23. Bölüm

22. BÖLÜM: İHANET ✨

Laura
lauraninnyiildizi

 

 

 

Deli eder insanı bu dünya;

Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,

Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç

 

(alıntıdır)

 

✨ 

 

 

Yanında bekleyen kadınla karşısında kendisine gururla bakan amcasına bakakaldı üsteğmen. Yine aynıydı. Giyimine özen veren, saçları özel şekillendirilmiş, duruşu fit ve yaşına göre çok daha ilerideydi. Gözlerini kırpıştıran komutan sertçe yutkunup kafasını doktora çevirdi. Amcasına gülümseyerek, elleri önde bekler hâlde bakıyordu. Onun olanlardan haberi olmadığı gibi amcasının da Leyla'ya geri döndüğünden haberi yoktu. Birazdan öğrenince nasıl büyük bir tartışmaya neden olacağını öngörebiliyordu.

Yüz ifadesi mimiksiz öylece beklerken yanına yürüyen amcasını izledi gözlerini ayırmadan. Zaten o da on ikiden vuruyormuş gibi karşılık veriyordu. Tam karşısında durduğunda yüzünde kendinden emin bir sırıtış oluştu. Onu baştan aşağı süzdü. Takım elbise sarmış bedenini uygun görmüş olmalı ki beğendiğini belli eder gibi dudağını büzüp kafa salladı.

"Aferin, gurbetteyim diye kendini yemeğe verip formunu bozmamışsın. Zımba gibisin. Bıraktığım gibi." eliyle baştan aşağıya vücudunu gösterdikten sonra omuzlarından bir karış aşağısından tuttu. Avuçlarıyla sıktı onu. Bir adım uzaklaştıktan sonra ise kollarıyla birbirlerini kucakladılar. Özlemlerini bu temasla daha iyi hissetmişlerdi.

"İyi ki geldin amca." diye gülümsedi Ulaş. Çenesi amcasının uzun omzuna değiyordu. Kendisinden biraz daha uzundu o. Zaten babası da uzundu. Bu geni onlardan almıştı.

"Başarıların daim olsun evlat. Bir gün daha gururlandırdın beni. Amcasının aslanı." diyerek sırtına vurdu birkaç kez. Küçüklüğünden beri böyle severdi zaten.

Sonrasında uzaklaştılar birbirlerinden. İkisi de gülümsüyordu. Ulaş'ın hemen arkasındaki kadını gördü Sancar. Kaşları önce havalandı, parmağı orayı işaret eder gibi uzandı. Komutan, kafasını oraya çevirdi. Kendisine hayranca bakan doktorla göz göze geldi. Yüzündeki tebessümü bununla daha çok büyüdü. Tüm vücudunu ona dönüp iki adımla yanına geldi. Hemen dibinde bekliyordu.

Avcunu ona bir teklif gibi uzattığında, Leyla kafasını ona eğdi. Uzun parmaklar ve büyük avcu kendisini sarmasını bekliyordu. Heyecandan titreyen elini onun avcuna yerleştirdi. Hiç bekletmeyen komutan, parmaklarını birbirine geçirdi. Şimdi birleşmişlerdi. İkisine merakla bakan adamın yanına geldiler.

Kalkık kaşları, bu defa çatıldı. Merakla bir doktora bir yeğenine bakıyordu. "Sevgilin mi?"

Ulaş gülümsedi, "Sevgilim.." sonrasında keyif alır gibi ufak bir sırıtışla amcasının sorgulayan bakışlarını yok sayarak doktara çevirdi kafasını. ".. Leyla."

Leyla bunu kendini tanıtma adımı olarak algıladığından avcunu uzattı tanışabilmek için. Sancar şuan onu görmüyordu bile. Gözleri yerinden fırlayacakmış gibi açılmış kaşları daha çok çatılmış göğsü hızla yükselip alçalıyordu. Kendisine meydan okur gibi bakan yiğenini inanamaz hâlde izledi. Sözünden çıkmıştı öyle mi? Hem de büyük bir tehlikeyi yok etmeden.

