
YAZAR'DAN
Azad, yere çökmüş tacı hâlâ göğsüne bastırırken derin bir nefes aldı. Gözleri gökyüzüne kilitlendi; ormanın sessizliği, uzaktaki kuşların ürkek hışırtısı, hepsi bir anda yokmuş gibi hissettirdi.
İçindeki korku ve çaresizlik öfkeye dönüştü; kalbi artık yalnızca tek bir amaca odaklanıyordu: Efsun’u ve kızlarını geri almak.
Elleri hâlâ tacı sıkıyordu, sonra yavaşça ayağa kalktı. Toprağın üstünde dizleri titrese de bakışı keskin, kararlıydı. Belinde ki silahını çıkardı; soğuk metal avuçlarına oturduğunda, içindeki yemin ateşi tüm bedeni sardı.
Derin bir nefes aldı ve sesini ormana, gökyüzüne ve her yöne duyulacak kadar yükseltti:
“And olsun ki! Karıma ve kızlarıma zarar gelirse bu dünyayı cehhenme çeviririm!”
Ve ardından gökyüzüne doğru üç kez ateş etti.
Kurşunlar havada parladı, ağaçların arasında yankılandı, ormanın sessizliğini yırtan bir öfke patlaması gibi çınladı.
Ama sadece orman duymadı. O an, Azad’ın cesaretini bilenler için bir efsane yeniden doğuyordu. Doğunun dört bir yanından, şehirlerin sokaklarından, vadilerden ve köylerden, bir anda aynı üç silah sesi yankılandı.
Her yankı, tıpkı Azad’ın gövdesinden fışkıran öfke gibi, gökyüzüne ve toprağa işledi. Halk fısıldadı: “Karaaslan yemin etti…”
Azad gözlerini yumdu, elleri hâlâ tacın üzerinde titriyordu. Tekrar nefes aldı, bu sefer sesini içten gelen bir kararlılıkla yükseltti: “Kimse, ama kimse karıma ve kızlarıma dokunamayacak! Bunu herkes bilsin!”
Ve yine üç kurşun havaya fırladı, yankısı çok uzaktan bile duyuluyordu.
Agir, babasının yanında diz çökmüş, gözleri kocaman açılmıştı. Babasının her ateşinde titredi, ama aynı zamanda içinde bir güven hissetti; karaaslan babası, anne ve kardeşlerini geri getirmek için söz vermişti.
Azad, gökyüzüne baktı; gözlerindeki kararlılık artık sarsılmazdı. Yemin etmişti, ve bu yemin sadece bir söz değil, her kurşunla, her yankıyla doğunun dört bir yanına ilan edilmiş bir tehditti.
Tacı göğsünden ayırmadan Agir’in yanına çömeldi, küçük oğlunun omzuna elini koydu ve soğukkanlı, ama kararlı bir şekilde fısıldadı:
“Şimdi geri alacağız… Anneni ve kardeşlerini… kimseye bırakmayacağım.”
Ormanın sessizliği tekrar geri geldi, ama bu kez yankılanan tek şey, Azad’ın yeminini duyumsayan kalplerin çarpmasıydı.
Azad, arabadan iner inmez öfkesinin tüm kontrolünü ele geçirdi.
Gözleri alev alev yanıyor, dişlerini sıkarak ellerini yumruk yapıyordu. Agir’i hemen yanına çekti, küçük oğlunun titreyen ama kararlı bakışları arasında derin bir nefes aldı.
Konağın kapısına doğru ilerlediklerinde Agir’le birlikte hızla adımlarını artırdı. Yerde serili taşların üzerinde her adımında yankılanan ayak sesleri, Azad’ın içindeki fırtınayı daha da büyütüyordu.
Kapıyı açar açmaz Yasemin, gördüğü Agir’e doğru koştu,kollarını sıkıca sarmaladı.
Agir,sımsıkı sarılışıyla birkaç saniyeliğine nefes aldı, ama kalbindeki korku hâlâ yerindeydi.
Azad ise gözünü hemen sedirde oturan, başına bux tutan Gülsüm’e dikti. Öfke vücudunu sardı, adımları ağır ve sertti, sanki her adımda taşlar çatlayacak gibiydi.
Sedire yaklaşırken kalbindeki öfke tüm bedeniyle dışa vuruyordu.
Gülsüm, Azad’ın bakışlarını üzerlerinde hissedince derin bir nefes aldı ama korku gözlerinden okunuyordu. Asaf tam o anda annesinin yanından kalktı, Ali ve Muhammed de avluda onları izliyordu.
Herkesin gözleri Azad’la Gülsüm’ün üzerinde, sessizlik öfkeyle dolmuştu.
Azad, Gülsüm’ün yanına varır varmaz ani bir hareketle elini Gülsüm’ün boğazına sardı. Nefes borusunu sıkan güç karşısında Gülsüm nefes alamıyor, yüzü korkuyla kıpkırmızı oluyordu. Azad’ın sesi gök gürültüsü gibi yankılandı:
“Karım nerede?!”
Ali, Muhammed ve Asaf geriye çekildiler, kalpleri panikle dolu, gözleri Azad'ın öfkesine kilitlenmişti. Avludaki taşların arasında nefesler kesik kesikti. Gülsüm zor nefes alarak titreyen dudaklarını açtı:
“Bilmiyorum… yemin ederim bilmiyorum!”
Ama Agir öne atıldı, küçük gövdesi titriyor ama sesi öfke ve korkuyla yankılanıyordu:
“Yalan söyleme! Annem nerede!”
Azad’ın gözleri daha da karardı, öfke damarlarında fışkırıyordu. Avluda her taşın, her duvarın gölgeleri sanki Azad’ın öfkesini yansıtıyordu. Gülsüm titreyerek ellerini açtı ama hiçbir şey yapamıyordu; nefes almak için mücadele ediyordu.
Azad’ın öfkesi o kadar yoğundu ki etrafındaki hava bile sanki duraklamış, sessizlik sadece kalp atışlarıyla dolmuştu.
Agir’in gözleri dolmuş, öfke ve korku arasında titriyordu. Yasemin hâlâ Agir’e sarılmış, küçük bedeninden yükselen titremeler korku ve endişeyi hissettiriyordu.
Azad, Gülsüm’ü daha da sıkıca kavradı, sesi şimdi daha keskin, daha tehditkâr:
"Bana yalan söyleyeme! Herkes bilsin… kimse karıma ve çocuklarına zarar veremez! Onlara birşey olursa önce senin yüreğini ellerimle sökerim”
Avludaki herkes, Azad’ın karaaslan öfkesinin gölgesinde donmuş gibiydi; öfke o kadar yoğun ve gerçekti ki, sanki taşlar bile çatlamaya hazırdı.
O an konağın kapısından hızlı adımlar ve tok ayak sesleri duyuldu. Efsun’un babası Bawer, annesi Havin, kardeşi Ferhat ve abisi Dijvan avluya girdi. Hepsi nefes nefese, yüzleri korku ve endişeyle dolu, gözleri hemen Azad ve çevresindeki kalabalığa kilitlenmişti.
Agir, nenesini görünce olduğu yerde duramadı; minik adımlarla koşarak Havin’in kucağına atladı.
Küçük bedeni titriyordu, gözleri korku ve rahatlama arasında parlıyordu. Havin, torununu sıkıca sardı, saçlarını okşarken dudaklarından titrek bir nefes yükseldi:
“Agir’im… iyi misin, oğlum?”
Agir hâlâ nefesini toparlamaya çalışırken, Bawer bir adım öne fırladı, gözleri alev alev parlıyordu. Yumruklarını sıkarak, sesi öfke ve endişeyle dolu bir şekilde yankılandı:
“Efsun nerde?!”
Avludaki taşlar adeta Bawer’in öfkesini yansıtıyor gibiydi. Gözleri bir an bile düşmeden Azad’a kilitlendi, kalbindeki korku ve çaresizlik birbirine karışmıştı.
Bir yandan kızının ve torunlarının güvenliğinden emin olmak istiyor, diğer yandan başlarına bir şey gelmiş olabileceği düşüncesiyle içi yanıyordu.
Ali’nin ise bakışları Vanessa’yı arıyordu. Ali’nin kalbi göğsünde sıkışıyor, nefesi daralıyordu. İçinden defalarca tekrar ediyordu:
“Vanessa’ya bir şey olmasın… Lütfen, bir şey olmasın…”
Dijvan ve Ferhat sessizce ama kararlı adımlarla yanlarına yaklaştı. Ferhat’ın gözleri parlıyor, içindeki öfke ve koruma isteği her adımında belirginleşiyordu.
Dijvan ise öfke ve korkuyu dengede tutmaya çalışıyor, kardeşinin ve ailesinin yanında durmaya hazır bir şekilde etrafı tarıyordu.
Havin hâlâ Agir’i kucağında tutuyor, titreyen vücudunu ve korkulu nefeslerini hissediyordu. “Her şey yoluna girecek, oğlum… Annene bir şey olmayacak… Vanessa teyzene de …” diye kendi kendine fısıldadı ama sesi kırılgandı, gözleri doluyordu. hâlâ Efsun'un kaçırılmış olduğunu bilmek içini daha da yakıyordu.
Avluda sessizlik bir anlığına düşmüş gibiydi; taşların arasından çıkan rüzgâr, Azad’ın öfkesi, Bawer’in haykırışı ve Ali’nin endişeli bakışları bir araya gelmiş, havayı gerilimle dolduruyordu. Herkesin kalbi aynı anda korku, öfke ve çaresizlikle çarpıyordu.
Oda soğuk ve steril bir sessizlikle doluydu. Beyaz fayanslarla kaplı duvarlar, her köşeyi keskin bir ışıkla aydınlatıyordu.
Tavandan sarkan floresan lambalar titrek bir ışık yayıyor, duvarda ve yerdeki pürüzsüz yüzeylere soğuk bir parlaklık yansıtıyordu. Havanın kokusu antiseptik gibi keskin ve temizdi; ama odadaki sessizlik ve boşluk, insana tedirgin edici bir yalnızlık hissi veriyordu.
Efsun, uzanır halde odanın ortasına konulmuş sedye gibi bir platforma bağlanmıştı. Ellerinden ve ayaklarından sıkıca kelepçelenmişti, metalin soğukluğu bile cildini uyuşturuyordu.
Başını hafifçe yana çevirmiş, uzun kirpiklerinin arasından hala aralıklarla gözlerini kırpmaya çalışıyordu ama baygınlığı ağır basıyordu. Yüzü solgun, nefesi düzensiz, göğsü hafifçe yükselip alçalıyordu. İçinde bulunduğu durumun ağırlığı, her hareketini daha da zorlaştırıyordu.
Vanessa ise odanın bir köşesine bağlanmıştı. Ellerinden ve ayaklarından sıkıca bağlı, yere yatırılmıştı. Beyaz fayansların üzerinde serili duruşu, baygınlığını ve çaresizliğini daha da belirgin kılıyordu. Saçları dağılmış, yüzünde hafif çizgiler oluşmuştu; dudakları kuru ve hafifçe aralıktı. Zaman zaman titrek bir nefes alıyor, ama bilinçsizlikten dolayı hareket edemiyordu.
Odada sessizlik ağır bir örtü gibi her şeyi kaplamıştı. Kırık bir sandalye bir kenara düşmüş, hafif bir çarpışma iziyle yer değiştirmişti. Beyaz fayanslar, yere düşen gölgelerle donuk bir kontrast oluşturuyor, ışık ve gölge arasında gerilim yaratıyordu.
Metal kelepçelerin hafif tıkırtısı ve sedyenin altında çıkardığı ses, odada yankılanıyor, Efsun ve Vanessa’nın baygınlık hallerine karışıyordu.
Her iki kadın da, güçlü iradelerine rağmen şu anda tamamen kontrol dışıydı; elleri ve ayakları bağlı, nefesleri düzensiz, odayı dolduran soğuk ve steril sessizlikte yalnız ve savunmasız bir şekilde yatıyorlardı.
Efsun yavaşça gözlerini araladı. Beyaz fayanslarla kaplı odanın soğuk ışığı başının üzerinde titrek bir şekilde parlıyordu. Başını hafifçe kaldırdığında ellerinin ve ayaklarının kelepçelendiğini fark etti.
Sedyenin sert yüzeyi tenine soğuk bir baskı yapıyordu.
Kafasını hafifçe çevirip odanın diğer köşesine baktı ve Vanessa’yı yerde hareketsiz şekilde gördü. Sesini kısık bir fısıltı halinde duyurmak istedi:
“Vanessa...”
Sesi boğuk ve titrek çıktı, tedirginliği her kelimesine sinmişti. Vanessa, Efsun’un çağrısını duymuş gibi hafifçe başını çevirdi ama hâlâ tam olarak uyanmamıştı.
Efsun yavaşça karnına baktı, bebeklerini hissetmeye çalıştı. Ama birden o soğuk gerçek ile yüzleşti: hareket yoktu. İçini tarifsiz bir korku kapladı; göğsü sıkıştı, nefesi düzensizleşti, gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.
Vanessa yavaşça gözlerini açtı ve Efsun’un dehşet dolu bakışlarını görünce hemen doğruldu. “Efsun… ne oldu? Bebekler…?”
diye sordu endişeyle, hem de kardeşi gibi gördüğü Efsun’a sarılmak istercesine.
Efsun titreyen dudaklarıyla ona baktı, içindeki çaresizlik ve korkuyu gizleyemedi. “Vanessa… hareket etmiyorlar… çok korkuyorum…” dedi fısıltıyla.
Arkadaşlıklarının güçlü bağı, korku ve çaresizlik içinde birbirlerine destek olma isteğini daha da artırıyordu.
Beyaz fayanslarla kaplı odanın kapısı aniden sert bir gıcırtıyla açıldı. İçeriye birkaç adam girdi, adımlarının sertliği ve üzerlerinde taşıdıkları silahların soğuk metal parlaklığı odanın buz gibi havasını daha da yoğunlaştırdı.
Efsun, kelepçeli elleri ve ayaklarıyla sınırlı hareket edebildiği halde dik durmaya çalıştı. Gözlerindeki korku ve öfke karışımı, odadaki adamların dikkatini çekti.
Vanessa ise yerde bağlı olmasına rağmen gözlerini kocaman açmış, öfkeyle dolmuştu. Elleri ve ayakları bağlı olmasına rağmen sesi güçlüydü:
“Eğer kardeşim ve yeğenlerime bir şey olursa, hepinizi kendi ellerimle parçalara ayırırım!”
Adamlar bir an için duraksadı; Vanessa’nın sesi odanın her köşesine çarptı, tüyler ürpertici bir tehdit gibi yankılandı.
Efsun titreyen dudaklarıyla ama kararlı bir sesle ekledi: “Vanessa, sakin ol” çünkü ona zarar gelmesini istemiyordu.
Ama Vanessa’nın bakışlarındaki ateş söndürülmemişti. Elleriyle bağlarını çekiştiriyor, bir şekilde hareket edebilmenin çaresizliğini hissediyordu.
Adamlar yavaşça yaklaşırken, Efsun ve Vanessa elleri ve ayakları bağlı olmasına rağmen direnmeye çalışıyor, hiçbir şekilde korkularını göstermiyordu.
Odanın soğuk, beyaz fayansları arasında, iki kadın adeta öfkeyi ve kararlılığı somutlaştırıyor, karşılarındaki tehlikeyi göğüslemeye hazır bir duruş sergiliyordu.
Vanessa, gözlerinde yaşlarla karışık öfkeyi daha da yükselterek bir kez daha haykırdı:
“Denemeye bile kalkarsanız… sizi bitiririm! Anladınız mı?!”
Adamlar göz göze geldi, bu iki kadının bağlarından ve durumlarından dolayı bile korkutulamayacağını, aksine öfkenin onları daha da tehlikeli yaptığını fark ettiler. O an odada oluşan sessizlik, yaklaşan tehlikenin daha da yoğun bir gölge gibi asılı kalmasına neden oldu.
Tam o anda, odadaki gergin sessizlik aniden parçalandı. Adamların arkasındaki gölge hızla şekil aldı ve keskin bir kahkaha odanın beyaz fayanslarında yankılandı.
“Uzun zaman oldu,” dedi ses, deli bir neşeyle, neredeyse delice bir tonda.
Vanessa, gözleri kocaman açıldı ve sinirle tek bir cümle fırlattı:
“Seni sürtük!”
Efsun, başını hafifçe kaldırıp gözüne çarpan karanlık figürü fark etti. Kalbi bir an duracak gibi oldu; korku ve öfke karışımı bir titreme vücuduna yayıldı.
Vanessa’nın öfkesine rağmen elleri ve ayakları bağlıydı; bağları onu durduramasa da hareketlerini sınırlıyordu.
Yeşim’in kahkahası odanın her köşesini doldurdu, sanki soğuk fayans duvarların üzerinde zıplıyor, iki kadının üzerine bir gölge gibi çöküyordu.
Vanessa, bağlarına rağmen sanki Yeşim’i parçalayacakmış gibi bağırdı, sesi odada yankılanarak odadaki adamları da ürküttü.
Efsun ise derin bir nefes alıp, gözlerinde öfke ve kararlılığı birleştirerek Yeşim’e bakarken sessizce strateji düşünmeye başladı. İkisi de bağlı olmasına rağmen ruhlarındaki direnç ve öfke, odadaki havayı neredeyse patlayacak bir gerilime çevirmişti.
Yeşim’in kahkahası yavaşça sustu ve yerine keskin bir emir tonu geldi. “Dışarı çıkın!”
Adamlar, Yeşim’in otoritesine karşı koyamayarak hemen kapıya yöneldi.
Kapının kapanmasıyla birlikte odadaki sessizlik, nefes almayı zorlaştıracak kadar yoğunlaştı. Beyaz fayans duvarlar soğuk ve steril bir hava yayıyordu; iki kadının bağlılığı ve Yeşim’in varlığı bu soğukluğu daha da boğucu hâle getirmişti.
Yeşim, ağır adımlarla Efsun’un yanına yaklaştı. Her adımı, odadaki boş fayanslarda yankılanıyordu. Efsun, bağlı olmasına rağmen dik oturmaya çalıştı, gözlerinde hem öfke hem de tedirgin bir kararlılık vardı. Yeşim, sessizliği bozarcasına Efsun’un karnına elini bastırdı; metalik soğuk parmakları, Efsun’un korumaya çalıştığı içindeki bebeklere dokunuyordu.
Vanessa, yerde bağlı hâlde, dizlerini hafifçe kaldırarak kalkmaya çalıştı ama kollarındaki kelepçeler hareketini engelledi.
Yüzünde öfke ve korku karışmıştı. “Dokunma!” diye bağırdı sesi yankılanarak. Bağlı hâli, onun kudretli öfkesini kısıtlıyordu ama sesiyle odadaki havayı titretmeye yetiyordu.
Efsun, derin bir nefes aldı, gözlerini hafifçe yumdu ve sakin bir tonla konuştu:
“Bebeklerimden Çek ellerini"
Korku, karnının derinliklerinde yavaşça yayıldı; bebeklerinin hareket etmediğini hissettiği an, içi adeta kemirilmeye başladı. Sessizliği, kalbinin hızlanan vuruşlarıyla doldurdu.
Yeşim, soğuk bir gülümsemeyle Efsun’a baktı. Sesinde alay ve geçmişten kalan bir kin vardı:
“Benden aldıklarını hatırlıyor musun?”
Efsun’un gözleri bir an karardı; kelimeler boğazında düğümlendi. Yeşim’in bakışındaki tehdit ve geçmişin gölgesi, odadaki beyaz fayanslarla birleşince bir tür sıkıştırılmış, nefes alınamaz bir korku yaratıyordu. Vanessa’nın öfkesi ve çaresizliğiyle birleşen bu an, odadaki her nefesi ağırlaştırıyordu.
Yeşim’in bakışları buz gibi, gözlerinde geçmişin karanlığı parlıyordu. “Benden iki evlat aldın?” sözleriyle başlayan tehdit, Efsun’un beyninde yankılandı; hatırladığı acılar, kayıplar, ihaneti bir anda gözlerinin önüne serildi.
O an Efsun’un zihninde tüm kayıplar canlandı: Selim'in ve selma'nın sözleri, Selim’in Agir’i kaçırıp acımasızca dövmesi; Selma’nın Agir’e verdiği zarar… Kalbi sıkıştı, nefesi daraldı ama öfke, korkunun üzerine katman katman bindi.
Efsun, kolları ve bacakları bağlı olmasına rağmen sesini tüm odada yankılandırdı, gözlerinden öfke ve acı fışkırıyordu:
“Kim ki benim aileme dokunur, bunun bedelini canıyla öder!”
Vanessa, yerde bağlı olmasına rağmen Efsun’un gözlerindeki ateşi gördü; kalbi ağrıyordu ama kendi öfkesi de patlamak üzereydi. Kollarındaki kelepçeler hareketini kısıtlıyordu ama sesiyle odadaki havayı parçaladı:
“senin çocukların yani orospu çocukları hak ettiklerini buldular! Seninde sonun onlarınki ile aynı olacak "
Vannesa'nın sesi, kararlılığı ve öfkesi birleşerek bir uyarıdan öte ölümcül bir tehdide dönüştü. Beyaz fayanslarla kaplı odada yankılanan bu çığlık, Yeşim’i birkaç adım geri çekilmeye zorladı. İçerideki hava, nefes almayı bile zorlaştıracak kadar yoğun, her an patlayacak gibi gerilmişti.
Yeşim, hafifçe öne eğildi, gülümsemesi donuk ve alaycıydı: “Demek hak ettiler öyle mi?”
Efsun’un gözleri yanıp tutuşuyordu; karnındaki bebeklerin sessizliği ve geçmişin yaraları birleşmiş, onu hem korkutmuş hem de gözü dönmüş bir savaşçı hâline getirmişti. Kollarındaki kelepçeler zincir gibi bağlamıştı ama sesi zincirleri kıracak kadar güçlüydü:
“Evlatlarıma Dokunmaya kalkışan herkes bedelini ödeyecek, bunu unutma!”
Vanessa, Efsun’a bakarken sessizce titriyordu; bağlı olmanın çaresizliğiyle karışık öfkesi, odadaki gerilimi iyice tırmandırıyordu.
Yeşim, odadaki sessizliği yırtarcasına bir adım attı ve Efsun’un yanına yaklaştı. Efsun’un bağlı kolları ve bacakları hareketini engelliyor, ancak gözlerindeki öfke Yeşim’in yüzüne çarpıyordu.
Hiç tereddüt etmeden Yeşim, Efsun’un karnına sertçe elini bastırdı. Efsun bir an acıdan irkildi, nefesi kesildi ve gözlerini kısıp dişlerini sıktı. Karnındaki bebeklerin sessizliği ve Efsun’un içini kemiren korku birleşmiş, soğuk bir korku dalgası bütün vücudunu sarmıştı.
Yeşim, Efsun’a soğuk bir gülümsemeyle baktı, gözlerinde hem alay hem de ölümcül bir tehdit vardı:
“Benden iki evlat aldın… Senden almam mı sandın?”
Efsun’un ciğerleri sanki donmuştu, yüreği göğsünden çıkacak gibi çarpıyor, ama sesi titremeden, kararlılıkla cevap verdi:
“Bebeklerime zarar verirsen iki cihanda da kan kustururum sana!”
Vanessa, Efsun’un yanında yerde bağlı olmasına rağmen sessizce dişlerini sıktı; öfke ve korku arasında gidip geliyordu.
Her nefes alışında Yeşim’in elinin bastığı karnın Efsun’a verdiği acıyı hissediyor, ama hiçbir şekilde teslim olmayacaklarını biliyordu.
Yeşim’in bakışı, Efsun’un kararlılığı ve Vanessa’nın öfkesiyle karşılaşınca kısa bir an için duraksadı. Ancak yine de tehdidini sürdürdü; odadaki beyaz fayanslar arasında yankılanan gerilim havayı ağırlaştırıyor, her an patlayacakmış gibi bir atmosfer yaratıyordu.
Efsun, nefesini derinleştirip karnındaki acıyı yavaşça bastırmaya çalışırken, gözlerinde Yeşim’e karşı hem korku hem de ölümcül öfke parlıyordu.
Yeşim, Efsun’un yanından soğukkanlı bir şekilde uzaklaşmaya başladı. Beyaz fayansların soğuk yüzeyinde adımları yankılanıyordu; her adım, odadaki gerginliği biraz daha artırıyordu.
Efsun’un karnındaki acıyı bastırmak için dişlerini sıkarak derin nefes alması yetmiyordu, kalbi korku ve öfkeyle çarpıyordu.
Yeşim, kapıya doğru yaklaşırken duraksadı, Efsun’a son bir tehdit bırakmak istercesine başını çevirip, soğuk ve ölümcül bir tonla söyledi:
“Geri geleceğim… ve o an bebeklerinin canı ile gideceğim.”
Vanessa, bağlı elleri ve bacaklarına rağmen öfkesini kontrol edemedi. Yeşim’in yanından geçtiği anda tüm gücüyle ona doğru atıldı, bağırarak:
“Seni öldürürüm!”
Ama bağlı olduğu için Vannesa, Yeşim’e ulaşamadı; parmak uçlarına kadar gerilmiş elleri havada boşluğa takıldı. Gözlerinde öfke ve çaresizlik yanıyor, kalbi nefes alamayacakmış gibi çarpıyordu.
Yeşim, Vanessa’nın saldırısını fark etti ama aldırış etmeden, hafif bir gülümsemeyle yanlarından geçti. Beyaz fayanslarla kaplı odada yankılanan adımlar geride korku, öfke ve çaresizlik bıraktı.
Efsun, nefesini toparlamaya çalışarak gözlerini sıkıca kapattı; karnındaki bebeklerine dokunamamanın verdiği korku ve öfke içini kemiriyordu.
Vanessa ise hâlâ yerde bağlı olmasına rağmen bütün gücüyle geriye çekilmek yerine öfkeyle Yeşim’e bakıyordu.
Gece karanlığı ormanı sıkıştırmıştı. Ayın solgun ışığı ağaçların arasından süzülüyor, dalların arasındaki gölgeler adeta birer sessiz bekçi gibi duruyordu. Azad, Gülsüm’ü bulduğu kulübenin etrafında, ormanın içinde adım adım ilerliyordu.
cebinde kumaşın sıkıca kavradığı ultrason fotoğrafları, Efsun’un ve karnındaki iki kızının kaybolduğunu hatırlatıyor, içindeki öfkeyi ve çaresizliği artırıyordu.
Agir'i konakta zorla bırakmıştı, Ali, Muhammed, Bawer ağa, dijvan, Ferhat ve Asaf her biri doğunun bir köşesinde bir iz ariyordu.
Her adımında ayağının altında çıtırdayan kuru yapraklar, kendi nefesinin hırıltısı ve uzaklardan gelen gece kuşlarının sessiz çığlıklarıyla birleşiyordu. Azad’ın gözleri, karanlıkta bir hareket arıyor, her gölgeyi ve her rüzgar hışırtısını bir tehdit gibi değerlendiriyordu.
“Dildar… neredesin?” diye mırıldandı kendi kendine, sesi titrek ama kararlıydı.
Fotoğraflara bakarken gözlerinden bir damla yaş daha süzüldü.
Gözlerine kan oturmuştu ağlamaktan ama gözleri kurumuyordu.
Kızlarının güvenliği aklından çıkmıyor, her saniye, her adım, içindeki korkuyu biraz daha derinleştiriyordu.
Ormanın içinde, adamlarıyla birlikte sessizce ilerleyen Azad, olası bir çatışmaya hazırdı. Gözlerini dört açmış, her sesi analiz ediyor, her gölgeyi değerlendiriyordu. Ellerindeki fotoğraflar, hem bir rehber hem de bir yük gibiydi.
Her adımıyla içindeki öfke büyüyor, kaybettiklerini bulana kadar durmayacağını kendine hatırlatıyordu.
Tam o anda, ormanın derinliklerinden bir ses duyuldu; hafif bir hışırtı, toprağın sürtünmesi… Azad durdu, gözleri karanlığa alışırken kulaklarını dikti. Yanına gelen adam, yüzünde gergin bir ifade ve terli alınla durdu.
“Efendim…” dedi adam, sesi gece sessizliğinde ürkütücü bir tınıyla yankılandı. “Birileri… bizi takip ediyor”
Azad’ın gözleri aniden keskinleşti.
Kollarındaki kaslar gerildi, nefesi hızlandı. Elinde ki ultrason fotoğraflara bakarken, içindeki öfke bir volkan gibi kabarıyordu.
Korku ve çaresizlik, öfkeyle birleşmişti; yüreği delice çarpıyor, elleri istemsizce fotoğrafları sıkıyordu.
Azad, derin bir nefes aldı. Gözleri karanlıkta kaybolmuş her hareketi tarıyordu. Sonra, kararlılıkla adımlarını sıklaştırdı, adamın omzuna dokundu ve soğukkanlı ama ölümcül bir tonla emir verdi:
“yakalayın… hemen getirin!”
Adam başıyla onayladı, sonra geri çekilip gölgeler arasında kayboldu. Azad, ellerindeki fotoğraflara tekrar bakarken, nefesi derin ve yavaşladı. Gecenin sessizliği, ormanın uğultusu ve uzaktaki kuş sesleri arasında tek düşünce vardı:
Efsun ve kızları bulunacak, ne olursa olsun…
Her adımında toprağın nemli kokusu ve yaprakların çıtırtısı yüreğine işliyordu. Ay ışığı yüzünü aydınlatırken gözlerindeki kararlılık sertleşmişti; öfke ve çaresizlik, onu harekete geçirecek en güçlü silah olmuştu. Karanlık ormanın içinde, Azad sessizce bekledi; gözleri, yaklaşan gölgelerde, bir umut ve korkunun birleşimini arıyordu.
--
Sessizlik, az önceki gerilimin yankılarıyla neredeyse boğucu bir hale gelmişti. İki kadın da bağlı olmasına rağmen nefesleri ve kalp atışları, birbirlerini hissettirecek kadar güçlüydü.
Vanessa, nefesini düzenlemeye çalışırken Efsun’a baktı, gözlerinde hem korku hem de kararlılık vardı:
“Efsun… ne yapacağız?"
Efsun, gözlerini kısarak derin bir nefes aldı. Kolları ve bacakları sıkıca bağlı olsa da zihninde bir plan doğmaya başlamıştı. Sesini titrek ama kararlı çıkardı:
“Önce sakin olmalıyız, Vanessa. Panik yaparsak hiçbir şey yapamayız. Bu odadan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız.”
Vanessa dudaklarını ısırdı, gözlerindeki öfke azalmıyor, sadece kontrollü bir kararlılığa dönüşüyordu. Elleri ve ayaklarındaki kelepçeler onları kısıtlıyordu ama zihinsel olarak hâlâ özgürdüler.
“Efsun… ya bebeklere bir şey -”
Efsun başını hafifçe salladı, gözyaşlarını silmeye çalışarak:
“Hayır… bebeklerime kimsenin zarar vermesine izin vermem”
Odadaki küçük detayları fark etmeye başladı. Floresan lambaların titreşmesi, zemindeki kırık sandalye, köşedeki boş kutular… Her biri bir çıkış veya silah unsuru olabilirdi.
Vanessa, Efsun’un gözlerindeki kararlılığı görünce nefesini biraz olsun kontrol etti.
“Tamam… bana söyle, ne yapacağız?”
Efsun, yavaşça dudaklarını hareket ettirerek fısıldadı:
“Kelepçeleri çözmemiz lazım… ama bunu yapmak için birbirimizi korumalıyız. Sen dikkat dağıtıcı olacaksın, ben… uygun zamanı bekleyeceğim.”
Vanessa gözlerini kocaman açtı. “Ama nasıl? Ellerimiz bağlı!”
Efsun hafifçe gülümsedi, kararlılığına bir parça umut karıştı:
“Bazen zihin, zincirlerden daha güçlüdür. Odadaki her şeyi kullanacağız. Onları geri getirmeden… hiçbir şeyden korkmayacağız.”
O anda odadaki sessizlik, bir yandan korkutucu bir boşluk gibi geliyordu; ama diğer yandan bu sessizlik, iki kadının içinde doğan bir mücadele ateşiyle doluyordu. Beyaz fayanslar soğuk ve sert olsa da, Efsun ve Vanessa’nın kararlılığı odada bir sıcaklık ve enerji yaratıyordu.
Vanessa, gözlerindeki öfkeyi sessiz bir güçle bastırdı.
“Tamam… birlikteyiz. Ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız.”
Efsun başını hafifçe salladı, gözlerinde hem korku hem de kararlılık vardı. Kolları ve bacakları bağlı olsa da zihni artık bir çıkış planı yaratmaya başlamıştı. Odadaki her nesne, her gölge bir ipucu haline geliyordu.
Odada soğuk bir sessizlik çökmüştü, ancak bu sessizlik kısa sürdü. Kapı bir kez daha sertçe açıldı; Yeşim, arkasında bir adam daha getirmişti bu, beyaz önlüklü bir doktordu. Yavaş ve kasvetli adımlarla odanın içine girdiler.
Doktorun yüzü soğuk ve ifadesizdi; elinde küçük tıbbi aletler tutuyordu.
Efsun, bağlı elleri ve ayaklarıyla sedyede titreyerek doğruldu, gözleri dehşet ve öfkeyle dolmuştu. Karnına dokunmak isteyen Yeşim’i görünce nefesi kesildi.
Vanessa, yerde hâlâ bağlanmış şekilde dizlerini kırıp vücudunu kaldırmaya çalıştı. Bağlarının acısı ve çaresizliğiyle karışık bir öfke patlaması yaşadı:
“Bebeklerine dokunmaya kalkarsan, seni parçalara ayırırım!” diye haykırdı.
Yeşim, soğuk bir gülümsemeyle karşılık verdi:
“Bu sefer ödeşeceğiz”
Doktorın elleri titremiyordu; soğukkanlı bir profesyonellik ile aletlerini hazırlamaya başladı. Efsun’un içi buz kesmişti.
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama aynı zamanda öfkesini topluyor, direnmeye hazır hale geliyordu.
“Hayır… Hayır!” Efsun’un sesi boğuk, titrek ama kararlıydı. Ellerini ve ayaklarını çekiştirerek bağlarını kırmaya çalıştı.
“Bebeklerime dokunursan soyunuzu kuruturum!”
Vanessa’nın haykırışları odanın her köşesine çarpıyor, metal kelepçelerin sertliğiyle yankılanıyordu. “Ben öderim! Onları bırak beni öldür! Bedelini ben öderim!”
Yeşim, bir adım daha ileri geldi. “Hayır... Bedeli bebekler ödeyecek ”
Doktor, soğukkanlı adımlarla Efsun’a yaklaşırken Yeşim’in gözleri parlıyordu; elleri titremiyor, ama içindeki öfke, odanın havasını zehirliyordu.
Vanessa, nefes nefese ve öfkeden çılgına dönmüş şekilde bağlarını zorladı. “Doktor! Bir adım daha atarsan… seni bitiririm!” diye haykırdı.
Vanessa, yerde nefes nefese bağlanmış, gözlerinde öfke ve acı dolu bir alevle Yeşim’e baktı. Sesini bütün odanın üzerine çarpıtarak haykırdı:
“Çocukların cehennemde yanacak! İkisi de bir köpek gibi öldü!”
Yeşim’in gözleri bir an için donakaldı, öfke ile dolup taşan yüzü kırmızıya boyandı. Dudaklarını sıktı ve soğuk bir sesle karşılık verdi:
“Sus!”
Ama Vanessa durmadı; sesi daha da yükseldi, kelimeleri keskin bir hançer gibi odanın içine saplandı:
“Cenazeleri bile olmadı! İkisi de geberip gitti!”
Efsun’un gözleri doldu, titreyen elleri sedyenin kenarına sıkıca kenetlendi. Kalbi acıyla sıkışıyor, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Kendi acısını bir kenara bırakıp Vanessa’ya bakarak, onun öfkesini ve cesaretini korumaya çalıştı.
dudakları titredi, ama gözleri kararlıydı; bu an, hem kendisini hem bebeklerini koruma savaşıydı.
Yeşim, ellerini yumruklayarak Vanessa’ya doğru yürüdü. Belinden ani bir hareketle bir silah çıkardı ve doğrulttu. Vanessa, yüzündeki acı ve öfke ifadesiyle Yeşim’e meydan okudu:
“Yeşim! Çocukların nefes bile almadan öldüler! Onlar birer piçti ve onlara layık bir şekilde öldüler!”
Yeşim’in gözleri öfkeyle alevlendi. Dudaklarını ısırdı, kalbi bir volkan gibi patlamaya hazırdı. Bir anlık tereddütten sonra tetiği çekti.
Silahın Patlama sesi odada yankılandı.
Vanessa’nın bedeni geriye doğru savruldu, karnından vurulmuş, acı ve şok arasında yerde kaldı. Nefesi kesildi; gözleri büyüdü.
Efsun, sedyede öne doğru fırladı, gözlerinden yaşlar boşandı, bağırarak kardeşine baktı:
“Vanessa!”
Efsun’un sesi kırık ve çaresizdi, ama içinde patlayan öfke ve koruma arzusu gözlerinden fışkırıyordu. Ellerini yumruklayarak titreyen bedeniyle, kardeşine yardım etmeye çalıştı; ama odadaki sessizlik ve Yeşim’in hâlâ silahı elinde durması, her hareketi daha da tehlikeli kılıyordu.
Vanessa, acıyla inledi, gözleri Efsun’un gözlerine kilitlendi.
Bir an için zaman durmuş gibi oldu; nefesler kesildi, odadaki soğuk hava, kanın ve öfkenin kokusuyla dolmuştu.
İkisinin de gözlerinden akan yaş birbirlerinin yüreğine damladı.
"Vannesa beni bırakma lütfen!"
"Efsun... Yiğenlerim'
EVETTTT!!!
ŞİMDİ SIRADA KİTABI BASTIRMAK VE KALAN BÖLÜMLERE KAVUŞMAK VAR✨✨
BEN KALAN BÖLÜMLERLE İLGİLENİRKEN SİZDEN TEK RİCAM KİTABI YAYMANIZ, CANHIRAŞ AİLESİNİ SİZİNLE BULUŞTURMAYI ÇOK İSTİYORUM AMA SİZİNDE BANA YARDIMCI OLMANIZ GERKİYOR❤️🔥
EĞER KİTABI YAYARSANIZ MİNNETTAR KALIRIM VE BİRAN ÖNCE KAVUŞURUZ❤️
OY VERMEYENLER RİCA EDİYORUM VERMEDİGİNİZ BÖLÜMLERE DÖNÜP OY VERİN Kİ KİTAP ÖNE ÇIKABİLSİN🐦
SİZLERİ SEVİYORUM VE KAVUŞMAK İÇİN DESTEĞİNİZİ BEKLİYORUM🤧
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 120.57k Okunma |
7.78k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |