Azad yanında ki oğlu ile Mardin sınırına girmişti, araba hızla konağa ilerlerken arada bir dönüp oğluna bakıp tekrar sıkıntı ile önüne dönüyordu.
Son konuşmalarından sonra Agir tek bir kelime bile etmemiş başını ondan yana çevirmemişti.
Azad onun üzgün olduğunu biliyordu ve babalık duygusunu bilmemesine rağmen içinde bir yerler eziliyordu.
Telefonu çalınca cebinden çıkarıp eline aldı, Agir'in bir an gözlerinin ona döneceğini sanması ile ona baktı ama Agir son anda kendini durdurmuş yine bakmamıştı.
Diyarbakır da bıraktığı adamlarından birinin aradığını görünce telefonu açıp kulağına yerleştirdi.
"Söyle!" Dediğinde karşı taraftan bir inleme sesi duyuldu.
Efsun'un konağına yerleştirdiği adamıydı, anlaşılan efsun onun da canını okumuştu.
"Ağam geliyor, üstelik bütün aşireti ile birlikte" dediğinde dudağı beli belirsiz kıvrıldı.
"Önce konağa geldi, ben dahil bütün korumaları vurdu. Sonra emir verip bütün aşiretini toplayıp yola çıktı. Öfkeli ağam fazlası ile" diyen adamın sesinde ki korkuyu almıştı ve bu ona zevk veriyordu.
"Kapat" deyip tam kapatacaktı ki "Ağam" diyen adam ile durdu.
"Ben geri dönsem olur mu? Çünkü döndüğünde hepimizi parçalayacağını söyledi" diyen adamın yüzüne kapattı telefonu.
İstediği kadar kişiyi vurabilirdi, bu onu rahatlatmaz daha da öfkeyendirirdi biliyor.
Onun istediği de sakin bir Dildar değil, öfkeli bir Efsundu.
Belki öfkesine yenilip yanına dönerdi.
"Annem geliyor değil mi?" Diyen Agir ile Ali'nin de bakışları onu buldu.
dudaklarında bir tebessüm vardı.
Annesi ölür yine de ondan ayrılmazdı biliyordu.
Bu adam ile gelmesinin tek sebebi annesine zarar gelmemesi içindi çünkü annesinin yanında Salih ve Vanessa teyzesinden başka kimse yoktu.
Bu adam ne yaparsa yapsın onu bırakmayacağını da bildiği için kendisi gelmek istemişti.
"Ona bu kadar güveniyor musun?" Diye sordu başka bir soru sorup.
Agir anında cevabını vermişti.
"Sen belki anana güvenmiyorsun, ondan bu kadar rahatsın ve bir annenin evladı için neler yapacağını bilmiyorsundur ama ben biliyorum o yüzden anneme herkesten çok güveniyorum"
Azad'ın boğazı düğüm olunca yutkunamadı, bilmiyordu.
Annesi o daha çocukken ölünce annelik ne demekti öğrenememişti.
Babasının sonradan evlendiği kadından da ne sevgi görmüştü ne de merhamet o yüzden anne evladı için ne yapar bilmiyordu.
"Neler yaparmış anneler evladı için?" Diye sordu bu sefer.
"Hepsini bir tutmam ama benim annem tırnağım kırılsa dünyayı kırar geçer, yere düşsem dizim yansa, bak bu dünyanın külleri etrafta uçuşur" dediğinde sesinde bariz bir gurur vardı.
Azad annesini bu kadar benimsemesine ayrı sevmesine ayrı hayran kalmıştı.
Bu her halinden belliydi ki ikisinden olan bu can kimsenin eline geçmeyecek bir yürekteydi.
Öyle bir evlatları vardı ki, adını da şanını da tek başına yürütürdü.
Aslan gibi yüreği vardı ve o yürek o kadar büyük olmasına rağmen tek annesini sığdırmıştı.
"Peki baban?" Diye sorarken içinde bir korku belirdi.
Bu çocuk babasına dair ne biliyordu? Annesi onu öldü olarak mı tanıttı yoksa kötü bir adam olarak mı?
Agir'in baba hasreti yine küçük omuzlarına yüklenip onu ezmeye çalıştı ama babası gibi ustaca duygularını saklıyordu.
"Babam yok ağa! Öldü" dedi Agir sesine yansayan hüzün ile.
Nedensizce bu adam ona bir şeyler sorduğunda cevap vermesi gerekiyor gibi hissediyordu.
Annesinin kokusunu almak istedi bu anda, üzülmüştü belki annesini görse babasının olmayışına üzülmezdi ama annesi de yoktu ve içi burkulmuştu.
Agir bir anlık merakına yenik düşüp "Sen evli misin? Çocuğun var mı?" Diye sordu.
Azad ondan gelen soru ile derin bir nefes aldı, ne diyecekti?
"Evli değilim, çocuğum da yok" dedi gözleri oğlunun çehresinde dolaşırken.
Ona gerçekleri söylemek için beklemesi gerekiyordu çünkü oğlu ondan şuan nefret ediyordu.
Önce kendini sevdirecek sonra da gerçekleri anlatacaktı.
"Belli oluyor" diyen oğlu ile kaşları çatıldı.
"Nerden belli oluyor?" Diye sordu merakla.
Ali onları dinlerken yüzünde bir tebessüm vardı.
İlk yanyana gelişleri ve kötü de olsa ilk sohbet edişleriydi buna seviniyordu ta ki Agir'in büyük bir öfke ile dediklerine kadar.
"Çünkü bir anne ve evladını zorla ayırdın, eğer içinde insanlık yoksa belki çocuğun vardır da kendini annemin yerine katar merhamet edersin diye düşünüyordum ama anladım ki kalbin taştanmış, iyi ki de çocuğun yokmuş çünkü hiçbir çocuk böyle babası olsun istemezdi... Mesela ben senin gibi bir baba hayatımda istemezdim"
Agir'in acımasızca ve boyundan büyük ettiği laflar ile Ali'nin gülüşü dudaklarında solarken Azad'ın içi titredi.
Kalbi göğüsüne öyle ağır bir darbe indirdi ki geriye doğru yaslandı.
Ağır ağır yutkundu sadece, gözleri aynadan Ali ile buluşunca Ali kehribarlara dolan hüznü görmüştü.
Şoför bile ağalarının bu haline üzülmeden edememişti.
Azad anında beynine ağır bir darbe daha yedi, başını sağa eğerken ağrının durmasını umuyordu.
Efsun'dan ne farkı kalmıştı sahi?
Efsun evladını ondan ayırmıştı, peki ya o aynısını yapmamışmıydı?
Belki Agir de Azad da birbirlerinden haberdar değildiler ama Efsun ve Agir birbirine bağlı yaşıyordu.
"Agir, kimsenin içini bilemezsin değil mi? Aslında Azad çok iyi ve merhametli bir adamdır" dedi Ali başını çevirip Agir'e tebessüm ederken.
Agir hala güneşe bakarken kıkırdadı.
"Ben böyle merhamet görmedim ki savunayım, benim annemin bir suçu yoktu. Sırf kardeşi ve dayım birbirini sevdiler diye bunun kefaretini ne ben ne de annem ödemeliydik, kimse kimse ile zorla evlenemez ve emin olun annem ve bu yanımda oturan zalim ağa da evlenmeyecek çünkü ben hala yaşıyorum" dedi.
Ali Azad'a bakınca Azad'ın donmuş bir şekilde oğluna baktığını gördü.
"Ağam geldik" diyen şoför ile Agir'in gözleri büyük olan konağa değdi.
Araba yavaşça durduğunda Ali hemen Agir'in kapısını açtı, Agir saatler sonra dönüp ilk defa yanında oturan adama baktı ve "Umarım adamların fazladır ağa, yoksa annem geldiğinde tek başına kalacaksın ve ben hayatımda ilk defa birinin canı yansın istiyorum, bu herkese kötü bir düşünce olarak gelebilir ama bil ki konu sen olunca bütün kötülükler kulağa iyi geliyor" deyip hızla arabadan indi.
Arkasında canının yanmasını istediği adamın aslında zaten canının yandığını bilmiyordu.
Ve o kişinin babası olduğunu da.
Agir arabadan indiğinde azad da arabadan indi, kapıda bekleyen korumalar anında önlerini iliklerken konağın kapıları açıldı.
Büyük siyah kapının üzerinde aslan sembolleri vardı.
Üstünde ise Altın harfler ile "KARAASLAN KONAĞI" yazıyordu.
Agir'in gözleri önce sol tarafta kalan yola döndü, sonra da sağ tarafakine.
Birkaç saniye bekledi, bir arabanın geçmesini bekledi. Aslında beklediği annesiydi.
Babası yanına gelip durduğunda Güneş ile aralarına girmişti, üstüne düşen gölge onu huzursuz etmişti.
Güneş ile aralarına girmemeliydi.
Kapıda ki korumalar önce ağalarının heybetine sonra da yanında ki küçük ama tıpatıp ona benzeyen çocuğa baktılar.
Öyle benziyorlardı ki ikisinin de gözleri aynı ateşle yanıyordu.
Ağaları sert ama ifadesiz bakarken çocuk öfke ve nefretle bakıyordu etrafına.
Ağaları siyah takım elbise içindeyken küçük çocukta siyah bir gömlek ve siyah pantolonla duruyordu.
Duruşları aynı, bakışları aynı ve yüz ifadeleri aynıydı.
Yaşının küçük olmasına rağmen de heybetine ayrı bir şaşırmışlardı.
"İçeri geçelim" diyen Ali ile ikisi de aynı anda adım attılar.
Sonra da durup aynı anda birbirlerine baktılar.
"Geç küçük ağa, rahat ol" dedi Azad oğlunun ona benzeyişine hayranlık duyarken.
"Asıl sen geç ağa konağına, malum birazdan başına yıkılacak. İyiyce hasret giderirsin" dedi Agir de alaylı bir ses tonu ile.
Herkes şaşkınlık ile ona baktığında Azad hiçte sinirlenmemiş bu büyümüşte küçülmüş haline gurur duyarak bakıyordu.
Allah vardı, efsun evladını güzel büyütmüştü.
"Geçeyim bakayım, yıkılmaz konağıma" diyen Azad önden gidince Agir kaşlarını çatarak ona bakıyordu.
Ali birbirine benzeyen iki adam ile kahkahasını engellemeye çalışarak Agir'in yanina geçip eli ile konağı gösterdi.
Agir sinirli ve sert adımlar ile Azad'ı takip edip konağa girdiğinde kocaman bir avlu önce karşıladı onu.
Sonra iki taraftan oldukları avluya inen merdivenler ve o merdivenlerin başlarında ki aslan figürleri.
Avluda ki büyük yemek masasında oturan kişiler ile içi huzursuz olmuştu.
6 kişi vardı orada ve hepsi şaşkınlık ile Azad ve ona bakıyorlardı.
Ama aralarından 3 kişi öfke ile sadece Agir'e bakıyordu.
"Abi" diyen genç yani Asaf ayağı kalkıp abisine ve ilk defa gördüğü yeğenine baktı.
"Şermin hanım!" Diye seslendi Azad konağın ortasında dururken.
Ali'nin annesi hemen elini havlu ile silip dışarıya koştuğunda önce oğlu Ali'ye baktı sonra Azad'a ama adımlarını durduran etrafa sinirle bakan ve Azad'a benzeyen çocuk ile durmuştu.
"Agir'i odasına götür" dedi sadece.
Kadın şaşkınlık ile oğluna baktığında Ali sonra konuşuruz bakışı atıp Azad'ın dediği şeyi yapmasını işaret etti.
Şermin hanım "Tabi" diyerek tam Agir'e ilerleyecekti ki Gülsüm hanım ayağı öfke ile kalkıp
"Hiçbir yere gitmiyor! Ne olduğunu bilmediğim birini eve sokmam!" Diye bağırdı.
Gülsüm hanım Azad'ın üvey annesiydi ama Azad'ın ona tahammülü yoktu bunu hep unutuyor kendini konağın hanım ağası sanıyordu.
Azad'ın ve Agir'in kaşları aynı anda çatıldığında Gülsüm hanımın kız kardeşi Mine ve onun kızı Selma keyifle arkasına yaslandılar.
Evin geri kalanı yani Azad'ın erkek kardeşi Asaf, abisi Muhammed ve onun eşi Yasemin ise tedirginlikle Azad'a ve Gülsüm hanıma baktılar.
Azad öfke ile ona doğru bir adım attığında ondan önce Agir dudaklarını araladı.
"Bende senin karanlık evine bayılmıyorum hanım teyze, ne olduğumu belli ki bilmiyorsun ama unutma bende senin ne olduğunu bilmiyorum, bildiğim tek şey hiç birinizin insan olmadığı" dedi öfke ile.
Annesi yanında yoksa kendisini savunabilirdi çünkü annesi ona böyle öğretmişti.
İyi olana iyi olurdu ama zalim olana da onun gibi davranmaktan geri durmazdı.
Gülsüm hanım dair herkes ona şaşkınlık ile bakınca Azad keyifle omuzlarını dikleştirdi.
Gülsüm hanımın rengi kızarırken "Haddini bil, bu ne cüret!" Dedi elini masaya vurup.
Agir ona gözlerini devirip, hala şaşkınca ona bakan Şermin hanımın yanına gitti.
"Bana annem gelene kadar kalacağım yeri gösterir misin teyze?" Dedi kibar olmaya çalışırken ama sesinin sert çıkmasına engel olamıyor gittikçe sinirleri bozuluyordu.
Kadın şaşkınca ona kafasını sallayıp merdivenleri gösterirken kimseye bakmadan merdivenlere yöneldi.
Arkasından bakan hayranlık dolu bakışlardan haberi yoktu.
Şermin ve Agir yukarıya çıktığında yukarıdan Agir'in sesi yükseldi.
"Sağol teyze, şimdi yapacağım hareketi üstüne alınma lütfen" dediğinde herkesin bakışları yukarı taraftaydı ama kimse onu görmüyordu.
Merdivenlerin başında Şermin hanım görüldüğünde önce "BU EVİ BAŞINIZA YIKACAĞIM GİDENE KADAR!" diye bağıran Agir'in sesi yükseldi sonra da öyle bir kapı çarpma sesi geldi ki Yasemin korku ile irkilmişti.
Azad aldığı keyif ile dudaklarını birbirine bastırdığında Ali dayanamayarak "Aynı babası görüyor musunuz?" Deyip kahkaha attı.
Gülsüm, mine ve Selma sinirle ona baktığında kimseyi takmıyor hala kahkaha atıyordu.
"Kardeşim bu çocuğun senin olduğunu öğrenmek için DNA testine gerek bile yok" deyip bir kahakaha da Muhammed saldı ortaya.
Yasemin ve Asaf da gülünce Gülsüm "Kesin sesinizi!" Diye bağırdı.
Azad yetmezmiş gibi bir de oğlu çıkmıştı başına, yıllardır ondan kurtulmanın çaresini ararken onun tıpatıp aynısının birden ortaya çıkmasını beklemiyordu.
"Yalan mı anne? Yeğenim aynı babası" dedi Asaf da aldığı keyif ile.
Asaf ve Rojda Gülsüm hanımın öz cocuklarıydı ama Muhammed ve Azad üveydi.
İkisinin annesi öldüğünde Gülsüm hanim babaları ile evlenip bu konağa gelmişti.
Der
di Hasan beyi sevmesi değil, para ve güçtü.
"Bana bak Gülsüm hanım, o ağzından çıkan kelimelere dikkat edeceksin!" Dedi Azad gözlerinde ki nefret ve sinir ile.
Gülsüm her ne kadar Azad dan korksa da bunca serveti ve gücü ona bırakamazdı.
"Senin çocuğun olduğu nerden belli, belki de o kadın başkasından ya-" diyecek oldu ama Azad
"O cümleyi sakin tamamlayayım deme!" Diye gürleyince korku ile irkildi.
"Benim çocuğum olduğunu öğrenmek istiyorsan gözlerine bak Gülsüm!" Diye devam ettiğinde Gülsüm bir süre sustu.
Bu ihtimal bile Azad'ın gözlerinin kanlanmasına sebep olurken kimsenin böyle bir cümle kurmasına izin vermezdi.
"Abi peki Hazal?" Diye sordu Asaf onun yanına gelirken.
"Hazal davası kapandı, Hazal sevdiğini bende oğlum ve anasını alacağım!" Dediğinde Selma'nın gözleri doldu.
Oda Azad'ı sevmiyordu ama Teyzesinin yolunda gitmeye devam ediyordu.
"Sen ne diyorsun Azad! Ben kızımı bana getir diye beklerken o uğursuz kadını ve oğlunu mu getireceksin!" Dedi Gülsüm hanım tekrar bağırıp.
Azad sabırla gözlerini yumduğunda Muhammed araya girerek "Hazal sevdiği adamın yanında kalacak! Eğer onu zorla vermeye kalkmasaydın şimdi yanımızda olurdu" dedi sesinde ki öfke ile.
Muhammed Gülsüm hanımın kardeşi ve ona yaptığı hiçbir şeyi unutmamıştı o yüzden o da sadece Hazal ve Asaf için bu kadına tahammül ediyordu.
"Kimse kimseyi zorla almıyordu Muhammed ağa! Hazal kendisi istedi önce" dedi Mine yine fesatlık yaparken.
"Ablam senin oğlunu hiç istemedi teyze, bunu en iyi siz biliyorsunuz" dedi Asaf ta geri kalmayarak.
"Bu çocuk senin oğlun olduğunu biliyor mu?" Diye araya girdi Yasemin.
Sesi kadar kendisi de güzeldi, Urfa'nın dilinde güzelliği ile anılan yasemin kapısında onca ağa varken daha lise de gönlüne düşen sevdası ile evlenmişti.
Yüreği kadar yüzünün güzelliği kocasını her an etkilerken kimseye bir kötülüğü dokunmaz hep masumun elinden tutardı.
"Şuan bilmiyor ama öğrenecek, o vakte kadar bir kişi bile bunu dile getirmeyecek" dediğinde gözleri sadece üç kişinin üstünde öfke ile durdu.
"Özellikle siz, eğer anası ve benden önce ona bu gerçeği söylerseniz o ağzınızın içinde olan ve sadece fesatlığa çalışan dilinize veda edersiniz" dedi tehtidkar bir şekilde.
Üçü de yerine sinerken Azad'ın gözlerine bile bakamaz o gözlerde ki ateşte yanmaya cesaret edemezlerdi.
Yukarıdan birşeylerin kırılma sesi gelirken Asaf hemen ileri atılmak yukarıya çıkmak istedi ama
"Karışma, sinirini atana kadar durmayacak" diyen Azad kendinden biliyordu bunu.
Öfkesi de ona çekmişti, onu gördüğü ilk anlamıştı.
Agir'in odasının kapısı açılınca bir kaç saniye sonra merdivenlerin başında görüldü.
Herkese tek tek bakıp en son onunki ile aynı olan gözlere baktı.
Üstünde ki gömlek kırışmış saçları da dağılmıştı.
"Bu oda çok dağınık, ben dağınık yerde kalamam" dediğinde Azad'ın içinde adeta kuşlar kanat çırpıyordu.
Nasıl da hem sinirli hem de sakin duruyordu kurban olduğu.
"Şermin hanım, diğer odasına götür" dedi Azad sadece.
Şermin hızla yine Agir'e ilerlerken Agir elini kaldırıp "zahmet etme teyze, içeride ki kasvet ten boğulmamak için dışarıda oturacağım" deyip merdivenlerden inip yemek masasının karşısında ki sedire oturdu.
Annesini burada bekleyebilirdi.
Yasemin yerinden kalkıp ona öfke ile bakan Gülsüm hanıma rağmen zarifçe gidip Agir'in yanına oturdu.
Ona baktığı her saniye babası ile bu kadar benzeyişine hayret edecekti.
"Merhaba" dedi kibarca tebessüm edip.
Agir yanına oturan kadına yan bir bakış atıp,
"Benim adım yasemin, bu evin geliniyim" dedi.
Agir yanında ki kadının masum sesi ile başını ondan yana çevirdi, "Benim ismim de Agir, memnun olmak isterdim ama başka bir yerde tanışsaydık" deyip Azad'a ters bir bakış yolladı.
Muhammed eşi ve yeğenine tebessüm ile bakarken Selma araya girip,
"Kim kattı ismini, Anne-" diyecek oldu ama Agir birden ayağı kalkıp "Hiç biriniz Anamın adını ağınıza almayacaksınız! Burda kalıcı değilim, hiçbirinize bayılmıyorum. Ona göre konuşun!" Diye bağırdığında Selma yüzü morararak susmuştu.
Agir normalde kadınlara ayrı bir saygı duyardı ama bu kadın ona bir ezikmiş gibi bakıp küçümseyici bir tonla konuşunca dayanamamıştı.
Burda ki kimseye annesini erdirecek değildi.
"Agir, bence ismin çok güzel. Anlamını biliyor musun?" Diye sordu Yasemin dikkatini çekmeye çalışırken.
Agir tekrar sinirle yerine oturduğunda "Biliyorum, Ateş demek" diye cevap verdi.
"Bence sana uyan tek isim bu" deyip bir kahkaha attı Yasemin.
Agir kaşları çatık bir şekilde onunla konuşmak isteyen kadına döndü.
"Neden öyle söyledin?" Diye sordu.
"Gözlerin Ateş gibi yanıyor, öfken de öyle" diye cevap veren kadına hafif başını eğerek saygı gösterdi.
Azad onun yaseminin yanında olması ve kendini her türlü koruyacak olmasını bildiği için merdivenlere yöneldi.
Birkaç basamak çıkmıştı ki telefonu çalınca durup cebinden çıkardı.
Telefonu kulağına yaslayıp "Söyle" dediğinde adamlarından biri "Ağam, Efsun şanlı geldi. Meydanın orada gördük en son, oraya doğru geliyor" diyen Adam ile bir basamak daha çıktı.
"Tamam" deyip kapatırken adamın dedikleri ile durdu.
"Ağam Mardin'in girişini, birde geçtiği yerleri adamlarına yaktırıyor. Özellikle meydanı inip kendisi yaktı"
Tam o anda konağın önünde bir çok arabanın fren sesleri duyuldu.
Azad arkasını dönüp Agir'e baktığında Agir de gülerek ona bakıyordu.
Annesinin geleceğini biliyordu, işte gelmişti.
Herkes ayaklanınca bir araya toplandılar, havaya bir el ateş edildiğinde kapının önünden Efsun'un sesi yükseldi.
"Azad Karaaslan!" Diye bağırıyordu.
"Daye" diyen Agir de umutla ayağı kalktığında konağın kapıları açıldı, önce içeriye Azad'ın korumaları doluşunca kapının önünde o görüldü.
Üzerini değiştirmemiş, yeşil gözleri sinirle titrerken kumral uzun saçları dağılmıştı.
İçeriye bir adım attığında arkasında bir çok adam vardı.
Ama ona göre çok azdı çünkü Efsun birçok adamını şuan Karaaslanlara ait mekanlara göndermiş ve her yeri yakmaları için emir vermişti.
Azad'ın telefonu farklı numaralardan üst üste arama alınca telefonunu kökten kapatmıştı.
Efsun'un adamları dışarıda kalırken yanında sadece Ferhat, Dijvan ve Salih vardı.
Efsun elinde ki silahı ile içeriye bir adım attığında gözleri herkesi tek tek taradı.
Gözleri oğlunu bulduğunda ise içine su serpilmişti.
Şu kaç saate öyle özlemişti ki anlatması imkansızdı.
Ona gurur ve umut ile bakan oğluna elini uzatıp,
"Yanıma gel Ateşim" dedi sinirden titreyen sesi ile.
Azad'ın gözleri oğlunu bulduğunda nasıl özlem ve sevinç ile annesine koştuğunu görmüştü.
Oğlunun ondan nefret ettiğini bilmesi içini acıtsa da merdivenleri yavaşça inip Efsun'un karşısında durdu.
Agir hızla annesine ilerlerken önüne geçen koruma kaşlarını çatmasına sebep oldu ama o koruma saniyeler içinde önünde diz çökmüştü çünkü Efsun oğlunun önüne geçen korumanın bacaklarına üst üste ateş edip ayaklarının önüne düşmesine sebep olmuştu.
"Yüreğiniz varsa biriniz daha bana gelmesine engel olun! Olun ki hepinizi onun ayaklarının önüne paspas edeyim!" Diye bağırdı Efsun.
Mine ve Selma korku ile birbirine yaklaştığında diğerleri Efsun'un bu cesaretine hayranlık duyuyordu.
Azad sesini bile çıkarmıyor, sakince olanı biteni izliyordu.
Agir annesinin yanına varıp elini tuttuğunda Efsun hemen onu arkasına aldı.
Gözleri Azad'a döndüğünde ise "Eğer bir daha oğlumu benden ayırırsan şuan yanan Mardin gibi bu konağında içinde sizlerle birlikte yakarım!" Dedi.
Azad ona doğru bir adım attığında, Ferhat, dijvan ve Salih'in silahlarının anında hedefi olmuştu.
Azad'ın korumaları da anında silahlarına davranınca Azad elini kaldırıp silahları indirmelerine sebep oldu.
"Demek Mardini yaktın ha? Bu ne cesaret Dildar,? Kimin şehrinde olduğunu ya da karşında kimin olduğunu unutmuşsun bakıyorum" dedi Azad alayla.
Gücünün, kudretinin sınırı yoktu ama şuan kapısında ki adamları öldürmemesi tamamen oğlu içindi.
Ondan daha fazla nefret etmesin ve korkmasın diye sabredecekti.
"Söz konusu oğlum ise, hükmün de gücünde içimde ki öfkenin yanında hiçtir!" Dedi Efsun sinirle.
Azad ona baktığında içinde oluşan gurura ve hayranlığa engel olamıyordu.
Dijvan bir adım ileriye çıkıp "Berdel dışında bütün hükümler kabulümdür! Şimdi kararını soyle Azad ağa" dedi.
Ne kardeşine ne de yeğenine bunu yapamazdı.
"O halde diz çok Dijvan, kanını şimdi akıtacağım!" Diyen Azad ile Efsun kaskatı kesildi.
Asaf, Muhammed ve Yasemin tedirginlik ile Azad'a bakarken hiçbiri bunu istemiyordu.
Hazal hepsinin gözbebeğiydi ve Dijvani da tanıyorlardı.
Ne Hazal'ın bu kaderi yaşamasını ne de Dijvanın ölmesini istiyorlardı.
Gülsüm hanım keyifle omuzlarını dikleştirdi.
Dijvan ölürse Berdel yapılmaz ve bu kadın ile oğlu da buraya gelmezdi.
Agir içinde ki öfke daha ne kadar büyüyecek bilmiyordu, "Dayı bu adam katil, yapma" dediğinde Azad'ın elleri yumruk oldu.
Oğlu için ne kadar sabretse de onun gözünde katil olmak gücüne gidiyordu.
İstediği tek şey ona nefretle ve öfke ile bakmamasıydı ama bu şartlarda bu mümkün değildi.
Dijvan ona bir adım daha attığında elinde ki silahı bırakmıştı.
Ölümde kabulüydü zira kardeşinin oğlu olmadan neye dönüştüğünü gözleri ile görmüştü.
Hazalı canından çok sevse de vicdanı kardeşi ve yeğenini ayırmaya el vermiyordu.
Hazal'ın Efsun tarafından güvende olacağını ve ona gözü gibi bakacak olmasını bildiğinden içi rahattı.
"Azad, sürgün hükmünü ver kabul edelim. Abimin kanını dökmene de izin vermem, izin ver evlenip burdan gitsinler yoksa o kan döküldüğü an birdaha durulmaz" diyen Efsun bir adım daha attı öne doğru.
Karşısında ki bu adam ne ara bu kadar vicdansız gaddar olmuştu.
Aklı bir türlü Azad'ın bu kalpsizliğini anlamıyordu.
Eskiden içi merhamet ve sevgi ile dolu olan adam neredeydi?
Yoksa meydanda vurup öldürdüğü o adam mıydı?
Halbuki öldürmek istediği şuan karısında duran adam dı, sevdiği adam değil.
"Ben kızımı sizin gibilere vermek için büyütmedim!" Diye bağırdı Gülsüm hanım öne çıkarken.
Azad'ın gözleri omzunun üzerinden öfke ile ona dönünce bir adım geriye gitti hemen.
Azad'dan her ne kadar korksa da, gücü ve parayı kaybetmekten daha çok korkuyordu.
Efsun'un gözleri önce onu sonra da arkasında ki selma'yı buldu.
Bu kadının derdi kızı değildi bunu biliyordu.
Zira Azad'a küçükken ne yaptıysa hepsine şahit olmuş, duymuştu.
Azad'ın öz annesi ile Efsun'un annesi çok yakın arkadaşlardı.
İkisi de hatırlamazdı ama çocukken hep bir arada olurlardı ta ki Azad'ın annesi ölünce ve bu kadın bu eve gelinceye kadar.
Sonra yıllarca birbirlerini görmemiş, ilk defa Urfa da bir düğünde göz göze gelmişlerdi.
O gün ikisinin de içinde ufak bir kıvılcım baş göstermişti.
Zira Azad'ın o gün Efsun halay başıyken ayaklarının önüne altın yığmasının başka açıklaması yoktu.
Kimse bilmezdi Azad'ın gönderdiğini o altınları ama Efsun bilirdi.
O gün Azad'ın gözlerine bir defa bakmak kalbinin göğüsünün arasında kuş gibi titremesine sebep olmuş ve Kalbine büyük bir aşk düşmüştü.
"İçinde ki bu haset nedir Gülsüm hanım? Bizim gibiler dediğin kapısına senin gibileri yaklaştırmaz diye mi bu kıskançlığın?" Dedi Efsun kaşları çatık bir halde ona bakarken.
Gülsüm bugün ana ve oğlunun ne olduğunu anlamış ve eğer bu eve yerleşirseler ona kök söktürecek olduğuna emin olmuştu o yüzden Azad'a rağmen devem etti.
"Ağzından çıkanı kulağın duysun Şanlı'ların yüz karası! Belli ki gavur ellerde kala kala onlar gibi arsız olmuşsun" dediğinde Azad ve Agir'in öfkeli bakışları anında onu buldu.
Ferhat, dijvan ve Salih ona doğru hareketlendiğinde Efsun elini kaldırıp durdurdu onları.
Asaf annesine yaklaşıp "Anne asıl senin ağzından çıkanı kulağın duysun, karşında kim var unutma. Ecelini erkenden çağırma!" Diye fısıldadı öfke ile kolunu tutup geriye çekerken.
Abisi kadar, Efsun'un da şanı doğuda konuşurdu, içinde ki cesaret ve gözü karalığı kimsede yoktu.
Yıllar önce abisini sevdasına rağmen vurduğunda Şanı yıllardır insanların dilinde destandı.
"Kanın damarlarında hızlı dolaşıyor Gülsüm hanım zira bana bu lafları etmenin başka açıklaması olmaz, izin ver o kanını azaltayım ki bir daha kime ne dediğini bilesin!" Dediği gibi silahının hedefi Gülsüm hanım oldu.
Bir an tereddüt bile etmeden onu omzundan vurduğunda Gülsüm acı içinde çığlık atarken , kız kardeşi ve yeğeni de korku ile çığlık atıp geriye kaçtılar.
Yasemin in dudakları belli belirsiz kıvrıldı, ne zamandır yapmak istediğini Efsun yapmıştı.
Bu kadının kocasına her küçümseyici bakışı ile onu bir kaşık suda boğmak istemiş ama kaynı ve görümcesi hatrına durmuştu.
Efsun ise tam ona layık bir eltiydi, yasemin bunu başından beri biliyordu.
Asaf Annesine atılıp onu yerden kaldırdığında,
Sesini edemedi çünkü şuan huzurda abisi vardı.
Azad dönüp Gülsüm hanıma bakmadı bile, Efsun yapmasaydı o yapacaktı.
Ali Azad'ın yanında dururken dudaklarını birbirine bastırdı, Allah var bu kadın ölse kurban kesecekti.
"Evime gelip atıp tutarsın Efsun, hüküm istedin verdim. Dijvanın ölmesini hüküm kıldım, diz çok Dijvan" dedi Azad belinden silahını çıkarırken.
Dijvan Efsun'un uyarılarına rağmen onun karşısında durduğunda "Vuracaksan ayakta vur Azad ağa zira ben kimsenin önünde diz çökmem" dedi.
Azad silahını anında kaşlarının ortasına yasladığında "Dayı" dedi Agir korku ile.
O anda konaktan içeriye Hazal girdi, üstünde ki yeşil elbise ile gözleri ıslak ve dudakları titrek bir şekilde Efsun'un yanında durup,
"ABİ KURBAN OLAYIM, KALBİMİ SÖKME!" diye bağırdı.
Azad'ın ve diğerlerinin gözleri onu bulduğunda Hazal'ın omuzları koşmuş gibi hızla inip kalkıyordu.
Hazal ne kardeşlerine ne de acı içinde ağlayan annesine baktı, gözleri sadece Sevdasının alnında ki namludaydı.
"Abi ona acımıyorsan, bana ve bebeğime acı. Onu babasız bırakma, bizim yaşadığımızı bebeğime de yaşatma" dedi ağlayarak.
Dijvanın gözleri eşine döndüğünde genzi sızladı.
Daha doyamadan, bebeğine kavuşmadan ölecekti belki ama içi rahattı.
En azından bir ömür boyu kardeşi ve yeğenini ayırmanın azabı içinde yanmayacaktı.
"Hazal buraya gel!" Dedi Gülsüm hanım acısına rağmen.
Hazal ona bakmayı reddetip hala abisine yalvaran gözler ile bakınca Gülsüm hanım korumalarına bir baş hareketi yapıp Hazal'ı onun yanına getirmeleri emrini verdi ama Ferhat ve Salih Hazal'ın önüne geçerken Efsun silahını bu sefer hazal'a yaklaşmaya çalışan korumaya çevirdi.
Onu da karın boşluğundan vurduğunda,
"Hazal bizim gelinimizdir Gülsüm hanım, Siz bizim gelinimize yaklaşamazsınız!" Diye bağırdı.
Dijvan kardeşine gurur ile bakarken Efsun'un asla onu yalnız bırakmayacak olmasına tebessüm etmişti.
"O benim kızım! O bir Karaaslan!" Diye bağırdı Gülsüm hanım.
"O Karaaslan değil bir Şanlı! Karnında ki de Şanlı'ların kanıdır, gayrı o bize aittir!" Dedi Efsun.
"O halde arkanda sakladığın çocukta bize aittir çünkü -" diye devam edecek oldu Gülsüm hanım ama Azad anında havaya bir el ateş edip,
Efsun'un kalbi boğazında atarken Bakışları Azad'ı buldu.
"Karar senin Efsun, ya abinin canı ya da Sen ve oğlun!" Deyip tetiği indirince Ha
zal'ın dudakları arasından bir çığlık koptu.
"Andım olsun, kocamı öldürürsen iki cihanda da elim yakanda olur!" Diye devam etti.
Azad'ın öfkeli bakışları onu bulduğunda hafif dumura uğramıştı çünkü Hazal asla ona bırak sesini yükseltmek, kaşlarını bile çatamazdı.
Hazal Azad'ın kalbinde ki kız çocuğu sevgisiydi.
Asla annesi ile bir tutmamış hep annesine benzemesin diye onu kötülüklerden uzak tutmuştu.
Azad'ın bakışları bu sefer çaresizlik ile bir Hazal'a bir de abisine bakan kadını buldu.
"3 ten geriye sayıyorum, kararını ver!" Dedikten sonra geriye doğru saymaya başladı.
Agir Efsun'un sırtına başını yaslayıp gelenden kendini korumaya çalışırken herkes Azad'ın elinde ki silaha bakıyordu.
Efsun ne yapacağını şaşırmış bir durumda gerilirken sırtına kafasını yaslayan oğluna dokundu, güç bulmak istiyordu.
"Daye, dayım ölmesin" dedi Agir titrek bir sesle.
Dijvan gözlerini karısından çekmeden tebessüm etti.
"Dijvan!" Diye bağıran Hazal karnını tutunca Efsun'un ağzından tek bir cümle döküldü.
İşte o an Azad havaya bir el ateş edip,
"Kararın kabulümdür, hazırlığını yap yarın nikah kıyılacak!" Dedi.
O an iki kişinin gözlerinden bir damla yaş yanağına süzüldü.
Selma, kaçırdığı fırsata ağladı.
Agir ise annesinin çaresizliğine ve kendini kurban edişine bir damla gözyaşı döktü.
Dudakları titrerken "Yakacam Azad karaslan! Seni de bu konağı da yakacağım. Annemin çaresizliği için seni öyle bir çaresiz bırakacağım ki annemden medet umacaksın!"
Dilinde ki bu yemin kalbine mühürlendi, kehribarlarından akan damla damla yaş annesinin sırtına değerken kalbi kuş gibi titriyordu.
Bu adamdan nefret ediyordu artık, kalbine ekilen nefret tohumunun adı "Azad Karaaslan" dı.
Alıntı yine WhatsApp kanalından gelecektir💞
Okur Yorumları | Yorum Ekle |