8. Bölüm

7/BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

"Üzüldüğünü anlayamayan seni mutlu edemez"

 

EFSUN'DAN

 

Hayatım daha ne kadar alt üst olacak bilmiyorum, bir sabah telefonu ile kendimi önce Diyarbakır'da bulmuştum sonra bir meydanda. Sonra bir hükmün ucunda ardından nikah masasında, sonra da 7 sene önce ki hayalim olan evde.

 

Şimdi ise yanı başımda uyuyan oğluma bakıp hayatı sorguluyordum.

Benim yüzümden bütün düzeni bozulmuştu ve kendini bambaşka bir hayatın içinde bulmuştu.

 

Aslında psikolojik olarak iyi değildi ama dimdik durmakta ısrarcıydı.

Ne olursa olsun asla yıkılmıyor ve benimde yıkılmamam için "Dik dur" diyordu.

 

Gözlerini kırpıştırınca hemen gözlerimi kapattım, bana hala kızgındı ve şuan yüzleşmeye mecalim yoktu.

Üzerimde bir ağırlık var gibiydi.

 

Bir kaç dakika sessizlik olduğunda bana doğru döndüğünü hissettim.

Sonra yüzümde tüy kadar hafif bir dokunuş hissettim, ardından sıcak dudaklar.

 

Her sabah olduğu gibi beni yanağımda ki gamzeden öpüyordu.

 

"7 yaşında olabilirim ama fazlası ile akıllıyım anne, yani bir insanın uyurken kirpiklerinin titremediğini biliyorum" dediğinde zekasına bir kere daha kurban oldum.

 

Tek gözümü açtığımda gülerek bana bakması içimde ki derdi tasayı bana unutturmuştu.

 

"Bu kadar bilgili olmanı sevmiyorum" diye homurdanıp diğer gözümü de açtığımda yatakta oturur pozisyonuna geçtim.

 

"Bu seni neden bu kadar rahatsız ediyor?" Diye sorup oda oturduğunda gözlerim yüzünü bir daha ezberlemek ister gibi onu inceledi.

 

Ateş gibi yanan gözleri, gamzeleri, uzun kirpikleri, gür dağınık sacları.

 

Oğlum çok yakışıklıydı.

 

"Sanki bir iltifat gelecek gibi?" Deyip onu izlememe vurgu yaptığında kaşlarımı çattım.

 

"Çatma hemen kaşlarını da yeşillerin gölgelenmesin?" Deyip ayağı kalkıp karşımda durdu.

 

Kaşlarım düz bir hal aldığında "Ha şöyle gönlümün baharı, bir de gülersen daha ne isterim" demesi gülmeme sebep olurken ayağı kalkıp ona sımsıkı sarıldım.

 

Diz çökmedim ama hafif eğildim bu bile homurdanmasına sebep olurken saçlarımdan öpmesi içimi eritti.

 

"Agir bana kızgınsın biliyorum, neden böyle iyi davranıyorsun?" Deyip ondan ayrılıp tekrar yatağa oturdum.

 

Önüme geçtiğinde "Sana kızabilirim ama kırılamam daye, özür dilerim. Sana öyle bağırıp affetmeyeceğimi söylememeliydim" dediğinde genzim sızladı.

 

Muhteşem bir evlada sahip olmak en büyük şansım olabilirdi.

 

"Önemli değil, kızman kadar normal bir şey yoktu o durumda" dediğimde başını sağa sola sallayarak reddetti.

 

"Hayır anne, sana ilk defa bu kadar öfkelendim ve bu beni çok üzdü. Evet içimde öfke var ama senin bir gülümsemen her şeyi değiştiriyor" dediğinde eli saçlarımda dolaşıyordu.

 

"Agir, seni seviyorum" deyip yanağına bir öpücük kondurdum.

 

Gamzelerini göstererek güldüğünde "Benden daha çok değil anne, biliyorum burda kalmak istemiyorsun ve bende istemiyorum ama kendini üzme, bana hep dediğin gibi her gecenin bir sabahı vardır" dedi

 

Bunları benim ona söyleyip teselli etmem gerekiyordu ama o bunu da benim yerime üstleniyordu.

 

Yüzüne sevgi dolu bir öpücük daha kondurdum, onu o kadar seviyordum ki hayatim ona bağlıydı.

 

"Elbet Azad Ağa onu istemediğimizi anlayıp senden boşanacak ve biz eski hayatımıza geri döneceğiz, o zamana kadar ben hep yanında ve elini tutmuş olacağım. Bir gün her şey güzel olacak anne ve biz o güne kadar sabredeceğiz"dedi saçlarıma bir öpücük daha kondurup.

 

"Çok olgun davranıyorsun ve ben sen çocukluğunu yaşayamadığın için üzülüyorum annecim, lütfen biraz çocuk gibi davran" dediğimde sesimde ki tek duygu çaresizlikti.

 

Oğlum çocuk olmak ne demek bilmiyorudu, mesela onu bir kere bile top peşinde koştuğunu görmemiştim, yada bir arkadaşı ile oynarken.

 

Kendi dünyası vardı ve orda benimle büyüyordu.

Elinde ise sadece küçük arabaları vardı.

 

Benden ayrılıp yüzüme baktı bir süre sonra elini yanağıma yerleştirip şevkatle okşadı.

 

"Anne ben çocuk olamayacak kadar çok ağladığını duydum, bu senin suçun değil bu benim kararım. Benim bir sınırım yok bunu biliyorsun ve ben böyle olduğum için kendimi güçlü hissediyorum, senin sessiz ama acılı ağlayışların beni güçlü bir çocuk yaptı. Bunun için kendinle gerçekten gurur duymalısın çünkü arkanda sırtını yaslayacak bir oğlun var ve özür dilerim ama sen bana böyle yaslandıkça ben bazen iyi ki ağlayışlarını duydum da acılarına göğüs gerebilecek bir çocuk oldum diyorum" dedi fısıltı ile.

 

Agir ilk defa bana neden olgun olmak istediğini anlattı.

 

"Keşke daha büyük olsaydım da seni her derdinin arasından çekip alsam ama üzülme anne ben bir gün büyüyeceğim ve bu sefer arkanda duvar olmak yerine önünde ki dağ olacağım ki kimse sana yaklaşamasın. Sana kötü sözlerin bile ulaşmasına izin vermeyeceğim" diye devam ettiğinde ona nasıl bakıyordum bilmiyorum ama onun gözlerinde saf güç ve enerji vardı.2

 

"Senin gibi bir çocuk ancak hayali bir karakter olabilirdi ama ne sevap işlediysem Rabbim seni tüm gerçekliğin ile bana hediye etti" deyip onu kollarımın arasina çektim.

 

İkimiz de birbirimize sımsıkı sarılırken "Bence benden harika bir karakter olurdu anne ve herkes benim gibi bir oğlu olsun isterdi hatta beni yazan kişi bile bunu isterdi" diyen Agir'in haylaz sesi ile kıkırdadım.

 

"Eğer sen bir karakter olsaydın seni yazan kişi ile gurur duyardım çünkü seni yazarken hiçbir sınır tanımıyor ve eminim seni yazarken zorlanıyor bile olurdu" dediğimde benden ayrılıp kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Neyim onu zorlayacak ki, bence öpüp başına koysun. Benim gibi birini yazdığı için ismi altın harfler ile yazılmalı?" Diye homurdandı.

 

Ufak bir kahakaha attığımda tatlı bir öfke ile bana bakıyordu.

 

"Agir farkında değilsin ama sen kolay yazılacak bir karakter olmazdın" dedim dudaklarımı birbirine bastırıp.

 

"O neden?"

 

"Çünkü imkansızı yazıyor, anlamıyor musun? Sen mucize gibi birisin, 7 yaşında bir çocuk bu kadar olgun davranamaz ve eminim biri seni okusaydı bunları düşünürdü" dedim kollarımı önümde bağlarken.2

 

"Eğer biri beni yazıyorsa burdan ona sesleniyorum o halde anne" diyen oğlum ile kaşlarımı havaya kaldırıp ona baktım ve dikkatle kulaklarımı kabarttım.

 

Umarım o biri kadın değildir çünkü oğlumu kimseyle paylaşmayacağım!

 

"Sevgili yazarım sakın sınırları zorlamayı bırakma çünkü bilirsin ki kurgu aleminde her karakter yazılır ve bırak 7 yaşında ki olgunluğum Agir Şanlı'nın kim olduğunu ve farkını herkese göstersin" dediğinde sesinde gizem vardı.2

 

Ben anlamadım ama o sanki onu anlayacak biri varmış gibi şifreli konuşmuştu.

 

Tam o sırada kapı çalındı, Agir hemen yanıma oturup elimi tuttuğunda ona baktım.

 

Kimseye bir açık vermek istemiyordu.

 

"Hadi onlara bir anne ve evladı nasıl olur gösterelim" dediğinde gözlerinde haylaz pırıltılar dolaşıyordu.

 

"Gel" diye seslenip bakışlarımı kapıya çevirdim.

Şermin hanım ellerini önünde bağlayıp "Hanımım kahvaltı hazır, sizi bekliyorlar" dedi yüzünde ki samimi tebessüm ile.

 

"Geliyoruz" deyip ayağı kalktığımda Agir de benimle beraber ayaklandı.

 

Şermin hanım çıktıktan sonra Agir için kıyafetini ben seçtim o da benim için bir kıyafet seçtiğinde o banyo da giyindi bende odada.

 

Banyodan çıktığında bende saçlarımı taramayı bitirip ayağı kalktım ve ona baktım.

Bu küçük yaşta beni böyle etkilemesi mucizeydi.

 

Üzerinde siyah kot bir pantolon ve siyah bir sweatshirt vardı, siyah bir spor ayakkabı ile de kendini yine belli etmişti.

Üstelik gür saçlarını da taramıştı.

 

Oğlum çok tatlıydı, bunu söylemekten hiç vazgeçmeyeceğim.1

 

Benim gibi oda beni inceliyordu.

Benim üzerimde de sport tarzında gri dar bir elbise vardı.

 

Elbise diz kapaklarımın altında bitiyordu ve çok hoştu.

Parmaklarımda gümüş yüzükler ve kulaklarımda da küpeler vardı.

 

Oğlum ve ben ne durumda olursak olalım giyimimize dikkat ederdik.

 

"Anne çok güzel görünüyorsun, bunu değiştirir misin?" Deyip kaşlarını çattınca afallayıp ona baktım.

 

Bu elbiseyi o seçmişti!

 

"Agir sende çok yakışıklı görünüyorsun, bence sende değiştirmelisin" deyip bende kaşlarımı çattığımda dışarıdan Şermin hanımın "Hanımım!" Diyen seslenişi ile "Sanırım vaktimiz yok" deyip kapıya yürüdük.

 

Kapıyı açtığımda önce benim geçmemi bekledi, bu harekti hoşuma gittiği için tebessüm ettim ve ilk once ben çıktım dışarıya.

 

Oda arkamdan geldiğinde elimi tuttu ve merdivenlerden inmeye başladık.

 

"Anne rahat davran ki daha da sinirlensinler" diyen Agir ile kıkırdadığımda oda tebessüm etti.

 

Oğlum hepsine kök söktürecek kadar akıllıydı.2

 

Merdivenleri inip yemek masasına geçtiğimizde herkes bize bakıyordu.

Tabi sadece 3 kişi nefret ve tiksinti ile bakıyordu ama onlar umurumuzda bile değildi.

 

Azad baş köşede oturuyordu.

 

Diğer yerlerde Asaf, Muhammed abi, yasemin, Gülsüm, Mine, Selma, Ali vardı.

Sadece baş köşe ve sol tarafında ki 2 sandalye boştu.

 

Ben en köşeye oturdugumda Agir baş köşenin sandalyesini geriye çekti ve gözleri Azad'ın üzerindeydi.

 

Ama Gülsüm hanım birden "Ben bile orda oturamıyorum, geç annenin yanıda otur" diye terslenince ben kaşlarımı çatıp ona baktım ama Agir bakmadı.

 

Bir omuzu alçıdayken hala yerini bilmiyordu.2

Agir'in Gözleri hala Azad'ın üzerindeyken Çekip sandalye yi oturdu.

 

"Ağa müsade istemedim ama her halde karşında bir çocuğun oturmasını sorun etmezsin diye düşünüyorum" diyen Agir ile Ali ve Asaf dudaklarını birbirine bastırıp başlarını eğdiler.

 

"Otur küçük Ağa, senden başkası yakışmazdı oraya zaten" diyen Azad ile şaşkın bakışlar onu buldu.

 

Ağır bile bir an afalladı ama hemen toparladı.

Gözlerim Vanessa'yı aradığı anda merdivenlerden topuklu ayakkabı sesi geldi ve Azad hariç herkesin bakışları oraya döndü.

 

Ağzım bir karış açık Aşağıya inen Vanessa'ya bakıyordum, diğerleri de benden farklı değildi.

 

Üzerinde kısa siyah mini bir etek ve beyaz bir bluz vardı.

Hadi ama, bu şekilde aşağıya inmemesini söylemiştim gece!

 

Ayaklarında ise beyaz topuklu çizmeler vardı.

Sarı saçlarını savura savura yanıma gelip oturmadan önce Agir'i yanağından öpmüş sonra da beni öperek oturmuştu.

 

Diğerlerine bakarak sadece ağız ucu ile "Günoo" demişti.

 

Bu kız resmen çıldırma sebebim!

 

Agir çatık kaşlar ile ona bakarken "Teyze, eteğinin gerisi nerde!" Dedi kısık ve sinirli bir sesle.

 

Vanessa önce bacaklarına sonra Agir'e bakıp sırıttı ve "Üstümde işte Küçük ağam, etek bu kadar" dedi.

 

Agir ağzının içinde homurdanıp önüne baktı ama ne dediğini anlamadım.

 

Vanessa Önünde ki tabaklara kahvaltılık katarken gayet rahattı.

 

"Edepsiz, hiç utanmadan bir de kahvaltı yapıyor" diyen Mine hanıma ters bir bakış gönderdiğimde Vanessa ona küçümseyici bir bakış gönderdi.

 

"Edep ne demek sizden öğrenecek değilim Mine hanım, siz önce dönüp aynaya bakın beni anlayacaksınız" deyip çayından bir yudum aldı.

 

Agir ona resmen gurur ile baktığında benden önce onunla da bir konuşma yaptığını anlamıştım.

Bu konağı birbirine katacaklardı.

 

"Ne varmış halimde!" Diyen Mine uzatmaya hevesliyidi.

 

Vanessa hiç rahatını bozmadan "Ne olacak canım, yüzünüzü kaplayacak kadar kırışıklık, 40 yaşında olmanıza rağmen yüzünüzde ki sivilceler, solup giden cildiniz var sadece başka bir şey yok" diyen Vanessa dudaklarımı birbirine bastırmama sebep oldu.

 

Bu kız deliydi!

 

Bakışlarım masada oyalandığında Mine suratı morararak susmuştu ama bir yandan da eli ile yüzünü inceliyordu.

 

Sadece Selma ve Gülsüm hanım Vanessa ya öldürecek gibi bakıyordu.

 

Azad hiç kimseyi takmadan kahvaltı yaparken gözleri ara sıra Agir'e dönüyordu ama belli etmemek için saniyelik bakışlar atıyordu.

 

Herkes kahvaltısı ile uğraşırken sadece Ali az önce ki olaydan dolayı Vanessa ya tebessüm ile bakıyordu.

 

Gülsüm hanım inlediginde bakışlarım onu buldu ve elinin omuzuna tutunduğunu gördüm.

Bir yandan da öfke ile bana bakıyordu ama hiç pişman değildim.

 

Kimse benimle öyle konuşamazdı.

 

"Agir" diyen Selma ile herkesin bakışları onu bulduğunda "Doğum günün kutlu olsun, dünmüş ama annen hatırlamazken bizim bilmememiz normal, yine de kutlamak istedim" deyip yüzünde ki alaylı ifade ile sırıttığında kaskatı kesildim.

 

Söylediği cümle kulaklarımı çınlatmaya başlayınca düşünmeye çalıştım.

 

Dün günlerden neydi?

 

Hayır bunu unutmuş olamam!

 

Kalbimin ortasına kor bir ateş düştü, bir delik açıldı ve o delikten sadece acı aktı.

Oğlumun doğum gününü unutmuştum ve bu benim kalbimin acımasına sebep oldu.

Bu acı hızla önce gözlerime sonra tüm vücuduma yayıldı.

 

Gözlerim hızla Agir'e döndüğünde elinde ki çatalı sıkarak Azada bakıyordu.

Ben ve Vanessa göz göze geldiğimizde oda üzülmüştü unuttuğu için.

 

Ben oğlumun doğum gününü nasıl unuturum?!

 

Boğazımda bir yumru oluştuğunda işte beni üzmenin ve omuzlarımı düşürmemin tek sebebi oğlumdu.

 

Yutkunamadım!

 

Ben ilk defa doğum gününü kutlamayı unutmuştum ve şimdi bunu oğlumu üzmek için kullanıyorlardı.

 

Agir'in bakışları Selmayı bulduğunda alttan elimi tuttu ve hafifçe sıktı.

 

"Üzülme, dik dur" diyordu.

 

Ben kendimi nasıl affederim?

Bana kırılmasının sebebi bir kere daha yüzüme tokat gibi çarptı.

 

Kutlamamı bekledi, onca kötülüğün içinde sadece öperek bile kutlamamı bekledi.

 

"Teşekkür ederim ama annemin unuttuğunu da nerden çıkardın?" Diye sorduğunda hala elimi tutuyordu.

 

Bakışlarım Azada döndüğünde büyük bir ciddiyet ile Agir'e bakıyordu.

"Bunu söyleyen sendin, dün gece Azad Ağa ile konuşmanıza şahit oldum istemeden" diyen Selma ile kaşlarımı çatıp Azada baktım.1

 

Agir ve Azad konuşmuş muydu?

Agir daha fazla bir şey söylemedi ama Azada ters bir bakış gönderdi.

 

Masada ölüm sessizliği varken Yasemin ortamı yumuşatmak için tebessüm ederek "Sağlıklı yılların olsun Agir, iyi ki doğdun" dedi.

 

Muhammed abi, Ali ve Asaf da kutladığında Agir sadece başını salladı.

 

Bir kaç dakika sonra Azad ayağı kalkıp "Mine ve Selma akşam eve döndüğümde sizi burda görmeyeceğim!" Deyip arkasını döndü.1

 

Ali de onunla beraber kalkıp peşine takıldı.

Selma, Gülsüm ve Mine Şokla ona bakarken o kapıya doğru yürümeye başladı.

 

Gülsüm hanım hiddetle ayağı kalkıp "Bu da ne demek? Kardeşim ve yeğenim asla gitmeyecek" diye bağırdı.

 

Asaf şakaklarını sıkarak başını eğdiğinde Selma'nın gözleri dolmuştu.

 

"Madem onlarsız yapamıyorsun sende onlarla git, evimde ailemin canını sıkacak kimse kalmayacak" dediğinde arkasını bile dönmemiş ve kapıdan çıkıp gitmişti.

 

Kalbim göğüs kafesime sert bir darbe vurdu.

Aile olarak bahsettiği ben ve Agir miydik?2

 

Kimsenin tekrar kahvaltı yapacak iştahı kalmadığı için yasemin, Asaf ve Muhammed abi de sofradan kalkmıştı.

 

"Hepsi sizin yüzünüzden! Bütün düzenimizi bozdunuz!" Diye bağırıp ayağı kalkan Gülsüm hanım ile bakışlarımız onu buldu.

 

Anlaşılan kolay kolay vazgeçmeyecekti.

 

"Neymiş bizim yüzümüzden olan Gülsüm hanım?" Diye sordum ona bakarken.

 

"Daha 1.gün bugün, hemen uğursuzluğunuzu bize de bulaştırdınız!" Dediğinde tırnaklarım avucuma battı.

 

"Gülsüm! Daha dün benimle nasıl konuşacağını sana gösterdim! Ve sen bugün yine aynı üslup ile konuşuyorsun öyle mi?" Diye sordum arkama yaslanıp.

 

Yüzü sinirden kıpkırmızı olduğunda omuzunun acısı yüzüne vuruyordu.

 

"Sen ne kadar gurursus bir kadınsın! Bende Efsun Şanlı kimseye boyun eğmez diye duymuştum" diyen Selma, Vanessa'nın birden ayağı kalkmasına ve Selma'nın açık saçlarını yumruğuna dolayıp kafasını kahvaltı tabağına vurmasına sebep olmuştu.

 

Mine birden ayaklanınca ben şaşkınlık ile arkadaşıma bakıyordum.

 

"Bana bak, Efsun böyle şeyler yapmaz direkt silah ile işini görür ama ben yaparım! Bakma buralarda yetişmediğime seni mahvederim!" Diye dişlerinin arasından konuşan Vanessa Selma'nın çığlık atmasına sebep olup birden saçlarını bıraktı.

 

Mavi gözleri öfke ile bakarken kaşları çatıktı.

Agir ve ben hala şokla ona bakarken bize bakıp sırıttı ve saçlarını elinin tersi ile geriye itti.

 

"Seni sarı çiyan! Nasıl kızıma dokunursun!" Diyen Mine öfke ile ona yürürken birden ayağı kalkıp Vanessa'nın önüne geçtim.

 

Vanessa'nın yüzüne inmesi için kaldırdığı elini havada tutarken arkadaşıma kimsenin dokunmasına izin vermezdim!

 

"Geri bas Mine, o en azından kafasını masaya çarptı, sence ben olsam ne yapardım kızına?" Diye sordum.

Sorum yutkunmasına sebep olurken, daha beterini yapacağımı biliyordu.

 

Selma ağlayıp odasına giderken Mine de hırsla elini çekip arkasından gitti.

Giderken Gülsüm hanıma kızgın bakışlar atmayı ihmal etmemişti.

 

"Yerinizi bilin!" Diye bağıran Gülsüm ile Agir yanıma geldi.

 

Biz üçümüz yanyana duruyorduk Gülsüm de karşımda duruyordu.

 

"Sahte bir evlilik ile buranın hanım ağası mı sandın kendini Efsun Şanlı?! Bu konağın tek hanım ağası benim! Sırf para için evliliği kabul ettin, bütün malımıza konmak için" Dedi üzerime bir adım atıp.1

 

Aklını kaçırmış olmalı aksi takdirde onca servetimin içinde bu konağın hanım ağası olmak için hevesli olmadığımı bilmeliydi.

 

"Çamur atmadan önce elini yıka Gülsüm! Ben yerimi biliyorum ama yigenin bir daha oğlumun canını yakmaya çalışırsa sen değil sülalen gelse onu elimden alamaz! Seni de uyarıyorum, oğluma bırak yaklaşmayı tek bir kelime bile etmeyeceksin!" Dedim sert bir sesle.

 

Benim tek kırmızı çizgim sevdiklerimdi ve onların en başında Agir geliyordu.

Bende üzerine doğru bir adım attığımda geriye doğru bir adım attı.

 

Gözlerinden saniyelik geçen korkuyu görmüştüm.

 

Kaşlarım çatılırken "Sakın bir daha sevdiklerime dilinizi uzatmayın, yoksa o dilinizi koparmayı bir saniye bile düşünmem" diye uyardım onu.

 

Bana öfke ile baktı ama bir sey söylemeden arkasını dönüp merdivenlere yöneldi.

Derin bir nefes alıp arkamı döndüğümde Vanessa ve Agir birbirine bakıp sırıtıyorlardı ama onlara baktığımı fark ettiklerinde yakalanmış gibi hemen masumca bana bakmaya başladılar.

 

"Sizde yerinizde durun! Buraya kimse ile uğraşmaya gelmedik" diye uyardım onları da.

 

Onlar bu insanlara yabancıydı ama ben Gülsüm'ün ciğerini bilirdim.

Ne kadar korkak olursa olsun söz konusu mal ve mülk olursa canlarını yakmak için her şeyi yapardı.

 

"Ne yapmışız? Seni gurursuz olmakla suçladı" diye açıklama yapan Vanessa'ya Agir hızla kafasını sallayarak katıldı.

 

"Vanessa bana ne dedikleri umurumda değil, beni sizin üzerinizden vurmaya çalışıyorlar ve lütfen onlara bu fırsatı vermeyin" dedim yorgun bir sesle.

 

Üzerimde bir halsizlik vardı, büyük ihtimal ile hava değişikliği yüzünden hasta olacaktım.

 

"Anne iyi misin?" Diyen Agir'i bulanık gördüğümde Vanessa da endişe ile bana yaklaştı.

 

"Efsun neden baygın bakıyorsun, bir yerin mi ağrıyor?" Diye sorduğunda arkamda ki sandalye ye oturdum çünkü düşecek gibi hissediyordum.

 

Vanessa'nın eli alnıma gittiğinde Agir telaş ile elimi tuttu.

 

"Senin ateşin var!" Dedi Vanessa endişe ile.

"İyiyim sorun yok" desemde ikisi de beni dinlemiyor gibiydiler.

 

"Hastaneye gidelim, ateşin var" dedi Vanessa koluma girip beni ayağı kaldırırken.

 

O kadar abartılacak bir şey yoktu o yüzden "Vanessa biraz dinlensem geçer, iyiyim" dedim.

 

İkisini de sonunda konuşarak ikna ettiğimde beni yukarı çıkarmışlardı.

Vanessa bana ılık bir duş aldırdıktan sonra rahat bir şeyler giydirirken Agir aşağıya inmiş ve Şermin hanımdan çorba yapmasını istemişti.

 

Vanessa önce saçlarımı nazikçe taramış sonra da kurutarak örmüştü.

Bende benim için gelen çorbayı birkaç kaşık içebilmiştim sadece.

 

İkisi de etrafımda pervane gibi dönerken silik bir tebessüm ile onları izliyordum.

Sonunda yatağa uzanıp derin bir nefes aldım, uyku beni kollarına çekmek için karanlığı bana gönderdi.

 

Uyumadan önce hissettiğim şey Vanessa'nın alanımdan öpüp ateşime baktığı ve Agir'in de elimden öperek baktığıydı.

 

Gerisi büyük bir sessizlik ve karanlık oldu.

 

 

Ne kadar süre geçti bilmiyorum içim yanıyor gibiydi ama dışım da karın içinde kalmış gibi üşüyordu.

 

Alnımdan süzülen bir damla terin şakağıma süzüldüğünü hissetiğimde yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım.

Vücudumda ki kemikler ağrıyordu.

 

Gözlerimi açtığımda ilk karşılaştığım karanlık oldu, sadece yan tarafimda ki gece lambasından gelen sarı bir ışık ortamı aydınlatıyordu.

 

Alnımda ki ıslak bezi alıp yan tarafıma koyduğumda derin bir nefes aldım.

 

Önce karşımda ki koltuğa baktım, Agir ve Vanessa omuz omuza vermiş uyuyorlardı.

Saat kaçtı bilmiyorum ama pencereden gördüğüm kadarı ile zifiri karanlıktı etraf.

 

"Nasıl hissediyorsun?" Diyen ses ile irkildiğimde hemen kafamı çevirip baş ucumda ki tekli koltukta oturan adama baktım.

 

Üzerinde ki beyaz gömleğin birkaç düğmesi açık, kollarını dirseklerine kadar katlamış ve dirseklerini dizlerine yerleştirmiş bir şekilde eğilmişti.

 

Saçları dağılmış ve göz altlarında siyah halkalar oluşmuştu.

Gözleri ise aynı ifadesizlik ile bana bakıyordu.

 

"Ne işin var senin burda?" Diye sordum doğrulup sırtımı başlığa yaslayarak.

Oda yerinde dikleşirken tekrar "Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu.

 

"Sanane Azad!" Diye istemsizce yükselince dilimi ısırıp Agir'e baktım ama derin bir uyku çekiyor gibiydi.

 

Azad ayağı kalkıp yatağın köşesine oturunca yana doğru kaydım.

Burnuma gelen içki kokusu midemi bulandırırken,

"Sarhoş musun sen?" Diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

"Dildar" dediğinde şimdi fısıldıyordu.

Gözlerinin kızardığını gördüğümde dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kapattı.

 

Birkaç saniye sadcece ona baktım, ortamda derin bir sessizlik oluşurken kendine gelmek ister gibiydi.

 

"Bunu neden yaptın?" Diye sorduğunda gözlerini açmış yeşillerime bakmıştı.

 

Onu anlamak istedim, çaresiz çıkan sesi ile içim sızlarken ona her defasında bakmak içime pişmanlık tohumları ekiyordu.

 

"Sence benden iyi bir baba olmaz mıydı da onu benden saklayıp gittin?" diye sorması genzimi sızlatırken yutkundum.

 

Gözlerim Agir'i bulduğunda Vanessa'nın uyandığını gördüm.

Bakışlarımız kesişince Agir'in duymasın dan korktum, Vanessa bunu anlayıp Agir'i kucağına aldı.

 

Azad arkasını dönmedi ama sessiz kaldı.

Vanessa Agir'i kucağına aldığında gözlerime bakıp onay istedi.

 

İstemezsem burdan çıkmazdı ama başımı sallayıp onu onayladığımda dışarıya çıktı.

Belki de artık Azad ile konuşmalı ve orta yolu bulmalıydık.

 

"Azad-" diyecek oldum ama "Söyle Dildar, onu benden neden saklayıp gittin?" Diye sordu.

 

Gözlerinde çok soru işareti vardı ve ben bugün hepsini cevaplayacaktım.

Çenesi kasılırken dürüst oldum.

 

"Gittiğimde varlığından haberim yoktu, zaten biz seninle bir kere birlikte olduk ve diğer gün ben bu ülkeyi terk ettim. İstesem de haberim olamazdı" dedim.1

 

Eminim oda bunu biliyordur ama sarhoş olduğu için en başa dönüyordu.

 

"Onu öğrendikten sonra neden bana haber vermedin?" Diye sordu bu sefer.

 

Derin bir nefes aldığımda " Yapamazdım Azad, ben senden ölesiye nefret ederken oğlum için sana katlanamazdım" dedim.

 

Hayır katlanırdım.

 

Belki sözlerim acımasıdı ama bilmesi gerekenler bunlardı.

 

Bilmesi ve kabullenmesi demek herşeyin eskiye dönmesi demekti.

 

"O benim de oğlum, hakkıma girdin Dildar. Benim hakkım olan anıları da benim yerime sen gördün"

 

"Mecburdum"

 

"O beni sevmiyor"

 

İşte buna bir şey diyemezdim, ben sevmiyor olsam bile Agir'in onu sevmemesi tamamen onun yüzündendi.

 

"Onunla konuşacağım, oğluma kendimi sevdireceğim" deyip birden ayağı kalktığında donuk bakışlar ile arkasını döndü.

 

Bende telaş ile birden ayağı kalkıp kolunu tuttum, yüzü bana dönünce kaşlarını çattı.

"Azad oğlum babasını öldü biliyor, ona birden gerçekleri söylersen yıkılır" dedim telaşla.

 

Gözleri gözlerime kitlendi, kolunu hiddet ile çekince bırakmıştım.

 

"Beni kabul etmek zorunda!" Dedi sesi yükselirken.

 

"Şimdi olmaz oğlumu tanıyorum Azad, bunu kaldıramaz!"

 

"Beni tanıması gerekiyor, nefret dolu bakışlarına katlanamıyorum! Sen bunu bilemezsin çünkü sadece sana sevgi ile bakıyor ama bana da bakması lazım! Beni de sevmesi lazım!" Diye bağırınca irkildim.

 

Sesinde öyle bir çaresizlik vardı ki bu kurduğu cümle ağıt gibiydi.

 

"Azad-"

Elleri kolumu tutup beni sarsarken "Anlamıyorsun Dildar! Ona kendimi anlatmam lazım!" Demesi kırılma noktamdı.

 

"Ne söyleyeceksin ona, dedisini öldürmek için vurduğunu ve bunun için seni terk ettiğimi mi?" Diye sorduğumda gerçek dünyaya dönmüş gibi elleri birden üzerimden çekildi.

 

"Ellerinde babamın kanı var Azad! Herşeyi unuttun mu? Ben unutmadım!" Diye bağırdım.

 

Titremeye başlayınca üzerime sert bir adım atıp,

"Senin ellerinde de onun babasının kanı var!" Dedi.

 

"O seni sevmiyor, seni tanımıyor! Yoktun Azad yoktun! Onun ilk adımında da ilk ağlayışında da ilk gülüşünde de ilk hasta olduğunda da ben vardım sadece beni gördü!" Diye bağırdım.

 

Gözlerim dolduğunda içimde ki öfkem hem benim hem de oğlumun her şeye eksik kalışları içindi.

 

"SENİN YÜZÜNDEN!" diye kükrediğinde bir adım geriye gittim.

 

Hızla kollarımdan tutup beni duvara yapıştırınca gözleri kıpkırmızı olmuştu.

 

"Senin yüzünden! Sen onu benden çaldın! Beni oglumdan uzak tuttun, benim hayallerimi benden aldın ve tek başına yaşadın!" Diye bağırınca gözlerimi kapattım.

 

Kolları beni sarsıyordu ama gerçek dünya da değil gibiydi.

Sarhoştu hemde çok, Azad sarhoş olunca kendini kaybederdi.

İçi dışı bir olurdu ve şuan söyledikleri kendi acılarıydı.

 

"Ben seni annemin yerine koyup şevkati senin ellerinde aradım yıllarca! Ben merhametimi de sevgimi de sende tükettim! Sen naptın Dildar! Sen benim canımı benden alıp giderken arkana bile bakmadın!" Diye Bağırmaya devam ederken gözlerimden bir damla yaş süzüldü.

 

Sözleri tokat gibi yüzüme çarpınca sarsıldım sanki.

Gözleri o yaşı takip edince birden irkildi ve benden uzaklaştı.

 

"Beni ne hale getirdiğine bak, ben eskiden böyle değilim. Ta ki sen benden kendini ve duygularımı alıp gidene kadar!" Dedi.

 

Gözlerim artık gözyaşlarını tek tek bırakırken onun yerine de ağladım.

 

"Dildar kalbin taşa mı döndü de bir türlü bana dönmedin?" Derken artık daha sakin konuşuyordu.

 

Sırtım duvara yaslıyken yavaşça yere çöktüm, şuan güçsüz görünebilirdim çünkü azad sabah olduğunda hiç bir şey hatırlamayacaktı.

 

"Beni mecbur ettin! Bana evlenme teklifi edip sabah beni yakıp geçtin!" Diye bağırdım ağlarken.

 

Sustu.

 

Odada sadece benim ağlayış seslerim varken adımları önümde durdu ama bakmadım.

Sonra onunda yavaşça önümde diz çöktüğünü gördüm.

 

"Ne yaparsan yap, oğlumu kazanacağım" dedi çenemi kavrayıp ona bakmamı sağlarken.

 

"Korkma Dildar ben senin gibi hayallerini ve oğlunu elinden alıp seni boşluğa attıktan sonra yıllarca orda kalmana sebep olmam" dedi.

 

"Agir benim oğlum ve er ya da geç oğlum beni tanıyacak bana baba diyecek" deyip çenemi iterek ayağı kalktı.

 

Bende zor bela ayağı kalktığımda sırtı bana dönük duruyordu.

 

"Seninle evlenmemin tek sebebi yine oğlum Dildar, yoksa senin yüzüne bakmak bile midemi bulandırıyor" dediğinde kaskatı kesildim.2

 

Elim ağzımı örterken kalbim parçalandı sanki.

 

Hayır Efsun Hayır...

Bizde onu sevmiyoruz, az önce söyledik ya...

 

"Senden ölesiye nefret ediyorum" dedik ya...

 

"Sen benim bu hayatta ki en büyük kederimdin, benim en büyük imtihanımdın! Bazen düşünüyorum da nasıl senin gibi birini sevmişim" derken acımasız sözleri ağzından rahatlıkla dökülüp bana ulaşıyor içimde bir yerlerin kanamasına sebep oluyordu.

 

Az önce içim ateş gibiydi ama şimdi buz tutmuştu.

Az önce dışım üşüyordu ama şimdi yanıyordu.

 

Ne dediyse inandım çünkü sarhoştu, Azad sarhoş olunca doğruyu söyler içindekini dökerdi.

Titrek bir nefes verip kendime gelmeye çalıştım.

 

Gözleri bana dönünce bir adım geriye gittim çünkü geldiğimden beri ilk defa gözlerinde tek bir duygu ile bana bakıyordu.

 

Hep bomboş ve duygusuz bakardı ama şimdi bir duygu vardı ki hıçkıra hıçkıra ağlamam için beni zorluyordu.

 

Nefret.

Azad Karaaslan bana nefret ile bakıyordu.

 

"Karşında ki adama iyi bak çünkü bu adam senin eserin! Sana çok sabrettim Dildar, beni arkanda enkaz altında bıraktığında bile karşına çıkmadım"

 

Tekrar üzerime yürüdü, tam dibimde durduğunda,

"Elime diken batsa Gül'den vazgeçerdim, sen göğüs kafesimi paramparça ettin sesim çıkmadı" dedi sesinde ki hayalkırıklığı ile.

 

Bugün gerçek anlamda benimle yüzleşti Azad ve haklı mıydı bilmiyorum ama içimde bir duygu kendimi savunmama bile izin vermiyordu.

 

"Ama yalan yok Dildar, sen gittiğinde bile senden vazgeçmedim. Senden ne zaman vazgeçtim biliyor musun?" Diye sordu.

 

Islak kirpiklerim ile ona baktığımda elini uzatıp gözyaşlarıma dokunmak istedi ama aklına ne geldiyse eli havada kaldı sonra yumruk olup aşağıya indirdi.

 

Çenesi seğirirken "Döndüğünde, yani Agir'i öğrendiğimde" dedi.

 

Elini sertçe saçlarından geçirip Benden bir adım uzaklaşınca gözlerine nefret yerine başka bir duygu oturdu.

 

Çaresizlik.

 

"İşte o gün yüreğime öyle bir nefret doldu ki Dildar, altında ezilecegim sandım, nefesim kesildi. İşte o gün ne geçmiş kaldı ne de sana dair tek bir anı" dedi arkasını dönerken.1

 

Sol gözümden bir damla yaş dudaklarıma süzüldü.

Tuzlu bir tat gelmesi gerekiyordu belki ama ben mekanik bir tat aldım.

 

Sanki kan ağlıyordum.

 

"Mesafeler değil de yalanın ayırdı bizi, her bir parçamız doğunun bir yerine savruldu. Bundan sonra o parçalar topalanmayacak kadar paramparça olduk, yine senin yüzünden" deyip kapıya yürüdüğünde,

"Bunun tek sorumlusu ben değilim! Bütün suçu bana yıkıp kendini aklama Azad, bizim bu halde olmamızın tek sebebi ben değilim!" Dedim ona doğru bir adım atıp.

 

Hayır her şey benim yüzümden olmadı, kendini haklı çıkarmasına izin vermezdim.

Durdu ama arkasını dönmedi, omuzları gerilirken bir süre sessiz kaldı.

 

"Haklısın tek suçlu sen değildin, her şeyi ben başlattım, belki sana bu kadar değer verip kör olmasaydım ve kendimi de biraz düşünüp sana beni iyiyce tanıma fırsatı verseydim sen o gün gitmeden önce bana 'neden?" Diye sorardın, bak beni vurmadan önce demiyorum, gitmeden önce diyorum. Beni vurduğunda bile ben sadece senin o silahı tutan elin ağırır diye endişe ettim ama sen sormadın çünkü beni biraz bile tanımadın belki de tanımak istemedin. Ben ise kendimden çok seni düşündüm kanlar içindeyken bile" dedi.

 

Dizlerimin bağı çözüldü ama duvara tutunup düşmemek için çabaladım.

Sözleri ağırdı, acımasızdı.

Hâlbuki onu bu hayatta tek tanıyan kişi bendim.

 

Peki ona gerçekten niye "Neden?" Diye sormadım.

 

Beynime ağır bir darbe yediğimde olduğum yerde sarsıldım.

O yapmıştı.

 

"Ona sormadın, o bize kıyamazdı. Bizi gözünden sakınırlen ağlamamıza bile dayanmazken ona gerçeği sormadın!" Diye bağırdı Dildar.

 

Elim kulağıma gitti susturmak için.

 

"Koskoca iki şehrin hiç gelmediğin sokaklarında yaralı bir halde seni görme umuduyla etrafa bakmanın nasıl hissetirdiğini bilmiyorsun" diye fısıldadı.

 

Gözlerimden yaşlar akarken elim kalbime gitti.

"Şimdi bunları anlatıyorum ama sanma ki aynı kişiyim, o Azad yok artık. O belki seni seviyordu ama bu Azad senden sadece nefret ediyor" deyip kapıyı çarpıp çıktığında daha fazla dayanamadım ve dizlerimin üstüne sertçe düştüm.

 

Ellerimi yere bastırarak omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım.

 

Yerimden bir milim bile kımıldamadan dakikalarca hatta saatlerce ağladım.

İçimde ki acı durmuyordu, kalbim her saniye ya patlayacak gibi hızlanıyor ya da durmak ister gibi yavaşlıyordu ama ben ordan kalkamadım.

 

Sanki Azad'ın sözleri odanın içinde duruyor her saniye üzerime biraz daha basarak beni eziyordu.

 

Ben yılların acısını bugün sarsıla sarsıla ağlayarak geçirmeye çalıştım, geçtimi bilemem ama gözyaşlarım durmadı.

 

Her sene ağlarken sadece oğluma ağladım ama ben kendime hiç ağlamadım.

 

Ben bu gece ilk defa kendime ve elimden kaybolan hayatıma ağladım.

Beni bencil sanıyordu ama bilmiyordu ki bugün kendime diye en çok ona da ağladım.

 

Eskiden birbirine sımsıkı sarılan ama şimdi düşman olan Azad ve Dildara ağladım.

 

Eskiden sadece şevkat ve aşkla bakan ama şimdi nefret ile bakan Azada ağladım.

 

Eskiden ona dokunmak için yanıp tutuşan ama şimdi ona dokunursa yanar diye korkan Dildara ağladım.

 

Peki oda hiç biz ağladı mı?

 

Elimizden kayıp giden hayallere ağladı mı?

Ben çok ağladım.

 

 

 

 

 

Devam edecek, bölümde hatalı yerler varsa hastalığıma verin lütfen.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

 

Alıntı yine kanaldan gelecek❤️‍🩹2

 

Bölüm : 27.01.2025 21:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...