3. Bölüm

3. Bölüm | Kötü Şakanın Bedeli

Laviimia
laviimia

 

 

 

 

 

 

 

 

İyi okumalar...♡

 

 

 

 

 

~Ölüm daima yakındır.~

 

 

 

 

 

Karan ve Ada'nın bütün arkadaşları buradaydı. Polis herkesin ifadesini tek tek alıyordu. "Lütfen her şeyi en baştan anlatın ve biraz sakin olun."

 

 

 

 

Arya ağlamaktan kızaran gözlerini tekrar kırpıştırdı. "Bi-biz bağ evine eğlenmek için gelmiştik..."

 

 

 

 

 

9 SAAT ÖNCE

 

 

 

 

 

"Hadi koşun saklanın Ada birazdan gelir!"

 

 

 

 

Herkes önceden anlaştıkları gibi yerlerini almıştı. Kapı yavaşça gıcırdayarak açıldı. Ve Mine video almaya başladı.

 

 

 

 

Gürkan Ada'nın kolundan tutup odaya getirdi.

 

 

 

 

"Beni neden çağırdın Gürkan?"

 

 

 

 

"Şey sana bir şey söylemek istiyorum Ada. Uzun zamandır söylemek istiyordum ama beni engelleyen bir şey vardı bilmiyorum belkide senin hislerinden de emin olmak istiyordum. Ve bugün emin oldum. Ben senden hoşlanıyorum."

 

 

 

 

Ada sessizce Gürkan'a baktı gözlerinde aşk vardı Ada'nın. Gürkan'nın bakışları dudaklarına kaydı bir eli Ada'nın çenesine giderken diğer eli gömleğinin düğmelerine gitti. Dudakları arasında kısacık bir mesafe kalmıştı ki dolabın kapağı biraz daha aralandı ve Ada her şeyin farkına varmıştı Gürkan'ı hızlıca omuzlarından itti.

 

 

 

 

"Seni adi herif beni kandırdın! Çıkın saklandığınız yerden" Herkes saklandığı yerden gülerek çıktı.

 

 

 

 

"İğrençsiniz hepiniz iğrençsiniz!"

 

 

 

 

"Hadi ama Ada sadece bir şakaydı."

 

 

 

 

"Şaka mı? Siz buna şaka mı diyorsunuz Riyaz!" Ada'nın gözleri dolmuştu. "Aşağılık insanlarsınız duygularımla oynadınız ,oynadın adi herif!" Ada Gürkana tokat atıp koşarak odadan çıktı hıçkırıklarına engel olamıyordu. Koşarken bir bedene çarptı. "Ada sen ağlıyor musun?" Bu Karan'dı. Ada kafasını önüne eğdi gözyaşlarını görmesini istemiyordu. Karan ona deliler gibi aşık iken o gidip Gürkan gibi iğrenç birini sevmişti.

 

 

 

 

"B-ben.." çenesi titriyordu. Karan narince çenesinden tutup gözlerine bakmasını sağladı. "Kim yaptı bunu?" Dedi seni fazla sakin ama bir o kadar da ürkütücü çıkmıştı.

 

 

 

 

"Kimse bir şey yapmadı."

 

 

 

 

"Ada kim yaptı diyorum!" Ada cevap vermeyince hareketlendi. "Öyle mi susacak mısın? Peki ben gidip kim yaptıysa bulurum ve onun hayatını sike..." merdivenlerde tam yukarı çıkacakken Ada elinden tuttu. Karan bu bu hareketle irkildi. Ada hızla boynuna sarılınca Karan kısa bir süre ne olduğunu idrak edemedi. Kendine gelince Ada'ya sarılmış olarak buldu kendini.

 

 

 

 

"Ka-Karan gidelim burdan. Lütfen!"

 

 

 

 

"Tamam güzelim hadi gidelim. Ama bu burada bitmedi!

 

 

 

 

Hızla salondan geçip kapıya yöneldiler. Arya onların kapıya yöneldiklerini görünce koşarak yanlarına gitti.

 

 

 

 

"Nereye gidiyorsunuz? Ada n'oldu sana, neden ağlıyorsun?"

 

 

 

 

Arkalarından bir ses geldi. "Ada bir çocuk gibisin cidden bu kadar büyütmemelisin!" Gürkan ve diğerleri onlar doğru yürüyorlardı. Ada, Karan'ın kolundan tutup çekti. "Hadi gidelim hemen!"

 

 

 

 

Karan iki santim bile yerinden kıpırdamadı. Gözleri Gürkan'ı öldürmek ister gibi bakıyordu. "Ne şakası bu! Ada'yı ağlatacak şaka ne?" Her şeyin sebebi olan kişi Gürkan'dı kesinlikle bundan emindi.

 

 

 

 

"Karan lütfen gidelim artık!" Karan Ada'nın beline elini koyarak kapıdan çıkardı. Geri dönüp "Bunun hesabını vereceksin! Hepiniz vereceksiniz!" Diye parmağını sallarken Gürkan'ı tehdit eden gözlerle süzüp hızla kapıdan çıktı. Kapıyı öyle bir kapatmıştı ki ev sallandı sanki.

 

 

 

 

Karan ve Ada arabaya binip hızla bağ evinden uzaklaştılar.

 

 

 

 

"Ne yani bu kadar abartılacak bir şey değildi sadece bir oyundu!"

 

 

 

 

"Ne oyunu bu?" Diye sordu Arya meraklı gözlerle.

 

 

 

 

Mine elinde ki videoyu silecekken Arya hemen elinden aldı. "Ver onu bana Arya!"

 

 

 

 

"Kes sesini Mine! Neymiş bu şaka bizde görelim."

 

 

 

 

Heryeşden habersiz Tugay ensesinde bir havluyla aşağı iniyordu. "Cidden bunu yaptınız mı?" Arya'nın sabrı tükenmişti.

 

 

 

 

"N'oluyor?"

 

 

 

 

Arya elindeki telefonda olan videoyu göstererek. "Bak Tugay arkadaşlarımız Ada'nın Gürkan olan hisleriyle yararlanıp onu odaya götürmüşler ve gizlenip onların videosunu çekeceklermiş. Şükürler olsun ki Ada farkına varmış. Hadi siz utanmadınız peki sen Gürkan sende mi utanmadın birinin duyguları ile oynayıp, sırf dalga geçmek için birlikte olmaya hı? Utanmadın mı? O kızın sana olan hislerini nasıl böyle kullandın? Sizin yüzünüzden Ada ve Karan gitti!"

 

 

 

 

"Bunlar doğru mu Gürkan böyle bir şey yaptınız mı?"

 

 

 

 

"Yaptım amına koyayım yaptım sizene ya! Şakaydı diyorum size şaka, şaka! Anlamıyor musunuz?" Artık Gürkan da bağırıyordu iyice sinirleri gerilmişti herkesin.

 

 

 

 

Tugay hiç bir şey söylemeden ceketini alıp kapıya yöneldil. "Nereye gidiyorsun Tugay?" Bu sefer konuşan Mine'ydi.

 

 

 

 

"Arkadaşlarımızı bulup buraya geri getireceğim."

 

 

 

 

"Of ya, bırak hangi cehenneme giderseler gitsinler. Bir şakayı bu kadar abarmamalıydılar!"

 

 

 

 

"Şaka mı? Şaka ha?"

 

 

 

 

"Evet şaka!"

 

 

 

 

"Öyleyse bizim şaka anlayışlarımız çok farklı Riyaz! Ben onları bulup getireceğim ve siz üçünüz onlardan özür dileyeceksiniz!"

 

 

 

 

"Ne? Asla" Gürkan hala yaptığı hatanın farkına varamamıştı.

 

 

 

 

"Gürkan!" Tugay daha fazla dayanamadı arkadaşının üzerine yürürken Arya aralarına girdi.

 

 

 

 

"Ne o bana mı vuracaksın onların yüzünden 15 yıllık arkadaşlığımızı mı bitireceksin ha? Vur o zaman durma hadi vursana!" Tugay sıktığı yumruğunu arkadaşının yüzüne geçirdi.

 

 

 

 

Gürkan başı yerde arkaya sendelendi. Sinirden gülüyordu hatta kahkaha atıyordu.

 

 

 

 

Tugay kafasını sallayıp ceketini askıdan aldı. Hızla bağ evinden çıktı. Buraya eğlenmek için gelmişlerdi ama arkadaşlarının eğlence anlayışları çok daha farklıydı.

 

 

 

 

"Beni de bekle Tugay!" Arya dönüp arkadaşlarına baktı.

 

 

 

 

"Ne var Arya?"

 

 

 

 

Arya küçümser bir şekilde 3 arkadaşına da baktı. "Yazık gerçekten yazık. Sizinle arkadaş olduğum için kendimden utanıyorum. Birde ne var diyorsun Riyaz!" Çok geçmeden askıdan montunu alıp koşarak garaja doğru yürüdü çöken sis işini zorlaştırıyordu son bahardı ve hava buz gibiydi istemsiz bir şekilde kollarının kaldırıp kendini sıktı. Garajadan çıkan arabanın ışıklarını gördü koşarak arabanın yanına gitti. Tugay, Arya'yı görünce durdu. Arya da arabaya biner binmez yeniden arabayı çalıştırıp Karan ve Ada'nın peşinde gittiler.

 

***

 

 

 

 

 

"Ada anlatacak mısın artık ne olduğunu?"

 

 

 

 

"Şey Karan ben. Ben bunu sana anlatamam!" Karan ani bir firenle durdu. Ada böyle bir şey beklemediği için öne doğru düştü takılı olan kemer sayesinde bir yere çarpmadı.

 

 

 

 

"Neden Ada neden? Neden bana hiç bir şey anlatamıyorsun. Ben herkesi senin için karşıma alabiliyorum dinlemeden, anlamadan ama sen bana bir açıklama yapamıyorsun! Peki neden? Benim de bir kalbim var anlatabiliyor muyum bende insanım, benimde duygularım var ama sen beni hep görmezden geliyorsun sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun, seni ne kadar önemsediğimi biliyorsun bunlara rağmen bana bir açıklamayı çok görüyorsun. Neden Ada neden!" Ada Karan'ı ilk defa bu kadar öfkeli görüyorsun her kelimesinde biraz daha yerine siniyordu.

 

 

 

 

Karan Ada'nın gözlerine baktı ve hızla Arabadan indi. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal çıkarıp yaktı. İçine derin bir nefes çekerken Ada'nın ona doğru geldiğini biliyordu ama dönüp bakmadı öylece karanlık ormanı izledi.

 

 

 

 

"Karan ben özü-"

 

 

 

 

"Şştt."

 

 

 

 

Karan'ın uyarısı ile Ada'nın konuşması yarım kaldı. "N'oldu?" Karan'ın gözlerini diktiği yere baktı. Karanlık olduğu için pek bir şey gözükmüyordu ama ağacın dibinde hareket eden bir şeyler vardı. Karan cebindeki telefonu çıkarıp flaşını hareket eden şeylerin üzerine tuttu.

 

 

 

 

Ada gördüğü şeyle çığlık attı. Ağaca bağlı bir adam ve onu canlı canlı boynu kesen biri vardı. Katilin gözleri hızla o tarafa döndü ışığın yüzüne vurmasıyla gözleri kıstı. Gözleri bir vampir gibi kırmızıydı. Karan telefonu elinden düşürdü. "Ada koş!" Ada'nın elinden tuttuğu gibi arabaya koştu. Ne olduğunu bilmedikleri şeyin peşlerinden koştuğunu duyabiliyorlardı kırılan dallar sayesinde.

 

 

 

 

Arabaya biner binmez Karan kapıları kitleyip gaza bastı. O şey hâlâ arkalarından koşuyordu.

 

 

 

 

"Karan daha hızlı sür lütfen!" Kapkaranlık virajlı yolda son sürat ilerliyorlardı.

 

 

 

 

"Daha ne kadar hızlı olabilirim Ada!" Genç adam korkunun verdiği panikle kız arkadaşının üzerine bağırmıştı. Genç kadın kokudan tir tir titriyordu, sarı küt saçları terden yüzüne yapışmış, kahve harareleri korkudan irileşmişti, adamın da pek bir farkı yoktu. Ela gözlerini yola öyle bir dikmişti ki her an sanki karşısına çıkacaktı o şey, birkaç dakika önce Şahit oldukları şey. Hâlâ etkisinden çıkamıyorlardı. Korku tüm bedenlerini sarmıştı. Nefeslerini daraltıyordu.

 

 

 

 

"Özür dilerim Ada. Sakin ol kurtulacağız! Onu atlatmış olmalıyız."

 

 

 

 

Genç kadın hızla arkasını döndü, adamda dikiz aynasından arkaya baktı. Araba ışığı falan yoktu. Bir insanda bu hızda ki bir arabaya yürüyerek yetişemezdi değil mi? Yani öyle olmalıydı.

 

 

 

 

Tabi o kişi Ölüm değilse!

 

 

 

 

"Şükürler olsun takip edilmiyoruz yada izimizi kaybettirdik!"

 

 

 

 

"K-kurtulduk... kurtulduk!" Genç kadın kekelemişti sevinçten ağlıyordu bu sefer. İkiside derin bir nefes verdi.

 

 

 

 

"Kurtulduk!" Ve araba yolda kaydı Genç adam direksiyon hakimiyetini kaybetti...

 

***

 

 

 

 

 

"Arya Ada'yı arasana."

 

 

 

 

"Tamam." Bir kaç çalıştan sonra telefon açıldı. "Alo Ada neredesiniz?"

 

 

 

 

"Arya ben Riyaz. Ada telefonunu burada bırakmış." Arya bir cevap benden yüzüne kapattı onlar çok sinirliydi. Tugay sorgulayan gözlerle Arya ya baktı. "N'oldu?" Telefonunu bağ evinden bırakmış açan Riyaz dı!"

 

 

 

 

"Birde Karan'ı ara." Arya bu seferde Karan'ı aradı kısa bir süre telefonun çalmasını bekledi. "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrara deneyin." Telesekreterin seni gelince telefonu kapattı. "Ulaşılamıyor."

 

***

 

 

 

 

 

"İşte sonra biraz daha ilerledikçe sonra kaza yapan araci gördük ve polisi aradık Daha da bir şey bilmiyorum."

 

 

 

 

"Anladım teşekkürler Hanım efendi." Özgür komiser herkesin ifadesini almış cesetleri adli tıpa göndermişti

 

 

 

 

Ada ve Karan'ın ölümü herkesi derin etkilemişti polisler sorgudan sonra herkesi bırakmıştı evlerine girmiş sesizce olanları idrak etmeye çalışıyorlardı.

 

 

 

 

 

Eflin DİLDA

 

 

Odamda hâlâ morgun soğuğu var. Ne kadar kahve içsem de geçmiyordu o keskin metal kokusu.

Masamda açık duran dosyaya gözüm takılıyordu: Altuğ Sartan.

Erkek, kırk yaşında. Ölüm saati 21.05. Boynu kesilmiş. Kalbi yok.

birden kapı çalınca daldığım yerden çıktım. "Gel" dediğimde kapı yavaşça aralandı bir erkek bedeni gözüktü bu Özgür dü.

Her zamanki gibi sessiz, ama bakışlarında yorgunluğun ötesinde bir şey vadı öfke mi, çaresizlik mi, bilemiyorudum.

“Ne buldun, Eflin?” dedi hemen. Elimle oturmasını işaret ettim. Karşıma oturdu. "Bir şeyler içmek ister misin?" diye sorunca

"Hayır, teşekkür ederim." demekle yetindi.

"Yorgun gözüküyorsun." Her halinden belliydi dün geceden beri tek dakika gözlerini kapatmadığı.

Tekrar sordu. "Ne buldun?" Bir şeyler bulmamı ümit ediyordu. Çünkü olay yerinde hiç bir şey bulunmamıştı.

“Altuğ Sartan,” diye başladım. “Ölüm saati 21.05. Boynunda iki kesik. Önce minik bir kesik yazım bırakılmış ama sonra tek hamlede kesilmiş. Derin, kararlı bir darbe. Anında ölüm.”

O, başını yana eğip gözlerimin içine baktı.

“Peki ya kalp?”

Nefesimi tutuyorum. O sorunun geleceğini biliyordum.

“Yok,” dedim kısaca. “Yerinde değil. Göğüs kafesi açılmış, damar uçları düzgün kesilmiş. Bu işi bilen biri yapmış.”

Bir süre sessizlik oluyor.

Sadece duvardaki saatin sesi yankılanıyordu odada, tık… tık… tık…

Özgür uzanıp fotoğraflara baktı. Elinin titrediğini fark ediyorum, ama belli etmemeye çalışıyordu.

“Yani biri onu öldürüp kalbini aldı,” dedi neredeyse fısıltıyla.

“Evet,” dedim onun gibi sessizce. “Ve bunu bir öfke anında değil, planlayarak yaptı.”

Gözlerimiz buluşutu. Onun gözlerinde, görmeye alıştığım o soğukkanlı polis yok artık. Yorgun hitap bitmiş biri vardı. Belkide yıllardır olan arkadaşlığımızdan dolayıydı benim yanımda duvarlarını yıkmasının nedeni. Soğukkanlılığını bir kenara bırakmıştı.

“Peki sence Niye Altuğ?” diye mırıldanıyordu. “Niye o? Ne yapmış olabilir ki böyle bir ölümle cazalamdırılmış.”

Cevap vermedim.

Çünkü bazen adli tıpta bile hiçbir kesit, hiçbir kan örneği sana ‘neden’i söylemez.

Bazen sadece sessizlik kalır ve o sessizlikte, insanın kalbinin yerini bile kaybedersin. Özgür ayağı kalkınca bende kalktım kapıya doğru yöneldi.

“Elimde sadece ceset var, Özgür,” dedim arkasından. “Sen failini bul.” başıyla onaylayıp kapıdan çıktı.

Özgür gidince odanın soğuğu biraz daha arttı sanki.

Masadaki dosya hâlâ açıktı, sanki Altuğ’un gözleri bana bakıyor gibiydi.

Kapı kapanınca odada sadece kendi nefesim ve tıkırtı yapan saatin sesi kaldı.

Elimdeki dosyayı tekrar açtım. Altuğ Sartan. Boynu kesik, kalbi alınmış. Ölüm saati 21.05. Bir kez daha bakıyorum ve hâlâ anlam veremiyordum.

Eldivenlerimi tekrar taktım ve fotoğraflara eğildim. Kesiler… temiz. Damar uçları düzgün. Acemice yapılmış bir iş değil, biri uzun zamandır bu anı planlamış.

Kalp yok. O eksiklik, beni insanın karanlık yönüne bir adım daha yaklaştırıyor.

“Bu… işaret,” diye fısıldadım kendi kendime. “Biri mesaj veriyor.”

Ama mesaj neydi? Ve neden Altuğ Sartan? O kadar soru var ki, hiçbir laboratuvar, hiçbir analiz bana cevabı veremezdi.

Masamın üstündeki bıçakları göz ucuyla süzdüm. Cerrahi ve rutin aletler… hiçbiri bu kadar profesyonel kesimler yapamazdı. Bu başka bir düzey. Soğukkanlı, plandı.

Bir insan, başka bir insanın kalbini almak için hiç tereddüt etmemiş miydi?

Başımı ellerimin arasına aldım ve yerime oturdum. Bir an için düşüncelerim kaotikleşti. Morgda gördüğüm her ceset gibi bu da sadece bir vakaydı. Ama kalbin yokluğu… içimde tuhaf bir boşluk yaratıyordu.

Mesleğim bana çok şeyi öğretmişti: ölüm, kan, kesikler. Ama insan kalbinin alınması… insanın ruhuna dokunuyordu sanki.

Bir an masadaki lambayı kapattım. Odanın karanlığında fotoğraflara yeniden baktım.

“Kim olursa olsun,” dedim sessizce, “bunu yapan, çok tehlikeli biri.

Oda sessizliğe gömüldü.

Ama içimde bir his vardı: bu daha başlangıçtı. Çok uzun, karanlık bir yolun başındaydım. Ve kalp, hâlâ orada değildi.

 

Altuğ Sartan onun kalbi yerinde yoktu ve çok usta bir şekilde yerinden çıkartılmıştı. Kalbi sanki alıp başka bir kalbe nakletmek için çıkarılmış. Katilin bir doktor olma ihyimali vardı. Organ mafyası olabilir ama sadece neden kalbini almıştı."

 

Kamera kayıtlarına da bakılmıştı hiç bir iz yoktu diğer cesetlerin arkadaşlarının da ifadesi alınmıştı. Altuğ'un cesedinin bulunduğu yere bir kaç kilometre uzağında iki ceset bulundu ama bu bir araba kazasıydı. Saat 21:35 civarında kamera kayıtlarında da gözüküyor hâlâ bağ evindeler o saatte.

 

 

Karan ve Ada'nın ölüm saatleri 20:27 Altuğ'un ölüm saati 21:05 ti. Ondar daha önce ölmüştü.

Cinayeti Karan ve Ada işlemiş olamazdı tıp öğrencileri ikiside ilk onlardan şüphelendim ama onlar daha önce ölmüş arada bir saatlik fark vardı. Ve Karan o gün çok sinirliymiş arkadaşlarının yaptığı bir şakaya kızmış Ada'yıda alıp çıkmıştı bağ evinden. Belkide bu yüzden kontrolünü kaybedip kaza yapmıştı.

 

 

Onlar da değildi. Peki ya katil kimdi?

 

 

♥︎---------♡--------♥︎---------♡---------♥︎

 

 

BÖLÜM SONU

 

Oy ve yorum yaparak destek olursanız çok seviniriz bir dahaki bölümde görüşmek dileğiyle hoşçakalın

 

 

 

 

♡♡♡

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.08.2024 18:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...