"Memnun oldum efendim.." eli havada öylece kalan Leyla, tebessümünü ve sıcak kanlılığını koruyarak adamdan bir karşılık bekliyordu. Ama ona hâlâ dönmemişti. Zorla Ulaş'tan bakışlarını alıp ona çevirdi. Kafası allak bullak olmuş gibi duruyordu. Kendisine uzatılan eli fark edince önce ona sonra da doktora döndü. Eli kendinden ayrı bir uzuvmuş gibi öne atılarak bu samimi selamlaşmayı karşıladı.

Zoraki ve yalancı bir gülüşle "Ben de öyle.." dedi. Ardından yeğenine dönünce yüzündeki gülüş soldu ve yerini öfkeye bıraktı.

"Konuşabilir miyiz?"

Ulaş cevap vermeden önce sevdiği kadına döndü. Sorun yok der gibi teskin etmişti kendisini. Ama belli etmese de bozulmuştu.

".. Hemen.." diye direten amcasına yol vermek amacıyla kapısını işaret etti. O, önden çıkınca doktorla tek kaldılar.

"Amcanı bekletmemelisin." diyen kadın, kol çantasını omzuna aldı. Belli ki o da gidecekti buradan. Konuşmaları için yalnız kalmaları gerekiyordu.

"Leyla, öz.."

Elini bir şey yok der gibi sallayan kadın üzüldüğünü belli etmeden suratına tebessüm maskesi taktı. "Hiç önemi yok.. Belli ki seni çok özlemiş."

Ulaş, ona daha yakın olabilmek için kollarından tutarak kendine çevirdi. Şimdi bakışları buluşmuştu işte.

"Seni seviyorum.."

💫

Ulaş'ın odasında konuşmayı bekleyen sinirden köpürmüş albay bir köşeden diğer köşeye yürüyordu. Göğsünün sıkıştığını hissedince kravatını sağa sola çevirip, gömleğini bollaştırmak istedi. Tüm siniri boğazında kalmış gibiydi sanki.

Aralanan kapıdan içeri giren komutanı görür görmez kendine hakim olamadan bağırmaya başladı.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun ha!? Söylediklerim gerçek gelmedi sana! İnanman için görmen mi gerek!"

Sesin dışarı gitmesini engeller gibi kapıyı sıkı sıkıya kapadı Ulaş. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı.

"Amca.. Sakin ol.. Beni dinle, anlatacağım." diyip onun ateşli ve büyümüş gözlerine odaklandı.

"Sakin olmak mı? Sen bu işi çocuk oyuncağı mı sanıyorsun ha!? İşin sonunda o alçaklar o kızı öldürecek ve sen de bir enkaza dönüşeceksin! Amacın bu mu senin?!" sona doğru sesinin yüksekliği daha da arttı.

"Bu olmayacak amca. Anlıyor musun? Ben buna izin vermem. Bu defa olmaz. Onu alamazlar benden!"

"Ne sanıyorsun!? O it geberse arkasından biri gelir onun görevini yapmak için. Asla bırakmazlar peşini. Aptal aşık hallerine son ver ve derhal kendine gel!"

"Amca!"

"Ulaş dedim!"

İkisi de aynı anda birbirlerine bağırıp, anlaşılmayan bir kaosa neden olmuşlardı. Daha fazla bu hengameye dayanamayan adam elini göğsüne yaslayıp öne doğru yürüdü. Zorla atmıştı kendini sandalyeye. Ulaş, amcasının bu hâlini görünce korkuyla koluna girdi destek olmak adına. Ona bir şey olmasını asla istemezdi. Bu hayattaki tek ailesiydi o.

Ondan uzaklaşmak ister gibi kolunu çeken adam kısık sesle mırıldandı "Madem yaşayıp göreceksin.. Sakın sonrasında bana.." demesine kalmadan susup önüne döndü. Bu söylemeye bile cesaret edememişti.

Ulaş, amcasının yanı başında dizleri üzerinde düşünceli hâliyle bekliyordu.

💫

İki hafta sonra..

Bugün günlerden kermes günüydü. Köyün okulu için düzenlenen bu etkinliğe beklenenden daha çok katılım sağlandı. Hatta bu yoğunluğa yetişebilmek adına hastaneden insanlar da yardıma geldiler. Leyla ve Gökçe'nin izin günlerine denk geldiğinden hemen yardıma gitmişlerdi. Köy okulunun daha iyi yerlere gelmesi onlar için çok önemliydi. Okula ve okumaya çok değer veriyorlardı.

Stantlarda çeşit çeşit yemekler bulunuyordu. Sarmalar, börekler, kurabiyeler ve kekler. Hepsi tüm albenileriyle insanların ilgisini çekiyordu. Diğer tarafta ise rengarenk içecekler vardı. Taze sıkılmış limonata ve mevsim meyvelerinden yapılan lezzetli meyve suları. Hepsi büyük bir özveri ile hazırlanmıştı.

Bazı tezgahlarda ise velilerin yapmış olduğu destek amaçlı eşyalar vardı. Aslında el emeği göz nuruydu hepsi. Patikler, yelekler ve ince takılar. Hepsine yoğun rağbet olunca Öğretmen Gül ve öğrencileri çok sevinmişti. Buralardan alacakları para okulu daha iyi bir seviyeye taşıyacak, bazı eksik noktaları daha güvenli hâle getirecekti. En büyük amaçları buydu.

Leyla, yemeklerin başında servis yaparken Gökçe de içeceklerin başındaydı. İşlek bir alanda olduklarından hem bu köy halkı hem civar köy halkları boş geçmiyordu. Ayrıca yola yakın bir yerde bekledikleri için bazı sürücülerde buraya uğruyordu.

"Buyrun bu sizin tabağınız. Afiyet olsun," diyen doktor gülümseyerek müşteriyi uğurladı. Ellerine bulaşan yemek kalıntılarını cebindeki peçeteleri kullanarak temizleyerek arkadaşına döndü. O da aldığı paraları düşürmeden güvenle cebine sakladı.

"Nasıl gidiyor?" diye seslenince biraz ürkerek ona baktı. Onun bu hâline kıkırdadı doktor. İstemeden de olsa korkutmuştu. Ama o hâli tatlı gelmişti gözüne. Korkmasını kısa sürede rafa kaldırarak cebine tam olarak yerleştiremediği paraları avcunda sallayıp sevinç dansları yapmaya başladı.

"Son bir saatte efsane bir satış yaptım. Bu okulun ihtiyacını epeyce karşılar." sorar gibi arkadaşının tezgahına baktı. Neredeyse tüm yiyecekler bitmişti. Gözleri parladı hemşirenin.

"Baksana, neredeyse tezgah bitti bitecek. Bu kadar katılım olması çocuklar adına çok iyi olacak."

Bu kısa sohbetin ardından yeniden yoğun bir müşteri ilgisine tutuldular ve saatler böylece bitiş saatine epeyce yaklaşmış oldu.

💫

Evin büyük bahçesi, özel ders için hazırlanmış gelecek olanları bekliyordu. Kasap Sefer, köyün genç erkeklerine evliliğe yönelik ders vermek istediğinden bu planı devreye koymuştu. Arda'yı yardımcısı yapıp hem de derslerinde en önde yer almasını istiyordu. Bu önemli ve güzel teklifi reddetemeyen Arda, seve seve kabul etmişti.

Öğlen sıcağınının yakıcı hissi geçtikten sonra davetliler yavaş yavaş gelmeye başladı. Giriş konuşması ve bazı konuşmalar eşliğinde bu iki saat hızla akmıştı. Dersin sonuna doğru soru cevap eşliğinde dakikaları geride bıraktılar.

"Sefer Abi, sen iyi hoş böyle anlatıyon da.. Bizim hanım sevmiyo pek bu işleri. Tersliyo anında." diye öne atılan adamı dikkate almaz gibi dinledi hoca. Çünkü sorun kendisindeydi ona göre.

Yandan bir gülüşle karşılık verdi "Ula hödük. Sen sevgi vermeyi bili misen karına suç atarsın? Senden ben sevgi alsam ben de istemem. Gerçek derim."

Diğerleri bu cevaba güldüklerinde adam utanır gibi kafasını önüne eğdi.

"Bu arkadaşınız gibi varsa aramızda. Kendinize gelin. Sevgi içte tutulmaz. Haykırmak ister. Söylenmek ister. Sevgi sır mıdır da saklarsınız içinizde?"

Arda, felsefik bir dinletideymiş gibi bir eli çenesinde anlatılanları not alıyordu. Bazı yerlerin altını kaç defa çizelemişti kendi bile hatırlamıyordu. Kenarlarına önemli yazıyordu büyük harflerle.

Bazı konuşmalar da aydınlatılınca herkes evlerine dağıldı. Böylelikle sevgiyi göstermenin eziklik olduğunu düşünen bu gerici tabu yavaşça yıkılıyor gibi görünüyordu.

💫

Tüm hazırlanan yiyecekler bitmiş ve kermes sona ermişti. Ortamdaki kalabalık biraz dağılınca kızlar yorgunluklarını atmak için ağaçların altına serdikleri piknik örtüsü üzerinde oturup dinleniyordu. Üçünün ellerinde yenice demlenmiş çaylar vardı. Hafif esen ağaç dallarının rüzgarının serinliğinde bu anın keyfini sürüyorlardı.

Gökçe, ağrıyan ayak tabanlarını ovuşturarak yüzünü buruşturdu "Yoğun bir gündü ama değdi."

Leyla da ona eşlik eder gibi belindeki ağrıyı yok etmek adına gerindi. Kolları iki yanında açıldığında dudakları da esnemenin etkisiyle açılıverdi. "Al benden de o kadar."

Gül, avucunda birikmiş destelerce para kümesine gözleri dolu dolu baktıktan sonra kızlara döndü. "Hakkınızı nasıl öderim.. İnanın bilemiyorum.. Çok teşekkür ederim kızlar. Çocuklarım daha iyi bir ortamda ders alacaklar. Hepsi hayallerimizdeki gibi olacak."

"Lafı bile olmaz. Hem sen organize etmeseydin böyle bir etkinliği işler buralara kadar gelmezdi." dedi Leyla.

Gökçe ona hak verir gibi arka çıktı "Katılıyorum. Biz iki iş yaptık diye incilerimiz dökülmedi. Arkada sen ve veliler vardı. Bunu unutma sakın."

Gül, utanınca yanakları kızardı anında "Kızlar.. Böyle söylemeyin.. Ben görevim neyse onu yaptım."

"Biz böyle hep birlikte daha nice kermesler yaparız. Değil mi Leyla'm?" diye soru yöneltti hemşire.

"Yaparız tabi. Hem de en güzelini."

Kızlar kendi aralarında kıkırdaşırlarken hemşirenin telefonu bu tatlı anı bozmuştu. Hemen arayana baktı. Nişanlısıydı. Bekletmemek adına ayağa kalkıp, çıkardığı spor ayakkabılarını giydi hızla. Kızların yanında rahat konuşamayacağından biraz yürüse onun için daha iyi olurdu. Onlardan izin alarak yanlarından ayrılıp ormanın hafif ilerisine doğru yürüdü.

"Alo?" dedi son çalışa yetişerek.

"Alo sevgilim, ben var ya sana çok aşığım ve seni çok seviyorum." birden duyduğu bu aşk sözcükleri kalbini titretmiş yüzünde aptal bir sırıtış meydana getirmişti.

"Ay.. Bir anda neler duyuyorum ben böyle?" diye mırıldandı. Sesi bile mayışmıştı bunlara karşı.

"Öyle içimden geldi. Haykırmak istedim."

Gökçe, ısınan yanaklarına elinin tersiyle dokunup sıcaklığı karşısında şaşırdı. Kalbindeki hisler her daim onu ilk zamanlarına götürüyordu. "Öyleyse çok sevindim.." diyen hemşire sonradan aklına gelen şeyle gözlerini kısıp kindarlık moduna geçti.

"Bana bak!" diye cırladı hemen.

"Yeniden başlıyoruz. Ben de nerede kaldı diyordum." diye yakındı Arda. Artık alışıyordu onun bu gel-gitli hallerine. Aslında o da bundan keyif alıyordu bir nebze.

"Sen beni aldatıp da kalbini rahatlatmak için söylemiyorsun değil mi?"

"Yuh Gökçe. Gerçekten ne alakası var?"

"Birden öyle söyleyince işkillendim. Eğer öyleyse.. Önce seni sonrasın.." demesine kalmadan cümlesini yarıda kesti adam.

"Ya, Sefer Abi'nin yanında iyi eş konulu dersleri alıyordum. Ben senden başkasına nasıl bakarım. Boş yere günahımı alıyorsun." dedi yakınır gibi.

Gökçe boş kuşkusunun önemsiz olduğunu anlayınca hafifçe gülümsedi "Öyle mi.. İyi eş konulu dersler de neyin nesi? Baştan anlat bakayım şunu sen."

Arda, tüm noktaları eksiksiz anlatmaya başladı büyük bir hevesle.

💫

Gökçe ve Leyla birlikte oyun oynuyorlardı. Bahçe serin ve ağaç yapraklarının hışırtıları ile doluydu. Diğer çocukların bazısı saklambaç bazısı kovalamaca bazısı futbol diğerleri de ipler ile vakit geçiriyordu. Tek bir kişi hariç; Ali. Bugün nedensiz keyfi yerinde değildi. Arkadaşlarına katılmak istemedi. Sadece oturmayı tercih etti.

"Sonra sen denizkızı olmuşsun bacakların kaybolmuş," diyen Gökçe oyunun gidişatını belirliyordu. Leyla bu yeni hamleyle heycanlandı ve gözleri parladı. Denizkızı olmak onun için büyük bir hayaldi.

"Sonra böyle böyle yüzüyormuşsun," ellerini önüne uzatıp üst üste birleştiren kız, balıkmış gibi hareketler yapmaya başladı. Leyla da onu takip ederek gösterdiğini yapmaya başladı. Birbirleri etrafında dönmeye başladılar. Kıkırdaşmaları yükselince, üzgün çocuk onlara baktı göz altından.

"Ne saçma.." diye mırıldanınca hırsla ona baktı ikisi. Oyunu yarıda kesip ellerini bellerine attılar. Bir anda bu bakışları aldığında kaşları havalandı.

"Ne? Yalan mı?"

Gökçe ve Ali bu konu hakkında tartışmaya başladıklarında Leyla bitkince omuzlarını düşürdü. Yine aynısı olmuştu. Beş dakika anlaşarak duramıyorlardı. Hep bir kavga vardı. Sonrasında ise anlaşıp barışıyorlardı. Onlar ilgisini çekmeyince avludan dışarı baktı. Birden gördüğü şeyle ağzı açıldı. Bir çubuğa bir sürü pamuk şeker takılmıştı.. Pembesinden mavisine renk cümbüşüydü adeta.

Hızla onların kollarından tutup, sarsmaya başladı. Hararetli kavga bununla son bulunca anlamaz gibi ona baktılar. Eliyle adamı işaret etti. Hemen gözleri oraya kaydı. Pamuk şeker satan bir adam birkaç müşterisi ile ilgileniyordu.

"Ondan mı istiyorsun Leyla?" diye sordu Ali yavaşça. Kız, dolu gözleriyle kafa salladı. Bu hayatta en çok sevdiği şeydi pamuk şeker. Annesi ve babası vefat etmeden önce hep alırlardı. Ama artık onlar olmadığından yiyememişti uzun zamandır.

"Ama bizim paramız yok ki.." diyen Gökçe içini çekerek uzaktan izlemekle yetindi. Canı öyle çekmişti ki alamayacaklarından çok üzülüyordu.

Ali, iki kızın mahzun durmasına dayanamadı. Bir abi gibi omuzları kabardı. İçi hırsla doldu. İstediklerini alacaktı. Hızla yurda koştu. Kendisinde olan önemli bir eşyayı adama verirse karşılığında iki pamuk şeker alabilirdi.

"Nereye?" diye bağıran Gökçe ne olduğunu anlamadı bile.

💫
"İyi hadi kapatıyorum. Kızlar bekliyor ayıp olmasın. Tamam görüşürüz." son konuşmalarını yapan hemşire gülümseyerek görüşmeyi sonlandırdı.

Oturduğu banktan kalkıp, bir adım atmıştı ki duyduğu silah sesiyle olduğu yere çivilendi. Havadaki tüm kuşlar bundan kaçar gibi etrafa uçuşup gittiler. Bir tane daha duyunca, omuzları korkudan içeri çöktü. Gözleri kocaman açıldı. Arkadaşları.. Arkadaşları vardı. Onların başına bir şey gelebilirdi. Hızla oraya koştu.

Etrafı sarmış, dört terörist. Dört terörist namlularını ağaç kabuğuna sıkıştırdıkları öğretmen ve doktora doğrultmuştu. Gökçe, bu görüntüyü görmesiyle sertçe yutkundu önce. Arkadaşları, ölümün bir milim uzağındaydı. Gül, korkudan gözlerini kapamış Leyla ise elleriyle namluyu ittirmeye çalışıyordu.

"Hanginiz bu okulun öğretmenidir deyin hele!" diyen Şehmus, kıstığı bakışlarını ikisinde gezdiriyordu. Biri korkudan titrerken, diğer gözlerini kaçırmadan ona bakıyordu. Ondan şüphelendi ilk.

"Sen misin buranın öğretmeni?" dedikten sonra namluyu biraz daha yaklaştırdı. Leyla, yanağına değen soğuk demir parçasıyla nefesini tuttu. Gözleri doldu anında. Korkmuyordu bu alçaklardan. Asla korkmuyordu.

Gül, doktorun teninde gezinen tüfeği görmesiyle öne atıldı hemen. Kendi yüzünden onun başını yakmak istemiyordu.

"Benim.. Benim aradığınız kişi.. Onu rahat bırakın.." dedi titreyen sesiyle.

Leyla dişleri arasından "Yalvarma bu itlere. Hiç bir yere gitmiyorum ben." dedi. Birbirine değen elleri o ânda sımsıkı tutuştu. Şimdi daha kuvvetli ve güçlü hissediyorlardı.

Şehmus, doktora alayla gülüp tüm bedenini süzdü küçük düşürürmüş gibi "Bak seen.. Birileri yürek yemiş.. Gebermek istiyor herhal.."

Şakak kemiğine gelen silahın ucu etine sert baskı uyguluyordu. Tetik sesi gelince, Gül gözyaşlarına hakim olamadı. Gözlerini sımsıkı yumdu Leyla. Belki de birkaç saniye içinde bu kurşun beynini patlatacak kafatasından fırlayıp, toprağa düşecekti. Her şey bir saniyede olacaktı. Acıyı bile hissetmeyecekti belki de.

Tetiği çekince, boş atış olduğundan sadece diğer merminin kayma sesi duyuldu. Kirpikleri titredi doktorun. Kalbinin atımı kulaklarına vuruyordu. Gül, ise nefesini kontrol edemiyordu. İkisinin bu halinden zevk alır gibi kahkaha attı terörist. Diğerleri de sırtlan gibi eşlik ediyordu. Öğürmek istedi Leyla. Başı dönüyordu artık.

Gülmesini yarıda kestikten sonra göğüs kısmındaki cebinden telsizi çıkardı. Bir şeyler mırıldandıktan sonra karşıdan yanıt geldi.

"Öğretmen yanımızdadır. Sizi dinler komutanım," diyip telsizin sesini dışarı aldı. Gül, sakin kalmaya çaba göstererek kendisine yaklaştırılan telsize baktı.

"Öğretmen.. Beni duyarsın değil? Sana günler evvel bir kağıt gönderdik. Öğrencilerin aklını çelmeyesin diye. Uyardık seni. Ama sen ne yaptın? Dinlemedin? Kendi bildiğini okudun. Şimdi de okul için para toplarsın öyle mi? Ben buna izin verir miyim ha? Ben kimim bilir misin!?" bağırması Gökçe'nin olduğu yere kadar gidiyordu.

Sustu öğretmen. Hiçbir şey söylemedi. Leyla onun tehdit edildiğini yeni öğrenmişti. Önceden anlatsaydı eğer bu pisliklerin icabına bakılırdı.

"Madem sözümüzü dinlemezsin, ben de senin infazını emrediyorum. Sıkın kafasına!"

Bu cümle zaten kurşun etkisi yaratmıştı kendi başına. Gökçe, ağlamaya başladı. Leyla ise bir Gül'e bir de telefona bakıyordu hızlı hızlı. Öğretmen ise tepki vermiyordu. Kafasını ağaca yaslayıp yeri izledi öylece.

"Aşağılık pislik! Geberin adi köpekler!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı Leyla. Yanakları yaşlarla doldu. Nefretini tüm dağlara taşlara haykırdı boğazı acıyana dek.

Telsiz kapandı.. Diğer üç hain silahlarını düzelttiler. Dik tutarak hedeflerine kaldırdılar. Emiri bekliyorlardı.

Gökçe, kendinde değilmiş gibi izliyordu bu kabusu. Tüm algıları kapanmış, gözleri kıpkırmızı kalmıştı. O anda dudaklarından bir hıçkırıp kaçtı. Bu sessizlikte büyük bir gürültüymüş gibi duyulduğundan hepsi oraya döndü. Leyla ve Gül korkuyla diğerleri ise kalleşce izlediler onu.

"Gökçe kaç! Git buradan!" diye çığlık attı Leyla. İçlerinden birisi kurtulsaydı en azından. Onu da göz göre göre kaybetmeselerdi. Geri geri yürüdü hemşire. Sonra denileni yapmak için tüm hızıyla ormana doğru koştu.

Havaya ateş açtı tam beş defa Şehmus, bir adamını görevlendirdi. "Gidin halledin onun işini ula!"

Leyla, tüm öfkesini kusmaya hazırdı. Adamın yakasına yapışıp sarsmaya başladı. Gücü onun kadar olmadığından kendisini sertçe iteklemesiyle geriye kaydı ve kafasını ağır darbeyle ağaca vurdu. Yarı baygın yere doğru kaydı ve kalçası toprağa değdi. Şehmus da onunla birlikte yanına eğildi. Yüzü sanki tanıdık geliyordu bu kadının. Şüpheyle izledi. Sonra hatırladı anında.

"Sen o doktor değil misin ha? Lider seni görünce çok sevinecek.. Götürün bunu.."

💫

Gökçe, ayaklarına tüm gücünü vererek koşuyordu. Nefes nefese kalmıştı. Gözleri geçtiği yerleri hızla tararken, bir kaçış yolu bulmalıydı. Arkadaşlarına bir zarar gelmeden kurtarmalıydı onları. Arkasından edilen ateşlerden kılpayı kurtulurken uzun çalılıkların arasına daldı hemen. Ayağında ince babet ayakkabı vardı. Teki tepeden aşağı koşarken fırlamıştı ayağından. Yere bırakılan cam parçaları, dikenler batıyordu hep. Canı öyle acıyordu ki dişlerini sıktı hissetmemek için. Görmeden girdiği çukurla diğer bileğini burktu. Süratli koşusu bu talihsizlik ile son bulurken sekerek koşmayı denedi. Olmuyordu..

Tam o anda hemen ardından silah sesi duyuldu. Olduğu yerde kaldı. Terörist hemen arkasındaydı. Yavaşça önüne, tam karşısına geçti. Dizleri titriyordu hemşirenin. Yolun sonu muydu artık? Adam tetiği çekip hiç düşünmeden sıktı..

Ama olmamıştı.. Boştu.. Bitmişti tüm mermisi.. İstediği olmayınca hırsla inleyip yere fırlattı tüfeği. Ama cebindeki çakıyı açtı bu defa da. Pes etmeye niyeti yoktu. Fakat karşısındaki kız da vazgeçmeyecekti. Ne olursa olsun, koruyacaktı kendini. Bir tek canı kalmıştı geriye.

Kolunu salladı öne doğru. Bunu bilen hemşire geriye çekti bedenini. Adam da üzerine yürüdü beklemeden. Birkaç beceriksiz hamle daha savurdu. Ama o ustalıkla kaçıyordu hepsinden. Sanki ilahi bir güç, engelliyordu hepsini. Üzerine tek bir hamleyle itti kendini bu defa. Gökçe, bileklerini tuttu beklemeden. Ellerini başka yöne çevirmekti niyeti.

Dibine kadar sokulduğu adamla girdiği mücadelenin her saniyesinde gücü tükenmeye başlıyordu. Bıçağı öyle güçlü itiyordu ki, sadece aşağı yöne doğru çekebilmişti. Daha fazlasına takati kalmamıştı. Adam kızın, bu halinden yararlanıp bıçağı son bir atakla yeniden savurdu.

İstediği olmuştu bu defa..

Keskin çakı, hemşirenin kasığına saplanmıştı. Gözleri, etine giren sivri bıçağın acısından yaşlarla doldu. Büyük bir acıyla titredi tüm bedeni. Ağzı, aralandı. Biraz kanlı tükürük aktı çenesine. Gözleri kocaman aralanmış, yüzü bembeyaz kalmıştı.

Adam, kadının acı çeken hâlinden keyif alır gibi canice sırıttı.

Bu acıya dayanamadığından sizleri üzerine çöktü. Kasığından akan yoğun kan, beyaz eteğini al kanlara boyamıştı. Bacağı sıcak kanların hedefi olmuştu.

Gözü kararmaya başladı. Ensesinde büyük bir ağrı, kulaklarında çınlama duydu.. Ardından çalı ve dikenli kuru orman tabanına bayıldı.

💫

Biraz önce piknik yaptıkları alanda büyük bir günah işlendi. Bir canı hayattan koparmışlardı.

Gül'ün cansız bedeni, ağaçın dibinde kimsesizmiş gibi kalmıştı. Hain teröristler defalarca ateş ettiler narin bedenine. Her biri tek tek almıştı onu hayallerinden, öğrencilerinden ve sevdiğinden.. Yarım kalmıştı bir aşk daha.. Şehit düşmüştü sevdasının gönlüne. Avucunda, okul için kazandığı paralarla bekliyordu aziz naaşı. Kafası göğsüne yaşlanmış hâlde eğik duruyordu..

Yoldan geçen bir araba fark etmişti bu hain pusuyu. Koşarak müdahale etmeye başladılar. Nabzı atmıyordu.. O artık en güzel mertebelerden bir tanesindeydi.

Etrafında sesler duyuyordu Leyla. Kafası, önüne eğilmiş yarı baygın haldeydi. Zar zor nefes alabiliyordu. Göz kapakları kendiliğinden aralandı yavaş yavaş. Önünde bez parçası görebildi sadece.

Kafasında çuval vardı. Tıpkı o zamanki gibi. O kötü günün tekrarını yaşıyordu. Kalbi korkuyla atmaya başladı. Elleri sırtında birleştirilmiş kalın iplerle sımsıkı bağlanmıştı. Ayak bileklerinde de vardı aynısından. Esarete tutulmuştu.

Debelendi kurtulabilmek için. Sadece, kalçası öne kaymıştı o kadar. Kafasını sağa sola döndürdü bu boğucu sıcağın altında kafasındaki torbayla nefes alamıyordu. Derin derin iç çekti.

Kalın bot tabanının çakıl taşlarını ezdiği hışırtı sesi doldurdu kulaklarını. Oraya döndü hemen. Yanına birileri geliyordu.

"Doktor bu mudur?" dedi kalın sesli olanı. Şimdi dibindelerdi.

"Budur, lidere getirildi."

Bunu duyan Leyla, kollarını sertçe oynatmaya başladı. Bu defa dudakları hareketlendi. Susmadı.

"Bırakın beni! Adi şerefsizler! Soysuzlar! Ne yaptınız arkadaşıma!? O nerede!?" diye bağırdı avazı çıktığı kadar.

Bir tanesi, yanına çöktü. Kafasındaki torbanın ucundan yukarı avuçladı bir kısmını. Yavaş, yavaş yüzünden çekiliyordu. Dağılmış saçları elektriklenmenin etkisiyle yüzüne yapışmıştı hep.

Gözüne giren keskin güneş ışınları ile kamaştı acı verir gibi. Kafasını dibindeki adama ve hemen sağında durana çevirdi. Pis pis sırıtıyorlardı.

"Kampa hoş geldin doktor, welcome welcome." dedi dibindeki. Alayla kahkaha atmıştı, diğeri de ona katılmıştı. Yüksek perdeden kahkahaları sinirlerini bozmuştu Leyla'nın.

"Arkadaşım nerede ona ne yaptınız dedim?"

Öteki kasılarak yanıtladı sorusunu. "Öldü." dedi vicdansızca. Leyla, bunu duyar duymaz gözleri kocaman açıldı, donakaldı. Yanan gözlerinden iki damla yaş düştü birbiri ardına.

"Hayır.." diye mırıldandı. Kendinde değildi artık.

"Seni de lidere getirdik. Büyük hediye sebepli."

Onlar kendi aralarında iğrenç kahkahalarıyla eğlenirken, doktor bu cehennemden nasıl kurtulabileceğini düşünüyordu.

 

Büyük bir kabustaydı. Etkisi hiçbir zaman geçmeyecek bir kabus..

 

Bölüm sonu..

 


 

Bölüm : 10.08.2025 14:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...