10. Bölüm

9/BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

"Baktığını göremeyen yaktığını görür mü hiç?"

 

EFSUN'DAN

 

Odamda gidip gelirken stresten bayılmak üzereydim, Agir'in Azad'ın yanına gitmesinin üstünden 2 saat geçmişti ve hala gelmemişti.

 

Bu kadar beklememin sebebi onun yanında zarar görmeyecek olmasıydı çünkü Azad'ın Agir'e her baktığında gözlerinde oluşan o duygu fazlası ile belli oluyordu.

İçi gidiyordu oğluna, kıyamayarak bakıyordu.

 

İçimde ki vicdanın sesi artık beni sağır etmek üzereydi üstelik.

Bugün Agir'in Azad'ın kucağında oturduğunu gördüğümde yutkunamamıştım.

 

O kadar güzel duruyorlardı ki, evrenin en güzel manzarasıydı ve ben o manzarayı ömür boyu izleyebilirdim.

 

Üstelik Agir esip gürlemeden kucağında oturmuştu, hissetmiştim sevincini.

Utanmıştı ama halinden de memnun gibiydi.

 

Aralarında benim olmadığım bir zamanda yakınlık olmuştu çünkü eskisi gibi tepkili değildi.

Kızmamış aksine mutlu olmuştum yakınlıklarından dolayı, işte o an kalbimi dinledim ve karar verdim.

 

Agir ile konuşacak ve babasının kim olduğunu ona söyleyecektim çünkü bugün parktayken baba ve oğluna nasıl baktığını da görmüştüm.

 

O görmedim sanıyordu ama benim gözlerim hep onun üzerindeydi.

Onlara bakarken gözlerinde imrenme ve hüzün vardı.

 

Benim yüreğimi dağlayacak kadar hasretle bakmıştı onlara.

Son nokta ise yemek masasında onun yanında mutlu olmasıydı.

 

Agir buna üzülmeyecekti, babasının yaşaması ona tekrar bir umut verecek ve istediği gibi bir çocuk olabilecekti ama bana karşı tavrının değişmesi ise beni korkutuyordu.

 

Korkutuyordu ama umurumda değildi çünkü oğlumu yeterince babasından ayrı tutmuştum.

Azad ile olan mesele ikimizin arasındaydı ve Agir'i ondan uzak tutmak en büyük pişmanlığımdı.

 

Belki ben ve Azad eskisi gibi olmayacaktık ama Agir ve Azad bir baba oğul olabileceklerdi.

 

Bu bana yeterdi.

 

Odamdan bir hışım çıkıp merdivenlere yönelerek Azad'ın odasına yürüdüm.

Gece karanlığı içime de yansırken bunu ona nasıl anlatacağımı bilmiyordum ama anlatacaktım.

 

Kapıya geldiğimde hafif aralık olduğunu gördüm ve içeriye baktım.

Bakmam ile genzimin sızlaması bir oldu, ellerim titrerken duvara tutundum çünkü şuan ölebilirdim.

 

Nefesim kesildi.

 

Azad ve Agir yatakta birbirine sığınmış bir şekilde uyuyorlardı.

 

Agir bir kolunu beline sarmış ve başını göğüsüne yaslamıştı, Azad ise burnunu saçlarına yaslamış sımsıkı onu kollarının arasında tutuyordu.

 

Öyle bir sarmıştı ki kolları yüzünden Agir'in yarısı görünmüyor, onu sanki biri gelip alacakmış gibi saklamaya çalışıyordu.

 

Hıçkırıdığımda elim hemen ağzıma gitti, ne ara ağladığımı bilmiyorum ama onları böyle görmek içimi sızlatmıştı.

 

Azad oğlu olduğunu zaten biliyordu ama sanki Agir de hissetmiş gibi ona sığınmış kolları arasında küçücük kalmıştı.

 

Onları ne kadar öyle izledim bilmiyorum ama Agir sırt üstü döndü, Azad ise anında başını boynuna gömdü ve öyle sarıldı ona.

Burnu boyun girintisine sığınırken hala sıkı sıkıya tutuyorudu.

 

Başının ağırlığın ona vermeden boynundan derin bir nefes aldığını ve karanlığa rağmen tebessüm ettiğini gördüm.

Agir'in de yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.

 

Adımlarım geri geriye giderken daha ne kadar parçalanabilirim bilmiyorum ama onları yalnız bıraktım.

 

Azad bunu hak ediyordu, bana ne yaparsa yapsın oğlunun yanında kalmayı hak ediyordu.

 

💝

 

Yüzümde ki hafif dokunuşları hissettim ama gözlerimi açmadım çünkü böyle şevkat ile kimler dokunur biliyordum.

 

Azad ve Agir...

 

Azad olmayacağına göre Agir'di çünkü sebebi malum.

 

Ama bir dakika!

 

Agir'in elleri ne ara büyüdü ve ne ara sertleşti?!

 

Nefesimi tuttuğumda bu ihtimal kalbimin göğüsümde kuş gibi çırpınmasına sebep oldu.

 

Hayır o bana yine böyle şevkat ile dokunmazdı, biliyordum çünkü ondan çaldığım 8 sene vardı.

 

"Dildar" diyen ses ile kaskatı kesildim.

 

"Uyumadığını biliyorum çünkü kirpiklerin titriyor" dediğinde tek gözümü açıp hayal olup olmadığına baktım ama değildi!

 

Azad karşımda siyah bir tişört ile duruyordu ve henüz hava aydınlanmamıştı.

 

Anın şokunu üzerimden atıp hemen yatakta doğruldum, oda benden uzaklaşıp yatağın kenarına oturdu.

Önüne döndüğünde yan profiline bakıyordum ve yüzü sıkıntılıydı ama başka bir huzur daha vardı.

 

Aklıma gelen düşünce ile "Azad Agir iyi mi-" diyecek oldum ama "O iyi uyuyor" diye cevap verdi hemen.

 

Derin bir nefes aldığımda bir sessizlik oluştu, burda ve yatağımda ne işi vardı.

Üstelik bana dokunmuş, yanağımı okşamıştı. Değil mi? Hayal olmayacak kadar gerçekti.

 

"Azad ne işin var burda?" Diye sordum ama bana bakmadı, hala önüne bakarken yutkunduğunu gördüm.

 

Herşeyi demesini bekledim, yine nefret kusmasını ve çaresizliğini anlatmasını bekledim ama o beni şaşkınlığa sürükleyerek "Teşekkür ederim" dedi.

 

Gözlerimi açarak ona baktığımda yutkundum, kehribarları bana dönerken yine hissizdi ama farklı bakıyordu.

 

"Ne için?" Diye sordum.

 

"Agir için" dedi hemen.

 

Tek kaşımı kaldırıp anlamaya çalıştım ama o devam etti.

 

"Onu büyüttüğün için, böyle güzel yetiştirdiğin icin en çokta benden nefret ederken bile onu hayata getirdiğin için" dedi.

 

Yüreğimde ki vicdan yine bağırmaya başladı, ona da pişmanlık eşlik etti.

Gözleri yüzümün her zerresinde dolaşırken dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Belki biz bir araya gelemeyeceğiz bir daha ama sana duyduğum bir saygı ve minnet var, ben senden sonra yalnız kaldım sandım ama sen beni çoğaltmış ve beni yalnızlıktan kurtarmışsın" demesi ile gözlerim doldu.

 

Benden nefret ediyordu ama Agir'in varlığı bana minnet de duymasına sebep oluyordu.

 

"Nasıl kıyardım ki ona?" Diye sordum bakışlarımı ellerime indirip.

 

Agir'e kıymak bir saniye bile aklımdan geçmemişti, insan hayata kıyabilir miydi? Agir benim hayata dönmeme sebep olmuş ve beni yaşatmaya devam etmişti.

 

Rabbim bana dayanma gücü olarak oğlumu bahşetmişti, oda olmasaydı ben hayatta kalamazdım.

 

"Biliyorum kıymazsın belki de bir tek ona kıymazsın" dediğinde sesinde ki hüzün kalbime işlemişti.

 

"Azad ben-" diyecek oldum ama yine "O gün sana söylediklerim gerçekti ama Agir'in bana bakan nefret dolu bakışları ile yanına gelmiştim, yoksa ben bir ömür daha onları içimde saklardım" diyerek izin vermedi konuşmama.

 

Afallayıp ona baktığımda "Sen hatırlıyor musun? Ama sen-"

"Evet hatırlıyorum" diyerek tebessüm etti ama acılıydı.

 

"Sen bilmezsin ama ben sen gittikten sonra sarhoş olduğumda yaptığım her şeyi hatırlamaya başladım çünkü ancak öyle hayalini karşımda görüyordum o yüzden artık sarhoş olduğumda hiç bir şeyi unutmuyorum" dedi kısık bir sesle.

 

"Ben senin gece yanıma gelen hayalini unutmamak için yıllarca direndim" dedi.

 

Sesinde ki acı beni dehşete düşürmüştü, benden nefret ediyordu ama aynı zamanda çektiği acıları da anlatmaya devam ediyordu.

 

İnsan nefret ettiği kişiye acısını bile anlatmazdı ama o anlatıyordu.

Azad Karaaslan sert, acımasız, disiplinli, haksızlık yapmayan biriydi dıştan ama aynı zamanda içinde taşıdığı acı, çaresizlik, hüzün de vardı.

 

O sadece sevdiği kişilere yani zamanında bir tek bana gösterirdi bunları, yine bana gösteriyordu.

 

Belki Agir'e de.

 

Ayağı kalktığında "Ben vicdanın sesine de kulak veririm, kimsenin hakkına girmem ama o gün kollarını tuttugumu hatırlıyorum eğer canını yaktıysam-" diyecek oldu ama bu sefer ben "Hayır canımı yakmadın" diyerek konuşmasına engel oldum.

 

Yüzüme baksa şaşkınlığımı görürdü ama bakmıyordu, hüzünlenince içini dökerdi o sadece. Belki de bu gece Agir ile uyumak onu hüzünlendirmiştir.

 

Yavaşça kapıya yürüdüğünde sırtına bakıyordum, kapıyı açıp çıkmadan önce "Günün aydın olsun Dildar, gökte ki yerini al ki her yer aydınlansın" dedi.

 

Gözlerimden bir damla yaş yanağıma aktığında yatakta cenin pozisyonunda uzandım.

 

Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum ama gün ağırmış, güneş tepede ki yerini almıştı.

Kapı açılınca içeriye Agir girdi, gözleri şiş saçları dağınıktı üstelik üstünde de ona bol ve uzun gelen bir tişört vardı.

 

Hemen yanıma gelip kollarımın arasına girdi ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Günaydın anne" dedi uyku yüzünden hırıltılı bir sesle.

 

"Günaydın annem" deyip bende saçlarından öpüp onu kollarımın arasında sıkı sıkıya tuttum.

 

Burnuma gelen koku ile genzim sızladı, babası kokuyordu.

Elleri belimi sıkı sıkı tutarken başını göğsüme yasladı, dün babasına yaptığı gibi.

"Anne sormayacak mısın?" Diye sorunca,

"Neyi?" Diye sordum bende.

 

"Dün gece nerde olduğumu?"

 

"Hımm, sanırım alışmam gerekiyor ama bu demek değil ki gece yollarını gözlemek zorunda bırakasın beni" dedim neşeyle.

 

Anlatmak istediğim babası ile yatsa bile ona kızmayacak olmam, onu alıştırsam daha iyi olacaktı.

 

"O ne demek?" Diye sordu başını kaldırıp yüzüme bakarken.

 

"Yani büyüyorsun, bazı şeyleri anladığında ve öğrendiğinde belki de akşam benim yanımda değil başka birinin yanında kokusunda uyursun" dedim göz kırpıp.

 

Gözlerini irice açıp hemen ayağı kalktı,

"Hayır başka bir kadının yanında uyumam!" Deyince afallayıp ona baktım.

 

Bir dakika ne?!

 

Tam ağzımı açacaktım ki "Bir kadının kokusuna seninki gibi bağımlı olacağımı mı düşünüyorsun? Büyüyüp genç bir delikanlı olsam da hiçbir kadın beni kokusuna bağımlı yapıp yanında yatıramaz... Tabi evlenmediğim sürece" dediğinde daha ne kadar gözlerim açılabilir bilmiyorum ama sınırda olduğumu göz kapaklarım ağırınca anladım.

 

O bana baktı ben ona, bu bakışma bir kaç dakika sürdü ama en son "Sen ne saçmalıyorsun?!" Diye çığlık attığımda gülerek ellerini havaya kaldırdı.

 

Bu çocuk böyle şeyleri nerden biliyordu?!

 

"Tamam tamam şaka yaptım, elbette seninle uyuyacağım hep. Yani evlenene kadar" deyince hemen yataktan kalktım ama o direkt banyoya koşup kapıyı kilitledi.

 

Durmadım hızla banyonun kapısına gidip ellerimle vurmaya başladım.

 

"Agir! Bunlar nasıl sözler böyle!" diye bağırdım.

 

"Daye korkma şaka yapıyorum!" diye oda bana bağırdı.

 

"Bu kelimeler senin yaşın için büyük, ayrıca evlenmeyi mi düşünüyorsun bu yaşta!"

 

"Hayır bu yaşta değil ama elbette bir gün evleneceğim!"

 

"Seni kimseye vermem!"

 

"Büyük ihtimalle oda öyle söyleyecek!"

 

"Kim?"

 

"Müstakbel karım!"

 

"AGİR!"

 

😈

 

YAZAR'DAN

 

Herkes kahvaltı yaparken Agir Efsun'a bakıp gülüyordu Efsun ise ona ters bakışlar gönderiyordu.

 

Sabah Agir'in söylediği şeyler ona kalp krizi geçirtebilirdi.

 

Efsun odadan çıkmayana kadar Agir de banyodan çıkmamış kahvaltıya inmek için çıkmıştı sadece, tabi o sırada Efsun çoktan kahvaltı masasına oturmuştu.

 

Azad Agir'in gülüşüne ve Efsun'un ters bakışlarına bakıp sorgulayan ifade ile Agir'e döndü.

Agir de ona baktığında dudaklarını birbirine bastırıp omuzlarını indirip kaldırdı.

 

Azad'ın dudaklarında bir gülümseme oluşunca Gülsüm ve yanında oturan Selma da bunu görmüş ve kaşlarını çatmışlardı.

 

Azad'ın mutlu olmasına Gülsüm katlanamazken Efsun ve Agir'in de mutlu olmasına Selma katlanamıyordu.

 

Elinde ki çatalı masaya bırakıp "Azad Ağa" diye seslendi Selma.

 

Azad'ın dudaklarında ki gülümseme hemen kaybolurken Selma ya göz ucu ile bile bakmamış Efsun'a bakmıştı.

 

Efsun ise büyük bir sakinlik ile Selma'ya bakıyordu.

 

Hâlbuki içinden o dili koparmak geçiyordu!

 

Herkesin bakışları ona dönerken üzerinde ki çiçekli elbiseyi düzeltip yerinde dikleşti.

 

Açıkta kalan gerdanına elini yerleştirip Azada baktı ama Azad ona bakmıyordu.

 

Onun yerine Ali "Selma eğer amacın beni baştan çıkarmaksa üstüne çiçekli birşeyler değil saten şeyler giymelisin" diye laf attı.

 

Selma şokla ona bakarken diğerleri bıyık altından gülmeye başladı.

 

Bir kişi hariç.

 

"Ali densizlik etme!" Dedi Gülsüm hanım hemen.

 

Ali burnunu kırıştırıp "Densizlik eden ben değilim, yeğeninin gerdanı" dedi sonra da ağzına koca bir peynir sıkıştırdı.

 

Azadı Selma'ya yem etmezdi!

 

Selma ona ters bakışlar atarken Ali ona bakmamış önüne dönmüştü ama gördüğü Vanessa ile yediği peynir boğazında kalmıştı.

 

Vanessa'nın üzerinde saten kırmızı bir gömlek vardı ve gerdanı nerdeyse açıktı.

 

Asaf hemen sırtına vurup "Helal Helal" dese de Ali sadece Venessa ya ve üzerinde ki saten gömleğe bakıyordu.

 

Vanessa Ali'nin bakışları ile sırıtıp ona göz kırpınca Ali, Asafın dudaklarına dayadığı ve sadece bir kaç damla içtiği suyu geri püskürttü.

 

Herkes şaşkınlık ile ona bakarken kıpkırmızı olmuştu.

 

Yaklaşık 5 dakika kadar öksürdü, Şengül hanım koşup oğluna bakarken sırtını sıvazlamış ve iyi olduğundan emin olup geri gitmişti.

 

Ali Vanessa'ya bakmamak için dirense de gözleri sürekli gömleğine kayıyor ve daha da deliriyordu.

 

Saten giyecek başka gün mü yoktu!

 

Agir Ali'ye ters bir bakış yollayıp "Ali abi, çok beğendiysen bende sana bir gömlek alırım ama teyzemin ki sana olmaz" diye homurdanınca Ali daha da kızardı ve hemen sofradan kalkıp dışarıya çıktı.

 

Herkes arkasından gülerken Vanessa da Agir'e ters bir bakış attı.

 

"Bana bak kıskanç Ağa! Kismetlerimi kapatma" dedi kısık bir sesle.

 

Agir ona eğilip "Seni kimseyle vermem teyze! Unut bunu" dedi.

 

"Ama zengin!"

 

"Olabilir, tek zengin o değil"

 

"Ama yakışıklı"

 

"Ben daha yakışıklıyım"

 

"Senle mi evleneyim?"

 

"Bana büyük gelirsin sen"

 

"Agir!"

 

"Ne? Neden bugün herkes bana ismimi söyleyip kızıyor?" diyen Agir somurtup ayağı kalkınca Efsun'un bakışları onu buldu.

 

"Nereye?" Diye sordu tek kaşını kaldırıp.

 

"Gelecekte ki ka-" diyecek oldu ama Efsun'un ona dönen kıskançlık dolu bakışları ile saçlarından öpüp "üst katta ki terasa çıkıyorum" dedi.

 

Efsun başını sallayıp onu onaylayınca merdivenlere yönelip 4. Kata çıktı.

 

Selma arkasından kıskanç ve kin dolu bakışlar atarken o kimseye bakmadı.

 

En üst kat sadece Azada aitti, çalışma odası, yatak odası vs vardı. Kimse o katı kullanmıyor sadece Azad kullanıyordu.

 

Bir süre sonra Efsun ve Vanessa da birlikte yukarıya çıkmış ve Vanessa'nın odasına geçmişlerdi.

 

Erkekler sedirlere geçerken Selma ve Gülsüm bakıştı, Selma sırıtıp ayağı kalktı ve merdivenleri tek tek çıkıp Agir'in yanına gitti.

 

Eğer Efsun olmasaydı ona yaklaşır ve Azad'ın gönlüne öyle girerdi ama bu çocuk annesine bu kadar bağlıyken planları hep ters tepiyordu.

 

Agir Sedirde uzanıp güneşe bakarken üzerine düşen gölge ile kaşlarını çatıp gözlerini açtı.

 

Gördüğü kadın ile tekrar gözlerini kapatınca bu sefer Selma kaşlarını çattı.

 

"Agir" dedi samimi çıkarmaya çalıştığı sesle.

 

Agir cevap vermedi, Selma geçip ayaklarının yanına oturunca hemen ayaklandı yerinden ve merdivenlere yöneldi.

 

Burda kimseye saygısızlık yapmayacaktı, Azad ağaya duyduğu saygı için bunu yapmayacak ve sadece sabredecekti.

 

Tam merdivenlerin başına gelince Selma birden kolunu tutup onu durdurdu, Agir düşmemek için birkaç adım atıp merdivenlerden uzaklaştı ve ona baktı.

 

"Sana seslendim, böyle yapma" dedi Selma masum bakışları ile.

 

"Konuşmak istemiyorum" diyen Agir ile dişlerini sıksa da Azad için her şeye katlanacaktı.

 

"Agir ben kötü biri değilim, beni tanısan çok seversin" dediğinde elini uzatıp saçlarına dokunmak istedi ama Agir anında geriye çekildi.

 

"Sakın saçlarıma dokunma!" Dedi sert bir sesle.

 

Selma "Neden?" Diye sorunca "Çünkü annem dışında hiç kimse dokunamaz" cevabını alınca yüzü kızarmaya başlamıştı.

 

"Anneni bu kadar çok mu seviyorsun?" Diye sordu Selma üzerine bir adım daha atarak.

 

Agir arkaya doğru bir adım daha gittiğinde "Evet çok seviyorum, bu belli olmuyor mu?" Diye sordu.

 

Selma Agir'in arkasında ki merdivenlere bakınca onu bir an merdivenlerden itmeyi bile düşündü Efsun'a olan sevgisi yüzünden ama bu isteğini zorla baskıladı.

 

Şuan bunu yapması demek ölüm fermanını imzalamak demekti.

 

"Eminim beni de seveceksindir" dedi sadece.

 

Agir alayla onu süzüp "Sanmıyorum, kötü insanları sevdiğim görülmüş değil " diye cevap verip gözlerini devirdi.

 

Bu kadın bilerek üzerine geliyordu!

 

"Ama anneni seviyorsun" diyen Selma ile kaşları çatılırken "Benim annem kötü değil çünkü!" Dedi tersleyerek.

 

"Emin misin? Belki de en büyük kötülüğü sana yapmıştır ama sen bilmiyorsundur" dediğinde şimdi Selma sırıtıyordu.

 

"Annem asla bana zarar vermez, kendini annemle bir tutma. Sen kim annem kim?" Dediğinde boynu kızarmaya başlamıştı.

 

Selma tekrar kaşlarını çataraken ona doğru bir adım daha attı, Agir merdivenin başında durduğunu fark edince hemen öbür tarafa geçti. Şimdi merdiven başında olan Selma'ydı.

 

Selma üzerine gitmişti çünkü içi Agir'in bu bağlılığı ile onu merdivenlerden atma isteği ile dolmuştu ama Agir diğer tarafa geçerek merdivenlerden uzaklaşmıştı.

 

"Annen kötü birisi ve sana çok kötülük yapıyor, ben ise senin iyiliğin için uğraşıyorum" dedi Selma ama sesinde zerre samimiyet gözlerinde hiç güven yoktu.

 

"Yeter artık, annem ile kendini kıyaslama! Sen benim annemin yanına bile yaklaşamazsın!" Diye sesini yükseltten Agir ile sabrı tükenmişti.

 

"O halde neden babanın yaşadığını sana söylemedi ve seni ondan uzak tuttu" dediğinde sesinde hiç acıma yoktu.

 

Agir bir an anlayamadı, elleri yumruk olurken "Bir daha ölmüş babam hakkında ağzını açma!" Diye bağırdı.

 

Selma ise ufak bir kahkaha atıp "Baban ölmedi aptal! Yaşıyor ve annen sana yalan söyledi!"dediğinde Agir'in gözleri doldu.

 

Kalbinde ki baba hasreti yine acısını butun vücudundan çıkarıp azap çektirdi ona.

 

Neden herkes onu babasından vuruyordu ki?!

 

"Babam öldü benim! Annem beni onun mezarına bile götürecek" dediğinde sesinde tereddüt vardı.

 

Bunu daha çok kendine söylemiş ve kendini ikna etmeye çalışıyormuş gibiydi.

 

Selma karşısında ki dolu gozlerle ve sinirle ona bakan çocuğa hiç merhamet etmedi, içinde vicdan namına bir şey kalmadığını dogrulayan bu sözleriydi.

 

"Annen yıllarca seni kandırdı, bütün çocuklar babasını yanında ister ama o seni hep babasız büyüttü üstelik baban hayattayken" dedi acımasızca.

 

Kahverengi gözlerinden kin ve nefret akarken karşısında bir çocuğun olduğunu unuttu.

 

Merhametinin de vicdanının da son kırıntılarını kin ve nefret uğruna yok etti.

Agir duydukları ile sarsılırken geriye doğru bir adım attı.

 

Gözleri irice açılarak şokla karşısında ki kadına baktı.

Ne dediğini anlamak için kendine süre verdi ama Selma durmadı.

 

Kolundan acımadan tutup sıkarken "Baban ölmedi ama annen seni kandırdı! Seni babasız ve eksik büyüttü. Şimdi savun bakalim o çok kıymetli anneni!" Dediğinde kolundan geriye itti.

 

Agir yıkılmazdı ama duyduklarının şoku ile geriye savruldu, kalça üstü yere düşerken elleri soyulmuştu ama ne inledi ne de yüzünü buruşturdu.

 

Şuan canını yakan bu söylenenlerin gerçeklik payıydı.

 

Selma ona üstten bir bakış atarken "Senin annenin şeytandan farkı yok" deyip arkasını dönerek merdivenleri indi.

 

Agir ona cevap bile veremedi, gözleri boşlukta sabit kalırken kulakları çınlıyor elleri yanıyordu.

 

Babası yaşıyor muydu?

 

"Annem bana yalan söylemez, üstelik ben babamı bu kadar özlerken" dedi kendini ikna eder gibi.

 

Zorla ayağı kalktığında başı dönüyordu, elleri de titremeye başlamıştı.

 

Yine kriz mi geçirecekti? Ama annesi korkardı.

 

Derin derin nefesler alırken merdivenlerin başına geldi, elleri sıkı sıkıya merdivene tutunurken bir adım attı ama sanki yer ayaklarının altından kaydı.

 

Zorla dengesini toplayıp derin derin nefesler almaya başladı.

 

Babası ölmüştü, babası yoktu o zaman bu kadın neden yaşadığını sölüyordu?

 

Annesi onun bebekken nasıl ağlayarak baba dediğini duymuştu, ona rağmen bunu yapmazdı.

 

"Hiç bir şeyin kıymeti yoksa bile ilk kelimemin baba olduğunu bilemek seni utandırır da bana bu yalanı söylemezsin daye" dedi fısıldayarak.

 

Bir adım daha attı, etraf daha çok döndü, kulakları daha çok çınladı.

 

O esna da Efsun da odada Vanessa ya Agir'e gerçekleri anlatacağını söylüyordu, Vanessa büyük bir sevinçle ona sarıldığında Efsun'u daha çok cesaretlendirmiş ve Agir'in yanına yollamıştı.

 

Agir ise korkuyor ve bir adım daha inemiyordu çünkü şuan merdivenleri göremiyordu bile, etrafı iyiyce dönerken aklında sadece Selma'nın dediği şeyler vardı.

 

Azad da kendi odasına çıkmak için merdivenlere yönelince Efsun'u görmüştü, ikisi de birbirine bakıp durdular, Agir ise karşısında ki kişileri daha net gördü.

 

Efsun heyecandan Agir'i görmüyordu, Azad ise Efsun'un yüzünde ki gülümsemenin sebebini sorguladığı için görmüyordu ama Agir titrerken ikisini de görüyor duyuyordu.

 

"Hayırdır Dildar? Nedir bu neşe sabah sabah?" Diye sordu Azad kaşlarını kaldırıp ellerini cebine yerleştirirken.

 

Efsun ise sadece gözlerine bakıp "Bir karar aldım" dedi, kalbi gittikçe hızlanırken kafasını çevirse merdivenlerin başında ona acı ile bakan oğlunu görürdü.

 

Aralarında epey mesafe vardı çünkü her merdiven arasında 4 oda vardı.

 

"Ne kararı bu?" Diye sordu bu sefer Azad.

Gittikçe meraklanırken Efsun'un parlayan gözleri onun daha da sabırsız olmasına sebep oluyordu.

 

"Ona anlatacağım" dediğinde Azad dikleşti, gözlerini kıstığında "Neyi anlatacaksın ve kime?" Diye sordu bu sefer.

 

Efsun bir anlığına her şeyi unuttu, düşmanlığı, kanı, babasını her şeyi unuttu ve eskisi gibi Azad gülümseyip "Agir'e babasının yaşadığını söyleyeceğim" dedi.

 

Azad şaşkınlık ile ona bakarken gülüşünde kayboldu sanki.

 

Tam o anda acılı bir inleme ve yuvarlanma sesi, ikisi de kafasını çevirince Efsun'un ağzından öyle bir çığlık koptu ki konak inledi, herkes sokağa çıktı.

 

Şanlı konağında ise Havin hanımın içine dolan sıkıntı ile nefes almadı ve elinde ki tepsiyi yere düşürüp elini kalbine attı.

 

Gözlerini kaldırınca Bawer aga ile göz göze geldi, aynı sıkıntı sabahtan beri Bawer Ağa'nın da içinde kurt gibi geziyordu.

 

Karaaslan konağı anında buz tutmuştu, Efsun'un çığlığı ile herkes yukarıya toplanırken bu sefer konakta "AGİR!" diyen Azad'ın gürleyişi yankılandı.

 

İkisi de hızla merdivenlerin ucunda gözleri kapalı oğullarına koştular.

 

Azad Agir'in başında diz çökünce yıllar sonra bu da ilkti.

Dizleri Efsun'un gidişinden sonra ilk defa yere değmişti.

 

"Agir!" Diye çığlık çığlığa bağıran Efsun onu uyandirmaya çalıştı ama Agir uyanmıyordu.

 

Kaşlarına, ordan yanağına ve en son da dudaklarına ulaşan kanı görmek daha gür bir çığlık atmasına sebep oldu.

 

Azad ise sanki yüreğinden tekrar vurulmuş gibi sarsıldı.

"Oğlum" diye fısıldadı yüzünde ki bütün kan çekildiğinde.

 

Aynı anda elleride titremeye başladı, bakışları Efsun'u bulduğunda yıkılan kadını ile bir kez daha sarsıldı.

 

Efsun ağlayarak saçlarını yolduğunda "Agir!" Diye bağıran Vanessa gelip ağlayarak onu tutmaya çalıştı ama gücü yetmiyordu.

 

"Ne oldu? Agir'e ne oldu?" Diye bağırdı Vanessa ağlayarak.

 

Ali, Asaf ve Muhammed onlara koşarken yasemin dehşetle Agir'e ve başından akan kana bakıyordu.

 

Gözleri dolduğunda bakışları Selma ve Gülsüme döndü, ikisinin bakıştığını ve Gülsüm'ün Selma'ya öfke ile baktığını gördü, Selma ise telaşlıydı.

 

"Azad hastaneye!" Diye bağıran Ali ile Azad hemen Agir'i kucağına alıp koştu.

 

O merdivenleri koşarak inerken Asaf ve Muhammed ondan önce konağın kapılarını açmış ve arabayı hazır hale getirmişlerdi.

Efsun yerde ki oğlunun kanı ile bir çığlık daha attı, yüreğinde ki Ateş içini yakarken tırnakları boğazına saplandı çünkü nefes alamıyordu.

 

Nefesi gitmişti, kanayarak gitmişti.

 

"Efsun kalk hastaneye gidelim!"

Vanessa'nın ağlayan sesi ile hemen kalkmaya çalıştı ama sendeledi.

 

Ağlayarak merdivenleri inerken kaç defa düşme raddesine geldi ama Vanessa kolunu tutarak onun ayakta durmasına neden oldu.

 

"Agir!" Dedi Efsun ağlayarak.

 

Herkes arabalara binerken hastaneye sürdüler, geride kalan Yasemin, Gülsüm, Selma ve çalışanlar olmuştu.

 

Yasemin gözünde ki yaşı silip hızlı adımlar ile Selma'ya yürüdü.

 

Kollarından tuttuğu gibi onu duvara yapıştırıp bir eli ile çenesini kavradı.

 

Selma çığlık atınca Gülsüm Yasemini durdurmaya çalıştı ama gücü yetmedi.

"Ne dedin ona?!" Diye bağırdı yasemin çenesini daha da sıkıp kafasını duvara vururken.

 

Selma bir çığlık daha atarken "Ben bir şey yapmadım!" Diye bağırdı.

 

Yasemin bu sefer saçlarından tutarak adeta sürükleyerek merdivenlerin ucuna getirdi onu.

 

"Gördüm! Arkasından çıktın yukarıya,Söyle ne dedin ona?!" Diye bağırdı şiddetle.

 

"Bırak beni!" Diye çığlık çığlığa bağıran Selma'ya acımadı, onu saçlarından tutarak ayağı kaldırırken Gülsüm korku ile yasemine bakiyordu.

 

Onu ilk defa bu kadar öfkeli görüyordu.

 

"O beş para etmez canını burda alırım Selma!" Diye bağıran Yasemin tam onu merdivenlerden atacaktı ki Gülsüm araya girip "Haddini bil gelin!" Diye bağırdı arkasından.

 

Yasemin bir hışım arkasını dönüp elini kaldırdığı gibi Gülsüme öyle bir tokat attı ki Gülsüm yere düştü.

 

Bu kadına bu güne kadar sabretmişti ama her şey Agir'i kanlar içinde görene kadardı!

 

"Senin de yeğeninin de canını şimdi almıyorsam o evladım diye bağıran ananın acısı için! Çünkü biliyorum ki gerçeği öğrendikten sonra ikinizi de tek bir nefese muhtaç edecek!" Diye bağırdı.

 

Selma sürüklenerek ve ağlayarak geriye kaçarken Yasemin ona ilerleyip saçlarını kavrayip kendine döndürdü.

 

Bir tokat da ona attıktan sonra yüzlerine tükürdü,

"Allah'ınız yok mu sizin!?" Diye bağırdı, gözlerinden bir damla daha yaş akarken elinin tersi ile sildi.

 

"Bir çocuğa nasıl kıyarsınız?!" Dedi bas bas bağırarak.

 

Yıllardır evlat acısı ile yanarken bugün bir anne ile evladının acısını daha yüreğinde hissetmiş ve ömründen ömür gitmişti.

 

Arkasını dönüp koşarak oda konaktan çıktı, kendi arabasına binip hastaneye sürdü ağlayarak.

 

Efsun dizlerinde yatan oğluna her baktığında yüreği kanadı, ciğeri söküldü.

 

Öyle bir ağladı ki gözyaşları hep Agir'in gözlerine düştü, Azad şoför koltuğunda otururken Efsun'un her gözyaşı ile her hıçkırık sesi ile yıkıldı.

 

Oğlu kanlar içinde yatıyordu ama elini uzatmaıyordu.

 

Nasıl oğlu düşerken tutamamıştı?

 

Oğlu nasıl kanarken o aynı yerden kanamamıştı?

 

İçinde ki korku öyle bir ele geçirmişti ki onu dehşete düştü.

 

Evlat acısı demek bu demek miydi?

 

Kanadığı yerden kanamak istemek miydi?

 

Yada onun acısını kendi bedenine hapsetmek demek miydi?

 

Bu dünya yı şimdi yakmak istemek miydi?

 

Bilmiyordu, ilk defa böyle hissediyordu!

 

"Azad daha hızlı, oğlum ölüyor!" Diye bağıran Efsun ile gazı kökledi.

 

Öyle bir hızlandı ki onunla aynı anda bir araba daha o yoldan geçemezdi.

 

"Ölmeyecek, ölemez! Evlatlar ölemez!" Diye kükreyip elini üst üste direksiyona vurduğunda Efsun'un "Agir!" Diyen çığlıklarına onun korku dolu kalp atışları eklenmişti.

 

O anda Şanlı konağına da kara haber ulaşmıştı, Şanlı kontağından kopan çığlıklar Amedi yasa boğmuştu.

 

Yüzlerce araba Mardin'e doğru yola koyulurken en önde Bawer Şanlı, Havin Şanlı ve Rojda Şanlı vardı. Arkalarında da Şanlı aşireti, adamlar, kadınlar ve çocuklar da dahil Agir Şanlı için yola koyulmuş Efsun Şanlı'nın acısı kadar acımışlardı.

 

Bawer Ağa'nın gözleri ağlayamadığı için kızarmışken Havin Şanlı'nın dilinden dökülen ağıt yüreğini sıkıştırıyordu.

 

Havin Şanlı'nın elleri dizlerini döverken ağzından ağlayarak torunu için ağıt dökülüyordu.

 

Rojda ise elinde kuran ile yeni kavuştuğu yeğeni için dua ediyordu.

 

Doğu biliyordu ki Agir Şanlı'ya bir şey olursa Doğu halkı karanlığa mahkum kalırdı zira o günden sonra Güneş tepeye çıkmaz gökyüzüne küserdi, o anda da Doğu yıkılırdı.

 

Zira Doğu Azad Karaaslan deme

kti Güneş te Efsun Şanlı.

 

Agir Şanlı ise ikisinin arasında ki köprüydü, o olmazsa ne Doğu olurdu ne de Güneş.

 

 

 

Devam edecek 🩷

 

Bölüm : 04.02.2025 20:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...