20. Bölüm

19. BÖLÜM: AŞK VE İHANET ✨

Laura
lauraninnyiildizi

 

Merhaba, hoş geldin.

 

Nasılsın? İyi misin?

 

Umarım iyisindir.

 

Satırlarımın sana iyi gelmesi dileğiyle..

 

 

 

“Hayatımızdaki en karanlık anlarda bile yıldızlar parlamaya devam eder.”

 

 

(alıntıdır)

 

 

"Benim adım Savaş!"

 

Kulaklarında bu cümle yankılanmıştı Selma'nın. Gözleri kocaman açılmış, kendisine öfkeyle bakan adamınkileri takip ediyordu. Kaşları kasılmanın etkisiyle yükselmiş ve çatılmış, nefes alıp vermesiyle burun delikleri genişliyordu doktorun.

 

"Sana son kez söylüyorum.." diye yineledi ve avcunu biraz daha sıktı.

 

Kız, yanağının acımasıyla inledi hemen "Ah.." korkusundan dolayı gözleri dolmuştu.

 

".. Leyla artık bu oyunun parçası değil. Ne onun adını duyacağım ne de liderin yanında konusunu. Bitti anladın mı? Ha! Şayet anlamadıysan eğer.. Ben sana farklı yollardan da anlatmasını bilirim."

 

Söylecekleri bittiğinde elini hızla çekti. Ona son bir kez baktıktan sonra odadan çıktı. Tek başına kalan hemşire kalçasını duvara yaslayıp öne eğildi. Dolan gözleri yanaklarına sızdığında ağzından bir hıçkırık koptu.

 

"Kardeşimi ölürüm de vermem size."

 

💫

 

Ulaş, hâlâ hastanedeydi. Son belgeleri halledip tekrardan askeriyeye dönmesi gerekiyordu. Bu yüzden kalemi sayfada oyalanmadan gerekli yerlerde turladı.

 

O sırada tanıdık bir sesle dikkati dağıldı.

 

"Komutanım, sizi görmek ne güzel."

 

Kafasını kaldırınca kendisine tebessümle bakan hemşireyi gördü. Yüzü anında role giren teğmen çapkın bir gülüşle ona tüm yüzünü döndü. Tüm heybetini göstermişti ona.

 

"Gözlerim sizi arar oldu hemşire hanım."

 

Selma, bunu duyduğunda kıkırdadı. Cilvenin âlâsını tüm bedeniyle sergilerken gözlerini en derine iter gibi çıkardı karşısındaki adama.

 

"Burada olduğunuzu bilseydim, hemen gelirdim."

 

Ulaş da güldü yalandan "Bundan hiç şüphem yok."

 

"Yine çok çalışıyorsunuz. Gerçi siz hep çok çalışıyorsunuz."

 

"Ee, meslek aşkı. Bu arada sizli bizli konuşmaları kaldırsak mı? Fazla resmi oluyor da. Yakın hissetmek istiyorum. Tabi sen de istersen."

 

Selma, o zaman kalbinde bir heyecana yenik düştü. Gözleri titrer gibi oldu bunu anladığı an toparlanmak adına aralanmış dudaklarını birbirine bastırıp sertçe yutkundu.

 

"Ee.. Tabi.. Uygun Ulaş. Haklısın." diye geveledi ağzının içinde.

 

Ulaş, ona gülümseyip kağıtlara son imzalarını attı. Bir yandan kıza kaçamak bakışlar atıyordu.

 

Karşıdan gelen Doktor Leyla, elleri cebinde salına salına yürürken kendilerini tanıyan hastalarıyla selamlaşıyordu. Yüzü tebessümüyle ışıldarken karşıda beliren iki silüetle adımları yavaşladı.

 

Gözleri, algılayamaz gibi uzun uzun onlarda gezindi. Kızın, gülüşü. Ulaş'ın onu izleyip karşılık vermesi. Yakın duruşlar. Yakın bakışlar. Hepsi.. Hepsine yakinen tanık olmuştu. Kalbi kıskançlıkla kaplanırken midesi ağır bir darbe almışcasına içine büküldü. Bulantı neredeyse ağzına kadar yürüyecekti.

 

Titreyen elleri, hafif terlemiş alnını tuttu. Kalbi ritim bozuk kaset gibi atmaya başladı. Dolan gözleri çenesine titreme baskısı yaptığı için dudaklarını birbirine bastırdı. Ağlayamamanın acısını boğazına oturan sert yumru ile anladı.

 

Onlara inat, yinede yürüdü. Yanlarından dik duruşunu bozmadan geçti. Hatta son anda teğmen onu farketti ve yüzündeki anlık şaşırma ve kızın dolu gözlerinde geçen oyalanmayı sezdi Leyla.

 

Daha fazla kalmak istemediğinden oradan kaçar gibi uzaklaştı.

 

💫

Yemek masasında çatal kaşıkların rahatsız edici sesini duymazdan gelmeye çalışırken önümdeki yemeği tırtıklıyordum. Midem yemek almıyordu. Tüm iştahım gördüğüm görüntüyü sindirmekle buhar olup uçmuştu zaten.

 

"Ay, kızım yesene yemeğini. Ne oynayıp duruyorsun nimet o. Günah günah."

 

Esma Anne bana kınar gibi baktığında Gökçe ile gözgöze geldik.

 

"Yine var sende bir şeyler. Ne oldu? Hastanede mi bir problem yaşadın?" onun şüpheci bakışları altında ezilirken masada duran sudan bir yudum aldım.

 

"Yo.. Sadece yorgunum birde aklım o adamda kaldı. Hastanede atıştırmıştım zaten." dedim onları oyalamak için.

 

Gökçe sordu "Diyorsun? İnanayım mı?"

 

Yorgun bir tebessümle kafa salladım "İnan, gerçekten."

 

Esma Anne lokmasını çiğnerken konuştu yavaşça "Ayol, sormayı unuttum. Adam nasıl daha iyi mi?"

 

"İyi ama atak zamanında ne yaşadığını hatırlamıyor. En son yeğeni ile askeriye önünde bulunduğu dakikalar kalmış zihninde."

 

Gökçe ekledi "Adem'e sordum ben. Hep öyle oluyormuş zaten. Allah şifa versin inşallah."

 

Esma Anne de üzülmüştü "Amin, çok üzüldüm şimdi. Neyseki hemen bulundu. Ya kaybolsaydı. Ay Allah'ım korusun."

 

Ufak bir sessizliğin ardından Gökçe bana bakıp gülümsedi ona baktım anlamamışça.

 

"Size bir haberim var." dedi gülümserken.

 

Hemen öne atıldım "Arda, evlenme teklifi mi etti?"

 

Kıkırdadı "Hayır. Yarın Hüseyin ve Gül'ün nişanı olacak. Bugün hastanede öğrendim."

 

Şimdi ben de gülümsüyordum "Gerçekten mi? En azından birileri mutlu. Ne güzel." sona doğru gülümsemem hafifçe azaldı.

 

Gökçe, durgunlaştığımı anladığında elime uzanıp sıktı. "Sakın üzülme Leyla. Sen daha iyilerine layıksın."

 

Esma Anne de elini koydu "Tabi canım. Elini sallasa ellisi. O uzun oğlana kalmadı ya. Yarın nişanda şöyle bir oynarız. Kurtlarımızı da dökeriz."

 

Gökçe güldü "Belki Leyla'ya bir aşiret ağası talip olur." Esma Anne de onunla kıkırdayınca gözlerimi devirip sırıttım.

 

"Yok canım ben almayayım. Erkekler şu anlık benden uzak dursun."

 

Soframız yine kahkahalar ile çerçevelenirken bir akşamı daha geride bırakmıştık.

 

💫

Üç çocuk koridorda kovalamaca oynarken, tüm hüzünlerini unutmuşlardı. Kahkahaları insanın içini ısıtır türdendi. Bazen araya çığlık heyecanları serpilsede tatlı kıkırdılar yurt binasında yükseliyordu.

 

"Ya! Hep ben ebeyim! Bu haksızlık!" Gökçe kollarını birbirine dolayıp ayağını yere vurdu.

 

Leyla elini iki yana açıp dudağını büzdü. Ali ona hak verir gibi konuştu hemen.

 

"Leyla, ben oldum diyor. Ben de oldum. Ama senin gibi mızıkçılık yapmadık. Hemen oyunbozanlık yapıyorsun."

 

Gökçe öfkeyle bağırdı "Mızıkçı değilim ben! Siz beni dışlıyorsunuz. Siz ikiniz!"

 

Leyla, kafasını hızlı hızlı salladı. Hayır diyordu.

 

Ali, omuzlarını düşürdü "Yine başladık. En iyisi oyuna devam etmeyelim. Gidiyorum ben." diyip merdivenlere yürüdü.

 

Leyla, arkasından mahzunca bakarken Gökçe inadını kırıp ona koştu.

 

"Ya tamam! Oynayalım. Söz bir daha mızıkçılık yapmam."

 

Ali, gülümsedi ve onları kıramadığından oyuna geri döndü.

 

Yeniden oyunun heyecanına kaptırmışlardı kendilerini. O sırada Leyla koşarken köşedeki vazoya çarpıp kırılmasına neden oldu.

 

Bin parçaya ayrılan seramik vazo çocukların ayak ucunda duruyordu. Yurt müdiresi bu görüntü karşısında sinirlerine hakim olamadan bağırdı.

 

"Kim yaptı bunu?! Kim kırdı bu cânım vazoyu ha!? Kim yaptı dedim!?"

 

Üç çocuk da elleri birleşmiş kafaları önde beklerken müdire Leyla'yı kolundan tutup sarsmaya başladı.

 

"Sen mi yaptın ha!? Sen mi yaptın!? Seni küçük fare!? Aptal! Kaç para haberin var mı senin!?"

 

Leyla, konuşamadığından sadece çığlık atarak karşılık vermeye çabaladı. Gözyaşları ardı ardına akıyor, hıçkırıkları arkadaşlarının yüreğini yakıyordu.

 

Ali öne atıldı hemen. Onun ağlamasına dayanamazdı. Bir koruma gibi dik durdu. Suçu üstlendi. "Ben yaptım. Leyla'nın bir suçu yok."

 

Gözler, ona çevrilince bakışlarını Leyla'ya dikti çocuk. Kendisine yaşlı gözlerle bakan kıza gülümsedi hafifçe.

 

"Ya! Demek sen! Bir de gülüyor arsız!"

 

Ali'nin, yüzüne yediği sert şamar etkisiyle kafası yana savruldu. Yanağında beş parmak izi çıkmış, boğazında acının ağlayamanın etkisinin yumrusu bekliyordu. Yumruğunu öfkeyle avcuna sıkarken dolu gözlerini kadına kaldırdı. Kendisine öldürecek gibi bakıyordu.

 

"Bak hâlâ bana bakıyor! Sana bu akşam yemek yok küçük bey! Duydun mu!? Aç uyu da aklın başına gelsin!"

 

Leyla, arkadaşının dağılmış hâline baktığında kalbi buna dayanamaz gibi paramparça oldu. Gözleri anında dolmuş, yanaklarına taşmıştı bile.

 

Gökçe, Ali'nin yanına gelip durdu sessizce. Üçü tek kalmıştı koridorda.

 

"Çok mu acıdı?" dedi Gökçe. Ali ona bakmadan omuz silkti.

 

"Acımadı."

 

Leyla'nın hıçrıklı ağlamasıyla ikisi de ona döndü. Kendisini çok kötü hissediyordu. Arkadaşı onun yüzünden şiddet görmüştü. Ufak yüreği bu iyilik karşısında çoktan eğilip bükülmüştü bile.

 

"Ağlama," dedi Ali uzatmadan.

 

Leyla duymaz gibi, yüzünü kapayıp ağlamasını daha çok artırdı.

 

"Ağlama. Ben ağlamıyorsam sen niçin ağlıyorsun?"

 

Gökçe cevapladı "Senin canın acıdığı için ağlıyor. Değil mi Leyla?"

 

Leyla hızla kafa salladı. Doğru diyordu. Hissettikleri buydu.

 

Ali, düşünülmenin güzel bir duygu olduğunu bu iki kız sayesinde tekrar hatırladı. Elinde olmadan gülümsedi yavaşça.

 

💫

 

Nişan günüydü. Gecenin hafif esintiliği eşliğinde misafirler yavaş yavaş geliyordu. Ortam, çalan yavaş müzikle daha sıcak bir mekana evrilmişti. Heyecanlı çift, iyi dilekleri kabul ediyor, mutluluklarını paylaşmanın duygusallığını yaşıyordu.

 

Tebrik etme sırası Esma Hanım'lara gelmişti. Elindeki çeyrek altını damatın yakasına takıp genişçe kucakladı ve sırtına art arda vurdu.

 

"Ay maşallah. Damat oğlum yapılıymışsın epeyce." dedi eşarbını düzeltirken. Gelin dahil, diğerleri de gizlice kıkırdadılar.

 

Gökçe ve Leyla da tebrikleşip boş bir masaya geçtiler. Kısa sürede herkes gelmiş nişan başlamıştı.

 

Uzun saatler eğlenilmiş, çeşitli oyunlar oynanmış mutluluklar daha da çok çoğalmıştı. Gecenin son saatlerine doğru slow dans müzikleri çalmaya başlamış olup, çiftler romantik dansla ortada salınıyordu.

 

Leyla, onları gülümseyerek izlerken aklı acabalarla doluydu. Eğer Ulaş ile ayrılmamış olsalardı onlarda bu alanda dans ederler miydi? Gözünün ucuna bunun hayali serpiştirilince burnu sızlar gibi oldu. Gözleri hafifçe buğulandı. Sertçe yutkundu ve kafasını önüne eğip parmaklarıyla oynamaya başladı. Kimsenin fark etmesini istemezdi.

 

Siyah takım elbise giymiş Arda, haylaz bir gülüşle sevgilisinin karşısına geçip elini uzattı. Gökçe dans edenleri izlemeye dalmışken karşısına birden çıkan adamla afallayıp gözlerini kırpıştırdı.

 

"Ay ne oluyor be? Ödümü kopardın." diyip kalbini tuttu.

 

Arda gülümserken sordu "Sana da merhaba sevgilim.." hemen ekledi "Bu dansı bana lütfeder misiniz acaba?" elini kıza açmıştı.

 

Gökçe anında kızarırken arkasında oturan arkadaşı ve Esma Hanım'a baktı. Kendilerine ışıldayan gözlerle bakıyorlardı.

 

"Hadi, Gökçe sen de kalk."

 

"Kızım, bekletmesene oğlanı."

 

Uyarıları alınca tekrar ona döndü. Hiç bekletmeden elini tutup ayağa kalktı ve diğer çiftler arasında yerlerini aldılar.

 

Arda'nın elleri, kızın belini narince sararken hemşire titreyen avuçlarını adamın geniş omuzlarına koydu. Elleri neredeyse kaybolacak gibiydi. İlk birkaç saniye konuşmadan dans ederlerken adam bu sessizliği bozar gibi kızla göz göze geldi.

 

"Yakında, düğün dansımızı da böyle yapacağız."

 

Tebessüm eden hemşire "O günler de gelecek mi?" dedi merakla.

 

"Dedem, haftaya burada. Allah'ın izniyle istemeye geleceğiz. Tabi sizde uygunsanız."

 

Gökçe, kalbinin ağzında attığını sandı. Neredeyse heyecandan düşüp bayılacaktı.

 

"Bu kadar çabuk mu..." diye fısıldadı.

 

Arda, onun yüzüne hayranmışçasına bakarken "Asıl bu kadar geç mi? Niçin daha öncesinde evlenmedik biz. Şimdiye iki çocuğumuz olmuştu." dedi.

 

Gökçe, alayla gözlerini devirdi. "Abartmasan mı? Biz tanışalı beş sene oluyor."

 

Arda, diretti "İşte ilk senesinde tanışıp evlenmeliydik."

 

"O zamanlar, evlenilecek gibi görünmüyordun." dedi hemşire omuz silkerken.

 

Arda afallar gibi kıza baktı "Nasıl.. Nasıldım ki senin gözünde?"

 

"Gıcık, huysuz, kendini beğenmiş, ukala, daha sayayım mı?"

 

Arda, gülümsedi hafifçe "Ve sen benim sahiplenici biri olmamı isterdin."

 

"Kimsenin sahiplenmesine ihtiyacım yok. Sadece.. Sadece gerçekten sevdiğini görmeyi bekledim."

 

Arda, kızın gözlerini takip etti ve o sevdayı gördü. Görmekle kalmadı baştan tırnağına kadar tüm vücudunda hissetti.

 

"O zamanlar gözlerindeki bu sevdaya layık değildim. Ama şimdi olabilmek adına her şeyi yapıyorum. Ömrümün sonuna kadar sana iyi bir eş olmak için çabalayacağım." dedi ve avcunu kızın yanağına yasladı.

 

Gökçe, bu dokunuşla gözlerini yavaşça kapadı ve huzuru hissetti. "Bundan hiç şüphem yok.." diyip onunla göz göze geldi ve fısıldadı ".. sevgilim.."

 

Arda bu hareketle aşkınının arşa çıktığını hissetti. Kızın alnına yaklaşıp sıcak dudaklarını sıkıca mühürledi.

 

Yıldızların altında aşkların birbirine kenetlenmesi geceye bırakılan en tatlı anlardandı.

 

💫

 

Savaş ve Selma ayakta, dans edenleri izlerken suratlarında hiçbir ifade yoktu. Hemşire kolları bağlıyken çaktırmadan yanındaki adama baktı. Karşıdan birini izliyordu. Kimi izlediğini takip etti merakla. O noktaya gelince kaşları havalandı. Şaşırmamıştı.

 

"Tam tahmin ettiğim gibi.." dedi kendi kendine.

 

Savaş ona bakmadan sordu "Yine ne saçmalıyorsun?"

 

Selma tüm bedenini ona döndü "Çok mu seversiniz bu doktoru?"

 

Savaş sessiz kaldı. Yutkunduğunda adem elması yavaşça yükselip alçaldı.

 

"Ne şansız kız. Aylarca kendisini sevdiği adam tarafından yarı yolda bırakıldı." diyip iç çekti hemşire.

 

Doktor, tepkisizliğini koruyarak hiçbir şey demedi tekrardan.

 

Kız, onun bu hâline bakıp önüne döndü. Gözü başkasını arıyordu. Her bir insanı geride bırakıren tek kişide oyalandı. Gözbebekleri büyüdü ve yüzüne sıcak bir tebessüm yayıldı.

 

 

Teğmen, sandalyede oturmuş öylece dans edenleri izliyordu. Siyah takım elbisesi onun tüm kusursusluğunu önüne sermişti. Gömleğinin birkaç açık düğmesinin ardında görünen beyaz teni bu karanlıkta ışıldıyordu adeta.

 

Savaş, kızın suskunluğuna şaşırdığından ona döndü. Karşıda bir yere kilitlenmiş gibi bakıyordu. Yüzündeki aşık sırıtmasını görünce alayla göz devirdi.

 

"Lider, onu kendine bağlaman için bu görevi verdi. Sen aşık olasın diye değil!"

 

Bunu duyar duymaz yakalandığının telaşıyla gözlerini kaçırdı ve kendine kuşkuyla bakan doktora döndü.

 

"Aş.. Aşık mı? Bir Türk Askerine aşık olacak kadar aptal değilim. Bizim bir davamız var." dedi hızla.

 

Doktor onu kâle almaz gibi bacağını diğer bacağına attı "Çok belli oluyor davana sahip çıktığın. Neredeyse gözlerim yaşardı."

 

Kız, öfkeyle soludu "Siz bana bakacağınıza kendinize bakın önce! Doktora aşık değil misiniz?!"

 

Dişleri arasından tısladı Savaş, "Değilim! Sen her yakınlığı aşka yoracak kadar bağnazsan bu benim sorunum değil. Bir daha aptal aptal sorular sorma bana!"

 

Şaşıran hemşire öylece kalakaldı "Ben.. Sizin ona öyle davra.."

 

Cümlesini yarıda kesti doktor "Leyla, bu hayatta tanıdığım en mert insanlardan. Ne kadar ters taraflarda olsak da.. Ona karşı nefret beslemiyorum içimde."

 

Anladığını belirtir gibi kafa salladı "Ona acıyor musun? Yani.. Teğmen yüzüstü bıraktı ya.."

 

"Acımıyorum. Teğmen adam değilmiş demek ki bu özel sevgiyi haketmemiş. Bazı adamlara üç beş beden büyük gelir böylesi. Onlara senin gibilerin sevgisi yeter.." diyip kızı süzdü baştan aşağıya.

 

Selma, kendisine pislikmiş gibi bakan adamın karşısında ezilmiş, aşağılanmış hissetti. Hemen gözleri doldu. Onun yanında daha fazla kalmak istemediğinden ayağa kalkıp teğmene doğru yürüdü.

 

Savaş, hiçbir tepki vermeden onun gidişine baktı.

 

Hemşire, çiftleri ardında bırakarak teğmenin yanına ulaştı kısa sürede. Yanına geleni fark eden adam bakışlarını sevdiği kadından alıp ona yöneldi.

 

"Komutanım.." dedi Selma yüksek enerjiyle. Az önceki hâlinden eser kalmamıştı.

 

Ulaş, zoraki tebessümle karşılık verdi "Selma. Seni görmek ne güzel."

 

Hemen karşı sandalyeye oturdu kadın "Ben de aynı duygular içindeyim. Bugün yalnızsın."

 

"Ben hep yalnızım."

 

Selma, karışıyı gösterdi "Hadi gel. Biz de dans edelim. Yani sen de istersen.."

 

Ulaş, kadının istekli hâline bakıp gözlerini kaçırdı. Sonra tekrar bir noktada takılı kaldı. Dans edenleri hüzünlü bakışlarla izleyen Leyla'da. İçinde büyük bir fırtına geçti. Şimşekler çaktı. Onu tekrar hayal kırıklığına uğratacak hamlesine çok yakındı. Bunu yapmak zorundaydı. Artık geri dönüşü olmayan bir yoldaydı. Vazgeçerse bir mezar başında bekleyecek gücü yoktu asla. Herkesi kaybetmişti. Onu asla kaybedemezdi.

 

"Hım?" diye yeniledi hemşire. Komutan gözlerini ona çekip kafa salladı.

 

"Edelim elbette."

 

İkisi piste çıktılar. Ulaş aşırı gergin görünüyordu. Üzerindeki takımın kendisini boğacağını hissetti. Selma, ondan hızlı davranarak kollarını adamın boynuna doladı ve yüzünü daha yakından izledi. Yakından daha yakıcı, daha çekici olan bu adama kapılmamak onun elinde olan bir şey değildi. Kalbinde bir hafifleme karnında kelebeklenme hissetti.

 

Leyla, arkadaşının mutlu anlarını gülümseyerek izlerken gözü karşıya geçti ve uzun bir süre orada oyalandı. Önce yanlış gördüğünü zannetti. Gözlerini kapayıp açtı ama değişen bir şey yoktu. Ulaş'ın, sevdiği adamın, boynuna kollarını dolamış hemşire ve onun beline sarmalanmış avuçlar gördü.

 

Kalbi, öyle batmıştı ki, her nefes alışında ağrı daha çok artıyordu. Yüzü kızarmış, gözleri dolmuştu.

 

Ulaş, Leyla'ya bakma gücü bulduğunda kendisine hayal kırıklığı ile bakan iki çift göz gördü. Yüzü ağlamanın eşiğinde bekliyordu. Kendisinden iğreniyordu teğmen, tiksiniyordu. Kıza bunları yaşattığı her an kendi benliğinden daha çok uzaklaşıyordu. Yanında bir başka kadınla dans ederken, kalbi sadece onun için atıyordu.

 

Sonra gözü yanına gelen adama gitti. Leyla'nın yanında bekleyen Savaş'a. Anında gözleri büyüdü ve sertçe yutkundu.

 

"Leylâ.." dedi doktor.

 

Hâlâ, teğmen ile göz göze olan doktor yanında bekleyen adamı fark etmedi bile.

 

Yavaşça omzuna dokundu Savaş. Komutanın öfkeli bakışları kızın tenine değen ellere kaydı. Oraya gidip Leyla'yı ondan uzaklaştırmak, kendi göğsüne sarmak istiyordu.

 

"Dokunma!" diye tısladı.

 

Selma, müzikten tam ne dediğini duyamadığından kaşlarını çattı "Anlamadım?"

 

Ulaş, hemen ona bakıp tekrar oyunculuğuna döndü. Gerçekten de müthiş bir performans sergiliyordu. Yakalanmamak adına tüm kartları açık atıyordu adeta.

 

"Şarkı çok güzel.." dedi teğmen konuyu değiştirmek için.

 

Hemşire güldü "Evet.. Sözleri sanki bizi anlatıyor."

 

Ulaş, 'biz' kelimesini duyunca sadece bekledi. Onun için biz kelimesi sadece Leyla ve oydu. Hiçkimse, bunu unutturamaz, üzerine yeni bir heyecan kuramazdı.

 

"Evet.. Biz gibi." dedi soğukça.

 

Leyla, dokunuşu hissettiğinde oraya döndü. Hemen yanı başında Savaş'ı görmeyi beklemiyordu. Afallar gibi gözlerini kırpıştırdı.

 

"Savaş?"

 

Hiç beklemeden sordu "Dans etmek istiyorum. Bana eşlik eder misin?"

 

Leyla, canının yandığını dibine kadar yaşarken hiç beklemeden onayladı. "Ederim,"

 

💫

 

Sevde, davet edildiği nişan töreninde daha fazla kalamaycağını hissetti.

 

Sevdiği adamın bir başkasıyla olan mutluluğunu izleyebilmek için güçlü görünmek zorunda kaldı. Üzgündü, çok üzgündü ama onun mutluluğunu görmekle teselli ediyordu kendini zorda olsa.

 

Mutlu çiftin yanına gelip gülümsedi hafifçe. "Tekrardan tebrik ederim. Umarım çok mutlu olursunuz."

 

Gül, hemşireye döndü ve onu görünce hemen sarıldı "Sevde.. Çok teşekkür ederiz geldiğin için."

 

Sevde, ağlamamak için yutkunup karşılarında olan adama baktı. İkisini gülümseyerek izliyordu.

 

Birbirlerinden uzaklaştılar "Rica ederim, tekrar mutluluklar dilerim."

 

Bu defa Hüseyin, konuştu "Teşekkürler Sevde Hanım."

 

Hemşire, onunla göz göze gelmeyi kaldıramayacağından sadece kafa salladı. Sonrasında çıkışa doğru koştu.

 

Gökçe, uzaktan olanları izleyip esefli iç çekti. Olanları bir tek o bildiğinden kızın karşılıksız aşkının acısını onunla birlikte yüreğinde hissetti. Bir yandan Sevde'ye bir yandan da arkadaşına hüzünleniyordu. İkisi de sevdanın kavuşturmayan yüzüyle karşı karşıya gelmişti.

 

Leyla'nın, Savaş'ın kolları arasındaki mutlu görünmeye çabaladığı, çevreye öyle göstermeye çalıştığı hâline bakıp öylece bekledi. Elinden bir şey gelmediğinden kendini kötü hissediyordu.

 

Savaş ve Leyla'nın yakın hâllerini izleyen komutan zor dakikalardan geçiyordu. Hayatını vereceği kadın bir başka adamın kollarında romantik müzik eşliğinde salınıyordu. Gözleri hiç denk gelmemişti. Kıskandığını belli etmemek adına her türlü yüz ifadesine sokmuştu mimiklerini.

 

"Aa, görüyor musun? Savaş Doktor ve Leyla Doktor."

 

Selma'nın konuşmasına odaklanmaya çalıştı "Görüyorum.." dedi sadece.

 

"Sanırım, Leyla Hoca Savaş Hoca'ya karşı boş değil."

 

Ulaş duyduğu şeyle nefesini tuttu. Yanlış bir şey söylememek adına bekledi birkaç saniye. "İlgilenmiyorum."

 

Selma, devam etti "Kadınlar hisseder. Kesin aşıklar birbirlerine."

 

Ulaş'ın o zaman gözleri doldu. En büyük korkuyu yaşadı. Sevdiğini kaybetme korkusu.

 

'Ben sana kavuşamadığım her gün ölüp dirilirken yaşayacağım son darbeyle bir ölüden farkım kalmaz sevgilim. Sen mutluysan eğer ben yinede senin adına nefes alırım. Ama ruhsuz bir insanmışcasına.'

 

💫

Örgüt yeni bir toplantıdaydı. Üç kişi hararetli bir konuşma içindeydi.

 

"Evet. Anlatın bakalım, nasıl gidiyor plan? Bir sıkıntı yoktur değil?" sorgulayıcı bakışları hemşiredeydi. Baran'a olan güveninden dolayı onu sorgulamaz her dediğine inanırdı. Baş kalesiydi onun.

 

"Çok iyi gidiyor efendim. Her şey beklediğimiz gibi." dedi Selma. Sonrasında doktorla bakıştığında kafasını önüne eğdi hemen.

 

"Ben de gerekli denetlemeleri yapıyorum efendim. Her şey olağan akışında ilerliyor." diye ekledi Baran.

 

Lider güldü ve keyifle önündeki yemişlerden ağzına attı. "E harika! Kendi adamımızla nasıl da avcumuza aldık teğmeni. Ne o öyle yok doktor yok çiçek böcek? Bize kadın lazım! Mıymıntı olmayan, tuttuğunu koparan!" diyip hemşireye göz kırptı.

 

Savaş konuştu "Zaten, doktorla teğmen iyice kopmuştur. Bu saatten sonra bir olmalarının imkanı yok."

 

Lider, umursamaz bir tınıda esnedi "Zaten onla işim bitmiştir. Deli karıdır ha doktor. Teğmen ondan bırakmıştır onu ha bilmesem namertim."

 

Selma belli belirsiz sırıttı "Belli de olmaz belki tekrar olurlar."

 

Savaş'ın yerde olan bakışları tekrar kızı bulunca masadaki eli yumruğa döndü. Hemşire adama döndüğünde kendisine öldürecek kadar öfkeli baktığını görünce sertçe yutkundu.

 

"O ne demektir hemşire? Açık konuş?"

 

Terlediğini hissetti kadın "Ben.. Yani doktor hâlâ komutanı sever.. Ama komutan sevmez. Onu derim önderim."

 

Savaş, tuttuğu nefesi bıraktı yavaşça. Uyarılarını dikkate almayan kadınla hesaplaşması vardı.

 

"Bu saatten sonra doktor isterse aşkından ölsün. O karı düşkünü teğmen ona hayatta dönmez." diyen lider olaya noktayı koymuştu.

 

O sırada dışarıdan gözcülerden biri gelip lideri çağırınca ikisi odada tek kalmışlardı.

 

Savaş, masaya elini sertçe vurdu. Elinin darbe etkisiyle karıncalandığını ve yandığını hissetti.

 

"Ben sana! Leyla'yı bu olaya! Dahil etmeyeceksin! Demedim mi?" hemen kızın dibine kadar gelmişti.

 

"Ben.. Baran komut.." demesine kalmadan sandalyede oturan kızı hızla kaldırdı ve masaya sırtı yapışacakmış gibi çarptı. Kollarındaki tüm ağırlığını kızın omuzlarına veriyordu. Avuçları ânında boğazına dolandı ve sıkıca sardı.

 

Hemşire korkudan büyüyen gözlerini doktordan çekmeden nefes almaya çalışıyor, ayaklarını yere vuruyordu. Kolları bilinçsizce sağa sola saldırıyordu.

 

"Senin amacın plana uymak! Ortalığı karıştırmak değil! Leyla planda mıdır da onu dahil edersin ha!" nefes nefese kalmıştı Savaş. Sinirlerini kontrol edemiyordu.

 

"Sen onu kıskandığından! Teğmenin onu sevmesini deli gibi kıskandığından uğraşmıyor musun he! Teğmene deli gibi aşık olduğundan dolayı yapmıyor musun bu düşmanlığı?"

 

Ellerini gevşeterek kızın konuşması adına olanak sağladı. Yüzü kıpkırmızı olmuş, yanakları yaşlarla dolmuştu.

 

"Komutanım... Ben.. Ben hayır. Öyle değil!" dedi hıçkırıklarının arasından.

 

Baran, bağırdı "Yalan söyleme! Sen teğmene aşıksın! Bakışlarından! Gözlerinden! Her şeyinle belli ediyorsun!"

 

Son söylenen cümleyi duyan lider kapının pervazında donakalmıştı. Korktuğu başına geldi. Yine planı gerçekleşmeyecek, intikamını alamayacaktı. Sevdiği kadını kendinden koparan adamı yine yenemeyecekti. Gözünün karardığını, tüm sinirin vücuduna boşaldığını hissetti.

 

Hızla kıza yürüdü ve onu doktorun elinden alıp büyük, okkalı bir tokat geçirdi yanağına.

 

"Hâin!" diye kükredi.

 

Baran, olanlara açılmış gözleriyle bakarken, hemşire neye uğradığını şaşırmıştı.

 

"Hain! Demek teğmene aşık oldun!? Davana hıyanet ettin! Liderinin sözünü çiğnedin!" tekrar bir tokat daha attı.

 

Selma, acıyan yanağını tutup ağladı hüngür hüngür "Liderim, ben size hayınlık etmedim. Yemin ederim. Etmem."

 

"O yüzden mi bir Türk Askerine aşık oldun ha! O yüzden mi?!" lider zonklayan başını tutup odanın içinde dönmeye başladı.

 

"Adama aşık diye verdiğim görevleri de yapmazsın. Beni kandırırsın! Ben bilmiyor muyum seni? Hain köpek! Puh sana!"

 

Baran, sessizliğini korudu. Lider onun karşısına geçip sordu "Ne yapacağım söyle! Ne yaparsam içim soğur he!"

 

Düşündü doktor sonra aklına gelenle dudaklarını araladı "Kardeşi artık avcumuzdadır. Bu sırada siz Selma'ya bir görev verin. Eğer sizin güveninizi sağlarsa onunla devam edebiliriz. Şayet sağlayamazsa kardeşi kampımıza gelir. Karar sizin efendim."

 

Selma duydukları karşısında dengesini sağlayamadı ve sizleri üzerine düştü.

 

Lider, sakalını kaşıdı ve aradığını bulur gibi kıza döndü.

 

"Teğmeni..Teğmeni bıçaklarsan eğer. Tam göğsünden! O zaman sana inanırım. Bir hafta müddet. Yaptın yaptın! Eğer yapamazsan, kardeşin kampa gelir! Bilesin!"

 

💫

Selamlar selamlar 💗💗

Bölüm dün gelecekti ama planda gitmeyen olaylardan ötürü gecikti. Lütfen kusura bakmayın sizleri beklettim. 🌸💘🧸

Nasıl buldunuz bölümü?

İki hafta sonra pazar günü yeniden buluşalım canlarım. 💕

Kendinize iyi bakın.

Sağlıcakla 💙

Bölüm : 30.06.2025 21:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...