İyi okumalar ♡
~Ölüm daima yakındır.~
AVCI
Avcı sesizce avına yaklaştı etraf kalabalıktı. Avı karşı masada ki kadınla flörtleşiyordu. Birbirlerine bakıp gülüşüyor göz kırpıyorlardı. Avcı'nın midesi bulanmıştı tek bir gecelik şeyler için bu kadar çabaya gerek yoktu. Avı garsonu cağırıp karşı masayı -kadının olduğu- işaret etti. Garson gidip birkaç dakika sonra tepsisinde beyaz şarapla geri döndü. Kadının masasına bırakıp eliyle " şu beyfendi göderdi diyip işine döndü. Kadın şarabını alıp Avcı'nın avına doğru kaldırdı. Avıda karşılık olarak kendi önündeki şarabı kaldırdı. Birkaç dakika sonra kadın masadan kalktı Avcı da kalktı kadın adamın yanından cilveyle geçerken Avcı da tam yanından geçiyordu elinde tuttuğu çiçeği yere attı. Çiçeğin sapına sarılı bir not vardı. Avı yere düşen çiçeği gördü ama bunun genç bayandan olduğunu düşünmüştü. Kağıdı açtı.
"Erkekler tuvaletinde seni bekliyor olacağım."
Yazıyordu. Avı yemi yutmuştu gözleri parlıyordu
Avcı erkekler tuvaletine girdi. Kabanını giymiş yüzüne bir maske takmıştı. Av'ını öldüreceği zamanı bekliyordu. Birazdan olacaklar için heyecanlıydı. Tuvaletin kapısı tıklatıldı Avcı hiç ses etmedi adam kadının orda olmadığına emin olmak istedi. Kapıyı açtı içeride Avcı'yı görünce hemen kafasını çevirdi. Maskesini fark etmemişti. "Kusura bakmayın boş sandım." Diyip tekrar kapıyı kapatacakken Avcı kapı ile beraber elini tuttu.
"İsterseniz girebilirsiniz." Diyerek sırıttı. Tabii maskenin altından belli olmuyordu. Gözleri parlıyordu.
"Ne?" Adam daha ne olduğunu anlamadan Avcı onu içeri çekti bıçağı karnına sapladı. Bir eli adamın karnına saplı olan bıcakta gideriyle de ağzını kapattı adamın sesini duyan yoktu. Bir kaç defa daha bıçağı çıkarıp sapladı. Avını serbest bıraktı ağzını kapattığı elini, eldiven olmasına rağmen ceketine sürdü avının. Kabanından küçük bir şişe çıkarıp kanı doldurdu. Üzerine ismini yazdı. Mert Vural.1
Cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. İçine dumanı cekip adamın yüzüne üfledikten sonra Tuvaletin penceresinden iki kat aşağıya atlayıp yavaş ve rahat adımlarla mekandan uzaklaştı. İçinde ki huzura anlam veremiyordu her yeni kan onu biraz daha sakinleştiriyordu.
Kanlar içerisinde kalan adam tuvaletten çıktı. Her attığı adımda yere kan akıyordu. Tuvaletten dışarıya uzun bir yol çizdi kanı. Bağırmak, haykırmak istiyordu delice ama sesi çıkmıyordu. Üst kattaki pervazlara tutundu kendini aşağı sarkıtıp yardım isteyecekken dengesini kaybedip düştü.
Eflin Dilda
Telefonum susmak nedir bilmez gibi çalıyordu. Elime alıp baktım tanımadık bir numaraydı hemde görüntülü aramaydı. Telefonu açıp baktım. Karşımda Dara Karyela duruyordu. Beden diliyle konuştu. " Günaydın, umarım uyandırmamışımdır sizi?" Üzerimde ki şoku atlatıp hemen saçımı başımı düzelttim yataktan yeni kalkmış ve dağılmış saçımla dün geceki halimden eser yoktu.
"Hayır, hayır soru değil. Bende uyanacaktım zaten."
Dara buna sevininmiş gibi gülümsedi. Tekrar ellerini hareket ettirmeye başladı. "Beni Gezdirmeye hazır mısınız?"
"Evet. Sizin için de bir mahsuru yoksa tabii."
"Bana yarım saat verin, tam yarım saat sonra."
"Tamamdır. Bu arada üzerinizde ki güzelmiş." Diyip güldü ve sonra telefonu kapattı. O ne demişti öyle? Üzerime baktım kalpli ve ayıcıklı pijamalarım üzerimdeydi ve o beni görüntülü aramıştı. Yok artık rezillik.
Daha fazla bu konuya kafayı takmamaya çalıştım yoksa fena halde kendime kızıp utancımdan o adamın karşısına bile çıkamazdım. Saate baktım saat tam 10:30'du koşarak banyoya gittim hızlı bir duş alıp dolabıma yöneldim. Ne giysem diye baktım üzeri beyaz buluz siyah pantolon ve ceket giydim. Fazla mı ciddi olmuştum acaba? Yok ya sonuçta biz ortağız. Diyip makyaj masama oturdum saçlarımı ve hafif bir makyaj yaptım ki telefon yine çaldı. Arayan yine aynı numaraydı ve yine görüntülüydü.
"Kapının önünde Sizi bekliyorum Eflin Hanım." Dedi. Saate baktm saat tam 09.00' du. Çok dakik biriydi tam yarım saat sonra gelmişti. " Geliyorum." Dedim ve telefonu kapatıp aşağı indim. Çantamı ve kabanımı alıp çıktım. Mevsim sonbahardı. Yaprakların kimi dökülmüş kimi hâlâ hayata inat dalına tutunuyordu. Kapının önünde beyaz bir arabanın yanında beyaz bir tişört, siyah pantolon ve ceketiyle gayet gündelik ve yakışıklı olan Dara vardı.
Kumral saçlarını kapuşonundan çıkardı, bana bakıp gülümsedi yaklaştıkça gülümsemesi daha da büyüyordu. Bende gülümsedim. Elini uzattı elini sıkıp tokalaştık.
Arabanın kapısını benim için açtı. Ön koltuğa binip sesiz bir yolculuk yaptık direksiyonu bırakıp benimle konuşamıyordu bende konuşacak bir şey bulamıyordum arabayı sürüyordu bende sessizce yolu izliyordum. Arada bana kaçamak bakışlar atsada görmezden geldim.
Bir bisikletçinin önünde durduk. Ne olduğunu anlamadım arabayı tamamen durdurdu sonra bana dönüp konuşmaya başladı.
"Şehir turumuzu arabayla yaparsak pek eğlenceli olmaz bence bisikletle daha eğlenceli olur ne dersin? Şu ciddiliğe son verip sizli bizli konuşmayı da bıraksak mı? Bence ortaklığı bırakıp arkadaş olmalıyız. " Küçük bir çocuk edasıyla gözlerimin içine bakıyordu. O kadar istekliydi ki koca bir şehiri pedal çevirerek gezecek olsam da bu mutluluğuna değerdi.
"Olur." Dedim kocaman gülümsedi. Küçük gamzesi yine belirmişti. Hemen arabadan indi. Arabanın dışına baktım güneş çıkmıştı uzun kabanımı bisiklet sürerken bana zorluk çıkarmasın diye arabada bıraktım. Tam inecekken arabanın kapısını benim için açtı. Bisiklet sürmek için fazla ciddi giyinmiştim oysa o çok rahattı. Kapının önünde bir sürü bisiklet vardı ve gözüme koyu mavi olan takıldı. Sahi en son ne zaman bisiklet sürmüştüm? 32 yaşındasın Eflin ve bisiklet süreceksin.
Omuzuma dokunan elle irkildim. "Özür dilerim korkutmak istemedim sadece hangi renk olsun diyecektim?" Bana seslenememişti bu yüzden dokunmuştu. İçimde bir burukluk oluştu. Bekli ben olsaydım bu hayatın zorluğunu hele ki dilsizken katlanamayabilirdim ama o bütün zorluğa rağmen kocaman bir şirket sahibiydi.
Gözümün önünde sallanan elle daldığım düşünceden kurtuldum. "Sen iyi misin?"
"Evet, evet iyiyim. Ben mavi olanı istiyorum. Peki sen?" Eliyle kırmızı olanı işaret etti. Bisikletleri de kararlaştırıp bisikletçiden içeri girdik ikisini de alıp çıktık. Bir ayağımda ki topukluyla bir de bisiklete baktım. "Onunla sürebilecek misin?" Diye sordu Dara oda topuklu ayakkabılarıma bakıyordu.
"Tabii ki sürerim bir topuklu benim bisiklet sürmeme engel olmaz." Dedim üstün bir tavırla hoşuna gitmişti gülümsedi. Başını hadi dercesine salladı ve kendi kırmızı bisikletine bindi. Bende mavi bisiklete bindim aslında topukluyla zor olmuyormuş onu anladım.
"Madem ciddiliği bir kenara bıraktık hadi o zaman beni takip et harika yerlere gideceğiz. Dedim bisikleti önden sürerek hemen arkamdan oda sürdü.
İlk gittiğimiz yer bir sokak satıcısıydı. Haşlanmış mısır ve o güzel baharat kokusu şimdiden iştahımı açmıştı. Bisikletten inip ikimiz içinde birer tane aldım. Birini hâlâ bisikletin üzerinde oturmuş olan Dara'ya verdim. Anlamsızca elindekine bakıyordu. Bu ne der gibi.
"Bu haşlanmış mısır içine çeşitli baharatlar ekliyorlar ve böyle oluyor. Daha önce hiç yedin mi?" Kafasını olumsuz anlamda salladı. Elimde ki plastik kaşıklardan birini ona verdim. "Hadi dene inan çok seveceksin." Ürkek bir şekilde kaşığını içine sadece bir tane alıp ağzına attı. Sonra bir tane daha sonra bir tane daha derken kaşık kaşık yemeye başladı. Tadını beğenmişti. "Beğendin mi?" Kafasını kaldırıp bana baktı ağzı dolu bir şekilde kafasını salladı.
"Ağabeyim hiç sevmez bana da yedirtmez ney sağlıklı değilmiş. Aynı anneme benziyor." dikkatle beni dinliyordu. İkimizde mısırları bitirmiştik. Dara'nın elinde ki boş kutuyu da alıp çöp kutusuna attım.
Dara ellerini hareket ettirmeye başlayınca onu dikkatle izledim." Sıra bende bu sefer sen beni takip et." Dedi. İtiraz etmeden onu takip ettim. Küçük bir tatlıcının önünde durduk. Bu sefer bisikletten inen oydu bense üzerinde oturup ayaklarımla yerden destek alarak onu bekledim. Elinde iki tane halka şeklinde tatlı alıp çıktı. Birini bana verdi tatlıyı görsemde daha önce yememiştim. Kağıda sarılı halka tatlısından şerbet akıyordu.
Tatlıyı bana verdikten sonra ileride ki banda oturdu bende bisikleti bırakıp yanına oturdum. Sesizce tatlıları yerken pantolonunun üzerine bir damla yaş döküldü hızlıca yanağını sildi. Görmemiş gibi yaptım ama üzülmüştü. Neydi onu bu denli üzen, halka tatlısı mı?
Sessizliği bozdum. "Madem arkadaşız birbirimizi daha iyi tanımalıyız değil mi?" Söylediklerim dikkatini çekmişti. Benim anlatacak pek bir şeyim yoktu ama onun olduğunu biliyordum. "Şimdi ilk sen mi başlamak istersin yoksa ben mi başlayayım." Eliyle beni işaret etti. "Pekala. Ben Eflin biliyorsun. Ama ya benim anlatacak bir şeyim yok onu fark ettim bu çok kötü partide ne dediysem o kadarım. Neyse gel sana bir anımı anlatayım ben küçükken ağabeyim, ben ve annem okuldan eve gidiyorduk o zaman 7 veya 8 yaşındayım. Sokakta bir pamuk şekerci vardı anneme ne kadar yalvarsam da almadı çünkü ona göre zaralı şeylerden uzak durmam gerekirmiş. O gün ağlaya ağlaya eve gittim. Sonra annemler salondayken gizlice annemin cüzdanında para alıp evden kaçtım." Ağzı hafif aralanmış beni büyük bir ciddiyetle dinliyordu. Hiç bozmadan devam ettim.
"İşte çocuk aklı parayı alıp pamuk şekerciye gittim ama gittiğimde çoktan gitmişti. Sonra eve dönmek istedim ama yolu karıştırdım ve kayboldum. Annemler saatlerce beni aramıştı ve gece çökünce buldular bir bankın üzerine oturmuş deli gibi ağlıyordum. Anne sözü dinlemek gerekirmiş o zaman öğrendim."
"Peki sonra pamuk şeker aldılar mı sana?"
"Hayır ceza olarak bütün tatlılardan bir hafta boyunca uzak durdum" dudaklarını büzdü. "Hadi senin sıran güzel bir anını anlat." Heyecanla ellerini hareket ettirdi.
"Ben küçükken o kadar da zengin değildik babam kumar oynayan alkolik bir adamdı öfke sorunları vardı. Annemin temizlik yaparak kazandığı bütün parayı alıp harcardı ya kumara ya da içkiye verirdi. Bir gün o kadar çok canım tatlı çektiki. Bende 6 veya 7 yaşlarındaydım çok iyi hatırlıyorum annem tatlı alacak paramız yok diye evde olan malzemelerden bize halka tatlısı yapmıştı şekeri azdı ama çok güzeldi bir hafta boyunca annemin o tatlılarından yedik kardeşimle." Hızla sözünü böldüm.
"Kalp yetmezliği vardı yeni bir kalbe ihtiyacı vardı ama paramız yoktu ve bir gün sabah yetimhanede kalktığımda ölmüştü." İçim parçalandı ne diyeceğimi bilemedim.
"Ya annen ve baban onlara nerede?"
"Babam kardeşim ölmeden önce gece sarhoş bir şekilde eve geldi kumarda kaybetmişti çok sinirliydi annemden para istedi annem kardeşim için biriktirdiği parayı vermeyince onu defalarca bıçakladı. İlk gördüğüm ceset annemin cesedi oldu..." anlatırken acı çekiyordu bunu hissedebiliyordum. "...Babam o günden sonra kayboldu bende hiç aramadım. Kız kardeşimle günlerce tek başımıza annemin cesediyle kaldık Polisler geldiğinde annemin bedeni artık kokmaya başlamıştı. Beni ve kardeşimi yetimhaneye attılar. Bir yıl sonra kardeşimle uyurken sabah uyandım ve onuda uyandırmaya çalıştım ama uyanmadı gece ölmüştü.
Tamamen yanlız kalmıştım, kimsesizdim. 5 yıl sonra beni evlat edinmek için bir aile geldi İtalyada yaşıyorlardı. Evlat edindiler İtalya'ya gittim. 16 yaşında okuldan eve geldiğimde yerde kanlar içinde gördüm onlar canice kattedilmiştiler. Tekrar yurda düştüm 18 yaşına gelince üvey ailemin geriye bıraktığı mal varlığıyla bugün buralara geldim. Yeni anlayacağın mutlu bir anım yok sana anlatacağım. Halka tatlısından başka." Gözlerim doldu kırparsam akacaklardı. Dayanamadım Dara'ya sıkıca sarıldım. Acısını paylaşmak istedim. Sarılışıma karşılık verdi. Sıkıca sarıldı canı yanıyordu hemde çok. Dakikalarca öyle bekledik. Geri çekilmedim onun çekilmesini bekledim.
Başıma bir kaç damla yağmur düştü. Bulutlar da ona ağlamaya başlamıştı. Ayrıldı, bende kollarımı geri çekdim. Toplanmış olan kara bulutlara baktık rüzgar serin serin esiyordu. Ceketini çıkarıp omuzlarıma attı. "Yağmur yağmadan gidelim mi?" Diye sorunca başımı salladım. Verdiği ceketi giydim içinde kaybolmuş olsamda sıcak tutuyordu. Bisikletler binip sürmeye başladık yakında bildiğim bir Cafe vardı oraya gittik.
Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Kapının önünde durduk hızla koşarak içeri girdik ikimizde ıslanmıştık. Birbirimize bakıp güldük. Yanağımdan akan Yağmur damlasını baş parmağıyla sildi. Buz kesmiş yanaklarım alev almıştı.
"Eflin." Ağabeyimin sesiyle daldığım yerden çıktım. Yanında genç güzel bir kadınla karşı masaya oturuyordu. Yanlarına gittik.
"Ben avukat Deniz Fevri, Karay'ın arkadaşıyım bir kahve içelim dedik. Siz neyiydiniz?" Uzattığı eli sıkarak "Bende Eflin Dilda adli tıp doktoruyum aynı zamanda Karay Beyin kız kardeşiyim," dedim.
"Meşhur Eflin sensin yani? Ağabeyin senden çok bahsetti."
Gülümsedim. "Bir kahve içeriz o zaman?"
"Malesef, yetişmem gereken bir dava var gitmem gerekiyor." Dedi sahte bir üzüntüyle. Bu kadını sevememiştim.
"Eflin sizin burda ne işiniz var. Hem neden ıslaksınız?" Ağabeyime döndüm.
"Bu gün Dara Bey'e şehri gezdirecektim ki şansımıza yağmur yağdı gelene kadar da ıslandık. "
"Bizim şimdi gitmemiz gerekiyor Eflin size bir şoför yollamamı ister misin?" Seesizce bizi dinleyen Dara konuşmaya başladı. "Gerek yok araba zaten burada eğer gerekirse ben isterim sizi meşgul etmeyelim Karay."
"Peki iyi eğlenceler size görüşürüz." Diyerek beni öptü ağabeyim, bende onu öptüm. Dara'yla el sıkışıp gittiler mekândan.
Boş bir masaya geçtik. Garsodan ikimiz için de birer sade kahve istedim. "Pardon sade istedim de sen nasıl içerdin?"
"Sade." Dedi pencereden dışarı bakıyordu dikkatimi çekti bende baktım ama hiç bir şey göremedim. Kahvelerimiz gelmişti. "Buyrun efendim."
"Teşekkür ederiz." Dedim garsona. Dara hâlâ pencereden dışarıya bakıyordu. Birden bana döndü. "Birazdan geleceğim bir yere ayrılma." Diyip mekandan çıktı ne olduğunu anlamadım.
Dara yaklaşık 10 dakikadır yoktu nereye gittiğini de söylememişti. İkinci kahvemi içerken Dara da elleri arkasında içeriye girdi. Arkasında bir şey saklıyordu. Ayağı kalktım onda tam karşımda durdu ellerini arkasından çıkardı. Biri mavi biri pembe iki pamuk şeker tutuyordu. Ağzım açık kaldı. Gidip pamuk şeker mi almıştı benim için? Masamdan uzaklaşıp tam yanına gidecektim ki gürültüyle bir şey masamın üzerine ikimizin arasına düştü. Masa kırılıp yerle bir oldu. Gerisi bulanıktı ne olduğunu anlamamıştım üzerime sıçrayan kana baktım bide yerde kanlar içerisinde yatan adama. Dara elinde ki pamuk şekerleri yere düşürdü. Yüzüne ve kıyafetlerine kan bulaşmıştı. Pamuk şekerler yerde oluk oluk akan kanın içerisinde eridi. Bu hayatımda ki son pamuk şeker olacaktı.
Dara elinizle ağzını kapatarak mekandan koşup çıktı. Dara'nın kaybolmasına aklım başıma geldi hemen eğilip adamın nabzını kontrol ettim. Yaşıyordu hemen ceketimi çıkarıp karnında ki yaraya bastırdım.
"Ambulansı arayın hemen!" Başıma toplanmış olan kalabalığa Ambulansı araması için bağırdığında bir kaç kişi aynı anda telefonlarını çıkarıp aramaya başladı. Nabzını kontrol ettim hissedilmiyordu, kafamı göğsüne yaslayıp kontrol ettim. Ne soluk alıyor ne de kalp atışları hissediliyordu. Etrafıma göz gezdirdim korkuyla bakan kahve küt saçlı kadına bakıp seslendim yaraya tampon yapmasını söyleyerek kalp masasına geçtim. Bir süre sonra kalp atışlarını hissettim. Kalbi yeniden vücuda kan pompaliyordu. Zoraki nefes alıp, veriyordu. Doğrulup halen yaraya tampon yapan kadına uzandım. Bir elim tampon yapan kadına destek olurken bir diğer elim adamın bileğindeydi. Nabzıni kontrol etmem gerekiyordu. Ellerim kandı üstüm yerde yatan adamın kanıyla boyanmıştı.
Ambulans gelene kadar adamın yanından ayrılmadım. Ekipler gelince yaralı adamı onlara bıraktım. Ambulansa binip hastaneye onlarla gittim. Yaralı adam hemen ameliyata alındı. Ağabeyim duyınca hemen hastaneye gelmişti.
Koşarak yanıma geldi omuzlarımdan tutup "Sen iyi misin Eflin?" Dedi. Gözleri vücudunda geziniyordu bir yaramın olup olmadığını kontrol ediyordu.
"İyiyim, yaralanmadım merak etme." Gözlerinde bariz bir rahatlama oluştu. Beni kendine çekip sarıldı. Başımın üstune minik bir öpücük bıraktı.
Birbirimizden ayrılınca "Noldu anlat bana." Dedi beni hastane sandalyelerinin üzerine oturturken.
"Bilmiyorum, kafedeydik Dara pamuk şeker almaya gitti 10 dakika falan geçti geri geldi o sırada bir adam yukarıdan masamıza düştü."
"Dara nerede peki?" Bende onu merak ediyordum.
"Bilmiyorum adam düştüğünde herhalde midesi bulandığı için ağzını kapatarak hızla dışarı çıktı." sakalını kaşıyarak anladığını belirtir gibi başını salladı.
Ağabeyimle oturup hastanın çıkmasını bekledik. İçeriye 37 yaşlarında sarı bukleleri olan kırmızı rujlu partiden çıkmış gibi süslü bir kadın ağlayarak acil salonuna girdi arkasında 40 yaşlarında beyaz sakallı bir adamla.
"Kocam o nasıl, ona noldu?" Kadın tepkileri hiç gerçekci gelmiyordu. Mimikleri yapmacıktan ibaretti. Aniden ela gözleri üzerime kilitlendi. Beni süzerken hışımla üzerime yürüyüp bağırd
"Sen mi kocama zarar verdin? Seni yaptıklarına pişman ederim." Karay üzerime gelen kadının karşısına geçip engellemeye çalışırken ameliyathane kapısından çıkan Doktor Emre de olaya dahil olup kadınla aramıza girdi. Kadının tepkilerine rağmen istifimi bozmadan öylece duruyor sadece izliyordum.
Bir süre sonra kadın sakinleşmiş demin oturduğum sandalyeye yorgun bedenini bırakmıştı. Yaşanan olayı Karay kadına sakin bir dille izah etti.
"B-ben özür dilerm, üzerinizdeki kanı görünce bir an bu olayla bir bağlantınız var sandım." Mahcup bir edayla konuşan kadına yaptıklarından ötürü kızamıyordum. Eşinin bu durumda olması gerçekten üzücü bir durumdu.
"Önemli değil bu durumlarda böyle yanlış anlaşılmalar gayet doğal." Kadının öfkeyle bakan elaları şimdi üzüntü ve korkuyla bakıyordu. Doktor Emre'nin yanımıza geldiğini gören kadın endişeyle ayağa kalkıp bekledi. Yanımıza Gelince Doktor Emre hasta hakkında bilgi verdi.
"Hastayı kurtardık, bir süre yoğum bakim ünitesinde tutacağız. Hâlâ hayati tehlikesi devam ediyor." Doktor Emre'nin söyledikleriyle kadın derin bir nefes aldı. Rahatlamış bir halde kendini yeniden sandalyeye bıraktı.
"Peki onu görebilir miyim Doktor Bey?" Az önceki karmaşadan ötürü saçı kıyafeti dağılmış halde ümitsizce doktora bakıyordu.
"Üzgünüm şuan yanına gidilmesi sterillik açısından çok riskli." Kadın başını onaylarcasına salladı. Eşinin bulunduğu yerin konumunu öğrendiğinde odanın dışında beklemek için oraya bizimle vedalaşarak gitti.
"Sen iyi misin Eflin? Tenin fazlasıyla solgun!" Emre bizim hastanenin doktorlarından biriydi. Benim de arkadaşımdı.
"İyiyim, İyiyim bana bir şey olmadı." Emre eliyle yüzüme bulaşan kanı sildi.
"Yüzünü temizle açık yaraların var ise bir kan tahlili vermen iyi olacaktır. Dikkat et olur mu?" Başıma onaylamakla yetindim o kadar yorgun ve halsiz hissediyordum ki şuracıkta uyuyabilirdim.
"Karay eve gidelim çok yorgunum." Diyince hemen başıyla onayladı.
"Görüşürüz Emre." Ağabeyim Emre ile vedalasip önden yürümeye başladı bende onu takip ettim. Arkamı dönüp Emre'ye de el sallamayı da unutmadım.
***
Gözlerimi açmak dahi istemiyordum ama kalkmalıydım. Dün gece ki adamın durumunu merak ediyordum. Gece boyu uyuyamamınştım. Kalkıp banyoya gittim yerde kanlı elbiselerini görünce o olay tekrar gözlerimde canlandı.
Adamın masamıza düşmesi Dara'nın korkuyla kaçması, kalp masajı yapmam, hastane dün gece çok fazla şey yaşamıştık. Başımı sallayıp zihnimden silmeye çalıştım.
Elbiseleri makineye atıp dusa girdim. Kısa bir düşün ardından yeşil bir buluz ve beyaz bir pantolon giydim. Makyaj masasına geçip hafif bir makyaj ve saçlarıma hafif dalgalar verip hazırlığını tamamladım. Alt kata indiğimde Ağabeyimin kahvaltı yaptığını gördüm.
"Günaydın Karay." Başını tabletten kaldırıp bana kocaman gülümsedi.
"Günaydın Doktor Hanım. Nereye?" Kahvaltı masasında ki bir tane zeytini ağzıma attım.
"Hastaneye." Konuşurken aynı zamanda çatalımı bir peynire bir salataya batırıp yiyordum.
"Neden?" Kahvesini alıp arkasına yaşlandı.
"Adamın durumunu merak ediyorum bir bakacağım. "
"Emre'yi arayıp öğrenebilirsin gitmene gerek yok. Yorgunsun zaten." Beni düşünmesini seviyordum ama yinede gidecektim.
"Merak etme iyiyim ben," aklıma Dara gelmişti. " Ağabey Dara'dan hiç haberin var mı?"
"Evet, evine kapanmış. Galiba adamı kanlar içinde görünce etkilenmiş. " Hemde çok diye içimden geçirdim.
Ağabeyimin yanağını öpüp evden çıktım. Hava bugün çok soğuktu kara bulutlar toplanmış adeta çığlık atıyordu. Kabanıma daha da sarıldım. Hızla arabama bindim.
Bisikletler orada kalmıştı uzun zaman sonra yeniden bir çocuk gibi hissetmiştim. Ve o gün berbat bir sonla bitmişti.
Arabamın camına vurulmasıyla korkarak geri çekildim. Bu ağabeyimdi hararetli bir şekilde biriyle konuşuyordu telefonda. Pencereyi indirim konuşmasını bitirmesini bekledim.
"Bizi aramak yeni mi aklınıza geldi?" Ağabeyim çok öfkeliydi. "...Tamam kapat geliyoruz." Telefonu kapatınca konuşmaya başladım.
"Dün gece hastanenin elektiriği kesilmiş hemen halletmişler ama o sırada bekçiyi ve şu yeni gelen hastayı biri içeri girerek öldürmüş." Duyduklarıma inanamıyordum bu nasıl olurdu?
ÖLÜM
Dünkü adam ölmemişti. Ve kalbi hâlâ ondaydı. O kalbi almalıydı. Sinirden titriyordu o adamın ölmesine gerekiyordu. Dayanamayıp kalktı yataktan bir sağa bir sola gidiyor sinirden saçlarını çekistiriyordu. Eli karıncalanıyordu kalbe dokunmak, onu alıp elinde param parça etmek istiyordu. Durması gereken bir kalpti ama o atmaya devam ediyordu. Derin, derin nefes alıp verdi.
İşe yaratmıştı daha sakindi. Aklına gelen fikirle gülümsedi. Saat 04.36' ydı hemen üstünü değiştirip sessizce evden çıktı hava soğuktu ama içinde yanan bir ateş vardı. Soğuk esen rüzgar iyi gelmişti.
Arabaya binim hızla hastanenin yolunu tuttu kırmızı ışığa denk gelince ufak bir küfür savurdu. Sabırla kırmızı ışığın geçmesini beklerken parmaklarıyla direksiyonda ritim tutu. Sol kaldırımda kapşonlu yüzü maskeli adamın, genç bir kadının çantasını alıp kaçmasını ilgisizce seyretti. Bu iki aciz avın göğüs kafesinden çıkaracağı o narin kalpleri düşündü. Düşüncesi bile içindeki öldürme hissini uyandırıyordu. Genç kadının çırpınışlarını izlerken arkadan gelen korna sesiyle trafik lambasına baktı. Yeşil yanmıştı bile.
Hastanenin iki sokak ötesine arabasını park edip hastaneye doğru yürüdü. Minik ölümü onu bekliyordu. O kalbin ellerinin arasında zayıf atışlarını hissetmek istiyordu. Hastanenin tesisat kısmına bodruma yöneldi. Elektriği kesmesi lazımdı. İşini riske atamazdı.
Hastanenin arka kısmına kimseye görünmeden yürümeye dikkat ederek bodruma indi. Bodrumun yoğun nem ve rutubetli kokusuyla yüzünü buruşturdu. Uzun süre kalması sağlığı için iyi değildi. Elini hızlı tutmalıydı. Sigortanın olduğu bölüme yöneldi.
Elektriği kestiğinde bir çok hastanın hayatını riske atacağını biliyordu. Ama bu durumu önemsemiyordu. Onlar, onun için kalpleri atan zayıf değersiz varlıklardı. Elektriği kesip sigortalardan birini eline aldı. Yan rafta bulunan sigorta kutusunun içine elindeki sigortayı bırakıp kutuyu, bodrumun uzak bir köşesine fırlattı. bu ona zaman kazandıracaktı. Ardından hastanenin depo olarak kullanılan bölümün bodruma denk gelen kısmına yürüyüp havalandırma boşluğuna uzanıp ufak bir ateş yaktı. Depoya dolan duman alarmı devreye sokup hastane çalışanlarını bu yöne çekicekti. Ziyaretçiler ise paniğe kapılıp hastaneden çıkacaktı. En azından planı buydu.
Ölümü ise bu depoya yakın ama bir o kadar tenha kısımdaydı. Hastanedekiler paniğe kapılmış dışarıya çıkıyorlardı. Ölüm yangın merdivenlerinden rahatca hastaneye girdi.
Dikkat çekmeden ameliyathane malzemelerinin olduğu yere gitti içerisinden neşteri arayıp buldu. Şimdiden yapacakları için heyecanlıydı. Neşteri kabanının koluna doğru koyup sakladı. Sonra doğruca kalbini almal istediği minik ölüsünün yanına gitti. Kimse etrafta yoktu. Eldivenlerini eline, yüzüne de beyaz bir maske geçirip içeriye girdi. Sonuçta mikrop kapmamalıydı hasta.1
Ölüm, adamın yanına oturdu düzenli alıp verdiği nefesini kesmek istiyordu ama önce kalbini almalıydı. Heyecanlanmıştı kalbi göğüs kafesine dövüyordu elleri titriyordu ama korkudan değil yaşadığı adrenalindendi. Adama bağlı olan bütün kabloları çıkardı. İçine derin bir nefes çekip tuttu geri bırakmadan neşteri tek bir hareketle adamın boynuna bastırıp çekti kanı akmaya başladı. Nefes almasının bedeliydi bu. Akan kanı izledi dokunduğunda verdiği haz bambaşkaydı. Eldivenin üzerinden bile kanın sıcaklığının hissedebiliyordu. Oturduğu yerden kalktı üzerinin kana bulmasını istemiyordu.
Sonra hiç düşünmeden neşterle kalbinin üzerini açtı. Kan daha fazla akmaya başladı. Kalbi yerinden dikkatli ve profesyonel bir şekilde çıkardı. Uykusunu bölen kalp elindeydi, hâlâ atıyordu. Cebinden çıkardığı poşete koyup kabanının büyük cebine koydu. Artık odada durmaması gerekiyordu her an biri gelebilirdi.
Odadan elini kolunu sallayıp çıktı. Artık gidip rahat bir uyku çekebilirdi. Odadan çıkarken Hastanenin bekçisi onu gördü. "Sizin burada ne işiniz var efemdim." Ölüm bir an paniğe kapıldı ne diyeceğini bilmiyordu. Elektirik sorunu hallolunca harkes içeride ki adama olanları öğrenecekti. Bekçi odadan çıktığımı mutlaka söyleyecekti. Sinirlenmişti işinde asla pürüzlere yer yoktu ve bekçi o pürüzlerden biriydi. Bekciyi zaten sevmiyordu. Aklına yine bir fikir gelmişti. Kanlı nesteri alıp bekçinin boynunu tek bir hamleyle kesti. Bekçinin gözleri açık can verdi.
"Yazık çığlık atmaya bile fırsatı olmadı." Ölüm kendi yaptığı espriye kahkaha attı. Sonra hastanede olduğunu fark edince sesizleşti. Adam yere yığılınca ölüm de üzerine oturdu. Bekçinin gömleğinin bir hışımla çekip düğmelerini kopardı. Başını göğsüne koyup dinledi kalbi atımıyordu. Neşter ile dikkatlice göğsünü açıp kalbi çıkardı. Onu da alıp başka bir poşete koydu. Kabanının cepleri büyük olduğu için kendini şanslı hissediyordu.
Bekçi ile de işi bitmişti yaklaşık iki buçuk saattir hastanedeydi. Gitme vakti gelmişti. Yangın merdivenlerinden hızla inip arabasına ilerledi. Hastanenin önü insan kaynıyordu.
BÖLÜM SONU
Ay ay Avcı yerinde durmuyor her gün birilerini öldürüyor.
Bölümü nasıl buldunuz ?
Sizce katil kim?
Yeni bölümde görüşmek üzere oy ve yorum yapmayı unutmayın ve kendinize iyi bakın minik avlarım.
♡♡
Okur Yorumları | Yorum Ekle |