18. Bölüm

16/ BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

YAZAR'DAN

 

Kaderin acımasızlığının önüne kimse geçemezdi, yazgı neyse o gerçekleşir ve onu yaşardık.

 

Acı neydi? Ya da Keder?

 

İnsanın nefesini kesecek olan dugulardan ikisiydi sadece.

 

Efsun omzunda ki acı ile gözlerini aralarken parmaklarını kımıldatıyor olmasına şükür etti ama gözlerini açtığında göreceği seylerden de korktu.

 

En son Selim'in kazağına uzandığını hatırlıyordu ama sonrası karanlıktan ibaretti. Omzunda ki devasa acı gözlerini açıp hala kanayan koluna bakmasına sebep oldu ve bıçağın hala yerinde durduğunu gördü.

 

Sonra korkarak bakışlarını üzerine indirdi ve sesli bir şekilde derin bir nefes aldı.

Kıyafetleri üzerindeydi, kazağı göbeğine kadar açılmıştı ama hala üzerindeydi.

 

Omuzunda ki bıçağa rağmen tebessüm etti, bir damla gözyaşı şakağına süzülürken etrafın karanlik olduğunu gördü.

 

Vücudunu oynatmak istediğinde elde ettiği başarı daha büyük gülümsemesine sebep oldu.

 

Ellerinde ki zincirleri çekiştirdi hızla ama zordu çünkü bir kolu zaten uyuşmuş durumdaydı, diğeri ise acıdan ve zincirin kalınlığından bir işe yaramazdı.

 

Olduğu evde ki ahşap merdivenlerden sesler duyunca hızla gözlerini kapattı, Selimse eğer hareket ettiğini görürse tekrar bir ilaç verebilirdi ona.

 

Efsun acıyı da kederi de burda içine gömdü, neydi bu hali böyle?

 

Babası boşuna mı Güneş derdi ona? Azad boşuna mı sevda derdi? Ya da Agir boşuna mı anne derdi?

 

Ne olacaksa olacaktı ama ölse dahi intikamdan vazgeçmez Selim'i de beraberinde götürürdü.

 

Kapının açılması kasıldı ama tuttu kendini, ona doğru yaklaşan ayak sesleri artık onu korkutmuyor aksine nefretine ve öfkesine dahil oluyordu.

 

İlk başta korkuyordu çünkü kımıldayamıyordu, ilk başta korkuyordu çünkü korkusu nefretin önüne geçmişti.

 

Korku ve Güçsüz olan Dildar'dı ama Efsun'a tam tersi yakışırdı.

 

Azad Dildar'ı severdi ama şuan ihtiyacı olan Efsun'du.

 

"Efsun'um hala uyuyor musun?" Diyen sesle birlikte yüzüne dökülen soğuk su gözlerini can havli ile açmasını sağladı ama hareket etmemeye dikkat etti, şiddetli bir şekilde ölsürürken burnuna kaçan Su genzini yakıyordu.

 

İçinden Selime lanetler ederken biran önce zincirlerden kurtulmayı deneyecekti.

 

Ağzına ve burnuna kaçan Su yüzünden nefesini toplamaya çalıştı sadece,hala oksürdüğü sırada Selim gelip kafasını kaldırdı ve endişeli bir sesle "Özür dilerim, özür dilerim" dediğinde Efsun'un elinde olsa onu gebertebilirdi.

 

Efsun'un sonunda nefesini düzenli bir hale girdiğinde Selim onu bırakıp yatağın köşesine oturdu.

 

Yüzünde bir sürü sahte ifade vardı, Efsun ona bakmayı reddetip nefes nefese başını camdan yana çevirince Selim anında çenesini tutup kendine yaklaştırdı.

 

"Benden korkuyor musun?" Diye sordu ama cevap alamadı.

"Korkmakta haklısın ama geçecek sevgilim, mutlu olacağız" diyen Selim ile Efsun yüzünü buruşturmakla yetindi sadece ama yüzüne inen tokatla başı sola doğru düştü.

"Birdaha o hareketi bana yapma!" Diye bağıran Selim elini omuzunda ki bıçağa bastırınca Efsun dişlerini sıkıp acıyı da yutmaya çalıştı.

 

Dudaklarından firar eden inleme gözyaşlarını geri gönderdi.

 

"Öfkeliyim Efsun hemde çok, bana yaptıkların için öfkeliyim" diyen Selim elini çekip tekrar çenesini kavradı.

 

Yüzünde çıkan parmak izleri canını yakmıyordu, "Onunla bir olup beni yakalatacaktın, anlamayacağımı mı sandın ha? Sözde güçlü anne pozları ile bana geleceksin ama o şerefsiz de gelip seni kurtaracak" diyen Selim ile Efsun kaskatı kesildi.

 

Yüzünde ki şaşkınlığı anlayan Selim bir kahkaha atıp "Benim bu kadar aptal olduğumu düşündüğüne inanamıyorum!" Dedi gülüşleri arasında.

 

Çenesini geriye itip odada gidip gelmeye başladı, "Biri var Efsun, konakta bir casusum var. Senin evden çıktığını da, sonra Azad'ın odasında ki konuşmalara da şahit olmuş. Hakkı var plan kusursuzdu ama bozuldu, zaten sonra da Azad senin arkandan çıkınca benim plan yapmak için çok vaktim oldu çünkü önce kardeşime gideceğini biliyordum" dedi Selim, Efsun gittikçe sinirlenirken konakta ki haini düşünmeye çalıştı.

 

Konakta hainlik yapacak tek kişi Gülsüm'dü ama son olanlardan sonra birdaha konağa dönmemişti.

 

O halde kimdi?

 

Selim bir kahkaha daha atıp "Boşuna düşünme kim olduğunu ama bilki o olmasaydı belki de amacına ulaşmış ve beni yakalamıştınız" diyen sesi öfke barındırıyordu.

 

"Bana ihanet ettin!" Diye bağıran Selim ile Efsun'un sen ne saçmalıyorsun diyen bakışları aynı anda gerçekleşti.

 

Efsun Selim'in artık bir deli olduğunu anladığında bu bakışlarına son vermeliydi ama elinde değildi.

 

"Beni Azad'a verecektin!" Diye bağırıyordu hala Selim ama Efsun'un aklı onda değildi.

Aklı sadece konakta ki haindeydi, onun yüzünden yakalanmıştı Efsun.

 

Azad bir planı olduğunu soylemisti ama hainden haberi olmadığı için oda işe yaramayacaktı çünkü Selim'in herşeyden haberi vardı.

 

Haini sorsa da söylemeyecekti biliyordu o yüzden sessiz kaldı ama Selim susacak gibi değildi.

 

"Beni seveceksin Efsun! Biliyorum ondan daha çok seveceksin, Azad kalpsizin teki! Vicdansız ve sevgi nedir bilmeyen biri! Sana sorsam bana onun hakkında tek güzel bir cümle söyleyemezsin! O oruspu çocuğu-" diyecek oldu Selim ama Efsun omuzunda ki bıçağı umursamadan zincirleri çekiştirip kalkmak istedi.

 

Dişlerini sıkarken gözleri öfkeden yanıyordu.

"O dilini alırım senden!" Diye haykırdı, Azad ona ne yapmış olursa olsun kimseye onu ezdirmezdi.

 

Birbirlerini yerlerdi ama kimseye yedirmezlerdi.

 

Selim yüzünde ki hayalkırıklığı ve şaşkınlıkla ona bakarken bir kez daha atılmak istedi ama etinin içinde olan bıçak daha da deldi sanki omzunu yine de susmadı.

 

"Sen kim Azad kim! Ha? Senin gibi bir köpek nasıl benim beyazdan daha ak, dağdan daha sağlam kocamla bir olacak! Sert durur, vicdansız durur ama sevdiğine dokunmaya kıyamaz benim kocam! Sen onun tırnağı bile etmezsin Selim! Ağzından çıkan kelamlara dikkat et yoksa andım olsun senin derini ondan önce ben çeker alırım!" Diye haykırdığında Selim çatık kaşları ile karısına geçti, yumruklarını sıkarken sinirden kıpkırmızı olmuştu.

 

Ama Efsun ne korktu ne de dilindekileri söylemekten çekindi.

 

"Unutma Selim, ben güneş olduyam onun Doğu oluşu sayesindedir! Ben Yıldız olduysam onun gökyüzü oluşu sebeptir! Sakın ola benim sevdamı diline dolama!"

Yüzüne inen diğer tokat ile Efsun'un dudağı Agir ile aynı yerden patlamıştı.

 

"Fark etmesen de sizi birbirinizden kopardım Efsun! Hemde yıllar önce o meydanda!" Diye bağıran Selim ile Efsun'un bedeni buz kesti.

 

Kanı damlarlarında donarken "ne demek bu?" Diye sordu.

 

Selim ise büyük bir zevkle devam etti "Babasını vurup öldürende bendim, senin babanı vuranda! Sizi birbirinize düşman edende bendim ben!" Diye bağırmaya devam etti.

 

Efsun'un kalbinde ki sızı tüm vücuduna yayılınca şimdi içinde ki pişmanlık ve vicdanın sesinin neden olduğunu anlıyordu.

 

Yeşilleri titredi önce, sonra da haykırıp "Seni öldüreceğim Selim!" Diye bağırırken kurtulmaya çalıştı.

 

Psimanlik tüm kemiklerini kırarken ona sormadigi sorunun ahı vücudunu ezdikçe ezdi.

 

Ona güvenmemişti!

 

"O asla gelmeyecek çünkü burayı kimse bilmiyor, hala Mardin'deyiz ve o aptal bizi bulamıyor niye biliyor musun? Çünkü burayı bilen iki kişi tek vardı, ben ve Selma! Selma öldüğüne göre geride kimse yok ve o seni benden almaz!" Diye bağırdı yüzüne.

 

Sinirden titreyen vücudunun çırpınma sebebi Selim'in canını almak istemesindendi.

 

Selim herşeyin başlangıcı olmuştu evet ama kendi sonunu da kendisi yaratmıştı.

Efsun'un genzi sızladığında yaşadığı ve yaşattığı onca acı gözlerinin onunden geçti, Azad ona kıyamazdı.

 

Bunu içten içe biliyor ama gözlerinin gördüğü yanılgıya inanmıştı, üstelik Azad bir kere bile onun yanılgısını kırmaya çalışmamış ona gerçeği anlatmamıştı çünkü o hep Efsun ona güvenir sanmıştı.

 

Düşündüğü gibi olmadığını da vurulduğunda değil Efsun çekip gittiğinde anlamış ve büyük bir hayal kırıklığı içinde solup gitmişti.

 

O sadece Efsun ona inansın istemişti ama Efsun inanmamıştı, Azad da inandığı şey ile yaşasın istemişti.

 

Efsun'un gözünde ki Azad olarak kalmayı seçmiş hatta ona nefretle bakan yeşilleri dahi sevmiş ve boyun eğmişti.

 

Azad'ın boynu sadece Efsun'a olan sevdası için eğilir onun için bükülürdü, işte Efsun bunu anlayamamıştı.

 

Aklına gelen mektupla bakışları Selim'e döndü, Selim ise ne düşündüğünü anlayıp anında cevap verdi.

 

"Mektubu yazan da bendim, sizi onca acının içine gömende"

 

Efsun haykırıp bileklerini çekiştirdi, bilekleri kanadı ama durmadı.

"Seni o acıda boğacağım Selim!, Seni paramparça edeceğim!" Diye haykırken pişmanlık gözlerini doldurmuştu.

 

Selim onun hareketli vücuduna bakıp,

"Bakıyorum da kendine gelmişsin" dedi sesi alay doluydu, yüzünü iyiyce yaklaştırıp Efsun'un yeşil ve sinirden titreyen gözlerine baktı ama yüzüne gelen kan dolu tükürük ile geriye çekildi.

 

Boğazından sinirli olduguna dair bir ses çıkınca cebinden bir şişe çıkarıp "Kendi isteginle benimle birlikte olacaksın" dedi, Efsun şişeye bakarken kaşlarını çatışmıştı.

 

Felç edici ilaç değildi çünkü Selim o ilacı hep iğne ile enjekte ediyordu.

 

"O ne?" Diye sordu Efsun çırpınıp, Selim bir kahkaha atıp kapağını açarak Efsun'un ağzına yaklaştırdı şişeyi.

 

Efsun ne kadar yüzünü çevirip inat etse de çenesini tutan sert el dudaklarının açılmasına sebep olmuştu.

 

Selim ağızdan yanaklarına akmasını bile umursamadan zorla ağzına boşalttı şişeyi ama Efsun'un yutamayıp tukurmeye çalıştığını görünce göğüsüne yumruk attı.

 

Efsun göğüsünde ki şiddetli ağrı ile çığlık atarken ağzında ki karışımı tutmak zorunda kalmıştı.

 

Göğüsünde ki ağrı yüzünden yerinde inleyip kalkmak istedi ama başaramadı.

 

"Ne... Verdin bana" diye sordu nefes nefese, ağzının uyuşmaya ve sonra yanmaya başladığını hissetiğinde Selim "Kollarıma atlamanı saglayacak bir ilaç, önce için yanacak sonra da terleyeceksin... Kasılmaların başlayacak ve cinsel açlık çekeceksin, merak etme ben ihtiyaçlarını gidermek için burda olacağım" dedi gülerek.

 

Efsun kaskatı kesildiğinde içinin yanmaya başlaması aynı saniyelerde oldu, "Şerefsiz herif!" Diye haykırdı ama Selim kahkaha atımıştı sadece.

 

Efsun biran önce kurtulmak için dolu gözlerle Selime baktı ve "Selim bari su bıçağı çıkar, kolumu kaybetmek istemiyorum" dedi, sesinde ki acizlik sahteydi ama akli dengesi yerinde olmayan biri hemen kanabilirdi.

 

Öyle de olmuştu, Selim'in gozlerinde ki alay yerini endişeye bırakırken hızla Efsun'un yanına gelip koluna baktı.

 

Boğazından kazağı aşağıya çekip baktığında bıçağın etrafının morardığını ama kanın durduğunu gördü.

 

Efsun kangren olabilirdi, bu ihtimal onu korkuturken "Haklısın, hemen doktor alıp geliyorum" diyerek hızla odadan çıkınca Efsun gözlerini devirdi ama şuan vücudunun verdiği tepkiler içler acısıydı.

 

Kasıklarında ki sızı kendini belli etmeye başlarken hızla terlemeye başladı, "Allah'ın belası herif! Resmen yıllarca direndiğim açlığımı ortaya çıkardı!" Diye sızlanırken aklına gelen görüntüler arzuyu daha da tetikliyordu.

 

Gözlerini yumup o anılara döndü, sadece Azad vardı o anılarda.

 

14 Şubat 2018 yılı.

 

Azad'ın çıplak vücudu ve terleyen kasları aklına gelirken dudaklarını dişledi, şuan bu halde bunları düşünmesi saçmaydı ama engel olamıyordu.

 

Azad'ın boğazını sıktığı damarlı eli, damarlı boğazından onun göğüslerine akan terler.

 

"Şuan burda olmalıydın!" Diye çığlık atması sinirdendi! Evet Azad burda olsaydı emindi ki o günün iki katı fazla ateşli saatler geçirebilirdi.

 

Azad'ın inlemeleri onun çığlıklarına karıstığı sırada açılan kapı ile gözlerini açtı.

Derin derin nefesler alırken saç dipleri nemlenmiş vücudu titremeye başlamıştı, umuyordu ki Azad biran önce gelirdi.

 

İçeriye giren doktor ile ne zamandır o anları düşündüğünü kestiremedi, ona saniyeler gibi gelmişti ama gerçek 1.30 saatti.

 

Selim ve doktor ona yaklaşırken Selim Efsun'un titreyişlerine ve terleyen yüzüne bakıp sırıttı.

 

Doktor ise hemen üstünde ki kazağı bir makas yardımı ile kesmeye başlamıştı, Efsun ne kadar rahatsız olsada o bıçak omzunda olduğu sürece kurtulamazdı üstelik vücudu böyle tepki verirken burda daha fazla kalması felaket olurdu çünkü Selim'in yüzü değişiyor gibiydi.

 

"Allah'ım sen aklıma mukayyet ol" diye homurdanıp derin nefesler almaya devam etti.

 

Doktora bakıp yardım isteyebilirdi ama Selim'in adamı olduğu ifadesiz yüzünden ve ona dönmeyen bakışlarından belliydi.

 

Doktor kolunu uyuşturunca geri kalanı ip söküğü gibi olmuştu.

Önce uyuştu kolu, sonra etrafı temizlendi. Bıçağı omzundan çeken doktor her ne kadar işinde iyi olsada canı yanmış ve acıyla çığlık atmıştı.

 

Sadece kolu uyuşmuştu ama omzunu hala hissediyordu.

 

Bıçağın çıktığı an Selim'in yüzünü buruşturması ile Efsun ona küfürler sıralamaya başladı ama Doktor şaşırırken Selim sadece gülüyordu çünkü neye bu kadar sinirlendiğini biliyordu.

 

Sonunda doktor işini bitirip Efsun'un kolunu sardı ve birkaç krem ile ilaç verip yanlarından ayrıldı.

 

Efsun'un kolunun acısı biraz dinerken Selim usulca ona yaklaştı, eli yüzünde ki ıslak saçları kulağının arkasına iteledi ve "İnat etme Efsun, zorla olsun istemiyorum. Kendi isteginle benim ol, biliyorum şuan çıldırıyorsun" diyen Selim ile Efsun hemen başını sallayip onu onayladi.

 

Kuruyan dudaklarını ıslatıp "İstiyorum evet" dedi nefes nefese, durumu hiç iyi değildi.

 

Selim şokla ona baktı sonra da dudaklarinda sevinçli bir gülümseme oldu.

 

Heyecanla ayağı kalktığında ceketini cıkarmaya başladı, Efsun lanetler ederken "Böyle olmaz, zincirler ellerimi acitiyor! Ben sexs yaparken acı değil romantizm severim" diyerek oyununa devam etti, yalan Efsun acıya bayılırdı hele ki Azad'ın ona çektirdiği işkencelere karşılık onun vücudunu kanatacak kadar.

 

Selim önce duraksadı ama Efsun'un gözlerinde ki arzu ve sabırsızlıkla önce ayak bileklerini söktü sonra da ellerini.

 

Efsun her ne kadar soğuk soğuk terlemeye devam etsede, içinde ki ateş boğazına kadar ulaşmış ve vücudunun titremesine sebep oluyordu.

 

Kasıklarında ki sızlama ise onu delirtiyordu, Selim yavaşça onu ayağı kaldırdığında açık gerdanına ve sütyeninden taşmak için çıldıran göğüslerine baktı, Efsun'un ne kadar bu bakışlardan midesi bulansa da yapacak başka bir planı yoktu.

 

Ellerini ovuşturup ayağı kalktı ve Selim'in karşısında durdu, elini usulca heyecanla inip kalkan göğüse yerleştirdi.

 

Selim Efsun'un dokunuşu ile irkilirken Efsun öğürme isteğini zorla baskılayıp beline sarıldı.

 

Selim ise anında karşılık vermişti çünkü şuan Efsun'un yaptığı davranışlar onun hastalıklı aklında ki davranışlardan üstündü.

 

Kendi kafasında bile sürekli ona baş kaldıran Efsun vardı ama bu kadarını tahmin etmezdi.

 

İşte Efsun Şanlı'nın sevdası hastalıklı zihinlere bile mühürlenmiş ve Azad'a olan yaklaşımını bile kimseye göstermeyeceğini anlatmıştı.

 

"Efsun" dedi Selim arzu dolu sesle, saçlarını öperek boynuna yöneldiğinde Efsun'un birden belinden çekip aldığı silahı beklemiyordu.

 

Hızla geriye çekildi ama çoktan omuzuna iki kurşun girmisti bile, önce kendi intikamını almıştı.

 

Selim yere düşerken "Buraya gelin!" Diye gürledi, Efsun adamları çağırdığını bildiği için tam silahı atesliyecekti ve beynini dağılacaktı ki kapıdan giren adamla silahı oraya döndü.

 

Onu alnindan vurduğunda arkasından biri daha geldi, kurşun saçlarının dibinden geçerken o bir kurşunla adamı yere devirmişti.

 

Selim'in toparlanması ile bir tane de bacağına sıktı, ona kolay ölüm yoktu.

 

Selim'in yanıldığı şey ise burayı kimsenin bilmeyişiydi, unuttuğu tek şey de Mardin sadece Azad Karaaslan'a aitti ve bilmediği yer yoktu zira Selim'in bastığı toprak dahi kendi mülküydü.

 

Aşağı kattan silah seslerinin yükselmesi ile Selim korkuyla titremeye başladı ama Efsun'un dudaklarında ki gülümseme karanlık geceyi dahi aydınlatacak güzellikteydi.

 

Başını alayla Selime çevirdiğinde kafasina yediği darbe geriye sendeletti onu, Selim hızla ayaklanmış ve korku onun bütün ağrılarını hafifletmişti, eline aldığı vazo Efsun'un kafasında parçalanınca silah bu sefer onun elindeydi.

 

Efsun alnından akan kanın yanağına ulaşmasını umursamadan toparlanmak istedi ama başı fazlası ile dönüyordu, bilinci kapanmasın diye derin nefesler almaya başladı.

 

Selim pencereden dışarıya bakıp neler olduğunu öğrenmek isterken, gördüğü kişi ile sinirle haykırdı.

 

Azad tüm ihtişamı ve elinde ki keleş ile aşağıdaydı, Selim hızla Efsun'a ilerleyip saçlarından kavradı ve ayağı kaldırdı.

 

Efsun saç diplerinde ki acıyla bir çığlık daha atarken Selim sırtını kendi gogusune yaslayıp silahında şakağına dayadı.

 

"Ya beraber öleceğiz ya da beraber gideceğiz burdan" diyen Selim'in sesinde acımasızlık ve öfke vardı.

 

Efsun ne ile baş edeceğini şaşırmış durumdaydı çünkü şuan canı yanıyordu ama bu onu daha da tetikliyordu.

 

Biran önce Azad ile yalnız kalmalıydılar!

 

Selim saçlarını yumuruna dolarken diğer eli ile silahı tutup odadaki diğer kapıya yöneldi, kapıyı tekme ile açtığında ise onları karşılayan bir merdiven oldu.

 

Efsun ne kadar inmemek için cirpinsa da Selim daha fazla saçlarına asılıyor canını yakıyordu. Efsun'un başından akan kan göğüslerine oradan da göbeğine kadar inmişti.

 

Selim sık sık arkasına bakarken sonunda aşağıya inmiş ve arka taraftan çıkmıştı.

Demir kapıyı açtığında ise ona doğrultulan silahlar durmasına sebep oldu.

 

En önde ise tek bir kişi vardı, Azad Karaaslan!

 

Namı değer Doğu.

 

Kehribar gözleri alev alev yanarken Selim o ateşte yanacağını sandı bir an ve bu bile onu titretmeye yetmişti.

 

Azad ise Efsun'a değil ona ve eline bakıyordu, bu herif karısının saçlarını mı incitiyordu.

 

"Selim!" Dedi Azad, sesinde ki ton ile Selim'in bedeninden bir ürperti geçti, soğuk bir damla ter ensesinden vücuduna doğru süzüldü.

 

"Tuttuğun saçın hürmetine, o parmaklarını onlarca parçaya bölüp sana yedireceğim!" Diyen Azad bir adım attığında Selim "Yaklaşma yoksa öldürürüm!" Diye bağırdı.

 

Azad o an ona dolu gözlerle ve tebessümle bakan kadına baktı, bakması ile kalbinin sızlamadı bir oldu.

 

Kör olmak istedi Efsun'un başından ve vücuduna yayılan kan yüzünden.

 

Görmek istemedi ama gözlerini de alamadı, çenesinde ki kaslar öyle bir seğirdi ki "ÇEK ELLERİNİ KARIMIN ÜSTÜNDEN!" kükredi.

 

Allah şahit içinde ki öfke ile tüm memleketi dahi yakabilirdi.

 

Selim geri adım atmayarak silahın emniyet kilidini indirdi "İndirin silahları yoksa acımam!" Diye bağırdı.

 

Azad gittikçe sinirleniyordu ama Efsun'u tehlikeye atmak ta istemiyordu.

 

Gözleri tekrar Efsun'a deydi, ama o yeşil gözlerde ki arzu ve şehvet onu bir an afallatmıştı.

 

Evet Efsun şuan tam olarak onu yemek ister gibi bakıyordu.

 

Dikkati dağılmasın diye bakışlarını ondan çekti ama o yeşil gözlerde ki duygular karnına ufak bir darbe yemesine sebep oldu.

 

Efsun ise şuan ayrı bir kafadaydı, Azad'ın boyu posu endami onu fazlası ile tahrik ediyordu, utanmasa bacaklarını birbirine bastırırdı ama yüzlerce adamın içinde bu çok kötü olurdu, üstelik üstünde yeşil ve dantelli bir sütyen varken.

 

Bir kişinin bile bakışları ona değmiyordu.

Kafasını sağa sola sallayarak kendine gelmeye çalıştı ama Selim onun hareketlenmesi ile saçlarına daha çok asıldı.

 

Dudaklarından kaçan inleme Azad'ın öfke ile bir adım atmasına sebep oldu, o adım ile herkes hareketlendi ama Efsun'un şakağına daha da yaslanan silah yüzünden durdular.

 

Selim ise fazla vaktinin olduğunu düşünmüyordu zira silah tutan omuzu her an düşebilirdi ve bacağı da iyi dururumda değildi.

 

Efsun'un bakışları Azad'ın yanında ki Muhammed, Asaf ve Ali'ye deydi. Üçü de öfkeyle sadece Selime bakıyor ve silahları ona doğrultuyorlardı.

 

Sonra bakışları Azad'ın arkasından çıkan ve yanında duran babasına, Salih'e ve kardeşi Ferhat'a deydi.

 

Tebessümü daha da büyürken bir damla gözyaşı süzüldü yanağına.

 

Gözleri ile yüzlerce adamın yüzüne bakmaya başladı ama abisi yoktu, birşey olma ihtimali onu korkuturken bir el silah sesi bütün vücudunun kasılmasına sebep oldu.

 

Selim'in haykırışı karanlık ormanı inletirken yere yığılması Efsun'un da düşmesine sebep oldu.

 

Azad Efsun'a doğru koştuğunda , Efsun'un bakışları sadece Selim'i arkasından çıkan ve "KARDEŞİME DOKUNMA!" Diye haykıran abisindeydi.

 

Dijvan Şanlı... Kardeşinin yegâne koruyucusu.

 

Azad hemen üstünde ki ceketi çıkarıp Efsun'un üstüne bıraktı, ellleri ile yüzüne tutunup "Dildar" diye fısıldadı.

 

Efsun Azad'ın titreyen sesi ile bir damla gözyaşı dökerken Azad üst üste alnından öptü.

 

Ali ve Muhammed Selim'i yerden kaldırıp bir arabaya katarken "Mutlu olamayacaksınız!" Diye haykırıyordu Selim.

 

Adamlar güvenlik önlemi alırken Bawer Ağa koşarak kızına sarıldı, onu bağrına bastığında derin bir nefes aldı.

 

"Bir gün bu ihtiyarlı öldüreceksin!" Diye sitem etti Bawer Ağa, Efsun ise sessiz kaldı.

 

Bawer Ağa şüphe ile geriye çekilip yüzüne baktı, ardından gözleri omuzunda ki bandaja değdi.

 

Kaşları çatılırken "Efsun'um" dedi endişe ile ama Efsun "Baba lütfen, önemli değil" diye geçistirdi.

 

Şuan omuzundan daha büyük dertleri vardı, Ferhat ve Dijvan da sıkı sıkı kardeşlerine sarılırken diz çökmüşlerdi.

 

Efsun şuan yerdeydi ve bakışları dibinde ve elini tutan Azad'daydı.

 

Azad ise gözlerini kırpıştırıp ona bakan karısının ne demek istediğini anlamak için çabalıyordu çünkü Efsun gözleri ile birşeyler anlatmaya çalışıyordu.

 

"Yenge iyi misin!" Diyen Asaf ta koşarak diz çöktü ve Ferhat'ı yana iterek Efsun'a sıkıca sarıldı.

 

Efsun omzu yüzünden yüzünü buruşturunca Azad Asaf'ın ensesinden tutup onu geriye çekti.

 

Muhammed ve Ali de aynı işlemi gerçekleştirirken Azad delirmek üzereydi çünkü Efsun'un üstünde sadece bir sütyen vardı,, ceketi ile sırtını kapatmıştı ama önünü kapatmayı düşünmemişti.

 

Kimseyi umursamadan önünde ki düğmeleri de kapatmaya başladı, Asaf ve Ali bu haline gülerken Bawer Ağa homurdanmıştı sadece.

 

"Abla başın" diyen Ferhat cebinden bir mendil çıkarıp Efsun'un alnına bastırdı, Azad'ın göz bebekleri titrediğinde canı yanıyordu.

 

Efsun'un bu hali yüreğini parçalasa da yutkunmakla yetindi sadece, bakışlarını çekip karanlık geceye baktı.

 

Sonra da gözleri Selim'in olduğu arabaya değdi, öfke ve nefret diriydi. Birden ayağı kalkıp oraya yürümeye başladı, birkaç adım atmıştı ki "Azad!" Diyen Efsun'la bakışları onu buldu.

 

Efsun babasının elini tutup ayağı kalktı ve Azad'a doğru adımladı.

 

Azad ise bakışlarını yine kaçırmış ve onu koruyamamanın utancı ile ağırca yutkunmuştu.

 

Herkes onları izlerken Efsun Azad'ın karşısında durup alttan ona baktı ve kurduğu ilk cümle fısıltı ile "Sevişmemiz gereken konular var" oldu.

 

Azad'ın göz bebekleri şaşkınlık ile büyürken boğazı kurudu. "Ne" değişi titrek ve şaşkınlık doluydu.

 

Efsun ona biraz daha yaklaşıp kirpiklerinin altından cilve yaparak ona baktı "Kocam acil yalnız kalmalıyız" dedi.

 

Azad Efsun'un arkasında ve onlara bakan kişilere bakıp "Burda mı?" Diye sordu şaşkınca, sonra da çenesi kasıldı ve "Bu kadar adamın içinde mi?!" Diye yükseldi.

 

Efsun elini alnına atıp bıkkınlıkla ovuştururken "Sacmalama ve beni tut" dedi, Azad daha onun ne dediğini algılamadan Efsun yana doğru devirlmeye başlamıştı.

 

Azad onu son anda tutup kucağına alırken Efsun'un eli yana düşmüş ve gözleri kapanmıştı.

 

"Dildar!" Diye bağıran Azad'ın sesinde ki endişe anlanılmayacak gibi değildi.

 

Efsun anında gözlerini açıp "Yalnız kalacagimiz bir yere götür bizi" deyip tekrar gözlerini kapattı.

 

Azad şokla ona bakarken neden böyle davrandığını bilmiyordu ama Bawer Ağa gil onlara koşup yanlarında bitince endişenisine devam etti.

 

"Efsun!" Diyen Dijvan yanaklarını sarsarken bir damla göz yaşı döktü, kardeşini kaybederse ölürdü.

 

"Abla!" Diyen Ferhat da aynı durumdaydı, Bawer Ağa ise saçlarından öpüp "Efsun'um" diye sesleniyordu ama Efsun usta bir oyunculukla sesini çıkarmıyor hatta kirpiklerini bile titretmiyordu.

 

Yanıyordu şurada, rahat bıraksalar olmaz mıydı!

 

Ali şüphe ile Azad'a baktığında Azad kaş göz işareti yaparak bir şey yapmasını söyledi, Ali hemen öne atılıp "Açılın beyler! Hastaneye gidecek" diyerek herkesi tek tek çekmeye başladı.

 

Bawer Ağa Azad'dan kızını almaya çalışıp "Ben götürürüm kızımı!" Dedi sertçe ama Azad bir adım geriye giderek "Eminim gözünü açtığında beni görmek isteyecektir" dedi ve arkasini dönüp yürümeye başladı.

 

Onlardan iyiyce uzaklaşınca Efsun kıkırdayıp "Aslan kocam" demişti, Azad ise yanaklarını ısırıp "Göstereceğim sana aslan'ı da kocayı da" demekle yetinmişti.

 

Efsun hala baygın taklidi yaparken Azad onu arka koltuğa uzandırmış ve sürücü koltuğuna oturup arabayı sürmeye başlamıştı.

 

Diğer herkeste arabaya yerleşip onları takip etmek istedi ama Ali en önde ki arabaya geçip "Biz kestirmeden gideceğiz" demiş ve herkesi kendi peşine takmıştı.

 

Arabalardan iyiyce uzaklaşan Efsun gözünü açıp zorla yerinde doğruldu, arka camdan geride kalanlara baktığında hepsinin farklı bir yola girdiğini gördü ve bu sefer bacaklarını birbirine bastırması kaçınılmaz oldu.

 

Vücudu acayip bir şekilde kasılıyor ve muhteşem bir cinsel açlık çekiyordu, hala terlemeye devam ederken kurumuş dudaklarını ıslatıp birden arka koltuktan ön koltuğa geçti, geçerken kolunu Azad'ın kafasına vurması ile "özür dilerim" demesi bir olmustu.

 

Azad ise "kolun acıdı mı?" Diye sormuştu.

Efsun koltuğa yerleşip "Bırak kolumu durdur arabayı" dedi nefes nefese.

 

Azad arabayı ağaçların altında durdurunca "Dildar ne oluyor sana? Ne bu halin?" Diye sordu merakla ama Efsun birden yan koltuktan kalkıp onun kucağına oturunca kaskatı kesildi.

 

Şuan Efsun'un göğüsleri Azad'ın boynuna denk geliyordu, "Azad öncelikle Agir iyi mi? Beni sordu mu? Ne dedin? Şüphelendi mi?" Diye üst üste sordu ama elleri Azad'ın gömleğini soymaya başlamıştı bile.

 

Azad onun bu haline daha ne kadar şaşıracak bilmiyordu ama gözleri gittikçe irileşirken içinde arzu ve şehvet el ele vermiş ve bu sefet ateşi onlar yakmıştı.

 

"İyi" diyebilmişti sadece, Efsun onun gömleğinin düğmelerini titreyen elleri ile sökerken Azad'ın gittikçe yanan gözlerine bakiyor ve olduğu yerde hareket ediyordu.

 

Azad üstünde ki vücut ile kasılmaya başlarken ellerini Efsun'un beline yerleştirip kendine yaklaştırdı.

 

"Dildar-" diyecek oldu ama Efsun'un dudaklarına kapanan dudakları ile susmak zorunda kalmıştı.

 

Efsun bir yandan onu aşkla öperken bir yandan da üstünde ki Azad'ın ceketini cıkarmaya çalışıyordu ama beceremiyordu.

 

Allah'tan Azad el atıp ceketi tuttuğu gibi ikiye yırtmıştı, sonra da Efsun'un yüzünü ellerinin arasına alıp sertçe öpmeye başladı.

 

İkisinin arasında ki tutku büyümeye başlayınca Efsun altında hissettiği sertliğe kendini bastırdı, ikisi aynı anda inleyip kasıldığında Efsun kafasinin da omzunun da acısını unutmuştu.

 

Azad kucağından onu indirmeden ve dudaklarını ayrırmadan arabadan inip ormanın içine yürüdü.

 

Bulduğu ilk kalın ve geniş ağacın altına Efsun'un uzamasını sağlarken üstünde ki gömleği bir çırpıda çıkarmış ve ağırlığını Efsun'un üstüne vermeden bacaklarının arasında yerini almıştı.

 

"Ne hale getirdin beni!" Diye söylenmesini Efsun takmadan onu omuzlarından tutarak kendine çekti.

 

"Yanıyorum be adam! Sus" demeyi de ihmal etmemişti.

 

Azad ufak bir kahkaha atarak "Belli oluyor" demiş ve boynuna yönelmişti ama gördüğü morluklar vücudunun kaskatı kesilmesine sebep oldu.

 

Bir elinin üstünde durduğunda diğer elini önce boynuna sonra da alnında ki yaraya attı, hafifçe dokunup acısını almak istedi ama yapamadı.

 

Efsun sessizce onu izlerken gözleri doldu, aynı anda Azad'ın da gözlerinden bir damla yaş onun boyun girintisine düşmüştü.

 

"Azad" diye fısıldadı acıyla, Azad'ın gozlerinden bir damla daha akarken "Koruyamadım Dildar" dedi.

 

Boğazı yanmaya başlayınca "çok acıdı mı? Çok yaktı mı benim kurban olduğum canını" diye sordu.

 

Efsun elini onun yanağına yaslayıp "Acımadı Azad, sen geldin bütün acılar gitti" diye karşılık verdi.

 

Azad'ın ıslak kirpikleri canını yakarken "Korktum Dildar, ben seni yine kaybedeceğim diye korktum" diyen cümlesi acısına acı ekledi.

 

Efsun başını uzatıp çenesine bir öpücük kondururken "Azad geçti artık, burdasın yanımdasın" dedi.

 

Azad ise hala pişmanlık ile ona bakıyordu, dudakları önce kanlarının kuruduğu alnına değdi, sonra da dudağının köşesinde ki yaraya, sonra boynunda ki ve çenesinde ki morluklara ve en son sargılı olan omzuna.

 

"Affet Dildar, gelemedim" desede Efsun onu asla suçlamıyordu, aksine kendini suçlu görüyordu.

 

Gerçekleri Azad ile eve gittiklerinde konuşacaktı, şimdi bu anı bozmak istemiyordu.

 

"Azad artık şu derdime deva ol ve beni oğluma götür" diye homurdandınca Azad büyük bir kahkaha atıp burnunu çekti.

 

Dudakları tekrar boynuna ilerlerken "Derdine deva ha?" Diye sordu, bilerek yavaştan alıp amacı Efsun'u çıldırtmaktı ama Efsun'un sinirden çığlık atmasını ve onu omuzlarından iterek üstüne çıkmasını beklemiyordu.

 

Gözleri yine şaşkınlık ile büyürken "Yakarım Azad! Hemen şimdi şu işi yapmazsan seni bu ormanda yakarım!" Diye bağırdı.

 

Azad gür bir kahkaha daha attığında omzuna dikkat ederek hemen onu yine altına aldı.

 

"Sen iste canımı vereyim yawrum, bu istediğin ne ki?" Deyip dudaklarına yapışınca Efsun karşılığını misli ile vermişti.

 

(+18 uyarısı, yaşı küçük olanlar ve okumak istemeyenler bölüm sonuna kadar kaydırsın)

 

Azad'ın eli Efsun'un sırtına uzanıp tek hamlede sütyenin kopçasını açtı, içinde yıllardır sürdürdüğü hasret gün yüzüne çıkmış ve ikisini de yakmaya karar vermisti.

 

Efsun'un üstünde ki sütyen karanlık ormanda kendine yer edinirken Azad'ın hayran ve şehvet dolu bakışları göğüslerineydi.

 

Efsun ilk defa azad ile birlikte olmuyordu ama yıllar olmuştu, o yüzden yanaklarına toplanan kan Azad'ın her delici bakışında artıyordu.

 

Yerinde hafif doğrulup ellerini Efsun'un belinin köşesine yerleştirdi, üsten üsten ona ateş gibi gözlerle bakarken Efsun'un gittikçe terlediğini ve kasıldığını hissediyordu.

 

Bir eli usulca Efsun'un pantolonuna ulaştı ve bir çırpıda onu da üstünden söküp aldı.

 

Efsun'un sadece iç çamaşırı altında kalırken Azad dikkatle ve büyülenmiş gibi aydan beyaz vücuduna baktı.

 

Yıllarca ayrı kalmıştı bu güzellikten, sabredecek bir saniyesi bile yoktu o yüzden Efsun'un pantolonuna uzanan ve açmaya çalışan ellerini çekip kendi pantolonunu da çıkarıp attı.

 

Ateş Efsun gibi Azad'ı da sarmalamış, ikisini de birbirinin önlerinde kül eylemeden sönmeyecekti.

 

Azad Efsun'un iç çamaşırını ve kendi çamaşırını aynı anda çekip aldı.

 

Efsun'unkini yırtmıştı ama umurunda değildi.

 

Efsun büyümüş ve damarlı olan heybeti gördüğünde ağırca yutkunmuştu, o gece kemikleri bile kırılmış gibi hissetmişti ama bu gece daha beter olacağını hissediyordu.

 

Azad dudaklari ile vücuduna yönelip talan ederken onun elleri saçlarını okşuyor istemsizce kendine bastırıyordu.

 

Azad'ın dudakları kasıklarının üzerinde dururken istemsizce bacaklarını birbirne bastırmak istedi ama hem Azad'ın arada olan bedeni hem de bacaklarını iki yana açan elleri engel oldu.

 

Azad alttan ona bakarak dudaklarını ıslak kadınlığına bastırınca Efsun'un dudakları arasından zevkle bir inilti koptu.

 

İnleyişi Azadı gittikçe sertleştiriyor ve delirtiyordu farkında değildi.

 

Elleri Azad'ın saçlarına daha çok tutunup çekiştirdi, Azad ise kadınlığında oyalanıyordu.

 

Öpüyor, ısırıyor ve emiyordu. Efsun'un gözlerinin önünde ki yıldızlar bir bir yanıp sönerken Azadı kendine doğru çekti.

 

Dayanacak hali yoktu!

 

Azad'ın dudaklarına kapanıp tırnaklarını omuzlarına geçirdi, bütün vücudu sızlıyor ve omuzu ağrıyordu ama arzu ve zevk daha fazlaydı.

 

Kadınlığına dayanan sertlik ile ikisi de aynı anda inledi ve son nokta o oldu.

 

Azad birden ve sertçe içine girdiğinde Efsun gür bir çığlık attı, beli havalanırken tırnakları Azad'ın derisine batmış ve kanatmaya başlatmıştı.

 

Azad'ın dudakları boynuna ilerlerken ikisi de yıllar sonra bir araya gelen tenler yüzünden gerildi.

 

Azad önce bekledi ama Efsun'un nefesi düzenli bir hal alırken içinde gidip gelmeye başladı.

 

Her seferinde daha da derine indiğinde Efsun altında kıvranıyordu.

 

Heybeti kaldırabileceği gibi değildi.

 

Ve istediği hareket sonunda gelmişti, Azad'ın damarlı ve uzun parmakları boğazını sarmalayınca daha da tetiklendi.

 

Tırnakları daha derine batarken Azad sert darbelerine devam ediyor ve daha da derine giriyordu.

 

Yıllar geçmişti ama ikisi de ilk gun ki zevki iliklerine kadar hissediyor ve yaşıyordu.

 

"Azad!" Diye çığlık atan Efsun'la Azad daha da hızlandı.

 

Oldukları bölgede derin nefes alış verişleri ve inleyişleri yankılanırken kulaklarını şehvet dolu ve tenlerinin birbirine değdiğinde çıkardığı sesler dolduruyordu.

 

"Dildar!" Diye hırlayan Azad ile Efsun bir çığlık daha attı, gittikçe kasılıyor ve bedeni titriyordu.

 

Azad'ın her sert darbesinde geriye itiliyordu ve sırtına batan ince çubuklar dahi onu tahrik ediyordu.

 

Boğazını saran el vücudundan uzaklaşırken Azad tekrar sertçe içine girdi ve tekrar.

 

Efsun'un Azad'a titrek gözlerle baktığında Azad'ın damarları şişmiş ve terlemiş boynunu gördü.

 

Azad boynunu geriye yatırıp darbelere devam etti, bu bedende mühürlü kalacaksın deselerdi bir saniye bile tereddüt etmez ve kabul ederdi.

 

En derine girmesi ile Efsun'un gözleri kaydı ve beli havalandı.

 

Üst üste vurduğu darbeler ne kadar sürdü bilmiyor ama ikisi de aynı anda inleyip aynı anda kasıldı ve aynı anda rahatladı.

 

Azad hafifçe Efsun'un üstüne kapanırken Efsun altında görünmüyordu bile.

 

Başını kaldırıp baygın bakan yeşillere baktı, daha da büyülendi.

 

Derin derin nefesler alırken göğüsleri birbirine sürtünüyor ve asla doyulmayacak bir zevk bırakıyordu ikisine.

 

"Sana nasıl doyacağım" derken sesi soluklanır gibi çıkmıştı.

 

Efsun ise bambaşka bir dertteydi, şuan romantizmi hiç çekmeyecekti.

 

"Bu bana yetmez Azad!" Dediğinde Azad'ın gür kahkahasi göğüsüne sert bir darbe vurdu ve tekrar tekrar düştü aynı sevdaya.

 

İkisi içinde gece uzundu ve ordan kalkmaya hiç niyetleri yoktu, öyle de oldu.

 

Güneş ışıkları onalara değene kadar birbirlerinin teninde soluklandılar ve defalarca aynı yüksekliğe çıkıp beraber düştüler.

 

Efsun ise arabaya bindiğinde Azad'ın yuzune karşı çığlık atacaktı çünkü aynaya tipi için baktığında gördüğü sadece mosmor bir boyun ve vücut olacaktı.

 

Azad ise rahat bir şekilde "Yılların acısı Dildar, alışırsın" demekle yetinecekti.

 

Yeni bir başlangıç yeni

bir hayat, yeni bir nefes yeni bir mutluluk demekti.

 

Onların hikayesi yeni başlıyordu ve asla bitmeyecek kadar mutlu olacaktı zira hayatlarında yaşayacakları bütün acıları yaşamış bedellerini ödemişlerdi.

 

 

 

 

 

 

Devam edecek 🩷

Bölüm : 14.03.2025 22:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...