
Yaşananlara bir türlü anlam veremiyordum. Çok sinirlenmiş, çaresiz hissetmiş ama en çokta korkmuştum. İlk defa kendimden şüphe ettiğim, bir duruma düşmüştüm. Bunun iki açıklaması vardı. Ya gerçekten aklımı kaçırıyordum ya da birileri benim aklımla oynuyordu. İki türlüde çaresizdim. Çünkü abim bile bana inanmıyorsa, başka kim inanırdı.
Bunları düşünürken, bir an gözlerim doldu. Sinirlerim boşalmıştı, bıraksalar hüngür hüngür ağlayacaktım. Ama yapamazdım, göz yaşlarımı kimsenin yanında dökemezdim. Bu yüzden hiç kimseye hiçbir cevap vermeden çıktım odadan. Arkamdan, Doğu bağırdı. Peşimden koştu ben ofisten çıkıp, arabamın gelmesini beklerken,
- Asena, bir dur!
-Ne dur Doğu? Kafayı yiyorum. Ne olur beni biraz yalnız bırak.
-Ya bir dur kızım ya! Kafayı yemiyorsun, başka bir şeyler dönüyor.
- Doğu, gözünle gördüğüne mi inanıyorsun, bana mı inanıyorsun?
-Sana inanıyorum!
-Niye Doğu? Niye! Ben bile kendime inanamıyorken, sen nasıl inanabiliyorsun bana?
-Çünkü sen benim en doğru yanımsın ve ben her zaman doğruma inanırım.
-Ya gerçekten deliriyorsam ya yaşadıklarım sadece beynimin bana oynadığı bir oyunsa?
- Bak Asena, gördüklerine değil, kendine inanmalısın. Çünkü bir şeyler ters gidiyor ve bu ters giden şeyleri ancak ikimiz düzeltebiliriz. Bu yüzden, en çok kendine inanmalısın ki neler döndüğünü anlayalım.
-Ya abim haklıysa.
Doğu Asena'ya sarıldı, Asena'da başını Doğu'nun göğsüne yasladı. Birden gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Doğu devam etti
-Şşşşşş sakin ol, öyle bir şey yok. Abini buna inandıranlar. Senide böyle devre dışı bırakmaya çalışıyorlar güzelim. Lütfen onlara istediklerini verme.
Asena Doğu'dan ayrılıp, göz yaşlarını sildi ve Doğu'nun gözlerinin içine bakarak konuştu.
-Tamam haklısın, onlara istediklerini veremem.
-İşte benim kızım.
-Bu kadar coşkuya gerek yok tamam. (Buruk bir tonla gülerek)
-Hadi gel gidiyoruz.
-Nereye?
Asena, kaşlarını hafifçe çattı, Doğu'nun gözlerine yorgun ama meraklı bir şekilde bakarken.
-Gidince görürsün. Hadi gel.
Diyerek cevap verdi Doğu, sonrasında Asena'nın elini tutarak arabasına kadar ilerledi. Ön koltuğun kapısını açtı ve konuştu.
-Buyurun hanımefendi.
-Teşekkürler, çok naziksiniz Doğu Bey.
Doğu, Asena'nın kapısını kapatıp, direksiyonun başına geçti. Araba hareket ettikten sonra, Asena, yol boyunca şehrin ışıklarını izleyip, kendini dinledi. Yol boyunca ikisi de tek kelime etmedi çünkü konuşamayacak kadar yorgun ve mutsuzdular. Yol bitip araba durduğunda, Asena denizin o muhteşem kokusunu duydu. Gözlerini denize çevirip, sahile baktığında, içine huzur doldu. Hemen arabadan indi, koşarak suya doğru yaklaştı. Derin bir nefes alıp, denizin kokusunu içine çekti. Doğu'ya döndü, şaşkın bir ifadeyle konuştu.
-Sen nerden biliyorsun burayı?
-İyi bir gözlemciyim.
-Sen beni mi takip ediyorsun.
- Hayır canım ne münasebet. Sadece Türkiye'ye ilk geldiğin günün akşamı bende buradaydım. Sen beni görmedin ama ben seni gördüm.
- Tesadüf diyorsun
Dedi, yüzüne alaycı bir ifade yerleştirip. Buna inanmadığını belli ederek.
-Yaniğğğ denk gelmiş işte(!)
-Hı hı kesin öyledir.
Doğu hafifçe tebessüm etti ve Asena'ya biraz daha yaklaştı. Birbirlerinin nefes alışverişini hissedecek kadar yakınlardı. Asena konuşmaya devam etti.
-Benimle ilgili bu kadar çok şey bilmek seni korkutmuyor mu?
-Hayır, aksine bu durum bana heyecan veriyor.
-Tehlikeli sularda yüzüyorsunuz Doğu Bey.
Doğu, arkadan Asena'ya sarılıp fısıldadı.
-Kıyıya vurduğumda senin gözlerini göreceksem, tehlikenin bir önemi yok, Küçük Hanım.
-Yaratıcı bir iltifattı taktir ettim. (Dedi, gülerek.)
-Bana bilmediğim bir şey söyleyin hanımefendi. (Yüzüne şımarık bir ifade yerleştirerek.)
-Aman hemen de şımar.
-Yeteneklerimin farkındayım diyelim.
-Peki öyle olsun.
Birbirlerine sarılıp, bir süre kıyıda oturdular ve denizin dalgalarının muhteşem koreografisini izlediler. Sessizliği bozan Doğu oldu.
-Asena.
Asena başını Doğu'ya doğru çevirip cevap verdi.
-Efendim.
-Sana oyun oynayanların oyununu bozmak için bizim de bir oyun oynamamız gerek.
-Anlamadım, ne oyunu?
-Onların planları, seni kendinden şüphe ettirmek ve seni yalnız bırakıp planları tam olarak neyse onu gerçekleştirmek.
-Eeee yani?
-Yani diyorum ki onlara istediklerini verirsek, açıklarını yakalamamız daha kolay olur.
-Yani bu saatten sonra sende bana inanmıyorsun.
Dedi, Göz kırparak.
-Aynen öyle, sana inandığım ikimizin arasında kalacak, başka kimse bilmeyecek.
-Tamamdır.
-Ha birde, rolünüzü çok iyi oynamanız gerekiyor, Asena Hanım. Kimse şüphelenmemeli.
-O iş bende merak etme.
Doğu ile Asena, saatlerce denizin kıyısında oturdular. Sonrasında, Doğu Asena'yı otele bıraktı. Çünkü konuştukları gibi rolünü iyi oynaması gerekiyordu. Çaresizliği, bilinmezliği ve yalnızlığını dışarıya iyi yansıtmalıydı.
KÜRŞAT ALTUN
Saat 22: 30 gibi ofisten çıkıp, eve geçtim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Oya hemen yanıma geldi ve bana sarıldı.
-Hoş geldin hayatım.
Kürşat, iç çekerek, cevap verdi.
-Hoş bulduk canım, hoş bulduk.
-Kürşat, bir şey mi oldu? Yüzünden düşen bin parça.
-Yorucu bir gündü, canım bir şey yok.
-Emin misin?
-Eminim. Asena yukarda mı bir şey konuşmamız gerekiyor da.
-Yo gelmedi eve, bende seninledir diye düşünmüştüm.
-Nasıl ya! Eve hiç uğramadı mı?
-Hayır canım.
Kürşat hemen telefonuna sarıldı Asena'yı aradı. Telefon açıldığında, Kürşat panikle ve öfkeyle konuştu.
-Neredesin sen?
-Oteldeyim abi.
-Asena'nın sesi çok kötü geliyordu telefondan.
-Otel mi, ne oteli? Ne işin var kızım senin otelde!
-İstediğim sorudan başlayabilir miyim?
-Zevzeklik etme Asena!
-Tamam, sabah olanlardan ötürü biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. O yüzden otele geldim ve bugün burada kalacağım.
-Asena ben sana kızdım ama evden kaçmanı gerektirecek kadar öfkeli değilim abim. Hadi eve gel.
Asena ağlamaklı bir halde, titreyen sesiyle cevap verdi.
- Bana kızdığın için buraya gelmedim abi.
-Niye gittin o zaman?
-Abi, ben iyi değilim, Yaşadığım şeyler sanırım bana ağır geldi. Deliriyorum galiba. O yüzden bana biraz müsaade et ben biraz kendimle kalayım.
Asena bunları söyledikten sonra, telefonu kapattı. Kürşat, telefonun kapandığını fark edince, kendi kendine fısıldadı. "Bilinçli yapmamış" Kürşat'ın içinde hem korkunun hem endişenin alevleri harlandı. Bu sırada, Oya araya girdi.
-Ne olmuş, niye otele gitmiş?
-Biraz yalnız kalmak istemiş.
-Sebep?
-İyi hissetmiyor, bu aralar kendini.
Kürşat ile Oya bu sırada salona geçtiler. Kürşat kanepelerden birine oturup başını iki elinin arasına alıp, derin bir nefes aldı. Çaresiz ve mutsuz hissettiği açıkça anlaşılıyordu.
Oya Kürşat'ın yanına oturdu ona sarılıp masum samimi bir ses tonuyla konuştu.
-Kim ne yapmış ki kendini kötü hissediyor?
-Bilmem, kafası karışıyor bu aralar, bende neden olduğunu anlayamıyorum.
-Çocukluğunda ki travmalardan kaynaklı olabilir. Bir yerde okumuştum küçükken yaşadığımız kötü olaylardan kaynaklı beynimiz garip tepkiler verebiliyormuş. Gerçek olmayan şeyleri, görme duyma gibi.
-Zannetmiyorum sadece fazla yorgun.
-Bir kliniğe mi götürsek?
-Abartma Oya!
-Ne var canım, iyiliğini düşündüğüm için söylüyorum.
-Senin Asena'nın iyiliğini düşünmene gerek yok, ben abisi olarak düşünürüm!
-Ya bugün abi kardeş sizdeki bu sinir nedir?
-Bugün mü?
-Sen bugün Asena'yla konuştun mu?
-Hayır canım. Dün onunla konuştum o da beni tersledi, bugün seninle konuşuyorum sende beni tersliyorsun.
Diye cevap verdi, Oya yüzünde endişeli bir tavırla bağırarak.
-Bugün dedin ama.
-Günleri karıştırdım, kafamda o kadar çok şey var ki
-Bak, senin de kafan karışabiliyor Oya
Dedi, imalı bir ifade ve ses tonuyla Kürşat. Cebinden telefonunu çıkardı. Oya, Kürşat'ın birini arayacağını anlayıp panikle,
-Kimi arıyorsun?
-Doğu'yu Asena en son onunlaydı, ne konuştuklarını soracağım.
-Uyuyordur, bu saatte sabah konuşursunuz.
Oya belli etmemeye çalışsa da gözleri korkusunu açık ediyordu.
-Uyansın, söz konusu kardeşim.
Kürşat telefonu kulağına götürüp, açılmasını bekledi.
-Alo
-Doğu, uyuyor muydun?
-Hayır. Birkaç evrak işim vardı, onlara bakıyorum. Niye ne oldu?
-Asena eve gelmemiş, aradım nerde olduğunu öğrenmek için "Oteldeyim, bugün burada kalacağım" dedi.
-Biliyorum. Eve gitmek istemediğini, kendi kendine kalmak istediğini söyledi. Bende bizim otellerden birine bıraktım.
-Nasıl müsaade edersin tek başına kalmasına! Kolundan tutup eve getirmen gerekirdi.
-Kürşat, kızın halini görmedin mi? Bir bırak, kafasını toplasın.
- İyi olduğuna emin misin, peki?
- Değilim. Ama iyi olacak, biraz zamana ihtiyacı var sadece.
- İyi peki, bir şey olursa bana haber ver.
- Tamam kardeş.
Kürşat, telefonu kapattıktan sonra gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Bu sırada Oya konuştu.
-Ne diyor?
- Bırak biraz kafasını toplasın diyor.
-Tam olarak ne olduğunu bana artık söyler misin? Kafası karışıyor dan kastın ne?
- Asena bugün, senin eve geldiğini söyledi.
-Ben mi eve gelmişim
Dedi Oya şaşkın bir ifadeyle.
-Evet.
-Ben senden biraz önce geldim eve.
-Biliyorum, Asena öyle demiyor.
-Kürşat, sen fark etmemiş olabilirsin ama Asena son zamanlarda bana karşı hep gergindi. Beni istemiyordu, şimdi de bana iftira atıyor!
- Ne biçim konuşuyorsun sen! Bahsettiğin kişi benim kardeşim, iftira falan attığı yok. Sadece kafası karışık.
-Kafası karışık dediğin şey, resmen delirmesi Kürşat! Artık kabullen! Kızın akıl sağlığı tehdit altında!
Dedi, haykırırcasına.
-Oya!
Diye, kükredi Kürşat. Gözlerinden öfkesi belli oluyordu. Sonra tehditkâr bir tonla devam etti konuşmasına.
-Bir daha Asena ile ilgili böyle saçma sapan konuşursan, külahları değişiriz bilmiş ol. Ne olursa olsun kardeşim o benim ve hiç kimse onunla ilgili böyle şeyler söyleyemez. Bu kişi benim nişanlım olsa bile!
Kürşat bunları söyledikten sonra dış kapıya yöneldi, ceketini alıp çıkacaktı ki,
Oya, gözleri dolmuş ama öfkeden pes etmeyen bir tonla bağırır
-O senin kardeşinse, ben de senin nişanlınım Kürşat! Hep onun tarafındasın! Yeter artık! Ne zaman haklı olanı göreceksin? Ne zaman beni de önemseyeceksin?
Kürşat, Oya'nın söylediklerine karşılık, hiçbir şey söylemedi. Öfkeyle kapıyı çırpıp çıktı.
KÜRŞAT ALTUN:
Evden çıkıp Doğu'nun evine gittim. Kafam çok karışık moralim çok bozuktu. Doğu'nun bahçesine girdim. Arabada biraz bekledim. Derin bir nefes aldım, bekledim. Bekledim. Biraz daha sakin hissettiğim zaman arabadan indim. Evin kapısını çaldım. Kapıyı doğu açtı. Karşısında beni görünce çok şaşırdı. Önce içeri davet etti, sonra ne olduğunu sordu.
-Hoş geldin kardeş.
-Hoş bulduk kardeş.
-Hayırdır, bir sıkıntı mı var? Yüzünden düşen bin parça.
-Oya'yla kavga ettim.
-Sebep?
-Asena ile ilgili durumu sordu, biraz bahsettim.
-Telefon konuşmasını söyledin mi?
-Hayır, sadece eve geldiğini söyledim.
-Ne dedi ki kavga ettin?
-Yok Asena ona kafayı takmış, yok Kafası karışık diyormuşum ama o deliriyormuş. Birde evden çıkmadan, "Hep Asena'nın yanında olduğumu onu önemsemediğimi" falan söyledi.
-Anladım kardeş, kötü bir akşam olmuş senin için. Geç otur biraz sakinleş.
-Kardeş, ben çok daralıyorum ya, mekâna mı gitsek?
-Dağıtalım diyorsun.
-Aynen öyle.
-Tamam. Bekle, üstümü değişip geleyim.
-Tamam bekliyorum.
Doğu, hemen odasına çıktı. Üstünü değiştirip aşağı indi ve Kürşat'la evden çıktılar.
İkisi de yıllardır bir problem yaşadılar mı, Feyyaz Abi'nin mekanına gider, orada kafalarını dağıtırlardı. Bu yüzden soluğu Feyyaz Abi'nin mekânında aldılar. İçeri girip yıllardır onlar için rezerve edilen masaya oturdular. Garson onları büyük bir saygı ve minnetle karşılayıp, siparişlerini aldı. Birkaç dakika sonra Feyyaz Abi geldi masaya, Onunla biraz sohbet ettiler, sonrasında Feyyaz Abi müsaade isteyerek ayrıldı yanlarından. Bir süre masada sessizlik oldu, Kürşat masanın üstünde duran kadehine bakıyordu, Doğu'da Kürşat'a bakıyordu. Kürşat'ın bu sessizliğinden endişelenmeye başladığı için konuşmayı başlatan, Doğu oldu.
-Kürşat, iyi misin kardeş?
-Bilmiyorum.
Yorgunluğu, tükenmişliği sesinin düşük volümünden belli oluyordu.
-Ne hissediyorsun şu an?
-Karmaşa.
-Nasıl yani?
-Bir tarafta, kız kardeşim canımın bir yarısı. Bir tarafta âşık olduğum, yıllardır hayatımda olan kadın, canımın diğer yarısı. İkisi de benden onlara inanmamı, güvenmemi bekliyor. Ama hangisi doğruyu söylüyor bilemiyorum. Tüm kanıtlar Oya'yı doğruluyor. Öbür taraftan Asena'da yaşananları öyle bir gerçeklikle anlatıyor ki, Ona da yalan söylüyor ya da deliriyor demek gelmiyor içimden.
- Ama içindeki ses, birinin söylediklerine daha çok inanıyor, değil mi?
-Evet, öyle ama bir türlü emin olamıyorum.
-Kim peki?
-Oya.
-Anladım.
-Tüm kanıtlar, Oya'yı doğruluyor. Ayrıca Oya hep doğrucu, düzenli tertipli, zarif bir kadındı ve ilişkimiz boyunca hiç güvenimi sarsacak bir şey yapmadı.
-Bazen zarafet, bazı hataların üstünü örtmek için tasarlanmış bir maskedir.
-Haklısın ama bu ihtimali düşünmek istemiyorum.
-Bazen hiç istemediğimiz şeyler gerçek olur, Kürşat.
-Kapatalım mı bu konuyu? Zaten yeterince çaresiz hissediyorum.
Olanları konuşurlarken, bir anda ikisinin kulakları da kurşun sesleriyle çınladı. Mekânın camları indi, kadehler patladı.
Doğu refleks olarak Kürşat'ın sandalyesini de kendi sandalyesini de devirdi. Önlerindeki yemek masasını önlerine çekti ve kalkan olarak kullandı. Ardından hemen silahlarına davrandılar. Çatışma sırasında, Kürşat bağırarak,
-Kim ulan bunlar!
-Bilmiyorum.
-Her boku biliyorsun, bundan haberin yok mu?
-Lan müneccim miyim ben!
-Arada şüphe etmiyorum değil, kardeş.
-İyi, şimdi emin olabilirsin, değilim.
-Bana bak lan.
-Ne var lan!
-Bunu söyleyeceğime gerçekten inanamıyorum
-Lan uzatma artık söyle, bunca şeyin içinde birde senin nazınla uğraşamam.
Kürşat bağırarak, devam etti.
-Bana bir şey olursa Boncuk sana emanet, tabi Oya'da.
-Boş boş konuşma Kürşat.
-Lan, olur ya da olmaz. Sen dediğimi yap.
-Senin ailen benim ailem ve ben ailemi her zaman gözetirim.
-Eyvallah kardeş.
Biraz zaman sonra, silah sesleri kesildi. Doğu ve Kürşat masanın arkasından çıkıp, ikiye ayrılıp, mekânı kolaçan ettiler.
-TEMİZ!
-TEMİZ!
Doğu bir an Durdu ve endişeli bir şekilde şu soruyu sordu.
-Feyyaz Abi nerde?
-Bilmiyorum.
-Aşağı kata baktın mı?
-Hayır.
-Tamam, yürü aşağıya bakalım.
Kürşat, başını aşağı doğru eğip, Doğu'yu onayladı, sonra aşağı kata indiler. Feyyaz abiyi dipte bir yerde mobilyaların arasına çökmüş görünce, biraz mahcubiyet ve korku hissettiler. Feyyaz Abinin yanına gidip ayağa kalkmasına yardım ettiler.
-İyi misin abi?
-Sanırım iyim Doğu.
Dedi titreyen sesiyle.
-Biz ne olur ne olmaz seni bir hastaneye götürelim.
Feyyaz Abi, başıyla Doğu'yu onayladı.
Mekândan çıkıp, Hastaneye gittiler.
OYA ATEŞ
Bunlar yaşanırken, Oya eline kahvesini almış mutfağının camından dışarıyı izleyerek telefonla konuşuyordu.
-Bakıyorum yine amacına ulaşamamışsın.
-_________________________________
-Acele etmemen gerektiğini söylemiştim.
-_____________________________
-Plana ve zamana sadık kal lütfen.
-______________________
-Onu çok hafife alıyorsun.
-______________________
-Benim gücüm Doğu'ya yetmiyor ki, adım kadar eminim Asena'ya inanıyor.
-________________________________
-Kanıt mı? Doğu, kameralara belgelere değil sadece ona inanıyor.
-__________________________
-Bu güveni sadece ona özel bir şey.
-____________________________
-Yani bir tek Asena üzerinden yürüyebilirsin.
-__________________________________
-Kürşat'ın bu duruma onay vermemesi için elimden geleni yaptım. Ama Doğu bir şekilde onu ikna etti.
-______________________________________
-Kardeşine kıyamıyor ne yapayım.
-_______________________________
-Doğu'nun zayıf noktası, Asena.
-Hayır! Kürşat'ı karıştırmayacaksın söz verdin.
-________________________
-Sözüne sadık kalmazsan, tüm planını bozarım.
-____________________________
-Benimle oynamaya kalkma, sakın!
-____________________________
-Doğu'nun her şeyden haberi olur, sonra seni parçalara ayırır.
-__________________________
-Dene de gör.
-___________________
-Ha şöyle.
-_________________
-Tamam görüşürüz.
DOĞU BOZKURT
Feyyaz Abiyi, hastaneye götürdüğümüzde doktorlar fiziksel olarak bir sorun olmadığını ancak psikolojik olarak biraz kötü olduğunu söylemişlerdi. Bunu Feyyaz Abiyi mekânın aşağı katında gördüğümde, bende anlamıştım.
Birkaç saat sonra hastaneden çıktığımızda, Feyyaz Abiyi evine götürüp, evinin güvenliğini sağladıktan sonra oradan ayrıldık.
Arabayı sürüyordum ama Kürşat'ın nereye gitmek istediğini bilmiyordum çünkü mekânda konuştuklarımızdan sonra bir daha konuşmadı.
-Kardeş, bana gidelim mi?
-Yok Doğu, sen beni bir otele bırak. Ben biraz yalnız kalayım.
-Benim evde de yalnız kalabilirsin.
-Anlamadım.
-Oğlum, koskoca evde 2 tane adam, eminim kendine yalnız kalacak bir yer bulursun.
-Boş ver Doğu, hiç gerek yok.
-Oğlum hadi ya, bak seni yalnız bıraktığımı Asena duyarsa, benim içimden geçer. Kıyma bu kardeşine.
-Bacak kadar kızdan mı korkuyorsun lan?
-Birincisi bacak kadar falan değil, ikincisi bazen tahmin edilmez derecede sinirli oluyor.
Dedi. Yüzüne masum bir gülümseme yerleştiren Doğu.
-Doğru, özellikle yeni uykudan uyanınca sinir küpü oluyor.
Hafif bir kahkaha atarak.
-O yüzden bana gidiyoruz Kürşatcım, itiraz istemiyorum.
- İyi gidelim de Boncuk sana fırça kaymasın.
Dedi. Gülerek.
-Allah razı olsun kardeş.
Eve geçtiğimizde, Kürşat hemen uyumak istediğini söyledi. Bende odalardan birini onun için ayarladım. Sonrasında bende odama geçtim. Duş aldım üstümü değiştirdikten sonra, ceketimin cebinden telefona uzandığımda, çatışmada hasar gördüğünü hatırladım ve telefonu elime alıp, sim kartını çıkarıp, sıfır bir telefona taktım.
Telefon açılınca, Asena'nın aramalarını ve attığı mesajları gördüm. Kendi kendime mırıldandım.
İşte şu an sinir küpü olmuştur, bu Boncuk. Allah'ım sen yardım et diyerek, geri aradım.
-Neredesin sen? Arıyorum açmıyorsun, mesaj atıyorum cevap vermiyorsun. Şuurda anamdan emdiğim süt burnumdan geldi!
-Kızım bir sakin ol.
-Olamam efendim, sakin falan olamam.
- Asena bir dur! Telefon kırıldı ondan telefonlarını açamadım mesajlarına cevap veremedim.
-Nasıl kırıldı?
-Düştü kırıldı işte.
-Sen benden bir şey mi saklıyorsun?
-Yoo
-Bana yalan söyleme Doğu! Eğer telefon kırılmış olsaydı, o an başka bir telefona geçer, bana dönerdin.
-Tamam, tam olarak öyle olmadı.
-Nasıl oldu?
-Yavrum endişelenecek bir şey yok.
-Nefret ediyorum benden sürekli bir şey saklamandan.
-Güzelim önemli bir şey değil anlatıp, kafanı şişirmeye gerek yok.
-Elbet, öğrenirim ben Doğu. Neyse şimdilik bu konuyu kapatıyorum ama peşini bırakmayacağım.
-Tamam Küçük Hanım anlaşıldı.
-Abimden haberin var mı? Korumalar akşam çıkıp gittiğini söyledi.
-Benimle merak etme.
-İyi mi?
-Çok iyi sayılmaz.
-Niye ne olmuş?
- Oya'yla tartışmışlar.
-Anladım, çok mu kötü, yanınıza geleyim mi?
-Olabilir aslında Kürşat'ta seni merak ediyordu.
-Tamam ben çıkıyorum.
-Bir saniye Küçük Hanım, öyle kendi başına gelmek yok.
-Ne yapayım oteldekileri de mi toplayayım?
-Hahahah çok komik. Çocuklarla gel, demek istemiştim.
-Ya ne gerek var, sıkıldım sürekli tepeme birilerini dikmenizden.
-Otelde kalmak isteyen sendin, Küçük Hanım.
-Off tamam, mesaj alındı.
-Ha şöyle, dikkatli gel.
-Tamam, görüşürüz.
-Görüşürüz.
Yaklaşık yarım saat, kırk dakika sonra evin kapısı çaldı. Odamdan çıkıp aşağı indim. Kapıyı açtığımda karşımda Asena vardı.
-Hoş geldin.
-Hoş buldum, dedi. Ceketini çıkardıktan sonra, duraksamadan ona sarıldım.
- Doğu…
-Hı?
- İyi misin?
- İyiyim, neden sordun?
-Ne bileyim, öyle birden sarılınca.
Başımı hafifçe geri çekip kaşlarımı çattım.
-Sana sadece iyi olmadığım zamanlar mı sarılıyorum ben? Kırıldım vallahi şu an.
Asena dudak büktü, gülmemeye çalışıyordu.
- Tamam ya, bir şey demedim. Sadece bir an çok yorgunmuşsun gibi hissettim.
- Yo, gayet iyiyim.
-İyi o zaman… Abim nerede?
-Odasında. Bekle, çağırayım.
Kürşat'ın odasının bulunduğu kata çıktım. Odanın önüne geldim. Kapıyı iki kez tıklatıp açtığımda, Kürşat'ı yatağa uzanmış şekilde tavana bakarken buldum.
-Kürşat?
Bir anlık irkildi. Kapının açıldığını duymamış gibiydi.
-Hı… Ne oldu?
-Sakin ol lan, benim. Neyse… Bir misafirin var.
Kürşat kaşlarını çattı.
-Kimmiş o?
- Asena seni görmeye geldi.
Kürşat yatağından doğrulurken homurdandı.
-Hemen her şeyi okudun mu lan?
- Ne yapayım, merak etmiş.
-O da her şeyi merak ediyor zaten, dedi, homurtulu bir sesle.
-Kapıya doğru yürümeye başladı.
- Ha bu arada, mekânda olanlardan haberi yok. Ona göre.
-Söylememen iyi olmuş… Zaten kafası yeterince karışık.
Beraber odadan çıktık ve aşağı indik.
Aşağı indiğimizi gören Asena, koşarak abisine sarıldı. Kürşat'ta karşılık verdi. Sonrasında salona geçtik. Kürşat, Asena'ya döndü ve konuştu.
-Evet, söyle bakalım kaçak.
-Neyi abi?
-Evin varken niye otellerde kalıyorsun?
-Biraz kendimle kalmaya ihtiyacım vardı abi.
-Kızım evde seni sosyalleşmeye mi zorluyoruz, evde de kendinle kalabilirsin.
-Abi daha fazla bu konuda konuşmasak?
-İyi peki öyle olsun Boncuk.
-Eeeee sen anlat.
-Neyi?
-Sen niye evinde değilsin? Ya da şöyle sorayım, Oya'yla niye tartıştın?
Kürşat gözlerinde öfkeyi belli ederek, Doğu'ya baktı. Doğu'da bunun nedenini anlayıp cevap verdi.
-Bana hiç bakma, evden sinirle çıktığını başkasından öğrenmiş, bana nerde olduğunu biliyor musun diye sordu. Bende daha fazla, endişelenmesin diye burada olduğunu söyledim.
-Kimden öğrendin?
-Kaynaklarımı söyleyemem abi kusura bakma.
-Oya ile kavga ettiğimi nerden biliyorsun?
Asena kabak Doğu'nun başına patlamasın diye Doğu'nun konuşmasına müsaade etmeden, cevap verdi.
-Tahmin etmek, zor olmadı abi.
-Neyse önemli bir şey değil, ufak bir tartışma, konuşur hallederiz. Neticede 2 haftaya düğün var.
Asena bir şey söylemese de abisinin Oya ile evlenmesinin tehlikeli olacağını düşünüyordu ve bu düşünce kalbini acıtıyordu. Ama abisinin ona inanmadığını bildiği için ne söylerse söylesin boşuna olacağının farkındaydı. Asena, abisinin sesindeki inkârı ve kendini kandırışını duydukça, içine oturan sıkıntıyla Doğu'ya döndü. Doğu da ona bakıyordu. Sessizlikte bir anlaşma vardı: İkisi de bu düğünün felaketle sonuçlanacağını hissediyordu."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |