19. Bölüm

18. BÖLÜM: SEN KİMSİN? ✨

Laura
lauraninnyiildizi

 

Merhaba, hoş geldin.

 

Nasılsın? İyi misin?

 

Umarım iyisindir.

 

Satırlarımın sana iyi gelmesi dileğiyle..

 

 

"Yıldızlar, karanlık gecelerin güzelliğini aydınlatan pırıltılardır."

 

(alıntıdır)

 

💫

 

 

Odamda yalnızlığın iğrenç sessizliğine hapsolmuş bir tutsak gibi oturuyordum. Bir elim çeneme yaslı diğeri ise sandalyenin boş kısmındaydı. Gözlerim buğulu camı izlerken önümden geçen insan silüetlerini takip ediyordu bir yandan.

 

"Sen gerçekten böyle bir adam mısın Ulaş?"

 

Kafamda sürekli bu cümle dönüyordu ılız ılız. Bense kendimi teskin etmek adına yeni bir cevap bulmaya çabalıyordum. Çünkü her fısıltıda daha çok boğuluyor, gerçekliği daha açık görüyordum.

 

Odamın kapısı çalındı. Hiç dönmeden geleni bekledim.

 

"Leyla Hocam. Komutan Ulaş, taburcu olmak istiyor."

 

Kaşlarım havalandı. Yüzümde küçük ama yüreğimde etkisi büyük bir alaycıl sırıtma meydan okudu tüm suratsızlığıma.

 

"Sizin onayınız için bekliyor. Acelesi varmış."

 

Tekrar güldüm. Kafam sağa sola sallandı. Dediğini yaptım, sandalyeyi geriye iterek ardımda bıraktım ve aralık kapıdan dik bir yürüyüşle onun odasına yürüdüm. Her yaklaşmamda daha çok nefes alıyordum. Görevimi yapıp derhal uzaklaşacaktım ondan. Yoksa onun karanlığına daha çok hapis olacaktım.

 

Son adımım girmeye hazırken birkaç saniye bekledim. Rahatsız edici bir bekleyişti. Yüzüme yeni maske takındım. Umursamayan, sanki bir saat önce canı acımamış, sadece mesleğine odaklanmış doktor maskesiydi bu.

 

Kendimi toparlayarak son bir güçle içeri girdim. Gözümün yan tarafından onu görebiliyordum. Dudaklarım mıhlanmış gibi konuşmamak adına sımsıkı kapalıydı.

 

Masadaki evrakları imzalayarak tüm dikkatimi oraya yoğunlaştırdım. Ellerim titriyordu.

 

"Biraz konuşabilir miyiz?" bu ses tonu dahi içimdeki hayal kırıklığına merhem olmuyordu.

 

Buz gibi sessizliğim ile sorusunu yanıtlamış oldum. Bunun farkına varır gibi ikiledi. "Yalnızca beş dakika."

 

Kafamı dosyalardan kaldırıp onunla gözgöze geldim "Hayır."

 

Kaşları havalandı "Neden?"

 

"Hiç vaktim yok." yüzünde garip bir duygu ifadesi geçtiğinde sanki onu alt etmişcesine işime geri döndüm.

 

Beni sinir edecek sözler sarfetti tekrardan.

 

"Savaş Bey, bu meşguliyetinizin bir parçası mı?"

 

Bakışlarım öfkeyle ona döndü yeniden. Bu defa daha sarsıcı. "Hastalarımla özel hayatımı konuşmuyorum."

 

Ufak bir tınıda güldü "Özel.. Hah.. Özel demek."

 

Çenesinde dikleşme, boynunda kızarıklık oluştuğunu gördüm. Genelde sinirlendiği zaman böyle olurdu.

 

"Evet, senin için problem nedir?" diye sordum yapay bir gülüşle. Beni inanamaz gibi izledi. Bu defa ben keyif almıştım.

 

"Hiç." dedi dişleri arasından.

 

Aldığım cevapla bozulduğumu belli etmeden konuştum "Artık taburcusunuz. Geçmiş olsun."

 

Ona cevap hakkı tanımadan kapıya doğru yürüdüm. Açık olan camdan içeriye nüfus eden rüzgar kapıyı sertçe üzerime kapadı. Açmak için yeltendiğimde onun sesini duydum. Tüm hareketlerim durdu.

 

"Problem nedir biliyor musun?! Problem onun sana yakın olması. Ben kıyamazken! Bunca şeyden sonra bir korkak gibi kaçarken! Onun sana bu kadar yaklaşması! Benim olana yaklaşması!"

 

Her cümlesinde kalbimin yavaş atımını adım adım arttığını hissediyordum. Gözlerim dolmuştu. Yanaklarım gülümsemekten yükselmiş, heyecandan kızarmıştı.

 

Kapıyı benim kapattığımı sanarak, odada tek kendi olduğunu zannederek tüm hislerini itiraf etmişti.

 

Ağzımdan bir ses çıkarmamak adına avcumla kapadım. Beni fark etmemesi içinse kapıyı yavaşça açıp hızla oradan ayrıldım.

 

Ayaklarım yere değmiyordu. Sevinç şelalesi altında hudutsuzca dolaşıyor gibiydim.

 

💫

 

Ulaş'ın yeni iş günüydü. Odasında tek başına otururken aklı hâlâ dün duyduğu sözlerdeydi. Uykusuzluğu bundan kaynaklıydı zaten. Tüm gece yatakta tavana bakarken bunları düşünüp kendine uykuyu haram etmişti. Gözleri uykusuzluk kızarıklığına kiracıydı bugün. Biraz da asabi. Kimseyi kırmamak adına odasından ayrılmamıştı. Gün boyu dosyalarla uğraştı.

 

Tek bir dinlenme molası dâhi vermemişti çünkü, her boş anında aklına şüpheler ağırlık yapıyordu. Şu dakikalar yine o anlardan bir tanesiydi. Kendisini dizginlesede en sonunda düşünceler onu alt ediyordu.

 

"Özel biri demek. Ne kadar özel? Çok mu özel? Benden bile özel biri mi artık?"

 

Parmakları arasındaki kalemi sıktı. Dudakları aldığı derin nefesle tek çizgi hâline döndü.

 

"Sikeyim özel adamı. Ben onu delicesine severken.."

 

Sonra Leyla'nın onları gördüğü ana gitti. Aynısını o da yapmıştı. Yaşattığını kendisi yaşayınca daha iyi anlamıştı kıskanmanın, hayal kırıklığına uğramanın ne demek olduğunu.

 

"Ben hiç istemezdim Leyla. İnan hiç istemezdim. Bu pislik oyunda olmayı hiç istemezdim. Sen beni iğrenç biri olarak bilmeyen devam et. Varsın öyle kalsın. Yeter ki sen yaşa. Senin kalbin atsın. Benim kalbim sadece senin için atacak çünkü."

 

Düşüncelerine ara veren kapı bölünmesini Arda üstlendi.

 

"Komutanım, özel bir misafiriniz var." dedi neşeli halde.

 

Ulaş doğruldu hemen inanamaz gibi bakakaldı "Özel mi? Nasıl yani anlamadım?" yok artık diye geçirdi içinden. Buraya kadar gelmiş miydi? Ne demeye gelmişti ki?

 

Sonra yine kendi kuruntularına döndü 'Belki de Leyla'yı üzmememi isteyecektir. Artık onun sevgilisi olduğunu. Onu sevdiğini. Onun peşinde olmamam gerektiğini söyleyecektir.'

 

"Eğer öyleyse çok güzel bir cevabım var." kendi düşüncelerine göre hareket edip ayaklandı. Kollarını sıvadı ve öfkeyle kapıya baktı.

 

Arda anlamadığından gülüşü yavaşça kendini tedirginliğe bıraktı "Komutanım?"

 

"Neredeymiş bu özel misafir?"

 

Arda hemen ekledi "Komutanım gelen Emin Amca. Biraz alengirli giriş olsun istedim."

 

Ulaş az önceki duruşunu bozarak alayla sordu "Alengirli mi?"

 

Sertçe yutkundu adam "Çağırayım isterseniz ben yani. Dışarda hemen." diye saçmaladı korkudan.

 

Komutan onu dışarıya yolladı eliyle işaret ederek. Kısa süreliğine tek kaldığında kafasını yana çevirerek güldü kendinin hâline. Sinirleri bozulmuştu.

 

Ardından muhtarın sesi duyuldu. "Evlat!"

 

Teğmen ona döndü ve yüzünde merhametli gülüşle eline uzandı öpmek için. Adam karşılık olarak elini uzattı ve öteki eliyle sırtına vurdu.

 

"Varol oğlum."

 

"Hoşgeldin Emin Amca. Buyur otur şöyle."

 

Muhtar denileni yaparak boş koltuğa oturdu. İliklenmiş ceket düğmelerini açıp gevşetti.

 

Ulaş açık kapıdan kafasını uzatarak koridora seslendi "İki çay getirin odama!"

 

Arda, hemen ortaya fırlayarak "Hemen getiriyorum komutanım." dedi.

 

Ulaş tekrardan içeri döndü ve muhtarın karşısına oturdu. Adam ona gururla bakıyordu.

 

"Nasılsın iyi misin evlat? Geçmiş olsuna geldim hastaneye. Taburcu oldu dediler. Dinlenseydin ya. Sağlık bu ihmale gelmez."

 

Ulaş, gülümsedi "İyiyim Emin Amca. Sağolasın geldiğin için. Toparladım kendimi. Görev beni bekler. Ben zaten görev başında iyileşiyorum."

 

"E peki madem. Ben yinede uyarayım dedim. Bu kasabanın sana ihtiyacı var. Unutma ha. Senin gibi adamlar binde bir gelir bu çoraklara."

 

Utandı teğmen. Gururlu bir gülüşle kafasını önüne eğdi. "Sen varsın ya Emin Amcam. Bu kasabanın asıl sana ihtiyacı var. Rabbim sana uzun ömürler versin."

 

 

Ağır ağır güldü muhtar. Övgü kabul etmez gibi kafasını salladı "Latife edersin."

 

Diretti teğmen "Aksine kalıbımı basarım. Bu kasabanın bel kemiği sensin."

 

Teşekkür etmek adına adamın dizine vurdu babacan bir tavırla. Sonra aklında düşündüğü şeyi sordu dolandırmadan.

 

"Cengiz, defnedildi bugün. Belki habarın yoktur. Kayalıklarda vurmuş teröristler. Sizin hastanede olduğunuz gün."

 

Ulaş'ın gülüşü söndü ve sert bir bakışla izledi etrafı. Söylemek ile söylememek arasında kaldı. Ama bilmesi gerektiğini düşündü.

 

"Cengiz, onlardandı Emin Amca." dedi sıktığı dişleri arasından.

 

Muhtar duyduğu şeyle donakaldı. "N.. Nasıl?"

 

"Örgüte çalışan bir köstebek. Buradaki tüm konuşulanları dağa yetiştiren aracı. Zeliş ve Emre'nin ölümünde parmağı olan en baş terörist kendisi. Tüm kaçırma planını oraya taşıdığından şimdi ikisi hayatta değiller. Geberdiğine zerre kadar üzülmedim. Bıraksalardı da, köpekler yeseydi pis bedenini."

 

Gözleri kocaman olmuştu adamın "Sen ne dersin oğul? Ama bu.."

 

Ulaş esefle nefes aldı "Layığını buldu. Zaten bulmasaydı onun için iyi olmayan planlarım vardı. Taptığı liderinden oldu ölümü."

 

"Cehennemde yansın inşallah. Şerefsiz!" dedi muhtar.

 

Birkaç dakika sessizliği kendisi bozdu "Askeriye hizmetlisiz olmaz. Var mı gelecek biri?"

 

Teğmen düşündü "Henüz belli değil. İlçeye bildirdim. Birkaç aya gelir diye düşünüyorum."

 

Adam elini salladı "Olmaz olmaz. Burası devletin yeridir. Hizmetsiz kalmaz. Ben sana birini deyecem. Kabul edersen çağırırım görüşürsünüz. Alt mahallede oturan Adem var. Kimsesiz gençtir. Çaycılık yapar. Tek hasta amcası vardır. İzin verirsen burada çalışsın. Devlete faydası dokunsun."

 

Ulaş, temkinli yaklaştı. Ama ona güvendiğinden kabul etti bekletmeden "Yarın öğlen gelsin belgeleriyle. Görüşelim."

 

Muhtar, gülümsedi ve hayır yapmanın huzuruyla derin iç çekti.

 

💫

 

"E anlatın bakalım nasıl geçti gününüz?"

 

Bana merakla bakan Esma Anne'ye çektim bakışlarımı. "Yorucuydu. Bu sene kene vakaları fazla. Yine onunla uğraştık. Neyse ki sorunsuz halledildi çok şükür."

 

Gökçe ağzındaki çekirdek kabuğunu boş kaseye atarak ekledi "Ulaş Komutan iyi oldu mu bari? Çok hazetmiyorum da eski hukukumuz sebebiyle sorayım dedim."

 

Esma Anne hemen çıkıştı "Sus bakiyim. Anma o çocuğun adını. Acı biber sürüveririm ağzına bak!"

 

Gökçe azarlanmasını bön bön izlerken kendimi tutamadan kıkırdadım. İkisi bana baktı.

 

"En son böyle azarlandığımda yetimhanede yemek aşırırken yakalandığım vakitlerdi." dedi Gökçe.

 

O günleri anımsadığımda gözlerim hafif buğulandı.

 

"Ay ne günlerdi yahu. Ufacıktınız Esma Anne Esma Anne diye ayrılmıyordunuz dibimde."

 

Eski anıları ikimiz de dinlemeyi çok severdik. Daha fazlasını ister gibi masaya dirseklerimizi yaslayarak çenemizi avuçlarımıza aldık aynı anda.

 

"Başka? Başka yok mu anılarımız?" dedim heyecanla.

 

"Olmaz mı? Anlatsam destan olur hepsi. Bir gün sen ve Gökçe bahçedeki ağaca çıkmışsınız. Hem orada erikleri yiyip hem de kikir kikir gülüyormuşsunuz. Ağaç yüksek olduğundan inemediniz biz de indiremedik. Müdür itfaiye ekiplerini aradı da öyle kurtuldunuz. Kalbime inecekti o gün."

 

Gökçe ile birbirimize gülümseyip avuçlarımızı birbirine uzatıp sıktık.

 

"Sonra Ali geldi.." dedi Esma Anne.

 

İkimiz de anlamaz gibi birbirimize baktık. O kimdi?

 

Bizi fark eden Esma Anne kınar gibi yüzünü buruşturdu "Ayol hatırlamadınız mı? Ali. Leyla geldikten bir sene sonra geldi yuvaya. Üçünüz bir oldunuz. Size abilik yapardı. Böbürlenirdi böyle. Ah.. Yavrum benim. Size bir şey olmasın diye hep korurdu. İkinizden biri yaramazlık yaptığında kendi üstlenirdi size kızmasınlar diye."

 

"Allah Allah? Neden hiçbir şey hatırlamıyorum ki ben?" dedi Gökçe.

 

Kafa salladım "Ben de hatırlamıyorum."

 

"Daha küçüktünüz o zamanlar ondandır. Yaman çocuktu Ali. Şimdi de kesin öyle olmuştur." dedi Ayşe Anne.

 

💫

 

"İşte aranıza yeni kardeş geldi." Esma Hanım, elini tuttuğu yedi yaşlarındaki çocuğu oyun alanında oynayan çocukların yanına getirdi. Bazısı ilgisini çekmediğinden onunla ilgilenmesede bazısı ona büyükçe açmış oldukları gözleriyle bakıyordu.

 

Esma Hanım, çocuğu oyun grubuna dahil etmek için arkadaşlarının yanına oturttu. "Burada arkadaşlarınla güzelce oyna tamam mı?" kafasını şefkatle okşadı. Ali yorgun gözlerini kırpıştırdı. Sonra etrafı taradı. Büyük dolaplar duvaların etrafını kuşatırken rengarenk halı ayaklarını yumuşak dokunuşla sarıyordu. Etrafa dağılmış onlarca oyuncak vardı.

 

Sonra gözleri kavga eden üç kişiye kaydı. İlgisini çekmiş olmalı ki kaşlarını kaldırdı.

 

"Ya bırak! Sıra bizde! Sen çok oynadın! Bırak ya!" Gökçe cazgır sesiyle pembe ayıcığı bir oğlanın elinden çekmeye çabalıyordu. Yanında ona destek olan kahküllü Leyla da çocuğa dik dik bakıp oyuncağı ellerinden kurtarmaya çalışıyordu.

 

Oğlan, öfkeyle ayıcığı kendine çekmişti. Sorun şuydu ki; bedeni kendinde kafası kızların elinde kalmıştı. Bunu fark ettiğinde içindeki kontrolsüz sinirle Leyla'yı itti. Çelimsiz kız omuzlarındaki ağırlıkla kendisini yerde buldu.

 

Ali, içindeki adalet ve masumu koruma içgüdüsü ile öne atılırcasına oraya yürüdü. Çocuğun karşısında bir kapı gibi durdu ve öfkeli nefes alışverişiyle burun delikleri açılıp kapanıyordu.

 

Aynısını ona yaptı. Kollarını oğlanın göğsüne vurup onu yere itti. Neye uğradığını şaşıran çocuk kendisine dövecek gibi bakan çocuktan korkarak geriye doğru süründü.

 

Ali, kafasını yerde kendisine gözlerini kırpıştırarak bakan büyük gözlü kıza çevirdi. Gökçe de ona hayran kalır gibi bakakalmıştı.

 

"Kahramanımız geldi.." diye mırıldandı Gökçe.

 

Leyla, ona kısa bir bakış atıp tekrar Ali'ye döndü. Çocuk ona doğru eğildi ve elini uzattı. Beklemeden avuçları birbirini sarmıştı. Şimdi onun karşısında gözlerinin içine bakıyordu.

 

"Canın acıdı mı?" dedi soğukça.

 

Leyla olumsuz anlamda kafa salladı.

 

"Kafanı yere çarptın ve acımadı mı?" bu defa meraklıydı tavırları.

 

Tekrar kafa salladı Leyla.

 

Ali, kızın kendisine cevap vermemesine sinir olmuştu. "Neden konuşmuyorsun!? Dilin mi yok!?"

 

Leyla'nın gözleri anında buğulandı ve utanır gibi kafasını önüne eğdi. Onun yerine Gökçe cevapladı.

 

"Leyla konuşamıyor."

 

Ali, duyduğu şeyle gözleri büyüdü ve afalladı. Yaptığı şeyden utandı ve kızı üzdüğü için kendisine çok kızdı içinden. Telafi etmek istercesine düşündü. Elleri çaresizce ceplerine gitti. Parmaklarına soğuk demir zincir çarpmıştı. Yüzünde heycanlı bir sırıtış peydah olduğunda Gökçe onu merakla izliyordu gözlerini ayırmadan.

 

Bunu ona emniyette vermişlerdi. Annesinden geriye kalan tek eşya. Ay ve yıldız vardı.

 

Hemen kızın avcuna tutturdu. Leyla eğdiği kafasını kaldırdı ve kendisine samimi bir tebessümle bakan çocukla tekrar gözgöze geldi.

 

"Seni kırmak istememiştim. Özür dilerim. Hediyemi kabul et. Lütfen."

 

Leyla anında gülümsedi ve kolyeyi büyük bir heyecanla boynuna taktı. Gökçe de onun heyecanıyla sevinip yardımcı oldu.

 

"Bu çocuk buradaki herkese kötü davranıyor. Sen bizi ondan korudun. Kahramanımızsın bizim. Kahramanımız!" diyen Gökçe çocuğun boynuna sarıldı sımsıkı.

 

Leyla çekinsede boş olan tarafa sindi bir kedi gibi. Ali, kollarında olan bu iki kızı canı gibi koruma duygusuyla taştı. Kafasını yukarıya hafifçe dikip ciddi bir tavıra büründü.

 

"Ben, sizi korurum. Bundan sonra kimse size dokunamaz."

 

Gökçe ve Leyla birbirine bakıp gülerken bu güvenli kolların altında gerçek bir ev huzurunu hissediyorlardı.

 

💫

 

Evdeki çöpü atmak için dışarı çıkan hemşire asansörün açıldığını fark edince göz ucuyla gelene baktı.

 

"Aşkım!"

 

Arda'nın enerjik sesini duyduğunda yüzü aniden kocaman gülüşle doldu.

 

"Sen miydin?" dedi fısıldar gibi.

 

Arda sırıttı "Bendim tabi. Bu saatte ekmek almaya gitmemin tek sebebi dönüşte seninle denk gelmektir. O güzel yüzünü görebilmektir."

 

Alayla sordu hemşire "Ulaş'ın korkusu değil asla?"

 

Arda dudak büzdü "Asla. Alakası bile yok. Ben güne Gökçe diyerek uyanıyor, Gökçe diyerek uyuyorum."

 

"Yalancı." dedi Gökçe.

 

Arda gülümseyerek avcunu kızın yanağına çıkardı "Kalbimin atımı değişiyor seni görünce."

 

Hemşirenin elini göğsüne yasladı "Bak. Bak bunu sen yapıyorsun işte."

 

Heyecandan yanakları kızardı kadının. Sadece sessiz kalmayı tercih etti.

 

Arda büyük bir adımla ağzında tuttuğu baklayı çıkardı "Sen evet de hemen bugün istemeye geleyim seni."

 

Gökçe, büyüyen gözlerini adama dikti "Hemen mi?" deyiverdi heyecanla.

 

Arda, evet der gibi kafa salladı "Hemen. Hemen olsun Gökçe'm. Sen ve ben tek bir dakika daha ayrı kalmayalım artık."

 

Hemşire, adamın gözlerindeki kararlılığı gördüğünde derin iç çekerek tebessüm etti. "Kalmayalım Arda."

 

Arda kendini tutamadı ve kocaman bir kahkaha attı "Allâh be! Arıyorum dedemi. Hemen gelsin. Düğünümüz var ey ahali!"

 

Gökçe onu susturmaya çalışırken bir yandan da kahkaha atıyordu.

 

💫

 

Sevde, tüm hastaların pansumanını halledip son kalan kişiye yürüdü. Aklı hâlâ dünden kalanlarda olsa dahi görevini yapmak zorundaydı.

 

"İlaç vakti." dedi kısık sesle. Ona bakmak istemiyordu.

 

Hüseyin'in gelen kişiyi izledi bitkin bakışlarla. Yaygın duruşunu düzelterek ona alan tanıdı.

 

Hemşire, elini hızlı tutmaya çalışırken bir yandan da kalbinin saçma heyecanını yenmeye çaba sarfediyordu.

 

O sırada Gül girmişti içeriye. Sevde ile gözgöze gelince gülümsedi.

 

"Merhaba. Nasılsın? Daha iyi misin?" dedi samimi bir tavırla.

 

Sevde, sıcaklığı hissedince küçük bir tebessüm sundu "İyiyim. Sen nasılsın?"

 

Eliyle adamı işaret etti. "O iyi oldukça iyiyim."

 

Sevde, sertçe yutkundu ve gülüşünü soldurmamaya özen gösterdi "Ol.. Oldukça iyi. Kalbin rahat olsun."

 

"Seninle, Sevde Hemşire ilgilenmiş biliyor musun hayatım? Ateşin düşene kadar ayrılmamış başından."

 

Sevde, o zaman adamla gözgöze geldi. Kendisine minnetle bakan bir bakışa, hafif dolu ve kızarmış bakışla cevap verdi.

 

"Teşekkür ederim Sevde Hanım." adamın sesini duyunca içinden birkaç parça kopan fırtına savurmuştu onu acımasızca.

 

"Rica ederim.. Ben.. Ben görevimi yaptım sadece."

 

Daha fazla kalmak istemediğinden eşyaları toplayıp dışarı attı kendini.

 

Kimseye görünmek dâhi istemiyordu.

 

💫

 

Örgüt yeni bir toplantıdaydı. En baş konu teğmen ve onu devirebilmekti.

 

"Aynen anlattığım gibi komutanım. Hep yakın durdum. İşveli cilveli davrandım. Yavaş yavaş avcuma da alırım." dedi kendinden emin bir tavırla.

 

Lider sırıttı "Alırsın elbet. Sende ki bu hırs olduğu sürece adamı kendine köle de edersin."

 

Selma güldü gururla "Neden olmasın?"

 

Lider kadını süzüp uzun uzun düşündü. Onu uyarması gereken tek noktayı getirdi diline.

 

"Böyle konuşup konuşup da sonra bana hayınlık etmezsin değil mi he?"

 

"N.. Nasıl Nasıl yani komutanım?"

 

Adam, kıza doğru eğildi "Teğmene aşık olup da gönlün bana engel olursa eğer.."

 

Kız, korkudan dolan gözlerini kırpıştırarak derin nefes aldı.

 

"O gönlünü kanla boğarım. Dört odası da kan dolar.. Dolar da taşar. Bilesin!"

 

Kendini toparlamak adına dudaklarını araladı "Ben.. Ben öyle biri değilim. Olmam. Güveniniz boşa çıkmayacak."

 

"E bi zahmet. Dedenle kardeşin köyde takibimdedir ha. İki kurşunla.." elini ateş eser gibi havaya kaldırıp parmaklarını silah konumuna getirdi. "Bam. Bam bam."

 

Hemşire, boğazına sert yumru oturmuşcasına donakaldı. Lider bu hâlini izleyip kendisinden deli gibi korkan bu kızdan zevk alır gibi sırıttı ve büyük bir kahkaha attı.

 

Karmaşık bir oyunun ortasındaydı. Bunu kendi istemişti ve artık çıkış yolu asla olmayacaktı.

 

💫

 

Ulaş az önce konuşulanları dinlemişti. İçi öfkeyle dolup taşmıştı. Çenesi kenetlenmiş gibi birbiri üstünü ezerken burnundan derin nefesler alıyordu. Büyük avcunu masaya vurdu.

 

"İnsanları sevdiklerinden kullanan bir piç! Seni gebertmeyeni siksinler ulan! Son nefesime kadar senin gibileri o sarı torbaya tıkmak için varım!"

 

Sonrasında açık olan kapısında elinde belgelerle bir genç göründü. Tüm dikkati ona kaymıştı adamın.

 

Samimi bir abi tavrıyla koltuğu işaret etti "Buyrun. Oturun lütfen."

 

Genç, utangaç bir gülümseme ile oturdu. Ellerini birbirine geçirip ne diyeceğini kestiremez gibi başladı konuşmaya.

 

"Komutanım. Muhtar Emin Amca vesilesiyle geldim buraya. Bunlar belgelerim. Kabul buyurursanız her dediğinizi yaparım. Elimden her iş gelir. Eğer olmazsa da çok mühim değil. Kıraathaneden aldığımla bu zamana kadar geçinmişim. Bundan sonrasını da onla geçiririm Allah'ın izniyle."

 

 

Ulaş, dinlediğini belli eder gibi göz temasını kesmedi. Kafasını belgelere eğdi hiçbir şey demeden. Gözleri taradı her bir satırı. Sonra bir anlığına masanın dibinde görünen ayakkabılara kaydı gözü. Uçları yırtılmış, tabanı ikiye ayrılmış. Defalarca yamalanmış iki çift papuç. Tüyleri diken diken oldu çok belli etmemeye çalışarak belgeye yoğunlaştı tekrar.

 

Ama aklı çoktan kabul etmişti. Adem, buranın yeni çalışanı olacaktı.

 

Ona baktı yeniden. Gözlerine büyük bir umutla bakıyordu. Asla onu yıkmak istemezdi.

 

"Adem.." dedi önce.

 

Genç çocuk sanki olmayacağını düşünür gibi omuzlarını düşürdü. Yüzündeki gülümsemenin yarısı soldu. Ama birazdan dünyalar kadar sevinecekti.

 

Teğmen gülümsedi "Hayırlı olsun abicim. Yarın sekizde burada ol."

 

Adem, mutluluk şaşkınlığıyla dolan gözlerini sımsıkı yumdu. Ulaş onun bu halini izleyince içinde büyük bir huzur uyandı.

 

İkisi de ayaklandılar. Ulaş elini uzattı.

 

"Tebrik ederim. Hayırlı olsun tekrardan."

 

Adem, bunu içinden geldiği için yaptı ve komutana büyük bir minnetle sarıldı. Ulaş, âni afallasada sonrasında büyükçe sırıttı. Elini adamın sırtına çıkardı ve sıvazladı.

 

"Komutanım Allah sizden razı olsun. Allah utandırmasın inşallah." dedi.

 

Birbirlerinden uzaklaştılar ve yüzyüze geldiler yeniden. Ulaş onun omuzlarından tutup göz temasını sağladı.

 

"Senden tek isteğim.. Vatana ihanet etme olur mu?" samimi bir söyleyişti bu.

 

Adem hızla kafa salladı "Ben vatan için canımı veririm komutanım. Bizde hıyanet olmaz. Sizin güveninizi asla boşa çıkarmam."

 

Birkaç dakikalık ayaküstü konuşmanın ardından teğmen yeni görevliyi dışarıya kadar uğurlamak istedi.

 

"Buraya amcamla geldim komutanım. Askerleri çok seviyor. İzniniz olursa sizinle tanıştırmak isterim."

 

Ulaş, onayladı "Elbette. Tanışmayı çok isterim."

 

Adem, dışarıya çıkınca amcasını bıraktığı yerde göremedi. Vücudunda bir telaş dalgası geçti.

 

"Amca!"

 

Ulaş, adamın telaşlı haline bakıp kaşlarını kaldırdı.

 

"Amca! Amcam yok! Gitme dedim. Burada kal dedim."

 

Teğmen hemen ekipleri topladı "Adem'in amcası. Zihinsel engelli kardeşimiz. Hemen etrafı tarayın gerekirse dron salın. Haydi!"

 

Adem, yere çöktü ve kafasını elleri arasına aldı. Komutan onun yanına eğildi ve destek verircesine omzuna dokundu.

 

"Merak etme. Bulacağız amcanı."

 

Bu güven veren, yüreğini teskin eden cümleyle dolan gözleri inanır gibi teğmeni izledi.

 

💫

Lojmanın önündeki bahçeye çıkmıştı Leyla, Gökçe ve Esma Hanım. Boş kamelyada oturup çay içiyorlardı. Konuları karmaşıktı. Eskilerden, yenilerden ve olacaklardan konuşup eğleniyorlardı.

 

O sırada yolunu kaybetmiş Adem'in amcası Lokman, etrafını sudan çıkmış balık gibi izliyor ve yeğenini arıyordu. Buraya alışık olmadığından çok korkuyordu. Sonra lojmanın önünde oturan kadınları fark edince yardım bulmanın sevincini ellerini çırparak yaşadı.

 

Hiçbiri onun geldiğini fark etmemişti bile. Hepsi Esma'nın cüzdanında sakladığı Leyla'nın küçüklük resmine bakıp ne kadar değiştiğini konuşuyordu.

 

"Bul.. Buldum.." kapıyı zorlanarak açtı ve çekingen adımlarla onların yanına geldi. Kendini saklar gibi mırıldandı. "Yardım.. Yardım.."

 

İlk fark eden Gökçe oldu. "Buyrun? Birine mi bakmıştınız?"

 

Leyla da oraya döndü. Adamda bir gariplik olduğunu sezdi.

 

Lokman inledi korkuyla "Kaa.. Kayboldum." konuşmakta biraz zorluk çekiyordu.

 

Leyla, hemen adamın yanına gitti ve onu sakinleştirmek adına yavaşça konuştu "Tamam biz sizi evinize ulaştıracağız sakin olun güvendesiniz."

 

Lokman, kendisine şekfatle yaklaşan kıza baktı ve biraz rahatlamıştı. Sonra gözü başka bir şeye takıldı. Leyla'nın elindeki fotoğrafa. Önce yanlış gördüğünü düşünerek gözlerini elleriyle ovuşturdu. Sonra yeniden baktı resim hâlâ aynıydı. Parmağıyla orayı işaret etti. Çenesi titredi ve gözleri doldu. İçindekileri konuşamadığından, kimseye derdini anlatamadığından yüreği yanıyordu. Kekemeleri sonuç vermeyince ağzı tükürüklerle doldu.

 

Leyla, ne olduğunu anlamadığından olan biteni bir anlam bütünlüğüne oturtmaya çalışıyordu. Parmaklarındaki resmi aldı adam. Küçüklüğüne şefkatle bakıyordu. Parmakları resmi gezdi.

 

"Cici.. Cici.." dedi gözyaşları yanaklarına dökülürken.

 

Sonra göğsüne bastırdı resmi ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Aklı eski anılara kaymıştı. Büyük bir sınır krizi geçiriyordu.

 

"Öl! Öö.. Öldürdüler! Al.. Aldı.. Aldıllar." diyerek dizlerine çöktü.

 

Doktor hemen onun yanına eğildi. "Birine mi benzettiniz? Bu sadece bir resim sakin olun lütfen. Şimdi ambulansı arıyorum."

 

Lokman onu duymuyordu bile. "Koştu.. Koştu adamlar.. Düştü.. Öld.. Öldü sandılar.. Korudum onu.. Emanetti bana.. Kolye.. Kolye gibi.. Sonra kaybettim! Yok! Yok!"

 

Orada olanlardan kimse neler olduğunu anlamıyordu ve olanları üzülerek izliyorlardı.

 

Lokman, Leyla'ya döndü. "Sen!" dedi öfkeyle. Hemen onun karşısına geçti.

 

"Sende mi söyle?!"

 

Leyla sertçe yutkundu "Neyi soruyorsunuz?"

 

Adam resmin içindekini gösterdi "Onu! O sende mi söyle!?"

 

Leyla çaktırmadan arkasına baktı. Gökçe ona tedirginlik içinde bakıyordu.

 

💫

 

Lokman'ın, hastanede tedavisi yapılmış olup, gözetim altında tutulması gerekiyordu. Adem amcasını bulmanın rahatlamasını yaşarken bir yandan Leyla'ya teşekkür ediyordu.

 

Bu sırada kapalı kapılar ardında konuşan iki kişi oldukça çekişmeli bir tartışmanın içindeydiler.

 

"Neden doktoru koruyorsun?"

 

"Seni ne ilgilendirir! Sen kendi vazifenle ilgilen! Sınırlarını aşma!"

 

"Yoksa sen mi aşıksın doktora he?"

 

Adam, kadının çenesini sertçe avuçladı ve sıktı "Bana bak! Ona bir zarar gelirse senden bilirim! Sonra örgütten kaçırdığın kardeşini kampta bulursun!? Anladın!?"

 

"Ta.. Tamam Baran Komutan!"

 

"Kes sesini! Bana burada bu isimle seslenme sakın bir daha!"

 

Sonra ekledi adam "Benim adım.."

 

"Benim adım Savaş!"

 

~Bölüm sonu.. ~

Dırırırım nasıldı bölüm?

Bu bölümü hastayken yazdım ve gerçekten bugünü bölümsüz bırakmamak için yazmaya devam ettim. Umarım beğenmişsinizdir. 💘

Bölüm içinde çok fazla spoi barındıran sahneler vardı. Bence bu bölüm bazı olayların miladı olacak 👀👀

Gelelim sorulara... 😁💖

Leyla niçin çocukluğunda konuşamıyordu?

Ali gelse nasıl olurdu?

Lokman, fotoğraftakini kim zannetmiş olabilir?

Adem, sizce iyi biri mi?

Savaş'ın Baran olması hakkında??

Arda&Gökçe çifti için düşünceleriniz

Leyla&Ulaş hakkında düşünceleriniz

Genel bölüm yorumunuz 🤫🙃

 

İki hafta sonra görüşmek üzere canlarım. 💗

Sağlıcakla. 💙

 

İnstagram: lauraninnyiildizi

 

 

Bölüm : 15.06.2025 14:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...