İyi okumalar...
~Ölüm daima yakındır~
Hastaneden Erhan Bey'i ziyaret ettikten sonra kafede birkaç şey içip eve geçtim. Çok yorgundum ve hiç iyi hissetmiyordum. Son zamanlarda olan olaylardan mı yoksa soğuk havadan dolayı hasta mı olacaktım emin değilim.1
Çiçekleri düşününce yüzümde bir gülümseme belirdi çok güzellerdi. Umarım Bayan Cora, Erhan Bey'in dediği gibi aşklarının öldüğünü söylemek istememiştir.
Odama gidip üstümdekileri çıkarttıktan sonra kendime bir kadeh kırmızı şarap koydum. Kadeh, şişe ve telefonumu küvetin yanına koyarak küvetteki suyu açtım ve dolmasını bekledim. İçine bir baloncuk topu atarak dolmasını bekledim şarabımı yudumlarken. Dolduğunda önce sağ ayağımı, sonra sol ayağımı suya sokarak uzanıp bütün vücudumu suyun altına soktum.
Su bedenime iyi gelmişti. Şarabımı yudumladım. Çok zor günler geçiriyorduk her gün bir ceset görmek yorucuydu. Cesetler birer birer aklıma geliyordu. Telefonuma gelen bildirimle uzanıp aldım. Erhan Bey'den bir fotoğraf vardı. Fotoğrafa tıkladım ve tam açacaktım ki aniden kapı çaldı.
Karay'ın anahtarı vardı kapıyı hiç çalmazdı. Acaba anahtarını mı kaybetmişti? Kapı tekrar sertçe çalındı, sonra polisin sesi. "Kapıyı açın, polis!" Telefonu kenara bırakıp hemen sudan çıktım. Polis bu saatte burada ne yapıyordu? Bornozumu giydim ve kapıya doğru koştum.
Kapıyı açtığımda, Komiser Alaz'ın o koyu gözleriyle tekrar karşılaştım. Beni baştan ayağa inceledi. Polis memurlarının önünde bornozla duruyordum. "Eflin Dilda?"
"Erhan Çelik cinayetinden tutuklusunuz." Başıyla diğer iki polise işaret etti ve "İçeriyi arayın." dedi. Polisler geçtip içeriyi aramaya başladılar. Bu nasıl olabilirdi? Erhan Bey, ölmüş müydü? Gözlerim kocaman açılmıştı, karşımdaki polise bakıyordum. Ne diyordu? Daha bu sabah yanındaydım, o gece Bayan Cora ile buluşacaktı. Çok heyecanlıydı, mutluydu, ölmüştü, olamazdı.1
Erhan Bey'in az önce gönderdiği mesaj geldi aklıma. Eğer ölmüş olsaydı, bana nasıl mesaj gönderebilirdi? "Ne diyorsunuz? Erhan Bey az önce bana mesaj gönderdi. Ölmüş olamaz!"
Alaz'ın kaşları çatıldı. "Ne mesajı?"
"Ben duşdayken attı. Bir fotoğraftı açmaya fırsat bulamadım."
"Bana o mesajı gösterebilir misin?"
"Elbette." Polise sırtımı döndüm ve odama doğru yürümeye başladım. Alaz peşimden geliyordu, kaçacağımdan korkuyordu. Birlikte banyoya girdik çıplak ayaklarım ıslak zeminde kaydı ve yere düşmek üzereyken Alaz belimden tutup düşmemi engelledi. Gözlerimiz buluştu, neden bana öyle bakıyordu? Bir suçlu gibi.
Gözlerinin karanlığı ela gözlerime yansıdı. Dikkatlice beni doğrultumca kendime gelip şarabın yanına bıraktığım telefonumu geri aldım. Mesajlara girip fotoğrafı açtım, gördüğüm şey bir adım geri atmama sebep oldu. Şarap şişesine çarptım ve düşürdüm. Şarap şişesi yere çarptığında paramparça olmuştu. Banyomun beyaz fayansları kırmızıya boyanmıştı.
Alaz telefonu elimden aldı. Bu görüntüyü ilk kez görmediği belliydi Erhan Bey'in cansız bedeni buz pistinde yatıyordu ve biri elinde kalbini tutuyordu. Sadece eldivenli eli gözüken biriydi. Fotoğrafın altında yazanları mırıldandı. "Umarım sürprizime kızmaz ve beğenirsin minik kalbim."1
Hâlâ şoktaydım, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Babam gibiydi, aramızda biraz mesafe olmasına rağmen, bana kızım dediğinde, babammış gibi hissettiriyordu Erhan Bey. Fotoğrafa bakmak için Alaz'a yaklaştım. Yerdeki kırık camları unutmuştum. Birkaç tanesi ayağıma battığında acıdan inledim. Alaz telefonuna bakmayı bıraktı ve hemen bana döndü.
"Eflin!" beni durdurdu. Artık hıçkırarak ağlıyordum babam bir kez daha ölmüştü ve onu benim öldürdüğüm düşünülüyordu. Alaz'ın ayakkabıları olduğu için kırık camlar onu engellemiyordu.
Nefes alamıyordum, başım dönüyordu, sanki her an düşecektim. Alaz'ın kolunu tuttum. "Eflin, iyi misin?" Buğulu gözlerimle Alaz'ın gözlerinin içine baktım. Bir az önce bana katilmişim gibi bakan gözleri şimdi üzgün görünüyordu. Sorusuna cevap veremedim, tek bir kelime bile söyleyemedim, sanki dilim yoktu. Konuşma yeteneğimi kaybetmiştim. Kolunu biraz daha sıktım. Ayağımdan kan akıyordu, banyom kırmızıya boyanmıştı. Buz pisti gibiydi. Daha da çok titredim.
Alaz birden beni kollarına aldı. İtiraz edemedim, ses çıkaramadım. Ayağımdan kanlar akarak odama girerek beni yatakta oturur vaziyette bıraktı. Bense öylece durup onu izliyordum çekmeceleri karıştırıp ilk yardım çantasını buldu. Hiç düşünmeden önüme diz çöküp oturdu. Cam batan ayağımı dizinin üzerine koyup dikkatlice camı çıkardı. İnlediğimde durdup yüzüme baktı birkaç saniye sonra tekrar işine geri döndü ve diğer parçayı çıkardı, batikon uyguladıktan sonra sargı beziyle sarmaya başladı.
O bütün bunları yaparken ben gözlerimden yaşlar akarak onu izliyordum. Sessizce ağlıyordum, hıçkırıklarım yavaşlamıştı. Ayağımı dizinden çekip yavaşça yere koydu. Doğrulunca başımı kaldırmak zorunda kaldım. "Giyin, karakola gidiyoruz," dedi ve odamdan çıktı. 5-6 dakika boyunca Erhan Bey'i düşünüp çıktığı kapıya bakarak ağladım.
Kendime gelmem gerekiyordu. Ayağa kalktım, dolabımdan beyaz bir balıkçı yaka ve bol bir kot pantolon giyip, ıslak saçlarımı taramadan topuz yaptım.
Ayakkabılarımı giydiğimde yaralı ayağım acıyordu. Ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Alaz sırtı dönük bir şekilde kapının önünde duruyordu. Ben çıkarken bana döndü. Bileklerime kelepçeleri taktı. Diğer memurlar aramalarını bitirmiş ve bizi bekliyorlardı. Merdivenlerden yavaşça indim, ayaklarım her adımda daha da acıyordu. Kapıdan çıktığımızda, Ağabeyimin arabası evin önünde durdu. Hızla yanımıza geldi, gözleri kelepçeli ellerimdeydi.
"Ne oluyor? Kardeşimi kelepçeyle götürmek kimin haddine?" Alaz polis kimliğini göstererek, "Ben Komiser Alaz Çınar. Kardeşiniz Erhan Çelik cinayetinden tutuklu. Bizimle karakola gelecek." dedi kısa ve net bir şekilde.
"E...Erhan Bey öldü mü?" Ağabeyimin söyledikleriyle gözlerim tekrar doldu. Neden o! Katil neden onu öldürmüştü, başkasını değilde onu! "Lütfen işimize karışmayın," dedi ve ağabeyimin yanından geçtik. Karay şok olmuştu vehâlâ olduğu yerde durmuş, yere bakıyordu.
Polisler öne geçti. Alaz ve ben arkaya geçip oturduk. Sessizce ağlamalarım devam ederken Alaz ara sıra bana bakıp sonra tekrar öne dönüyordu. Polis karakoluna varana kadar konuşmadık. Telefon çaldı Alaz'ın elinde ki telefonun benim olduğunu yeni fark ediyordum. Karay arıyordu. Arkamı dönüp baktım peşimizden geliyordu arabayla. Alaz telefonu tamamen kapattı.
Polis karakoluna varmıştık, arabadan inip içeri girdik. Koridorda titrek adımlarla yürürken Bayan Cora ile karşılaştım, koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Ellerim kelepçeli olduğu için karşılık veremedim. Yabancı aksağanıyla konuştu, adım ağzından Aflin olarak çıktı. "Neler oluyor?" Tükçe konuşamayınca kendi dilinde konuşmaya devam etti.
"What's going on Eflin? They say Erhan is dead, please tell me these are lies."(Neler oluyor Eflin? Erhan öldü diyorlar, bana bunların yalan olduğunu söyle lütfen.)
Yalan olmasını ne çok isterdim. Başımı önüme eğip sessiz kaldım. Yalan olmadığına ikna olmuştu Bayan Cora. Ağlayarak yere yığılınca bende yanına çöktüm. "We weren't on good terms lately, I said letq's break up but I regretted it. I came to Turkey today to see her but as soon as I got off the plane they brought me to the police station. I didn't send her flowers Eflin. " (Bu aralar aramız iyi değildi ayrılalım demiştim ama pişman oldum bu gün Türkiye'ye onu görmek için geldim sürpriz yapacaktım ama uçaktan iner inmez beni karakola getirdiler. Ben ona çiçek yollamadım Eflin. Onu ölüme davet etmedim.) Hem ağlıyor hem konuşuyordu.
Çiçekleri o yollamadıysa kim yollamıştı? "Didn't you send it? "(Siz yollamadınız mı?
"No, it wasn't me who sent those flowers." (Hayır, o çiçekleri gönderen ben değilim.)1
O zaman kim göndermişti çiçekleri? Yoksa Avcı mı? Alaz kolumdan tutup kaldırdı. "Bu kadar yeter!"
Ağabeyim salona girdi. "Bayan Cora?"
"Karay!" Bayan Cora yerden kalkıp Karay'a sarılarak ağladı. Ağabeyim onu burada görmeyi beklemiyordu. Sarılışına karşılık verip "Siz iyi misiniz?" Başını olumsuz anlamda salladı Bayan Cora. "He is dead, Karay is dead!" (O öldü Karay, o öldü!) Ağabeyim göğsüne yaslanımış Bayan Cora'nın saçlarını okşayıp sakinleştirmeye çalışıyordu ama gözleri bendeydi.
Ağabeyim ve Bayan Cora'yı arkamızda bırakıp sorgu odasına geçtik. Yine bu renksiz odadaydım ama bu sefer babam dediğim adamı öldürmekle suçlanıyordum. Her seferinde daha ağır bir suçlamayla karşılaşıyordum.
Ben oturduktan sonra kelepçeki elimin birini açıp masada ki demire bağladı. Oda karşıma geçip oturdu. İlk söylediği şey "Erhan Çelik'i sen mi öldürdün?" Olmuştu.
"Ben öldürmedim." Dedim sessiz çıkan sesimle. İçine derin bir nefes aldım beni suçlamasına izin vermeyecektim. Kendime gelmeliydim. Başımı dikleştirip gözlerinin içine baktım. Bu bir meydan okumaydı. Suçlamalarını kabul etmeyecegime dair bir göndermeydi.
"Elbette, o saatte happy kefede oturuyordum kamera kayıtlarına bakabilirsiniz saat 21.12 gibi kafeden ayrılıp evime geldim. Duş alırken siz geldiniz?"
"Peki o fotoğrafı neden size Erhan Bey'in telefonundan yolladı katil?"
"Hiç bir bilgim yok mesajın geldiği saate bakabilirsiniz sizin geldiğiniz zaman geldi." Hızlı ve net cevaplarım Alaz'ı sinirlendiriryordu. Bir açık arıyordu ama yoktu. Çünkü cinayeti ben işlememiştim.
"Erhan Beyin evinde çiçekler bulduk çiçeğin içindeki notta buz pistinde Bayan Cora'nın onu beklediği yazıyordu. Ama biz Bayan Cora'yı yeni ülkeye girerken alıp karakola getirdik ve çiçeklerle hiç bir alakası olmadığını söyledi."
"Bilmiyorum ben Erhan Bey'i ziyarete gittiğimde kapının önündeydiler Bayan Cora'dan olduğunu düşündüm."
"Çiçekleri getireni görmediniz yani?"
"Belkide çiçekleri siz götürdünüz. Daha öncede dediğim gibi birileriyle işbirliğinde olabilirsiniz."
"Öyle bir şey yok. Çiçek falan götürmedim!" Sesim istemsizce yükselmişti masanın üzerinde ki kelepçeli elim yumruk halini almış, parmak boğumlarım beyazlamıştı. Alaz sırıtarak elime bakıyordu beni sinirlendirmek hoşuna gidiyordu. Sinirlenip hata yapmamı istiyordu.
Birden odada kapının yanında duran telefon çaldı. Alaz gidip açtı ama bir şey söylemedi karşıdaki kişi her ne söylüyorsa Alaz'ın pek hoşuna gittiği söylenilemezdi. Elini tumruk yapıp sıkan kişi bu sefer oydu. Telefonu sertçe kapatıp bana döndü.
Yanıma gelip kelepçeli elimi açtı. Demirli bileklikler ellerimi acıtmıştı bileklerimi ovaladım. " Çıkabilirsin ." Dedi sadece Alaz. İçeriye iki tane polis girip beni dışarıya çıkardı. Neler oluyor?
İçeriden çıkınca beni bekleyen ağabeyim ve Bayan Cora'yı gördüm. Mavi gözleri kan çanağına dönmüştü başı Karay'ın omuzuna yaslı iç çekiyordu. Beni gördüklerinde ikiside ayaklandı.
Ayağıma batan camlardan dolayı sarsak adımlarla yanlarına gittim. Ağabeyim yürüyüşümün normal olmadığını anlayınca kaşlarını çatıp ayaklarıma baktı.
Özgür'de yanımıza geldi. "Eflin ne fotoğrafından bahsediyor Alaz?"
"Ben duştayken Erhan Bey'den mesaj geldi bir fotoğraftı."
"O fotoğrafta ne vardı." Bayan Cora'ya baktım zaten yıkılmıştı bir de ben vurmak istemedim. Özgürün kolundan tutup kemara çektim. "Buz pistinin üzerinde ölü bedeninin fotoğrafıydı." Özgürün kaşarları çatıldı. "Biz telefonunu bulamadık."
"O zaman telefon hâlâ katilde." Başıyla beni onayladı. Karay bize seslendi. "Eve gidelim." Gözlerimi kapatarak onayladım. Karay bu sefer bayan Cora'ya sordu. "Would you like to come with us, Miss Cora?" (Bizimle gelmek ister misiniz Bayan Cora?)
"No, can you drop me off at the hotel?" (Hayır, beni otele bırakabilir misin?)
"Of course." (Elbette) Ağabeyim Bayan Cora'nın koluna girip çıkışa ilerlediler. "Katilden bir haber alırsanız beni bilgilendir lütfen." Katilin kim olduğunu bilmeliydim.
"Tamam." Özgür'ün yanına Alaz geldi. Sinirliydi gözlerinden ateş çıkıyordu resmen. Bana uzattığı şeye baktım. Benim telefonumdu elinden aldım. Özgür'le vedalaşıp arkamı döndüm. Tam gidecekken biri kolumu tuttu dönüp elin sahibine baktım Alaz'dı. Kaşlarımı kaldırdım sorarcasına.
"Koluma gir arbaya kadar eşlik edeyim o ayağınla tek başına yürümen zor." Diyince şaşırdım bu adamın sağı, solu belli olmuyordu. Elini belime atıp yürümeme destek oldu. "Bunu neden yapıyorsun?"1
Yüzüme bakmadan yürümeye devam etti." Neyi?"
"Bana bir iyi davranıyorsun bir katil ben mişim gibi üstüme geliyorsun neden böyle yapıyorsun?"
Yerinde durup kulağıma eğildi. "Katil ile iş birliği yaptığınj düşünüyorum ama kanıtlayamıyorum yüzde yüz de emin değilim yanılma payım olduğu için yardıma ihtiyacı olan birini yardımsız bırakmam bu benim görevim."
Hâlâ benden şüpheleniyordu. Tekrar önüne dönüp benide kendiyle yürütmeye başladı. Arabanın önünde durunca arka koltukta camdan dışarıya bakan Bayan Cora vardı. Alaz beni bırakıp geri çekildi ağabeyim yanıma gelip beni süzdü "Ne oldu ayağına?"
Alaz benden önce davrandı. "Cam battı. İsterseniz bir hastaneye götürün. Derin olabilir."
"Önemli değil eve gidelim sadece lütfen."
"Hastaneye götürelim mikrop kapabilir."
"Hiç bir şey olmaz eve gitmek istiyorum sadece. " Karay tekrar ısrar edecekken hızla bir araba tam önümüzde durdu. Arabanın ışıkları gözlerimi acıtıyordu. İçeride ki kişi çıkıp bize dogru geldi. Işıklar görmemi zorlaştırsada gelen kişinin Dara olduğunu yürüyüşünden bile anlamıştım.
Yanıma gelip beden diliyle konuştu. " Sen iyi misin? Tutuklandığını duyunca hemen geldim."
"Teşekkür ederim, ben iyiyim." Gözlerim arbada uyuya kalan Bayan Cora'ya kaydı. "Karay Bayan Cora'yı otele götür uyuya kalmış." Hepsi o tarafa baktı. "Tamam hadi bin gidelim."
"Sen git ben taksiyle direkt eve döneceğim yol çekecek gücüm yok."
"Olmaz taksiyle dönemezsin." Dara araya girdi. "Taksiyle olmaz gel seni eve ben bırakayım." Ağabeyimde Dara ile gitmem gerektiğini söyleyince daha fazla konuşmadan kabullendim.
Ağabeyim arabaya binip uzaklaşınca Alaz da arkasını dönüp gitti. Arkasından bakarken bir el belime dolandı. Dara bana destek olmak ister gibi belimi sıkıp gözlerini kapattı. İçimde tutuğum göz yaşlarını tekrar akıttım. Saçarımın arasına bir öpücük bıraktı.
Arabaya bindirip kendide şöfor koltuğuna geçti. Yol boyunca hiç konuşmadık. Başımı koltuğun başlığına yaslayıp yüzüne baktım. Kaşarı çatık bir şeyler düşünüyor gibiydi. Bu kadar yakışıklı birinin sesinin nasıl olacağın merak ederken buldum kendimi. Her defasında başka bir ses hayal ettim ama hiç birini yakıştıranadım ona. Eşsiz bir sesi olmalıydı. Normalde beden diliyle konuşurken bir ses kulaklarıma ulaşıyordu ama bu sadece o konuşurken oluyordu.
Sesini düşünürken bana baktığını fark etmedim. Burnuma fiske vurup gülümseyerek tekrar önüne döndü.
Tüzüne bakmaya devam ettim yol boyunca. O da aradakıp göz kırpıyordu. Yüzünü seyrederken uyuya kalmıştım.
Birinin benim ceplerimi karıştırdığını hissedebiliyordum. Yanımdan gitti bir kaç dakika sonra geri dönüp beni kucağına aldı. Gözlerimi aralayınca Dara'nın yüzüyle karşılaştım ileriye bakıyordu. Sokak lambasının altında kırmızı gibi parlıyordu gözleri. Gözlerimi tekrar kapattım. Merdivenlerden çıkıyorduk bir an duraksadı.1
"Sağdan ikinci oda." Diye mırıldandığımda eğilip bana baktı. Sonra tekrar yürüdü. Odama getirip yatağımın üzerine bıraktı beni. Ayakkabılarımı çıkarırken canımın yanmasıyla inleyip gözlerimi açtım.
Dara ayağıma bakıyordu. Doğrulup baktım kan içerisinde kalmıştı. Sargı bezi sadece kandı. Yatagımın üzerinde ki ilk yardım çantasını alıp yeni sargı bezi çıkardı. Yavaşça ayağımda ki sargıyı çıkardı. Temiz bezle silip yeniden batikon sürdü. Sargı bezini sarıp eşyaları topladı.
Yanıma gelip beni uzandırdı tekrar üzerimi örttü. Kapanmak için can atan gözlerimi uykuya teslim ettim
***
Üşüyordum gözlerimi araladım oda kapkaranlıktı. Kıyafetlerim ıslaktı üşüyordum. Elime kaygan bir sıvı bulaştı. Soğuktu yatağımın ortası bir sıvıyla kaplıydı. Elimi abajurun düğmesini bulmak için gezdirdim. Sonunda elime bir şey geldi basıp ışığı açtım. Elimi ışığın önünde tutum bulaşan sıvının ne olduğunu görmek istiyordum.
Gördüğüm şeyle çığlık attım. Ellerime bulaşan sıvı kandı. Hızla yataktan kalkıp odanın lambasını yaktım yatağım kan içerisindeydi. Bir ölü beden vardı kanlar içerisinde yatağımın üzerinde. Yanında uyuyordum az önce. Yüz üstü uzanıyordu, yavaşça yaklaştım titreyen ellerimle omuzundan tutup çevirdim.
Gördüğüm yüzle geri kaçıp çığlık attım. Dara, onun ölü bedeni yatağımın üzerindeydi dili kesilmişti. Ne istemişti dilinden zaten konuşamıyordu. Katil odama kadar girmişti. "Dara!" Ses vermedi nabzını kontrolmettim bir umut ama hayır çoktan ölmüştü.
Hızla odadan çıkıp merdivenlerde inerek salona ulaşmıltım. Telefonumu aramaya başladım. Karanlıkta yürürken bir şeye takılıp yere düştüm. Dönüp baktığımda bir insan olduğunu anladım. Yalvarırım düşündüğüm kişi olmasın!
Yavaşça cesede yaklaştım her yer kan içindeydi daha fazla kana bulaşıyordum. Yan düşmüş bedeni çevirdim. Yüreğim sızladı sanki tam kalbimden vurulmuştum. Ağabeyimin ismini haykırdım. "Karay!" Boynu tamamen kesilmiş cansız bedeni yerde yatıyordu.
"Süprizimi beğendim mi Minik Kalbim." Arkamdan gelen sesle korkarak geri kaçtım. Karanlıkta sadece bir sulietten ibaretti. Ama elindeki bıçağı görmüştüm. Bıçağın ucundan kan akıyordu. Sevdiklerimin kanı.
Bağırmak istedim neden bunu yapıyorsun diye sormak istedim ama sesim içime kaçmıştı sanki. Ne kadar konuşup haykırmak istesemde tek kelime edemedim. "Onların yanına gitmek ister misin? Bence istersin." Bıçağı havaya kaldırdığı an olduğum yerden kalkıp kapıya koştum.
Yardım isteyemiyordum çığlık atanıyordum kapıyı açmaya çalıştım ama kitliydi.
"Hadi ama Minik kalbim nereye gidiyorsun?" Salonda duvarların bıçakla çizildiğine dair sesler geliyordu. Vakit kaybetmeden odama çıktım. Bencerelerden kaçabilmek ümidiyle.
Merdivenlerden çıkarken peşimden koşmaya başladı. Odama girip kaıyı kapattım. Ama gücüm yetmiyordu açmak için elinden geleni yapıyordu Avcı.
Daha fazla dayanamadım kapının açılmasıyla yere savruldum.
Kapı yavaşça aralandı kapıyı. Kapının üzerine yukarıdan aşağıya doğru kanlı bıçağıyla bir yol çizdi sonra yavaşça kendi bedeninide içeriye soktu. Yüzünde maske vardı kim olduğu anlaşılmıyordu. Avcı gelmişti Dara'yı almıştı ağabeyimi almıştı sıra bendeydi.
Hızla üzerime koştu. Çığlık atarak geriye kaçmaya çalıştım sürünerek. Ama çok geçmeden beni yakalayıp üzerime oturdu. Kollarımı tutup başımın üzerinde birkeştirdi. Hareket edemiyordum gözlerimi kapatarak çığlık attım boğazım parçalanmıştı sanki. Kanlı eli yanağıma gitti yüzüm kanla ıslandı...1
Gözlerimi açmamla karşımda Dara'yı gördüm endişeli gözlerle bana bakıyordu. Etrafıma baktım küvetin içerisindeydim. Tekrar Dara'ya baktığımda hâlâ endişeyle bana baktığını gördüm. Öldüğünü sanmıştım çok korkmuştum küvette dikleşip boynuna sarıldım. Islak elbiselerim onunda gömleğini ıslatmıştı.
Yinede sorun etmeyip bana sarıldı. Üşüyordum hemde deli gibi. Dişlerimi kontrol edemiyordum birbirlerine değip ses çıkarıyorlardı.
Yavaşça benden ayrılıp suyun içerisine bıraktı tekrar beni. " Ço...çok üşüyorum." Titreyen sesimle konuşamamış, kekelemiştim.
Ellerini hareket ettirip dudaklarını oynattı. "Çok fazla ateşin vardı ne yapaçağımı bilmiyordum bende seni küvete koyup suyu açtım ateşin düşsün diye."
"Karay nerede?" O neredeydi başına bir şey gelmemiş olması için binlercekez dua ettim.
"Karay arayıp bu gün eve gelemeyeceğini acil bir hastanın olduğunu söyledi." Rahatlayarak nefesimi verdim. Herşey bir rüyaydı.
"Sen bir duş al ben sana kıyafet getireyim." Diyerek çıktı banyodan. Etrafa baktım hâlâ yerler kızmızıydı. Küvetten çıkıp duş aldım. Ayağıma sarılı olan bez ıslanınca cıkartıp köşeye attım. Bedeni havluyla sarıp duşakabinden çıktım. Elinde pijamalarla birden Dara'yı görünce karşımda korkarak geri kaçtım.
Boş olan elini havaya kaldırdı. Zararsızım der gibi. Ona doğru bir adım atacaktım ki o benden önce davranıp yanıma ulaştı ne yaptığını anlayamamıştım. Elindeki pijamaları bana verdi. Elinden alınca beni kucağına aldı. Bir anda havalanınca boynuna sarıldım.
Yüzümüzün arasında birkaç santim vardı. Bana bakıp gülümsedi. İçimdeki huzursuzluk bir gülüşüyle azalmıştı. Banyodan çıkarken her adımında ayağının altında ezilen camların sesi kulaklarıma ulaşıyordu.1
Hiç bir şey düşünmek istemedim başımı boynuna yasladım. Odaya girince yavaşça beni yatağıma bıraktı. İlk yardım çantasını akıp yanıma geldi tekrar ayağımı sardı. İşi bitince ayağı kalkıp beden diliyle konuştu. "Kıyafetlerini giyince seslen." Odadan çıktı. Kapının arkasında beni beklediğini biliyordum. Vicudumu kurulayı giyindim hazır olunca Dara'yı çağırdım.
"Gelebilirsin!" Kapıyı yavaşça araladığında gözümde katilin içeriye girdiği an canlandı. Gözlerimi kapatıp açtım gördüklerim sadece bir rüyaydı.
Yanıma gelip havluyla saçımı kuruladı. Yastığımı düzeltip beni uzandırdı üzerimi örttü. Arkasını dönüp gidecekken elinden tutum. Korkuyordum gitsin istemedim. "Benimle kalır mısın?" Gülümseyerek beni onayladı. Yatağımın yanından yorganı kaldırıp girmesini bekledim. Ne yapmaya çalıştığımı anlamadı. Elimle yanıma vurup uzanmasını istediğimi belirtim. İkiletmeden yanıma oturdu.
"Neden ismimi haykırıyordun?" Diye sorunca ölü bedeni aklıma geldi. "Hatırlamıyorum." Demekle yetindim. Daha fazla bir şey sormadı. Göleği su içinde kalmıştı. Doğrulup düğmelerini açtım. Sesini çıkartmadan ne yaptığımı izledi. "Islanmış benim yüzümden hava soğuk hasta olma." Göleği tamamen üzerinden çıkardım. Kasları karanlıkta olsa ayın odama vurduğu o cılız ışıkta bile belli oluyordu. "Sana gömlek getireyim." Yataktan çıkacakken kolymdan tutup durdurdu. "Gerek yok." Yorganın üzerine çekip uzandı. "Bu yeterli." Dedi. Ses etmedim bende yanına uzandım.
"Kapat gözlerini uyu hadi." İkiletmeden dediklerini yaptım gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Uykum vardı yorgundum ve halsizdim en kötüsü de çok fena üşüyordum. Titrememe engel olamadım.
Belimi saran elle gözlerim açıldı. Beni kendine çekip sarıldı kalbim deli gibi atmaya başladı. Gösü sıcacıktı başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Biraz daha kendine çekti iki kalp bir beden olmuştuk. Elim gösünün üzerindeydi kalbi hızlı atıyordu. Saçlarımdan öpüp çenesini başıma yasladı. Biraz daha sokuldum tenine. Titremelerim yavaşlamıştı gözlerim kapanmak için can atıyordu. Güvende hissettiğim kollar arasında uyuya kaldım.
♥︎-------♡---------♥︎---------♡---------♥︎
BÖLÜM SONU
Nasılsınız?
Ay ay Dara ve Eflin çok tatlı değiller mi?
Bölüm nasıldı sizce, beğendiniz mi?
Bu günlük bu kadar bir daha ki bölümde görüşmek dileğiyle hoşça kalın minik avlarım˚₊· ͟͟͞͞➳❥
Okur Yorumları | Yorum Ekle |