna gurban olsun. Evimin neşesi gelmiş. Şuraya gel de öpeyim seni. Gel çabuk."

 

Kollarını kocaman açan kadına yürüdü temkinli tavırlarla.

 

"He annem geldim ya."

 

Kadın, sıkıca sarıldı ve öpülmedik yanak bırakmamıştı. Gökçe ağzı açılmış bir halde onlara bakarken Arda nasıl kaçacağını düşünüyordu.

 

Kendisine bakan hemşireye fark eden kadın onu kıskanç bir bakış ile izledi "Ne bakıyon gelin? Gel kocanı karşılasana. Sırık gibi dikilmişsin oraya. Ay oğlum çok soğuk bu senin karın bileyon mu sen?"

 

Arda, çapkın bir sırıtma ile kıza baktı "Bilmem mi annem ya. Çok soğuk inan, sen söyle kutuplar ben diyeyim uğur derin dondurucu."

 

Gökçe kıstığı gözleri ile yanlarına gitti. "Sen gelmeden karşıladım Esma Anne. Bakma sen oğluna. Kuduruk bu."

 

Arda kendini tutamadığından güldü "Karıcım kızdın mı yoksa?"

 

Hemşire, sinirlense de karıcım lafını duyunca kalbi pır pır atarcasına kendini belli etti.

 

Esma Hanım, kumandayı adama uzattı ve memnun olmaz bir tavırla şikayet etti "Evladım şu kanal7 kaçtaydı bi bakıversen. Bulamadı bu beceriksiz gelin. Dizim kaçtı. İzleyemedim."

 

"Aşk olsun Esma Anne. İnternetten açtım ya aynısını. Üzüyorsun beni." hemşire kollarını birbirine dolayıp trip atar modunu açtı.

 

Yaşlı kadın onu kaale almaz gibi dudak kıvırarak izledi "Her şeye de cevabın var. Televizyonda isteyom ben. Yapabilir misin oğlum?"

 

Arda saçını karıştırdı "Deniyeyim annem ben."

 

Mutlu mutlu salona giren kadın ikisini yalnız bıraktı.

 

Adam fısıldadı "E şimdi ne olacak?"

 

"Yap dediyse yapacaksın. Doktor inatlaşmayın hastalığı kötü etkiler demiş."

 

Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi "O değil de. Karı koca rolü fena değilmiş ha."

 

Gökçe onu alaylı ifade ile takip ederken mırıldandı "Öyle miymiş? Ben eline vereyim senaryo metni. Sabaha kadar oynarsın evciliği."

 

Kendisine kısık gözlerle bakan sevgilisine eğilip aralarındaki mesafeyi kapayıp sadece kendilerinin duyacağı tonda fısıldadı "Gerçeğini yaşasak? Karım desem sana doyasıya. Olmaz mıydı hemşire hanım? Yoksa daha zamanı var mı diyeceksin?"

 

Kadın, telaşlı bir nefesle soruyu uzaklaştırmayı çabaladı "Olurdu belki. Bilmiyorum."

 

Diretti "Biliyorsun, gözlerimde cevabı var. Onlara bak ve söyle."

 

Denileni ikiletmeden yaptı. Gözleri bir uyum içinde dans ederken önce Arda güldü yavaş ve narin şefkatle. Kız bu gülüş karşısında kendisini koyverdi ve dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.

 

"Olur. Hem de en güzeli.." diye mırıldandı.

 

"İyi düşün bulamazsın ben gibisini." az önce aldığı cevabı duymuyor gibiydi.

 

Gökçe güldü yüksek bir tonda "Söyledim ya. Olur diyorum. Sen ve ben. Bir yuva. Anlıyor musun beni?"

 

"Sonra hasretimden prangalara bağlıymış gibi yaşarsın. Özlers-" diyip afalladı. Kıza baktı kocaman açılmış gözleriyle. "Ne!" bağırdı heyecanla.

 

Hemşire büyüyen gülüşünü elleriyle gizlerken adam onu kocaman bir kucaklamayla etrafında döndürdü. Ağzından çıkan sevinç çığlıklarını durduramıyordu.

 

"Senin Allah'ına kurban be!" diye bağırıyordu adam. Gözleri gülmenin etkisiyle kısılmıştı.

 

İkilinin gürültülü sevincine ortak olmak üzere kafasını kapı aralığından çıkardı yaşlı kadın. Sarmaş dolaş hallerine açılan ağzına ellerini kapıyarak tepki gösterdi.

 

"Abo. Höst ulan! Breeh! Ananız uyanıkken utanmıyonuzda oynaşmaya pü edep ahlak kalmamış. Yanıp tutuştunuz mu iki dakika da."

 

Arda'nın ellerinden kurtulan Gökçe hemen toparlandı ve başını öne eğdi. Adam aksine hâlâ kocaman sırıtıyordu.

 

"Gel yap şu televizyonu fingirdeşmenizi sonra yapın." burun kıvırıp tekrar salona yürüdü.

 

Genç kadın, adamı salona gönderip söylendi "Sen Esma Anne'ye göz kulak ol. Ben de hastaneye uğrayayım. Bir saate gelirim."

 

"Tamam müstakbel eşim. Sen git ben hallederim buraları."

 

Ufak bir sessizlikten sonra yeniden birbirlerine bakıp kıkırdamaya başladılar.

 

💫

 

Hastanede günün kızıl ışıkları pencereyi hedef almıştı çoktan. Uykusuzluktan kızarmış ve batan gözlerimi kırpıştırarak oturduğum sandalyede gerindim. Belim ve sırtım geceyi burada geçirmemden dolayı tutulmuştu. Acıdan yüzümü buruşturup eski haline getirmeye çabaladım pek olmasada.

 

Yanında sabaha kadar beklediğim adama çıkardım gözlerimi. Hâlâ hiçbir şeyden haberi olmadan uyuyordu. Yüzümde şefkat dolu bir gülüş ortaya çıktı ve kendimi tutamadan avcumu onun yanağına yasladım. Sıcaklığı tüm parmaklarıma yayılırken içimin müthiş bir heyecanla dolduğunu hissediyordum.

 

Sonra, kendimi kandırdığımı sarsılarak hatırladım. Yüzüm düştü ve parmaklarım yavaşça ondan koptu. Avuçlarımı gizler gibi bacaklarımın arasına sıkıştırıp uzun nefesle iç çektim.

 

O sırada onun kafası hafifçe hareket etti. Önce sağa doğru dönüp bekledi ve sonra bana doğru çevrildi. Heyecanlı bir bekleyişle oturduğum yerden doğruldum ve ona doğru eğildim. Gözlerim merak içinde onun yüzünü tarıyordu. Bakışlarımızın birbirini bulmasını istiyordum.

 

Hafif bir inleme döküldü dudaklarından. Ona öyle çok sarılmak istiyordum ki tüm bedenimi onun acılarına sarmak için tek bir bakışı yeterdi.

 

Gözleri aralandı. Önce boş bir bakışla tavanda gezindi. Sonra bana kaydı. Ufak bir şaşırma gördüm. Daha sonra parlayan bir bakış şöleni. En sonunda ise bir şeyi hatırlar gibi kendine gelip duygusuz bir hâle büründü. Ama ben kendimi o ilk hayran olan bakışta bırakmıştım. Bana tıpkı eskisi bakan aşk dolu bakışları yakalamanın mutluluğunu yaşıyordum içimde.

 

"İyi misin?" diye mırıldandım. Benden gözlerini alamadan kafasını salladı. Konuşmamıştı. Sadece böyle kalsak dâhi bana yeterdi. Hem de sonsuza kadar.

 

İçimden kendime bunu neden yaptığıma dair bin tane düşünce kopsa da onları etkisiz hâle getirip susturdum. Şuan sadece o ve ben vardık. Ondan gelecek her şeye hazırlıklıydım. En kötüsüne bile.

 

Ellerim benden bağımsız dağınık bir halde alnına dökülmüş saçlarına gitti. Onları gözlerinden uzaklaştırdım narin bir dokunuşla. Daha fazlasına ihtiyacım vardı. Onu hissetmeye ihtiyacım vardı.

 

Beni öylece izlerken, adem elması yutkunmasıyla alçalıp yükseldi. Sonra şakaklarına kaydı iki parmağım. Kışkırtıcı bir temas halinde gezmişti tenini. Az öncekine nazaran daha sık nefes aldığını hissediyordum. Bu benim aklımı yerinden oynattırdığından keskin bakışlarımı ona diktim. Bana, koyu ve içime işleyen bir gönderme yaptı.

 

"Leyla.." dedi sadece. Sanırım bu bir uyarıydı. Benim varlığım bile onda değişim meydana getiriyordu. Bunu çok net bir şekilde anlamıştım. O inkar etsede vücudu, nefesi, bakışları ve teni beni her gördüğünde her hissettiğinde bir reaksiyon gösteriyordu. Kendini ne kadar dizginlerse dizginlesin benim varlığım onu etkilemişti.

 

Onu dinlemeyerek parmağımı bu defa dudağına bastırdım. Ona olan özlemim ve içimde yerinden çıkacakmış gibi atan yoğun hislerin varlığı beni durduramıyordu. Aksine uçuruma daha çok itiliyordum. Uzun parmağım dudaklarının üzerinde beklerken kıstığı gözleri ile izledi beni. Bu defa merak seziyordum. Nefesini tutmuştu.

 

"Şşş." diye fısıldadım. Hareketlenen dudaklarıma kaydı gözleri. Orada biraz oyalandı.

 

"Konuşma Ulaş. Bu defa izin vermeyeceğim." dedim sakince. Kararlılığım onu şaşırtmış olmalıydı ki dediğimi yapıp bekledi. Gözleri hızla benim yüzümü tarıyordu.

 

"Dudakların.. Ne kadar da kurumuş." ellerimin altında pürüzlenmiş deri parçalarını hissettim. Hızlı bir hamle ile doğrularak aramızdaki mesafeyi en aza indirdi. Şimdi ağzımda büyük bir kuruluk hissettim. Buna istinaden sertçe yutkundum.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" dudaklarıma doğru konuşmasıyla nefesinin soğukluğunu hissettim. Tüylerim diken diken olmuştu. Onu daha çok yormak adına biraz daha yaklaştım.

 

"Hiç.." dedim alay eder gibi. Gözleri kurnazca beni izledi. Onunla dalga geçtiğimi bildiğinden bana üsten bir bakış attı.

 

"Leyla.." dedi ikaz da bulunur gibi. Hiç umrumda olmamıştı.

 

Dakikalar birbirimizi böyle yakından hissetmemizi izleyerek geçiyordu.

 

💫

Gökçe, hastaneye çoktan ulaşmış ekip arkadaşlarına yardım etmek adına onların ardında gezerek ufak işleri hallediyordu. Yatan hastanın havasını vermeye gitti hızlı adımlarla. İş arkadaşı olan Sevde'nin birisinin başında konuştuğunu görünce durakladı ve oraya döndü.

 

Hüseyin'in yanındaydı. Keneden dolayı yatanların arasında o da vardı. Diğerleri tek tek uyansada o hâlâ uyanmamıştı. Kızın ağlama feryadını duydu.

 

"Şayet.. Sana bir şey olsaydı eğer. Ben.. Ben nasıl yaşardım bilmem."

 

Bunu duyduğunda şaşkınlıkla aralandı dudakları. Arkasında birinin olduğunu hisseden kadın hemen sırtını döndü. Yakalandığını düşünerek kızardı ve hemen yataktan uzaklaştı.

 

"Gökçe.." dedi utançla.

 

Hemşire onu anlar gibi elini koluna çıkarıp sevecen bir sıcaklıkla sıktı. "Canım arkadaşım, sen bunca zamandır ona.."

 

Hemen onu susturdu "Ne olursun sus. Ben.. Ben onu karşılık beklemeden sevdim. Herkesten habersiz. Varsın bilmesin. Benim kalbimde daima o var ya. İşte bu bana yeter."

 

İkisi de dolu gözleriyle tebessüm ettiler. "Bu nasıl bir sevda böyle.." diye fısıldadı hemşire. Öyle narin sevmişti ki ondan tek bir adım bile beklemiyordu. Sadece sevmek yetiyordu ona. Görebilmesi en büyük nimetti.

 

"Söz ver aramızda kalsın. Kimse bilmesin. Söz ver lütfen." utangaç ısrarları üzerine arkadaşı kafa salladı.

 

"Asla söylemem. Sırrın benimle beraber ölüme kadar gidecek."

 

O sırada servise telaşlı bir kadın girdi. Ağlamaklı sesle bağırıyordu. "Hüseyin burada mı? Sekreter burada olduğunu söyledi. Hangi yatak? Lütfen söyleyin."

 

Yönlendirilmeler ile adamın başucuna ulaştı. Hareketsiz yatan bedenini görünce kendini tutamadı ve ağladı hüngür hüngür. İki kadın olanları sessizce köşede izlerken Gökçe öne gelip kızın omzuna dokundu.

 

"Lütfen ağlamayın. Durumu gayet iyi. Sadece çok yorgun düşmüş. Birkaç saat içinde uyanacaktır."

 

Yaşlı gözlerini kırpıştırdı "Saatlerdir ulaşamıyordum. Askeriyeden haberini alır almaz yola çıktım telaşla. Ona bir şey oldu sandım."

 

Gökçe gülümseyerek destek oldu "Üzmeyin kendinizi daha fazla. O iyi. Siz neyi oluyorsunuz bu arada?"

 

"Sevgilisiyim."

 

Arkada bunu duyan Sevde, gözlerini kırpıştırdı ve sertçe yutkundu. Tuttuğu malzeme tepsisi ellerinden kaydı ve yere çarptı gürültülü sesle. Tüm bakışlar ona dönmüştü.

 

Anında kızaran yanaklarını gizlemek ister gibi yere eğilip ilaçları topladı. Gökçe onun bu haline çok üzüldü ve ona yardım etmek için hızla yanına çöktü. Dolan gözlerini kırpıştırıyordu.

 

Oradan hemen gitmek ister gibi bir adım attığında Gül, kıza samimi bir yakınlıkla sordu. "Ağlıyor musunuz?"

 

Bunu duyan Sevde bekledi ve boğuk sesiyle "Yok. Hem neden ağlayayım ki?" dedi.

 

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra hemen oradan ayrıldı. Gökçe arkasından hüzünle bakakalmıştı. Gül ise tekrardan sevgilisinin yanına dönerek ellerini sımsıkı tuttu.

 

💫

 

"Tansiyonunuz çok iyi." Selma, cilveli bir gülüşle kendisine bakan teğmene döndü. Onunla gözgöze gelmeyi amaçlıyordu.

 

Ulaş, planın parçası olan bu kadını bildiğinden onların kurallarına göre oynayacaktı. Konuştukları her şeyi biliyordu. Onlar kazandıklarını sanacaklardı ama kaybedeceklerinden zerre kadar haberleri yoktu.

 

Kadının sıcak yaklaşımını ve dikkatli süzüşünü izledi.

 

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz Ulaş Bey?"

 

Ulaş, yavaşça sırıttı "Sizi gördükten sonra kötü olmak ne mümkün?"

 

Bu iltifat karşısında kuş gibi cıvıldadı kadın. Kahkahası düzenli melodi gibiydi. "Çok naziksiniz."

 

Ulaş, yattığı yerden doğrulmaya çalışırken kadın ona doğru hızlı hamle yaparak üzerine eğildi. Mesafe yok denecek kadar azken Selma yastığı düzeltme bahanesiyle biraz daha yaklaştı. Ulaş, onu engellemeden çok hayran olmuş gibi izledi. Gerçekte ise yanındaki silahı kafasına dayamayı amaçlıyordu.

 

Bu yakınlaşmaya yakinen tanıklık eden biri daha olmuştu. Leyla, elinde hastanın dosyalarıyla odaya geldiğinde bunu görmeyi beklemiyordu. Aralanmış ağzı, buğulanmış gözleriyle bakakalmıştı öylece.

 

Ulaş, geleni gözünün oraya kaymasıyla fark edince sersemlemiş hissetti. Hemşire de durumu anlayınca uzaklaştı ve oradan çıktı kaçar gibi.

 

İkisi tek kalmıştı. Leyla nefretle iç çekti ve dosyayı masaya çarparak çıkışa yürüdü. Teğmen yumruğunu sıkıp yatağa sertçe vurdu. Ağzından yüksek kükreme çıktı.

 

"İğrenç biriyim onun gözünde artık!"

 

💫

 

Leyla, hastanenin bahçesinde içini çeke çeke ağlarken onu fark eden biri olmuştu. Mesai arkadaşı Savaş, onu rahatsız etmemek adına gitmek istemedi önce. Ama kızın kötü olduğunu anlayınca yanına oturdu. Hemen gözyaşlarını sildi kız.

 

"Bir sorun mu var?"

 

Kafasını hayır der gibi salladı doktor.

 

"O zaman ne bu hâlin?"

 

Bu defa omuz silkti.

 

"Nöbetler fazla mı geldi? Ondan mı bu ağlaklığın?" sırıttı.

 

Leyla ona yandan bakıp göz devirdi "Hayır.." sesi çatallı çıkmıştı.

 

Cebindeki peçeteyi nazikçe uzattı ona. Leyla kızarmış gözlerini onunla buluşturdu. Kendisine şefkatli bakıyordu. Bunu hissedince tekrar ağlamaya başladı.

 

Kızın çelimsiz omuzlarına kollarını uzatıp onu kendine çekti. Şimdi göğsünde ufacık kalmış, orada bir kedi yavrusu gibi ağlayan biri vardı.

 

"Canım.. Canım acıyor Savaş."

 

"Aşk acıtır Leyla. Toz pembe gibi anlatır herkes ama gerçek aşk acıtır."

 

Kendini durduramıyordu. Kalbi acıyordu.

 

Bahçeye hava almaya çıkan komutan gözlerini çevrede gezdirirken tek bir noktaya gelince beyninden vurulmuşa döndü. Serbest avuçları anında yumruk haline geldi ve boğumları belirginleşti. Düz kaşları tehditkar bir dizilimde çatılırken çenesi ise kendini belli eder gibi ortaya çıktı.

 

Kanında, yoğun kıskançlık duygusunun artışını yaşarken uzaktan sadece izlemekle yetindi. Sevdiği kadın, ağlıyordu. Bunun sorumlusu kendiydi. Onun yüzünden hüngür hüngür ağlıyordu. Bir başka adamın koynunda sakinleşiyordu. Hangisine delirmenin öncelik olduğunu düşündü. Bir kurşunluk hakkı olsa sadece kendi kafasına sıkardı.

 

Hem sevdiğine bunu yaşatmaz, hem de bunları görmezdi hiçbir zaman.

 

Adamın, Leyla'ya temas eden ellerini görünce kulağının dibinden türlü fısıldaşmalar nüksetti. Kendisinin dokunmaya kıyamadığına kolayca dokunulması sarsmıştı onu.

 

Dakikalarca onları izledi ve öfkeyle nefes alıp verdi. Tâ ki doktor onu fark edene kadar. Kendisine tanıyamaz gibi bakmasının ardından oradan koşarak ayrıldı.

 

Bu defa onunla karşı karşıya kalmışlardı. Doktor Savaş ile. Kendisini donuk bir ifadeyle izlemesine iyice öfkelendi.

 

İki büyük adam kısık gözlerini birbirlerine mühürlemiş gibi tek tutmaya devam etti.

 

Uzun bir süre.

 

Bölüm Sonu

 

Selamlar selamlar sevgiler saygılar 😊

Nasıl buldunuz bölümü? Yorumlarınızı paylaşabilirsiniz 🌸✨

Ulaş'ı daha çok kıskandırmalı mıyım?

Sevde'ye üzüldünüz mü?

Selma amacına ulaşır mı sizce?

Leyla'nın duyguları azalır mı yoksa sevmeye devam mı eder?

Arda&Gökçe çifti için ufukta isteme var gibi görünüyorr 💫

Esma Hanım hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

İki hafta sonra görüşmek üzere 💙

Kendinize dikkat edin

Sağlıcakla. 🎀

instagram: lauraninnyiildizi

 

 

 

 

 

Bölüm : 01.06.2025 15:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...