7. Bölüm

7. Bölüm | Ölüm Çiçekleri

Laviimia
laviimia

İyi okumalar...

~Ölüm daima yakındır~

Eflin Dilda

Hastaneye vardığımızda Özgür bizi karşıladı. Arabayı durdurduk, dışarı çıktıp koşar adım Özgür'ün yanına vardık. "Neler oluyor Özgür?"1

Başını üzgün bir şekilde salladı. "Geçen gece yaralı olarak getirdiğiniz adam gece saldırıya uğradı ve kalbi çıkarıldı. Aynı şekilde hastanenin bekçiside öldürülüp kalbi alınmış. Katil düşündüğümüzden daha tehlikeli ve etrafınızda dolaşıyor; tehlikede olabilirsiniz." Özgür haklıydı, olaylar sürekli etrafımızda oluyordu

"Ne yapacağız?" Karay endişeliydi. Endişelenmekte haklıydı.

"Sizi en iyi şekilde koruyacağız." Özgür'ün kendinden emin sesi içmizi rahatlatıyordu.

"Hastaneye girelim." İkimizde ağabeyimi başımızla onaylayıp onu takip ettik.

Beraber hastaneye girmiştik. Hastanenin içerisinde bir kargaşa vardı. "Emre!" Seslenince yanımıza geldi.

"Eflin, Karay, hastanenin güvenliğini arttırmalıyız." Evet, kesinlikle bunu yapmalıydık. Aramızda olanları tartışırken Dara hastaneye girince hepimiz sustuk.

Gözleri şişmişti, saçları darmadağınıktı. Yeni çıkan sakalları onu daha da çekici kılıyordu. Yorgundu, fiziksel olarak değil, ruhu yorgundu. Gözlerimiz buluştu, gülümsemiyordu. Bana gülümserdi ama bu sefer gülümsemiyordu. Onu bu kadar derinden etkilemiş miydi? Adam tıpkı annesi gibi bıçak darbeleriyle yaralanmıştı. Bu yüzden mi böyleydi?

Yanımıza ulaştı. Her zamanki gibi sessizdi ama bu sefer farklıydı, elleri hareket ediyordu ama gözleri konuşmuyordu. İçimde hayal ettiğim sesi bu sefer kulağıma ulaşmıyordu. "Ne oldu?" diye sordu. Karay ona her şeyi ayrıntılı olarak anlattı. Gözlerimi ondan alamıyordum. Bir kez bile dönüp bana bakmadı.

"Odama gidelim, daha detaylı konuşabiliriz." Dediğimde dördü de beni takip etti. Odama gittik. Dara, kafasının önündeki saatinin açma-kapama halkasıyla oynuyordu. Neden bana bakmıyordu? Herkesle en az iki veya üç kez göz teması kurmuştu ama dönüp bana bir kez bile bakmadı.

Özgür ilk konuşan oldu. "Kalpleri tüm bedenlerden çıkarılan katilin aynı kişi olduğunu düşünüyoruz. Elektrikler kesildiği için kamera kayıtları kapalı. Kim olduğu henüz tespit edilemedi, binlerce kişi hastaneye girip çıkıyor."

Emre sohbeti devraldı. "Ne yapacağız? Kendimizi korumamız gerekiyor."

"Hastanenin güvenliğini ve tabii ki kendi güvenliğimizi artıracağız. Eflin senin olduğun yerde dolaşıyor, artık daha dikkatli olmalısın." Karay'ın dediklerini başımı sallayarak onayladım. Diğerleri de Ağabeyimi onaylıyordu, o hariç. Sürekli bir konuşma oluyordu. Ama o katılmıyordu, sadece dinliyordu. İlk gün ki adamdan eser yoktu. Dağınık saçlarını biraz daha karıştırdı.

Özgür oturduğu yerden kalktı. Biz de ayağa kalktık. "Artık gitmem gerek."

"Hastaları kontrol edelim, elektrikler kesildiği için birkaç sorun vardı." Emre, Karay'a baktı ve konuştu, Karay'da onayladı. Üçü de gitmek üzereyken Dara da ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. "Dara Bey, biraz konuşabilir miyiz?" Saatler sonra ilk kez gözlerimin içine baktı.

Cevap vermeden olduğu yere geri oturdu. Diğerleri odadan çıkınca, yerimden kalktım ve kanepede Dara'nın yanına oturdum. "İyi misin?" Gözleri benim gözlerim hariç her yerde geziniyordu. Başını salladı. Bunu yapamazdım; gözlerimin içine bakmadığı sürece onunla konuşamazdım. Çenesini tuttum ve onu kendime doğru çevirdim.1

"Lütfen bana bak. Gözlerimin içine bakmadığında seni hissedemiyorum. Sesini duyamıyorum."

Ellerini hareket ettirdi, gözlerimin içine bakıp "Benim hiç sesim olmadı ve sen de onu hiç duymadın."

Onun yalnız hissetmesini istemedim. Normal konuşmayı bırakıp beden diliyle konuştum. "Sesini duymadım ama hissettim, hayal ettim, gözümde canlandırdım. Lütfen söyle bana, seni bu duruma düşüren nedir?"

Omuzları savunmasız bir çocuk gibi çöktü. Ona baktığınızda, içindeki eksik çocuğu görüyordunuz. Erkeklerin ağlamadığını kim söyledi? Ağlayan erkeklerin zayıf olduğunu kim söyledi? Onlar en güçlülerdi, herkese rağmen ağlamayı kabul edenlerdi.1

"O adamı gördüğümde, aklıma annemin bedeni geldi. Önce annem, sonra kardeşim ve üvey ailem, hepsi beni terk etti. Eflin, yalnız kaldım, çok yalnızım." Bana sarıldı, ağladı. Ben de sarılmasına karşılık verdim. Bir çocuk gibi kollarımda ağladı, belki beş dakika, belki daha fazla, sessizce ağladı. Ben de sessizce eşlik ettim ona.

Benden uzaklaştı ve konuştu. "Annem gibi kokuyorsun, kiraz çiçekleri gibi kokuyorsun." Başını dizlerime koydu ve gözlerini kapattı. Tereddüt ettim ama yinede ellerimi yumuşak ve parlak kahverengi saçlarında gezdirdim. Yumuşaktı, uzun kirpikleri gözlerinin üzerine gölgeler düşürüyordu. Güzel bir burnu ve kıvrımlı dudakları vardı. Gözleri kapalıyken yüzünün her santimini hafızama kaydettim.1

Köprücük kemiğinde, gömleğinin açık bıraktığı yerde bir dövme vardı. İlk defa fark ediyordum. Saçındaki elim durdu. Rakamlardı galiba, daha dikkatli bakmak için eğildiğimde gözlerini açtı ve bana baktı. Kehribar gözleri dudaklarıma indi, nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Kalbim hızlandı, çok tatlı görünüyordu. O anda onu öpmek istedim.

Sadece dudaklarını oynattı, ama anladım. "Şu an seni öpebilirim." demişti. Kalbim daha da hızlı attı, aynı şeyi düşünüyorduk. Elimi alıp göğsüne koydu. Elimi bıraktı ve konuştu. "Sen bir doktorsun, kalbimin neden bu kadar hızlı attığını biliyor musun?" Kalbi de benimki gibi hızlı atıyordu. Bu sefer elini alıp kendi kalbime koydum. "Bilseydim, önce kendi kalbimdekini teşhis ederdim."

Başını dizlerimden kaldırdı ve dudaklarını benimkilere değdirdi. Gözlerim istemsizce kapandı. Dudakları yumuşaktı, öpmüyordu, dudakları sadece dudaklarımdaydı. Başını tekrar dizlerime koydu. Ela gözlerim kehribar gözleriyle buluştu. Ellerini hareket ettirdi. "Teşekkür ederim."1

"Ne için?" Aynı şekilde beden diliyle konuştum.

"Benim sesim olduğun için, sessizliğimi benimle paylaştığın için, annem gibi saçlarımı okşadığın için, bana dudaklarını bahşettiğin için." Gülümsedi eksik bir yanım tamamlanmış gibiydi. Sanki gülümsemesinde güneş parlıyordu.

Yerimden doğrulup ayağı kalktı. Elini bana uzatıp beni de oturduğu yerden kaldırdı. "Gitmem gerekiyor kendine dikkat et görüşürüz." Yanağımdan öpüp odamdan çıktı. Büyülenmiş gibiydim. Olduğum yerde dikilip çıktığı kapıya bakakaldım.

Dara'nın çıktığı kapıdan Deren girdi. "Eflin sen iyi misin dün gece neler olmuş öyle." Koşarak bana sarıldı.

"İyiyim Deren merak etme."

"Senin için çok endişelemdim." Gülümsemekle yetindim çünkü hâlâ aklım Dara'daydı.

"Eflin, Erhan Beyden haberin var mı bu gün hastaneye gelmedi. "

Erhan Bey nasıl gelmemiş olurdu her zaman herkesten önce hastanede o vardı. "Hayır haberim yok ararız."

"Biz aradık kapalı." Bu adamın neyi vardı hiç böyle yapmazdı.

"Tamam ben çıkıcam birazdan giderken ona da uğrarım."

"Tamam. Sen iyisin değil mi?" Herkesin benim için bu kadar endişelenmesi can sıkıcıydı.

"İyiyim Deren sağ ol." Omuzumu sıkıp gülümsedi. Deren odadan çıkınca kabanımı alıp hastaneden çıktım. Hastane ile ağabeyim ilgilenirdi. Arabayı tam çalıştırmış sürecektim ki önüme hızla biri atladı. Sarı saçları yüzünü kapatıyordu. Korkulu gözlerle etrafına bakıyordu. Koşarak uzaklaştı. Öylece arkasından baka kaldım. Kimdi o kadın?

Tekrar aracı çalıştırdım. Erhan Bey'e gitmeliydim başına bir şey gelmemiştir umarım. Arabada yolculuk yaparken aklımda dönen tek şey Dara'nın beni öpüşüydü. Tekrar ve tekrar başa sarıp aynı anı yaşıyordum. Elim dudağıma gitti. Dudaklarının sucaklığı sanki hâlâ dudaklarımın üzerindeydi. Aptalca gülümsedim.

Erhan Bey'in evine gelince durdum. İki katlı sıcak bir evi vardı. Bahçesinde türlü türlü çiçeklerle doluydu. Bunlar İngiltere de tanıştığı kadın sayesindeydi. Yıllardır onunla konuşuyor, çiçeklerle birbirlerine anlamlı mesajlar yolluyorlardı.

Bahçenin kapısından geçip evin önünde durdum. Kapının önünde bir buket duruyordu. Eğilip yerden aldım çok güzel kokuyordu. Tozpembe yapraklarının içerisinde kırmızı çizgiler olan bir çiçekti güle benziyordu ama gül olmadığından emindim. Demek o yollamıştı bu çiçekleri. Üzerinde küçük bir not vardı. Açma işi Erhan Bey'in hakkıydı. Kollarımda ki çiçekle kapıyı çaldım. Kısa bir bekleyişin ardından göz altları şişmiş nefesi buram buram içki kokan Erhan Bey kapıyı açtı. Elimde ki çiçekleri görünce gözleri açıldı.

"Çiçekler.."

"Evet sizin için galiba kapının önündeydi." Hızla elimde ki çiçekleri aldı.

"Kargocu getirmiş olmalı o kadar dalgındım ki duymamış olmalıyım." Git gide sesi açılıyordu. "İçeri girsene Eflin." Beni içeriye davet edince girdim oda arkamdan kapıyı kapatıp geldi. Salon boş içki şişeleriyle doluydu. "Dağınıklık için kusura bakma. Otur lütfen. " elinde ki çiçekleri masaya bırakıp şişeleri topladı. Gösterdiği koltuğa oturup işini bitirmesini bekledim. Koltuğun üzerinde ki bataneyi de alıp bir kenara koyunca ortalık toparlanmıştı kısmen. Gece perdeleri çekildiği için salon oldukca karanlık ve havasızdı. Karşıma elinde ki çiçeklerle oturunca konuşmaya başladım.

"Erhan Bey siz iyi misiniz? Bu gün hastaneye gelmediniz. Hastanede baya olay oldu haberiniz var mı?" Gözlerini çiçeklerden ayırıp bana odaklandı. Hastaneden haberi yoktu.

"Hastane de ne oldu?"

"Dün gece biri elektriğin kontrol merkezinde sigortaları çıkarmış, bekçi ve yeni gelen bir hastayı öldürüp ikisininde kalbini yerinden almış." Ağzı açık, duydukları karşısında şoke olmuştu.

"Peki hastalar, onlar iyi mi?"

"Evet. Ama dikkatli olmalısınız. Katil çok tehlikeli ve hâlâ dışarıda geziyor." Hastaların iyi olduğunu duyunca rahatlıkla nefesini verdi.

"Şükürler olsun. Dikkat edeceğim."

"Siz neden hastaneye gelmediniz? Neden bu haldesiniz?" Gözleri çiçekler üzerinde oyalandı.

"Cora... bana ayrılmak istediğini söyledi bundan sonra çiçek yollamayacakmış..." gözleri birden bana döndü. "Ama Eflin bak yollamış belkide vazgeçmiştir ayrılmaktan." Liseli gençlere benziyorlardı.

"Belkide öyledir Erhan Bey. İlk defa bu çiçekleri görüyorum."

"Bende ilk defa görüyorum adı ne acaba, ne anlama geliyor?" Çiçekleri sehpanın üzerine bıraktı. Kalkıp bilgisayarını getirdi. Arama moturuna çiçeğin resmini ekledi. Bir kaç dakika sonra yüzü düştü. "Neymiş anlamı? Çiçeğin adı ne?"

"Çiçeğin adı Lavinia anlamı ölüm çiçeğiymiş. Yoksa bana aşkımızın öldüğünü mü söylemek istiyor Eflin? Onca şeyden sonra benden bu kadar çabuk mu vazgeçti?" Cora sarı saçlı mavi gözlü güzel bir Bayan'dı. Erhan Bey'le de çok yakışıyorlardı. Birbirlerine olan sevgilerine birçok kez şahit olmuştum. Çiçekler aşklarının bir sembolüydü.

"Öyle düşünmeyin lütfen belkide size ölmüş aşkınızın bu çiçeklerle yeniden canlanacağını anlatmak istemiştir." Söylediklerim Erhan Bey' e de mantıklı gelmiş olacak ki düşen yüzü düzeldi.

"Umarım öyledir Eflin." Gülümsemekle yetindim. Çiçeğin üzerinde ki notu yeni görmüştü açıp yazanları okudu gözlerinin hareketinden anlıyordum.

Merak edip sordum. "Ne yazıyor."

Gözlerini nottan alıp bana baktı. "İlk tanıştığımız yerde buluşmak istiyor."

"Bu çok iyi bir haber. Hemen gitmelisiniz." Hızla yerinden kalktı. "Evet gitmeliyim. Türkiye'ye geleceğini söylememişti."

"Belki de sürpriz yapmak istemiştir."

"Olabilir. Ama notta gece buluşmak istediği yazıyor ilk tanıştığımız saatlerde. En iyiysi geceyi beklemek." Bende ayaklandım. İyi olduğunu gördüğüme göre artık bir işim kalmamıştı.1

"Notta da yazmış olduğu saatte gidersiniz."

"Haklısın."

"Bende gideyim iyi bir gün geçirmeniz dileğiyle."

"Teşekkür ederim kızım." Erhan Bey'le vedalaşıp oradan ayrıldım. Onun için güzel bir gün olacaktı.

 

YAZARDAN AVCI

Saat 21.45'di hava yine serin esiyordu. Gökyüzünde tek bir yıldız yoktu. Kocaman binanın terasında ayaklarını aşağıya sarkıtıp öylece şehri seyretti. Avının biraz sonra gelmesi gerekiyordu. Aklına ilk cinayeti gelmişti. Hatırladıkça huzuru daha da artıyordu. O gün böyle bir avcıya dönüşeceğinden habersizdi. Bir gün eline bulaşan kanın ona bu kadar zevk vermesini beklemiyordu.

Şehir sanki ayaklarının altındaydı. Bütün binalar bir nokta gibiydi. Binanın önünde duran araçla gülümsedi. Avı gelmişti onun için hazırlık yapması gerekiyordu. Kendine bir dal sigara yaktı. Derince içine çekip gökyüzüne bıraktı. Yavaş ve sert adımlarla merdivenlerden aşağıya indi.

Buz pisti bu hafta boyunca kırılma riski olduğu için kapalıydı. Avcı bunu umursamadı avlarını öldürdüğü zaman giydiği kabanını yine giymişti. Yeni avının ölme vakti gelmişti. Buz pistinin ortasında elleri cebinde durdu.

Avının ayak sesleri boş pistte yankılanıyordu. "Cora! Sen misin?" Acvı ses çıkarmadı. Avı daha da yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı ve elini omuzuna attı. Avcı gülümsedi. Kalp atışları hızlandı elleri yine uyuşmuştu. Şimdiden dokunacağı kanı hayal ediyordu.

Yavaşça avına doğru döndü. "Merhaba Erhan Bey." Erhan gördüğü kişi karşısında şoke olmuştu. "Sen..."1

"Evet ben. N'oldu beni gördüğünüze sevinmemiş gibisiniz. Aa yoksa çiçekleri beğenmediniz mi? Cora olsa beğenirdi." Erhan donmuştu. Kımıldayamıyordu kanı çekilmişti sanki. Zoraki konuştu. "Bu nasıl olur?"

"Siz insanlar neden bu kadar ahmak oluyorsunuz? Bir kadın için ölüme kendi ayaklarınla geldin. Kalbini de kendi ellerinle vermek ister misin?"

Erhan'ın kafasında şimşekler çakmaya başlamıştı. Günlerdir aranan hastanede ki bekçiyi ve hastayı öldüren katil karşısındaydı. Sıra ona gelmişti. Tam bağıracakken Avcı eliyle ağzını kapattı.

"Şştt sessiz ol bağırmanın hiç sırası değil." Erhan deli gibi çırpınıyordu ama yaşlı vücudunun Avcı'nın karşısında hiç şansı yoktu. Erhan can havliyle Avcı'nın bacağının arasına vurdu. Avcı Erhan'ı bıraktı. İki büklüm olmuştu. Erhan koşmaya başladı pistin üzeri kaygan olduğu için yere düştü. Sürünerek ilerlemeye çalıştı.

Avcı yüzünü buruşturarak Erhan'ın yanına gitti elindeki bıçağı alıp ona vuran bacağına saplayıp aşağıya doğru çekti. Avı, avazı çıktığı kadar bağırdı. Pistin duvarlarında acı çığlığı yankılandı. "Nereye gidiyorsun yaşlı avım daha seninle işim bitmedi." Der demez bıçağı çıkarıp adamın beline sapladı. Erhan ağlayarak yalvarmaya başladı. "Yalvarırım bırak benden ne istiyorsun?"

Avcı gülümsedi. "Kalbini!" Bıçağı sapladığı yerden çıkardı. Erhan'ı sırt üstü yatırıp üzerine oturdu. Altında kıvranan Erhan'ın artık mecali kalmamıştı.

"Sen benim için çok özel bir avsın neden böyle yapıyorsun. Ölmeden önce seninle uzun uzun sohbet ederiz sanmıştım."

Sesi artık çıkmıyordu. Bütün kanı buzun üzerine dökülüyordu. "Lütfen bırak beni." Zoraki çıkan sesiyle tekrar konuştu. "Hayır olmaz daha çok işimiz var seninle. Mesela kanını alıcam, canlı canlı kalbini sökeceğim. Koleksiyonum için onlar lazım."

"Ben sana hiç bir şey yapmadım. Bunu neden bana yapıyorsun?" Öksürüp kan kustu. Gözleri yerinden çıkarcasına açılmıştı. Avcı kahkaha attı.

"Evet hiç bir şey yapmadın. Yapman gerekenleri de yapmadın. Senin kalbini almamam gerekirdi ama yıllarca bunun hayalini kurdum vazgeçemezdim." Avcı'nın eli kaşınıyordu artık kalbi ellerinde hissetmek istiyordu. "Galiba nerden başlayacağımı buldum. Hiç bir zaman yardıma muhtaç olanları görmeyen gözlerinden." Avı deli gibi bağırıyor yardım dileniyordu. "İmdat! Yardım edin!"

Bıçağı alıp gözünün hizasında tuttu. Avı kıpırdadığı için istediği şekilde hareket edemiyordu. "Kes kıpırdamayı!" Avının üzerine bağırması işe yaramamıştı daha da kokmuş canlanarak istediğini yapmasına izin vermiyordu. Kanlı, eldivenli eliyle sıkıca çenesini tuttu. "Sana yerinde dur dedim." Sesi sakin ve bir o kadar da ürkütücü çıkmıştı. Bıçağı alıp sağ gözüne soktu. Erhan çığlık atıp kaçmaya çalışıyordu. Ama Avcı üzerine oturduğu için hareket edemiyordu.

Gözünü tamamen yerinden çıkarınca iki parmağının arasında tutup havaya kaldırdı. "Bunlar zaten fazlalıktı diğerinden de kurtulmalıyız." Avcı sol gözünü de çıkarıp bir köşeye attı. Derin bir nefes aldı yıllarca onu görmeyen bu gözleri yerinden çıkarmanın hayalini kurmuştu.

Erhan acıdan bayılmıştı. Avcı gözlerini devirdi. Bu kadar güçsüz olmaları canını sıkıyordu. Bir dahakine daha dayanıklı bir av seçmeye kara verdi.

Bıçağı alıp kalbim üzerini açtı dikkatlice ona öğretildiği gibi kalbi yerinden çıkardı. Ellerinde durmuş olan kalbe baktı. Onu sıkıp parçalamak istesede bunu yapamayacağını biliyordu. Avının üzerinden kalkıp getirdiği kutunun içerisine bıraktı kalbi.

Sonra dönüp kabanından çıkardığı küçük şişeye kanını doldurup avının adını yazdı Erhan Çelik. Daha işi bitmemişti. Bıçağı Erhan'ın kanına sürüp buz pistinin üzerine büyük harflerle AVCI yazdı. Artık insanların onu tanıma vakti gelmişti.

Bu hayatta ya Av ya da Avcı olması gerekiyordu. O yeterince bir av gibi saklanmıştı. Şimdi Avcı olma vaktiydi. Arkasında bir ceset ve kana boyanmış pisti bırakıp sakin adımlarla orayı terk etti.

Avcı'nın oyunu asıl şimdi başlamıştı.1

 

♥︎------------♡----------♥︎----------♡--------------♥︎

BÖLÜM SONU

Ya neler oluyor böyle Avcı intikam ateşiyle heryeri yakıp kavuruyor.

Sizce bölüm nasıldı?

Peki Avcı kim?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Bir dahaki bölümde görüşmek dileğiyle hoşçakalın minik avlarım.

♡♡♡

 

 

Bölüm : 09.09.2024 11:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...