19. Bölüm

17/ BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

Öncelikle merhaba... Yazım hataları varsa kusura bakmayın fazla odaklanamadım, bu bölüm sakin geçecek.

 

Gündem hakkında konuşmayacağım çünkü kanaldan bir açıklama yaptım.

 

Oy vermeyi unutmayın lütfen...🍂

 

 

EFSUN'DAN

 

Boynumda ki morluklara bakarken tırnaklarım Azad'ın omuzlarına batıyordu, evet görür görmez üstüne atlamış ve onu parçalamaya çalışmıştım.

 

Arabada olmamız umurumda değil!

 

O ise gayet rahat bir şekilde elinde ki ıslak medili almış alnımdan akıp kuruyan kanı, yüzümü ve ellerimi siliyordu.

 

Islak mendili arabanın bir köşesine katıp omuzuma baktı, o ateşli saatler yüzünden omuzum tekrar kanamisti ama o kadar fazla değildi.

 

Hatta şuan acısına alıştığım için ağrımıyordu, Azad arabasında bulunan ve benim 8 sene önce ona verdiğim yeşil hemde gözlerimle aynı olan yeşil bir yazma ile omuzumu sarmıştı.

 

Sade ama kalın bir yazmaydı, köşelerinde de altın işlemeleri vardı.

 

Bunu Azad'a ben hediye etmiştim, hemde sevgililer gününde. Öyle pahalı bir şey değildi ama seveceğini düşünmüştüm.

 

Ve gerçekten çok sevmişti, hatta bütün gün ceketinin içinde tam kalbinin üstünde durmuştu.

 

Bende kendimi ona böyle ait hissetiğimi anlatmak istemiştim, oda bana "altınlardan daha değerli, gözlerinin yeşilinden olması bile ömür boyu dibimden ayrırmamama yeter" demişti.

 

Ben hala homurdanırken,Göz bebeklerinin içi gülüyordu. "Yılların acısı Dildar alışırsın" demesi beni daha da çıldırtırken benden beklenmeyecek bir şey yaptım.

 

Dişlerimi boynuna geçirince ufak bir inleme döküldü dudaklarından, kollarımdan tutup omuzuma dikkat ederek beni çekiştirmeye çalışsa da bırakmaya niyetim yoktu.

 

"Dildar" dese de durmadım dişlerime gelen mekanik tat ile onu bırakıp hafif geriye çekildim, o bana şok olmuş bir şekilde bakarken morarmış ve hafif kanamis boynuna bir öpücük kondurdum ve Tatlıca tebessüm ettim.

 

"Naptın lan" diyen şaşkın sesi ile hemen elini boynuna atınca "Tadına baktım kocam ve muhteşem bir tadın olduğunu inkar edemeyeceğim" deyip ona alay dolu bir bakış gönderip yerime geçmek istedim ama belimi tutan sert eller yüzünden gidememiştim.

 

Ona baktığımda çatık kaşları ile karşılaştım ama dudaklarında canımı okuyan bir gülümseme vardı.

 

Yıllar önce ki gibi, hayat ve aşk dolu.

 

"O halde bende senin tadına bakayım" deyip boynuma yönelince elimi hemen dudaklarına örttüm.

 

Gözlerim açılırken "Ben bu işin sonunu biliyorum" dedim.

 

İçimde ki ateş kendini inceden belli ederken Azad kaşlarını kaldırıp "Nereye gidiyormuş?" Diye sordu boğuk sesi ile.

 

Yutkunup "Evde bekleyen oğlumun var oluş sebebine" diye cevap verdim.

 

Ufak bir kahkaha atıp belimden tutup beni iyiyce kendine yasladığında dudaklarıma ateşli ama sevgi dolu bir öpücük kondurdu.

 

Başı boynuma yerleşip derin bir nefes alırken "Özledim Dildar, nefesini, kokunu, tenini, gülüşünü hatta çatık kaşlarını bile özledim" diye fısıldadı.

 

Omuzumun sızısına rağmen Elim ensesinde ki saçlara ulaştı, diğer elimde onu olabildiğince sarmak istedi ama sadece sırtının ortasına kadar varmıştı.

 

"Bende özledim Azad, senin Dildar'ın olmayı çok özledim" diye fısıldadım.

 

İçimde ki vicdan beni ele geçirmek için çıldırıyordu, gerçekleri ona bir an önce söylemeliydim.

 

Belki beni affetmeyecekti hiçbir zaman ama bende kendimi affetmeyecektim.

 

Ona haksızlık etmiştim, hayatını çalmıştım ondan ama en önemlisi oğlunu almıştım.

İlk yüzleştiğimizde bana söylediği onca cümlenin içinde tek bir şey o günden beri beni kavurup duruyordu.

 

"Benim hayallerimi benden aldın ve tek başına yaşadın!"

 

Evet bu cümlesi beni kahrediyordu ama haklıydı, onun haklı oluşu ise beni eziyordu.

 

Hayır kendi hakkımı savunmak için değildi.

Ondan uzak kaldığım yıllara kanıyordum ama herşeyin yalan olması karanlık çöken kalbimi aydınlatmıştı bir yandan.

 

Ne o mektubu bana o yazmıştı ne de babamı o vurmuştu.

 

İçimi rahatlatan tek şey buydu.

 

Gözlerimden akan yaşı Azad'ın parmakları tuttu, ne zaman ağladığımıda bilmiyordum ama endişe ile bana bakıp "Ne oldu? Ağrın mı var? İlk günde gece hep sızlanmıştın, onun gibi mi? Hastaneye gidelim" demesi beni daha çok ağlattı.

 

Neden böyle oluyordu bilmiyorum ama sanırım mutluluktan ağlıyordum.

 

Arabayı çalıştırmaya çalıştığını anladığımda "Özür dilerim" diye fısıldadım, elleri donup kalırken kaskatı kesildi.

 

Gözlerinden geçen korkunun sebebi oldugum için daha çok ağladım.

 

Ellerim ile yüzümü kapattığımda "Dildar ben bir şey yapmadım" dedi hemen.

Bir şey yaptığını ve gideceğimi sanıyordu.

 

"Yemin ederim bir şey yapmadım" deyip bileklerime uzanınca ona sıkıca sarıldım.

 

Yıllar önce meydanda ona güvenmemi bekleyen Azad susmuş ve anlamamı beklemişti ama bu Azad yapmadığına inanmam için yemin ediyordu.

 

Ona inanacağıma olan güveni yoktu, haklıydı.

 

"Dildar, neden özür diledin? Gidecek misin yine?" Diye sorduğunda "Hayır asla gitmeyeceğim artık" deyip ondan ayrıldım.

Gözyaşlarıma inat gülüp "Gitmeyeceğim Azad söz" dedim yanağından öpüp.

 

Yüzünde ki kasların gevşemesini anbean gördüm, "Söz mü?" Demesi hemen başımı salladım.

 

Alnıma derin bir öpücük kondurduğunda dudaklarının arasından çıkan derin nefeste ısındım, sonra yanaklarımdan öptü.

 

Dudaklarımdan tekrar "Özür dilerim" dökülünce durup bana baktı, gözlerinde ki kırgınlık geçmiyordu ama beni anlıyormuş gibi bakıyordu.

 

"Ne için?" Diye sordu saçlarıma uzanan eli ile aynı anda.

 

"Her şey için, haklıydın Azad ben-" diyecek oldum ama "Kim olsa aynısını yapardi" deyip kestirip attı anlayınca.

 

Başımı sallayarak onu reddettim, eve gidince anlatacaktım ama bu arabadan indiğimde hiç bir yük kalsın istemiyordum omuzlarımda.

 

Oğlumuza sarılırken rahatlamış ve sevgi ile bakmalıydı bana.

 

"Dinle öğrendim herşeyi, o yapmış azad" dediğimde kaşları sonuna kadar çatıldı, derin bir nefes alıp ona baştan sona herşeyi anlattım.

 

Mektubu, Selim'in kurduğu tuzağı, orda ne konuşulduysa her şeyi anlattım.

 

Vücudu her söylediğim şey ile kasılırken çenesini sıkmaktan kıracak sanmıştım.

Şimdi ise kehribar gözleri tekrar alev almış ve önüne onaklanmıştı.

 

Sanırım Selime neler yapacağını düşünüyordu çünkü bugüne kadar yaşadığımız her acının sebebi o ve hastalıklı kafasıydı.

 

"Onu tek bir nefese muhtaç edeceğim, oğlumun her gözyaşı için ona kan kusturmazsam-" deyip arabayı yine çalıştırmaya çalıştı ama yine izin vermeyen ben oldum.

 

Beni affetmesi gerekiyordu, yanan gözleri hızla beni bulunca "Affet beni, sana 'neden?" Diye sormadığım için affet, özür dilerim Azad yemin ederim ki bilmiyordum ben kendime engel olamadım. O mektubun üstüne babamı kanlar içinde görünce ne yaptığımı bilmiyordum, biliyorum bencilce bunu istemem sonuçta senden yıllarca oğlunu ayırdım ama ben onunda bilmiyordum, ben yanmış gibi hissettim dünyam başıma yıkıldı ve ben nefessiz kaldım sandım, sen yoksun artık sandım, beni sevmiyorsun sandım, her şey oyundu sandım özür dilerim lütfen beni affet-" ağlayarak söylediğim cümleleri öperek susturmuştu.

 

Elleri yüzümü tutarken bana şevkatini aktardı, dudakları beni öperken bana aşkı aktardı, bir damla gözyaşım dudaklarımızın üstünde dağılıp bizi kavurdu.

 

Nefeslenerek benden ayrılıp yanağımı avuçlarında tutmaya devam etti, "Dildar" diye fısıldadı ama ben hala ağlıyor ona affetmesi için yalvarıyordum.

 

Beni susturan "Bu Azad kimdir ki ondan özür dilersin? Sen bilmez misin ki bu Azad zaten senin canınla yaşar? Dildar sen bilmez misin ki benim boynum bir sana bir nefesine eğilir" olmuştu.

 

Son bir damla gözyaşı aktı yeşil gözlerimden, hemen tuttu.

 

"Utanırım benden özür dileyen bu dilden"

"Utanırım benim için ağlayan bu gözlerden"

"Utanırım senin nefesini hissetmeyen bu tenden"

"Utanırım Dildar, utanırım sensin geçen senelerden"deyip alnıma bir öpücük kondurdu ama devam etti sıcak nefesi alnımı kavururken.

 

"Azad'ı yaktı geçti bu gurbet, Azad'ı lal eyledi, Azad'ı kör eyledi bu gurbet,Dildar bilmez mi ki Azad sadece yolunu gözledi,Nasıl yolunu bekleyen bu divaneden af dilersin?"

 

Gözlerim dolu dolu ona tebessüm ederken gözyaşlarıma bile severek bakıyordu, eli belimi kavrayıp beni kendine yapıştırdığında beni ilk defa sevdiğini söylediği anki şiiri tekrar dillendirdi.

 

Ona göre bu şiir en çok bana yakışırmış, kendi yazmadığı için kızgındı.

 

"Ey gözleri mahur güzel, lisanımı süsleyensin"

 

"İpekten kadifeyi kıskandırır, faniye armağan sesin"

 

"Gönlüme düştün duşeli aklım firarda"

 

"Ümitlerimde bir neşe bir fütursuzluk"

 

"Lavanta bahçesi misali, öyle bir kusursuzluk"

 

"Nefesin millattır ömrüme zelzele"

 

"İmrenir gökteki kuş her bir zerrene"

 

"Denizle kum gibi gözlerine sınırsızım"

 

"Aşkınla yansam da bir sana arsızım"

 

Son cümlesini dudaklarım üzerinde bitirdi, kalbimde ki çiçekler ona uzandı. Dudaklarımda ki aşk bir ona aktı.

 

Öpüşüne aynı şekilde karşılık verdim, elim ensesine uzanırken diğer elim tam kalbinin üzerindeydi.

 

Benim için ritmi değişmişti, benim için hızlanmış, benim için yerinden çıkacak gibi çarpıyordu.

 

Elimin altında atan kalp yaşama sebebimi yüzüme vurdu, her bir darbesine şükrettim.

 

Nefeslenmek için geri çekildiğinde yanağına bir öpücük kondurdum ve "Biraz daha öpersen garanti ederim ki bir değil iki tane Agir bize el sallar" deyip gülmemi sağladı.

 

Hayır şuan çocuk yapacak durumda değildim, eve gider gitmez hap kullanacaktım.

 

Zaten büyük ihtimalle bizim nikahı tazelememiz gerekecekti, bunca şeyin üstüne taze bir nikah iyi giderdi ama şuan için çocuk mümkün değildi.

 

"Affettin değil mi?" Diye sorduğumda kaşlarını çatıp beni belimden tutarak yan koltuğa zorlanmadan bıraktı.

 

"Bir daha affet kelimesini duyamayacağım Dildar, herşey bitti. Bundan sonra ne affedecek bir şey olacak ne de biz birbirimizden ayrı kalacağız, sana söz" deyip arabayı çalıştırdı ve gaza basti.

 

Ellerimi kucağımda birleştirip son dakika aklıma gelen şeyi de söyledim"Konakta hain olduğunu söyledi"

 

Azad sert bir fren ile durup bana baktı, gözlerinde ki öfke yerini şüpheye bırakırken "Benim evden çıkışımı da, senin odada yaptığın planı da o söylemiş Selime. Onun için hazırlık yapmış" dedim.

 

"Onu parça parça sikmezsem-" deyip derin bir nefes aldı ve yola tekrar koyuldu.

 

Eminim eve gidince herkesi göz hapsine alacak ve sıkı bir araştırma yapacaktı ama bana bir şey söylemedi.

 

Ne bir tahminde bulundu ne de yapacaklarından bahsetti, sadece düşüncelere dalıp yola odaklandı.

 

Başımı koltuğa yaslayarak ona döndüm, ömür boyu izleyesem bile bıkmayacağım bir manzaraydı ama göz kapaklarım bana ihanet etmek üzereydi.

 

Kaç gündür o kadar yorgundum ki uyumak için hiç fırsatım olmuyordu.

 

Yol boyunca uyumamak için direndim, Azad once bir magazada bana üst baş almıştı çünkü sütyenim tek vardı ve özellikle boğazlı bir kazak aldırmıştım çünkü boynum mosmordu.

 

Arabada giyinmeme yardım ettikten sonra da beni hastaneye götürmüş ve bana verilen ilacın bir etki bırakıp bırakmayacağını öğrenmek için onlarca test yaptırmıştı.

 

Şuan alnımda ufak bir sargı varken omuzum alçı içindeydi.

 

Doktor kalıcı bir sorun olmayacağına onu inandırmak için saatlerce konuşmuştu ama Azad beni ordan çıkarıp başka bir hastaneye götürmüştü.

 

Orda da aynı işlemleri yapmış, saatlerce konuşan ve Azad'ı ikna etmeye çalışan doktoru dinlemiştim.

 

Azad ondan sonra beni tekrar gotürmek istemişti ama silahını belinden çekip ona doğrultmuş ve vücudumdan alınan kanların hesabını sorunca ikna olmuştu.

 

Vurulmak istememişde olabilirdi, o sinir hali ile tek hatırladığım yorgunsun silahı bırak demesiydi.

 

Şimdi ise hızla konağa sürüyordu, yanımızda kimse yoktu çünkü Ali hepsini evine yollamıştı.

 

Taş duvarın üzerinde gördüğüm kırmızı güllere deydi gözlerim, Azad da o anda bana bakmıştı.

 

Nereye baktığımı görünce arabanın hızını düşürmüştü ama kesinlikle çevik bir hareketle pencereden çıkmasını ve dikenlere rağmen elini güle uzamasını beklememiştim.

 

Arabanın içine tekrar girerken şokla elinde tuttuğu iki tane güle bakıyordum.

 

Tabi eline batan dikenler yüzünden kızaran teninin hesabını sormak istiyordum ama ben hayatımda böyle eril bir hareket görmemiştim.

 

Gülleri burnumun dibine uzatarak "Kedi yavrusu gibi bakma Dildar, gözlerinden bir damla yaş daha akarsa andım olsun bu sefer yakarım her yeri" dedi ters ters.

 

kedi yavrusu bakışı şuan ellerini dikizliyordu, gözlerim büyük ve sert elinde yabancı duran güller yüzünden dolmuştu.

 

Dolu gözlerimi görmek onu sinirlendirmiş olmalıydı.

 

Gülleri alıp aldığımda bacaklarımın üzerine bıraktım, elini cekecekti ama elini tutup dudaklarıma yaklaştırarak izin vermedim.

 

Çekmek istedi ama tırnaklarımı bastırınca durdu, dikenlerin kızarttiği yere bir öpücük kondurup elini bıraktım ve yüzüne baktim.

 

Dudakları en sevdiğim bir biçimde kıvrılmış ve yine gözlerinde aşk dolu bakışlar vardı.

 

"Teşekkür ederim kocam" diye şakıyıp boynuna atlayınca direksiyon bir an kaydı, omzum da yine sızladı ama sıkıca sarılmıştım.

 

Azad bir eli ile belimi tutup bir eli ile de direksiyonu çevirip tekrar düz sürmeye çalıştı.

 

"Allah'ın delisi! Öldürecektin lan" diye yükselmesi umurumda bile değildi.

 

Yanağına sulu bir öpücük kondurup "Aşkım kocam" dedim sırnaşarak.

 

Dudakları arasından ufak bir kahkaha döküldü ve saçlarıma bir öpücük kondurdu.

 

Geri çekildiğimde konağa yaklaştığımızı gördüm, kalbim oğlumu göreceğimin heyecanı ile göğüs kafesime sert bir darbe vurdu.

 

Özlem iliklerime kadar titretti beni, gözleri, kokusu, sesi hepsi içime dolsun diye yandım sanki.

 

Azad elimi tutunca bende daha sıkı kavradım, ona tebessüm ettiğimde "Sakin ol yawrum, ufak bir kaza diyeceğiz sadece" dedi, kafamı sallayıp onu onayladığımda sokakta yürüyen insanları gördüm.

 

Hepsinin ellerinde pankartlar vardı, "Neler oluyor?" Diye sorduğumda Azad derin bir nefes alıp "Türkiye birlik oldu, bütün şehirlerde direniş var" diye açıklama yaptı.

 

Gözlerimi kısarak pankartları okumaya çalıştım, bir tanesini okuduğumda göğüsüm kabardı.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin çocukları...

 

Kürt, Türk, Alevi vs ozellike de gençleri boyle görmek ülkemiz için içimde ki umudu daha da aydınaltıyordu.

 

"Yıkılmayacak bir ülkeyi akıllarınca sarsmaya çalışıyorlar, beğenmedikleri Z kuşağı sürekli ülkeyi ayakta tutup direniyor. Yaş almış insanlar yerine Z kuşağı tek oy kullanmalı" diye mırıldandım önüme dönerken.

 

50 yaşında ki bir adam ile 8 yaşında ki bir kız çocuğu arasında gittikçe fark oluşuyor zira 8 yaşında ki kız çocuğu neyin yanlış olduğunu görebiliriyor ama 50 yaşında ki bir adam göremiyor.

 

Türkiye'nin yıkılmayacağını ve Atatürk'ün gençlerini yılıdıracaklarını sanıyorlar ama Atamızın yolunda ilerleyen hiçbir genç ülkenin sarsılmasına dahi izin vermez.

 

"Ülkemiz Türk ülkesi, aşık eder herkesi" diyen Azad ile daha derin tebessüm ettim.

 

Kürt olabilirdik ama altında doğduğumuz bayrağı bilirdik, yaşadığımız ve toprağına gömüldüğüz ülke için canımızı dahi verirdik.

 

Bizi dışlayanlar oldu elbet "Ülkesi olmayanlar, dilleri yasaklananlar" dediler ama biz Kürt milleti olarak Türk milletini hiç yalnız bırakmazdık zira ülkemiz de vardı dilimiz de.

 

Türkiye bizim de ülkemizdi, sonradan değil Atamız Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanında dahi Kürt milleti Türk milleti ile birlik olmuş ve savaşmıştı.

 

Türk ve Kürt Milleti arasında hainler vardı, yok değil ama kardeşler daha çoktu, birbirini tanıyıp sevenler daha fazlaydı.

 

Ülkemiz yıkılmayacak bir ülkeydi zira bu ülkenin Dini liderini de Milli liderini de hiçbir zaman unutmayacak ve hep yaşatacaktık.

 

Muhammed Mustafa (SAV), Dini liderimiz.

Mustafa Kemal Atatürk, Milli liderimizdi.

 

"Azad" dediğimde gözlerini yoldan çekip bana döndü.

 

"Gülsüm ve Mine onlar nerde?" Diye sordum, bu soru yola çıktığımızdan beri aklımı kurcalıyordu, Selma zaten ölmüştü ama o ikisini sağ bırakmıştım.

 

"Sorun yok Dildar, size bir daha kimse yaklaşamaz" deyip gözlerini kaçırınca kaşlarım çatıldı ama Konağın olduğu sokağa girdiğimizde derin bir nefes alıp yerimde dikleştim.

 

Bu konuyu sonra halledebilirdik şuan önceliğim oğlumdu.

 

Araba hızını düşürürken korumalar bize doğru koştu, önce Azad'ın kapısı açıldı sonra da benim.

 

Azad hemen benim yanıma gelip elimi tutarak beni indirdi, ona tebessüm edip gözlerimi kapıya diktim.

 

Yavaş yavaş yürüyen Azad'a göreadımlarım aceleciydi o yüzden "Yavaş ol" diye beni uyarmıştı.

 

Konağın kapıları açıldığında önce azad sonra ben girdim içeriye, herkes bir yerde oturmuştu ama gözleri bizi bulunca hemen ayaklanıp bize koştular.

 

"Efsun!" Diye bağıran iki ses duydum, biri Vanessa diğeri de Yasemindi

İkisi de bana koşup üstüme atlayınca bir adım geriye gittim ama Azad hemen elini sırtıma katıp dik durmamı sağladı ve sonra da "YAVAŞ!" diye bağırdı.

 

Çünkü şuan Vanessa'nın kafası yaralı omzumda duruyordu, Yasemin'in de kolu ordaydı.

 

İkisi de irkilip geriye çekilince Azad'a kınar gibi bakışlar attım.

O ise kaşları çatık bir şekilde ağlayan iki kadına bakıyordu.

 

Yasemin geriye çekilirken Vanessa hiç oralı olmayıp yüzümü öpmeye başladı.

 

"Çok korktum, çok korktum" diye diye saçlarıma kadar öpüp geriye çekildi.

 

"İyiyim merak etme" dediğimde Ali onun kolunu tutup zorla geriye çekti.

 

Vanessa tam ayağını kaldırmıştı ki "Bu sefer gebertirim" diyen Ali ile ayağı usulca aşağıya indi.

 

Herkes tek tek ve Azad'ın uyarı dolu bakışları ile bana sarıldı, ben hepsine karşılık verdim ama gözlerim avlunun içinde dolaşıyordu.

 

Üstelik Vanessa neden simsiyah giyinmiş ve kafasında yarıya kadar çekilmiş bir maske vardı bilmiyordum.

 

"Sen neden böyle giyindin?" Diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

 

Saçını maskenin altında düzeltip tam cevap verecekti ki konakta "Daye!" Diyen bir bağırış koptu.

 

Gözlerim hemen merdivenleri bulurken dudaklarım hasretle tebessüm etti, gözlerim ise özlemle doldu.

 

"Agir" diye fısıldadım sevinçle.

 

O bana doğru koşarken bende ona doğru gittim, karşıma geçtiginde ise hafifçe eğildim.

 

Küçük ama güçlü kolları beni sardığında kokusundan derin bir nefes çekip tek kolumu ona sardım.

 

"Anne" dedi sesinde ki özlemle.

 

Saçlarından öpüp "Annesinin ateşi" diye karislik verdim, gözlerimden bir damla yaş sevgi ile akıp saçlarına karıştı.

 

Elleri hemen saçlarıma uzanırken "Seni özledim" diye fısıldadı.

 

"Bende çok özledim annem"

 

Geriye çekilip önce alnıma sonra da omuzumda ki alçıya baktı, kaşları son hız çatılırken "Ne oldu sana?" Diye sordu endişe ile.

 

Azad yanımıza gelip "Bana hoşgeldin demek ya da özledim demek yok mu evlat?" Diye araya girdi.

 

Oğluma hasret ile bakarken onun gözlerinin mutfak kapısının oraya takıldığını gördüm, bende istemsizce oraya baktım ama kimse yoktu.

 

Agir'in gözleri zorla Azad'a dönerken "Hoşgeldin babam" deyip eğilen ona da sımsıkı sarıldı.

 

Azad onu tek kolu ile havaya kaldırıp saçlarından öptü, derin bir nefes içine çekerken "Hoşbulduk evlat" diye karşılık verdi.

 

Onlara gülerek baktığımda Agir'in üstüne giydikleri dikkatimi çekti, oda simsiyah giyinmişti.

 

Evet hep siyah giyinirdi ama bu sefer omuzlarında Türk bayrağı vardı ve onunda saçlarında maske vardı.

 

"Agir neden böyle giyindin?" Diye sordum, o Azad'ın kollarından inmeye çalışırken "Asıl sen söyle Daye? Neden kolunda alçı ve alnında bandaj var?" Diye sordu, hemen sonra da "Baba indir beni, daha iyileşmedin" diye ona da laf yetiştirdi.

 

Azad onu yere indirip elini saçlarına attı "Öncelikle endişe etme, ufak bir kaza geçirdik" diyerek benim yerime cevap verdi.

 

Agir'in gözleri telaşla bana döndü, "Agir iyiyim" dedim hemen ama çoktan elleri belime dolanmıştı.

 

"Anne canın acıyor mu? Nasıl kaza yaptınız?" Diye sordu, gözlerim Azad'ı bulunca "Canım acımıyor oğlum, sakin ol" dedim.

 

Herkes etrafımızda toplandığı vakit "Şimdi sen söyle, bu ne hal?" Diye sorup elimle saçlarını okşadım.

 

Aklına birden gelmiş gibi gözleri Vanessa'ya dönüp heyecanla yerinde zıpladı.

 

"Direnişe gideceğiz! Onlara Atatürk'ün milleti olduğumuzu göstereceğiz!" Diye bağırdı.

 

Gözlerim şaşkınlık ile açılırken "Ne?" Deyiverdim.

 

Gidip Vanessa'nın elini tuttu ve maskesini yüzüne geçirip bana baktı.

 

Maske tüm yüzünü kapattı ama kehribar gözleri ışıl ışıldı.

 

"Bizde gideceğiz!" Dediğinde gozlerim Azad'a deydi.

 

Azad ne demek istediğimi anlayınca ona doğru bir adım atıp "Evlat sen bunun için küçüksün, o kalabalığın içine giremezsin" dedi.

 

Agir'in kaşlarının çatıldığını görmeme gerek bile yoktu.

 

"Küçük değilim 8 yaşındayım!"

 

"Yani küçüksün"

 

"Baba bende gideceğim, bir kişi bile olsa-"

"Agir gitmeyeceksin! Orası senin için tehlikeli, için rahat olacaksa tüm aşireti gönderirim ki eminim hepsi ordadır ama sen gidemezsin!" Diyen Azad ile Agir susmuştu.

 

Vanessa da onu goturmek istemiyormuş gibi Agir'e bakıp "Küçük ağam, baban haklı. Hem annen yeni geldi ve eminim şuan sana sarılıp yatmaya ihtiyacı var" diye ikna etmeye çalışınca Agir'in gözleri beni buldu.

 

Alnıma ve omuzuma bakıp bana doğru küçük adimlar atarak elimi tuttu.

 

Azad'a bakmıyordu, hayatında ilk defa babası tarafından uyarılmıştı.

 

Bu duyguya yabancıydı ama sevdiğini de Azad'a yan bir bakış attığında anladım.

 

Gözleri kısılmış ve ara ara Azad'a yandan bakıyordu, yüzünde maske olsa da dudaklarinda ki tebessümü görür gibiyim.

 

"Anne yorgun musun?" Diye sordu bana bakıp, elimi uzatıp maskeyi çıkardım yüzünden.

 

Saçlarından öperek "Yorgunum anneciğim, benimle gelip bu anneni yatırmalısın" dedim.

 

Kafasını sallayarak beni onayladığında Azad da diğer elini tuttu.

 

Agir'in gözleri bu sefer merdivenlere takıldı, bir süre oraya daldığında kaşlarımı çatarak bende baktım ama kimseyi göremedim.

 

Azad ilk adımı attığında bizde onu takip ettik, gözümden kaçmayan diğer şey ise Azad'ın gözlerinin herkesin üzerinde dolaşmasıydı.

 

Hainin kim olacağını düşünüyordu ama bu bile canını sıkmaya yetiyordu çünkü avluda olan herkes ailesiydi.

 

Kardeşleri, yengesi, Ali ve annesi, Vanessa ve biz vardık sadece.

 

Vanessa'dan emindim ama diğerlerinin olma ihtimali bile beni yaralardı o yüzden bu işi ona devrettim.

 

Elbette bende dikkatli olacaktım, zaten Selim artık yakalanmıştı ve konakta kim onun için çalışıyorsa kendini belli edecekti.

 

Biz merdivenlere yönelirken Ali arkamizdan "Efsun sizinkileri eve gönderdim ama mutlaka oraya ziyarete gitmeni söyledi baban, sanırım kuzeninin düğünü varmış" diye bağırdı.

 

Arkamı dönüp ona bakarak tebessüm ettim ve onu onayladım.

 

Agir "Daye düğüne mi gideceğiz?" Diye sordu, benim yerime Azad "İstersen gideriz babam" diye cevap vermişti.

 

Şuan tek ihtiyacım olan sıcak bir duş ve oğlumun kokusunda uyumaktı, biz odaya çıktığımızda Agir hemen dolabima yönelip bana pijama takımı çıkardı ve banyoya götürdü.

 

Gözlerim banyonun kapısında oylanırken düşünüyordum, Azad ile herşeyi çözmüştük ama bundan sonra ne olacağını bilmiyordum.

 

Agir'in eksiklerini kapatabilecek miydik bir aile olarak?

 

Gözleri eskisinden de ışıltılı bakıyordu, üst üste onca şey yaşadık ama herşeyi unutmuş gibi davranıyordu.

 

Yaşanan onca şey bana bile ağır gelirken o nasıl bu kadar kolay kabullenmişti, ya gerçekten umursamazdı ya da iyi bir oyuncu.

 

Gözleri ışıltılı bakıyordu evet ama aşağıda sürekli biryerlere küçük ve hızlı bakışlar attığını da görmüştüm.

 

Sanki birşeyler arıyor gibiydi, ya da bir şeylere inanmak istiyor gibi.

 

Ben onun annesiydim ve oğlum asla benim olduğum biryerde dikkatini başka şeylere vermezdi.

 

Şimdi ise gözleri her yeri kontrol eder gibiydi.

 

Birden karnımdan tutulup geriye çekilince irkildim ama sırtımın dayandığı göğüsün sıcaklığı ile rahatlamak bir oldu.

 

Azad'ın dudakları şakağıma bir öpücük kondururken "Neye daldın böyle?" Diye sordu.

 

"Agir'in bakışlarında bir tuhaflık yok mu sence?"

 

"Ne gibi?" Diye soran sesinde merak vardı.

"Sürekli bir yerlere bakıyor? Sanki biri gelecekmiş gibi?"

 

Azad'ın göğüsünün kasıldığını hissettiğim o anda Agir banyodan çıktı ve ben istemesem de Azad'dan uzaklaştım.

 

Meraklı bakışları bizde dururken ikimizinde inceledi, gözlerinin kapıya dönmesi ile boğazımdan yükselen öfkeye mani olmaya çalıştım.

 

Neler oluyor böyle?!

 

"Agir -" diyecek oldum ama koşarak yatağa girdiğinde susumuştum, yatağın tam ortasına uzanıp beklenti ile bize bakıyordu.

 

Azad ile göz göze geldiğimde Azad'ın da kaşları çatılmıştı, Agir'in yanına gidip yatağa oturduğunda ayakta onları izliyordum.

 

"Agir, iyi misin?" Diye sordu Azad, Agir'in bakışları onu bulurken kafasını sallayarak onu onayladı.

 

Azad bana baktığında "Hemen ne olduğunu söyleyeceksin Agir, neler oluyor?" Diye sorup yanına gittim.

 

Bana alttan alttan bakarak "Uykum var anne, yanıma gel" deyip elini uzattı.

 

"Agir, ne oldu dedim sana?" Yükselen sesim ile Azad ayağı kalkıp yanıma geldi ve kolumu tuttu.

 

Oğlumun bu bakışları da neyin nesiydi? Evet bir çocuğa göre berbat şeyler yaşadı ama bunu bana söylemeliydi.

 

Gerekirse beraber psikologa giderdik ama içine kapanmasina izin vermezdim.

 

"Anne uzatma lütfen, yanıma gel" deyip elimi tutunca ateş gözlerine baktım.

 

Gözlerinin dolu olması ile dünyam başıma yıkıldı sanki, aynı saniyelerde eli saçlarıma uzanıp avucunda tutunca son nokta oldu.

 

Korkuyordu!

 

"Hemen anlat, korkuyor musun? Birşey mi oldu?" Dedim.

 

Anne yeter!" Deyip yerinde doğrulunca Azad uzaktan ikimizi de izliyordu.

 

"Agir, anneciğim bana anlat ne oldu? Bak yanlış birşeyler varsa çözebiliriz" desemde gözlerinde ki buğu gitmedi.

 

Dişlerini sıkması ile kaşlarım çatıldı, "Anne kalbini kırmak istemiyorum ama üstüme gelme" dedi gözlerimin içine bakarak.

 

"Kalbimi kırmayacağını biliyorum ve sen hemen bana ne olduğunu söyleceyeceksin!"

"Yeter anne!" Diye bağırıp ayağı kalkması ile yönümü ona çevirdim, Azad ona doğru bir adım attı ama Agir'in ona dönen dolu gözleri ile kaskatı kesilip durdu.

 

"Oğlum, anlat bana hadi. Bak eğer istersen bir psikologa gideriz-" diyecek oldum ama yumruklarını sıkıp "Ben deli değilim!" Diye haykırınca sözüm yarım kaldı.

 

"Agir-" diyen Azad ile Agir bir hışım ona dönüp "Bir daha gitmeyeceğim o yere!" Diye bağırmaya başladı.

 

Ayağı kalkıp Azad'ın yanında durdum, sinirlenmeye başlıyordum çünkü ona deli muamelesi yapmadığımı iyi biliyordu.

 

Hatta benim bile ihtiyacım vardı bir psikologa, ve bunda yanlış bir şey yoktu.

Sadece ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

 

"Agir sinirleniyorum artık!"

 

"Asıl ben sinirleniyorum anne! Yeter"

 

"Ben senin annenim! Benimle bu şekilde konuşma!"

 

"Evet beni yalanlarla büyüten ve sürekli bana acı çektiren bir anne! Söylesene nasıl annelik bu?" Dediğinde vücudum buz kesti sanki.

 

Kalbimden parçalanma sesi gelmedi ama ben parçalanıp dağıldığını bütün iliklerime kadar hissettim.

 

Azad öne çıkıp "Agir, yeter!" Dediğinde gözlerimi oglumdan çekemedim.

 

"Sen-" dediğimde öfkeli gözleri beni yakmaya devam etti.

 

"Evet ben! Utanıyorum senden! Beni bunca yıl yalanlarına inandırdığın ve sana inandığım için babamdan da utanıyorum!" Diye haykırınca geriye doğru bir adım attım.

 

"Agir!" Diye bağıran Azad ile Agir irkilip ona baktı, Azad'ın öfkeli gözleri ile onun aynı olan gözleri bir araya geldi.

 

İçimin kanadığını anlamak için görmeme gerek yoktu, ben ne yaptıysam onun için yaptım ama o benden utanıyor muydu?

 

Agir kendine yeni gelmiş gibi titredi ve bana baktı, gözlerimden akan yaşı görmesi ile onunda gözlerinden bir damla yaş aktı.

 

Gözlerinde ki öfke yerini anında pişmanlıkla sarmayınca bana doğru bir adım attı ama elimi kaldırıp onu durdurdum.

 

Kalbim kırılmıştı...

 

Evet ben bir anneydim ve oğlumu hep affetmeliydim ama bu sefer kalbim çok kırılmıştı.

 

"Anne-" diyecek oldu ama "Utandığın kadına anne demek sana yakışmıyor Agir Karaaslan" dedim hissiz bir sesle.

 

Yeterince tolerans gösterdim ona ama bu büyük halleri artık hoşuma gitmiyor ve canımı yakıyordu.

 

"Özür dilerim lütfen" dese de ondan gözlerimi çekip yanıma gelen Azad'a baktım.

 

"Dildar-" sözünü bitirmesine izin vermedim, "Seninle uyusun bugün, götür onu" dedim, gözlerim boşlukta takılı kalırken.

 

"Anne hayır" dese de birdaha ona bakmadım ve banyoya adımladım.

 

"Anne özür dilerim lütfen, özür dilerim" deyip önümü kesti ve kollarını belime sarıp başını karnıma yasladı.

 

Adımlarım durdu ama karşılık vermedim, benim oğlum bırak bana bunları söylemeyi öfke ile bakmazdi bile.

 

Ona hak veriyordum evet ama ona anlatmıştım, neler olduğunu neler çektiğimi ona anlattım.

 

Özür diledim ondan, canımın yandığını söyledim ona.

 

Ona karşılık vermediğimi gördüğünde yüzüme baktı ama bomboş gözlerle ona bakmam küçük omuzlarını düşünmesine sebep oldu.

 

"Yalnız kalmak istiyorum" dedim Azad'a bakıp, Azad'ın da gözlerinde üzüntü vardı ama beni anladı.

 

Gelip Agir'in yanında durdu ve "Benim odama geç evlat, gelirim şimdi" dedi.

 

Agir normalde beni bırakıp gitmezdi ama soğuk tavırlarım ile bana bir daha bakmadan odadan çıktı.

 

Benimde arkasından bakarak omuzlarım düştü gözlerimden bir damla yaş aktiginda Azad beni çekip sımsıkı sarıldı.

 

"Dildar seni sevdiğini biliyorsun, canı sıkkın olmalı yoksa sana kıyamaz"

 

Azad'ın ılımlı sesi ile gözlerimden daha çok yaş aktı, "Yoruldum" diyebildim sadece.

 

Benden ayrılıp alnıma bir öpücük kondurdu, bir eli bacaklarımın altından geçerken diğeri belimi tuttu.

 

Beni zorlanmadan kucağına aldığında göğüsüne sığındım, önce banyoya girdi sonra da beni lavabonun üstüne oturttu.

Bacaklarımın arasına girdiğinde gözlerim yorgunluk ile kapanıyordu.

 

"Dildar herşey geçecek söz veriyorum" demesi ile başımı sallayıp onu onaylamayacak kadar yorgundum.

 

"Güzelim benim" deyip dudaklarıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu.

 

Elleri kazagimin eteklerine uzandığında sessizce ona ayak uydurdum.

 

Omuzuma dikkat edip önce kazağımı çıkardı sonra da pantolonumu.

 

Altımda iç çamaşırlarım kaldığında beni tekrar kucaklayıp suyu ayarladı ve küvetin içine bıraktı beni.

 

Vucuduma değen ılık su anında vücudumun gevşemesine sebep oldu, ve yorgunluka başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

YAZAR'DAN

 

Azad küvette ki yorgunlukla gözlerini kapatan kadına çaresizce baktı, üstünde ki gömleği çıkarıp pantolonla küvete girdi.

 

Efsun'u göğüsüne çektiğinde Efsun'un uyuduğunu gördü, saçlarına bir öpücük kondurup onu incitmeden yıkamaya başladı.

 

Önce saçlarına özenle şampuan sürdü, masaj yaparak dağıttı.

 

Efsun'un vücudunun gevşemesi ile daha özenle masaj yaptı, sonra da bütün vücuduna aynı sekilde.

 

Efsun'u durularken yüzüne su gelmemesine özen gosterdi, elinde bir bebek varmış gibi ve uykusunu bozmadan onu yikayip kucakladı.

 

Havluyu köşeden tek eli ile çekip Efsun'un üzerine örttü ve odadan çıktı, yavaş adımlar ile önce yatağa bıraktı sevdasını sonra da Agir'in banyoya bıraktığı pijamaları ve dolaptan iç çamaşırı çıkardı.

 

Her ne kadar üzgün olsa da büyük bir dikkat ve özenle önce üzerini giydirdi sonra da yatağa dağılan saçları kuruttu, en son yorganı çekip onu içine yerleştirerek etrafını sarmaladı.

 

Çekilmeden önce alnına bir öpücük kondurdu, o sırada odanın kapısının yavaşça açıldığını duyup arkasını döndü.

 

Kapıdan içeriye uzatılan küçük kafa ile yanağını ısırarak gülüşünü engelledi.

 

Agir küçük ve pişmanlık ile babasının yanına yürürken üzerinin ıslak oldugunu gördü, sonra da yatakta yatan ve boynuna kadar yorgan çekilip uyuyan annesinin masumluğuna baktı.

 

"Evlat" diyen Azad ile bakışları tekrar babasına kaydı.

 

"Baba soylemek isemedim onları yemin ederim, ben annemi üzmek istemem ki" demesi ile Azad onun saçlarından da bir parça hayat çekti içine.

 

"Biliyorum ama anneni bu sefer üzdün, Agir annenin bir suçu yok bunu biliyorsun" diyen babasına dolu gözlerle baktı.

Azad ise devam etti konuşmaya.

 

"Benim hayatımda gördüğüm en masum anneden utanmak da ne demek Agir Ağa, bir daha duymayayım. Utanacagin o değil bunları söyleyen dilindir"

 

Azad'ın uyarı dolu sesine Agir cevap vermedi çünkü oda aynı şeyleri düşünüyordu.

 

"Gönlünü alacağım söz, ben annemin bastığı toprağa canımı veririm baba bunu biliyorsun. Affettireceğim kendimi, şimdi müsaade et kokusunda can bulayim" diyen Agir ile Azad'ın göğsü kabardı ve başını sallayip onu onayladı.

 

Agir babasindan aldığı onay ile hemen annesinin yanına yavaşça kıvrılıp kendine çevirmeye çalıştı onu ama gücü yetmedi çünkü annesi uyurken baya ağır oluyordu.

 

Azad onun çaresiz çırpınışlarını izlerken zevk alıyordu, bu eşek sıpası annesini üzerken hep böyle gönlünü almaya çalışacaktı.

 

Onun Efsun'a olan sevgisi Azad'ı hep sevindirir gurur duymasına sebep oluyordu o yüzden oğluna daha fazla kayıtsız kalamamış ve tek eli ile Efsun'u yan çevirmişti.

 

Agir ona gözleri parlayarak baktı ve hemen annesinin kolları arasına girip başını göğüsüne yasladı.

 

Azad onlara bakarken odadan sessizce çıkıp odasına gitti, önce sıcak bir duş aldı sonra da pansuman yapıp giyindi.

Ardından dayanamayıp tekrar yanlarına gitti ve oda Agir'in arkasına kıvrıldı.

 

Dudakları bir başka hayalini yaşaması ile kıvrılırken gözleri huzurla kapandı.

Tabi sabah olduğunda ikisi de odadan kovulacakti ama sabah olmasina daha vardı ve bu onlar için yeterli bir sebepti.

 

 

 

 

 

 

 

 

Devam edecek, oy vermeyi unutmayın 🍂🇹🇷

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.03.2025 16:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...