
"En güçlü ruhlar yıkıla yıkıla inşa edilir"
EFSUN'DAN
"Efsun'um" diyordu biri, görmedim.
Biri bana su uzattı, almadım, biri saçlarımı okşadı tebessüm etmedim, biri üstüme şal bıraktı ısınmadım, biri öptü saçlarımdan sevinmedim.
Oğlum "Daye" diye seslenirse ona bakar görürdüm, oğlum bana su getirse kana kana içerdim, oğlum saçlarımı okşasa avuçlarından öperdim, oğlum üstüme şal örtse onun merhameti ile ısınırdım, oğlum saçlarımı öpse ayaklarına ömrümü sererdim.
Ama yanımda değildi, bana seslenmiyor ve saçlarımdan öpmüyordu.
Gözlerimden bir damla yaş yanağıma doğru süzüldü, hiç dinmedi o yüzden silmedim.
Karanlık havada dışarda sedirin üstünde oturuyordum, yanıma birileri gelip geri gidiyordu ama ben sadece gökyüzüne bakıyordum.
Gökyüzünde ay dahi yoktu, hava kasvetliydi, etrafı saran rüzgar ve soğuk içimin buz tutmasına sebep olmuş içimde ki yangını dahi söndürmüştü.
Bakışlarımı önüme çevirdim, küçük Agir'i gördüm yine.
İlk adımlarını bana bakıp gülerek atıyordu, gamzeleri belirgin ve gözleri parlıyordu. Sonra yanıma ilk kelimesini söyleyen Agir oturdu, diğer yanıma da korkup saçlarımı tutan Agir.
"Daye" diyordu önümde diz çökmüş olan Agir.
Deliriyor muydum? Bu ne güzel delirmekti böyle. Ateşim karşımda bana doğru geliyordu.
"Gerçek misin?" Diye sordum kısıkve çaresiz bir sesle ama gerçek değildi çünkü benim Agir'im 8 yaşındaydı 5 değil.
"Ben yokum artık anne, sen neden yaşıyorsun?" Demesi ile kaskatı kesildim.
Kalbim acı ile kasılınca "yaşıyorsun oğlum, geleceksin" dedim elimi yüzüne uzatıp ama anında kayboldu, onun yerine yanımda saçlarımı tutan Agir cevap verdi.
"Gelmeyeceğim anne, ben öldüm" başımı sallayarak ve ağlayarak reddettim.
"Kalbim atıyor ama" deyip boynumu büktüm, oda kayboldu bu sefer diğer yanımda oturan Agir cevap verdi "Anne sende öl, ben yokum sende öl"
"Etme oğul, o nasıl cümle. Acımaz mısın da anana öldüm dersin" dedim ama oda kayboldu.
Bu sefer karşımda bana adım atan Agir"Öl anne, ben öldüm sende öl daye. Ben korkarım orda, ben yaşarken gelmedin bari ölüme gel" dedi ve oda kayboldu.
Elim kalbime ulaşınca ayaklarım benden bağımsız hareket etti, ayağı kalkıp odama yürüdüm. Kalbim ağrıyordu.
Ellerim ve ayaklarım titriyordu, canım yanıyor nefes aldırmıyordu.
Bu nasıl acıydı böyle, kalbim yerinden sökülüyordu.
Odama girip kapıyı kapattım, elimde ki telefon çalınca Azad'ın aradığını gördüm ama açmadım.
Korktum, evet evet korktum...
Oğlum ölmüş müydü? Azad bunun için mi beni arıyordu.
Sarsak adımlar atarken telefonum üst üste çalıyordu, hayır "oğlumuz ölmüş" dediğini duymak istemiyordum.
Yürürken sendeledim ve yere düştüm, tekrar kalktım.
Oğlum ölmüş mü?
Etrafımda birden 1 yaşından 8 yaşında kadar olan Agir'ler belirdi.
Hepsi bir ağızdan "Öl anne, bana gelmedin öl!" Diye haykırdı.
Ellerimle kulaklarımı kapatıp yere düştüm, gidememiştim.
Oğlumu kurtarmaya gidememiştim, 8 yaşında ki Agir karşımda durup elini saçlarıma uzattı.
"Nasıl yaşarsın artık? Gel daye bana gel" dedi.
Oğlum beni çağırıyordu, kalkmaya çalıştım ama yine düştüm.
"Öl!" Diye bağırdı 6 yaşında ki Agir...
Gözyaşlarım hızla akarken başımı eğdim, "Öl!" Diye bağırdı yine.
Kafamı sallayıp şuursuzca onu onaylayıp zorla ayağı kalktım, sarsak adımlar ile dolabımda ki silaha yöneldim.
Hala bağırıyor, ölmememi söylüyorlardı.
O isterse ölürdüm, onun nefes almadığı dünyada ben nasıl nefes alırdım ki?
"Ben öldüm, sende öl! Koruyamadın beni!"
Dolabı açıp kasadan silahımı çıkardım, o anda kapım çaldı.
Vanessa "Efsun!" Diye bağırıyordu ama ağlıyordu. Azad onu arayıp söylemişti.
Omzularim sarsılarak ağlamaya başladım, çığlık atmak istedim ama sesim çıkmadı.
Oğlum ölmüştü, canını yakmışlar mıydı?
O ölürken bana seslenmiş miydi?
7 yaşında ki Agir gelip "Bak yine korktun! Senin yerine onlar öldüğümü öğrendi! Yine geç kaldın! İlk senin duyman gerekiyordu ama sen yine korktun ve kaçtın!" Diye haykırdı.
Ellerim titremeye başlayınca dizlerimin üstüne düştüm, Vanessa hala ağlayıp kapıya vuruyordu. Sonra yaseminin sesini duydum "Efsun! Aç kapıyı!" Diye bağırdı.
7 yaşında ki Agir silahımı gösterip "Bir kere korkma! Bir kere beni utandırma! Bir kere de kaçma!" Diye bağırınca silahın kilidini indirdim
Yasemin'in "Açmıyor kapıyı Azad! Açmıyor!" Diye bağırdığını duydum.
Azad bana ulaşmaya çalışıyordu, bana öldüğünü söyleyecekti.
Duyamazdım bunu? Yapamazdım!
"Hadi daye! Bana gel" diyen oğlumla titreyen elim harekete geçip silahı şakağıma yasladı.
Gözlerim bomboş bakıyordu ama ağlıyordu da, kapının daha şiddetli çaldığını duydum.
"Aç kapıyı Dildar!" Diye bağırıyordu Azad, sesi ağlamış gibiydi.
"Nasıl bakacaksın onun yüzüne! oğlunu ondan kaçırdın, kavuştuğu tek şey ölü oğlu oldu! Yaşamayı hak etmiyorsun, öl daye!" Diye bağıran oğlum ile silahı biraz daha yasladım şakağıma.
"Özür dilerim" diye fısıldadım.
"DİLDAR!" diye kükredi Azad ama bir ses daha duydum.
"Daye!" Diye bağırıyordu bir ses.
Odada ki Agirdi çünkü benim oğlum ölmüştü, sonra tekrar "Aç kapıyı anne!" Diye bağırdı.
"İnanama ona, ben öldüm anne. Korkuyorum bana gel" dedi karşımda ki Agir.
Kapının gürültülü bir şekilde açıldığını duydum ama aynı zamanda karşımda ki Agir "Senden utanıyorum Daye! Senden nefret ediyorum!" Diye haykırdı ve ben bir saniye bile düşünmeden silahı ateşledim.
Ateşledim ama silah kafamda değil odanın tavanında yankılandı, aynı zamanda çığlık sesleri duydum.
Herşey o kadar ani oldu ki ne olduğunu anlamadan kendimi sırt üstü yerde buldum, gözlerim kapanmadan önce son gördüğüm şey bana doğru koşan Agir oldu.
Gerçek miydi hayal miydi? Anlayamadan gözlerim kapandı.
🫂
Üstüme çöken ağırlık ile gözlerimi araladım, nefes almakta zorlanırken göğüsüm şidettle inip kalkıyordu.
Elim hızla kalkıp inen göğüsüme yaşlandı, birkaç saniye sakinleşmeye çalıştım ama olmadı.
Yataktan hemen toparlanıp ayağı kalktığımda odam bomboş ve sessizdi, rüya mı görmüştüm?
Hava hala karanlıktı, etraf sessiz ve kasfetliydi.
Sarsak adımlar ile dışarıya çıktım, gördüğüm kabusta kendimi öldürmeye çalışıyordum. Oğlum ölmüştü ve bende ölmek istemiştim.
Sonra biri elimi tutmuş ve beni ölümün elinden söküp almıştı.
Azad'dı.
Kabuslarımda dahi ölmeme izin vermiyordu...
Merdivenlerin başına geldiğimde "Nasıl dikkat etmezsiniz!" Diye gürleyen Azad'ın sesi ile donup kaldım.
Gelmiş miydi?
"Azad sadece 10 dakika yanından ayrıldık, iyi değildi. Bazen ağlıyor bazen de gülüyordu, korkup seni aradım direkt ama yanına döndüğümde odasında ve kapıyı kilitlemişti" diyen Yasemin'in ağlayan sesi ile kabus görmediğim tokat gibi yüzüme çarpmış ve beni sarsmıştı.
Nefes alamadım... Gerçek miydi hepsi?
Peki oğlum gerçekten...
"Dikkat edin dedim size! Gelmeseydim ne olacaktı ha? Öldürecekti kendini!" Diye bağırınca yavaşça merdivenlerden inmeye başladım.
Azad burdaysa oğlum nerdeydi? Gerçekten ölmüş müydü?
Kalbim kasıldı hemde öyle bir kasıldı ki iki büklüm olmamak için zor tuttum kendimi.
Azad hala bağırırken onun tam arkasında durdum, Yasemin, Muhammed abi, Ali, Vanessa, Asaf...
Herkes buradaydı ama Agir yoktu.
Gözlerimden yaşlar tekrar süzülürken beni ilk gören Asaf olurken "Yenge" diyerek herkesin bana dönmesine sebep oldu ama Azad bana dönmedi.
Omuzları gerilirken yumruklarını sıkıyordu, gözlerim konağın her yerinde dolaşırken "Agir" dedim sadece.
Vanessa bana doğru gelecekti ki elimi kaldırıp onu durdurdum.
Teselliye ihtiyacım yoktu, tek ihtiyacım olan oğlumun yaşadığını bana söylemeleriydi.
Gözlerim Azad'ın sırtına döndü "Azad Agir nerde?" Diye sordum korkuyla.
Bana cevap vermemesi ile hızla önüne geçtim, öfkeli gözlerinde aynı zamanda korku vardı.
Ne içindi bu korku? Oğlum ölmüş müydü gerçekten?
"Oğlum nerde?" Diye sordum tekrar, yutkunduğumda gözleri gözyaşlarımı takip ediyordu.
Ölmüştü!
Oğlum ölmüştü!
"Azad oğlum nerde!?" Diye bağırdım, o bana cevap vermedi ama konakta yankılanan "Daye!" Sesi ile hemen arkamı döndüm.
Kalbim boğazımda atmaya başladığında hızlı nefesler almaya başladım.
Mutfak kapısından çıkan oğlum gerçek miydi? Gülerek bana doğru bir adım attığında gerçek olmayışı ihtimalinden korkup bir adım geriye gittim.
O da bu hareketime herkes gibi şaşırıp durdu, sırtım Azad'ın göğüsüne çarpınca "Dildar" dedi korkuyla.
Görmüyordu değil mi? Neden böyle tepki verdiğimi bilmediği için korkmuştu.
Sonuçta oğlum ölmüştü ve burda olamazdı.
Agir'in üstü kirli ve saçları toz toprak doluydu, başka hiçbir şey göremiyordum.
"Azad ben deliriyorum, oğlumu bana getir" deyip ona sırtımı döndüm ve Azad'ın yüzüne baktım.
Oda bana bakıyordu, gözlerinde acılı bir ifade vardı.
"Dildar-" diyecek oldu ama "Hayır hayir, bak yemin ederim görüyorum. Deliriyorum Azad ne olur , ne olur öldüyse bile ölüsünü bana getir ben yapamıyorum" dedim acele ile.
Öldüyse bile görmeyliydim, deliriyordum ben deliriyordum.
Azad kaskatı kesilip bana baktığında "Anne" dedi yine arkamda ki ses.
Ellerim ile kulaklarımı kapatıp "Sus!" Diye haykırdım.
Ölmüştü benim oğlum, o söyledi bana "Öldüm anne ben" dedi.
Hatta azad bunun için beni aramıştı, Vanessa da bunun için ağlıyordu.
Azad bileklerimi tutup ellerimi indirdi"Dildar sakin ol" desede ben ard arda kafamı sallayıp "Sus" diyordum sadece.
"Anne" diyen ağlayan sesini duydum bu sefer, bende ağladım.
Azad'a bakıp "Sustur bu sesi, beni kandırıyor" dedim boynumu büküp.
Vanessa ve Yaseminin ağlayan sesini duyduğumda Azad hepsine bakıp gitmelerini işaret etti.
Sadece ben Azad ve oğlumun hayali kaldı, bana doğru yaklaşan küçük ama sert adım seslerini tanıyordum.
Buda hayaldi.
"Azad" dedim çaresizce, nefes alamıyordum.
Azad elini yanağıma yerleştirip "Kendine gel Dildar artık, yaptığın şey için seni asla affetmeyeceğim ama bana geri dönmeni yine bekleyeceğim... Bu sefer geç kalma"dedi.
Yanımda hayalin varlığını hissettim, Azad benden uzaklaşıp arkasını dönüp gitti.
Gitmeden önce onun hayaline bakmış ve tebessüm etmişti sanki ama şuan algılayamıyordum.
Elimde bir dokunuş hissetiğimde irkilip hemen geriye çekildim, geri geri giderek ondan uzaklaştım.
Hala karsimda duruyordu ve ağlıyordu, ona deli gibi gitmek istesemde korkuyordum.
"Anne geldim" dedi, sesinde hüzün vardı.
Hayır, hayır, şimdi yine gelmedin diye bana bağırarak ölmemi isteyecekti.
"Sen öldün!" Diye haykırdığımda dizlerimin üzerine düştüm, o bana koşarken ben sarsılarak ağlıyordum.
Karşımda diz çöküp ellerini saçlarıma uzattı, "Anne lütfen, ağlama" dediğinde ıslak gözlerle ona baktım.
"Korkuyorum, lütfen" diye fısıldadı ağlayıp.
Avuçlarında uzun saçlarımı tutarken tırnaklarımı yere geçirdim.
İçim kanadı sanki, paramparça oldum, yandım, kül oldum
"Korkuyorum" diye fısıldadım onun gibi, gitmesinden gerçek olmamasından korkuyordum.
Dizlerinin üzerinden bana biraz daha yaklaştı, ateş gibi gözleri özlemle çehremde dolaşırken "Benim güneşim, benim yegâne dermanım. Burdayım anne geldim" dedi.
Yüzümde gülümsemeden oluştu, gözyaşlarım yüzümde ki gülüşü bile kapatamadı.
Öyle bir ağladım ki Yağmur oldu ikimizi de ıslattı sanki.
Yanan bedenlerimizi söndürmek ister gibi aktı yaşlarım.
Haykırarak onu kollarim ile sardığımda ellerinin belime dolandığını hissetim.
"Agir" dedim ağlayıp saçlarından üst üste öperek.
"Burdayım anne korkma" dedi, onu bağrıma bastırıp herşeyden korkumak istedim, gerçekti.
Nefesi göğüsümü yakıyor, gözyaşları ise söndürüyordu.
Oğlum burdaydı, yaşıyordu!
İçimde ki yas buhar olup uçtu, kendi ile beraber korkuyu ve ölümü de götürdü.
Başımı boynuna gömüp derin bir nefes cektim içime, "Burdasın Agir geldin" dedim şükreder gibi.
Benden uzaklaşıp ellerini gözyaşlarıma uzattı, "Geldim anne, burdayım" dedi.
Gülerek ağladığımda başımı kaldırıp merdivenlerde baktım, Azad'ın bizi izlediğini görüp tebessüm ettim ama o bana buz gibi gözlerle bakmış ve arkasını dönüp gitmişti.
Bu hareketi içimi huzursuz etse de, oğlumu göğüsüme bastırmamı engellemedi.
Belki de kızgındı, bir saniye geç kalsaydı şimdi ölmüştüm ve o beni ölü bir şekilde bulacaktı.
Ama anlatamayacağım kadar delirmiştim, ne yaptığımı da bilmiyordum.
"Kalk anne" diyen oğlumla ayağı kalkıp elini tuttum, aynı saniyelerde ellerini bırakıp yüzüne tutundum.
Ellerim yanağında ki morlukta ve dudağının üzerinde ki yarada gezindi, içimde ki acıyı ateş ele geçirdi, onun yerini de öfke.
Öfke içimde büyüyüp boğazıma tırmandı, oğluma vurmuşlar mıydı?
Onun canına mı dokunmuşlardı?
Efsun gömüldüğü topraktan doğrulmaya çalıştı.
"Kim yaptı bunu?" Dediğimde sesim sinirden titriyor ve kaşlarım çatıktı.
"Anne-" dedi ama "Kim yaptı Agir!" Diye kızdığımda "Selim diye bir adam, ben senin babanim deyip beni götürdü. Sana gelmek istediğimde ise izin vermedi bende karşı çıktım ama-" deyip susunca beynimde çakan şimşekler vardı.
Selim?
O halde Azad'ın vurulmasına sebep olanda oydu, Azad'ı vurmuş ve oğlumu almıştı.
Kardeşinin intikamı için hem oğluma hem de kocama zarar vermişti öyle mi?
Canının kıymeti kalmamış olacak ki buna cüret etmişti.
Beni üzen ise sırf Selma'yı ittim diye bunların benim dışımda sevdiklerime ödetmesiydi.
Oğlum da kocam da şimdi yanımdaydı, eski Efsun ise gömüldüğü yerden doğruldu.
Zira onu Efsun yapanlar iyi ve diriydi, o halde onun da dirilmesi gerekiyordu.
Dildar Efsun'un gömüldüğü yere yattı, oda biliyordu zayıf ve korkak olmanın sırası geçmişti.
Günlerdir içimde yaşayan Dildar ile Efsun gömülmüştü çünkü gücünü kaybetmiş ve yalnız kalmıştı.
Yalnız ve güçsüz olan ise Dildar'dı.
Şimdi Agir gelmişti, Azad iyiydi ve Efsun Dildari gömüp tekrar sapasağlam ayaklarını yere basmıştı.
Dildar ne kadar ağlasa da Efsun üzerine toprak atıp doğruldu.
Yeşil gözlerinde yanan ateşi içimde hissettim, tırnaklarını avucuna batırdı.
Yüreğini yakmışalard! Nasıl o ateşte hepsini kül etmezdi!
Selim ve Selma...
Oğlumun elinden tutup odama geçtim, "Bana baştan anlat herşeyi ama önce yıkayalım seni" deyip üstünde ki ceketi çıkardım.
Gözlerinde telaşlı bir ifade oluştuğunda ne olduğunu anlamadım ama ellerim gömleğinin düğmelerine uzaninca ellerimi tutup "Anne ben yıkanırım" dedi.
Eğilip açmaya devam ettim, benden bir adım uzaklaşıp "Anne!" Diye yükseldi.
Arkasını dönüp birden banyoya girince kaşlarımı çattım.
Arkasından Banyoya hızlı adımlar ile girdiğimde gördüğüm manzara beni dehşete düşürdü, ellerim titremeye başlayınca kanım dondu.
İçimde ki acı burnunun direğini sızlatıp gözlerimi doldurdu.
"Agir" diye fısıldadım, bana dolu gözlerle bakarken kapıya tutundum.
Oğlumun vücunda ki morluklar benim içimde oluştu, onun canından daha fazla yandı canım.
"Bu" devam edemedim, gözlerimden bir damla yaş akarken oturup ağlamaya başladı.
"Gücüm yetmedi!" Diye bağırıp ağladığında gidip karşısında oturdum, elleri ile yüzünü kapatıp "Gücüm yetmedi anne!" Diye bağırdı.
Saçlarından üst üste öptüğümde acısı geçsin istedim ama olmadı.
Allahsızlar!
Nasıl kıyarlardı? Nasıl elleri kalktı oğluma!
Ciğerim yandı, kül kokusu burnuma dek uzandı. Benim oğlum vicdansız ellere düşmüş ve direnmişti ama ona acımamışlar.
Benim oğluma dokunmuş, vücudunda iz bırakmışlardı.
O ağlarken dik durmaya çalıştım, gözlerimi silip "bana bak" dedim.
Bakışları beni bulunca onunda ıslak gözlerini sildim, "Gün gelecek kimsenin sana gücü yetmeyecek Agir! Gün gelecek o elleri kalkmayacak bile, sana yemin olsun oğlum, o sana kalkan elleri kendi ellerim ile parçalamazsam bende Annen Efsun değilim" dedim yemin edercesine.
Çaresiz bakışları yüreğimden parça parça et kopardı, yüreğimi kanattı, tüketti.
Yanağına bir öpücük kondurup "sana hep söylediğim bir söz vardı, hatırıyor musun?" Diye sordum.
Ağlayarak başını sallayıp titrek bir sesle cevap verid.
"En güçlü ruhlar yıkıla yıkıla inşa edilir"
Başımı sallayıp onu onayladım ve son kez "Sana dokunan herkes bedelini ödeyecek, sana anne sözü... Canını yakanların canları rahat etmeyecek"dedim.
Onun acısını alamazdım ama onu acıtanlara daha fazla acı çektireceğimi söyleyebilirdim.
Acısını almaya gücüm yetmezdi ama onları paramparça yapmaya gücüm yeterdi.
Benim dokunmaya kıyamadığım oğluma kıymışlardı.
İçim kan ağlaya ağlaya oğlumu yıkadım, vücuduna dokunurken kıyamadım.
Havluya sarıp onu kucağıma aldığımda hafifçe inledi ve ben öldüm.
Onları da öldürecektim!
Pijamalarını giydirmeden önce krem sürdüm vücuduna, yorgundu, bitkindi.
O uyuyana kadar ayrılmadım yanından, saçlarından defalarca öptüm, ellerinden öptüm, kokusundan çektim içime.
Acıları dinsin diye göğüsüne döktüm gözyaşlarımı.
İçim ne kadar yansa da öfke daha da diriydi, oğlum daha bebekken yere düştüğünde canımdan can kopardı.
Her gözyaşında ondan beter ağlardım...
Kıyamazdım onun tek bir damla gözyaşına.
Şimdi ise vücudunda izler vardı, dudağında yarası.
Parmağım yaranın üzerinde dolanırken Agir'in kaşları çatıktı, huzursuzdu.
Belki de korkuyordu, benim korkusuz oğlum belkide ilk defa böyle korkmuştu.
Herkese kafa tutup galip gelen oğlum bu sefer gücüm yetmedi diyerek yıkılmıştı, canımı en çok yakan iz ise göğüsünde ki ayak iziydi.
Göğüsüne basmış onu ezmek istemişlerdi, çok acımış mıydı canı?
Benim yüreğim onun acısı ile mi yanmıştı?
Agir yorgunlukla uyuduğunda ayağı kalktım, gözyaşlarımı silip dolaba yöneldim.
Üzerimi bir çırpıda çıkarıp boğazlı siyah bir kazak ve siyah kot bir pantolon giydim, saçlarımı ensemden toplayıp üzerime uzun siyah bir kaban geçirdim.
Silahımı alıp belime taktığımda dönüp son kez oğluma baktım, andım olsun onun çektiği acıyı bin misli ile çekeceklerdi.
Kapıdan çıkıp avluya indim, Azad nerdeydi bilmiyorum.
Onunla konuşmam gerekiyordu ama o üstüne düşeni yapmış bana oğlumu getirmişti.
Şimdi sıra bendeydi! Onların canını alacaktım.
Konağın kapıları benim için açılırken korumalar bana bakıyordu, ben ise direkt gidip arabama bindim ve yola koyuldum.
En son bir korumanin içeriye koştuğunu görmüştüm ama gazı kökleyip onları geride bıraktım.
Hedefim Karadağ konağıydı, gözlerim bomboş bakıyordu ama çenem dahi tüm vücudum sinirden titriyordu.
Ben Efsun Şanlı!
Agir Şanlı'nın anası, Azad karaaslan'ın Güneşi.
"Kendini anlatamadın Efsun" diye söylendim, o Selma'nın da parmağı vardı biliyorum.
Önce ondan başlayıp bütün ailesini gebertecektim ama o Selim, o Selim tek bir nefes için Agir'in ayaklarına kapanacaktı!
Güçsüzdüm günlerce çünkü Efsun Şanlı'nın gücü elinden alınmıştı.
Dildar uyanmıştı o anda, güçsüz, zayıf Dildar.
Efsun'u gömmüş Agir ve Azad olmadan benim gücümü tüketmişti.
Sonra Azad Efsun için uyanmıştı ama Dildar hala sağdı.
Sonra Agir geldi... işte Efsun o an dirilmiş, ateşinden yeniden doğmuştu!
Arabada telefonumun sesi yankılandı, açmadım kim olduğunu biliyordum.
Gece karanlığı üstüme çökerken arabayı durdurup silahımı elime aldım, arabadan indiğimde konağın kapısına ilerledim.
İki kişi tek vardı kapıda, beni gördüklerinde önce şaşırdılar ama silahlarını çekemediler.
Çok rahat bir şekilde bir tanesi kapıyı benim için açmıştı, avluya girdiğimde gözlerimde en ufak bir korku yoktu.
Artık korkması gereken kişi ben değildim, ben konağa onları öldürmeden dönmeyecektim!
Silahımı kaldırıp ateş edip bekledim, yaklaşık 10 dakika sonra kapılar yavaş yavaş açıldı.
Önce yeşim çıktı dışarıya sonra da Gülsüm, en son Selma çıktı.
Yeşim ve Gülsüm bana dehşetle bakarken Selma nefret ve öfke ile bakıyordu.
"Selma!" Diye bağırdım, fazla vaktim yoktu biliyordum.
Azad her an buraya gelebilirdi, eminim oda istese Selma'yı alabilirdi ama o sadece Selim'in pesine düşmüş olmalıydı.
Ben ise Aşiretinde kim Selim ve Selma'nın arkasındaysa onların peşindeyim.
"Ne yüzle gelirsin buraya Efsun!" Diye bağıran Selma hızla bana doğru geldi.
Yeşim ve Gülsüm de bana ilerlerken Selma dibime girip elini kaldırıp bana vurmak istedi ama hızlı bir şekilde elini havada tutup silahın kabzası ile şakağına vurdum.
O çığlık atıp geriye sendeleyecekken kolumu boynuna sarıp sırtını göğüsüme yasladım.
"Bırak kızımı!" Diye bağırdı Yeşim korku ile.
"Selim'e de ki; sadece 3 saati var! 3 saat içinde beni aramazsa kızının ölüsünü CANHIRAŞ meydanında bulursun" diye bağırdım.
Yeşim bana doğru atılmak istedi ama Gülsüm kolundan tutup onu durdurdu.
Hemen şimdi öldüreceğimi biliyordu, Selma ile gerilerken Korumalar görüyor bana silah bile çekemiyorlardı.
"Efsun, eceli çağırıyorsun!" Dedi Selma çırpınırken, konaktan çıkıp onu arabaya iteledim.
Binmek istemedi ama silahın kabzasini bu sefer daha sert bir şekilde vurmam ile bilinci kapandı.
Onu arka koltuğa yatırıp "Eceli siz çağırdınız! Benim oğluma dokunarak siz ömrünüzü kısalttınız!" Dedim sinirle.
Kapıyı kapatıp bende arabaya binip tekrar yola koyuldum, Yeşim çoktan Selim'i aramış olmalıydı.
Yaklaşık 1 saat sonra Azad dışında başka biri beni aradı, yabancı bir numaraydı.
Selim...
Telefonu açtığımda "Efsun" dedi.
İçimde ki ateş boğazımı tırmaladı yine, direksiyonu sıkarken "Oruspu çocuğu!" Diye haykırdım.
Kahkaha sesi kulağımı doldurdu "Hiç yakışmadı Efsun'um bu sana!" Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Selim! Selim! Son nefeslerini hızlı al! Senin nefesini kesmeye geliyorum" dedim.
Karşı tarafta kısa bir sessizlik oluştu, sonra da "Atacağım konuma tek gel Efsun! Kardeşime de dokunma sağ salim getir, getir ki bir daha oğluna dokunmayayım. Emin ol kardeşime zarar verirsen bu sefer ayaklarımın altında inleyen oğluna hiç acımam!" Dediğinde telefonu kapattı.
Ayaklarımın altında inleyen oğluna...
Senin o ayakların gövdenden ayrılmaz mı Selim! Oğlum inledi demek.
Arabadan inip arka kapıyı açtım, o anda Selma da uyanmış bana gülerek bakıyordu.
"Efsun" dedi alayla.
Ellerimi sıkarken "Oğlunun nasıl acı ile inlediğini sağolsun abim bana dinletti ama içim hiç soğumadı, keşke hiç beklemeden kafasına sıksa-" diyecek oldu ama diyemedi.
Nefesi yetmedi, zamanı yetmedi!
Silahımı çıkarıp üst üste ona sıkarken üstüme sıçrayan kanlar da umurumda değildi!
Açık kalan gözleri ve cansız yatan bedeni de!
Bunlar umurumda değildi çünkü bir saniye bile nefes almayı hak etmemişti!
Onu uyarmıştım! Oğluma yaklaşma demiştim! Ama o benim oğlumun acı ile inleyişinden zevk almıştı öyle mi?
O halde fazla bile yaşamıştı!
Kul kader yazamaz lakin oğlumun bir "Ah" edişine cihanı alt üst ederim!
Kimsenin canını almak kolay değil lakin oğluma zalimlik için el kaldıran o insanın ruhunu bedeninde rahat bırakmam!
Arabam kan kokarken umursamadan fotoğrafını çektim, telefonuma konum gönderen numaraya gönderip küçük bir not yazdım altına!
"Geliyorum ama Ölü kardeşin ile! Üzgünüm Selim... Sen ayaklarının altında ki oğluma acıdın ama ben senin kardeşine acımadım! Andım olsun sana da acımayacağım!"
Kapıyı sertçe kapatıp üstüme ve yüzüme sıçrayan kanlar ile sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştıp konuma sürdüm.
Arabadan yükselen koku gittikçe midemi bulandırıyordu ama bu gece fazla kanlı bitecekti o yüzden pencereyi bile açmadan kendimi bu kokuya alıştırdım.
Arabayı hızla sürerken telefon yine çaldı, Azad'dı.
Bu sefer açtım, direkt "Bıktım artık senin bu şuursuzca hareketlerinden Dildar!" Diye kükreyen sesini umursamadım bile.
Hayır en çok bu hallerimi seviyordu!
"Bende seni seviyorum Azad" dedim, ne kadar sinirli olsam da her sesini duyuşumda ayrı bir yükseliyordum.
Kendine gel Efsun! Kan dökmeye gidiyorsun diye kendimi telkin etsem de "Ulan manyak kadın! Ulan başımın belası ! Nerdesin sen yine ha! Nerdesin!" Diye bağırmaya devam etti.
Gözlerimi devirip "Şuan bir ölü ile, birazdan son nefesinden olacak başka bir ölünün yanına gidiyorum kocam" dedim rahatça.
Sanırım Selma'yı öldürmek hayatta ki tek motivasyonum olmuştu çünkü fazlası ile rahattım.
Yıllarca yoga yapsam bu kadar rahatlamazdım.
"Ölü derken Karım?" Dediğinde sesinde şaşkınlık mevcuttu.
"Valla bir adet ölü yılan var yanımda, belki gurur duyarsın diye söylüyorum kocam... Kendisini ben öldürdüm" dedim.
Azad büyük ihtimalle arabadaydı çünkü sert bir fren sesi duymuştum hemen sonra da "Selma mı?" Diye sordu.
"Ta kendisi"
Derin bir nefes, bir nefes daha ve bir nefes daha, sonra da "Allah'ın manyağı! Ben bilmiyor muyum onu öldürmeyi? Niye kafana göre hareket ediyorsun?!" Diyen bir bağırış.
Yüzümü buruşturup "Çok kırıcısın kocacığım ama inanır mısın kafama göre hareket etmek hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biri" dedim gülerek.
Yemin ederim ya kesinlikle delirmiştim ya da kan koksusu beni sarhoş etmişti.
Sanırım şuan pencereyi açmalıydım!
"Geri dön Dildar!" Dediğinde kaşlarımı çatıp "Ölsem de O Selim'i öldürmeden dönmem!"diye bağırdım.
Tekrar derin bir nefes ve "Güzelim yorma beni ve geri dön, orda olursan her şey mahvolur" dedi.
Güzelim mi?
"Azad çok geç çünkü 15 dakikaya kadar varmış olacağım" dedim.
Oda dönmeyeceğimi anlamış olacak ki"Hemen arkandayım Dildar! Mermin var mı?" Diye sordu.
Bakışlarım aynadan arkaya döndüğünde gerçekten de arkamda bir ordu araba olabilirdi.
Tehlikeli bir şekilde sırıtarak "Var kocam, merak etme" dedim.
Kulağıma kısık kahkahası doldu "O halde ona oğlumuza dokunmak neymiş gösterelim mı yawrum?" Diye sorması ve ses tonu kalbime zarardı ama kahkaha atıp "Sen istersin de göstermez miyim? Başına yıkacağım dünyasını, sonra da o ateşte yakacağım onu" dedim.
Keyifli sesi her zamanki gibi kalbimi titretti, "Dildar Agir söyledi mi bilmiyorum ama ona gerçeği söyledim, inanır mısın çok sevindi"
Heyecanlı sesi ile afallayıp telefona baktım, Agir gerçeği biliyor muydu?
"Ne zaman söyledin?"
Şimdi benim sesim de heyecanlıydı, "Hemen çatışmadan sonra" demişti kendisi.
"Kafayı mı yedin?! Çocuğa inme inebilir di!"
"Ne alakası var, bir de bayıl istersen. Sevindi diyorum sana"
"Azad bu konuyu sonra konuşalım çünkü şerefsiz göründü"
Aynadan arkama baktığımda şimdi hiçbir araba yoktu, "Dildar beni dinle"
Dikkatle onu dinlerken Selim ve arkasında ki adamlar bana bakıyordu.
"Sana zarar vermesine izin vermem, onu oyala ve hemen öldürme! Duydun mu? Hemen sıkmak yok, o şerefsizin planı ne biliyorum. Sana zarar vermez, doğru zaman gelince karşısında azrail diye beni bulacak sadece sakin ol ve beni bekle"
Azadın sesi temkinli geliyordu ve ben yine ona güvenip dediğini yapacaktım.
Umarım!
Adamları onun biraz gerisinde dururken Arabayı durdurup hemen indim, Selime doğru hızlı ama rahat adımlar ile ilerledim.
Kardeşinin ölü fotoğrafını ona attığım için en azından öfkeli olur sanıyordum ama o şuan deli gibi gülerek bana bakıyordu.
Azad beni affetmeliydi çünkü ona yaklaştığım gibi kafamı yüzüne geçirmem bir oldu.
Adamlar bana silahını doğrultmuştu ama umurumda değildi çünkü diğer hamlem karnına doğru uçan tekmem olmuştu.
Adamlar bize yaklaştı, elini kaldırıp durdurdu.
Şuan nedense Azad'ın beni izlediğini ve sinirden bir yerlerinin kanadığını hissediyordum.
"Efsun'um" diyen Selim ile bu sefer sert bir tokat attım, sonra bir tokat daha.
Bu herif neden beni durdurmuyordu?
Nefes nefese geri çekilip "Kardeşinin ölüsünü göm once ama senin bir mezarın bile olmayacak!" Diye bağırdım.
Gülerek burnundan akan kanı silip bana baktı, gözlerinde şeytani pırıltılar vardı.
"Önce hasret giderelim sonra konuşuruz" deyip bana doğru bir adım attı.
"Bu mu yani?" Diye sormam şaşkınlıktandı, ne yani şuan bana saldırması ve Azad'ın ortaya çıkması gerekmiyor muydu?
"Sana kıyar mıyım sevdam? Yıllardır bana gelmeni beklerken, şimdi ayakların
ile geldiğini görüyorum ve sana zarar verir miyim?" Dediğinde kaskatı kesildim.
Siktir! Bu herif gizli sapığım değildi dimi?
Devam edecek 🩷
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.68k Okunma |
7.65k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |