14. Bölüm

12/ BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

EFSUN'DAN

 

Hayatın acımasızlığı sadece bize olmamalyıydı!

Bütün acılar bizi birbirimizden uzağa savrulmamalıydı, kaderime isyanım yok lakin sevdiğim adam ve oğlumun yazgısına büyük bir isyanım vardı.

 

Zira bu yazgı benim ellerim ile yazılmıştı, belki bir işaret uğruna büyük bir kader yazmıştım ama şuan hayatımda hiç olmadığım kadar pişmandım.

 

Öyle ki canım çıksın, toprak beni içine çeksin de bu utanç ve pişmanlık ile yaşamayayım diye yalvarıyordum.

 

Yasemin, Vanessa ve ben hastanenin önünde beklerken kendime geleli ne kadar olmuştu bilmiyordum, belki kısaydı ama bana ömür gibi gelmişti.

 

Etrafımızda korumalar etten duvar örmüş, herhangi bir tehlikeye karşı bizi koruyorlardı ama durmaları gereken yer burası değildi!

 

Oğlum'un yanı ve kocamın yanıydı.

Gözlerimden sürekli yaşlar akarken kalbimin ağrısı nefesimi kesiyordu.

 

Yasemin bana yaklaşıp ıslak gözler ile destek olmak istedi ama hak etmediğim için tutuşundan kurtuldum.

Hastanenin önünde beklediğim sevdiğim adamdı, ölü ya da diri bana gelmesini bekliyorum çaresizce.

 

Ama oğlum da yoktu, nerde olduğunu bilmiyordum.

Gücüm yoktu, nefesim de yoktu artık zira Efsun şanlı şuan her yeri yakıp yıkmalıydı ama elim kalbimde ve gözümde yaş ile bekliyordum.

 

Oğlum yoktu, sevdiğim adam vurulmuş ve hastaneye getiriliyordu.

 

Etrafta onlarca kamera ve basın mensupları vardı ve birbirlerini iterek görüntü almaya çalışıyorlardı.

Kaçmadım, bu halimi görürler diye korkmadım.

 

Mavi ve kırmızı ışık gözümü aldığında ambulans sesi kulağımı doldurdu, sarsıldım.

 

Ambulans önümde dururken oraya doğru hızlı adımlar ile ilerledim.

Allah'ım beni bu acı ile sınama, bana güç ver.

 

Ambulans'ın kapısı açıldığında önce iki hemşire sonra da Ali indi, Ali'ye baktığımda kıpkırmızı gözleri ile karşılaştım.

 

İçim kavruldu, Azad iyiydi değil mi?

 

Sonra sedye ile inen adamla dudaklarım arasindan büyük bir çığlık koptu, öyle ki her yer inlemişti.

 

Bu çığlık ile dizlerimin bağı çözüldüğünde gozbebeklerim dahi kanlandı sanki.

 

"Azad!" Diye haykırdığımda önümden geçen sedyeden sarkan ve hareketsiz duran eli tuttum.

 

Giydiği gömlek kan rengine bürünmüş ve kokusu ile genzimi sızlatmıştı.

 

Gözleri kapalı ve yüzü solgundu, kehribarları yoktu.

 

Sedye hızla ilerlerken ben ve Ali de hemşireler ile koşuyorduk, Vanessa ve Yasemin de arkamızdan.

 

Asaf ve Muhammed abi nerdeydi bilmiyorum ama Agir de yoktu.

 

Oğlum da yoktu, benim yüreğim yoktu!

 

"Azad!" Diye bağırdım ağlarken, öyle bir caresiz kalmıştım ki dünyada ki bütün yük omuzlarıma yüklenmişti sanki.

 

Belimde bir kambur oluşmuş ve ben kimsesiz kalmış gibi altında eziliyordum.

Ameliyathane'nin kapısına geldiğimizde bize doğru koşan Erkek ve gözlüklü bir doktor vardı.

 

Azad'ın yaralarına bakarken onu getiren bir hemşire konuşmaya başladı.

 

"Hocam 3 kurşun da vücudunda, biri omzunda 2 si karnında. Çok kan kaybetti ve 3 defa kalbi durdu, nabzı çok düşük" diyen hemşire ile yüreğim kanadı.

 

"Azad" diye fısıldadım yüzüne yaklaşıp ellerim ile gözlerine dokunarak.

 

Hareket etmedi.

 

Gidemezdi, ne demek kalbi durmuştu?

Daha kavuşmamış ve aile olmamıştık ki o kalp atmayı bırakmıştı!

 

"Azad uyan lütfen, oğlumuz yok azad" deyip önce alnından öptüm.

 

Dudaklarıma değen soğuk vücudu beni ürpertse de sonra yanaklarından öptüm.

 

"Azad yalvarıyorum sana, yapamam. Bak Agir de yok yanımda, ben yalnız kalamam uyan ne olur" dedim ağlayarak.

 

Bırakmak istemedim ama beni çekerek zorla ondan ayırdılar, ameliyathanenin kapısı kapanırken düştüm, kaldırmak istediler izin vermedim.

 

Boğazımda öyle bir düğüm vardı ki nefes alamıyordum, içimde öyle bir acı vardı ki kavruluyordum.

 

Haykırdım, ağladım, çığlık attım, ağıt yaktım ama o yerden kalkmadım.

 

"Efsun!" Diye bağıran babamın sesi ile omzumun üzerinden arkama baktım.

Babam, Annem, Ferhat, Dijvan, Rojda ve ağlayarak gelen Hazal.

 

Hazal hemen ağlayarak yasemine sarılırken annem ve babam bana doğru gelip beni yerden kaldırdılar.

 

"Efsun'um" dedi annem ağlayarak ama ona bakmadım.

 

Babama bakıp "Baba yardım et" diye yalvardım, gözlerimden yaşlar akarken yüzünde ki kan çekildi sanki.

 

Ben ilk defa birine yalvardım, hayır ilk değildi.

 

Ben az önce Azad'a da uyansın diye yalvardım, babam elini saçlarıma atarken "Baba oğlum yok, kocam vuruldu" dedim.

Ferhat ve Rojda da bana doğru geldi, babam ise bir adım geriye çekilip kaşlarını çattı.

 

"Agir'imi bulacağım Efsun! Yer yarılsa bile torunumu söküp alacağım!" Dedi hiddetle.

Omuzlarım sarsılarak ağlamaya başladığımda Dijvan gelip beni kollarının arasına aldı.

 

Onun göğüsünde de ağladım "Abi Allah aşkına, bana oğlumu getirin" dedim ona da yalvararak.

 

Oda kaskatı kesildiğinde beni ilk defa bu kadar çaresiz ve aciz görüyorlardı.

 

"Bulacaz Güneşim, kim bizden onu alabilir?" Diye sordu saçlarımdan öpüp.

O sırada Asaf ve Muhammed abinin koşarak bize doğru geldiğini gördüğümde hemen onlara doğru koştum.

 

Umut ile baktım Muhammed abiye "Agir, o nerde?" Diye sordum.

 

Bakışlarım arkalarına kaydı ama oğlum yoktu. Muhammed abi üzüntü ile bana bakıp "Yoktu, gittiğimde kimse yoktu orda" dedi.

 

Yine kanadım, yine parçalandım, yine nefes alamadım.

 

Agir yoktu.

 

Azad yoktu.

 

Hayat yoktu.

 

YAZAR'DAN

 

Agir kulübe gibi bir eve geleli saatler olmuştu, olduğu odada küf kokusu mide bulandırırken sadece küçük bir pencere vardı.

 

Yatağı pis yerler tozluydu, geldiğinden beri ayakta ve pencere önünde duruyordu çünkü o yatağa asla oturmazdı.

 

Babası sandığı adam onunla gelmiş ama onu bırakıp hemen geri gitmişti , dediğine göre annesini almaya gitmişti o yüzden sabırla beklemeye çalışıyordu.

 

Pencereden dışarıya bakarken etrafta ki adamlar ile kaşları belli belirsiz çatıldı, neden bu kadar koruma vardı ki?

 

Yanlış bir şey mi yapıyorlardı?

 

İçinde dev bir sıkıntı vardı zira Agir aslında korkuyor, kendini güvende hissetmiyordu. Sessiz adımlar ile televizyon odasına girdiğinde oturan iki adamı gördü.

 

Televizyon'a bakıp kahkaha atıyorlardı, Agir merakla neye güldüklerini görmek için kafasını uzatınca ekranda gördüğü resim ile kaskatı kesildi.

 

Azad Ağa'nın resmi vardı, ekrana bakıyor siyah bir atın üstünde şaha kalkıyordu.

 

Fotoğrafın yan tarafında da bir kadın hastane önünde telaş ve üzüntü ile elinde ki mikrofona konuşuyordu.

 

"Sayın seyirciler Azad karaaslan arkamda gördüğünüz hastanede saatlerdir yaşam savaşı veriyor, doktorlar durumunun ağır olduğundan bahsederken Ailenin her ferdi içeride bir haber bekliyorlar!" Diyordu kadın.

 

Agir'in adımları adamların arkasında dururken gözlerinin dolduğunu fark etmemişti bile.

 

"Aldığımız bilgiye göre Azad Karaaslan acımasız bir silahlı saldırıya uğrarken tam 3 kurşun yarası almıştı, eşi Efsun Karaaslan ise ilk defa ambulans hastaneye vardığında görüntülendi. İşte o görüntüler!"

 

O anda ekranda annesini gören Agir'in titreyen dudaklarından"Daye" döküldü sadece.

 

Annesi, teyzesi ve Yasemin ablası korumaların arkasında ağlıyorlardı.

 

Annesinin gözyaşlarını görmek küçük sandığı yüreğini büyük bir acı ile sarstı, dağılmış saçlarını ve kırmızı gözlerini burdan bile görebiliyordu.

 

Sonra ambulansın geldiğini gördü Agir, o ambulanstan önce Ali abisi sonra da ciğerini yerinden sökülmesine sebep olan baygın Azad indi.

 

Sedye de, kanlar içinde, cansız, solgun. Annesinin büyük bir çığlık attığını ve Azad Ağa'nın elinden tutup hastaneye koştuğunu gördü.

 

Ekran bulanıklaştıgında hala ağladığının farkında değildi.

 

Ekrana tekrar konuşan kadın verildiğinde Agir nefes alamıyor gibiydi.

 

Kadın Azad Ağa'nın durumundan bahsederken Agir ağladığını fark edip geriye doğru adımlar atmaya başladı, yanlış bir şeyler vardı.

 

Azad Ağa nasıl vurulmuştu? Daha sabah beraberdi ikisi de

Yüzüne bakıp gülüyor, şevkat ile saçlarını okşayarak babasını anlatıyordu.

 

Babası bunun için mi onu burda bırakıp gitmişti? Belki de ikisi yakın arkadaştı ve hastaneye gitmişti.

 

Agir arkasında ki duvara çarpınca iki adam da ona döndü, Agir korkmadı çünkü içinde Azad ağaya bir şey olacak korkusu tek vardı.

 

Onu sevmeye başlamış ve ona alışmıştı çünkü şuan canı fazla yanıyordu.

 

Hayır Agir'in nefesini kesen tekrar kaybetme duygusuydu ama farkında değildi.

 

"Hastaneye gideceğim!" Dediğinde iki adam da ona bakıp kahkaha attı.

 

Agir kaşlarını çataraken yumruklarını sıktı ve onu ciddiye almayan adamların yüzlerine karşı "Hastaneye gideceğim dedim!" Diye bağırdı.

 

Adamlar kaşlarını çatarken biri ona ilerleyip yakasını tuttu, ellerini anında adamın yakasında ki eline sarıp çırpındı.

 

"Bana bak piç! Sesini bir daha yükseltirsen o dilini kopartırım!" Diyen adamın bacağına sert bir tekme atınca adam acımadan onu duvara doğru savurdu.

 

Agir'in sırtı duvara değdiğinde acı ile inledi ve yere düştü, canı çok acımıştı!

 

Pes etmedi kalkmaya çalışırken "Babama bu yaptığınızı söylersem canınızı alır!" Dedi acı ile inlerken.

 

Adamlar tekrar kahkaha attığında zoruna gitti, neden korkmuyorlardı?

 

Babası güçlü değil miydi? Ağam diyorlardı ona o yüzden oğluna dokunmaya korkmaları gerekirdi.

 

Aklına Azad ağa düştü birden, konakta başka bir ağa ona sadece velet dediği için adamı yerlere savurmuş ve ölüm ile tehdit etmişti.

 

Azad Ağa onun için böyle yaptıysa babası da yapardı.

 

Ayağı zor bela kalktığında "Babamı arayın! Annemle konuşmak istiyorum!" Dedi bu sefer ama yine onu takmadılar.

 

Agir'in boynunda ki damar sinirle şişip atmaya başlayınca yan tarafta duran vazoyu aldığı gibi gülen adamın kafasına fırlattı.

 

Vazo adamın kafasında parçalanınca adam acı ile inleyip elini kanayan kafasına attı.

 

"Size ne söylediysem onu yapın! Anneme götürün beni!" Diye haykırdı.

 

Belki gücü yetmezdi bu adamlara ama biliyordu yüreğinin yanına hiçbir yürek yaklaşamazdı.

 

Diğer adam hızla ona ilerleyip kolundan tuttu, öyle bir sıktı ki Agir'in damarlarında ki kanın akışı durdu resmen.

 

Acı ile çırpınmaya başlayınca "Bırak Beni!" Diye bağırdı.

 

Adam odasının kapısını açıp onu içeriye fırlattı, Agir'in elleri yere değerken yine düşmüş olmasına lanetler etti.

 

Düşmeyi sevmiyordu, bu acizlikti!

 

Üstüne kilitlenen kapı onu daha da korkuttu, birşeyler oluyordu.

 

Pencerenin altına geçip sırtını duvara yaslayarak oturdu, dizlerini kendine çektiğinde gözlerinden çenesine yuvarlanan iri bir damla yaş vardı.

 

Aklından ne annesi ne de Azad ağa çıkıyordu, onlara gitmek istiyordu.

 

Agir burda durmayı değil Azad Ağa'nın yanında olmak istiyordu.

 

😈

 

Efsun perişan halde ameliyathane'nin önünde beklerken umudu gittikçe sönüyordu. Saatler geçmişti ama Azad ordan çıkmıyordu, herkesin ona uzgunce baktığını görse de kimseyi takmadı.

 

İlk defa bu kadar çaresiz bu kadar berbat bir haldeydi, kalbi durmak üzereydi çünkü o kalbin atış sebepleri ellerini arasından kayıp gitmek üzereydi.

 

Oğlu...

 

Canı, nefesi, yüreği, sevinci, hüznü, pişmanlığı, ilk utancı nerdeydi bilmiyordu.

 

Agir'den hiç bu kadar utanmamıştı? Ne ona babasını vermişti ne de anne olabilmişti.

 

Oğlu hep zarar görüyordu ve şuan yoktu.

 

Herkes onu sakın sanıyordu, kimisi dehşet ile bu sakinliği izliyordu çünkü Agir ortada yoktu ve Efsun oturuyordu.

 

Taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırkamaması gerekiyordu.

 

Efsun ise icinde ki fırtınaya karşı nefes almaya çalışıyordu, belki elden ayaktan düşen biri bile ondan güçlüydü şimdi.

 

Efsun'u şimdi kesseler bir damla kanı akmazdı, oğlunun yokluğunda sakın duruyordu çünkü bildiği tek şey ona zarar gelmeyecek olmasıydı. Dertleri ya o ya da Azad dı bunu biliyordu.

 

Ama bildiği diğer şey ise eğer oğlunun saçının teline zarar gelirse Azad ile birlikte ateş olup hepsinin başlarına yağacağıydı.

Önce Azad'dan iyi haber gelecekti sonra da oğlundan biliyordu.

 

Beklemekten başka çaresi yoktu, zaten bu halde bir şey yapamazdı çünkü parmağını bile kıbırdatamıyordu.

 

Babasının yanına oturduğunu hissetti ama gözleri o kapıdan ayrılmadı.

 

"Efsun" dedi babası üzgünce, cevap vermedi.

 

"Güneşim yapma böyle" diyen babasına ağır ağır baktı, gözlerinde ki ışıltı gitmişti.

 

Eskiden ilk bahar aylarında yeşeren bağlar bahçeler gibi bakardı yeşilleri, şimdi ise solan ve ölüp yerini kışa bırakan yeşiller ile bakıyordu.

 

"Bawer Ağa, ne yapmayayım?" Diye sordu titrek bir sesle.

 

Bawer Ağa'nın kalbi söküldü sanki, kızının titreyen sesi, cansız bakan gözleri onun ciğerini söküyordu.

 

Eski kızı yoktu karşısında bunu görüyor daha da kahroluyordu.

 

"Dik dur Efsun! Bu sen değilsin" dediğinde onunda sesi titredi.

 

Efsun'un yuzunde acılı bir tebessüm oluştu, aynı anda aktı gözyaşları.

 

"Baba o Efsun yok artık görmüyor musun? Zira Eski Efsun'un elindekiler de yok" dedi.

 

Bawer Ağa şevkat ile okşayıp göğüsüne çekti kızını, "Efsun'um, benim güneşe çekil kenara ben varım diyen kızım, direncin kırılmasın. Azad da iyi olacak, sana söz oğlunda" dedi.

 

Efsun tekrar ağladı, tırnaklarını babasının ceketine saplarken inanmak istiyordu.

O sırada Vanessa ve Ali kantinde içecek bir şeyler alıp yukarıya çıkıyorlardı.

 

Vanessa yanında gözleri kıpkırmızı olan adama bakarken içinin acıdığını hissetti, hep gülen adam şimdi hiç gülmüyor ve hüzünle bakıyordu.

 

Tutamadı kendini "Ali" dedi kısık bir sesle, Ali başını çevirip ona baktığında ona üzgün bakan deniz gözlü kadına baktı.

 

"Şöyle yaban çiçeği" dedi aynı ses tonu ile, kafası darmadağınıktı.

 

Çocukluğu, yoldaşı can çekişirken onunda bütün kemikleri kırılmış gibi canı acıyordu.

Vanessa onu kolundan tutup durdurduğunda Ali yönünü ona çevirdi.

 

"O iyi olacak Ali, yeğenimi de bulacağız biliyorum. Sen üzülme" dedi Vanessa dolu gözlerle.

 

Ali ona ilk andan çekilmişti, Vanessa'nın da öyle olduğunu biliyordu ama canı yanıyordu.

 

Ali hep kendini evsiz hissetmiş hiç kimseyle işte benim evim dememişti.

 

Varı yoğu Annesi ve kardeşim dediği Azad'dı, bir onların yanında evinde hissederdi ama son zamanlarda ilk defa başka bir kadına evim demek istiyordu.

 

Ama coğrafya kaderdir derler, Vanessa çiçek gibi zarif ve kırılgandı.

 

Yaban çiçeği, onun topraklarında solar giderdi. Bu çiçek kendi toprağına ait değildi bunu da biliyordu.

 

"Umarım" dedi sadece.

 

Sonrası derin bir sessizlikti, Ali ve Vanessa ellerinde ki suları ve çayları dağıtırken Ameliyathane'nin kapısı açıldı.

 

Herkes birden ayaklanınca Efsun titreyen bacaklarına inat Doktor'un karşısına dikildi.

 

Doktorun bakışları ona anlatmak istedi ama anlamak istemedi.

 

"Doktor, Azad nasıl?" Diye sordu, herkes gelecek haberi umut ile beklerken "Zor bir ameliyat oldu, kalbi defalarca durdu ama geri döndü. Kurşunları çıkardık ama " diyen doktor ile Hazal ve Yasemin tekrar ağlamaya başladı.

Efsun'un gözlerinde ki yaşlar bile donarken tırnaklarını avucuna batırdı.

 

Boğazında ki alev miydi de böyle yakıyordu?

 

"Ama?" Dedi Muhammed gözünde ki yaş ile.

 

"Yapacak bir şey kalmadı, sadece uyanmasını bekleyeceğiz. Herşeye hazırlıklı olun" diyen doktor yanlarından ayrıldığında Efsun dayanamadı.

 

Öyle bir haykırdı ki, boğazında ki alev geçer sandı ama daha da arttı.

 

Dudakları arasından kopan haykırış yerine ateşti sanki, yüreği parçalandı.

 

O ateş içten içe onu kavurdu sanki.

 

Vanessa ve Rojda hemen ona koşarken haykırışları bütün Hastaneyi yasa boğmuştu.

 

Haber dışarıya ulaştığında ise yüzlerce dudaktan aynı haykırış koptu, yaşlı kadınların dudaklarından dökülen ağıtlar bu aile içindi.

 

Çocukların dudakları arasında kopan hıçkırıklar Agir'in talihi içindi.

 

Efsun'un acı ile atılan çığlıkları kundakta ki bebeği bile yaşlara boğmuştu, hastane öyle bir yas içine düşmüştü ki acı bulaştı her duvara.

 

Onun çığlıkları kayıtsız kalınacak normal bir çığlık değildi.

 

Yürek kavurur, herkesi lal ederdi bu çığlıkları. Efsun şanlı, yüreğinde sadece sevgi ve merhamet besleyen kadın.

 

Herkes bilirdi ki Efsun şanlı zalime zalim mazluma daha da mazlum olurdu, güzelliği kadar içinin merhameti sevgisi de insalari mest ederdi.

 

Şimdi onun çığlıklarını duyan her kadın "Uyan Mardin! Efsun şanlı kan ağlıyor!" Diye bağırıp onun için ağıt yaktılar.

 

"Uyan Doğu halkı! Güneşin sönüyor!" Diye bağırdı başka bir kadın.

 

Adamlar başlarını yere eğerken kadınlar ayaklandı, hastane önüne iğne atsan yere düşmezdi.

 

Azad Ağa da Efsun şanlı gibi merhametli ve adaletli bir ağay'dı.

 

Kaç senedir doğu'nun hükmü ellerindeyken bir kere mazluma zalimlik etmemiş, masuma uzatılan hain eli kökünden almıştı.

 

Azad'ın aldığı hayır duaları, onun aldığı kurşun yaralarından daha büyük ve ağırdı.

 

🫂

 

1 HAFTA SONRA

 

Efsun yine Azad'ın elini tutarken şiş ve kan toplamış gözleri ile makinelere bakıyordu, ağzında maske ve üstünde de tedbir için verilen kıyafetler varken yoğun bakımda Azad'ın elini tutuyordu.

 

1 hafta olmuştu ama ne oğlundan haber vardı ne de Azad gözlerini açıyordu.

 

Efsun öyle bir çökmüştü ki bu 1 hafta da saçlarına düşen aklar vardı, görenler ölmek istiyordu o aklar yüzünden.

 

Uzun kumral saçları dahi rengini kaybediyordu, bu durum herkesi perişan ederken onun içini tahmin bile edemiyorlardı.

 

Efsun'un saçtığı ışık sönmüş kendini karanlığa teslim etmişti.

 

Tek bir lokma yemiyordu, bir damla su bile düşüp bayıldığı zaman ona veriliyordu, öylesine zayıflamış öylesine tükenmişti ki Efsun güneş değil artık karanlık gecede ki ay gibi duruyordu.

 

Güneşin saçtığı ışık değil aydan peydahlanan cılız ışık onu anlatıyordu artık.

 

Oğlunun hasreti yüreğini kavuruyordu ama ona da varamıyordu.

 

"Azad" diye fısıldadı maskeyi yüzünden sıyırıp soğuk ele bir öpücük kondurup.

 

Azad'ın göğüsünde bir sürü kablo bağlıydı, doktorlar sadece bekleyeceğiz diyorlardı ama Efsun bekleyemiyordu.

 

"Olmuyor, ben nefes alamıyorum" dediğinde eli boğazına gitti.

 

Efsun'un nefesi gittikçe cılız bir hal alıyordu, gözlerinden tekrar yaşlar akarken "Agir hala yok Azad, oğlumuz yok. İki aşirette şu 1 hafta da doğuyu alt üst etti ama oğlumuz yok" dedi.

 

Başını Azad'ın eline yaslarken gözyaşları soğuk ele düştü.

 

"Azad belki de yine seni bekliyordur, o hep seni bekledi yine bekliyordur. Azad uyan gidip oğlumuzu alalım, o benden bu kadar ayrı kalmaya dayanamaz" dediğinde ağlaması şiddetlendi.

 

Azad'ın eline tekrar bir öpücük kondurduğunda "Azad Agir korkar yemin ederim, benim oğlum korkar. O şimdi korktuğunda saçlarımı da bulamıyor" dedi.

 

Her konuşmasında nefesi biraz daha kesildi sanki, omuzları ağlamanın şiddeti ile sarsılırken "Azad oğlumuz bizi bekliyor, sen olmazsan onu bulamam. Uyan Azad oğlum babasını bekliyor"

 

Efsun doğruyu söylüyordu, Agir 1 haftadır onları bekliyordu.

 

Gözlerinden yaşlar eksilmiyor, sadece Azad ve Efsunu sayıklıyordu.

 

Baba dediği adam bir daha gelmemiş onu bu vicdansız korumalara teslim etmişti.

 

Agir ne kadar pes etmeyip sürekli dirense de 2 gündür yattığı yerden kalkamıyor cunku karnına yediği tekmeler onun doğrulmasına engel oluyordu.

 

Dudağı yeni kabuk bağlarken, şu kaç günde annesi ve Azad'ın yanına gitmek için sürekli dayak yiyordu.

 

Babası sadece bir kere gelmişti , ona da öfke ile "Azad ağaya, anneme gitmek istiyorum!" Diye bağırmıştı. Karşılığında aldığı hayatında ona atılan ilk tokat ve tekmeydi.

 

Sonra o adam çekip gitmiş, kormalari aynı zulmü ona yaşatıyordu.

 

"Azad Ağa, senin dışında herkesin eli beni incitmek için kalkıyor. Beni hisset çünkü ben seni bekliyorum, söz veriyorum bir daha sana bağırmam ve kırmam seni yeterki beni kurtar" dedi sessizce.

 

Gözlerinden burnun ucuna düşen yaş ile ayaklarını kendine çekip kendine sarıldı, annesini çok özlemişti.

 

Agir korkuyor eline annesinin saçlarını alamıyordu, annesi neden gelmiyordu? Ona kızmış mıydı?

 

"Daye neden gelmiyorsun? Ben seni çok özledim gel daye" dedi gözlerini kapatmadan önce.

 

Efsun'un eli kalbine gittiğinde haykırarak ağlamaya başladı "Azad uyan! Uyan oğlum iyi değil hissediyorum!" Diye bağırdı.

 

"Ona zarar veriyorlar Azad uyan!" Diye attığı çığlık ile Azad'ın zihninde sesi yankılandı.

 

Azad gördüğü rüyada yeşilliğin ortasında yürüyordu, üstünde beyaz bir gömlek ve pantolon vardı.

 

Etrafına bakıyordu ama kimseyi göremiyordu, etrafında gittikçe şiddetlenen fırtına ile kulağına bir kadının çığlıkları ve ağlayış sesi doldu.

 

Adımları durdu çünkü bu sesi nerde duysa tanırdı, Sevdiği kadının sesiydi bu.

 

Neden ağlıyordu? Canı mı yanıyordu?

 

"Dildar!" Diye bağırdı etrafına bakıp, ağlayış sesleri çoğaldı.

 

Efsun'un sesi boğuk boğuk ona ulaşırken ne dediğini anlamıyordu.

 

"Dildar Nerdesin?" Diye daha da şiddetli bağırdı. Sesin geldigi yöne koşarken başka birinin sesini duydu.

 

Adımları donup kaldı, bu da oğlunun sesiydi.

 

"Beni hisset, seni bekliyorum" diyordu.

 

"Agir'im!" Diye bağırdı, etrafında hızla dönerken onlara gitmek için bir yol aradı.

Efsun daha şiddetli ağladı, Azad'ın acı ile yüzü kasıldı.

 

"Dildar ağlama!" Diye bağırdı.

 

Efsun ve Agir'in sesleri birbirine karışırken Azad çaresizce etrafına bakıyordu.

 

Ailesi nerdeydi? Neden ağlıyordu ikisi de?

 

"Agir Nerdesin babam!" Diye kükredi.

 

Agir'in acı ile inleyişi kulağına geldiğinde dizleri büküldü ama düşmedi.

 

"Oğlum ağlama, bana yerini söyle geleyim. Kurban olurum ağlama" diye bağırdı.

 

Azad'ın gözlerinden bir damla yaş akarken Efsun'u ve Agir'i görme umudu ile tekrar etrafına baktı.

 

Arkasında Birden "Neden gelmiyorsun?!" Diye bağıran oğlunun haykırışını duyunca birden arkasını döndü.

 

Azad gördüğü görüntü ile gülümsedi ama gülümsemesi anında kesildi.

 

Efsun ve Agir el ele durmuş ona bakıyorlardı, Azad ne kadar beyazlar içindeyse ikisi de siyahlar içinde duruyorlardı.

 

Yas rengi onlara bulaşmıştı.

 

Azad bir adım attı, aynı anda onlar da uzaklaştı. Azad ne kadar yuruse de bir türlü onlara varamadı.

 

"Baba!" Diye haykırdı Agir, azad dehşete düştüğünde ona baba demesine değil ağzından ve burnundan akan kan onu dehşete düşürmüştü.

 

Aynı anda Efsun da ağladı, Azad'ın gözlerinden yaşlar akmaya başladığında daha çok koştu ama ulaşamadı.

 

"Neler oluyor?!" Diye kükredi.

 

Zihninin içinde "Oğlum iyi değil , uyan Azad!" Diyen Efsun'un sesini duydu.

 

Agir'e baktı iyi mi diye ama Agir aynı anda Efsun'un dizlerinin üzerine düştü.

 

"Agir!" Diye kükredi Azad korku ile, gücünün son kırıntısına kadar tekrar koştu, bu sefer yanlarına varmıştı.

 

Agir'i kucağında tutarken saçlarını okşadı, yerde üçü de oturmuştu.

 

Azad Efsun'a baktı "Dildar?" Dedi ağlayarak. Efsun da ağladı "Azad oğlum seni bekliyor" dedi sadece.

 

Azad'ın gözleri Agir'e dönünce Agir'in agzindan akan kanlar çoğaldı.

 

"Agir'im" dedi Azad elini kana uzatıp ama silemedi.

 

"Baba neden ilk benden vazgeçtin hep? Niye yine benden vazgeçip bana gelmiyorsun" dedi.

 

Azad'ın dudaklarından çaresizce bir inilti koptu , "Babam, geldim burdayım" dedi alnından öpüp.

 

"Azad oğlumuza acı veriyorlar, onu kurtar!" Diye bağırdı Efsun.

 

Azad öfke ile ona döndüğünde gözlerinde yanan bir ateş vardı.

 

"Kimse oğluma dokunamaz! Onları yakar kül ederim Dildar! Ona zalimlik için kalkan eli kökünden alırım!" Dedi hiddetle.

 

Agir'in gözleri kapanmadan önce dediği kelime ile Azad'ın kalbi kasıldı.

 

"Baba bana vuruyorlar, beni kurtar"

 

Agir'in gözleri kapanırken önce Agir sonra Efsun yok oldu.

 

Azad "Hayır!" Diye bağırdığında ellerini yeşilliğin birden yok olup yerini kara topraga bırakan zemine öfke geçirdi.

 

"Andım olsun yaşatmam! Canımın canını yakanı andım olsun yaşatmam!" Diye kükredi öfkeyle.

 

"Onları paramparça eder, kanlarında boğarım!"

 

Efsun tutuğu bedenin birden titrediğini hissedince başını kaldırıp Azad'a baktı, Azad birden transa girmiş gibi titremeye başlayınca içinde ki korku ile ayağı fırladı.

 

"Azad hayır!" Diye bağırdı ellerini tutup, makinede ki sesler şiddetli bir hal aldığında odaya doluşan doktorlar Efsun'u zorla dışarıya çıkardı.

 

Kimse yoktu, sadece kadınlar vardı. Erkekler hala Agir'i arıyordu o yüzden kadınlar Efsun'a doğru koşunca Efsun ellerini cama vurup "Azad yapma!" Diye bağırıp ağlıyordu.

 

İçeride ki doktorların telaşla birşeyler yapmaya çalıştığını görüyor ama anlamıyordu.

 

"Efsun ne oldu?"! Diye bağırdı Hazal ağlamaya başlayıp.

 

Efsun kimseye cevap vermedi sadece Azada baktı.

 

Tam yarım saat boyunca içeride ki doktorların Azad ile uğraştığını gördü.

 

Ölecek sandığı anda o küçük umutta tam sönecekti ki içerde öyle bir şey yaşandı ki Efsun'un eli kalbine gitti. O ışık içinde öyle bir parladı ki aynı anda gözlerinde belirdi.

 

Azad'ın birden havalanan vücuna eş değer günler sonra açılan kehribarları gördü.

 

Şaşkınlık ile Azad'a bakarken onun yatağa şiddetle düşüp birden gözlerini açtığını gördü.

 

Göğüsü şiddetli bir nefes ile yükseldi, aklı ve hissleri aynı saniyelerde vücuduna yüklendi.

 

Zihnine dolan anılar içinde ki ateşi harladı da harladı.

 

Doktorlar da aynı şaşkınlık ile Azad'a bakıyordu ama Azad gözlerini öyle bir öfke ile açmıştı ki herkesi dehşete düşürmüştü.

 

Öyle canlı öyle sinirli görünüyordu ki ilk defa böyle bir manzara ile karşılaşan doktorlar ne yapacağını bilememişti.

 

Azad'ın bakışları aynı saniyelerde cama döndü ve ona ıslak gözlerle bakan kadın ile kesişti.

 

Eli ile ağzında ki maskeyi zorla söktüğünde dudakları aralandı ve dudakları arasından fısıltı bile olsa güçlü bir sesle "Agir" ismi döküldü.

 

Gözlerinde yanan aynı ateşti, kehribarları öyle öfke ve sinirle bakıyordu ki Efsun'un dudaklarında bir gülümseme oluştu.

 

Bundan sonra dik durabilirdi zira Azad'ın gözlerinde yanan ateşi bütün döktüğü gözyaşların sebebini yakacaktı.

 

Azad sanki içinden geçeni duymuş gibi "Andım olsun yakacağım" dedi dudaklarını oynatıp.

 

Kadınlar sevinç ile çığlık atarken hastane de ki yas birden kalmış ve acı ile atılan çığlıkların yerini sevinç ile atılan çığlıklar almıştı.

 

Herkes birbirine sarılırken dışarıda zılgıt sesleri yükseldi, kadınlar ayrı yerde erkekler ayrı yerde halaya durdular.

 

Ağaları dönmüştü, yeniden gözlerini açmıştı.

 

Azad'ın normal odaya alınması üzerinden daha 1 saat geçmişken herkes onu zorla tutmaya çalışıyordu.

 

"Bırakın ulan beni!" Diye gürledi, dikiş yerleri ağrıyordu ama kıyamet dahi kopsa gördüğü rüya yüzünden asla durmazdı.

 

Oğlu onu haykırarak çağırmış, yardım dilenmişti! Onu kimsenin eline bırakmazdı.

 

Yıllar sonra onu bulmuşken ölse dahi bırakmazdı, kendini ona sevdirdikten sonra ellerinden kaymasına izin vermezdi.

 

Efsun çaresizce "Azad yeni uyandın dur!" Dese de Azad birden kolunda ki serumu çıkarıp doğrulamaya çalıştı.

 

Ne yaparlarsa yapsınlar durmayan Azad yüzünden herkes dışarıya çıkmak zorunda kalmıştı, sadece baş hekim ve Efsun vardı içeride.

 

"Azad bey! Bu şekilde gidemezsiniz" diyen doktor ile Azad'ın öfkeli bakışları onu buldu.

 

"Doktor!" Diye hırladı öfke ile.

 

Zorla ayağı kalktığında Efsun ona destek olup kolunun altına girmişti.

 

Azad'ın canı ne kadar yansa da bir o kadar dinç görünüyordu, kimse oğlu kayıpken onu burda tutamazdı.

 

"Ecelini erken çağırma! Çık dışarıya!" Diye bağırdığında doktor el mecbur dışarıya çıkmıştı.

 

"Azad-" diyecek oldu Efsun ama Azad onun tutuşundan da kurtulup dolaba yöneldi.

 

Efsun arkasından bakarken o önce gömlek sonra da bir pantolon çıkarıp yatağın üstüne attı.

 

Efsun'a tekrar döndüğünde içinde öyle bir acı belirdi ki vücudu titredi sanki, yavaş adımlar ile ona ilerleyip titreyen elini saçlarına uzattı.

 

Azad'ın elleri titredi, Efsun'un kalbi.

Azad aklar düşen saçlara dokunduğunda içinde ki öfke ve ateş daha da büyüdü.

 

Sevdiği kadının halı neydi böyle? Saçlarına yer yer düşen aklar, zayıflamış vücudu, solmuş yüzü...

 

"Dildar, ne yaptılar böyle?" Diye sordu, Efsun'un gözlerinden bir damla yaş akarken Azad'ın göğüsüne sindi.

 

Azad'ın onu saran kolları ile tekrar ağladı, "Azad oğlumuz yok, oğlumu aldılar" diye feryat etti.

 

Azad gözlerini yumduğunda kirpikleri arasından akan bir damla yaş Efsun'un saçlarına düştü.

 

"Dildar, bu gözyaşlarının bedelini hepsine ödeteceğim! Andım olsun oğlumdan ayrı kaldığımız günler için hepsi ömründen olacak"

 

Ettiği yemin ile ondan zorla ayrılıp alnına bir öpücük kondurdu, "Sana söz oğlumla döneceğim" dedi sonra eline aldığı gömleğini giymeye çalıştı, canı yandı ama dişlerini sıktı.

 

"Azad biraz dinlen" diyen Efsun'a bakmadı ama cevap verdi.

 

"Geç bile kaldım, o beni bekliyor. Oğlum beni bekliyor" dedi.

 

Efsun onu durduramayacağını anlayınca yardımcı olup düğmelerini kapattı, Azad en son pantolonunu da giydiğinde gömleğini pantolonunun altına kattı. Efsun dikkatle ceketini de giydirdiğinde onun heybeti altında kaldı.

 

Geniş omuzları, uzun boyu, alev gibi yanan gözleri, uzun ve damarlı boynu her seferinde onu büyülerdi yine öyle oldu.

 

Azad ile Efsun dışarıya çıktığında erkekler de haberi alıp yeni hastaneye gelmişti, herkes ayakta dimdik duran azad ile afallayıp ona baktı.

 

Muhammed ve Asaf sevinçle onu incitmeden sarıldıklarında Ali de Azad'a ilerledi ama Azad birden onun yakalarını kavrayıp sırtını duvara vurdu.

 

Herkes öne atıldı ama kimse yaklaşmadı, Ali ağzından çıkan inilti ile Azad'a baktiginda "Ben sana direkt Agir'e gideceksin demedim mi Ali?!" Diye gürleyen Azad ile Ali gözlerini yumdu.

 

Hayal meyal Ali'nin koşarak geldiğini ve onu ağlayarak uyandırmaya çalıştığını hatırlıyordu.

 

Azad tekrar onun sırtını duvara vurduğunda "Nerde Oğlum?! Nerde Agir!" Diye kükredi.

 

Gözlerinde ki ateşte yanmaktan korkan Ali "Herkesi oraya gönderdim ama seni tek bırakamazdım!" Dedi.

 

Oda sinirlenmeye başlıyordu, Agir onun yegeniydi nasıl bilerek tehlikeye atardı ki?

 

"Bir iz bulduğunu söyle!" Dedi Azad yakalarını bırakıp.

 

Muhammed öne çıkıp "Çiflik evini uzaktan izleyen birini bulduk ama ne yaparsak yapalım konuşmuyor, beni öldürdün diyor sadece" dediginde Azad'ın elleri yumruk oldu.

 

"Depoya götürün, diğerleri de konağa gitsin. Güvenliği arttırın Abi, kuş uçmayacak! Gerekirse Bütün şehirlerin yollarını kapatın, havada karada suda bir kuş bile uçmayacak! Saatler içinde oğlumu bulmazsam hiçbirinizin gözünün yaşına bakmam, mezarınızı ellerim ile kazarım!"

 

Azad öfke ile yürümeye başlayınca Bawer Ağa arkasından gurur ile bakıyordu, herkes arkasından yürümeye başladığında Azad elini arkaya uzattı.

 

Ali hemen belinden çıkardığı Azad'ın silahını ona uzatınca Azad önce mermileri kontrol etti ardından da beline sıkıştırdı.

 

"Dildar yanıma gel!" Diyen Azad ile Efsun hemen yanına geçti.

 

Arkasından gelen aileyi umursamadan Efsun'un elini avucuna hapsetti.

 

Yapacağı bir şey vardı, ondan sonra hickimse karşısında duramazdı zira o andan sonra düşünmesi gereken oğlunu ondan ayıran kişilerdi.

 

Hastaneden çıktıkları an Gazeteciler onların önünü kesti, korumalar etten duvar örünce Azad Efsunla öne çıkıp gözlerini kameraya sabitledi.

 

"Azad bey, durumunuzun ağır olduğu söylendi! Nasıl bu kadar erken çıktınız?" Diye soran kadını takmadı bile Azad.

 

Efsun Azad'a bakarken herkes onun gibi Azad'ın dik duruşuna hayranlık ile bakıyordu.

Efsun'un elini biraz daha sıkıp onu iyiyce kendine yaklaştırdı.

 

"Beni izliyorsun öyle değil mi? İyi izle" diyen Azad kameraya biraz daha yaklaştığında seslendiği kişi oğlunu alan kişiydi.

 

Onu izledigini bilmesinde hakkı vardı çünkü şuan Selim şaşkınlık ile Azadı izliyordu ekran başında, dik duran omuzları ve öfkeli gözleri.

 

İçinde peydahlanan korku ile elinde ki bardağı sıktı.

 

Nasıl uyanmıştı birden? Ölmesi gerekiyordu!

 

"Senin için geliyorum! Yer yarılsa bile seni bulacağım! Ben Azad Karaaslan andım olsun seni kendi kanında boğacağım!"

Herkes korku ile Azad'a bakarken Azad belinden silahını çıkardı.

 

Kameramanlar korku ile gerilerken hala onu çekiyorlardı.

 

Azad silahini havaya kaldırıp üç el üst üste ateş etti, Selim ekranda gördüğü görüntü ile birden ayağı fırladığında olduğu yerden bile duyduğu silah sesleri vardı çünkü doğunun her şehrinde aynı anda 3 el silah sesi patladı.

 

Bütün doğu yine bildi ki Azad Karaaslan yemin etmişti.

 

Azad silahını indirmeden öyle bir kükredi ki Selim olduğu yerde titredi.

 

"Oğlumun saçının teline zarar geldiyse, senin derini kör bıçak ile yüzerim! Senin parçanı doğunun bir yerinde bile barındırmam, köpeklere yem ederim!"

 

Aynı anda onun sesini duyan biri daha vardı, Azad'ın uğruna döktüğü cümleler ve sıktığı kurşun sesleri olan Agir Karaaslan.

 

Yattığı yerden televizyonun sesini duymuştu, günler sonra dudaklarında oluşan gülümseme içinde umut, sevinç, heyecan, gurur, hayranlık barındırıyordu.

 

Anlamıştı ki yanına geldiği kişi babası değildi, kaçırılmıştı.

 

Onunda gözlerinde hemen ardından öfke ile yanan bir ateş belirdi.

 

Odasında ki muma değdi gözleri ardından pencereye, "Size kim olduğumu göstereceğim" deyip acı çeke çeke ayağı kalktı.

 

Ayakları yere sapasağlam bastığında önce pencereyi açtı, yatağı sessizce pencereye yaklaştırdı.

 

Uzaklardan kulağına gelen silah sesleri ile içinde güven hissi belirdi.

 

"Biliyordum, beni alacağını biliyordum ağa"dedi.

 

Pencerenin üstüne çıkıp etrafına baktı.

Korumalar ön tarafa toplandığı için kimse yoktu, mum ile önce yatağı tutuşturdu ardından eskiyen perdeyi.

 

O anda içeride ki korumaların sesi doldu kulağına, "Adam oğlunu alacak! Kimse onu durduramaz, Selim Ağa onun oğlunu alarak hepimizin ölüm fermanını imzaladı!" Diye bağırıyorlardı.

 

İçeride ki korumaların bağırış seslerini kapının önüne yaklaşınca hızla mumu odanın içine atıp aşağıya atladı, ayağı burkuldu ama tekrar doğruldu.

 

Agir başka birşeyin daha farkına vardı ama yükselen ateş ile arkasını dönüp koşmaya başladı, ayağı ağırıyordu ama durmadı.

 

"Geberin! Ben ağama gidiyorum!" Dedi.

 

Hızla koşarken iki yol ayrımına düştü, ya caddeye çıkacaktı ya da ormana girecekti.

 

Fazla düşünmedi, hızla ormana koşarken omzunun üzerinden kulübeye baktı. Ahşap kulübenin iyiyce yanmaya başladığını gördüğünde can havliyle dışarı çıkan adamları da gördü, ufak bir kahkaha atıp kosamaya devam etti.

 

"Sülalenizi haritadan silecek! Azrailinizi siz seçtiniz" dedi kahkahaları arasından.

 

Azad ağaya artık o kadar güveniyordu ki, o sağ olduğu müddetçe asla kimse ona dokunamazdı biliyordu

 

Agir ağrıyan vücuduna inat koşmayı bırakmadı, Azad Ağa onu arıyorsa o da onu arayacak ona layık olacaktı.

Onu gördükten sonra ilk işi de ona sıkıca sarılıp dizinin dibinden ayrılmayacak olacağıydı.

 

Dışarıya koşan korumalar evin tutuştuğunu fark ettiğinde ilk önce Agir'in odasına gitmişlerdi ama orda onu bulamamışlardı, şimdi hepsi dışarıdayken Agir'in kafasını yardığı adamın telefonu çaldı.

 

Baktığında Selim'in aradığını gören adam telaşa kapıldı çünkü çocuk için aradığını biliyordu ama çocuk ortada yoktu.

 

Korku ile telefonu açıp "Ağam" dedi, ardından Selim'in bağırışını duydu.

 

Selim evin içinde volta atarken öfkeli bir şekilde "Öldürün! Çocuğu öldürün!" Diye haykırdı.

 

Adam söyleyecek oldu ama yüzüne kapanan telefon ile derin bir nefes aldı.

 

Diğer korumalara dönüp "Arayıp bulun, haber vermenize gerek yok sıkın kafasına gebersin!" Dedi.

 

Bütün korumalar aynı anda koşup onu aramaya başladıklarında Agir bir hayli koşmuştu.

 

Gece olduğu için gozleri zor etrafı görüyordu ama durmuyordu, tek korkusu yakalanmaktı çünkü Azad ağaya gitmesi gerekiyordu.

 

Özlemişti, evet bir zamanlar nefret ettiği adamın göğüsünde olmayi da kollarında uyumayı da özlemişti.

 

Onu kaçıran adam babası değildi,birine baba demek istiyorsa diyeceği tek kişiyi yüreği ile hissediyordu.

 

Onun aradığı ve istediği baba tam olarak Azad ağay'dı.

 

Onun gibi bir babaydı hep hayalinde ki ama onu kaçıran adam asla tırnağı dahi etmezdi.

 

Defalarca yere düştü ama pes etmedi, tekrar yere düştüğünde ağaçların izin verdiği kadar gökyüzüne baktı.

 

"Yakın olduğun kadar uzaksın ağa, ben gelemesem de sen gel" diye mırıldandı.

 

Tekrar kalktı ve tekrar düştü, bu yolun sonu nereye giderdi bilmiyordu ama bildiği tek şey yolun sonunda kavuşacağı adam ve annesiydi.

 

 

 

Devam edecek 🩷

 

Bölüm : 19.02.2025 11:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...