Elimi karnıma yerleştirip kocaman bir tebessüm ettim, ve diğer elimi de saçlarıma yerleştirip yavaşça süzüldüm.
"Ah evet yine tekte oldu, hamileyim"
Elimi saçımdan çekip onu da karnıma sardım, bu sefer.
"Artık istediğin kiloyu alacağım çünkü bebeğimiz olacak"
"Biliyorum çok ani oldu ama konu sen olunca tecrübeli olduğum için şaşırmadım, hamileyim"
Elimi havada sallayıp boşluğa doğru kahkaha attım ve "Hamileyim" dedim utanarak.
Arkamda bir kahkaha sesi duyunca aynada ki Azad'ın hayali buhar olup uçtu.
Arkamı dönmeden aynadan Vanessa ile göz göze geldim ve yanaklarım kızardı.
O katıla katıla gülerek kendini yatağa atarken ben yerin dibine girmek üzereydim.
Ne var yani pratik yapıyorsam, sonuçta ilk defa bu haberi Azad'a verecektim.
"Efsun seni yerim!" Diye bağırıp bana koştu ve sıkıca sarıldı bana, bende gülerek kollarımı ona dolayarak derin bir nefes aldım.
Rahatlamaya ihtiyacım vardı ama mümkün değildi, tedirgindim.
"Çok tatlıydın!" diye şakıdı benden ayrılıp.
Ben daha önce bu haberi vermedim ki Azad'a, insanın hamileyken eşi ile nasıl konuşacağını ya da nasıl davranacağımı bilmiyordum.
Omuzlarım düşünce dalgınca yere baktım ama hemen gözlerim dolmuştu.
Daldığımı görünce elini çeneme yerleştirip "Noldu güzelim?" Diye sordu ve ben ellerimi yüzüme yerlestirip ağlamaya başladım.
"Korkuyorum! Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum!"
"Hey!" Deyip ellerimi bilegimden çekip beni yatağa oturttu.
Ben ayaklarıma bakarken o saçlarımı okşuyordu, derin bir nefes aldığını duydum. "Efsun en güzel şekilde söyleyeceksin bunu, hem ben inanıyorum Azad ağa çok sevinecek. Agir'i nasıl seviyorsa onu da çok sevecek, her şeyden önce onun senin gibi bir annesi ve benim gibi mükemmel bir teyzesi olacak" demesi beni ağlarken güldürdü.
Öyle bir gururla söylemişti ki çok tatlıydı.
"Hep yanımda olacaksın değil mi Vanessa? Agir'in doğumunda olduğun gibi" sözlerim dudaklarımdan çıkar çıkmaz onun da gözleri doldu.
Gözlerinden geçen bir kırgınlık vardı ama ne olduğunu bilmiyordum.
Elini yanağıma yaslayıp "Son nefesime kadar hem senin hem de yiğenlerimin yanında olacağım söz veriyorum, sizi ölene kadar bırakmam, bırakamam çünkü benim sizden başka kimsem yok... Efsun asıl ben minnettarım hayatımda olduğunuz için, siz olmasaydınız ben yaşayamazdım" dedi titrek bir sesle.
Dudakları titrediğinde Ona sıkıca sarıldım.
"Ölmek yok Vanessa, bende senin bebeklerini büyüttüğünü göreceğim" dedim kızar gibi ama bu ihtimal kalbime hançer saplanmış gibi hissetmeme sebep oldu.
O bize muhtaç olduğunu sanıyordu ama asıl biz ona muhtaçtık.
Benim, Agir'in ve bebeğimin yanında olması bizi daha güçlü yapacaktı.
Daha fazla bu konuyu konuşmamıza izin vermeyip Benden ayrıldı."Hadi yemeğe inelim, bizi bekliyorlar" deyip ayağı kalktı konuşmaktan kaçar gibi.
Yüzünde ki buruk tebessüm beni kırıyordu ama dediğini yapıp onunla beraber aşağıya indim.
Herkes yerine oturunca yemekler servis edildi, gözlerimi bana aşık gibi bakan kocam ve oğlumdan çekip karısının tabağına her türlü yemeği koyan Muhammed abiye ve onu tebessüm ile izleyen yasemine baktım.
1 hafta geçmişti hamile olduğumuzu öğrendigimiz günden beri ve Muhammed abi o günden itibaren artık işe bile gitmiyor her işini evde hallediyordu çünkü yasemini asla yalnız bırakmıyordu.
Yasemin de hamile olduğumu biliyordu ve kendi hamileliğinden daha çok sevinmişti diyebilirim.
6 gün önce kesinleştirmek için hastaneye gittiklerinde Vanessa bizi de zorla götürmüştü, Muhammed abi işlemler için yanımızdan ayrıldığında bende kan vermiştim ve ikimizinde hamileliği kesinleşmişti.
Benimki tabiki bu günle birlikte tam 4 haftalık olmuştu, Yasemin'in ki ise 9 haftalık olmuştu bugün.
Gözlerim bu sefer Muhammed abinin yanında oturan ve gözlerini Vanessa'dan ayrılmayan Ali'yi buldu, o Vanessa ona baksın diye gözlerini çekmiyordu ama Vanessa ona bakmıyor ve onu görmezden gelmek için Agir'e zorla yemek yedirip onun "Ben yerim!" Diyen sitemlerini çekiyordu.
Vanessa ile bu durumu konuşmuştum elbette, Ali'den hoşlanıyordu.
Ali'nin de ondan hoşlandığını biliyordu ama bir sebepten dolayı Ali'nin sürekli soğuk davrandığını söylemişti.
Ne zaman ona yaklaşsa Ali'nin kaçar gibi gittiğini söyleyince gözleri dolmuştu, Ali'ye çok kırılmıştı ama onu artık görmezden geleceğini söylemişti.
Üstelik bir kere Ali'nin onu susturmak için öptüğünü söylediğinde şaşkınlıktan bayilacaktim ta ki Ali'nin öptükten sonra özür dileyip hata ettiğini söylediğini bana anlatana kadar.
Evet Ali onu öpmüş ve hata olduğunu soyleyip yanından gitmişti.
Vanessa ne kadar umursamaz dursa da şuan çatalı sertçe tabağa bırakıp masadan kalkıp giden Ali icin aynı şeyi söyleyemeyecektim.
Herkes onun arkasından bakarken Vanessa kafasını kaldırmıyor ve tabağı ile oynuyordu.
Azad ile göz göze geldik, gözleri ile karışmamam gerektiğini söyleyince yemek yemeye geri döndüm.
Kendi aralarında halletmeleri gerekiyordu ama Vanessa biraz daha üzülürse Ali'nin silahimdan çıkan kuşunu tadacağını biliyordum.
Kardeşimi kimseye ne üzdürür ne de ezdirirdim, Vanessa bana bu hayatın en büyük emanetiydi.
Ve ben emanetimi canım uğruna korurdum.
Önümde ki bamya yemeğine bakınca midem ağzıma gelmişti, tabağı hemen önümden çektim ve sarma dolu tabağı önüme alarak yemeye başladım.
Sofra da kimse konuşmuyordu ama şu 15 dakikadır sadece benim çatal bıçak seslerim avlu da yankılanıyordu, tabi bunu şu saniye fark etmiştim.
Kafamı kaldırıp herkesin kaybolduğunu düşündüğüm için sofraya baktım ama herkes bir bana bir de dolu ağzıma bakıyordu.
Sanırım şuan dudağımın kenarından akan bir sıvı vardı, peçete ile silip bakışma faslına devam ettim.
Vanessa ve Yasemin elleri ile ağızlarını kapatıp gülüşlerini saklarken diğer herkes tuhaf bir bakış ile bana bakıyordu.
Zorla lokmamı yutup "Ne?" Diye sorduğumda kimseden çıt çıkmadı.
En son Asaf "Yenge yavaş ye boğulacaksın?" Diyerek gülünce herkes ona döndü.
Ben ise elimde ki çatal ve kaşığı tabağa düşürmüştüm.
"Höst lan! Karımın lokmalarını mı sayıyorsun?!" Diye yükselen Azad ile Asaf sanki yanlış bir şey söylemiş gibi bana döndü.
"Yenge ben öyle demek -"diyecek oldu ama dolu gözlerimi hatta yanağımdan süzülen yaşı gorunce kaskatı kesilip susmuştu.
Gerçekten mi Efsun! Bunun için ağladın mı şuan?
Hayır ağlanacak bir şey yoktu ama utanmıştım, Agir'e hamileyken hep sinirli ve agrasif olurdum ama bunda tamamen dengem bozulmuş hem duygusal hem de aksi olmuştum.
Üstelik daha 4 haftalık bir bebekti!
"Anne" diyen Agir yanima gelip saçlarımdan okşadı ve "Sen amcam yüzünden mi ağladın?" Diye sordu sonra da sinirli bakışları Bana şaşkınca bakan ve Azad'ın tehlikeli bakışları yüzünden terleyen Asaf'a döndü.
"Amca annemin lokmalarını saymayı birak çünkü onu üzüyorsun!" Diye yükseldi.
"Agir amcanla düzgün konuş " diyerek onu uyardim bakışları bana dönerken.
"Dildar" dedi Azad bana anlamaz gibi bakıp ama ben Agir'i saçlarından öpüp ayağı kalktım.
"Ben doydum afiyet olsun" diyerek odama gittim koşar adımlarla.
Vanessa'nın ayağı kalktığını ve "Sen otur" diyen Azad'ın sesini duydum ama odama girip kapıyı kapatarak yatağa oturdum.
Söylemem gerekiyordu çünkü çok dikkat çekiyordum.
Asaf yanlış bir şey söylemişti çünkü gerçekten de delirmiş gibi yemek yemiştim.
Evet evet söyleyecektim, hem ne kadar uzatabilirdim ki?
Kapım çalınmadan açılınca Azad'ın geldiğini biliyordum ama kafamı kaldırıp ona bakmadım, ellerim ile oynarken derin bir nefes aldığını duydum.
Sonra da gelip yanıma oturdu, bir süre sessiz kaldi benim gibi. Birkaç dakika sonra "Regl mısın?" Diye sorunca dudaklarımı dişlerimle ezdim.
"Hayır" diye mırıldanıp ayağı kalkarak aynanın karşısına geçtim.
Aynadan Azad'ın da kalktığını gördüm hemen sonra üzerime gölgesi düştü, arkamdan kollarını bana sararak kendine çekti.
Kalbim göğüsümde çırpınmaya başlayınca başımı boynuna yasladım.
Saçlarımı öpmeden önce "Neyin var Dildar? Bir şey mi yaptım? Kırdım mı seni? Neden 1 haftadır dalgın, duygusal ve sinirlisin?" Demişti.
Başımı kaldırıp aynadan alev gözleri ile buluştum, "Benim hareketlerimi mi takip ediyorsun?" Diye sordum kaşlarımı kaldırarak.
"Gözlerim hep senin üzerinde olduğu için hareketlerine hakimim"
"Ne önemi var? Bana nedenini söyle?"
"Azad" deyip ona döndüm, ellerim şiş kollarının uzerinde gezinince bana biraz daha yaklaştı.
"Azad kurban olsun, söyle güzelim neyin var?" Diyerek boynumdan bir nefes çekti içine.
Burnu boynuma sürtününce "Önce sen cevap ver, haini buldunuz mu?" Diye sorunca gerildi ama rahatlayacağım cevabı vermişti.
"Korumalardan biri ve hizmetlilerden bir kız, iki kişi varmış"
Derin bir nefes alıp ondan biraz uzaklaştım, çok şükür ailemizden biri değildi.
Bu hareketime homurdansa da bana birkaç adımlık alan tanımıştı.
"Ben şeyim" diye geveleyince içimden kendime küfür ettim.
Ben neyim? Hadi ama o kadar pratik yaptım!
"Hayır! Neden herşeyi ona bağlıyorsun?"
"O halde neden sana yaklaşmama izin vermiyorsun!" Diye homurdanınca kaşlarımı çatarak ona baktım.
Aklı fikri benimle olan sex saatleri olabilir miydi?
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım, ve yine sanki aynadan kendimle tekrar pratik yapıyormuş gibi birden söyledim.
Sesim mırıltı gibi çıkmıştı ama Azad'ın nefes alış verişini dahi duymaz oldum, gözlerim kapalı bir tepki bekledim ama ne bir kelime söyledi ne de tekrar nefes aldı.
Tek gözümü yavaşça açıp bakmak istedim, gördüğüm görüntü ile iki gözüm de kocaman açıldı.
"Azad?" Deme ihtiyacı duydum çünkü gerçekten de nefes almıyor ve yüzü gittikçe beyazlaşıyordu.
Ellerim ile kollarına dokunmak istediğimde irkilip bir adım geriye gitti.
Nefesim boğazımda takılı kaldı, neden geri gitmişti?
Gözlerinde birçok duygu saniyelik dolaşıp duruyor ve birşey anlamama engel oluyordu.
Gözlerim dolduğunda "Sen... Sen neyim dedin?" Diye sordu titrek bir sesle ama hala nefes almıyordu.
Aklıma binlerce düşünce aynı anda saldırınca söylemek istemedim ama dönüşü olmadığı için "Hamileyim" diye fısıldadım.
Öyle bir nefes aldı ki göğüsü ile omuzları aynı anda yükseldi.
Birden bana doğru koca bir adım atıp ellerini yüzüme yerlestirdi, dudaklarım öne doğru büzüşmüşken üst üste öpücük kondurup kalbimi durdurmaya yemin etmiş olmalıydı.
Dudaklarımdan, yanaklarımdan, saçımdan, boynumdan, ellerimden, çenemden öperken dolu gozlerle onu izliyordum.
Öpmeyi bırakmak istemese de takrar sormak istemiş olmalı ki "Dildar? Gerçekten mi? Hamile misin? Bizim bir evladımız daha mı olacak?" Diye sordu nefes nefese.
Bir süre cevap veremedim çünkü sağ gözünden akan ve sakallarına karışan gözyaşını takip ediyordum.
"Söyle Dildar? Bizim bebegimiz mı olacak? Bir tane daha mı? Agir'me kardeş mi gelecek?" Diye sordu sesi titretken.
Onun bu heyecanı ile gülerek "Evet hamileyim Azad, bizim bir çocuğumuz daha olacak?" Dedim ve olan oldu.
Ayaklarımın yerden kesilmesi ile bağırışı aynı anda oldu.
"ALLAH! TEK NEFESLE BİR CAN DAHA!"
Kahkaha atarak kollarımı boynuna doladım, o ise hala "HAMİLE ULAN! KARIM HAMİLE!" Diye bağırıyordu.
ve kapının pat diye açılması, ardından tüm ahalinin içeriye dalması.
"Anne!" Diye bağıran Agir kapının önünde herkes gibi bize şaşkınlık ile bakıyordu.
"Azad indir beni!" Panikle inmek istedim ama o dursa bile beni kolunun altından ayırmadı.
Yasemin ve Vanessa anlamış olmanın sevinci ile köşede beklerken Muhammed abi, Asaf ve Agir hala saskinlik ile bize bakıyordu.
"Ne oldu abi?" Diye soran Asaf, Azad'ın "Daha ne olsun lan?! Hamile! Karım hamile, her kapıda davul zurna yollayın, her kapıya altınlar, büyük baş hayvanlar, erzaklar, arabalar, işte aklınıza ne gelirse dağıtın" demesine değil de yüzünde ki kocaman gülümsemeye şaşırmıştı.
Evet kocamın yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki ışık saçıyordu adeta.
Muhammed ve Asaf tebrik için bize ilerleyip bizlere sarıldı, benim gözlerim ise Agir'in üzerindeydi.
Babası gibi gülümsüyordu hemde gözleri dolu dolu, ona sadece bir adım attım ama gerisini koşarak o tamamladı.
Kolları belime sarılırken "Anne kardeşim mı olacak?" Diye sordu heyecanla.
Sevineceğini biliyordum çünkü Amerika'dayken bana bir kere "Keşke benim de kardeşim olsa" demişti ama babasını öldü sandığı için bu hayalini bir daha dile getirmemişti.
Onu sıkıca tutarken saçlarından derin bir nefes çektim içime, "Evet Ateşim, bir kardeşin olacak" dedim.
Benden uzaklaşıp elini karnıma yasladı, "Daye, bir nefesle kaç can daha yaşatacaksın?" Diye sorduğunda gözlerimden birer damla yaş aktı.
Akılları, kalperi gibi babası ile aynı hissediyor aynı düşünüyordu.
Dilleri ise aynı cümleler ile kalbimi titretiyordu.
Güldüğümde aynı şekilde karşılık verip babasına ilerledi, "Baba" dedi karşısında durup.
Azad hemen eğilip onu kucağına aldı, "Söyle babam" dedi sesinde hala heyecan ve sevinç varken.
Vanessa diğerlerini kolundan tutup dışarıya çekerken biz üçümüz tek odada kaldık, tabi bir de bebeğim.
"Allah onu size bağışlasın, şanslısın ki sen arkanı döndüğünde ben varım. Ben kardeşimi herşeyden korurum"
Agir'in bu cümlesi ile Azad ona mucize gibi baktı, elini yanağına yaslayip diğer yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.
Bana da göz kırpınca onlara doğru ilerledim, Azad'ın bir kolunda Agir varken diğer kolunun altına ben girdim.
"He ya oğlum, hiç endişe etmem zira senin gibi bir abisi varken cümle cihan da bir olsa ona dokunamaz"
Azad'ın cümleleri Agir'in omuzlarını dikleştirirken ben hayranlıkla birbirine benzeyen ve birbirini tamamlayan eşim ve oğluma bakiyordum ama Azad'ın birden "2 Hafta sonra düğünümüz var Dildar, hazırlıklar başlasın. Sen kendini yorma ve iyiyce dinlen, daha fazla uzamasın" demesi ile ortalık birden karıştı.
Ben çığlık atıp 2 haftanın erken olduğunu ona karşı bağırırken o kesinlikle 2 hafta vaktim olduğunu söyleyip bir yandan da bağırmamam ve sinirlenmemem konusunda beni uyarıp oturtmaya çalıştı.
Bir ara ağladım ve ne yapacağını bilemedi, Agir ise kahkaha atarak bizi izliyordu köşeden.
Azad "iyi tarafından bak, karnın şişerse gelinlik olmaz" dediğinde silahima yönelmiştim ki Agir odadan kaçtı ve Azad silahı almak için beni öperek gafil avlamıştı.
Sonuç olarak yine kedi gibi ona sokulmuş ve uykuya dalmıştım.
Son duyduğum şey elini karnıma yaslayıp "Abinin gönlünü kırmaktan korkarım, onun benimle hiç çocukluk anısı yok ama senin olacak. Evlat onu da seninle beraber büyütelim, tekrar yaşasın o bensiz geçirdiği yaşları" olmuştu, sesinde hüzün ve acının izleri vardı, ardından karnıma düşen yaşları saymistim ama 5 damla dan sonra karanlığa düşer gibi oldum.
Ne olursa olsun Agir asla kıskanmaz ve onu korurudu biliyorum çünkü o yaşayamadığı şeyleri tanımadığı biri yaşasa dahi sevinen bir çocuktu.
Benim oğlum hayatımda ki tek mucizeydi.
"Bayılacağım!" Diye bağırırken Agir ve Vanessa elini alnına götürüp bıkkınlık dolu bir nefes aldı çünkü ağlıyordum.
Hayatımda hiç ağlamadığım kadar ağlamıştım su 2 hafta da çünkü hem duygusal hem de sinirliydim.
Bebeğimin duygu geçişleri beni korkutmuyor değildi ama müdahale edemiyordum, ne zaman sakin olsam sanki bir dürtü ota boka ağlamamı ve sinirlenmemi sağlıyordu.
Şuan aynada kendime bakıyordum, uzun saçlarım dalga dalga dökülüyordu sırtıma. Yüzümde hafif tonlarda makyaj vardı ama beni sıkan üzerimde ki elbiseydi.
Karnım da ki çıkıntı fazlası ile büyüktü, 6 değilde 12 haftalık hamile gibi hissediyordum.
Üzerimde ki zümrüt yeşili elbise göğüs kısmında taşlar biriktiriyordu, Vanessa ile aldığımız elbiseydi ama 1 hafta önceydi.
Ayakkabı da çok rahatsız ediciydi.


(Vanessa'nın seçtiği elbise & Ayakkabı)
Şuan kesinlikle şişen karnımı sıkıyor ve beni sinirlendiriyordu.
Bir tarafta da Azad vardı tabi.
Şu bir hafta da beni en çok ağlatan oydu çünkü dakika başı arayıp bebeği ve Agir'i sorup duruyordu.
Üstelik görüntülü arıyor ve dakikalarca karnımı izliyordu, sanırım bebeğin karnımdan çıkıp ona el sallamasını bekliyordu.
Beni de soruyordu elbette ama özlediğim için uzaktan görmek yetmiyordu.
Çözüm olarakta her gece evden kaçıp onunla buluşuyorduk, eski günlerde ki gibi.
Evet Diyarbakır'daydı şuan, benim gibi oda benimle ayrı kalamiyor ve sürekli görüşmek istiyordu.
Agir ise rahatça gündüz yanına gidip geliyordu, ben neden gece gitmek zorundaydım ki?
Tamam gece birlikte olmak daha hoş ve zevkliydi ama yetmiyordu.
Canım her saniye bir adet Azad Karaaslan çekiyordu, kesinlikle bebeğim yüzünden aşeriyordum.
İnce askılı ve saten olan bu elbiseyi parçalamak için tam makasa uzanmıştım ki Vanessa bana koşup makası elimden aldı.
"Efsun asıl ben bayılacağım! Bu elbiseyi seçen sendin!" Diye beni azarladı ama dolu gözlerimi görünce dilini ısırıp "Bebeğim çok güzel oldun, biraz dayanamaz mısın?" Diye sordu daha sakin ve yumuşak bir sesle.
Kafamı iki yana sallayıp koltuğa oturdum ama oturmaz olaydım çünkü odada yankılanan cart sesi kesinlikle sırtımdan gelmişti.
Yemin ederim öyle bir nefes aldım ki şuan zevkten dört köşe olmuştum, tabi bu Vanessa için geçerli değildi.
Çığlık atıp oda yanıma oturdu ve ağlamaya başladı.
Biz ikimiz ağlarken Agir "İnanamıyorum!" Diye bizi azarlayınca daha çok ağladık.
"Hepsi senin yüzünden!" Diye bağırdım Vanessa'ya burnumu çekip.
Agir ellerini beline katmış bize bakıyordu ve gözlerinde 'Ben sizinle ne yapacağım?' sorusu vardı.
Vanessa burnunu çekip "Asıl o kocan yüzünden! 2 hafta da nasıl hazırlanmamızı bekledi!" Diye oda bana bağırdı.
Evet kesinlikle Azad yüzündendi! Onu boşayacaktım!
"Haklısın hepsi onun yüzünden" diye ona katıldığım sırada Agir'in telefonla dışarı çıktığını gördüm ama umursamadım çünkü birkaç saat sonra isteme merasimim vardı ama ortada yırtık bir elbiseden başka bir şey yoktu.
Diyarbakır'da ailemin yanındaydım, 20 dakika önce ağladığımı görüp kaçan Ailem!
Ne var şu 1 hafta da hep ağlayıp silah çekecek kadar sinirlendiysem?
Hamile insanın halinden hiç anlamayan bir ailem vardı.
Yarım saat sonra kapı çalınca içeriye annem, Rojda ve Hazal girdi.
Ve daha ilk dakikadan ben ve yanımda aglayan Vanessa'ya öfke ile baktılar.
"İki kişi bir hazırlanamadınız!" Diye kızan annemi duymuyordum şuan çünkü gözlerim Hazal ve Rojda'nın elinde tuttukları paketlerdeydi.
Benim gibi Vanessa da görüp ayağı kalktı, "Onlar ne?" Diye sordu çatallı sesiyle.
Rojda öne çıkıp "Eniştem göndermiş abla" dedi ve kalbimi titretti.
"Azad mı?" Diye soran bendim, "Evet abim göndermiş" diyen de tebessüm eden Hazal'dı.
Vanessa paketleri yatağın üstüne bırakınca oraya yönelecektim ki annemin tikstinti dolu sesi beni durdurdu.
Hepimizin gözleri ona deyince gözlerinde ki öfkeyi görüyorduk ve kötü olansa aynı öfkeden daha fazlası benim gözlerimdeydi.
Hazal'ın gözleri dolunca Rojda ile dışarıya çıktı, Annemin Azad'a duyduğu öfke benim gibi onu da kırıyordu çünkü annem onu tam olarak gelini olarak kabul etmemişti.
Beni seviyordu evet ama bu yaptığı sadece bize acı veriyordu.
Vanessa da dışarı çıkınca ikimiz bereber kaldık, bana bakıp "Efsun'um nasıl-" diyecek oldu ama "Daye! Yeter" diye yükselince sustu.
Yüzünde ki hüzün içimi parçalasa da Azad'ı bu şekilde suçlamasına izin vermeyecektim, üstelik ona herşeyi anlatmışken.
Selim'in yaptığı her şeyi aileme anlatmıştım, mutlu olmayan sadece annem vardı çünkü aklı hala siyah elbise giydiğim nikah günündeydi.
"Ne yeter? Söyle Efsun ne yeter! Seni benden siyah bir elbise ile aldı!" Diye bağırınca kaşlarımı çattım.
"Daye bu hikayede en masum olan kişi Azad bunu biliyorsun! Buna rağmen benim yanımda kocamı eziyor onun adını lânet gibi söylüyorsun!" Diye çıkıştım.
Bana doğru bir adım attığında öfke tüm damarlarımı çatlamak üzereydi.
"Masum değil!" Diye yükselince "Havin Şanlı!" Deyip karşısında durdum.
O gözleri dolu dolu bana bakarken dilimde ki öfkeyi engelleyemedim.
"Anlamaz misin? Bu lafların onu değil beni ezer! Beni ezer çünkü ben Efsun Şanlı'nın kalbidir Azad! Anne, benim kalbimi kırma. Benim kalbim kırılınca sevdam dikleşir, işte o zaman kimsede ne kalp ne de hayat bırakmam!"
Bu sözlerim ile yutkunup benden uzaklaştı, annemin saçının teline dünyayı yakardım evet ama masum olduğu sürece.
Efsun şanlı bugüne kadar mazlum olan herkes için kıyamet kopardı, bu annem de olsa Azad da olsa haksız yere zulm edenin karşısında dururum.
Eğer Azad bu lafları annem için söyleseydi o zaman aynı sözleri duyardı benden, ben bağın değil masumluğun elini tutardım.
Yanağına süzülen yaşı elinin tersi ile silip odadan çıkmak için arkasını döndü ama elini tutarak izin vermedim.
Kalbi kırık bırakacak değildim annemi.
"Daye kurban olsun Efsun şanlı saçının teline, etme. Etme bu kızını üzme, bilmez misin nasıl yandım onun yokluğunda. Az önce seni öpen de şuan karnımda izini birakan da onun canı, onun evladıdır" dediğimde sesimde ki çaresizliği duyabiliyordum
Gözlerinde ki kırgınlık gitmedi ama sesimi duydu.
"Ben ne sevdamdan ne evlatlarımdan geçmem, sende evladından geçme. Anne o sana emanetti, emanetinin elini birakma"
İşte bu son sözlerim oldu çünkü annemin kolları ile sarmalandım.
Kulağıma fısıldadığı cümleden sonra çıkmasına izin vermiştim.
"Emanetimin elini hiç bırakmadım ama bana emanet edilen küçük bir çocuktu, şimdi o emanetin boyu da gücü de beni geçti. Gayri o artık senin emanetindir zira onun gücüne de yüreğine de denk olan sensin"
Annem odadan çıktıktan sonra Vanessa tekrar içeriye girdi ve beni hazırlamaya başladı ama benim aklım annemdeydi taki paketten çıkarttığı elbiseyi görene kadar.
Vanessa "Kesin kapalı şeyler gönderdi" diye homurdanıp paketi açınca ağzı şaşkınlıkla aralandı.
Ben ise gülüyordum, Azad ondan da benden de daha zevkliydi.
Gönderdiği elbise gözlerim ile aynı renkti, kalın askılı ve goguslerimin altından bol bir sekilde aşağıya süzülüyordu.
Göğüs kısmı askılar olmasa straplez duruyordu, ve eteğin ortasında yırtmaç vardı.
Göğsünden yırtmaca kadar yapay düğmeler iniyordu. Ayakkabı ise şimdiden rahat gibi hissettirmişti


(Azad'ın seçtiği elbise & Ayakkabı)
O kadar güzeldi ki canım kivi çekmişti.
Vanessa elbiseyi büyülenmiş bir şekilde havaya kaldırıp incelerken ben ağzımın sularını yutmaya çalışıyordum.
Bebeğimin ilk aşermesi kiviydi!
"Bu çok güzel!" Diyen Vanessa'nın sesi ile gözlerimin önüne ekşi kivi görüntüsü geldi ve "Çok güzel" diye mırıldandım.
Şuan ne yapacağımı bilmiyordum, nasıl alacaktım o ekşi kiviyi?
"Burda bir not var" dediğinde elinde ki zarfı gördüm, elime alıp okuduğumda ise yüzümde ki tebessüm genişledi.
"Dildar aldığın elbise seni sıkar, gayrı her yeşil sana yakışsa da bu gönderdiğim senin asıl rengindir. Bu elbiseyi 8 sene önce kendim çizdim, sen o sırada yatağımda rahatça uyuyordun. Hayalimdi sana bunu giydirmek, seni bu şekilde istemek ama olmadı. Sevdam... Baştan tertemiz başlayalım, bu aciz Azad senden bu elbiseyi giymeni ister. Sana bunu vermeye utandım Dildar, karışmak istemedim istediğin elbiseye ama bu elbise de benim dokunuşum benim hayalim var gayrı senin üzerinde olmak için çizildi, Agir beni aramasaydı belki gönderemezdim ama oğlumda karnında ki yavrum da babasının hayali olsun ister"
Gözlerimden akan yaş yeni yazılan mürekkebi silmek istedi , ellerim titrerk
en zarfı katlayıp elbiseye yöneldim.
Elbette ki kocam istiyorsa giyerdim üstelik bunu yaparsam hayali ve emeği üzerimde olacaktı.
Karısı kurban olsun! Giymem mi?
Vanessa beni tutup elbiseyi giydirirken ve makyajımı tazelerken sadece önüme bakıyordum, tenim karıncalanıyor ve karnım kasılıyordu.
O kiviyi yemezsem ölecek gibi hissediyordum, gidip yemem lazımdı.
Sabırla Vanessa'nın işi bitsin diye bekledim, sonunda bitinca beni kaldırıp aynaya çekiştirdi.
Üstüme baktığımda kivi aklımdan bir saniyeliğine çıkmıştı, elbise tam üstüme oturmuş ve rahat hissetmemi sağlamıştı.
Azad'a bir defa daha aşık oldum ama daha fazla kendimi inceleyemedim.
Arkamı dönüp Vanessa'ya baktım, Agir'e hamileyken ilk aşerdiğim şey salatalık turşusu olmuştu ve onu da bana Vanessa almıştı.
Üstelik ben söylemeden aşerdiğimi hissetmişti.
Ve maalesef ben bunu söylemeyi de bilmiyordum.
Söylesem biri getirirdi ama istemiyordum, ben hamileyken kimseden bir şey istememiştim ki.
Vanessa'nın yanağına süzülen yaşı gördüm, sonra gökyüzü olan gözlerini bana çevirdi.
Karşıma geçip "Efsun hep mutlu ol, mutlu olmanı o kadar çok istiyorum ki kardeşim mutlu olman uğruna canımı dahi feda ederim" dedi sesi titrerken.
"Vanessa " deyip onu kollarımda sarmaladim, "Sakın bir daha böyle bir kelime kullanma, senin ömrün benden kıymetli mi saniyorsun? Hayır benim senin ömrüne değil yanımda ki varlığına ihtiyacım var"
Ağlarsam birdaha susamazdım, Vanessa da bunu bildiği için "Tamam sakın ağlama" deyip benden uzaklaştı.
Makyaj malzemelerini eline alırken "Sıra bende" diye homurdanıp hazırlanmaya başladı.
Gökyüzü yerini karanlığa bırakırken o an gelip çatmıştı, şuan hepimiz kapıda dikiliyorduk.
Ben konağın kapısında duruyordum, yanımda Vanessa, Hazal, Rojda ve Ferhat vardı.
Karşımda da Babam, abim, annem ve Dijvan vardı.
Kızlar heyecanla beklerken annem, babam ve Dijvan ciddiyet ile duruyordu.
Asaf ise kesinlikle rol gereği kabadayı pozları sergiliyordu.
Annem sürekli gözlerini benden kaçırsa da babamın uyarı dolu bakışları onu burda tutuyordu biliyordum.
Onlara odaklanmayı ve aklımda ki kiviyi uzaklaşıp oğluma bakındım ve oda merdivenlerin başından ağır adımlarla inemeye başladı.
Herkesin bakışları gururlu, dudakları ise tebessüm ile ona baktı.
Simsiyah bir takım giymişti, ceketinin cebinde ise üzerimde ki elbise ile aynı renk bir mendil vardı.
Gelip yanımda durdu ve elimi sımsıkı tuttu, bana bakıp göz kırpınca gamzelerimi gösterdim.
Oda geç kalmadan aynı gazmeleri sergiledi bana, tam o anda da kapı çaldı.
Ağır ama sert bir tonda çaldı ve kapının önünde ise birden çok ses aynı anda zılgıt çekti.
Heyecanla titrerken oğlum "Daye şuan bayilman isteyeceğim son şey, babama bunu etme" dedi gülerek.
"Bana bak, sen iyice babacı çıktın" dedim sahte bir kızgınlıkla.
Boynunu büküp bana baktı önce sonra ise beni daha da heyecanlandırdacak o hareketi.
Elimi tutup küçücük dudakları ile iz bıraktı ama alnına götürmedi.
Centilmen bir erkek gibi zarifçe öptü elimi sonra ise kalbinin üstüne yerleştirdi.
"Anne, benim güneşim... Gayrı benim gönlümde senden ileriye gitmez, o gözlerin bana hayatı sunar, o bülbül gibi sesin sular. O benim babam, atam ama sende o babayı atayı ayakta tutansın"
Bu sözleri ile ağlamak üzereydim, yiyecektim bu çocuğu sonra da kimse görmeyecekti.
"Sizi hep hayranlık ile izleyemeyi isterim ama biraz daha bu kapı açılmazsa üst üste kurşun yağacak gibi" diyen Vanessa ile o an gerçek dünyaya döndüm sanki.
Kapı kırılacak gibi çalıyordu.
Ağzımdan ufak bir ses çıktığında hemen kapıyı açtım ve Asaf yalpalayarak içeriye girdi.
Rojda onu tutmasaydı yere yapışabilirdi, tabi bu çok ilginç bir hareketti.
Asaf Rojda'nın kolundan tutarken Rojda onu göğüsünden elleri ile tutuyordu.
Ortam derin bir sessizliğe büründüğü o anda Ferhat öne çıkıp Rojda'nın belini tutarak onu kendine çekti.
Kaşları çatılmıştı, "En son katil edecek beni bu aile" diyen homurtusunu benim gibi herkes duymuştu.
Asaf kendini toplayıp "Ben evde yoksunuz sandım" diye birşeyler gevelemişti ama benim gözlerim kör kulağım sagir oldu çünkü kocamı görmüştüm.
İçeriye büyük bir adım attı, o bana ağır ağır ilerlerken ben onu sürüyordum.
Üzerinde simsiyah bir takım ve ceketinin cebinde elbisemin renginde bir mendil vardı.
Anlaşılan Agir ile beraber almışlardı.
O ise büyülenmiş bir şekilde üstüme bakıyordu, elinde ki bukete baktığımda gözlerim doldu.
Büyük bir buket yaptırmış ve buketin içinde güzel anlamalara gelen her çiçekten üç tane vardı.
Beyaz krizantem (Sadakat) , Kırmızı gül (Aşk), lilyum (Güven), İris ( zarafet), kırmızı Lale ( aşk ilanı), Sarı karanfil (Hüzün) , beyaz karanfil ( Temizlik, Saflık) ve daha bilmediğim çiçekler.
Zamanları mıydı bilmiyorum ama konu Azad olunca herşey mümkündü.
Karşımda durduğunda "Dildar" diye fısıldadı ve buketi bana uzattı ama benim dikatimi çeken titreyen elleriydi.
Azad'ın elleri titriyordu üstelik yıkılmaz ve dik dururken.
Diğerleri selamlaşıp içeriye geçerken ikimiz karşı karşıya kaldık.
"Senmi yaptırdın bu buketi, bir çoğu muevsimde yok ki?" Diye sordum gülerek, gözleri gülüşümden ayrılmadan vermişti cevabını.
"Bende çiçek görüyorsan senin mevisimindendir"
Kalbim titredi, bana doğru koca bir adım atıp belimden kavrayarak kendine çekti.
Dudakları önce alnıma sonra da boynuma dokundu, bir eli karnımın ustunde durduğu an gozlerimi kapattım.
"Seni seviyorum Dildar, seni son nefesimi ayaklarının bastığı yere basmak için harcayacak kadar çok seviyorum. Seni ve çocuklarımızı uğrunuza ölecek kadar çok seviyorum" söylediği her kelime canıma bedeldi.
Gözbebeklerim titreyerek baktım ona, elimi yanağına yasladığım vakti yanağını avucuma yatırdı.
"Gayrı bize yaşamadan ölmek haramdır can evim, gayrı biz seninle birlikte ölmeyi hak edecek kadar ayrı kaldık. Bundan sonrası sadece bizim, çocuklarımızın birlikte geçirdiği yıllar olacak"
Sözlerim ile avucuma sıcak bir öpücük bıraktı, "Birlikte öleceğiz" dedi gözlerime bakarak.
"Birlikte öleceğiz" dedim onaylayarak.
Elimi sımsıkı tuttu, aynı şekilde sıktım.
ze bakarak bir adım attık, "Seni seviyorum" diye fısıldadım.
"Seni seviyorum" dediğinde adımlarımız birbirini takip etti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |