"Yarası iyileşse de insanın, yarısı iyileşemiyor"
gözlerimi kapatıyorum 11 aylık Agir, gülücükler saçarak bana doğru ilk adımını atıyor, gülüyorum ve aynı zamanda ağlıyorum.
Gözlerimi açıyorum Ameliyathane'nin kapısına bakıyorum, Agir yok.
Gözlerimi kapatıyorum ilk öpücüğünü 1 yaşındayken yanağımda ki gamzeye konduruyor.
Gözlerimi açıyorum doktorlar koşarak önümden geçiyor, herkes çığlık atıyor.
Gözlerimi kapatıyorum Agir'in ilk kelimesi "Baba" oluyor, yaş 1 buçuk.
Gözlerimi açıyorum yoğun bakıma bakıyorum, Agir hareketsiz yatıyor.
Gözlerimi kapatıyorum bir gece korkmuş ilk defa o gün saçlarımı avucunda toplamıştı, yaş 3.
Gözlerimi açıyorum Agir uyanmıyor.
Gözlerimi kapatıyorum "Babamı istiyorum" diyor ağlayarak yaş 3.buçuk.
Gözlerimi açıyorum gelen giden oluyor ama Agir gelmiyor çünkü uyuyor, hemde derin bir şekilde.
Gözlerimi kapatıyorum "seni seviyorum" diyor yaş 4.
Gözlerimi açıyorum herkes karşımda ağlıyor ama Agir uyanmıyor ve zaman geçmiyor.
Yerimden kalkıp çıkışa doğru yürümeye başladım, Vanessa, annem ve Rojda da kalktı ama Azad'ın onları durdurduğunu gördüm.
1 hafta olmuştu ama oğlum uyanmıyordu, beyin kanaması geçirmişti.
Hala uyanmıyordu, doktorlar ise beklememizi söylüyorlardı.
Vücudunun dayanamadığını ve güçsüz olduğunu aynı zamanda direnmediğini söylüyorlardı.
Yalan söylüyor hepsi çünkü benim oğlum benden daha güçlüydü.
Daha dayanıklıydı, benim oğlum kolay pes etmezdi.
1 haftadır üzerimde onun kanı ile duruyordum ama ne bir kelime etmiştim ne de boğazımdan bir şey geçmişti.
Başım dönüyor ve dayanamıyordum.
3 defa bayılmış 6 defa sinir krizi geçirmiştim ama sanki o ben değildim çünkü kendime geldiğimde herkesten daha sakindim.
Adımlarım kendiliğinden ilerlerken Azad 2 adım arkamdan geliyordu.
Canım yanıyordu, Azad da o günden beri üzerini değiştirmemiş ve bir şey yememişti yani ben görmemiştim.
Üzerinde ki gömlekte Agir'in kanı vardı, kuruyan kanı.
Hastaneden dışarı çıktığımda kalabalığı gördüm, Babamla beraber aşiretimin çocukları dahi gelmiş hastaneyi kuşatmışlardı.
5.günde babam çocukları ve kadınları geri gonderdiğini söylemişti ama büyükler hala burdaydı.
Beni gördükleri gibi hepsi başını eğince hastanenin arkasına doğru yürüdüm.
Adımlarım kendiliğinden gidiyordu, yüzüm bembeyaz gözlerim ruhsuzdu.
Şu 7 gün bana 7 sene gibi gelmişti, belki de Azad'a verdiğim acının kefaretini ödüyordum.
Ama oğlum uyansın ben kefaret olarak ölmeyi bile kabul ederdim.
Oğlum uyanmiyor, bana "Anne" diye seslenmiyordu.
Gece karanlığı etrafı sararken havada ki poyraz saçlarımı uçuşturuyordu.
Geçip bir banka oturduğumda arka tarafta kimse yoktu, Azad başımda dikilince yana kayıp ona da yer açtım.
Hemen yanıma kurulup gökyüzüne baktı, sessizlik.
1 haftadır hiç konuşmamıştık çünkü ikimizde sadece Agir'in uyanmasını bekliyorduk.
Başka bir şey umurumuzda değildi.
Azad'ın gözleri kıpkırmızıydı, onu tanımasam ağladığını söylerdim ama ağlamamıştı.
Benimki gibi uykusuzluktan bu haldeydi zira benim gözlerim de kıpkırmızı olmuştu.
Üstünde ki ceketi çıkarıp omuzlarıma bıraktı ama konuşmadı, burnuma dolan kokusu ile genzim sızladı.
Sonra Sigara yaktığını gördüm, içine derin bir nefes çekip bekledi.
Dışarı üflediği duman ise nerdeyse yoktu, hepsini içine hapsetmişti.
Bakışlarının bana döndüğünü hissettim ama ona değil ayaklarıma bakıyordum.
Utanıyordum, ben anne olmayı hala beceremiyordum.
Üstelik bana gecesinde Agir'e ne kadar iyi baktığımı söyleyip teşekkür etmişti, sabahında ise Agir'i kanlar içinde görmüştük.
Gözlerimden bir damla yaş akınca silmedim çünkü arka arkaya akmaya devam etti.
Azad'ın yutkunduğunu duydum sonra yönünü bana çevirdi, "Uyanacak Dildar" dedi ama sanki bana değil de kendine söylüyordu.
Omuzlarım sarsıldığında ağlamam şidettlendi, "Bakamadım oğluma, tutamadım onu" dedim ağlayarak.
Boğazımda ki düğüm bir türlü çözülmüyor beni nefessiz bırakıyordu.
"Azad oğlum uyanmıyor" dediğimde ne ara yüzümü kapattığımı bilmediğim ellerimi bileklerinden tutup indirdi.
"Dildar bana bak" diye fısıldadı ama bakamadım.
"Oğlum uyanmıyor!" Diye bağırdım.
Birden beni kendine çekip sarıldığında daha çok ağlamaya başladım.
Ellerim belini sıkı sıkıya tutarken onun bir eli saçlarımda diğer eli belimdeydi.
"Azad oğlumuz neden uyanmıyor" diye sordum hıçkırarak.
Çenesini başıma yasladığında kalp atışları hızlanmıştı ama heyecan değil korkuydu bunu yaptıran.
"Uyanacak Dildar, benim oğlum güçlüdür bunu bilmiyor musun?" Diye sordu kısık bir sesle.
Çığlık çığlığa ağladığımda beni susturmadı, sadece saçlarımı şevkat ile okşadı.
"Uyansın ne olur uyansın! Ben yapamam o da giderse ben yapamam!" Dedim başımı omzuna vurarak.
Saçlarımdan öptüğünde beni daha çok ağlattığının farkında değildi, bana şevkatini değil nefretini sunmalıydı.
"Dildar güçlü olman gerekiyor, bak ben inanıyorum o uyanacak. O bizim oğlumuz nasıl dayanmaz" dediğini duydum.
Ondan ayrılıp ıslak gözlerle ona baktığımda gözlerinde ki buğuyu gördüm.
Gözlerimden bir damla daha yaş aktığında yüzümü avuçları arasına alıp gözyaşlarımı baş parmakları ile sildi.
Başını sallayıp hafif bir tebessüm edince "Uyanacak" diye onayladı beni.
"Ona seni anlatacaktım, yemin ederim anlatacaktım mutlu olsun seni bilsin diye" dediğimde başım omzuma düştü.
Elleri hala yüzümdeyken gözlerime öyle bir acı ile baktı ki dudaklarımdan inleme gibi bir ses çıktı.
"Azad onu senden ayırdım diye mi bunlar oldu? O uyansın ben bedel olarak ölmeyi bile kabul ederim" dedim ama kaşlarını çatıp birden alnımdan öpünce "sakın! Sakın Dildar, sen olmazsan o bana eksik kalır. Ne o beni bulduğu için sevinir ne de ben senin yokluğunda ona baba olabilirim" dedi dudakları hala alnımdayken.
Kollarımı boynuna sardığımda hemen beni kendine çekti, "özür dilerim Azad, bizim meselemize onu karıştırmamalıydım, onu babasız bırakmamalıydım" dedim tekrar ağlayarak.
Dudaklarını tekrar saçlarımda hissettiğimde saçlarıma düşen bir damla ıslaklık hissettim ama hemen ardından yağmur damlamaya basladi.
"O uyandığında her şeyi anlatacağız ona Dildar" dediğinde başımı sallayip onu onayladım.
Sonra koşan adım sesleri duydum, hemen ondan ayrılıp baktığımda yasemin gözleri kızarmış bir şekilde bize bakıyordu.
Hem ağlıyor hem de gülüyordu, ikimizde hemen ayağı kalktığımızda dudaklarında dökülen cümle ile öyle bir nefes aldım ki ellerim dizlerime tutundu.
Azad ile göz göze gelince güldü, bende güldüm.
İkimizde koşar adımlar ile hastaneye girdik, Agir'i normal odaya almışlardı.
Babam, Annem, Rojda, Vanessa,Dijvan, Ferhat, Hazal, Ali, Asaf, Muhammed abi, yasemin hepsi gülerek bize bakıyorlardı.
"Nerde?!" Diye sordum heyecanla, günler sonra yüzümde ilk defa bir gülüş vardı.
Vanessa bana doğru gelip saçlarımdan öptü, "Efsun önce üzerini değiştir seni böyle görmesin" diye fısıldayınca üzerime baktım ve haklıydı.
Onu görmek için her şeyi yapardım, o yüzden onu onaylayıp getirdiği kıyafetleri alarak bir odaya girdim ve üzerimi degistirdim. Sonra lavaboda saçlarımı düzeltip yüzümü yıkadım.
Hızla odadan çıkıp Agir'in kaldığı odaya yürüdüğümde yüzümde hala bir gülümseme vardı ve gözlerimin parladığını biliyordum. Kapının önünde yine herkesi yerinde buldum ama farklı.
Hepsinin yine gözlerinde yaş vardı ve gülmüyorlardı, tam ne olduğunu soracaktım ki kapının arkasından bir haykırış duydum.
Agir'in haykırışıydı, üstlelik öyle bir acı ile haykırmıştı ki içimin buz kesip donduğunu hissettim. Tüylerim diken diken olurken kapı açıldı ve dışarıya Azad çıktı.
Kaplı aralığında gördüğüm Agir'in kalkmaya çalışması ve birkaç hemşirenin onu tutarak iğne yapmaya çalışmasıydı.
Yüzümde ki donuk gülüş ile hızlı adımlar ile içeriye girmek için hareketlendim ama Azad önüme geçip bırakmadı.
Kaşlarımı çatarak ona baktığımda çenesini kastığını ve gözlerinde ki oluşan çaresizlik ve acıydı görmüştüm.
"Azad çekil" dediğimde eli kolumu tuttu, beni uzaklaştırmak istedi ama bir adım dahi atmadım.
"Dildar şimdi olmaz" dediğini zorla duydum çünkü Agir'in içeriden "Saçlarım!" Diyen haykırışı sesini bastırmıştı.
"Neler oluyor!" Diye sesimi yükselttip yine kapıya atıldım ama "Öfkeli Dildar! Şimdi olmaz canın yanar" diye kızdı bana.
Kolumu tüm gücüm ile çekip "Onun canı yanarken benim ki nasıl yanmaz!" Diye bağırıp yine kapıya atıldığımda bu sefer mani olmadı.
Hızla içeriye girdiğimde rabbim'den şimdi canımı almasını diledim.
Öyle ki elim kalbime gitti, Azad arkamda dururken gölgesi üzerimdeydi ama vücudum çoktan yanmaya başlamıştı.
İçimde ki yangın beni ele geçiriyordu.
Agir baygın bakışlar ile ellerini saçlarına uzatmaya çalışıyordu ama yapamıyordu, eli kalkmıyordu.
Ameliyat sırasında kesilen saçlarının varlığını arıyordu.
Bakamadım saçlarına, zaten kafasında ki bandaj yüzünden tam görünmüyordu.
Gözlerinden şakaklarına süzülen yaşlarda boğuldum sanki.
Hemşireler dışarı çıkarken Agir şimdi bağırmıyordu çünkü yarı baygındı sonra bakışları beni ve arkamda ki Azad' buldu.
Dudaklarının titrediğini görmek kalbimi titretti, ama kalbimi yerinden söken bakışları değil kurduğu cümle oldu.
"Senin yüzünden, senin yüzünden bana ait olanlar benden gidiyor. Mutlu musun daye?"
Vücudum kaskatı kesildiğinde bütün kanım çekildi, "Agir" diye fısıldadım acıyla.
Gözlerini saniyelik Azad'a değdirip tekrar bana döndü, şimdi saçlarına dokunmak için elini oynatmıyordu.
"Önce babam sonra saçlarım, onları benden sen aldın. Üstelik ben bu hayatta en çok seni severken, söylesene Anne beni hiç mi sevmedin bunları yaparken?" dediğinde acı ile inledim.
Hızla ona doğru gitmek istedim ama "Sakın yaklaşma" diyen sesine eş değer Azad da arkadan belime sarılıp izin vermedi.
Çırpındım ama ne Azad birakti ne de Agir sustu.
"Benden babamı aldın!" Diye bağırınca dizlerim büküldü.
"Beni eksik, yarım bıraktın! Ben sana herşey olmaya çalışırken sen benim her şeyimi elimden aldın!" Demesi çığlık atmama sebep oldu.
Böyle olmamalıydı, böyle öğrenmemeliydi!
"Agir beni dinle-" diyecek oldum ama "Asıl sen beni dinle çünkü ben yıllarca senin yalanlarını dinledim ama merak etme ben doğruları söyleyeceğim, duydum herşeyi" dediğinde Azad'ın kaskatı kesildiğini hissettim.
Gözlerimden yaş akarken yıllarca ondan gizlediğim yaşlara şimdi o bakmıyordu, bana buz gibi gözlerle bakamazdı.
"Hep bir yanım eksikti ve ben çaresizce bir mucize bekledim, babamın hayatta olmasını ve bana gelmesini bekledim ve sen bunları biliyordun. Söyle anne bana hiç mi acımadın?" dediğinde kafamı sağa sola sallayarak reddettim.
"Agir söyleyecektim yemin ederim!" Dedim anlaması için ama "Geç kaldın!" Diye haykırınca sustum.
Azad şuan aramıza girmiyordu, oda oğluna mı hak veriyordu yoksa bu yüzleşmenin gerçekleşmesi gerektiğine mı inanıyordu bilmiyorum ama sadece kaskatı kesilerek beni tutuyordu.
Tutmasaydı düşerdim bunu biliyordu, çaresizlik dört bir yanımı sararken acı bir şekilde bakmaktan başka bir şey yapamadım.
"Annecim lütfen, beni bir kere dinle" dedim sadece ama başını başka yere çevirip beni görmezden geldi.
Ağlamalarım sesli bir hale dönüşünce odada sadece hıçkırık seslerim vardı.
Azad bana biraz daha yaklaşıp sırtımı göğüsüne yaslamıştı, Agir ise ellerini yumruk yapmıştı sadece.
İçimde ki öfke dilime vurmasın diye dilimi ısırdım, onun bir suçu yoktu ama beni bir kişi anlasa olmaz mıydı?
Bende çaresizdim, bende ölmek üzereydim, bende ölmeyi diliyordum.
"Git Efsun Şanlı, her zaman ki gibi beni acı içinde bırak" dediğinde bir adım öne çıktım.
"Ölsün Efsun Şanlı!" Diye haykırdığımda Azad'ın hareketlendiğini hissettim, Agir ise öfkeli bakışlar ile bana döndü.
Elimi kalbimin üzerine sertçe vurduğumda Azad hemen bileğimi tuttu, Agir ise dogrulmaya çalıştı ama sakinkeştiricinin etkisinde olduğu icin başaramadı.
"Kimse anlamadı beni! Sen anlasan olmaz mı Agir!" Diye bağırdığımda gözlerimden hala yaşlar akıyordu.
"Bir senin mi canın yandı! Bir sen mi o eksikliği hissettin oğlum!" Dedim öne atılıp yanında dururken.
Azad da arkamdan geldiğinde Agir gözlerini benim gözlerimden ayırmıyordu.
"Tamam hata yaptım ama senin içindi, tamam korktum ama seni de kaybetmekten!" Dedim dizlerimin üzerine düşerken.
"Daye!" Diye bağırdı ama şuan dizlerim umurumda değildi.
Onun bakışları dizlerimdeyken boynum çaresizlik ile büküldü.
"Ben yanmadım mı sanıyorsun Agir! Yandım hemde seninle beraber bin katı yandım!"
Dudakları tekrar titrerken bir damla göz yaşı döktüğünü gördüm.
Elim uzandı ama başını geriye çekti, "Agir ben korktum, ben seni de kaybetmekten korktum" diye fısıldadım titrek bir sesle.
Bakışları gözlerimi bulunca nasıl acı içinde olduğumu gördü, oda acıdı.
"Benim hayatta kalmamın tek sebebi senken nasıl seni kaybetmeyi göze alırım" dedim ağlayarak.
Sonra sustum, oda sustu, herşey sustu.
Odada ağlayış seslerim varken Azad beni kaldırmak istedi ama kalkmadım.
"Sana tek bir soru soracağım" diyen Oğluma baktım.
Onunda boynu büküldü, dudaklarını aralayıp tekrar kapattı.
"Benden haberi var mı?" Diye sorduğunda bakışlarım omzunun üzerinden saniyelik Azad'ı buldu.
Oda donmuş bir şekilde Agir'e bakıyordu, sonra göz göze geldik.
Söylemem için yalvarıyordu, oğlu onu bilsin diye yalvarıyordu.
Bakışlarım Agir'i bulduğunda Azad'a bakıyordu, sonra bana baktı.
"Var" dedim titrek bir sesle gözlerimi kapatıp, vereceği tepkiyi ya da kim olduğunu sormasını bekledim ama sormadı ve bir tepkide vermedi.
Gözlerimi açıp ona baktığımda tekrar başını baska yere çevirmişti ama ağlıyordu.
"Beni yalnız bırakın" dediğinde Azad ne zamandır konuşmadan sabırla beklediyse şimdi sabırsız bir şekilde öne çıkıp "Kim olduğunu sormayacak mısın?" Diye sordu.
Sormasını ve cevabını kendisinin vermek istediğini anladım ama Agir anlamadı.
"Niye sorayım ki Ağa? Benden haberi var ama sanki onu bilmiyeyim diye bana gelmeyen adamı niye sorayım" demesi ile Azad buz kesti adeta.
Bakışları hızla beni bulurken ben hemen ayağı kalkıp "yeni öğrendi" dedim hızla.
Agir bir şey demedi, sadece ağlamaya devam etti.
"İstese gelirdi ama oda gelmedi, eskiden onu görmediğim halde ne kadar sevdiysem ... Sorarsa söyleyin, şimdi ondan nefret ediyorum" dediğinde Azad'ın omuzları yenilmişlikle çöktü ve yemin ederim gözleri aynı hızda doldu.
Dudaklarını birbirine bastırıp benim bir şey dememi bekledi çünkü onun bütün sözleri bitmiş gibiydi.
"Agir o nefretini değil sevgini hak ediyor, biliyorum kafan karışık ama anlatınca anlayacaksın" deyip elini tutmak istedim ama hemen elini de çekti.
"Gidin başımdan, onun kim olduğunu öğrenmek istersem soracağım kişiyi biliyorum. Beni sevmese de doğruları söylüyor bana" dediğinde kaşlarım çatıldı, sormak istedim ama hemşireler gelip çıkmamızı isteyince soramadım.
Zaten Agir de sakinleştirici yüzünden hemen uyumuştu.
Öfke ile dışarıya çıktığımda derin nefesler almaya başladım, bu gerçeği ona başkası söylemişti! Yasemin ile göz göze geldiğimde beni anladı, kafasını sallayıp beni onaylayınca çıkışa doğru yürüdüm.
Vanessa "Nereye?" Dediğinde "Lavaboya" diye cevap verdim.
Tam arkamdan gelecekti ki yasemin öne atılıp ona birşeyler söyledi ve arkamdan kendisi geldi.
Alt kata inip onunla lavaboya girdik, kapıyı üst üste kilitlediğimde arkamı dönüp gözlerine baktım.
"Kim?" Diye sordum sadece ve cevabını anında verdi.
"Selma söyledi, Agir'in arkasından çıktığını gördüm yukarıya zaten sonra Agir-" devamını getiremedi ama ben anladım.
Tırnaklarım avucuma batarken şimdi içimde ki çaresizliğin yerini öfke kolluyordu, nefret kolluyordu.
Senin canını almazsam bana da Efsun Şanlı demesinler Selma!
🍂
Nasıl hastaneden çıkıp arabama bindim ya da Yasemin ve Vanessa nasıl benimle geldi anlamadım.
Yasemin zaten arkamdaydi ama Vanessa dışarıda son anda beni görüp arabaya atlamıştı.
Yasemin ona gerçeği anlatırken en az benim kadar Selma'ya yapacaklarını düşünüyordu.
Gazı köklediğimde kimse dur demedi zaten durmazdım.
Oğlumun tek bir damla kanı için tek bir gözyaşı için o Selma'nın acı ile çığlık atmasına sebep olmazsan Agir zaten bana anne demesin.
Gülsüm hanım ise eziyet neymiş, oğlumu üzmek neymiş o evde görecekti.
Demek ki ben kendimi kimseye anlatamamış, oğlum için neler yaparım kimseye göstermemiştim.
Karşıma kim çıkarsa bundan nasibini alacakti, ben Efsun Şanlı, Agir Şanlı için dünyayı yakardım ve bunu herkese gösterecektim.
Benim oğlumu kanatmışlardı, kan kusacaklardı.
Benim oğlumun gözlerinden yaş akıtmışlardı, kandan gözyaşı dökeceklerdi!
Andım olsun, onun kesilen saçları için o selma da saç bırakmayacaktım!
Oğlumun saçlarının kesilmesine sebep olduğu için, saçlarımı kes diye onu yalvarmaz mıydım?
Onu o halde yaşamaya mecbur bırakmaz mıydım?
Araba sertçe konağın önünde durunca kontağı kaptmadan arabadan indim, arkamdan gelenlere de bakmadım bana şaşkınca bakıp arabaya koşan korumalara da.
Konağın kapısına tekme atmam ile açılıp sertçe duvara yapışması bir oldu.
Gözlerim direkt sedirde oturan ve gergin olan teyze yeğeni buldu.
Kapının sesi ile irkilip dönünce beni gördüler ve korku ile ayağı kalkıp geriye bir adım gittiler.
"Selma!" Diye haykırdığımda yutkundu.
Dudağı patlamıştı ama nasıl olduğu umurumda değildi, birazdan daha beter olacaktı. Üstelik Gülsüm'ün de yanağında kızarıklık vardı.
"Efsun ben-" diyecek oldu ama hızla ona doğru yürüdüm, Gülsüm önüne geçtiğinde ise daha varmadan "Bu sefer kafana sıkarım Gülsüm, sıranı bekle" demem ile hemen önünden çekildi ve yeğenini ellerime bıraktı.
Selma hayal kırıklığı ile ona baktığında bana döndü ama dönmesi ile elimin tersinin yüzünde patlamasi bir oldu.
"Benim oğluma mı dokundun!" Diye haykırdım.
Sedire düşerken saçları yüzünü kapatmıştı, saçlarını yumruğuma dolayıp kafasını kaldırıp bana bakmaya zorladım, diğer elime bir tokat daha attığımda dudaklarından bir çığlık koptu.
Hoşuma gidiyordu çünkü hiç bir çığlık hiç bir haykırış kulağımda ki oğlumun haykırışı kadar acılı değildi.
"Senin canını alırım Selma!"dediğimde Üst üste yüzüne attığım tokatlar yüzünden burnu da kanamaya başladı.
"Sen kimsin ha?! Sen kimsin de benim oğlumun canını yakmaya kalkarsın!" Diye bağırıp saçlarından sürükleyerek merdivenlere yöneldim.
Ayakları yerde sürünürken üst üste çığlık atıp çırpınıyordu ama boşunaydı.
Ben hiç bir zaman böyle temaslı kavgalara girmez hep silahla hallederdim ama bu başkaydı.
Benim oğlumun canı yanmıştı, saçları elinden gitmişti.
Kendinde en değer verdiği şeyi de kaybetmişti üstelik rızası yokken, kendinde değilken.
Gülsüm bana doğru bir adım attı ama Vanessa hemen önüne geçti, önce tatlı bir tebessüm etti ardından elini kaldırıp öyle bir tokat attı ki konakta Gülsüm hanımın çığlığı yankılandı.
Sanırım yüzü kanıyordu çünkü Vanessa tırnaklarını da bükmüştü tokat atarken.
Selma'yı merdivenlerden yukarıya çıkarırken saçları elimde kalmıştı ama durmadım.
"Ne dedin oğluma ha?!" Diye sordum çekiştirip merdivenlerin sonunda bırakırken.
Ellerini geriye atıp kaçmaya çalıştı bende izledim, çaresizliğini izledim.
Oğlumda o sözlerden böyle kaçmak istedi mi?
Selma nefretle "Onu kandırdığını söyledim! Yalan mı Efsun? Onu kandırmadın mı?" Diye bağırınca,
"Bunu söylemek benim hakkımdı!" Diye haykırdım yüzüne.
"Sen ne oğlunu ne de Azad'ı hak ediyorsun! Onlar benim hakkım!" Dediğinde sabrım tükenmişti.
Pişman değil aksine hala nefret kusuyordu, üstelik benim kocam ve oğlumu kendine hak görüyordu.
Aşağıdan Gülsüm hanımın çığlıkları gelirken konağın kapısı birden açıldı.
Omzumun üzerinden aşağıya baktığımda önde Azad, arkasında ise Ali ve Muhammed abi vardı.
Azad direkt bana bakarken Ali ve Muhammed abi aralarına Gülsüm'ü alıp döven Vanessa ve Yasemine şokla bakıyorlardı.
"TUTUN ŞUNLARI!" diye kükreyen Azad ile Ali Vanessa'ya koştu, Muhammed abi ise eşine.
Ali Vanessa'yı belinden tutup Gülsüm'ün üzerinden almaya çalıştıkça Vanessa daha çok saçlarına asılıyordu, Yasemin ise Muhammed abiyi görür görmez hanım hanımcık bir poz sergiledi ve masumca eşine baktı.
O değil miydi az önce Gülsüm'ün eteğini kaldırıp bacağından ısıran!
Ali sonunda Vanessa'nın belinden daha sıkı kavradı ve onu Gülsüme arkasını döner bir şekilde tutup ellerini sıkı sıkıya birbirine kenetledi.
Vanessa birden arkasını dönüp tekrar atıldı ama Ali onu havada yakaladı ve sırtını göğüsüne yapıştırdı.
"Bırak beni! Bunlar benim yeğenime acı çektirdi!" Diye haykırdı Vanessa sinirle.
"Yaban çiçeği bir daha müsait yerime tekme atarsan varya-" diyen Ali'nin sözünü bacak arasına gelen tekme kesti.
İnleyince Vanessa'yı sırtına atıp Şengül hanım ve Çalışanların şaşkın bakışları ile bir odaya atip kendi de içeriye girdi ve kapının kilitlenme sesi.
Selma'nın kaçmaya çalıştığını görünce saçlarından kavrayıp onu kaldırdım, tekrar gür bir çığlık atınca artık kafasında saçlarının yarısı yoktu.
Azad tam merdivenlere bir adım attı ama "Sakın!" Diye bağırınca durup bana baktı.
Vanessa ve Ali'nin birden sesleri kesildi, Selma'yı merdivenlerin ucunda tuttum.
"Bir daha söyle Selma! Oğlumu ve kocamı senin hak ettiğini bir daha söyle!" Diye haykırdığımda Azad'ın öfke dolu bakışları anında Selma'yı buldu.
Selma yutkunurken kapı tekrar açıldı ve içeriye giren kişi ile Selma ağlamaya başladı.
"Abi!" Diye çığlık attığında gözlerim Selim'i buldu, Hazal'ı isteyen ve berdel yapıp kardeşini Azad'a vermeye çalışan abisi.
Uzun boyu ve geniş omuzları vardı, gözleri ela saçları ise açık kumraldı.
"Hanıma Ağa Etme!" Dedi bana bakarak yürüyüp Azad'ın yanında dururken.
"Neyi yapmayayım Selim Ağa! Kardeşinin ne yaptığını biliyor musun?" Diye bağırdım öfke ile.
Gözleri utanç ile Azadı bulunca "Biliyorum! Lakin izin ver cezasını ben keseyim" dediğinde gözleri adeta bana yalvarıyordu.
Kardeşini önemsediği için değil, bunlar duyulursa Ak Aşireti kara olurdu.
Bakışları tekrar Azadı bulduğunda Azad hala bana bakıyordu.
"Ağam müsade et, götüreyim onu. Birdaha asla size yaklaşamaz, evlendirip göndereceğim" dediğinde Selma bir çığlık daha attı.
Acı mı çekiyordu? Acının alasını yaşayacaktı!
"Efsun andım olsun, abim beni evlendirse dahi bunu senin yanına bırakmam" diye fısıldadı.
Alay dolu bir kahkaha attığımda herkesin bakışları benim üzerimdeydi.
"Selma Cehennem ol ve git" dediğimde hala ağlıyordu.
"Selim Ağa!" Diye seslendim, bakışları beni bulunca Selma'nın arkasına geçtim.
"Kardeşin bir daha oğlumun ve kocamın bırak yanına yaklaşmak, adlarını dahi anarsa onu tek değil seni ve Aşiretini de bitiririm!" Diye bağırdım.
Dudaklarında bir gülümseme oluştu ve başını sallayıp beni onayladı.
"O halde al kardeşini!" Dediğim gibi Selma'yı arkasından ittim.
Hiç vicdanım sızlaması, o çığlık atıp taş merdivenlerde yuvarlanırken gözlerimin önüne Agir'in kanlar içinde yatışı geldi.
Her inlemesinde Agir'in haykırışı kulaklarımı doldurdu.
Selma merdivenlerin sonuna kanlar içinde düşüp gözlerini kapatınca ve ağzından kanlar akarken herkes dehşet ile bana bakıyordu.
Söz konusu Agir ise, daha beter şeyler de yapardım.
Selim hızla ona koşup kucağına aldı ve onunla beraber konaktan çıktı.
Gülsüm de arkalarından koştuğunda sadece Yasemin alttan alttan bana bakıp gülüyor ve gözlerinde ki gurur ile beni süzüyordu.
Azad herkesin dehşet bakışları ile bana doğru geldi, herkes tedirgin olunca bileğimi tuttuğu gibi beni kendi odasına götürüp kapıyı kapattı.
Bana kızabilirdi ama umurumda değildi, şimdi kızsa bile burdan çıkıp oğluma gidecektim.
Gidecek ve beni affetmesini bekleyecektim.
O bana arkasını dönük dururken ben sırtımı kapıya yasladım, gözlerimden bir damla yaş akarken "Çok mu kızdın?" Diye sordum sessizce.
Her şeyi bekledim, bağırıp çağırmasını, ya da "Benim konağımda nasıl bunu yaparsın?" Demesini bile bekledim ama o birden bana dönüp kollarımdan tutarak beni kapıya yasladı.
Hızlı hızlı nefesler alırken ıslak bakışlarım ile ona baktım, dudaklarım titrediğinde hala bana olan yakınlığı karşısında savunmasiz kalmama ağladım.
"Sen-" dedi dişlerinin arasından ama devamını getirmedi çünkü hemen arkasından dudaklarıma yapıştı.
Ben donuk ve şaşkınca ona bakıp hareketsiz kalırken o beni öyle bir öptü ki.
Özlemle, çaresizlikle, gururla, heyecanla, hüzünle, birbirimizden ayrı kaldığımız yılların hıncını alır gibi öptü beni.
Kalbim göğüs kafesime sert bir darbe vurdu önce, sonra da dizlerim büküldü ama hemen belimden tutup beni kendine yasladı.
İçimde ki heyecan ve coşku bana bir an kim olduğumuzu unutturdu, ne yaşadığımızı unutturdu.
Onun dudakları beni dağıtırken titreyen ellerim ile yüzüne tutundum ve parmak uçlarımda yükseldim.
Karşılık verdim hatta aynı özlemle aynı acı ile, yıllar sonra ona tutunmak demekti bu.
Doğu'da tekrar Güneş olduğunu hissetmek demekti, sevdiğin adama acını hissettirmek demekti.
Ben Azad Karaaslana mahkumdum, onun bana mahkum olduğu gibi.
Nefret Aşktan doğan bir duygudur, varsın nefret etsin benden.
Ben onun aşkından gelen her şeye razıydım, onu acımla ve nefretimle hala çok seviyordum.
Uğruna ölecek kadar, uguruna her şeyden vazgeçecek kadar.
Efsun şanlı şimdi anlıyordu ne kadar yorulduğunu, Azad karaaslan'ın olmadığı bir hayatta dimdik durmak ne kadar zor şimdi anlıyordu.
Dudaklarıma ufak bir öpücük kondurup geri çekildi, nefes nefese alnını alnıma yasladığında yüzünde ki ellerim omuzlarına tutundu.
"Beni öldürüyorsun ama bende sanki ölmek için can atıyorum çünkü sürekli sana çekilmemin başka açıklaması yok!"
"Bu ne güzel Ölum Dildar, bu ne güzel öldürmek" dediğinde bir eli yüzüme tutundu, yüzünü benden biraz uzaklaştırıp gözlerime baktığında "Ne yapacağım ben böyle? Sen bana bir çıkış yolu göster Dildar ben ölmeyi bırakabilecek miyim?" Diye sordu.
Gözlerimden bir damla gözyaşı daha aktığında çeneme ulaşmadan dudakları ile yakaladı o haykırarak akan gözyaşını.
Dudakları arasında kaybolan Gözyaşı ile gözlerimi kapattım.
"Azad ben-" diyecek oldum ama izin vermedi, "Üzülme Dildar, sen üzülme çünkü ben herşeyi unutuyorum" diye fısıldadı.
Söyleyebildiğim tek şey "Agir beni affetmeyecek" oldu.
Dudaklarım titrediğinde başımı göğsüne yasladım, anında beni kolları arasına alınca hıçkırdım.
"Affeder bunu biliyorsun, o en çok seni seviyor. İnsan en sevdiğinden ne yapmış olursa olsun vazgeçemiyor, oda vazgeçmeyecek" dedi.
Sesinde inanç vardı, belki de bizi kıyaslamıştı.
Ben onu vurmuştum, oğlunu ondan yıllarca ayrı tuttum ama yine onun kolları arasındaydım.
O benim babamı vurmuştu, kalbimi söküp avuçlarında ezmişti ama yine onun göğüsüne yaslanmıştım.
Doğruyu söylüyordu zaten Azad asla yalan söylemezdi, Agir affedecek dediyse affedecekti.
Peki ben kendimi nasıl Affedecektim?
Oğlum bugün ilk defa bana böyle donuk bakmıştı ve ben o bakışlarda ezilmiştim.
"Ona seni anlatmam lazım, haberin olmadığını ve yeni öğrendiğini ona söyleyeceğim ama bana inanır mı bilmiyorum artık" diye mırıldanıp ondan ayrıldım.
Gözleri gözlerime kenetlenirken "Senden gayrı doğru mu vardır ki inanmasın?" Diye sorunca dudaklarımda bir tebessüm oluştu.
Biliyorum beni seviyordu ama affetmemişti, onu seviyordum ama affetmemiştim.
Gözleri gülüşümde oyalanırken gözlerini sıkıca yumup "Gülme" dedi dişlerinin arasından.
Afallayıp ona baktığımda "Neden?" Diye sordum.
Gözlerime daha derin bakıp "Ölesim geliyor" diyerek iç çekti.
Kalbim göğüsümde tekrar sert bir darbe vurduğunda daha büyük gülümsedim, daha derin baktı.
Beni tekrar kolları ile sımsıkı sarınca başımı göğsüne yasladım, derin bir nefes aldım.
Oda saçlarımdan aynı nefesi aldı, kolları gittikçe sıkılaşırken kaybolacak ve yine gidecek gibi tutuyordu.
Artık istese de gidemezdim, bunu bilmiyordu ama
ben de hep ben gidecekmişim yine ondan kaçacakmışım gibi hissedeceğini ve benim onu hep gitmeyeceğime inandırmak için savaşacağımı bilmiyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |