27. Bölüm

23- BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 💝

 

 

EFSUN'DAN

 

"AGİR!!" çığlığım villayı sarstığında sinirden deli olmak üzereydim!

 

Bu çocuk kime cekmisti böyle! Hızlı hızlı merdivenlerden inerken elimde terlik vardı, evet bildiğimiz anne terliği!

 

Merdivenleri indigim anda Azad pat diye karşıma dikildi, elimde ki terliği gördüğünde ellerini havaya kaldırıp "Güzelim noldu?" Diye sordu sesinde ki panik ile.

 

"Nerde o eşek sıpası! Ha nerde " diye bağırıp bir adım daha atacaktım ki "Dildar'ım" deyip gitmeme izin vermedi.

 

"Ne oldu hele bir anlat kocana, ne yaptı bizimki yine" dediğinde gözlerim doldu çünkü bu çocuk gittikçe kıskançlık konusunda babasını geçiyordu.

 

"Bütün mayolarımı paramparça etmiş! Şortlarım da dahil!" Diye bağırdım.

 

Evet sırf havuza mayo ile giriyorum diye kıskanıyordu! Üstelik sadece o ve Azad tek vardı, kimden kıskanıyordu ki?!

 

Azad'ın bir an dudaklarının kıvrıldığını gördüğümde kaşlarım çatıldı! O da kaşlarımı görünce bir adım geriye gitti.

 

Haberi vardı değil mi?

 

"AZAD!" ikinci çığlığım onun adıyla evi inelttiği de "Allah" diyerek arkasını döndü ve son hızla koşmaya başladı.

 

"Sizi mahvederim!" Diye bağırıp bende Koşmak isterdim ama hamile olduğum için koşamıyordum

 

Azad hemen mutfağın kapısından bahçeye koştuğunda terliğin yanında Azad için de bir bıçak aldım.

 

Hızla Bahçeye çıkmam ile yüzüme su çarpması bir oldu, çığlığım bu sefer kulakları tırmalayacak kadar gürdü.

 

Elimde terlik ve bıçak ile kaldığımda bana doğrultulan hortum beni son hız ıslatmaya devam ediyordu.

 

Agir'in "Bak anne ıslanmak için o kısa şeyleri Giymene gerek yokmuş" dediğini duyduğumda olduğum yere çöküp ağlamaya başladım.

 

Su hemen benden uzaklaştığında ıslak gözlerime rağmen azad ve Agir'in birbirine bakıp sonra endişe ile bana dondugunu gördüm.

 

Yüzlerinde ki gülüş ağladığımı duydukları anda yok olmuştu.

 

Sesli bir şekilde ağlarken "Bıktım artık!" Diye bağırdım.

 

"Daye!"

"Dildar!"

 

İkisi de hemen bana koşmak için bir hamle yapmıştı ki elimi havaya kaldırıp ikisini de durdurdum!

 

"İkinizin de bu kıskançlığınızdan bıktım artık! 1 haftadır bu villadayız ama bana bir dakika olsun rahat vermediniz! Bu yaptığınız zorbalık! Ben gidiyorum!" Deyip ağlayarak ayağı kalktığımda berbat bir haldeydim.

 

Evet düğünden sonra hemen bu villaya gelmiştik ama bu ikisi havuza girmeme bile izin vermemişti, zorla girsem dahi üstümde ki mayo yüzünden ters bakışlarla bana baktıkları için hevesim hep kırılmıştı.

 

Üstelik yürüyüşe çıkmak istesem bile hep peşime takılıyorlardı.

 

Nefes alamıyordum!

 

"Dildar" diyen Azad'ın sesi bile beni durdurmamıştı, hala ağlarken sinirle yukarıya çıktım.

 

Odaya girip kapıyı hızla çarptığımda ikisinin adım sesleri merdivenlerde durdu.

Valizimi alıp dolapta ne bulduysam içine sinirle atarak bütün öfkemi kiyafetlerimden çıkardım.

 

Hormonlarım zaten tepemdeydi ve iki kıskanç adam da beni delirtmek üzereydi.

Kapı çaldığında "Gelmeyin!" Diye bağırdım ama dinlediler mi tabiki hayır.

 

Kapı açıldığında ikisine arkam dönüktü ama kapıda beklediklerini de biliyordum.

"Anne" diyen oğluma yumuşar gibi oldum ama kendimi zorlayacaktım çünkü değişmeleri gerekiyordu.

 

Agir bu şekilde alışmamalıydı.

 

"Dildar" bu sefer Azad bana seslendi, ikisinin de sesinde pişmanlık olsa da kanacak değildim.

 

"Anne özür dilerim valla bir daha kıyafetlerine zarar vermeyeceğim... Yani kapalı olanlara"

 

"Dildar bende her adımında arkanda yürüyemeyeceğim... Yani yanında yürürüm en kötü"

 

Öfke ile arkamı dönüp yüzlerine baktığımda ellerim yumruk oldu.

 

"Çıkın dışarı! Ben gideceğim ve sizde burda kendi kendinize tatil yaparsınız!" Diye bağırdığımda ikisi de bana doğru bir adım attı ama "Yaklaşmayın!" Diye bağırdığımda irkilip yerlerinde donup kaldılar.

 

Benimle dalga geçiyorlardı! Sinirli oldugumu bildikleri halde hala devam ediyorlardı.

 

"Anne-" diyecek olan Agir'e baktığımda "Agir! Ben senin annenin ve emin ol bir şey yaparken senden izin alacak değilim. Ben kimseden izin almam! Ben kimseye hayatıma karışmaları için müsaade etmem!" Diye kızdığım da yutkunduğunu gördüm.

 

Benden büyükmüş gibi herşeye karışmasına izin verecek değildim! O benim oğlumdu, ben onun çocuğu değil!

 

Agir'in üzüldüğünü gören Azad bana dönüp "Dildar-" diyecek oldu ama bu sefer ona dönüp "Sen hiç konuşma! Ne saniyorsun sen olmasan kendimi koruyamayacak kadar zayıf olduğumu mu? Azad benim kim olduğumu unuttuysan gözlerime bak çünkü bu gözlerle seni defalarca yendiğim savaşlar var!" Diye bağırdığımda oda Agir gibi yutkundu,

 

Bu sefer Agir'in onun üzüntüsünü gördü.

 

"İkinizde kendinize gelin! Karşınızda basit biri yok! Ben varım ben! Efsun Şanlı Karaaslan! Ve siz ikiniz ben olmadan bir adım bile atmazsınız! Hamile olduğumu bildiğiniz halde beni sinirlendirmek için nefes almama izin vermiyorsunuz! Sadece bana değil biriniz kendi çocuğuna biriniz de kardeşine zarar veriyorsunuz!" Diye bağırıp ikisine arkamı döndüm.

 

Sinirden titrerken gözlerimin kızardığını biliyordum, kuru kiyafetlerimi alıp banyoya girdiğimde ikisi de pişmanlık ile sırtıma bakıyordu.

 

Sözde tatil yapıp stresten uzak durmam için beni buraya getirmişlerdi ama bir saniye rahat vermiyorlardı.

 

Oğlum ve kocam bir olunca canımı okuyorlar resmen, zavallı bebeğim de benim sinirim yüzünden etkileniyordu.

Biri ilk defa babalığa şahit oluyor diğeri de ilk defa abilige ama stresle ilgili hiç bilgileri yoktu.

 

Sinirle üstümü giyip saçlarımı kurutarak odaya geri döndüğümde ikisi de ayakta beni bekliyordu kol çantamı alıp kapıya bir adım atmıştım ki Azad ve Agir önüme geçip "Nereye?" Diye sordular aynı anda.

 

Gözlerim ikisinin de üstünde dolaştığında bu kadar benzemeleri artık sinirimi bozmaya başlamıştı.

 

Tabi hormonlar yüzünden.

 

Kollarımı göğsümde birleştirip ikisine de ters bakışlarımı yolladım.

 

"Benimle uğraşacağınıza biraz bebeğimle de uğraşın, unutmuşsunuz ama yine de hatırlatalım bebeğimle birlikte... Bugün doktor kontrolüm var, malum sağlığını düşünmem gereken bir bebeğim var en azindan ben onu düşünmeliyim" dediğimde ikisi de kaskatı kesildi.

 

Azad hemen elimi tutup "O nasıl söz Karım, elbette onu bizde düşünüyoruz. O bizim canımız, onun için ikimizde canımızı veririz" dediğinde sesinde hüzün vardı.

 

Bakışlarımı kaçırdığımda Agir de diğer elimi tutup "Daye bilmiyor musun? Ben kardeşim için son nefesimi onun nefesine eklerim, nasıl düşünmem kardesimi" dediğinde kalbim yumuşacık olmuştu.

 

Ama kanacak degildim!

 

İkisinden de elimi çektiğimde "Ben gidiyorum eğer bu kadar merak ediyorsaniz arabada olacağım" deyip merdivenlere yürüdüğümde ikisi de arkamdaydi.

 

"Ulan nasıl unuturum" diye homurdanan Azad ile Agir de "Baba kardeşim bize kızmışmıdır?" Diye sordu.

 

Azad'ın derin ve sıkıntılı bir nefes verdiğini duydum sonra da Agir'e "Yok oglum, biz kardeşinin gönlünü alırız... Ama önce annenin gönlünü almamız lazım" dediğinde dudaklarım kıvrıldı.

 

Göreceğiz bakalım nasıl gönlümüzü alacaklar.

 

~~

 

Doktorun kapısına geldiğimde Azad solumda Agir de sağ tarafımda durmuştu, ikisi de etrafa bakıyordu dikkatle.

 

Homurdanıp kapıyı çaldığımda "Gel" komutu ile içeriye girdim, beni gören Elif doktorum ayağı kalkıp samimi bir tebessüm ile "Gel Efsun bende seni bekliyordum" dedi.

 

Ona aynı şekilde tebessüm edip "Kusura bakma Elif, biraz geciktim" dedim mahcup bir sesle.

 

"Önemli değil canım" deyip gözlerini arkamda dikilen koruma gibi dimdik duran kocama ve oğluma çevirdi.

 

Elif'in yanına geçip "Azad eşim, Agir de oğlum" diye onları tanıştırdım.

 

Elif onlara bakıp "Memnun oldum" dediğinde ikisi de sadece başını salladiginda kaşlarım çatıldı, bunu gören ikili hemen"Biz daha çok memnun olduk" dediğinde içimden kahkaha attım ama kaşlarım hala çatıktı.

 

Elif onlara tuhaf bir bakış atıp bana döndüğünde "Sen Uzan bende hemen geliyorum" deyip odadan çıktı.

 

Perdenin arkasına geçip uzanarak karnımı açtığımda Azad ve Agir hemen gelip yanımda durdular.

 

İkisi de tuhafca karnıma baktığında kapı pat diye açıldı ve içeriye Vanessa'nın "Ay Geldim gedim" diyen sesi doldu.

 

Ben gülerek Agir'e baktığımda Azad "Yine geldi, çok bile dayanmıştı" diye homurdandı.

 

Vanessa koşarak yanıma geldiğinde Agir ve Azad'ın önüne gecerek beni öpücük yağmuruna tuttu.

 

"Ayyyy Efsun çok heyecanlıyım, acaba bebeğimiz nasıl" dediğinde ortamda derin bir sessizlik oluştu.

 

Bebeğimiz?

 

Azad onu kolundan tutup kendine çektiğinde Vanessa yutkunarak ona baktı.

"Bebeğimiz derken? Ulan nerden senin oluyor?"

 

Vanessa kollarını göğsünde birleştirip "Evet benim oluyor, Agir gibi o da benim bebeğim" dediğinde Azad'ın çenesi kasıldı.

"İkisi de benim bebeğim"

 

"Üzgünüm Zengin ama gönlü fakir olan ağa, ikisi de tamamen bana ait"

 

"Ulan ikisini de ben yaptım! Benim organik ürünlerim onlar!" Diye bağıran Azad ile Agir ve ben kahkaha atarken Vanessa kaşlarını catarak ona baktı ve ayağını yere vurup "Önemli olan onları hak etmiş olman Azad ağa! Şu bir hafta da Efsun'u ve yigenimi ne hale soktugunuzu bilmediğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz, hele bir şurdan çıkalım göstereceğim ikinize de" diye kızıp bakışlarını Agir'e çevirdi.

 

"Hele ki sen Küçük Ağa! Kendine saklanacak delik ara!" Tehtidi ile Agir babasına yaklaştığında Elif odaya girip karşımda ki ultrasonun önüne oturarak bize baktı ve "Evet şimdi bebeğimize bakalım" dedi gülerek.

 

Bunu duyan Azad sinile "Ulan nerden sizin oluyor bebek! Canı isteyen sahipleriyor, o benim bebeğim!" Diye kızdığında neyse ki Elif ve Vanessa onu takmayarak işlerine baktilar.

 

Elif karnıma Jeli sürdükten sonra elinde ki ultrason çubuğunu karnıma yaslayıp haraket ettirdi.

 

Hepimiz gergince ona bakarken o baya işine odaklı ultrasona bakıyordu.

 

Bende baktığımda karmakarışık görüntüden hiçbir şey anlamamıştım.

"Efsun çok hareketliler şimdiden" dediğinde bir an gülecek gibi oldum ama 'ler' eki gülüşümün donmasına sebep oldu.

 

Agir, Vanessa ve Azad aynı anda "Ler derken?" Dediğinde Elif onlara bakıp "Evet Ler çünkü iki tane kese görüyorum, yani ikiz bebekler" dedi neşeyle.

 

Ben kaskatı kesilidiğimde bakışlarımı kirpikleri dahi donan Azad'a çevirdim.

 

Acaba nefes alıyor muydu?

 

"Azad" desem de beni duymuyordu, Agir de öyle.

 

Gözlerim dolduğunda "Elif gerçekten İkizler mi?" Diye sordum.

 

Başını sallayıp "Evet hem İkizler hem de gayet sağlıklılar, cinsiyet için şuan erken ama tahminlerim var duymak ister misiniz?" Diye sorduğunda ben hemen "Evet" dedim ama Vanessa büyük bir kararlılıkla"Hayır, cinsiyet partisinde öğrenecekler" diye araya girdi.

 

Bakışlarım onu bulduğunda"Güzel bir organizasyon yapacağım zamanı gelince" dedi ve sonra büyük bir mutluluk ile tekrar Beni öpmeye başladı.

 

"Efsun ikizlerimiz olacak! Çok heyecanlı" diye bağırdığında yanağıma düşen onun gözyaşıydı.

 

Bakışlarım tekrar Azad'a döndüğünde hala ultrasona bakıyordu Agir ile birlikte.

 

"Azad" diye seslendiğim o anda bana baktı ve hemen gözleri doldu.

 

Benimde şakağıma doğru bir gözyaşı aktı, "Dildar İkizler mi?" Sorusu ağlamama sebep olduğunda onunda gözlerinden bir damla yaş sakalına karıştı.

 

"Allah'ım çok şanslıyım" diyen Agir de hemen beni öptüğünde karşılık verip onun saçlarından ve yanaklarindan öptüm.

 

"Daye, iki taneler" dedi mutlulukla.

"İki tane kardeşin olacak" diye fısıldadım sevinçle.

 

Bir değil iki can yeşeriyordu içimde ve bu tarifsiz bir heyecan ve mutluluktu.

Vanessa Agir'i alıp dışarıya çıktığında Elif te arkalarından çıktı.

 

Yerimden doğrulmak için haraket ettim, Azad hemen elimi tutup bana yardımcı oldu.

 

Üzerimi düzeltip karşısında durduğumda ne yapacağını bilemez haldeydi.

Aslında bende öyleydim, ilk çocuğumuz değildi ama bir yandan da ilk ti bizim için her şey.

 

"Dildar sen nasıl bir hazinesin... Sen nasıl bir nefessin" deyip belimden tuttuğu gibi beni kendine çekti.

 

Göğüsüne sıkıca bastırdığında kollarımı beline sardım, sanırım bizim gönül alma macerası buraya kadardı.

 

Gözlerimden akan birkaç damla onun göğüsüne düşerken aynı anda saçlarıma da düştü.

 

"Azad sence kız mı olacaklar yoksa erkek mi?" Diye sordum huzur ve merak içeren bir sesle.

 

Şimdiden çok heyecanlıydım ve içimde çok kuvvetli bir cinsiyet vardı.

Agir'in erkek olacağını da hissetmiştim ve gerçek olmuştu.

 

Şimdi ise kız olacağını hissediyordum her ikisinin de.

 

Benden ayrılıp alnımdan öptü, sonra yanaklarımdan ve boynumdan.

 

"Varlıkları benim şükür sebebim, cinsiyetleri önemli değil yeter ki sağ olsunlar" dedi.

 

Gözleri dolu dolu bana baktığında dudaklarında çok güzel bir gülüş vardı.

"Kurban olurum size, kurban olurum sizi verene" deyip tekrar sarıldı bana.

 

Azad’ın göğsüne yaslanmışken, kalbimin atışı bile sanki daha hızlıydı.

 

İçimde iki can…

 

Ve ikisi de bizden birer parça.

 

O an, tüm kavgalar, tüm tartışmalar, kıskançlıklar… Hepsi sanki geride kalmıştı.

Ama biliyordum, Azad ve Agir yine bir noktada çileden çıkaracaktı beni.

 

Yine de…

 

Şu an, onların gözlerinde gördüğüm mutluluk her şeye değiyordu.

 

Tam birbirimize kenetlenmiş halde duruyorken kapı pat diye açıldı.

 

Vanessa, kollarında kocaman bir dosya ve elinde telefonla, “Efsun! Doğum hikâyeni şimdiden planlamaya başladım!” diye bağırarak içeri girdi.

 

Azad dişlerini sıktı, “Ulan daha altı ay var, sen düğün planlar gibi doğum planlıyorsun!”

 

Vanessa kaşlarını kaldırdı, “Sen anlamazsın, bu işin heyecanı başka! Hem iki bebek var, her şey iki kat planlanmalı!”

 

Agir de arkasından kafasını uzattı, “Anne, ben bebeklerin abisi olacağım değil mi?”

Gülümsedim, “Evet oğlum… Hem de en korumacı abileri.”

 

Azad hemen araya girdi, “O kadar korumacı olma, annene benzeme.”

 

Kaşlarımı çatıp, “Ne dedin?” diye sorduğumda Azad yutkundu, “Yani şey… Çok iyi bir örnek ol, oğlum sana benzesinler.”

 

Vanessa kahkaha atarken, Agir babasına dönüp, “Baba bence annem gibi olsunlar, annem hem güçlü hem güzel.” dedi.

 

Kalbim bir kez daha eridi.

 

Azad da gülümsedi ama bakışları hâlâ ciddiydi; sanki bu mutluluğu kaybetmekten korkuyordu.

 

Elif içeriye dönüp, “Tamam, muayenemiz bitti. Dinlenmeye ihtiyacın var Efsun.” dediğinde başımı sallayıp onu onayladım.

 

Azad kollarımdan tutup yavaşça kapıya yürüdü.“Hadi gidelim.”

 

Koridora çıktığımızda Azad solumda, Agir sağımda yürüyordu.

 

Biliyordum.

 

İkisi de yine nefesimi kontrol edecek kadar yanımda olacaktı.

 

Ama bu kez… İçimde taşıdığım iki mucizeye bakınca, onların bu kıskançlığını belki biraz daha tolere edebilirdim.

Belki…

 

Arabaya bindiğimizde Azad direksiyona geçti, Agir arka koltukta Vanessa’yla tartışmaya başladı.

 

“Bebeklerin isimlerini ben koyacağım.”

 

“Hayır, ben koyacağım.”

 

“Baba izin verir misin?”

 

“Hayır oğlum, o benim görevim.”

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Allah’ım… Daha doğmadan kavga etmeye başladılar.

 

Bu çocuklar büyüyene kadar ben nasıl akıl sağlığımı koruyacağım bilmiyorum…

 

Ama biliyorum ki…

Bu kalabalık, bu gürültü, bu sevgi…

Benim evim.

 

Azad direksiyon başında, bakışlarını yola kilitlemişti. Ama dudaklarının kenarında o belli belirsiz gülümseme vardı.

 

Sanki her an bana dönüp “İkizlerimiz var” diye tekrar söyleyecekmiş gibi…

 

Arka koltukta Vanessa, elleriyle telefonunu kurcalıyor, bir yandan da kendi kendine konuşuyordu:

 

“Tam girişte balonlar… Yok yok, girişe büyük bir ‘Hoş Geldin’ pankartı… İsimleri şimdiden yazdırmalı mıyım? Ama cinsiyet bilinmiyor… Neyse, sürpriz olur!”

 

Agir onun yanındaki koltukta, camdan dışarı bakıyordu. Ama gözlerinde hâlâ az önce duyduğu habere dair o hayranlık vardı.

 

Bir ara bana dönüp hafif sesle, “Daye… İki tane kardeşim olacak değil mi…” dedi.

 

Gözlerim doldu. “Evet oğlum, iki tane…” dedim ve elimi uzatıp yanağını okşadım.

Agir’in yanağını okşarken gözlerim onun ışıl ışıl parlayan gözlerine takıldı.

 

Küçücük bir çocuk gibi seviniyordu ama artık koca delikanlı olmuştu.

 

O an içimden “İkizler için en güzel abiyi Allah bana vermiş” diye geçirdim.

Arka koltukta Vanessa hâlâ kendi kendine mırıldanıyordu:

 

“İsim defteri, süslemeler, pembe mi mavi mi karar veremem… Belki mor yaparım, hem kız hem erkek olursa karışık olur…”

Azad direksiyon başında derin bir nefes aldı.

 

“Vanessa, senin beynin hiç durmuyor mu?” diye sordu yorgun ama sinirli bir sesle.

 

Vanessa gözlerini devirdi “Azad Ağa, ben olmasam sizin hayatınız çok sıkıcı olurdu. Şimdi düşün; sen kıskançlıkla karını daraltıyorsun, oğlun kıyafet parçalama manyağı olmuş, Efsun sinir krizi geçiriyor… Eh biraz da benim renk katmam lazım!”

 

Bir kahkaha attım istemsiz. Azad bana dik dik bakınca hemen sustum ama içimden de güldüm.

 

Araba villanın önünde durduğunda Azad kontağı kapattı. Sessizlik vardı.

 

Sonra aniden Agir eğilip karnıma konuştu:

“Kardeşlerim… Beni duyuyor musunuz? Ben sizin abinizim. Sakın korkmayın, babamla anneme bakmayın, ben sizi çok seveceğim.”

 

Kalbim o anda eridi, gözlerim doldu.

Azad başını yana eğip oğluna baktı, gözlerinde hem gurur hem de kıskanç bir gölge vardı.

 

“Lan oğlum, daha doğmadan kardeşlerine sırnaşıp bizi öteye atmaya başladın. Babalarından rol çalıyorsun bilesin?” dedi.

 

Agir gülerek geri yaslandı:

“Baba, abilik başka bir şey. Sen anlamazsın.”

 

Vanessa elini çırptı:

“Tamam tamam, tartışmayı bırakın! Benim acilen liste yapmam lazım. İki bebek için iki oda lazım! Biri mavi, biri pembe olsun. Yoksa yeşil mi yapalım, cinsiyet belli değil ya…”

 

Kaşlarımı çattım:

“Vanessa! Daha ultrason jeli kurumadı üstümde, sen oda boyasına geçmişsin!”

 

O sırada Azad bana döndü, sesi ciddi, gözleri dolu doluydu.

“Dildar… Sen bize Allah’ın en büyük hediyesini verdin. Senin kıymetini bilmedik, seni yorduk… Ama bundan sonra… Söz, seni asla üzmeyeceğim.”

 

Kaşlarımı kaldırdım, inanmaz bakışlarla yüzüne baktım.

“Azad, bu sözleri daha önce de duydum.” dedim sertçe.

 

Azad yutkundu.

“Evet… Ama bu sefer elimde koca bir sebep var. Hem sen, hem Agir, hem de ikizlerimiz… Yani dört canım var artık. Dört kere söz veriyorum, Dildar.”

 

Bir an nefesim tutuldu.

Gözlerim doldu, dudaklarım kıvrıldı.

 

Ama yine de pes etmeyecektim kolay kolay.

“Göreceğiz Azad, göreceğiz. Ben seni ikizlerin yanında da sınayacağım.” dedim gülümseyerek.

 

Agir hemen atıldı:

“Anne, ben de söz veriyorum! Sen üzülme, kardeşlerimi de seni de hep koruyacağım.”

 

Vanessa gözlerini devirdi:

“Ayy bu aile çok dramatik oldu, ben biraz hava dağıtayım. Yarın sabah kahvaltısına sürpriz hazırlıyorum!”

 

Azad homurdandı: “Allah belanı vermesin Vanessa…”

 

Ama ben kahkaha atarken, karnıma ellerimi koydum.

 

İçimde iki küçük mucize vardı.

Ve etrafımda, deli dolu da olsalar, beni seven insanlar.

 

Biliyordum…

 

Kolay olmayacaktı. Kavga, kıskançlık, inat, gürültü…

 

Ama aynı zamanda kahkaha, mutluluk ve sevgi de olacaktı.

 

Çünkü bu benim ailem.

 

Ve aile demek… Bazen delirmek, bazen de dünyanın en şanslı insanı olduğunu hissetmekti.

 

Bembeyaz, üç katlı villa gün batımının kızıllığında parlıyordu. Camlardan süzülen turuncu ışık, sanki içeride huzur varmış gibi bir illüzyon yaratıyordu ama benim kalbim hâlâ çarpıyordu.

 

Kapıyı ilk Azad açtı. Çelik gibi parmaklarıyla direksiyonun sertliğini bırakırken gözleri bir an bana döndü; koruma içgüdüsüyle inmiş gibiydi.

 

Ardından Agir, enerjisiyle kapıyı öyle hızlı açtı ki camdan yankılandı. Vanessa ise kendine has tavırla telefonunu ve defterini kolunun arasına sıkıştırmış, topuk sesleriyle merdivenleri tırmalıyordu.

 

Ben arabadan indiğimde ayaklarımın altında villanın mermer basamakları serin bir dokunuş gibi hissettirdi. Bir elim karnımda, diğer elim çantamda… Yavaş adımlarla yürüyordum.

 

Villanın ağır ahşap kapısı açıldığında içeriden tanıdık bir koku yayıldı; gül suyu, taze kahve ve yeni yıkanmış çarşafların karışımı. Sanki bu villa benim değildi de bir otel gibi hazırlanmıştı bize.

 

İçeri adımımı attığımda geniş salonun ihtişamı bir kez daha gözüme çarptı. Kristal avize yukarıda tüm ihtişamıyla parlıyor, mermer zeminde ışık oyunları oluşturuyordu. Sağda büyük beyaz bir koltuk takımı, ortada cam sehpa; sehpanın üzerinde hâlâ sabah bıraktığım dergiler dağınık bir haldeydi.

 

Köşede duran büyük vazo içindeki beyaz zambaklar mis gibi kokuyordu.

 

Ama en dikkat çekici olan şey sessizlikti. Kocaman villa, sanki içinde yaşayan hiç kimse yokmuş gibi boş bir yankı veriyordu.

 

Azad, üzerindeki gömleğin düğmelerini gevşeterek salona doğru yürüdü. Sert adımları mermer zeminde tok tok yankılandı.

 

Agir ise ayakkabılarını hızla çıkarıp merdivenlere doğru yöneldi ama ben “Agir!” diye seslenince hemen durdu, başını çevirip bana baktı.

 

“Daye?” dedi şaşkınlıkla.

 

Gözlerimi kısıp ona bakarak, “Üst kata çıkmak yok! Hepiniz önce düzgünce oturun, konuşmamız var.” dedim. Sesim titrek ama kararlıydı.

 

Azad kaşlarını kaldırıp bana döndü, yüzünde küçücük bir tebessüm belirdi. “Dildar yine mahkeme kuruyoruz galiba.” diye mırıldandı.

 

Vanessa elini çırptı. “Ay süper! Ben de tam defterimi açacaktım, not alırım.” dedi.

 

Derin bir nefes alıp salonun ortasına yürüdüm. Ağır adımlarım villanın genişliğinde yankılanıyordu. Koltuğun kenarına oturduğumda elim karnımda, başımı dik tuttum. Gözlerim tek tek hepsine kaydı.

 

Azad… Dimdik ayakta, kollarını göğsünde bağlamış, bakışları ciddiyetle üzerimdeydi. Dudaklarının kenarında belli belirsiz bir suçluluk izi.

 

Agir… Biraz öne eğilmiş, sanki yanlış yapmış çocuk gibi bakıyor, ama gözlerindeki kıvılcım hâlâ kıskançlığını ele veriyordu.

 

Vanessa… Hiç oralı değilmiş gibi, ama aslında her şeyi en ince detayına kadar izliyor. Defterini açmış, kalemi hazır; sanki az sonra bir organizasyon toplantısı yapacak.

 

O an kalbim çarptı. İçimdeki ikizleri düşündüm.

 

Derin bir nefes aldım.

“Bu evde huzur istiyorum.” dedim. Sesim netti, hatta yankılandı.

 

Üçü birden bana baktı.

“Benim sinirlerim zaten tepemde. Ama siz—” gözlerimi tek tek onlara çevirdim, “siz beni daha da zorladınız. Kıyafetlerimi parçaladınız, adım başı peşimden geldiniz, nefes almama izin vermediniz. Ve ben… hamileyim. İçimde iki bebek taşıyorum. Onların sağlığı, benim huzuruma bağlı.”

 

Sessizlik oldu. Azad’ın bakışları yumuşarken, yüzünde hüzün vardı.

Agir’in başı önüne düştü.

 

Vanessa ise kalemini yere bıraktı, ciddi bir yüz ifadesiyle bana baktı.

“Artık hiçbiriniz bana baskı yapmayacak. Anladınız mı?"

 

Azad’ın boğazı düğümlendi, “Dildar…” dedi kısık bir sesle.

 

Agir hemen, “Daye, özür dilerim.” diye fısıldadı.

 

Vanessa ise hiç beklemediğim bir ciddiyetle, “Efsun haklı.” dedi.

 

Üçünün suratına baktım. Hepsi farklı duygular içindeydi ama o an hissettiğim tek şey… güçtü.

 

Bu villa onların değil, benim kurallarımla şekillenecekti.

 

Merdivenlerden çıkarken ayaklarımın altında mermer basamaklar serin bir tınıyla yankılanıyordu. Her adımda kalbim hızlanıyor, yanımda ağır adımlarla yürüyen Azad’ın varlığı göğsümde güvenli bir sıcaklık oluşturuyordu.

 

Azad’ın bakışlarını hissettim. Hep olduğu gibi gözleri, adımlarımı, nefesimi, hatta en ufak mimiklerimi izliyordu. Onun bakışı bana yıllardır aynı şeyi söylüyordu: “Ben buradayım. Seninleyim.”

 

Odaya girdiğimizde loş sarı ışık, tavandaki avizeden ince bir huzme halinde yayılıyordu. Odanın tam ortasında beyaz nevresimlerle süslenmiş, kenarlarına ipek tüller sarkan kocaman yatak vardı.

 

Yatak odası, denize açılan geniş camlarla doluydu. Perdeler aralanmıştı; dışarıda dalgaların sesi hafif rüzgârla birleşip odaya huzurlu bir melodi gibi doluyordu.

 

Çantamı şifonyerin üzerine bıraktım. Aynada kendi yansımama bakarken yüzümdeki yorgunluğu gördüm ama kalbimde tarifsiz bir mutluluk vardı.

 

Azad arkamdan yaklaştı. Aynadaki gözlerim, onun gözleriyle buluştu.

 

Omuzlarımın üzerine kocaman ellerini koydu, parmakları hafifçe sırtımda dolaştı.

 

“Biliyor musun Dildar,” dedi kısık sesiyle, aynadaki bakışlarını gözlerime kilitleyerek, “bu oda, bu villa, bu deniz… Hepsi bizim için. Ama sen… Sen benim tek yuvamsın.”

 

Gözlerim doldu. Başımı hafifçe yana eğip onun göğsüne yaslandım. Kalbinin güçlü atışlarını duymak bana yetiyordu.

 

“Azad,” dedim fısıltıyla, “huzur dediğin şey meğer senin kolların... Sen olmasaydın ben ordan oraya savrulurdum, asıl yuva sensin"

 

Elleri belimden kavrayıp beni kendine çevirdi. Göz göze geldiğimizde o bakışlarda hem şefkat, hem tutku, hem de kocaman bir adanmışlık vardı. Dudaklarıma yaklaşırken sesinde kararlı bir titreme vardı:

 

“Benim nefesim sensin, Dildar. Seni sevmek, bana verilen en büyük nimet. Seni kaybetmekten korktuğum için değil… Seni kaybetmeye tahammülüm olmayacağı için yanındayım. Sen benim her duamın cevabısın.”

 

Gözlerimden yaşlar süzüldü ama bu kez acıdan değil, mutluluktandı. Ellerimi yüzüne götürüp yanaklarını okşadım.

 

Dudaklarımda bir tebessüm vardı.

“Agir benim nefesimdi, sen ise ruhum"

Azad dudaklarını dudaklarıma

L kapadığında zaman dondu.

 

Öpücüğü önce yavaş, usulca; sonra derin ve tutkulu oldu. Ellerim saçlarına dolanırken o belimden sımsıkı sardı.

 

Dalgaların sesi, rüzgârın uğultusu, perdelerin hışırtısı… Hepsi bizim nefeslerimize karıştı.

 

Azad dudaklarını boynuma değdirip fısıldadı:

“Sen benim Yaşamımsın Ve ben bu hayatta en çok, seninle yan yana ölmeyi isterim.”

 

Kollarında titrerken, kalbim huzurla doldu. İçimde taşıdığım minik canlar, sanki onun sözlerini duymuş gibi hafifçe kıpırdadı.

 

“Artık yalnız değiliz Azad,” dedim gözlerim ışıldayarak. “Bizi tamamlayan bir değil, iki mucize daha geliyor.”

 

Azad gözlerini karnıma çevirdi, elini titreyerek yerleştirdi. Dudaklarıma yeniden bir tebessüm yerleşti.

 

“Sen bana dünyaları verdin,” dedi kısık bir sesle. “Ve ben o dünyaları, ömrümün sonuna kadar koruyacağım. Söz.”

Gözlerimiz birleştiğinde, artık ne geçmiş vardı ne gelecek…

 

Öpücüğü tekrar sert başladı ama içindeki sarsılmaz sevgiyle yumuşadı. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi.

 

Ellerim saçlarının arasına kaydı, o ise yine belimden sımsıkı sardı beni.

 

Öpücüğün arasında fısıldadı:

“Ben seni ilk günkü gibi seviyorum, Dildar. Ne savaşlar, ne yıllar, ne kan… Hiçbiri silemedi.”

 

Gözlerim onun gözlerinde parladı.

Beni kollarına daha sıkı sardı.

 

Sonra dudaklarını boynuma değdirdi, alnıma, yanaklarıma öpücükler bıraktı.

 

Titreyen sesle mırıldandı:

“Sen benim cennetimsin, Dildar. Ve bu sefer… hiçbir şey, hiç kimse seni benden alamayacak.”

 

Kollarında erirken içimde taşıdığım ikizleri düşündüm.

 

“Artık sadece ikimiz değiliz, Azad… Üç değil, dört kişilik bir aile olduk.” dedim gülümseyerek.

 

Azad’ın yüzünde bir damla yaş süzüldü. Bana sarılıp fısıldadı:

“Allah bana ikinci bir hayat verdi, Dildar. O hayat sensin… Oğlumuz, ikizlerimiz… Ve ben"

 

Azad’ın elleri hâlâ karnımdaydı.

 

Parmakları dikkatle, sanki en kıymetli emaneti tutuyormuş gibi dolaşıyordu. Gözleri derin bir şefkatle parlıyordu; bakışları yalnız bana değil, içimde taşıdığım o iki minik cana da çevrilmişti.

 

Başımı göğsüne yasladım. Kalbinin gür ve düzenli atışı, içimdeki ikizlerin kalp atışlarıyla birleşiyormuş gibi hissettim. Dünyanın en güvenli yerindeydim.

 

Azad başımı okşayarak fısıldadı:

“Yoruldun… Bugün senin günün, ama seni de çok yordum. Haydi, uzan biraz.”

 

Yanağıma ince bir öpücük kondurdu, sonra beni kollarına aldı. Onun o güçlü kollarında taşınmak, yıllardır özlediğim bir masal gibiydi. Beni yatağa yatırdığında, bembeyaz çarşafların serinliği tenime değdi. Yatağın kenarına oturdu, yavaşça ayakkabılarımı çıkardı. O an bakışlarındaki şefkati görünce gözlerim doldu.

 

Üzerime ince bir ipek örtü çekti. Saçlarımı parmaklarının arasından geçirerek düzeltti.

 

“Sen uyurken bile güzelsin.” dedi, sesi alçak ve titrek bir hayranlıkla.

 

Elini karnıma koydu, başını da usulca yanına eğdi. Dudakları karnımın üzerinde gezindi; önce ince bir öpücük, sonra sıcak bir fısıltı bıraktı.

 

“Benim küçük meleklerimm…” dedi, sesi neredeyse duyulmaz bir şefkatle. “Babanız burada. Annenizi koruduğum gibi sizi de koruyacağım. Hayatım pahasına bile olsa. Söz.”

 

Karnıma dokunan her nefesi içimdeki miniklere ulaşır gibi hissettim. Gözlerim dolarken, dudaklarımda huzurlu bir tebessüm vardı.

 

Azad devam etti:

“Anneniz benim cennetim. Onu nasıl seversem, sizi de öyle seveceğim. Ama bilmenizi isterim… anneniz her şeyin en güzeline layık. Siz de onun sevgisiyle büyüyeceksiniz. Benim tek dileğim… onun gülüşünü sizde görmek.”

 

Sözleri kalbimin en derin yerini titretirken, gözyaşlarım yanağımdan süzüldü. Elimi uzatıp saçlarını okşadım. O an başını kaldırıp gözlerime baktı; gözleri nemliydi ama içinde tarifsiz bir mutluluk parlıyordu.

 

“Azad…” dedim titrek bir sesle, “Böyle fısıldarken sana bakmak ömrümün en güzel anı. İnan ki, senin sevgin bana yetiyor.”

 

Azad elimi tuttu, dudaklarına götürdü.

“Ben seni sevdikçe çoğalıyorum, Dildar. Artık dört kişiyiz. Ve ben her gün, her gece sizi kalbimle saracağım.”

 

Gözlerimi kapattım. Onun sesi, nefesi ve sıcaklığıyla huzur doldu içim. Dalga sesleri ve rüzgârın perdeyi hafifçe sallayan uğultusu odaya yayıldı.

 

Azad örtüyü omuzlarıma kadar çekti, alnıma nazik bir öpücük bıraktı.

“Uyu, güzelim…” dedi alçak bir sesle. “Ben buradayım.”

 

Göz kapaklarım ağırlaştığında son gördüğüm şey onun bana bakan gözleriydi. O gözlerde, hem aşık bir adamın tutkusu, hem de bir babanın şefkati vardı.

 

Ben uykuya dalarken, Azad başucumda kalmaya devam etti. Bir elini karnımda, bir elini benim elimde tutarak… sanki üç kalp aynı anda atıyordu.

 

O gece, villanın odasında sadece dalgaların sesi değil, bizim kalplerimizin yankısı vardı.

 

 

 

Buraya atacağım Son 4 bölüm...

Sonra raflarınıza uğrayacağız CANHIRAŞ Ailesi olarak🩷🌸

 

Bölüm : 16.08.2025 20:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...