
"Sonra dedim ki, "İnsana ne anlatırsan anlat ama kendini anlatma, bilirim anlamazlar"
AGİR ŞANLI (KARAASLAN)'DAN
Küçücük kalbim var ama annem hep kocaman olduğunu söylüyor.
Vanessa teyzem de öyle.
Belki de haklılar çünkü kalbimde belli etmesem de hepsi için büyük bir sevgi besliyorum.
O zaman benim kalbim gerçekten de büyük.
Annem akıllı olduğumu da söylüyor bana ama kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım aklımın almadığı bir şey vardı hep.
Ben tanıdığım herkesi kalbime sığdırdım, hepsini sevdim.
Ama kalbimin büyük olduğunu bununla anlamadım, kalbimde ki büyük boşluktan anladım ve aklımın almadığı şey neden kalbimde bir boşluk var?
İnsan tanıdığı kişileri kalbi ile kabullenip severmiş peki ben neden tanımadığım birini daha sevdiğimi hissediyorum?
O boşluk dolmak için can atıyor ama ben onun sahibini bulupta dolduramıyordum.
Kalbimde ki boşluğun ne olduğunu ise tam da şuan anlıyorum.
Evet tanımadığım birini seviyordum ve o boşluk ona aitti.
Yani hiç görmediğim, hiç elini tutmadığım, hiç gölgesine sığınamadığım babam'a aitti.
Şuan karşımda ki salıncakta sallanan ve parkı kahkahası ile inleten çocuğa ve arkasında onunla beraber gülen adama bakıyordum.
Annem ve Vanessa teyzem yanımda sohbet ederken benim gözlerim baba ve oğlundan hiç ayrılmıyordu.
Çocuk salıncaktan inip koşmaya başlayınca adamın telaşla "Oğlum dur düşeceksin!" Diye bağırması kalbimde bir yangın başlattı sanki.
Dediği gibi oldu çocuk fazla hızlı giderken birden ayağının takıldığı taşa takılıp düştü ve ağlamaya başladı.
Benim babam yanımda olsaydı ben ağlamazdım.
Adam hızla ona koşup yerden kaldırdı ve önce dizlerine baktı sonra da gözyaşlarını sildi.
Peki benim neden gözlerim doldu?
Hiçbir zaman gözyaşlarımı silen bir babam olmamasına mı yoksa bana 'oğlum' diye seslenen bir babam olmamasına mı?
Adam oğlunu güldürmek için onu omuzlarına oturttu ve koşmaya başladı.
Ama o çocuk benden büyüktü.
Ben babam'ın omuzları ağırır diye binmezdim.
Adam ve çocuk tekrar kahakaha atmaya başlayınca bu sefer başka bir çocuğa baktım.
Kaydıraktan kayan cocuk ileride ki bankta oturan ve birbirine sarılan çifte bakıp el salladı ve hızla kaydı.
Gözlerim çifte kayınca ikisi de yarı mutluluk yarı da oğullarına birşey olur korkusu ile ona bakıyorlardı.
İkisi birbirine sarılırken adamın kadının saçlarından öptüğünü gördüm.
Bu sefer kalbimde ki ateş annem için yandı.
Anneme kimse sarılıp saçlarından öpmedi çünkü benim babam yoktu.
Annem hiç kahkaha atmadı içten ve kimseye sırtını yaslayip bana bakmadı çünkü babam yoktu.
Ben hiç babama bakıp el sallamadım çünkü yoktu.
Gözlerimden bir damla yaş akinca hızla silip ayağı kalktım.
Annem ve Vanessa teyzem biraz kafa dağıtmak için beni buraya getirmişlerdi ama bu canımı yakmaktan başka bir şeye yaramıyordu.
İkisi de benimle oynamak istemişlerdi ama ben artık 8 yaşındaydım.
Belki babam olsaydı onunla oynardım çünkü ben sırf o yok diye hiç oyun oynamazdım.
Annem ve Vanessa teyzem bana baktıklarında,
"Anne gidelim" dedim.
İkisi de kaşlarını kaldirip bana bakarlarken annem elime uzanıp avucumdan öptü.
Boğazımda büyük bir lokma mi vardı da ben yutkunamıyordum.
Arkamızda o adamın korumaları varken bende yaklaşıp annemin yanağından öptüm.
"Agir neden oynamadın hiç?" Diye sordu annem buruk bir sesle.
Bu hallerim en çok onu üzüyordu çünkü hep çocuk gibi davranmadığımı düşünürdü.
"Yorgun hissediyorum anne, gidelim" dedim bu sefer.
Telaşla ayağı kalkıp alnımdan öptü, "Ateşin yok, hasta mı hissediyorsun? Hemen hastaneye gidelim" deyip elimi tutunca yürümeye başladı.
Diğer elimi de Vanessa teyzem tuttu.
"Anne hasta değilim sadece yoruldum" deyip onu durdurdum.
Önce bana baktı sonra teyzeme, sonra başını sallayip arabaya daha sakin yürüdü.
Arkamı dönüp son kez baba ve oğluna baktım.
Adamın elinde bir pamuk şeker varken oğlu kucağında oturuyordu ve ona yediriyordu.
Gözlerim dolduğunda hızla arabaya binip kafamı annemin göğüsüne yasladım.
İkisi de bir şey olduğunu anladılar ama sormadılar.
Ağlayacaktım ama sıktım dişimi.
Gerçekten de ben neden çocuk olamıyordum?
Annem tek başına her şeyle uğraşmasın diye mi yoksa babam yok diyemi?
Belki babam olsaydı anneme destek olurdu ve bende çocuk gibi davranırdım.
Ama yoktu babam işte yoktu!
O yüzden anneme destek olmak bana düşüyordu.
Annemin elleri saçlarıma karışırken sessizlik içinde yolun bitmesini bekledim.
Gözlerimin önüne birden o adam geldi, Azad Karaaslan.
Ona baktığımda hep öfkeleniyordum ama bir şey oluyordu o anda.
Bilmiyorum belki de hiç görmediğim babamı özlediğim için ama sanki o adamı gördüğümde kalbimde ki o dev boşluk doluyor gibiydi.
Hep kalbimde o boşluğu hissederken Azad Ağa yanimdan geçse bile o boşluğu unutuyordum.
Ona bir kere "Ben hayatımda senin gibi bir baba istemezdim" demiştim.
O gün belli etmesem de gözlerinde ki kırgınlığı görmüş ve sebepsiz yere üzülmüştüm.
Gerçekten de o eve gittiğimizden beri hiç canımızı yakmıyor ve sanki iyi olalım diye çaba veriyordu.
Annem görmüyordu ama ben görüyordum.
Bir gece Şengül teyze ye gizlice "Agir ne istiyorsa ondan önce bileceksin" diyordu.
"Canını sıkacak veya onu üzecek bir şey olursa haberim olacak" diyordu.
Neden bu kadar düşünüyordu beni?
Çocuk olduğum için mi?
O eve gideli tam 2 Hafta olmuştu, Mine ve Selma denen kadın evden ayrılmış ama hergun oturmaya geliyorlardı ve akşam yemeğine kadar kalıyorlardı.
2 gün önce ise evin gelini Yasemin abla ile Azad ağayı duymuştum.
Azad Ağa "Efsun söylemez ama sen bilirsin, eksikleri varsa aldırın ve arkadaşına da hizmette kusur etmeyin" diyordu.
Yasemin abla "Herşeyi kendisi alıyor ama kendi parası ile, onunla konuştum ama reddetti" diyordu.
Azad Ağa "O halde Agir için bir şeyler yap, burda sıkılmasın. Arka bahçeyi parka çevirelim diyorum, dışarı güvenli olmayabilir ve canı sıkılırsa bahçede oynar" diyordu ama sonra omuzlarını düşürdüğünü ve kısık bir sesle,
"Ben de hiç çocuk olmadım ve bir çocuğa nasıl davranılır ne ister bilmiyorum. Sen herşey ile ilgilen" demişti.
O gün ise gece yatana kadar yüzümde bir tebessüm vardı.
Annem ne olduğunu ve neden sürekli güldüğümü sormuştu ama söylememiştim.
Ama Azad Ağa'nın benimle ilgilenmek istemesi bile bir saniyelik de olsa mutlu etmişti beni.
Annem dışında ilk defa biri nelere sevineceğimi düşünüyor ve beni üzen şeylerin önüne geçmek istiyordu, belki de beni bu sevindirmişti.
Araba sonunda konağa gelince üçümüzde inip konağa girdik.
Girmem ile bir oyuncağın ayaklarımın önüne düşmesi bir oldu.
Bir uçakttı.
Siyah ve yeşil bir uçak, gözlerim parlarken eğilip almak istedim ama "O benim! Sakın dokunma" diye bağıran bir erkek çocuğu ile doğrulup ona baktım.
Ve herkesin avluda olduğunu gördüm.
Azad Ağa dahil herkes avluda duruyorlardı, erkekler sedirde otururken kadınlar masa da oturuyorlardı.
Tanımadığım bir kaç adam ve birkaç kadın vardı.
Herkesin bakışları bana ve karşıma geçip uçağı yerden alan çocuktaydı.
Karşımda ki çocuk benden belki 2 belki de 3 yaş büyüktü.
Gözleri yeşil ve saçları da sarıydı, üstelik şişman bir çocuktu.
Karşımda dururken ondan küçük olmama rağmen aynı boydaydık.
Kaşları çatık bir şekilde bana bakıp "O benim!" Dedi yuksek bir sesle.
Bir adam ve bir kadın ayaklanmak istedi ama Azad Ağa bana bakarken elini kaldırıp onları durdurdu.
Annem ve teyzem arkamda duruyorlardı.
"Bende benim demedim zaten, seninse dikkat et bir daha ayaklarımın dibine düşmesin" dedim ama sesim sakin çıkıyordu.
Sadece uçaklara ve arabalara zaafım vardı ve sadece arada onlarla uğraşır elimde tutardım.
Birden görünce almak istedim ama kesinlikle kendime ait kılmak istemedim.
"Onu babam aldı bana, git sana da babam alsın!" Diye bağırması ile yutkundum ve bakışlarım Azad ağaya döndü.
Onunda yutkunduğunu gördüm ve kaşları çatıktı.
Ellerim yurmuk olurken ona doğru bir adım attım ama annem kolumdan tutup beni geri çekti.
Çocuğunda annesi yanına geldiğinde "Düzgün konuş!" Diye uyardı oğlunu.
İşte hep böyle oluyordu, ben babam'ın yokluğunu hep böyle çekiyordum.
"Ama anne! Babam bana doğum günümde aldı bunu!" Diyen çocuk ile annem elimi tuttu.
Ama benim doğum günümü babam hiç kutlamadı, annem ise ilk defa unuttu.
Annem elimi tutunca ona baktım, gözlerinde ki acı ile bana bakıp tebessüm etmek istedi ama başaramadı.
"Üzülme anne, benim çok var zaten" deyip elini bıraktım.
Kimseye bakmadan merdivenlere yönelirken Annemin bana seslendiğini duydum ama durmadım.
Odama girip kapıyı kapattım ve hemen kilitleyip yere diz çöktüm.
Başımı ellerimin arasına alırken sanki kafamda binlerce ses "Git sana ada baban alsın!" Diye bağırıyordu.
Hayır ağlamadım, dişlerimi sıktım ama ağlamadım.
Neden ağlayayım ki, benim de bir sürü uçağım var ve hepsini annem aldı.
Babam almadı ama annem aldı çünkü babam yoktu.
Babam yoktu, babam yoktu.
Dudaklarımın titrediğini hissetiğimde işaret parmağım dudağımın üstüne gitti.
"Şşş" dedim fısıltı ile.
"Ağlama annem duyar"
Kimseyi değil kendimi uyardım, böyle yapınca rahatlıyordum ama bu sefer rahatlamadım.
Dudaklarım daha çok titredi çünkü bu sefer ki annem için değil babam içindi ve babam beni duyamazdı çünkü yoktu.
Yani duymaz ve üzülmezdi.
Kapı çalınca "Agir" diye seslendi annem.
"Anne biraz dinlenmek istiyorum, müsaade edermisin?" Diye seslendim.
Gözlerim doluyordu.
"Annecim aç beraber dinlenelim" dedi bu sefer ama sesi titriyordu.
"Anne lütfen!" Dediğimde sesim istemsizce yüksek çıktı.
Sonra "Küçük ağam, ben geleyim mi?" Diye sordu Teyzem.
"Beni rahat bırakın!" Diye bağırdımda annemin acı ile indiğini duydum ama bir süre sonra adım sesleri uzaklaştı.
Tezem annemi götürdü.
Hıçkırıdığımda ağladığımı o an anladım, elim ağzıma gitti.
Ağladım, ağladım, ağladım....
Ben de çocuğum ama babam yok hâlbuki bütün çocukların babası olur.
Peki benim neden yok?
Ağlamak istediğimde gölgesine sığınacak babam neden yok?
Belki bende düşerim ve annem yanımda olmaz, peki beni kim kaldıracak?
Benim mesela canım bir şey isterse annem dışında kimden isteyeceğim?
Mesela ben neden bisiklet sürmeyi biiyorum? Neden bana bisiklet alacak bir babam yok?
Elimi ağzımdan çekip gözyaşlarımı sildim ama yine akıyorlardı.
"Baba" diye fısıldadım, yalvarır gibi çıkmıştı sesim, hâlbuki ben kimseye yalvarmam.
Ama eğer babam gelecekse yalvarırdım.
"Bana gelemez misin?" Diye fısıldadım.
"Gözyaşlarımı benim yerime sen silsen çok mu çocuk gibi görünürüm?" Diye devam ettim.
Kapı bir kez tıklatılınca hemen ayağı kalkıp yüzümü sildim.
Cevap vermedim ama yine tıklatıldı.
Annem gelse seslenirdi ama kimse seslenmedi.
Sonra birden "Agir" diyen sesi duydum.
Annem değil Azad ağay'dı.
Ayaklarım benden bağımsız kapıya ilerleyip kilidi açtı.
Sonra üzerime bir gölge düştü, onun gölgesi.
İşte yine o boşluk doldu ama neden?
İçeriye bir adım attığında gidip koltuğa oturdum ve ayaklarıma baktım.
Kapıda birkaç dakika bekleyip sadece bana baktı ama rahatsız olmadım.
Bu adamın varlığı neden bana güven veriyordu?
Derin bir nefes aldığını duydum sonra bana yaklaştı ve yanıma oturdu.
Kolu koluma değerken kapıyı kapatmıştı ve sessizce bekliyordu.
Sessizlği paylaştık, gözlerim doldu yine çünkü şimdi içimde o boşluk yoktu.
Anlamıyordum.
"Neden üzgünsün?" Diye sordu birden.
İstemsizce burnumu çekip kollarımı göğüsümde bağladım, onun bakışları bendeydi ama ben ona bakmadım.
Bakarsam ağlarım gibi geliyordu.
"Üzgün değilim, nerden çıkardın bunu?" Diye sordum ama titreyen sesim beni ele vermişti.
Birden eli çenemi tutup kendine çevirince elim refleksle bileğini tuttu.
Onun tam gözlerinin içine baktım ve benimle aynı olan gözleri gördüm.
Evet gözlerimiz aynıydı.
Benim gözlerim ne ile yanıyordu bilmiyorum ama onun gözlerinde üzüntü bir ateş yakmıştı.
"Benden korkuyor musun?" Diye sordu ve başını boynuna yatırdığını gördüm.
Aynı anda benimde başım aynı tarafa doğru yattı.
"Ben kimseden korkmam" dediğimde gözlerine başka bir duygu oturdu.
Gurur muydu yoksa hayranlık mı bilmiyorum.
Duygulara hakimdim çünkü bana bakan insanların bakışları ile hepsini ezberlemiştim.
Okula ilk gittiğimde herkes bana zavallıymışım gibi bakmıştı çünkü babamın olmadığını söylemiştim.
Annem ve ailesi ise sevgi ve şevkat ile bana bakıyorlardı.
Ama bu adam bana her seferinde gurur ve haranlik ile bakıyordu ve bu hoşuma gidiyordu.
Annem de bana böyle bakardı bazen ama bu adam her bakışında bana bunları hissettiriyordu.
"Peki neden gözlerin ıslak ve kırmızı?" Diye sordu.
Çenemi elinden kurtarıp tekrar önüme baktım ama cevap vermedim.
"Agir sana bir şey soracağım?" Dedi birkaç dakika sonra.
Bakışlarım onu bulurken bu sefer o başka yere baktı.
Ellerini önünde birleştirip hafifçe eğildi, tedirgin görünüyordu.
"Onu annen anlattı mı hiç sana?" Diye sordu, O dedi ama ben kimden bahsettiğini anladım.
Babamdan bahsediyordu.
"Annem öldüğünü söyledi, ve bazen anlatırdı" dediğimde bakışları hızla beni buldu.
Gözleri şimdi daha mutlu bakıyordu.
Ellerini dizlerine yerleştirirken "Ne anlatıyordu?" Diye sordu.
Cevabımı beklerken ellerini önünde birleştirdi sonra yine dizlerine yerleştirdi.
Bu adam şuan heyecanlı mıydı bana mı öyle geliyordu bilmiyorum ama cevap verdim.
"Ona benzedigimi söylüyordu hatta Allah'ın bir mucizesi olduğumu çünkü babamın yokluğunda hem görünüşüm hemde içimin benzerliği ona güven veriyormuş ve babamın yanında olduğunu hissettiriyormuş" dediğimde tebessüm etti.
Neden tebessüm ettiğini anlamadım ama şuan benim de yüzümde bir tebessüm vardı.
Hemen yüzümü düzeltip önüme döndüm.
"Peki sen bundan rahatsız mısın?" Diye sordu bu sefer.
"Değilim akisine bende mucize olduğunu düşünüyorum çünkü eğer ben babama benziyorsam belki de büyüyünce de ona benzeyecem ve babamı kendimde ilk defa göreceğim. Ağa belki de hiç görmediğim babamı tanımam için Allah beni ona benzetti çünkü ben babam olmadan çok..." Diyecek oldum ama yuttum.
Ben babam olmadan çok eksik kaldım.
Sustum, sustu.
"Aşağıda ki çocuğun lafları mı seni ağlattı?" Diye sordu ama sesinde öfke vardı.
Aklıma gelenle dudaklarim alay ile kıvrıldı.
"Ne o yoksa beni üzdü diye küçük cocukla kavga mı edeceksin?" Diye sordum.
"Çocukla değil ama babasına birkaç tane vurabilirim, yada onu meydanda çıplak koşturabilirim çünkü yetiştirdiği çocuğun geleceği zalim görünüyor" dediğinde gözlerim irileşerek ona baktım.
Oda bana baktığında neye şaşırdığımı anlamayıp
"Ne? Çocukla mı kavga edeyim?" Diye sordu.
İstemsizce güldüğümde oda güldü.
"Hayır kimse ile kavga etme çünkü babasının aldığı bir seyi benden korumak istedi, sonuçta doğum günü hediyesi ve... Babası almış" diye mırıldandım.
Babası doğum günü hediyesi almış.
Yüzüm tekrar düştüğünde "istersen bende sana alırım hemde kimse de olmayan türden yani sana özel yaptırırım. Hemde kocaman olurlar , yaptırayım mı ha büyük olsun mu?" Diye sorunca yine afallayıp ona baktım.
Şaka mı yapiyor diye baktım ama gayet ciddi görünüyordu.
"Bana mı?"diye sordum kendimi gösterip inanamayarak.
"Evet sana, ben pek sevmem uçak ama araba severim ve biliyor musun? Benim 8 tane oto galerim var ve içinde özel yapım arabalarım var. İstersen senin içinde uçaklarla yapabilirim?"
Her dediği şeyde gözlerim daha da açılırken o da açık gozlerime bakıp beni taklit ediyor ve şaşırmış gibi bakıyordu.
"Şaka mı yapıyorsun?" Diye sordum şaşkınlıkla.
"Hangi konuda?"
"Uçak alman konusunda?"
"Hayır istersen ülke de ki bütün uçakları senin için alırım" dedi ve göğüsünü kabartip geriye yaslandi sonra da yüzünde ki gülüş ile,
"Karşında zengin biri var, hemde baya zengin, bak baya baya zengin. Şaka yapmıyorum istersen bütün ülkeyi alır ve sana hediye ederim" dedi.
Kabaran göğüsüne ve gururlu sesine bir kahkaha attığımda şaşkınca bana baktı.
İlk defa onun yanıda sesli gülüyordum, oda kısık bir şekilde gülünce "Yani sen baya baya baya zenginsin ha?" Diye sordum gülüşümün arasında.
Tekrar göğüsü kabarırken bir kahkaha daha attım çünkü yaptığı mimikler ve kendinden emin tavrı tuhaf görünüyordu.
Ya da tatlı.
Gülüşlerim sonunda bittiğinde ciddiyet ile bana bakıp elini omzuma attı ama yine rahatsız olmadım.
"Agir babasızlık zordur bilirim, belki senin hayalinde ki gibi bir baba olamam ya da benim gibi bir baba istemezsin" dediğinde sesinde ki hüzünlü tını kaşlarımın bükülmesine sebep oldu çünkü ona bu cümleyi düşünmeden ben kullanmıştım.
İçimde kendini belli eden bir pişmanlık oluşunca yutkundum ve devam etmesini bekledim.
"Ama eğer istersen sende yalnız olduğunda ve ya öyle hissettiğinde ben senin gölgen olurum, ağlamak istersen ben sana omuz olurum, üzülürsen ben seni güldürürüm ve eğer ihtiyacın olursa ben her zaman yanında olurum" demesi kalbimde bir sıcaklık oluşmasına sebep oldu.
Öyle ki yüzümde ki tebessüm kendini belli etti ve yanaklarim da ki gamzeler derinleşti.
O bana bakmıyordu bunları söylerken belki de yine öfkelenerek bağıracağımı sanıyordu o yüzden yüzümde ki gülüşüten habersiz devam etti kısık bir sesle.
"Ben de babasız büyüdüm ve bu çok zor biliyorum ama sen eksik hissetme diye ben sana baba da olurum ama eğer istemezsen de sana kızmam. Yeterki o eksikliği çekme ve üzülme çünkü ben nasıl acıttığını biliyorum" dedi ve ayağı kalktı.
Bana bakmadan arkasını dönüp yürüdüğünde, "Azad Ağa!" Diye seslendim.
Adımları durdu ama bakmadı bana, yine kırarım diye çekindi bence ama neyse.
"Ben özür dilerim, o gün sana çok ağır konuştum" dediğim gibi hızla bana döndü.
Gözlerini açarak bana baktığında belki de benim gibi çocuk görünüyordu.
Onu bu kadar sevindiren ne bilmiyorum ama benimde içimde bir yerler sevinmişti.
Bugün bana konuşması ona karşı ön yargılarımı kırmıştı.
O kötü biri değildi bunu başında biliyordum ama korktuğum için hep ağır konuşuyordum.
"Ve teşekkür ederim yani desteğin için" deyip gözlerimi kaçırınca sanırım utanmıştım.
Ama biden bana doğru yürümesini ve saçlarımdan öpüp hızla odadan çıkmasını beklemiyordum.
Şokla onun arkasından kapanan kapıya bakarken saçlarımda hala nefesinin sıcaklığı vardı.
O beni öpmüş müydü?
Yüzümde yine bir gülümseme olunca elim öptüğü saçlarıma gitti ve içimde hiç tatmadığım bir duygu beni sardı.
Ben neden onun öpmesinden sonra güçlü hissediyordum.
😈
Şuan herkes masada oturmuş akşam yemeğini yerken bakışlarım istemsizce o çocuğa ve kucağında oturduğu babasına kayıyordu.
Akşam yemek vakti gelince annem yanıma gelmiş ve yine bana varlığını hissetirmişti. Onunla beraber aşağıya indiğimizde herkes sofradaydı.
Ve bana bağıran çocuk ve anne babası da burdaydı.
Herkes sofraya oturduğunda adam baş köşeye oturmak istemişti, sanırım o da başka şehrin ağasıydı ama Azad Ağa benim oturmamı istemiş ve eli ile işaret etmişti.
Ben masaya oturduğumda ise yüzümde yine bir gülümseme vardı ama Annem sorgulayan bir şekilde bana bakınca onunla göz temasını kesmiştim.
Herkes sessizlik içinde yemek yerken çocuğun birden ağlama sesi duyuldu.
Herkes ona bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştı ve acı yedigini öğrendik.
Dudaklarımı birbirine bastırıp gülüşümü engelledim çünkü benden büyüktü ve sırf acı yedi diye salya sümük ağlıyordu.
"Agir, bakıyorum da gülüyorsun. Yoksa sen acı seviyor musun?" Diye soran Gülsüm hanım ile herkesin bakışları bu sefer beni buldu.
Çocuk bile ağlarken bana bakıp kaşlarını çattı.
Azad Ağa ile bakışlarımız denk düşünce tek kaşını kaldırdı ve arkasına yaslanıp bana bakmaya devam etti.
"Allah aşkına Gülsüm hanım, o benim oğlumdan küçük ve burada bile büyümedi. Nasıl acı yesin?" Diyen kadının alaylı sesi ile kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Oğlum burda büyümemiş olabilir Handan hanım ama acı ile arası gayet iyidir" dedi annem gülümseyerek.
Sesinde ki gurur dik bir duruşa geçmemi sağladı, tekrar Azad Ağa ile bakışınca dik duran omuzlarıma bakıp dudaklarını birbirine bastırdı.
Ne yani inanmıyor mu acı yediğime?
Bu ihtimal nedense beni öfkelendirmişti ve birden ayağı kalkmamı sağlamıştı.
Azad Ağa da dik bir duruşa geçince yukarı çıkacağımı sandı ama ben yavaş adımlar ile yanına gittim.
Tam yan tarafında durduğumda herkes merakla bana bakıyordu.
Hiç utanmadım ve tabağında ki acı biberi elime aldım.
Oda anında bileğimi tuttu, bir bibere bir bana bakarken "O çok acı, yiyemezsin" dedi ve kaşlarım daha çok çatıldı.
Bakışlarım annemi bulduğunda o ve Vanessa teyzem arkasına yaslanmış ve gülerek bana bakıyorlardı.
"Ağa müsaade et" dedim tekrar ona bakarken.
"Agir, o acı canın yanar" dedi dişlerinin arasından.
Diğer elim de bileğini tuttuğunda izin verdi ama masadaki bütün ayranları önüme topladı, yani kendi önüne.
Yüzümü kulağına yaklaştırıp"Ağa bana inanmaman zoruma gitti açıkçası" diye fısıldadım ve geriye çekildim.
Annem şuan bu yakınlığımızı tuhaf bulsa da bir şey demedi.
Ve ben bir saniye bile beklemeden kırmızı biberi ağzıma atıp çiğnedim.
Evet baya acıydı ama ustaca sakladım bunu çünkü gerçekten de acı benim en sevdiğimdi.
Boğazımda bir yanma olunca hoşuma gitti.
Sonra yeşil olanı ağzıma atıp çiğnedim, off bu daha acıydı.
Harika!
Herkes şaşkınlık ile bana bakınca omuzumu indirip kaldırdım ama Azad Ağa birden beni kucağına oturtup ağzıma ayran dolu bardağı uzatınca neye uğradığımı şaşırdım.
Beni kucağına mı aldı?
Hemen inmek istedim ama bırakmadı, bu kadar insanın içinde bu çok onur kırıcı bir şey ama!
"Ağa çocuk muyum ben? İndir beni" dedim ama sesim yüksek çıkmadı.
Bu tuhaftı.
O hala bardağı bana uzatıp "İç şunu" dese de anneme baktım.
Kızar diye düşündüm ama hafif bir tebessüm ile bize bakıyordu.
"Küçük Ağa şunu içmezsen yemek boyunca kucağımda oturursun, biliyorsun yaparım dediğim şeyi yaparım" demesi ile hemen ayrandan büyük yudumlar içtim.
Tamam kucağında oturmak tuhaf bir şekilde hoşuma gitti ama yemek boyunca olmaz.
Bardağı bana nefessiz kalıncaya kadar içirdikten sonra diğerine geçti ama "Hayır, yemek yiyemem onu da içersem" telaşla konuşunca durdu.
Bir bana bir elinde ki ayrana baktı, sonra masada ki boş bardağa baktı.
Kaşları havalanırken "Nasıl içtin oğlum o koca bardağı" diye sorması ile kaskatı kesildim.
Ne dedi o bana? Oğlum mu?
Annemin yerinde harektelendiğini görünce hemen kucağından indim ve bu sefer izin verdi.
"Sen içirdin" diye mırıldandıp kendi yerime gidip oturdum.
Asaf abi, Ali abi, Muhammed abi ve Yasemin abla bana gülerek bakıyordu ama Gülsüm hanım ne olduysa öfke ile bakıyordu.
"Aslan gibi maşallah" dedi Azad Ağa'nın yanında oturan adam bana bakıp.
Azad Ağa yine göğüsünü kabartınca kıkırdadım.
Herkes bu sefer şaşkınlık ile bana baktı, hemen sustum.
Neden güldüğümde bu kadar şaşırıp duruyorlar.
"Agir sen gülüyor musun hemde sesli?" Diyen anneme bakmadım.
"Anne gülemez miyim?" Diye sordum yemek tabağıma bakarken.
Bu adam beni hem sinirlendiriyor hem de güldürüyordu, ne yapayım?
"Hayır bebeğim, keşke hep gülsen" diyen annemle tebessüm edip kafamı kaldırdım ve yine Azad ağaya baktım.
Sonra yanında ki baba ve oğluna.
Az önce bende onun kucağında oturuyordum, peki biz nasıl duruyorduk?
Bakışlarım yemeğime dönünce yemek sessizlik içinde geçti.
İçimde tuhaf bir his vardı ama ne bir daha Azad ağaya baktım ne de başkasına.
Sadece tabağıma baktım.
Sanki bütün bakışlar üzerimdeydi ve bu beni tedirgin ediyordu.
Sıra tatlılara geçince o adam Azad ağaya,
"Eee Azad Ağa, doğunun en büyük ve yegâne ağası sensin. Ve düğün olmayacak mı? " Diye sorduğunda bakışlarım hızla Azad ağayı buldu.
Annem de ona bakıyordu.
Düğün mü?
Hayır düğün olmazdı, bu kadarı da olmazdı.
Annem asla kabul etmezdi bunu.
Azad Ağa bana bakınca başımı sağa sola salladım ama silik bir şekilde.
İstemiyordum düğün olmasını.
"Ne zamandır planlarımı sana söylüyorum Hamit!" Dedi Azad Ağa ama ne evet dedi ne de hayır.
Hamit Ağa başını eğerken bir daha düğün konusu açılmadı ama Gülsüm hanım her fırsatta anneme laf çarpıyordu.
Ama bana gerek kalmadan ya teyzem ya da annem onu yerin dibine sokuyordu ama anlamıyordu kadın.
Azad Ağa ve diğer erkekler sedirlere geçerken kadınlar, ben ve diğer çocuk masada kaldık.
Annem ve Vanessa teyzem ayağı kalkıp yukarıya çıktılar, bana da gelmemi söylediler ama ben kendi odama gideceğimi soyledim.
Onlar teyzemin odasına giderken ben kendi odama yürüdüm ama "Baksana!" Diyen çocuk ile gözlerimi devirip ona döndüm.
Elinde hala tatlı vardı ve şerbeti ağzından ve elinden yere dökülüyordu.
Dik durup yanıma gelmesini bekledim, geldi.
"Seni üzdüm mü?" Diye sorunca pişman gibi duruyordu o yüzden "Hayır bilemezdin" dedim.
Şerbetli elini birden üzerimde ki gömleğe sürünce anında geri çekildim.
Kaşlarım çatılırken ona baktım ve oda bir adım geriye gitti korku ile.
Midem bulandı çünkü şuan atletime ve ordan da göğüsüme yayılan bir ıslaklık vardı.
"Ne yaptın?" Diye sordum ellerim yumruk olurken.
En nefret ettiğim şey uzerimin kirlenmesiydi ve bu çocuk beni bilerek kirletmişti.
"Ne o pişman mı oldum sandın?" Diye sorup sırıtınca amacını anladım.
Beni sinirlendirip herkesi başımıza topalayacaktı ve ağlamaya başlayacaktı.
Evet bir filimde bunu görmüştüm!
Annemi düşünüp "Beni rahat bırak" deyip arkamı döndüm ama bu sefer de kolumu tutup çekince onu omuzlarından ittim.
Düşmedi ama kaşlarını çattı, çünkü beni bırakması için yavaş itmiştim.
"Sinirli gibisin?" Diye sorunca "hayır değilim, uzak dur benden" dedim ama sinirliydim hemde çok!
"Bir şey soracağım, yurt dışından gelmişiniz. Baban orda mı öldü?" Diye sordu.
İçimde yine eksiklik hissettim ama belli etmedim, onun yerine arkamı dönüp yürümek istedim.
Yürüdüm ama birden "Zavallı, demek baban yok ha? Benim babam yanımda ama senin yok!" Dediğinde hızla ona doğru yürüdüm ve yüzüne yurmuk attim.
Yumruk atmayı annem beni boks etkinliklerine gönderince öğrenmiştim ama kimseye vurmadım hiç.
Ama bu çocuk bilerek beni babamdan vuruyordu!
Düştüğü yerden dudağının kanadığını gördüm, gözleri doldu ama "Baban hiç gelmeyecek!" Diye sırıttı yine.
Kaşlarım daha çok çatılırken titremeye başladım ve üzerine oturdum.
Yakalarını tuttuğum gibi "Uğraşma benimle!" Diye bağırıp bir tane daha vurdum.
Sonra birden ağlamaya başlayıp adeta çığlık atınca şokla ona baktım.
Bilerek yapmıştı.
Tam üstünden kalkacaktim ki arkamdan "Agir!" Diye bağıran annem ile arkamı döndüm.
Şaşkınlık ile bana bakıyordu o ve teyzem.
Sonra merdivenlerde adım sesleri duydum önüme döndüğümde önce Azad Ağa geldi sonra da diğerleri.
Herkes şaşkınlık ile bana bakıyordu ama çocuk,
"Baba!" Diye bağırınca babası hemen yanımıza gelip beni kolumdan tutup kaldırdı.
Sonra oğlunu kaldırıp kucağına alınca kaşları çatık bir halde bana baktı.
Sonra annesi koştu önce oğluna baktı sonra da canımı yakmak istermiş gibi kolumdan tutup,
"Nasıl oğluma dokunursun!" Diye bağırdı.
Annem birden bize koşup kadının kolunu tutarak çekti ve onu geriye itti.
Beni arkasına alırken Azad Ağa ile bakışlarımız kesişti.
Annem "Sakın oğluma bir daha dokunma!" Diye uyardı kadını ama sinirliydi ve bu siniri banaydı hissettim.
Azad Ağa tek kaşını kaldırıp bana bakarken gözlerimde ne gördüyse yutkundu.
Çocuk bu sefer annesine gitti, babası da annemin karşısına geçip "Hanım ağa önce oğluna bakacaksın!" Diye sesini yükseltti.
Ben tam öne çıkacaktım ki birden Azad Ağa ikimizin önüne geçip bizi arkasına aldı.
"Hamit benim karıma mı bağırıyorsun?" Diye sordu ama sesinde ki ton beni ürpertmişti.
Çocuk ve annesi aşağıya inerken Gülsüm hanım ve Yasemin abla da onunla beraber indi.
Gülsüm bana bakıp gülünce bakışlarımı kaçırdım çünkü annemi utandırmıştım.
"Ağam bağışla lakin, oğlum benim gözbebeğimdir. Canını yakanı affetmem, bu veletin babası yok diye kıskandı ve -" devamını getiremedi çünkü azad Ağa'nın yüzüne inen yumruğu ile geriye savruldu.
Adam yere düşerken herkes şaşkınlık ile Azad ağaya baktı.
Muhammed abi, Ali abi ve Asaf abi tam ona doğru gelecekti ki Azada ağa onlara bakinca durdular.
Azad Ağa sonra adamı yakasından tutup kaldırdı, adam titriyordu gördüm.
Ondan korkuyorlardı.
"Ulan sen kimsin de benim karım ile oğlumun karşısında durup konuşuyorsun!" Deyip bir tokat daha atınca ben ve annem kaskatı kesildik.
Annem onun karısıydı evet ama ben...
Sonra tekrar gürledi "Ruhun bedeninde durmaz mı ki benim oğlumla bu şekilde konuşuyorsun!"
Adam ecel terleri dökerken bir bana baktı bir azad ağaya.
"Ama ağam-" diyecek oldu ama Azad Ağa onu geriye itip "Kes!" Diye bağırdı.
"Anlaşılan siz kime nasıl davranacağınızı unutmuşsunuz!, git duyur herkese Agir Şanlı benim oğlumdur! Efsun Şanlı da karım! İkisi de gayrı KARAASLAN'dır. Bundan böyle kim ki onların karşısında durup hadsizlik ederse bedelini canı ile öder!"
Adam korku ile geriye adımlayıp hemen karısını ve oğlunu alıp gitti.
Biz hala şokla ona bakıyorduk ama hiçbirimize bakmayıp yukarı merdivenine yöneldi.
Giderken de "Agir Karaaslan, odama gel!" Dedi.
Annem telaşla bana bakarken ne yapacağımı bilmiyordum.
Annem arkasını dönüp tam arkasından gidecekti ki "Daye dur!" Dediğimde durup bana baktı.
"Beni çağırdı seni değil" dedim ama kaşları çatılırken hemen kolumdan tuttu.
"Gidemezsin" dedi korku ile, elim ile kolunu tutup çekerken "Sen beni dinlemeden bana kızgınca baktın ama o beni anlamış gibi baktı, merak etme bana kızmaz" deyip Azad Ağa'nın arkasından odaya gittim.
Herkes şaşkınlık ile hala bana bakıyordu ama kimseyi takmadım.
Odanın kapısına gelince hafif aralık bırakmıştı ve kapıyı açıp içeriye girdim sonra da kapattım.
Sırtı bana dönüktü ve ellerini arkada birleştirmişti.
Acaba bana kızdı mı? Ya onunda utandırdıysam? Bu düşünce nedense beni rahatsız etmişti.
"Özür dilerim ben-" diyecek oldum ama birden arkasını dönüp "Sakın suçun olmadığı halde özür dileme" deyince yutkundum.
Sert söylemedi ama içimde ki boşluk yine doldu.
"Bana inanıyor musun?" Diye sordum ve adımlarım benden bağımsız ona doğru ilerledi.
Tam karşısında durduğumda üstten bana bakıp "Elbette inanıyorum, Agir bilerek ya da keyif ile yapmadığını biliyorum" dediğinde tebessüm ettim bana olan inancına.
Eli saçlarıma karışırken "Peki beni neden çağırdın?" Diye sordum.
Saçlarımda ki eli dikleşmemi sağladı, bana güç veriyordu.
"Konuşmak için, yatağa geç hava soğuk" dediğinde gözlerim odada ki şömineye kaydı ama ikiletmedim ve yatağının üstüne oturdum.
Oda ceketini çıkarıp bayoya girdi, sakince gelmesini beklediğimde 20 dakika sonra siyah bir tişört ve siyah bir pijama ile bayodan çıktı.
Elinde de bir tişört vardı.
Saçları nemliydi ve durup bana baktı, dudaklarımı birbirine bastırıp "soğuk değil mi neden tişört var üzerinde?" Diye sordum.
Bir bana bir üzerine baktı sonra tekrar aynı şeyi yapıp hızla yanıma geldi ve elinde ki tişörtü bana verdi.
Üzerimde ki ıslaklıktan rahatsız olduğum için arkamı dönüp çıkardım ve takrat ona baktım.
Oda bana bakınca yatağın üzerinde ki battaniye yi çekip "Çok soğuk, ben de yatağa giriyorum işte" deyip uzandı ve birden beni de kolumdan tutup battaniyenin altına aldı.
Neye uğradığımı şaşırdım ama sesim çıkmıyordu.
Ben kendimi baya şaşırtıyordum çünkü şimdiye kadar bu odayı yıkmam gerekiyordu.
Aramıza mesafe katınca biraz daha bana yaklaştı.
"Ne yapıyorsun?" Diye sorunca durup bana baktı.
"Ne hala üşüyorum ve sen baya sıcaksın" dedi.
Herşey tersine dönmüştü.
Boğazımı temizleyip doğruldum, ben ne yapıyorum böyle?
Tamam bana iyi davranıyor ama benden oğlum diye bahsetmesini istemiyordum çünkü ben onun oğlu değildim.
Oda yerinde diklesip sıkıntılı bir nefes verdi.
"Agir bak tamam haklısın bana kizginsin ama daha önce de dediğim gibi ben size zarar verm-" diyecek oldu ama "Biliyorum Ağa" dediğimde durup bana baktı.
Birkaç saniye sessizliği paylaştık yine sonra derin bir nefes verip "O beni babamdan vurdu, ona vurmak istemezdim ama üzerime geldi" diye açıklama yaptım.
Haylaz veya sorun çıkaran bir çocuk olduğumu sanmasini istemiyordum ve bir karar almıştım.
Bizi bırakacağı güne kadar sorun çıkarmayacaktım ve onunla saygısızca konuşmayacaktım.
O yüzden normal Agir olacaktım çünkü kötü davranılmayı hak etmiyordu.
"Babanı çok mu özlüyorsun?" Diye sordu sesinde ki üzüntü ile.
Bakışlarım onu bulduğunda ya gözleri doluydu ya da şömineden gelen ışık yansıma yapıyordu.
Tekrar önüme döndüğümde benim de gözlerim doldu.
"İnsan hiç görmediği birini özlemez ama ben özlüyorum Ağa, ben babamı özlüyorum" diye fısıldadım.
"Belki bir mucize olur" dediğini duydum, gözlerimden bir damla yaş akınca elimin tersi ile hemen sildim.
"Mucizeler sadece masallarda olur ve biz masal dünyasında değiliz" dedim kısık bir sesle ama bir mucize bekliyordum.
"Agir ben senin-" diyecek oldu ama gözlerime çöken ağırlık ile yataktan çıkmak istedim.
Kolumu tutup beni durdurunca "uykum var Ağa müsaadenle odama gitmek istiyorum" dedim.
Gözlerini kaçırınca kolumu bırakmadı ama "Ben çok kabus görüyorum, bu gece benimle uyusan?" Diye sorunca gözlerim açıldı.
"Ne?" Dedim şaşkınlık ile.
"Bu gece istersen eğer benimle uyu" dedi ama kolumu da bıraktı.
Yatakta uzanıp bakışlarını tavana çıkardı.
"Annem bekler" deyip ayağı kalktım ve kapıya yürüdüm.
İçimde ki bu istekte ne? Neden onunla uyumak istiyorum?
"Annen hep seninle uyuyor, bu gece benimle uyu Agir" dediğinde durdum.
Beni durduran dediği cümle değil sesinde ki Çareslikti.
Arkamı dönüp ona baktığımda kalktığım boşluğa bakıyordu.
Ayaklarım yine her onu gördüğünde olduğu gibi benden bağımsız hareket etti.
Gidip yatağa girdim ve battaniye yi üzerime çektim yine de "sakın fazla yaklaşma Ağa, ben temas sevmem" diye uyardım onu.
Yüzünde ki acılı tebessüm ile bana bakarken kafasını salladı ve derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.
Bende gözlerimi kapattığımda derin bir sessizlik oldu.
Uyuyamadım ve oda uyumadı ama yaklaşık 1 saat sonra yavaşça bana yaklaştığını hissettim.
Oda karanlıktı sadece ateşin ışığı vardı.
Beni kendine çevirip kolunu başımın altindan geçirdi ve göğüsüne yasladı.
Sesim çıkmadı, ne uyandım ne de kaçtım ondan.
Burnuma gelen rahatlatıcı bir koku vardı, hayır parfüm değil başka bir koku.
Hiçbir zaman burnuma gelmeyen bir kokuydu.
Kulağımın altında ki kalp atışları hızlı atarken dudaklarını saçlarımda hissettim.
"Benim gibi bir baban olsun istemezsin ama ben senin gibi bir oğlum olsun ve bana baba desin diye ömrümü feda ederdim" diyen fısıltısına eş değer saçlarıma bir damla ıslaklık düştü.
Sonra bir damla daha, bir damla daha.
İstemsizce benimde gözlerimden bir damla yaş onun göğüsüne düşünce elim beline tutundu.
Çok saçmaydı, çok saçmaydı. Onu şuan babam gibi hissetmem çok saçmaydı.
Dudakların
ı bir defa daha saçlarımda hissetiğimde karanlık beni içine çekti.
İçimden tek bir cümle geçti, tek bir acı, tek bir dilek.
"Ağa keşke babam olsaydın, çünkü anca bir baba bana böyle hissetirirdi"
Gerisi karanlık ve sessizlik ama saçlarıma düşen yaşlar vardı.
Devam edecek 🩷
Alıntı yine kanaldan gelecek ❤️🩹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.68k Okunma |
7.65k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |