
AGİR KARAASLAN'DAN
Ellerim yerde ki toprağı sıkarken vücudum da ki ağrıya karşı çabalıyordum ama her tekme daha çok acıtıyordu.
"Unutacaksın Azad'ı!" Diye bağırıyordu, dişlerimi sıkıyordum ve çenem de artık ağrıyordu.
"Unutmayacağım! Onu istiyorum" dedigimde ise sırtıma vuruyordu tekmelerini, "Ölecek o!" Diye haykırıyordu.
Gözlerimden yaşlar akarken hıçkırıyordum, yorulduğu zaman duruyordu ben ise toparlanıp ona saldırıyordum ama her seferinde darbeler daha da şidetleniyordu.
"Yapma!" Diyordum, "AZAD YOK!" diyordu.
Vücudumun titremeye başlaması ile gözlerim açıldı, titreyerek etrafima bakmam ile karanlıkla yüz yüze geldim.
Odam birden o kulübeye dönüşünce yataktan fırlayıp "BABA!" diye haykırdım.
Kimse yoktu, kimse yoktu, yine gelecekti, yine vuracaktı.
"ANNE!"
Gözyaşlarım hala akıyordu, kapıya koşarken yere düştüm ama hemen ayaklanıp koşmaya devam ettim.
Vücudumda ki ağrılar sanki yeni olmuş gibi acı veriyordu..
"Anne!" Dedim ağlayarak.
Annem yoktu, bana gelmiyordu.
Aşağıya inip etrafima baktım, birinin bana doğru koştuğunu hissedip arkamı döndüğümde o adamı gördüm.
Vücudum daha şiddetli titredi, dudaklarımdan bir hıçkırık koparken geri geri gittim...
"Agir!" Dedi bağırarak "Gelme!" Diye haykırdım.
"Yaklaşma bana! Vurma!" Dediğimde kalçamın üstüme düştüm.
Bana koşmak istedi ama "BABA!" diye haykırınca durdu.
Babam nerdeydi? Yine mi gitmişti? Peki annem o nerdeydi?
"Agir'im" dediğini duydum birinin ama o adamın sesi değildi.
Karışma baktığımda yasemin abla olduğunu gördüm, arkasından koşarak Vanessa teyzem geldi.
Yüzleri ve sesleri sürekli değişiyordu, titreyerek ağladığımda Vanessa teyzem birden o oldu ve bana doğru korkarak adım attı.
Hayır yine vuracaktı...
Vurmasın artık, canım yanıyor.
Bir adım daha attı, yerde geri geri süründüm.
"Gelme, vurma!" Dedim ağlayarak.
Konuşmaya çalışıyordu ama ben kulaklarımı sımsıkı kapattım.
Birden fazla ses duydum, birileri bana sesleniyordu ama ben gözlerimi de kulaklarımı da kapatmıştım.
Geri geri giderken sırtımın duvara değdiğini hissettim, ayaklarımı kendime çekerken küçüldüm sanki.
"Agir!" Diyordu biri ama ne annem de de babam değildi.
Neden gelmiyorlardı?
"Vurma" diye sayıklarken "Ateşim" dediğini duydum yasemin ablanın gözlerimi açtığımda Vanessa teyzem ile ikisinin karşımda oturduğunu gördüm.
İkisi de ağlıyordu? Anneme ve babama bir şey mi olmuştu?
"Neden ağlıyorsunuz? Annem nerde?" Diye sordum.
İkisi de bakışınca daha çok ağladım"Birşey oldu!" Dedim bağırarak.
Yasemin abla beni kendine çekerken "Kimseye bir şey olmadı Agir, sakın ol" dedi, sesi yatıştırıcı ve yumuşacıktı.
Tezem de elimi tutup üst üste öptü, sonra saçlarımdan öptü.
Annemin öpmesi gerekiyordu ama yoktu!
"Annem nerde teyze?" Diye sordum, sesimde korku vardı.
Teyzem tebessüm edip "Gelecek küçük ağam, söz veriyorum gelecek" dedi.
Nereye gitmişti beni bırakıp? Neden konakta kimse yoktu?
Yasemin abla beni kucağına alınca sesimi çıkarmadan ona uyum sağladım, hala titriyor ve korkuyordum.
Aklım annem ve babamla meşgulken Yasemin abla beni sedire bırakıp oda yanıma oturdu, teyzem elinde bir bardak su ile bana koşarken az kalsın düşecekti.
Onunda elleri titriyordu.
Benim teyzemin elleri hiç titremezdi, yanıma telaşla oturup su içirdi bana, sonra saçlarımdan ve yanağımdan öptü.
"Teyze ağlama" desemde hala ağlıyor beni kendi göğüsünde saklıyordu.
"Herkes nerde teyze? Niye kimse yok evde?" Diye sordum beline sarılıp.
"Kötü bir şey yok Agir, gelecekler" dese de içinde ki korku rahatlama izin vermiyordu.
Yasemin ablanın "İnsanın senin gibi bir çocuğu olursa, ona hiç bir şey olmaz" diyen sesi ile başımı kaldırıp ona baktım.
Dudaklarım titrerken "Yasemin abla, ben iyi bir çocuk değilim ki. Kendimi koruyamadım bile" dedim.
Kaşları büküldü önce sonra da dudakları titredi. Elini yanağıma yaslayıp "Agir sen muhteşem bir çocuksun, ona gücün yetmedi diye bu seni korkak ve zayıf yapmaz. Bunları yaşadığın için çok üzgünüm ama sen daha bir çocuksun ve ona gücün yetemezdi" dedi.
Bakışlarımı ayaklarıma indirdiğimde teyzem "Soyları kurusun, pislikler" diye homurdanıyordu.
Yasemin abla tekrar "Agir biliyor musun?" Diye bana seslenince ona baktım.
Bakışlarında ki merakla ona bakarken "Benim çocuğum olmuyor, kendini zayıf görürken annen ve babanın nasıl canını yakacağını unutma çünkü senin varlığın bile onları ayakta tutan yegâne şey" dedi titreyen sesi ile.
Teyzem onun elini tutunca gözlerinden akan yaşı elinin tersi ile silip tebessüm etti.
Boynu büküldüğünde "Benim için dua eder misin? Belki senin duan ile benim de bir çocuğum olur" dedi.
Kollarımı boynuna sarıp ona sıkıca sarıldım, oda ağlayarak beni kendine çekti.
Arkadan Vanessa teyzemin hıçkırığını duyduğumda "Yasemin abla üzülme, ben senin de çocuğun olurum" diye fısıldadım.
Sesli bir şekilde ağlayıp saçlarımdan öptü, bir süre öyle kaldığımızda ondan ayrılıp sol elimi karnına yasladım.
Kasıldı ama hayranlıkla beni izlemeye devam etti.
Belki dıştan söylememi bekliyordu ama ben Allah duamı kabul etsin diye içimden ve yüreğimden söyledim.
"Allah'ım yasemin ablamın yüreği çok yanmış, onun yüreğinde ki yangını dilediği bebek ile söndür. Ona da bir bebek ver ki yüzünde hep olan gülümsemesinin burukluğu silinsin, bana her baktığında gözlerinde oluşan hayranlık ve imrenme duygularını kendi bebeğine gösterebilsin"
🫂
EFSUN'DAN
Ben hayatımda bu kadar manyak bir insan görmemiştim, şuan arabamda ölü olan kişi kardeşiydi ama onun tek derdi benimle konuşmaktı!
Hadi ama! Ben kavga dövüş çıkar diye düşünüyordum!
"Efsun'um gel" deyip koluma uzanınca "Selim ben anne olduktan sonra hiç küfür etmedim ama bir daha o elin bana uzarsa o elini götüne sokarım!" Diye bağırdığımda afallayıp bana baktı.
Sonra ise manyakça bir tebessüm edip "Hayranım bu hallerine" demişti, sanırım kusacaktım!
Peki benim bu Allah'ın cezası kocam hangi cehennem deydi?!
Evet biraz da ona güvenmiştim buraya gelirken! Beni bulacağını biliyordum ama adamın gölgesi bile yoktu!
Selim elini uzatıp içeriyi gösterince Azad'a güvenip küçük adımlar attım, umarım geç kalmazdı.
Silahım belimdeydi ama şimdi kullanmayacaktım, kolay öleceğini sanıyorsa yanılıyordu!
Yavaşça içeriye girdiğimde dışarısında korumlardan duvar oluşmuştu, içeriye girip etrafima baktım.
Saçma sapan bir yerdi.
Arkamı döndüğümde dibime girmiş olması ile kaşlarımı çatıp geriye gittim, yüzünde ki bu salak gülümseme midemi ne kadar bulandırsa da silahıma uzanmıyordum çünkü Azad'ın mutlaka bir planı vardı diye düşünüyordum ama birden etrafi saran silah sesleri ile beni daha fazla burda bırakmayacağını anlamıştım!
Bana direkt saldıracağını söyleyebilirdi!
Eminim ki kıskançlığı yüzünden plandan vazgeçmişti, Selim irkilerek pencereden dışarıya baktığında arkasından silahımı ona doğrulttum.
Bu kadar salak olmasını beklemiyordum, en azından silahımı alır diye düşününmüştüm.
"Azad!" Diye hırladı ve sinirle arkasını döndü, benim elimde ki silahında onu hedef aldığını görünce güldü.
Ne yani gerçekten gülecek miydi her yaptığım şeye!
"Beni böyle daha da tahrik ediyorsun Efsun" dediğinde öğürür gibi bir ses çıkardım.
Silah sesleri gittikçe artarken ona doğru bir adım atıp "Oğluma dokunurken yaşayabileceğini mi sandın Selim? Anası babası bulmaz mı seni sandın" dedim öfke ile.
Kaşlarını çatarak bana baktığında "O Azad'ın oğlu!" Diye bağırdı.
"Bende annesiyim!" Diyen bağırışım onun sesini kesmişti.
Öfke ile bana doğru bir adım attığında silahın emniyet kilidini indirdim, ne korktum ne de elim titredi.
Benim oğluma dokunduysa bedelini ödeyecekti!
"Ne azad ne de o senin hak etmiyor! Azad'ın sana yaşattığı onca şeye rağmen çocuğunu doğurdun durdum ama sen şimdi onunla yaşıyorsun!" Diye bağırmaya devam etti.
Kaşlarım daha da çatılırken bunların onu ne ilgilendirdiğini anlamıyordum.
"Ne saçmalıyorsun sen? Sanane benim ne yaptığımdan!" Diye sordum sesimde ki öfke azalmazken.
Elleri ile yüzünü sıvazlayıp "Seni önce ben gördüm! Önce ben sevdim! Ama sen onu tercih ettin Efsun! Benim değil onun oldun!" Diye haykırınca vücudumdan soğuk bir ürperti geçti.
Kaskatı kesildiğimde arkamdan soğuk bir namlunun enseme değdiğini hissettim, aynı hızla elimde ki silahta avuçlarımdan alındı.
Ben hala şokla ona bakarken "Bitti artık! Ne Azadı ne de piçini bir daha görmeyeceksin!" Deyip kolumu tutunca yüzüne attığım tokat başının eğilmesini sağladı.
"Bir daha oğluma o kelimeyi söylersen, azrail dahi elimden alamaz seni!" Diye bağırıp yakalarına yapışınca ensemde şiddetli bir ağrı hissettim.
Aynı saniyelerde dizlerim büküldü ve gözlerimin onu karardı.
Allah böyle işin belasını versin! Ben başka da bir şey demiyorum! Umarım o lânet kocam beni kurtarabilir di.
🫂
YAZAR'DAN
Efsun'un içeriye girmesinin üstünden saniyeler geçtikten sonra Azad silahına sarılıp "Sikerim boyle işi! Bir saniye bile onu karımla yalnız bırakmam!" Diye öne atıldı.
Muhammed ve Ali önüne geçip onu durdurmak istese de "Karımı alacağım!" Diye bağırıp ilk kurşunu sıktı.
Yaptığı plan cehennemin dibine kadar gidebilirdi ama karısı o adamla içeride kalamazdı!
Adamları da arkasından kurşunları sıkmaya başlayınca herkes bir yere dağıldı.
Asaf, Ali ve Muhammed adamlara karşı savaşıyordu ama Azad'ın tek derdi içeriye bir an önce varıp karısını almaktı.
Elinde ki silahı tereddüt dahi etmeden sıkmaya devam ederken dikiş yerleri fazlası ile ağrıyordu, üstelik kolu da yine kanamaya başlamıştı.
Hastaneden çıkalı 2 gün dahi olmamıştı ve dikişleri artık yavaş yavaş patlıyordu.
Umurunda olan kendi canım değildi ama eğer söz konusu oğlu ve sevdası ise vücudu paramparça olana dek durmazdı.
Bir kurşun kulağının dibinden geçince ağzında uzunca bir küfür yuvarlayıp arkasını döndü.
Ali arkadan ona sinsice yaklaşan adamı alnının ortasından vurmuştu.
Azad Ali'ye bakarken "Gidip karını al ve bir an önce düğün yapın! Bu kadar kurşunum boşa gitmesin!" Diye bağırıp birini daha indirdi.
Nereye kadar silahlarla oynayacaktı ki! Canı halay çekmek istiyordu!
Azad'ın dudakları kenara kıvrılırken düğün düşüncesi kalbini hızlandırmıştı.
Adamlar tek tek düşerken Azad sonunda kapıya varmış ve hiç vakit kaybetmeden içeriye dalmıştı ama gördüğü sadece boş bir odaydı.
Diğer odaları da hızla dolaştığında açık mutfak kapısını gördü ve kalbi göğüs kafesine şiddetle çarptı.
O kapıdan çıkıp etrafa baktı ama hickimse yoktu, dudakları arasından korku ile bir inleme döküldü.
"Dildar!" Diye kükredi etrafına bakarken, silah sesleri susunca ileriye doğru koştu, koşarken hala sevdiğinin ismini haykırıyordu ama kimse yoktu.
Kalbi göğüs kafesine sert bir darbe daha vurdu, nefesi boğazında düğümlenirken korku bütün vücudunu uyuşturmaya başlamıştı.
"Hayır, hayır" dedi kafasını sallayarak, anlamak istemedi.
Sevdası'nın kaçırıldığını anlamak istemedi, etrafında hızla dönerken Ali koşarak yanına geldi.
"Efsun nerde?" Diye sorsa da Azad'ın bembeyaz yüzünden anlamış ve titremişti.
Muhammed ve Asaf ta yanlarına gelince Azad bembeyaz bir yüzle hala etrafına bakıyordu.
Nerdeydi sevdiği?
Şimdi bir yerden çıkması gerekiyordu!
"Araba" diye fısıldadı, eli ayağı buz keserken içinde ki korku hala nefesini kesiyordu.
Ali ona yaklaşmak istedi ama Azad'ın şiddetle inip kalkan göğüsü onu durdurdu.
Muhammed ile göz göze gelince kriz geçirmek üzere olduğunu anladı.
Hemen ileri atılıp elinde ki silahı aldığı gibi beline sıkıştırdı, Azad "Araba'yı getirin!" Diye bağırdığında korumalardan biri arabayı koşarak getirmeye gitmişti.
"Azad" dedi Muhammed sakinleştirmek için ama Azad hala nefes almaya çalışıyordu.
Bir kere gitmişti Efsun, hasret yüreğini zaten kavurmuştu. Bir daha katlanamazdı.
Bir daha onun sesi, yüzü, kokusu olmadan yapamazdı.
Hem oğlu vardı, oğluna ne diyecekti?
Annesini sorduğunda nasıl yüzüne bakacaktı, eli ile şakağını ovup düşünmeye çalıştı ama olmuyordu.
Araba önlerinde durduğunda binmek istedi ama Asaf ve Muhammed önüne geçerken Ali de kolunu tutup onu durdurdu.
Bu halde arabaya binerse sonunu düşünemiyorlardı.
Bembeyaz gömleğinin karın ve omuz tarafı kanarken acısını bile hissetmiyordu ama Ali görmüştü.
Kan kaybediyordu, "Azad sakin ol" dese de Azad hala ileriye atılıyor ve gitmek için onları itiyordu.
Gözlerinde ki ateş sönmüş ve buz gibi duygulara bırakmıştı kendini, Azad'ın gözlerinde ki Ateşin yanması bile Efsun'un sıcaklığına bağlıydı.
"Çekilin" dese de kimse çekilmiyor, ısrarla önünü kesiyorlardı.
"Çekilin!" Diye haykırdığında üçünü de zorlanmadan farklı yerlere savurmuştu, Asaf yere düşüp inlerken Muhammed kolunu tutup onu kaldırdı.
Ali bu sefer hızla ayağı kalkıp arabanın önüne geçip ellerini kaldırdı ama Azad arabaya binip şuursuzca üstüne sürünce son saniye kurtulmuştu.
Azad tozu dumanı birbirine katıp giderken hala nefes alamıyordu.
Ali de arkasından arabasına atlayıp giderken Asaf ve Muhammed eve geri dönecekti ama nasıl Agir'e bakacaklarını ve sorduğunda ne diyeceklerini bilmiyorlardı.
Azad son hızla ilerlerken "Yapamam birdaha, olmaz Dildar yapamam birdaha" diye fısıldıyor etrafına bakıyordu.
Bir araba bile bulsa saatlerce arkalarından gidebilirdi.
Saatlerce dolaştı Azad, bir saniye bile durmadı ama hiçbir yola varamadı.
Sonunda da benzini bittiğinde bir orman yolunda durmuştu, eli göğüs kafesine yaslanınca arabadan inip nefes almaya çalıştı.
Hayır kriz geçirmemek için direniyordu, biliyordu ki o zaman vakit kaybedecekti.
Yavaş adımlar ile bir ağacın altına gidip oturdu, sırtını ağaca yaslarken ruhu bedenini terk etmek istercesine çırpınıyordu.
Efsun'un bu sefer ki gidişi ve bir şey yapamayışı onu öldürüyordu, ilk gidişinde zaten kendinde değildi.
"Dildar etme" dedi sessizce ama haykırır gibi çıkmıştı sesi, sakindi ama yakarış gibiydi.
Eli şiddetli bir ağrı hissettiği yere gitti, karnına. Eline dolan ıslaklık ile doğrulmaya çalıştı ama karnında ki dikişler de omuzunda ki de açılmıştı.
Alnından akan bir damla ter kirpiklerine tutundu, orda asılı kalıp infaz edildi.
"Dildar" diye diye kendine gelmeye kalkmaya çalıştı ama yapamadı, vücudu uyuşmaya başlarken gözlerinin önü yavaşça kararmaya başlıyordu.
"Bu sefer olmaz, bu sefer yapamam" diye fısıldadasa da kendinden geçmiş ve bilinci kapanmıştı.
Azad 1 saat boyunca kanlar içinde sırtı ağaca yaşlanır şekilde baygındı.
Alnından akan terler yüzünü ıslatsa da gördüğü kabus nabzını gittikçe düşürüyordu, nefesi yavaşça solarken rüyasında o kanlı meydandaydı.
Yeşil gözlere yalvarırcasına bakıyor ama sevdası onun gözlerinde ki ateşte nasıl bir adamın yandığını görmüyor öfke ile ona bakıyordu.
"Yapma Dildar" demek istiyordu ama diyemiyordu. Efsun onu anlasın ona güvensin istiyordu o yüzden ağzını açıp ta "Kıyar mıyım sana?" Diyemiyordu.
Efsun silahını ona doğrulturken arkasında bir araba belirdi, Azad kaşlarını çattığında arabadan inen kişi ile ileriye doğru bir adım atmak istedi ama Efsun'un silahından çıkan kurşun kalbine saplanınca adımları donup kaldı.
Yine bir adım geriye sendelerken eli yüreğine tutundu, o saniyelerde Selim Efsun'un arkasında durmuş silahını Efsun'a doğrultmuştu.
Azad "Dildar!" Diye bağırıp ileriye atılmak istedi, zorda olsa bir kaç adım atmıştı ki bir el silah sesi kulaklarını çınlattı.
Efsun'un gözlerinde ki yeşillerin bir bir soldugunu gördüğünde ise onunda o saniyelerde canı bedeninden ayrıldı sanki.
Kalbinin yavaşladığını, nefesinin kesildiği saniyelerde anlamıştı... Dildar olmadan Azad ölüydü.
Efsun'un üzerinde ki beyaz elbise kan rengini aldı, Selim onu sırtından vurmuştu.
Azad "EFSUN!" diye haykırınca sevdası dizlerinin üstüne düştü, sonra ise yana devrildi.
Saçları meydanda ki toprağı kendine yuva edinirken ağzından akan kan Azad'ın yüreğinden akan kan kadar fazlaydı.
Efsun'un gözleri kapanırken birden Azad'ın ayaklarının dibine süründü, Azad ise sadece dehşetle Efsun'a bakıyordu.
Ardından Azad da Onun gibi yere devrildi, Efsun ile birbirlerine bakarken titreyen elini Efsun'un kan ve toprak içinde kalmış eline uzatıp tuttu.
"Dildar etme" diye fısıldadı, Efsun o saniyelerde son kez nefes aldı ama geri veremedi.
Gözleri açık kalırken gözlerinde ki yaşam belirtisi sönüp gitmişti.
Azad'ın gözlerinden akan yaşlar burnuna süzülürken "Sevdam etme, vicdanın sızlasın Efsun nasıl gözümün önünde benden önce ölürsün" diye sızlandı.
Elini Efsun'un yanağına uzattı, buz gibi olan yüzü ile taş kesildi.
"Efsun'um, benim ciğer parem kurban olayım beni sensiz bırakma" dedi ağlayarak.
O saniyelerde uzaklardan "Azad!" Diyen birini duydu, Ali Azad'ı ararken arabasına rastlamış ve durarak arabadan inmişti.
Karanlık ormana baktığında sırtını ağaca yaslamış ve kendinde olamayan adam ile dudaklarından "Azad!" Yakarışı dökülmüştü.
Koşarak yanına vardığında Azad'ın vücudundan akan kanı gördü, kaskatı kesildiğinde "Kardeşim" dedi fısıltıyla.
Azad ise sadece uzaktan onu duyuyordu, kabusunda hala Efsun'a yalvarıyordu.
Gözleri açıktı ama yaşamıyordu, nefes almıyor Azad'ın da nefesini kesiyordu.
Azad ne Ali'nin onu sırtlayıp arabaya yerleştirdiğini ne de onu uyandırma çabalarını görüp duydu.
Kendini Efsun'un cansız bedeni ile o meydana hapsedip karanlığa gömüldü.
Ali sadece Muhammed ve Asaf'a haber vermiş ve hızla hastaneye sürmüştü, Azad'ın kardeşleri ise eve varmadan sert bir dönüş ile geri dönmüşlerdi.
Ne Efsun'un ailesine haber verildi ne de Azad'ın, Ali hemşireler ile birlikten Azadı hastaneye sokmuş ve müdahale odasına almalarına yardım etmişti.
Arkadaşı şuan tedavi edilirken içi içini yiyordu yüreği öyle bir sızlıyordu ki gözlerinden akan bir damla yaş vardı.
Efsun'u da sever sayardı ama Azad onun diğer yarısı gibiydi.
En zor anında ilk Azad'ın elini omzunda hissetmişti, yıkılacağı an Azad'ın sırtı ona dağ olmuş onu dik tutmuştu.
Şimdi ise kardeşinin acısını ve kederini görüyor ona yardımcı olamıyordu.
Ali Azad'ı o kadar seviyordu ki onun mutluluğu için kendi hayatından vazgeçerdi.
Saatler devrilirken Mardin de yeni bir gün doğmuştu, Ali, Muhammed ve Asaf koridorda beklerken Ali'nin telefonu çaldı.
Baktığında "Yaban çiçeği" yazan ekranı gördü, Vanessa onu arıyordu çünkü arkadaşına ne kadar ulaşmak istese de ulaşamamış içinde ki korkuya ve acıya anlam verememişti.
Yatağında uyuyan Agir'in uyandığında annesini soracağını biliyordu o yüzden ona bir cevap verebilmek için Ali'yi aramıştı.
Odanın köşesine geçip beklediğinde "Yaban çiçeği" diyen Ali'nin yorgun sesini duydu.
"Ali nerdesin? Efsun yanında mı? Ona ulaşamıyorum" dedi acele ile.
Karşı tarafta Ali'nin derin bir nefes aldığını duyduğunda "Ali Efsun nerde?" Diye sordu korkuyla.
Ali ise bir süre sessiz kaldı ve bu Vanessa'ya yetti, gök gözlerinden süzülen yaşlar yüzünü ıslatırken telefonu kapatıp "Efsun" diye fısıldadı.
Onun hayatında ise en değer verdiği sadece iki kişi vardı, Efsun ve Agir.
Hayatını onların mutluğuna bağlı yaşıyor, onlar için sürekli ya seviniyor ya da başlarına bir şey gelmesin ve tekrar kimsesiz kalmasın diye dua ediyordu.
Arkadaşının nerde olduğunu bilmiyordu ama başına bir iş geldiğini anlamıştı ve bu onun açısına acı katmıştı.
Yıllardır aile bildiği sadece Efsun ve oğluydu, tek ailesi onlarken bir daha kimsesizliği hissetmemişti.
Efsun'u hep kardeşi gibi görüyor Agir'i de canı gibi seviyordu.
Biliyordu ki Efsun ya da Agir'e bir şey olursa yine kimsesizliğin karanlığına gömülecek ve bir daha ordan çıkmayıp solup gidecekti.
Tahmin ettiği gibi de olmuştu, Agir uyanmış ve Vanessa onu oyalamak için bir sürü yalan sıralamıştı.
Yasemin ile birlikte gizli gizli döküyordu gözyaşlarını ama ikisi de Agir'i gördükleri yerde gülmek zorunda kalıyorlardı.
Vanessa Agir ile odaya geçerken Yasemin Muhammedi aramaya kendi odasına gitmişti.
Telefon açıldığında ise "Muhammed'im hayırlı bir haber ver bana" diye yalvarmıştı.
Muhammed, nefesinin üzgün sesi ile daha da kederlendi ama ona istediği cevabı da vermişti.
"Azad'ı birazdan uyandıracaklar gülüm" dedi Muhammed sesinden sevgi akarken, yasemin derin bir nefes aldığında Muhammed bu sefer "Agir nasıl gülüm? İyi mı?" Diye sordu.
Derin nefes alma sırası şimdi yasemindeydi, sıkıntılı ve derin bir nefes alıp "Efsun'u sorup duruyor, onu böyle görmek yüreğimi parçalıyor Muhammed. Bilirim Azad Efsun'u bulur ama ben yine de korkuyorum" dedi Yasemin gözlerinden bir damla yaş akarken.
"Korkma sevdam, Efsun'u bırakır mıyız hiç? Elbet onu bulup oğluna kavuşturacağız" diyen Muhammed her ne kadar eşini sakinleştirmek istese de onunda içinde korku vardı.
Selim'in kafasında sorun olduğunu onu araştırdıkları zaman öğrenmişlerdi ve bu hepsinin içini kemiriyordu.
"Muhammed en azından Azad uyandığında Agir ile konuşsun, bizim lafimızla her ne kadar dursa da görüyorum bir şey olduğunu anlamış olmalı. Agir'in kanı hızlı akıyor, bir delilik yapmasından endişe ediyorum" diyen yasemin ile Muhammed onu onaylayıp telefonu kapattı.
Hemen sonra da doktor Azad'ın uyandığı haberini vermişti onlara, üçü birden odaya girdiğinde Azad'ın toparlanıp ayağı kalkmaya çalıştığını gördüler.
Yüzü solgun, gözlerinin altında mor halkalar oluşmuştu, saçları ve sakalları da uzamıştı.
Gözlerinde ki ateş dahi sönmüş etrafa donuk bakıyordu.
"Abi kurban olayım sakin ol, böyle anca kendinle uğraşırsın" diye her ne kadar dil dökse de Asaf Azad'ın durmayacağını herkes biliyordu.
Nasıl durabilirdi ki? Nefesi her saniye ondan uzaklaşıyordu.
"Ali bir haber var mı? Yerini bulduğunu söyle" diyen Azad ayağı kalkıp sapasağlam durmuştu her zamanki gibi ama içinin acısı onu öldürüyordu.
Azad yıkılmaz duruyordu ama en çok onun acısı vardı, Azad sevilir sayılırdı ama güçlü görüntüsü ile en çokta unutulan o olurdu.
Herkes yıkılmaz sanıyordu Azadı yıllardır ama kimse gözlerinde ki enkazı görmüyordu zira o yıllarca nefessiz yaşamıştı.
tam nefesine kavuşmuş göğüsünü şişirecek kadar derince solumuştu ki herşey birden tepetaklak olmuştu ve şimdi ellerinden kayıp giden nefesi sanki canını da almıştı.
"Haber yok, Mardin'in bütün çıkışları kapanmış durumda ama bulamıyoruz" diyen Ali'nin sesi kederliydi.
Azad duymamış gibi üzerini giyip silahını beline taktı, "Bulacağım" diyerek kapıya yönelmişti ki Muhammed önüne geçip "Agir ile konuş Azad önce, birşeylerin ters gittiğini biliyor. O senin oğlun benden iyi bilirsin ki biraz daha sizden haber almazsa çocuk olduğuna bakmaz Mardin sokaklarına düşer" dedi.
Azad'ın boğazına bir yumru oturunca kafasını sallayıp onu onayladı, Ali telefonunu ona uzattığında üçü de dışarıya çıkıp kapıyı kapattılar.
Azad'ın omuzları sanki yalnız kalmayı bekliyormuş gibi çöktü, yatağa oturup Yasemini aradı.
Telefon dördüncü çalista açılınca oğlunun "Baba" diyen neşeli sesi onun kederine keder ekledi.
Ne çok beklemişti neşe ile baba dediğini duymayı ama sevinemiyordu.
İşte Agir'in yemini gerçekleşmişti.
Zamanında "Seni öyle bir çaresiz bırakacağım ki annemden medet umacaksın" demişti içinden.
Şimdi bu duanın kabul olmasını istemezdi ama Azad tam da duasında ki gibi çaresizdi ve Efsun'un varlığına muhtaç duyuyor onun sesinden medet umuyordu.
Şimdi yanında olsa ışıl ışıl yeşil gözleri ile ona destek olurdu ama ne efsun vardı ne de Azad'ın mahkum olduğu yeşil gözler.
"Babam" dedi sesini dinç tutmaya çalışarak. Boğazında ki yumruyu yutmak istedi ama başaramadı.
"Nerdesiniz baba? Annem nerde?" Diye sordu Agir, sesinde üzüntü ve kırgınlık vardı.
"Geleceğiz oğlum, merak etme en kısa sürede geleceğiz" diyen Azad'ın genzi sızladığında dediği gibi olmasını umuyordu.
"Baba beni tekrar bırakmazsın değil mi? Geleceksin" işte Agir'in bu sorusu gözlerini doldurmuş anında yaşlarını serbest bırakmıştı, Azad gözlerinden süzülen yaşlarla ve çaresizlikle ayağı kalkıp banyoya girdi ve kapıyı kilitledi.
Acısını umursamadan kapının arkasına oturup sırtını yasladı.
"Baba orda mısın?" Diye sordu oğlu.
"Burdayım aslanım, burdayım" diyen Azad'ın sesi çatallı geliyordu çünkü ağlaması ve o yumruyu yok etmesi gerekiyordu ama Azad sesli sesli ağlayamıyordu.
Ağlarsa oğlu duyar birşey olduğunu anlardı.
Azad'ın omuzlarına bir yük daha bindi, sırtı ve omuzları genişti. Her yükü taşırdı ama Sevdası'nın acısı o omuzları yerle bir ederdi.
Özlem duygusu kemiklerini kırmaya başlarken "Baba beni bırakmayacaksın değil mi? Annem geldiğinde sende geleceksin" diye sordu Agir tekrar.
Bu sorunun cevabını almak istiyordu sadece, o küçük kalbinde ki hasret daha bitmemişti.
Azad ıslak kirpiklerini kırpıştırıp "Söz veriyorum Agir, bundan gayrı beni sizden anca ölüm ayırır" dedi
Sesinde tereddüt yoktu. Güven vardı, yemin vardı, inanç vardı.
Agir tebessüm ederken babasının gizli gizli ağladığını bilmiyordu.
"Ölüm sana yakışmaz baba, ne sana ne anneme. Annem'e onu sevdiğimi söyle. Biliyorum sen ordaysan ona bir şey olmaz"
Agir kurduğu cümlenin Azad'a nasıl hissettiğini bilmiyordu, bir yük daha bindi omuzlarına.
Daha da çöktü o omuzlar, daha da ıslandı o gözler.
"Evlat, sen merak etme. Anneni sana getireceğim" dediğinde ayağı kalktı, durma vakti değildi.
Gidip karısını almalı ve o Selim'i cehenneme göndermeliydi.
"Seni seviyorum baba" diyen Agir telefonu kapatırken Azad eli ile lavabo mermerine tutundu.
Kulaklarında "Seni seviyorum" cümlesi çınlarken gözlerinden bir damla daha yaş aktı ve Azad yıllar sonra ilk defa hıçkırdı.
Sonu gelmedi, tek cümle 3 kelime onu hıçkıra hıçkıra ağlattı.
"Seni seviyorum baba"
Omuzları sarsılırken gidip Efsun'u bulmalıydı ama titreyen vücudu ve ağlayan gözleri ona ihanet ediyor ordan çıkmaması için uğraşıyorlardı.
Saatler geçti, Azad o banyodan çıkmadı. Gelen giden oldu ama kimse onu ordan çıkaramadı.
Saatlerce oturup ağladı, 2018 yılından sonra ilk defa saatlerce ağladı.
Bu sefer bir yatak önünde değil bir hastane odasında ama yine aynı kişinin yokluğu içindi.
Efsun Şanlı Karaaslan...
Onun özlemi, onun korkusu, onun acısı, onun aşkı, onun sesi, onun kokusu, onun gözleri, onun ipek saçları, onun pamuk gibi olan vücudu, onun merhameti, onun şevkati, onun elleri.
İşte bunların yokluğu ne kadar zaman geçerse geçsin Azad'ı hep saatlerce ağlatacaktı.
"Dildar, hep böyle acıtacak mı? Hep böyle kanayacak mı yokluğun?" Diye sordu titrek bir sesle aynaya bakarken.
Gözleri şiş ve içi kıpkırmızıydı, kan oturmuştu sanki gözlerine.
Göz altlarında ise fazlası ile kırmızı ve mor halkalar oluşmuştu, onu tanımayan biri bağımlı olduğunu bile düşünebilirdi.
"Hep korkacak mıyım yokluğunun acısından?"
Onun gibi korkan biri daha vardı, elleri ayakları bir yatağa zincirle bağlanmış ve vücudunu hissetmeyen biri.
Efsun, belki de Dildar.
Elleri ayakları bağlı olmasa bile parmağını bile kımıldatamıyor sessizce gözyaşı dökmekten başka bir şey yapamıyordu.
Selim durmayacağını ve hep zorluk çıkartacağını bildiği için vücudunu bir ilaç ile kısa süreli felç etmişti.
İlacın etkisi sürekli verililrse uzun sürer hatta kalıcı bir felçlik te bırakabilirdi.
Efsun karşısında oturan ve ona gülerek bakan adam ile korkusu belli etmek istemiyordu ama titreşen ve ıslak gözleri onu ele veriyordu.
Selim ise bundan ayrı bir zevk alıyordu.
Selim elinde ki bıçakla ayağı kalkıp Efsun'un ayaklarının önüne geçti, boşta ki eli ile ayak bileğinden başlayıp karnına kadar dokunarak yüzünün yakınına geldi.
Efsun'un vücudu korku ile titremeye başladı ama bunu yapan o değildi.
Midesi kasılıp kalırken nefret dolu bakışlarıyla Selime bakıp dokunmasını istemediğini göstermek istiyordu ama karşısında ki adamın umurunda bile değildi bu.
"Efsun'um, benim güzel gözlüm" diyen Selim ile Efsun tekrar hareket etmeye çalıştı ama başaramadı.
Yatağa oturan adam ile midesi bulandı, Selim elini uzatıp saçlarına dokunurken Efsun bir damla daha gözyaşı döktü, oğlunun şevkatle dokunduğu saçlara bu adam pis elleri ile dokunuyordu.
"Bundan sonra benimsin, kimse seni benden almaz" dedi gülerek.
Kafasında kurduğu Efsun onu seviyordu ama karşısında ki Efsun'un nefret dolu bakışları sinirlendiriyordu onu.
Birden çenesini tutup kendine yaklaştırdı, yüzünü yüzüne yaklaştırırken Efsun daha çok çabaladı ama yine başaramadı.
Yanağına bastırdığı dudaklar ile Efsun'un gözyaşları dudaklarına döküldü.
Dudakları bu sefer kulağına yaklaşınca "Ya kabullenirsin ya da benimle beraber ölürsün!" Deyip elinde ki bıçağı Efsun'un omzuna saplayınca Efsun haykırmak istedi ama ağlamaktan başka bir şey yapamadı.
Acı tüm kemiklerini kırmaya başlayınca ufak bir inleme döküldü dudaklarından.
Selim'in kafasında dönen görüntüler onu daha da nefrete itiyordu, Azad ile birlikte oluşu onun gözlerini kör ederken bıçağı daha da bastırdı.
Efsun'un omzundan akan kan yatağa damlarken "Beni sevecek benim olacaksın, belki de benim çocuğumu doğuracaksın!" Diyen takıntılı ses ile kalbi korku ile kasılıp sert bir darbe vurdu göğüsüne.
Omuzunun acısı değil bu düşünce canını daha da yakmıştı.
Felçliydi belki ama acıyı iliklerine kadar hissediyordu.
Selim'in gözlerinde ki öfkenin yerini bu sefer arzu ve zevk aldı.
Efsun korktukça Azad'ın varlığını düşündü, Azad onu bulacaktı.
Bundan emindi ama geç olmaması için içinden binlerce dua etti.
Gözlerinin önünün kararması kan kaybı ve acıdandı ama direnmek istedi, bayılırsa Selim amacına ulaşır diye korkarken Selim'in elleri üzerinde ki kazağın eteklerine uzanmıştı,Efsun'un ise bilinci orada ellerinden kayıp gitmişti.
Son bir damla gözyaşı döktü, onun ardında bekleyen iki adam da bunu hissetti.
Azad ve Agir.
O an ikisi de sanki yüreği yanmış gibi titremiş ve sarsılmıştı.
Üç nefeste birbirine bağlıyken iki adamın da eli yüreğine korku ile uzanmıştı.
Agir annesini yastığına uzanırken ayağı kalktı kalbinde ki acıyla, Azad ise sürdüğü arabaya asvaltı inletecek kadar daha da hızlandı.
Birinin ağızdan "Anne" fısıltısı dökülürken diğerinin ağzından "Dildar'" fısıltısı dökülmüştü.
İki fısıltı, iki ağıt, iki yakarış, iki nefes,
Eğer Selim amacına ulaşırsa ne Efsun hayatta kalabilirdi ne de
Azad ve Agir bir arada durabilirdi.
Selim'in Efsun'a dokunması demek üçünün de parçalanması demekti.
Alıntı yine kanaldan gelecek 🩷
Görüşmek üzere sağlıkla kalın 🫂
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.68k Okunma |
7.65k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |