
Oy ve bol bol yorum istiyorum, çok görmeyin lütfen.🎀
Bölüm erken geldi 🩷
YAZAR'DAN
Gökyüzü karanlığa bulanmış içine insanları ve acıları hapsetmişti.
Yere akan kan damlaları ve acı dolu iniltiler, kurtulmak için çırpınan bedenden akan terler depoda yankılanan tek şeydi.
Selim kana bulanan kirpiklerinin arasından etrafa bakarken kurtulmak için bir yol arıyordu ama içten içe kurtulamayacağını biliyor ve titriyordu.
Azad'ın her an gelmesi kalbinin kuş gibi çırpınmasına sebep olurken derin derin nefesler alıyor ve acısına rağmen ellerini iki yandan hapseden zincirleri çekiştiriyordu.
"O veledi öldürecektin Selim!" Diye bir ses duydu, irkilip etrafına korku ile bakarken kimseyi göremiyordu.
Halbuki bu cümleyi kuran kendi dudaklarıydı.
"Şimdi onlar seni ölürecek! Efsun'u da alamadın, beceriksizlik!" Diyen dudakları öfke ile açılıp kapansada gozlerinin dolduğu bir gerçekti.
"Kıyamadım" diye mırıldandı sessizce.
Karşılığında dudakları daha büyük bir öfke ile açıldı "Öldürecek seni!" Diye haykırdı.
Kafasını sağa sola sallayarak titremeye başladı, "Ölmek istemiyorum" deyişi yakarıştı.
"Yardım et kurtar beni"
Seslendiği kişi kendinden ibaretti, aklına sesleniyor bir yol bulması için çırpınıyordu ama açılan demir kapı ile hayalleri büyük bir yıkıma uğramış ve az önce öfke ile haykıran dudakları mühürlenmişti.
Kanlı gözlerini kapıya çevirdiğinde gördüğü kişi ile dehşete düştü, korku tüm bedenini daha büyük sarstı.
Tüm ihtişamı ile içeriye giren kişi Azad Karaaslan'dan başkası değildi.
Azad daha fazla dayanamamış içinde ki öfke daha da büyürken soluğu burda almıştı.
Dün gece Efsun ve Agir'in halı bütün gün içinde ki acıyı daha da büyütmüştü, Sevdası yıllarca acı çekmesine rağmen bir de Selim yüzünden şiddete maruz kalmıştı.
Dün gece huzurlu uyumuş sabah da odadan apar topar kovulmuştu ama Dildar'ın çatık kaşları bile kalbinde ki aşkı daha da büyütüyordu.
Kapının önüne koyulan onun gibi biri varsa oda oğluydu.
Kapı yüzlerine kapandığında oğlu ile arasında derin bir sessizlik ve bakışma geçmişti.
Sonra da ikisinin elleri aynı anda burun kemerini sıkmış ve beraber Azad'ın odasına gidip bir süre de orada yatmışlardı.
Bütün gün evden ayrılmamış oğlu gibi Efsun'u göz hapsinde tutarak durumunu kontrol etsede Efsun onları görmezden gelmiş ve etrafa gülücükler saçmıştı.
Azad onun gülüşünü dahi tanırdı ve gülerken bile nemli bakan gözleri bütün hislerini ortaya çıkarıyordu.
Efsun acısını gülüşlerinde saklıyordu.
Gecenin bu saatinde buraya gelmesinin sebebi önce oğlunun annesinin saçlarında fark ettiği aklar ve kendini odaya kapatmasıydı, sonra ise karısının kapısına gittiğinde içeriden duyduğu hıçkırık sesleriydi.
Aynı saniyelerde onunda gözleri dolmuştu ama arkasını hızla dönüp bunu herkesten saklamıştı.
Yıllarca ayrı kalmış, ne oğluna ne de Efsun'a güzel bir hayat verememişti.
Her anlarını kaçırmış bir kere varligini hissettirememişti.
Bir oyuna kurban gitmiş o burda ağlarken ailesi de başka yerde ağlamıştı.
Canı yanıyordu Azad'ın, sevdası ağlıyordu.
Şimdi kehribar gözleri ölümün rengine bulanmış ve tüm bunlara sebep olan kişiye kilitlenerek ona ölümünün geldiğini haber ediyordu.
Sert ve baskın ayak sesleri depoda yankılanırken üzerinde saadece siyah bir atlet ve altında da kumaş pantolonu vardı.
Selim kurşun yediği omuzuna baktığında Azad'ın hissetmiyor oluşu ona gücünü gösteriyordu.
Aynı zamanda karnında da iki tane kurşun yarasi vardı.
O üç kurşun yarasına rağmen dimdik durabiliyorken Selim omuzunu sıyıran tek kurşun yarası ile bayılmak üzereydi.
Azad onun yanından geçip büyük bir masaya ilerlerken Selim sessizce ve yutkunarak onu izliyordu.
Defoda sadece onların nefes alışverişleri vardı.
"Selim nasılsın?" Diye sordu Azad sakin bir sesle, Selim bu sakinlikten daha çok korktu.
Azad'ın sırtına bakarken ağır ağır yutkunmaya çalıştı.
"Ne o konuşmuyor muyuz? Yoksa konuşmaya cesaret mi etmiyorsun?" Diye sordu bu sefer Azad, eline aldığı kerpeteni incelerken fazla umursamazdı.
"Halbuki benim hayatımla uğraşırken fazla cesurdun" deyip arkasını döndüğünde ona korku ile bakan gözlerle karşılaştı.
Elinde ki kerpeten ile ona yürürken Selim'in gözleri eline kaydı, "Azad-" diyecek oldu ama karşısında duran adamın yaptığı hamle yüzünden konuşamadı.
Hayır ne vurmuştu ne de o kerpeten ile canını yakmıştı.
Aksine cebinden çıkardığı anahtarlar ile Selim'in zincirlerini çözerken sadece gözlerine bakıyordu.
"Cesaretini topla ve canımı yak Selim" diyen Azad zincirleri çözüp yere attığında depoda demir sesi çınladı.
Bir iki adım geriye giderek kerpeteni pantolonun arkasına sıkıştırdı.
Selim ona anlamazca bakarken bir an önce kaçıp kurtulmak istiyordu.
"Beni öldürmeden burdan çıkamazsın, hadi beni öldür ve kurtul" dediği son şeydi.
Ellerini arkada birleştirip dimdik durdu, Selim onun çenesine denk geliyordu o yüzden başını kaldırmış her zaman alev gibi olan ama şimdi simsiyah olmuş gözlere baktı.
Azad'ın "Öldür ve Kurtul" cümlesi kulaklarında çınlarken kolunun acısını unutmaya çalıştı ve ilk atagi yaparak yüzüne yumruk salladı.
Yumruğu Azad'ın yüzü ile buluşurken şaşkınlıkla ona baktı.
İstese müdahale edip yumurktan kurtulabilirdi ama Azad bir milim oynamamış dimdik durmaya devam etmişti.
Sadece gür saçlarından birkaç tel alnına yapışmıştı ama ifadesini gölgeleyememişdi.
"Bir tane daha" dedi sert sesi ile, Selim bu sefer tam karnına yaranın üstüne yumruğunu geçirdi.
Azad aynı ifadesizlikle durmaya devam edince ikinci yumruğuda omuzunda ki yaranın üstüne vurdu.
Üst üste darbe vururken Azad'ı bir adım bile geriye sendeletememiş ve canını yakamamıştı.
Nefes nefese geriye çekilip gözlerine baktı, en ufak bir duygu yoktu, en ufak bir acı belirtisi yoktu sadece atletinden sızan ıslaklığı görmüştü.
Azad ona doğru bir adım attığında geriye gitti, "Acımıyor Selim, senin yıllar önce yaptığının yanında bu vuruşların acımıyor" diyerek dürüst davrandı.
Ona doğru bir adım daha attığında "Benim canım artık vurmakla acımayacak kadar acıdı, benim canım yanmaktan kül oldu!" Diye kükredi.
Alnında ki damara boynunda ki damar eşlik edip şidettle attı.
Tek eli ile Selim'i boynundan kavrayıp kendine çekerken "Benim yıllarımı aldın!" Diye bağırıp yüzüne attığı kafa Selim'i yerle bir etti.
Selim yattigi yerde inlerken üstüne gelen Azad'ı görüp geriye süründü ama nafile olduğunu da biliyordu.
Azrailin nefesini ensesinde hissediyor soğuk terler döküyordu.
Saçlarına sarılan el ile nasıl ayaklandığını hissedemeyecek kadar canı yandı, bağırıp acısını gostermeye çalıştı ama tekrar boğazına sarılan el ile nefesi de boğazında kaldı.
Azad bogazindan tutup onu sürükleyerek tekrar zincirledi, etrafında dönüp söyleyeceklerini dile getirmeye devam etti.
"Kendi canımı gectim ama sen benim ailemin canını yaktin, benim oğlumun ve karımın vücudunda izler bıraktın. Gözyaşlarını heba ettin! Gülüşlerini onlardan çaldın!" Karşısında durup yumruğunu çenesine geçirdiğinde yere dökülen birkaç dişin sesini duydu.
Ardından acılı bir bağırış.
Selim'in ağzından kanlar gelse de aklı yine onunla oynuyor ve dememesi gereken şeyleri söyletiyordu.
Kanlar arasında bir kahkaha atıp "Oğlunun canı yandı ama Efsuna dokunmadım, önümde çıplak yatarken bile" dedi nefesini toplayıp.
Azad'ın vücudundan bir ürperti geçti, ensesinden sırtına akan ter beynine sıçrayan kandan daha hızlı oldu.
Ne ara Selim'in bogazina parmaklarını geçirip kanatacak kadar bastırdığını anlamadı bile.
Selim'in yüzü şişerken "Onu yatakta bırakıp gittin... Önümde masumca yatıyordu ama dokunamadım" demesi bile Azad'ı durdurmuyordu.
"Benim karıma yaklaştın! Benim karımın nefesi o odada yayılırken sen onun nefesini soludun!" Diye kükreyip daha da baskı uyguladi.
Selim'in ağzından akan kan avuçlarına bulaşırken bilinci elinden kayıp gitti.
Gözleri kapanan adam ile Azad parmaklarını gevşetip ondan uzaklaştı ama sadece birkaç adım.
Sözü vardı, kolay öldürmeyecekti.
Kerpeteni pantolonundan çıkarıp elinde salladı, diğer eli ile Selim'in ağzını açarak gözüne ön dişlerini kestirdi.
Köpek dişleri zaten yerde duruyordu.
Kerpeten ile dişini kıstırıp baskı uygulayarak çektiğinde Selim acı ile kendine gelip haykırdı.
Azad elinin altında çırpınan adamı umursamadı, bir diğer dişine geçti.
"Demek oğluma hakaret ettin ha?" Deyip diğer dişini de acımadan söküp aldı.
Selim yalvararak ellerinin arasında çırpınıyor ama Azad elini üstünden çekmiyordu, tek tek dişlerini çekerken boynuna sıçrayan kanlar vardı.
Selim çektiği acıyla dehşete düşmüş gibi bağırıyor ölmek için yalvarıyordu, Azad tüm yakarışlarına rağmen ona sırtını dönüp masaya ilerledi.
Gözleri masanın üstünde olan kesici aletlerde dolaşırken "Öldür beni!" Diye haykıran ve ağlayan Selim'e "Elbet öleceksin lakin benden aldığın gözyaşlarının bile hesabını verdikten sonra" diye cevap verdi.
Eli keskin ve uzun bir jiletin üstünde durduğunda iki parmağının arasına alıp yüzüne doğru kaldırdı.
Jiletin parlaklığı gözlerinin yansımasını taşıyordu, keskin ve acı...
Elinde ki jiletle Selime doğru yürüyüp "Demek benim sevdama dil uzattin? Onun gözlerine bakarak konuştun?" Dedi.
Selim Azad'ın elinde ki jilete bakarken zincirlere asıldı "Yalvarırım yapma! Bir daha yaklaşmam!" Diye ağlasa da Azad'ın umurunda bile değildi.
Tam karşısında durduğunda boşta ki elini Selim'in ağzına uzattı, Selim her ne kadar ağzını kapatmaya çalışsa da yediği yumruk boşluğuna gelmiş ve bağırmasına sebep olarak dilini ortaya çıkarmıştı.
Azad Selim'in dilini parmakları ile kıstırıp çekti, Selim'in geriye giden yüzü onun gücünün yanına bile yaklaşamıyor onu kurtaramıyordu.
Azad hiç tereddüt etmedi, Selim'in dilini tek bir kesikte çekip aldı.
Selim'in haykırışı deponun boş duvarlarına çarpacak kadar aciliydi ama bu haykırışı sadece kendi içinde yankılandı.
Kemikleri titremeye başlasa da Azad onun bu halinden zevk alamayacak kadar çok şey yaşamıştı ve içinde ki yangını söndürmiyordu bile yaptıkları o yüzden durmadı.
"Benim karıma da oğluma da o gözlerin değdi" diyen Azad sözleri biter bitmez parmaklarını Selim'in iki gözüne de aynı anda batırdı.
Selim acıdan bayılmak üzereyken sesi bile çıkmıyor acısını çığlıkları ile duyuramıyordu.
Gözlerinden akan kanlar önce Azad'ın parmaklarına sonra da yanaklarına süzüldü.
Azad onu kör ettiğinden emin olduktan sonra parmaklarını çekip bir adım geriledi.
"Sana yapacaklarımı önceden söylemiştim ama sen durmadin, tekrar karıma yaklaştın!" Azad'ın kükreyen sesi Selim'in karanlığa bulanan ve önünü göremeyen gozleri kadar korkunçtu.
Azad onun etrafında bir tur atıp " Karımın saçlarına aklar düştü! Oğlum günlerce annesiz kaldı! Ben yıllarca onlardan ayrı kaldım! Yıllarca acılarını dindiremedim çünkü onlardan uzaktım hemde senin yüzünden!" Diye haykırıp elinde ki jileti boynunda ki derisine geçirip aşağıya doğru kaydırdı.
Selim içinden ettiği çığlıklarla boğulurken etinin kesildiği ses midesini bulandırıyordu.
Azad bu sefer bir eli ile kulağını tuttu, "Benim oğlumun acı çekip inlemesine sebep oldun ve bunları dinlemekten keyif aldın! Benim karımın hıçkırıklarına sağır oldun!"
kopan ve yere çarpıp ince bir ses çıkaran sol kulak...
"Ailemin kurtulmak için söylediği sözlere kayıtsız kaldın!" Yere çarpan sağ kulak...
"Bilmez misin ki? Azad Karaaslan ailesine yapılan her hareketin de her hakaretin de hesabını sorar! Bilmez misin ki havaya atılan 3 kurşun yemini boşa gitmez!"
Kulakları bile sağır eden bağırışı kan dolan kulaklarından zor duyuldu, Selim ne görüyor, ne konuşuyor ne de duyabiliyordu artık.
Ama Azad'ın içi hala soğumamıştı, masaya ilerleyip eline aldığı benzin şişesini önce Selim'in başından aşağıya döktü, ardından ağzını zorla açarak boğazından akmasına sebep oldu.
Ondan bir iki adım uzaklaştığında Selim'in artık çırpınmadığını ve kaderine boyun eğdiğini görse de cebinden çıkardığı çakmağı ateşledi.
Geri geri gitti ve "Herkes bilsin ki Azad Karaaslan ailesine zarar vermek isteyen herkesin canını bedeninden zorla çekip alır! Benim aileme dokunmaya kalkan kişinin sonu ölümden başka bir şey değildir!" Dedi ve elinde ki çakmağı ona boyun eğen adama fırlattı.
Gözlerinin rengini gözlerinin önünde birden parlayan alevler geri getirdi.
Önünde çığlık bile atamayacak ama acıyı her zerresinde hisseden adama son kez baktı ve onu ateşler içinde bırakıp kapıya yürüdü.
"Karımın ve oğlumun her bir damla gözyaşı için herkesi ateşte yakarım!"
Söylediği son söz ile deponun kapısını açıp kendini dışarı attı.
Karanlık gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldı, elleri yine kanlıydı ama ilk defa pişman değildi.
Cebinden çıkardığı telefonla Ali'yi arayıp beklemeye başladı.
"Azad?" Diyen Ali'nin uykulu sesini umursamadan "Gülsümle Yeşim yok! Bana onları bul Ali, ailemin yanına yaklaşmayacaklar! Biran önce bana onları bul!" Deyip telefonu kapatarak cebine sıkıştırdı.
Karnından süzülen kanı hissediyordu ama her zamanki gibi görmezden geldi ve arabaya yerleşerek ezbere bildiği yollara daldı.
İsterdi şimdi karısının kokusunda kaybolmayi, isterdi kolları arasına oğlunu alıp sıkıca sarılmayı ama özlediği ve ne zamandır yanına gitmedigi biri daha vardı.
Azad'ın konuşmaya ihtiyacı vardı ama karısı da oğlu da yeterince bitkindi ve kendi derdi ile onları yormayacak kadar düşünceli davranıp gazı kökledi ve depoyu arkasında bırakarak ilerledi.
Gözlerine oturan buğu önünü gormeyi engelliyordu ama boğazına oturan yumruyu geçirmeye çalıştı sadece.
"Korkuyamadın Azad ağa, sen bu hayatta koruman gereken iki kişiyi de koruyamadın" diye mırıldandı kendi kendine.
Şakağına süzülen bir damla ter yavaşça sakallarina karıştı.
Yaklaşık 1 saat sonra arabası sessiz ve karanlık arazide durdu.
Arabadan inerek arabada ki su dolu şişeyi alarak önce ellerini sonra da yüzünü ve boynunda ki kanı yıkadı.
Ellerini saçlarından geçirerek geriye taradı, ardından Arka koltuğa elini uzatıp gömleğini aldı ve yavaşça giydi, düğmelerini kapatırken yanağına süzülen yaştan bir haberdi.
Gömleğinden sonra ceketini giydi, karnından akan kanı gizlemeye çalışıp yürümeye başladı.
Mezarlığa adım atar atmaz sessiz ama duyulacak kadar gür bir sesle "Es'elûllâhu lenâ ve lekümü'l âfiyeh." Dedi. "Selâm size, ey bu diyârın mü'min ve Müslüman olan sakinleri! Bizler de inşallah size katılacağız. Allah'tan bize ve size afiyet dilerim."
Hala yutkunmaya çalışırken 10 dakika kadar daha ilerleyip aile mezarlığının önünde ellerini birleştirerek durdu.
(KARAASLAN AİLE KABRİ)
Babası Hasan Karaaslan'ın mezarına sadece Fatiha okudu ve köşeye geçerek annesinin mezar taşının dibine oturdu.
Babasını severdi ama o kadın konaklarına girene kadar, o günden sonra Gülsüm'ün her nefret dolu bakışında oda babasından o kadar nefret etmeye başladı.
"Selamün aleyküm Daye" diye mırıldandı hırıltılı bir sesle.
Eli soğuk ve siyah mezar taşına dokunduğunda irkildi ama kalkmadı.
"Daye ne zamandır gelmedim, gönlün darılılmasın bana" deyip elini ıslak toprakta gezdirdi.
Ailesinin mezarı hergun düzenli bir şekilde temizleniyor ve sulanıyordu o yüzden tertemiz bir şekilde görünüyordu.
Yumru gittikçe büyürken nefes almakta zorlandı ve bir damla daha aktı gözlerinden.
Annesinin herzaman anlatmaya çalıştığı gibi anlatmaya çalıştı derdini.
"Ez derdê xwe ki kire bêjim"
(Ben derdimi kime söyleyeyim)
"Kê bınıvsine, kê bıxswine"
(Kim yazabilir, kim okuyabilir)
"Ez derdê xwe ki kire bêjim"
(Ben derdimi kime söyleyeyim)
"Kê bınıvsine, kê bıxswine"
(Kim yazabilir, kim okuyabilir)
Sesi boğuk bir şekilde ulaştı kendisine ama annesinin onu duyduğunu da biliyordu, derdi anlatılamayacak kadar acıydı o yüzden anlatılmayacağını annesine ağıt gibi söylüyor o anlasın diye yalvarıyordu.
Eli toprağın üzerinde süzülürken alnını mezar taşına yasladı, gözlerinde bir damla daha süzülüp mezar taşını ıslattı.
"Ev derdêmın nayê gotin"
(Bu derdim anlatılamaz)
"Kes nebine, kes nekşine"
(Kimse görmesin, kimse çekmesin)
"Ev derdêmın nayê gotin"
(Bu derdim anlatılamaz)
"Kes nebine, kes nekşine"
(Kimse görmesin, kimse çekmesin)
Derin bir nefes aldı ama gözleri daha çok ıslandı, "Daye Dildar'ım döndü, hemde mucize ile" dediğinde dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu.
Aşkı kalbinden taşıp tüm zerresinde dolaştı, damarları aşkla doldu.
"Oğlum var daye, inanabiliyor musun? Senin ateş oglunun bir ateşi var" diye fısıldadı başını kaldırırken.
"Agir" ismi dudaklarından şükreder gibi döküldü.
"Benim Agir'im, benim ateşim... Daye bana benziyor tıpkı benim gibi bakıyor, sinirlendiğinde benim gibi görmüyor ateş gözleri"
Sessiz sessiz mırıldanırken gözlerinin önüne ona baba dediği ilk an geldi, bir damla daha karıştı sakallarına.
"Daye bazen göğüsüm kabarıyor " deyip elini göğüsüne attı, sonra da eli yüreğinin üstüne gitti.
"Ama bazen göğüsümün kabarmasını yuregim kaldırmıyor çünkü bensiz büyüdü, ne ilk adımını gördüm ne de ilk ağladığında elimi gözyaşlarına uzattım... Daye ben oğlumun hiçbir anına tanık olmadım, ilklerini hiçbir zaman göremedim"
Pıt pıt.
Soğuk mezara damlayan iri gözyaşları, burnunu hafifçe çekip ufak bir kahkaha attı.
"Benimle ilk konağa geldiğinde hareketlerini görmen gerekiyordu, ateş gibi yakıp kavurdu herkesi. Bir diklenişi var sanki tüm cihana diz çöktürebilirmiş gibi, üstelik acı da yiyor" deyip daha sesli bir kahkaha attı.
Acı yediği an Azad'ın korkusu canı yanar diyeydi ama oğlu zehir gibi acıyı hissetmemiş gibi davranmıştı.
"Dildar daye... Gönlümün ferahlığı, yüreğimin sevdası, benim nefesim"
Şimdi sesi daha sakin daha durgundu, gözlerinden akan yaş sözleri ile aynı anda döküldü.
"Ondan hiç nefret etmedim, oğlumu benden ayırmasına rağmen ama kırıldım. Haklıydı ama beni bırakıp gitmesi bana bir kere bile sormaması yüreğimi dağladı, belki sorsaydı anlatırdım ama sordu diye yine kırılırdım zira hergun senin yanına gelip anlattığım sevdam beni gözlerimden anlasın isterdim"
Başı tekrar soğuk mezar taşı ile buluşunca burnunun ucuna süzülen gözyaşı onu huylandırdı ama silmedi.
Aksın istedi.
"Daye ben nasıl kıyarım sevdama, Tüm cihan önümde çökse ben sadece onun ayaklarına başımı değdiririm. Tüm cihan karşımda dursa ben sadece ona bakarım, Dildar bunu anlayamadı ama sen bilirsin" diye yakardı.
Dudaklarından dökülen inleme gözlerinin önüne gelen ak düşmüş saçlardı.
"Benim Dildar'ımın saçlarına ak düştü daye, ben onunda koruyamadım! Belki de gitmesi onun iyiliğine oldu zira ben onu evimdeyken bile koruyamadım!" Diye sesini yükselti ama öfkesi kendineydi.
"Daye canı yaniyor... Ailemin canı yanıyor, benim hayatım"
"Ben belki baba oldum ama ne o sevdayı ne de o sevdanın parcasi olan çocuğu hak ettim, Havin Teyze haklıydı" deyip derin bir nefes alıp başını eğdi.
"Belki sende benden utanıyorsundur, zalimlik ettim onları yanıma alacağım diye. Havin Teyze bana ilk defa nefretle baktı, senin emanetin bana iğrenç biriymişim gibi baktı" dedi, sesi titredi.
Çenesini sıktı, "Bana 'Gamı reva gördün, Canın deva görmesin! Yıkılsın gönlünün sarayı, kimse tuğla örmesin' dedi diye mi hala canım yanıyor Daye"
Sonra dudaklarından dökülen cümle bin acıya bedeldi, işte belki de annesine acısını en net gösterdiği cümle buydu.
Yüreği kavruldu, acıyla haykırdı.
Dudaklarından "Daye rüyasına gir yalvarırım, bedduasını geri alsın zira benimle birlikte kızı da yanıyor. Ben önemli değilim ama Dildar'ım daha fazla yanmasın, Havin teyzeye git de ki oğlum kızının yanmasını istemez o yüzden sevdasından sonra ilk defa sana yalvarıyor, bedduanı geri al ailesi acımasın" döküldü.
Ağıt gibi, ağlar gibi, yalvarır gibi, acı çeker gibi, yanar gibi...
Yavaşça ayağı kalkıp tekrar selam verip mezar taşına bir öpücük kondurdu, sonra aynı sert ayak sesleri ile arabasına ilerledi.
Mezarlıktan ayrılırken yine canının yarısını orda toprak altında bıraktı.
Arabası konağın önünde durduğunda inip konağa ilerledi, merdivenleri çıkmadan önce oğlunun odasına uğradı.
Üstünü örtüp alnına bir öpücük kondurarak odadan çıktı, ayakları Efsun'un kapısının önünde durduğunda içeriye giremedi.
Utandı.
Eli kapı koluna uzanmak istese de yumruk yapıp odasına yöneldi, Efsun'un acı cekişine karşı elinden bir şey gelmiyordu bu da onu utandırıyordu.
Odasına girip kapıyı pat diye açtığında adımları donup kaldı, yatağında yatan kişi karısından başkası değildi ama pat diye açtığı kapı yuzunden Efsun yerinden irkilerek uyanmıştı.
Bilseydi yavaş açardı kapıyı çünkü Efsun'un uykusu çok hafifti bunu biliyordu.
"Azad?" Diyen Efsun gözlerini ovarak ayağı kalktığında Azad'ın gözleri Efsun'un gecelik giydiği için açık kalan gerdanından açık baldırlarına kadar indi.
Ağırca yutkunup Efsun'a baktığında Efsun askısını düzeltip ona doğru ilerliyordu.
Azad'ın alt tarafından boğazına doğru yükselen ateş daha ağır bir şekilde yutkunamasına sebep oldu ama birden yakalarına yapışan Efsun ile geriye doğru bir adım gidip bütün şehvet dolu anlardan çıktı.
Gözleri irileşirken Efsun'un boynuna sürtünen burnu yüzünden nefes alamadı.
"Dildar" diyece oldu ama boynuna dolanıp bu sefer göğsünü koklayan kadın yüzünden lafı da yarım kaldı.
Sarılıyor muydu? Hayır, öpüyor muydu ?hayır ama kesinlikle bu kadın şuan onu kokluyordu.
Gittikçe şaşkınlığa düşerken Efsun yüzünü buruşturup geriye çekildi ve "Sen neden kadın parfümü değil de kan kokuyorsun?" Diye sordu.
Azad'ın kaşları anlamadığı için çatılırken Efsun da aynı çatık kaşları ile karşılık verdi.
"Af buyur?" Diyen Azad ile Efsun ellerini belinde birleştirip "Nerdesin sen bu saatte?" Diye sordu.
Sesi kızgın çıkıyordu ama Efsun'un hesap sorması Azad'ın kaşlarının bu sefer havaya kalkmasına sebep oldu.
Anladığı şey ile "Biliyorsun ben acı vermeyi severim" diyerek önce ceketini çıkarıp yatağa doğru yürüdü, sonra da omuzunun üstünden kızaran kadına bakıp "Özellikle yatakta" dedi.
Yatağa arkasını dönüp yönünü Efsun'a çevirdi ama yürümedi, elleri gömleğinin düğmesine uzandığında aklına gelen kanayan yarası ile durdu ve Efunun iki yanda yumruk yaptigi ellerine baktı.
"Yatakta derken? Bana bir kadını yatağa atıp ona acı vererek üzerine kanını bulaştırdığını ve buraya geldiğini mı söylüyorsun?" Diyen Efsun'un sesinde bariz bir tehlike vardı.
Azad son anda kıvrılmak üzere olan dudaklarını dümdüz tuttu.
"Beni koklama sebebin bu değil miydi? Yoksa kendimi ele mı verdim?" Diye sordu rahat bir sesle.
Efsun'un beyninde çakan şimşekler vardı, derin nefes alsa da nevri dönmek izereydi.
İhtimal vermiyordu ama aklının köşesine düşen görüntü bile midesini bulandırmaya ve delirmesine neden oluyordu.
"Bir kadının yanina gitmezsin"
"Ya gidersem?"
"Gitmeyeceğini biliyorum"
"Ya seni yanıltırsam?"
"Daha gençsin, Bu yaşta ölen insanların arkasından üzülen çok olur?"
"Öleceğimi nerden biliyorsun?"
"Kasamda bekleyen ve üstünde CANHIRAŞ •DİLDAR• yazan silahtan"
Azad'ın dudakları kenara doğru kıvrılırken usulca Efsun'a doğru yürüdü, tam karşısında durduğunda başını kaldırıp ona bakan kadının yeşil gözlerine baktı.
Kaybolmak ister gibi, birtek onu görmek ister gibi.
"Başkasına dokunmayı bırak baktığımı görürsen kanım sana helaldir Dildar" diyen Azad'ın saçlarına uzanan eli ile Efsun'un vücudu anında gevşedi.
"Başkasının aşk dolu sözleri, gülüşü senin çatık kaşlarının yerini bile alamaz"
Aynı bakışları gönderdi ona içi giderek bakan adama, "Yapmazsın ki, gözümle görsem inanmam" diyen Efsun kollarını onun beline sardığında anında güçlü bir gövdeye saklandı.
İki yanından onu sarmalayan kollar görünmez kıldı onu, evi gibi hissettiği bedenden derin bir nefes aldı ama kulağına ulaşan şarkı sözleri ile nefesini geri veremedi.
Nutku tutulmuş bir şekilde ona daha çok sığındı.
"Hez ji te kır gava'm te dî"
(Sevdim seni ilk gördüğümde)
"Ne bi dilekî bı sedî"
(Bir kalple değil yüzlercesiyle)
"Min hêja wek te nedî"
(Senden kıymetlisini görmedim)
"Bê te hew xewa min tê"
(Sensiz uykum mu gelir?)
Efsun saçlarına konan derin öpücük ile gözlerini kapattı, sımsıkı sarılmaya devam etti.
"Kêfa min ji tera tê"
(Senden hoşlanıyorum)
"Difirim gava tû tê"
(Uçarım sen geldiğin vakit)
"Roja kû ez tê nêbinim"
(Seni görmediğim gün)
"Wê çi bı halê min tê"
(Halim nice olur?)
Odada oluşan derin sessizlik ile Efsun başını kaldırıp Azad'a baktı karşılığını ise dudaklarına yapışıp ateş gibi yakan dudaklarla aldı.
Anında verdiği karşılık ile bir eli ensesinde ki saçlara karıştı diğeri de yanağına.
Beline dolanan el onu sıcak gövdeye yaslarken saçlarında da diğer elini hissetti.
Kalbi göğüs kafesine sert bir darbe vurduğunda kemikleri titredi.
Heyecan ve aşk doldu dudaklarına, göğüsünde atan bir değil iki kalbin şiddetli atışlarıydı.
Azad bir adım geriye gittiğinde oda ileriye bir adım atıp onu takip etti çünkü beline ve saçlarına yapışan el onu kendi ile birlikte çekiyordu.
Yatağın önüne geldiklerinde Efsun'un saç diplerinde ufak damlacıklar oluştu ama hiçbiri arzunun önüne gecemedi, Efsun kendini Azad'ın üstüne bırakıp onu
yakalarindan itince Azad yatağın üzerine devrildi, boşluğuna gelmişti.
Efsun da üzerine devrilmesi bir ineleme sesi duyuldu odada, Efsun basini kaldırıp Azad'a baktı çünkü bu inleme ondan dökülmediği gibi Şehvet dolu bir ineleme de değildi.
Azad'a baktığında yüzünün acı ile kasıldığını görmek beyninden vurulmuşa dönmesine sebep oldu.
"Azad!" Deyip hemen ayaklanmak istedi ama belinde ki el sıkılaştığında daha fazla yaslanmaktan başka bir şey yapamadı.
"İyiyim Dildar" diyen Azad'ın gözlerine baktı, gerçekten iyi duruyordu ama şuan Efsun'un karnına sızan ıslaklık iyi olmadığını da haykırıyordu.
"Bırak beni, yaran kanıyor!" Diyen Efsun'un endişeli sesi ile Azad onu bıraktı, Efsun aninda önünde diz çöktüğünde Azad yerinde oturur hale gelip ellerini koluna uzatarak onu kaldirmaya çalıştı ama Efsun yerinden kıbırdamadı.
"Kalk yerden" dese de Efsun acele ile düğmelerini açmaya çalışmaktan başka bir şey yapmadı.
"Noldu? Yaralandın mı yine? Yaran neden kanıyor?"
Üst üste sorduğu sorulara cevap alamamak onu daha da endişelendiriyordu.
"Azad_" diyecek oldu ama "Dildar iyiyim, Selim'i ölürdüğümde kanadı" diyen Azad ile kafasını kaldırıp ona baktı.
Sevdiği yorgun bakıyordu, ne zamandır kanadığını merak ederken kafasında canının acıyıp acımadığını çözmeye çalışıyordu ama Azad'ın yüzünde en ufak bir mimik oynamıyordu.
Önce düğmelerini söktü, sonra da ayağı kalkıp gömleği kollarından sıyırdı.
Atletini de dikkatli bir şekilde çıkardığında karın kaslarina bile bakmaya fırsatı olmadı çünkü Azad'ın kasıklarına doğru yol alan kanlar kalbini acıttı.
Gozbebekleri titremeye başladığında Azad onun elini tutarak ayağı kalktı ve yüzünü avuçları arasına aldı.
"Dildar canım yanmiyor, iyiyim" diye fısıldadı ve alnına da derin bir öpücük kondurdu.
Efsun ona baktığında kaşları büküldü ve dudakları titredi, "Birdaha dayanamam, Azad bir daha seni o halde görmeye dayanamam" dediğinde Azad onu kollari arasına hapsetti.
Saçlarından öpüp "Birdaha olmayacak söz sana, birdaha hiçbirimiz kanamayacağız" diyerek sakinleştirmeye çalışsa da Efsun çoktan ağlamaya başlamıştı.
Bir süre öyle kaldılar, Azad üzülmesine dayanamayıp "Sen ne zamandır bu kadar ağlak oldun Dildar? Özel günün de de değilsin" dediğinde Efsun iri gözlerle ondan ayrılıp yüzüne baktı.
"Nerden biliyorsun özel günümde olmadığımı?"
"Ee bugün ayın 25'i değil"
"Unutmadin mı?"
" 5 Sene boyunca her ayın 25'inde ağladığını mı yoksa o 4 gün boyunca tüm sinirini benden çıkarmak isteyip benimle buluşma ayağına bana silah çektiğini mı?" Diye homurdandınca Efsun kahkaha attı.
Evet böyle manyakça şeyleri vardı, evde kaybolan eşyası adet olduğu güne denk geldiğinde sinirini çıkarmak için Azad'ı çağırır ve aynısını ona almazsa onu vuracağını söylerdi.
Azad da onun gülüşüne güldüğünde Efsun yanaklarina birer öpücük kondurup elini tuttu.
"Seni seviyorum" deyiverdi birden, Azad'ın onun için yapmayacağı şey yoktu, en ufak sıkıntısını bile dünyanın en büyük derdi haline getirir ve çaresini anında bulurdu.
Azad ona ömrünü ayakları altına sermek ister gibi baktı ve birden "Evlenelim" dedi.
Efsun afallayıp ona baktığında "Zaten evliyiz" dedi sesine yansayan şaşkınlıkla.
"Öyle değil, Hayallerimiz de ki gibi evlenelim. Bana siyah elbise ile değil hayalimde ki gibi beyazlar icinde gel, silah sesi ile değil sevinç çığlıkları ve davul zurna sesi ile gel, beddua ile değil hayır duası ile gel. Gözyaşı ile değil ömrümü çalan gülüşün ile gel" diye fısıldadı Azad en büyük hayallerini diline dolayıp ona aktarırken.
Efsun'un tekrar gözleri dolduğunda ona her zaman ki gülüşünü sundu.
"Tekrar evlen benimle Dildar, Güneşim... Benim yegâne sevdam, bana aşkla gel"
Efsun kollarını onun boynuna dolayıp"Evlenelim Azad, hayalimizde ki gibi evlenelim! Yaşadığımız ona acıya inat gülerek evlenelim ve el ele girelim bu konağa!" Diye bağırdı sevinçle
Ayakları yerden kesilince Azad onu havaya kaldırıp etrafında 3 tur döndü ve kahkaha attı.
Bu duvarlar ilk defa bu kadar şiddetli bir kahkahaya şahit oldu, ilk defa Azad'ın kahkahası bu duvarlara çarpıp yankı yaptı.
Birbirlerinden ayrıldıklarında Efsun daha fazla dayanamayıp "Ama önce yaranı temizleyelim" deyip onu bayoya çekti.
Azad onun arkasından yürürken Efsun onun ağır adımlarını fark edip omzunun ustunden ona baktı ve yanaklarına kan toplandı çünkü Azad şuan onu ve kalçalarını süzüyordu.
"Dildar sen kilo almış gibisin, sevdiğim yerlerin bir dolgunlaşmış sanki" deyip onu bir kere daha süzdü.
Efsun hemen durup ona baktı ve "Kilo falan almadım " diye inkar etti.
Azad onu kucağına alıp bayoya ilerlerken Efsun ufak bir çığlık eşliğinde "Yaran kanıyor!" Diye sitem etti ama Azad onu birkaç kere ağırlık kaldırır gibi kaldırdı ve "Haklısın kilo almamışsın" diye homurdandı.
"Kilo almamı mı isterdin?"
"Evet isterdim, ne güzel hayatimda ki hazinenin varlığı artardı"
Efsun'un kahkahası ile banyoya girdiler, Sonra Azad'ın yarasını Efsun büyük bir titizlikle temizleyip tekrar pansuman yaptı, Azad duş alacağını söylediğinde Efsun Azad'ın tüm ısrarları rağmen dışarı çıkıp odada dolandı.
Oda Azad'ın kollarinda kaybolmak için can atiyordu ama yarası varken ona yaklaşmayı doğru bulmuyordu.
Azad nemli saçlarla ve altında sadece eşofman ile dışarı çıktığında Efsun ağırca yutkunup kaslarına içi acıyarak arkasını döndü ve yatağa girdi, Azad onun bu haline gülse de ısrar etmemiş ve oda Efsun'un yanında yerini alıp onu kollari arasına alarak kendine çekti.
İkisi huzurla gözlerini kapatarak birbirlerine sığındıklarında gökyüzünde bir yıldız kaydı.
Hayallerde kalan dilekler o gün kabul olarak kaderin içinde bir çizgi gibi kayboldu.
İkisi yan yana uyurken aşağı katta küçücük bir kalp onların sağlığı ve mutluluğu için dilekler diliyordu.
Kabul olan dilek Agir'in dudakları arasında dökülen bir dua gibiydi.
"Allah'ım... Annemle babamı birdaha hiç ayırma, beni de onların gölgesine sakla. Benim ailemi bana, beni ve hayallerini de onlara bağışla"
Devam edecek 🩷
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.44k Okunma |
7.62k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |