
"Ben seneler evvel sana aşık oldum, bir daha kimseye yakıştıramadım o kelimeyi"
YAZAR'DAN
(25 Şubat 2018 Pazar Saat 9.28)
Efsun uykunun huzurunu içine dolan sıkıntı ile gözlerini açarak bozdu, baygın bakışları önce tavanda sonra da olduğu odada gezindi.
Büyük bir sessizlik vardı olduğu çiflik evinde, aklına birden dün akşam sevdiği adam ile yaşadığı zevk dolu saatler gelince zaten kızarmış olan yanakları daha da kızarmıştı.
Bakışları soğukluğunu hissettiği sol tarafına dönünce boş bir köşe karşıladı onu, kaşları çatılırken içinde ki huzursuzluğa anlam veremiyordu.
Yerinde hafif dikleşirken kasıkları zonkluyor fazlası ile beli ağrıyordu, gece tahmin ettiğinden de uzun sürmüş ve kendinden geçmişti.
Sabah güneş'in ışıkları odaya vururken Azad'ın kollarında uykuya dalmıştı.
Çıplak göğüslerini üzerinde ki çarşaf ile kapatıp,
"Azad!" Diye seslendi ama karşılığında aldığı sadece sessizlik oldu.
"Azad!" Diye bağırdı daha gür bir sesle ama yine cevap alamadı.
Çarşafı vücuduna sarıp ayağı kalktığında bacakları titriyordu ve kasıklarına birden dolan acı ile inledi.
"Üzerimden tır geçmiş gibi!" Diye homurdanıp zorla aşağı kata indi, önce oturma odasına sonra da mutfağa baktı ama Azad yoktu.
Bütün odalara baksa da ona ulaşamamıştı, tekrar yatak odasına çıkıp telefonu ile onu aradı.
Çalıyordu ama açmıyordu, "Nereye gitti bu adam" dediğinde gözleri parmağında ki yüzüğe kaymıştı, dudaklarında öyle bir gülümseme oluştu ki gören kişi anında sıcaklığında ısınırdı.
Gamzeleri ise anında içeriye gömülmüştü.
Yüzüğü kalp şeklinde bir tek taştı, hem büyük hemde zarif duruyordu.
Üstelik etrafında yakut taşlar dizilmiş daha da şık durmasına sebep olmuştu.
Bu yüzük Azad'ın annesinin yüzüğüydü.
Yüzünde ki gülümse ile etrafına baktı, yerde dün gece giydiği beyaz elbisesi duruyordu ve durumu içler acısıydı.
Ters dönmüş ve bütün ütüsü bozulmuştu.
Sonra iç çamaşırlarına bakınca utançla gözlerini yumdu çünkü parçalanmış durumdaydı hepsi, aklında sürekli dün gece ile ilgili anlar gelince eli ile kendini yellemeye çalıştı ama çoktan kızarmıştı.
Dün sevgililer günüydü ve Azad çok güzel bir organizasyon yapmıştı, Efsun Mardin'e geldiğinde önce güzel ve şık bir yerde yemek yemişlerdi sonra da Efsun'un istediği her yere gitmişlerdi
Azad Efsun'un gezmek istediği yerlerin uzun süreceğini bildiği için Akşam 6'da organizasyon yapmıştı ama yine de çiftliğe geldiklerinde saat gece yarısına çeyrek vardı.
Ve Azad ona evlenme teklifi etmişti, Efsun ise tüm benliği ile kabul etmiş ve ona ait olmuştu.
Azad sarhoştu ama Efsun onun kadar değildi, gerisi zaten uzun ve ter dolu saatler olmuştu.
Sabah 7'de ise duş almış beraber yatağa girmişlerdi ama Efsun uyurken Azad uyumamıştı.
Efsun'un bakışları çalışma masasının üstünde ki nota dönünce yine utandı çünkü o masa bir çok şeye şahit olmuştu, hem üstünde hemde köşelerinde.
Utançla masanın üzerinde ki notu eline aldı, Azad dan olduğunu biliyordu o yüzden açmak için hiç beklemedi.
Ama notun başında dahi yüzünde ki bütün kan çekilmiş ve kaskatı kesilmişti.
"Güzel bir geceydi Efsun Şanlı, bu notu yazarken sen herşeyden habersiz uyuyorsun. Yanında ben varım sanıyorsun ama yanında ki koca ve soğuk bir boşluk, hep de öyle kalacak. Dün sana göre güzel bir geceydi ama bana göre iğrenç bir geceydi, evet Efsun Şanlı kullanıldın! Seni sevdim yalan değildi, Hemde çok sevdim ama nasıl seninle bir gelecek kuracağımı düşünürsün üstlelik senin baban benim babamı öldürmüşken, hiç mi sormadın babana beni. Sana söylemedi mi nasıl babamı öldürdüğünü, yıllardır bu an için bekledim ve sana katlandım ama bitti. Şimdi intikamım için meydanda babanın kanını akıtıyorum, geç kalma ve gelip gerçekleri gör"
Efsun içinden kırılma sesi geldiğine yemin edebilirdi, sanki kalbi ile birlikte bütün kemikleri kırılıp ezilmişti.
Haberi bile olmadan Gözlerinden akan yaşlar elinde ki not kağıdını ıslatıp üzerinde ki yazıları silerken dizlerinin uzerine düştü.
Son olarak kağıdın arkasında ise "Seni sevdim ama babamı daha çok" yazıyordu.
Efsun'un dudakları arasında öyle bir çığlık koptu ki boğazı kanadı sanki, paramparça oldu.
Hâlbuki kanayan ve parçalanan boğazı değildi, yüreğiydi.
Dün evlenme teklifi almıştı ve bulutların üzerine Azad ile birlikte çıkmıştı, şimdi ise yere çakılan sadece kendisiydi.
Kusabilseydi şimdi kan kusardı ama yapamadı, daha fazla ağlayabilseydi ağlardı ama vakti yoktu.
Üzerinde ki çarşafı söküp titreyen vücudu ile hemen yerde ki elbisesini giydi, ayakkabılarını giymeyi bile düşünmedi.
Ağrıyan vücudu ve kalbi ile çiftlik evinden koşarak çıktı ve gözyaşları yüzünü ıslatırken bulduğu arabaya bindi, gazı kökleyip meydana sürerken vücudu zangır zangır titriyor gözyaşları önünü görmeyi engelliyordu ama durmadı.
İçinde ki haykırış yüreğinden geldiyordu, daha ne olduğunu bile anlamamıştı.
Azad'ın babasının ölümü kendi babasının elinden mi olmuştu?
Bu mümkün değildi çünkü babası ikisinin evleneceğini biliyordu.
Bu kötülüğü kızına yapmazdı, Efsun babasina güveniyordu ama Azad'a da güveniyordu.
Şimdi içinde ki bütün güven yerle bir olmuştu, Efsun'un içinde ki aşk yüreğini dağlıyor, kalbini yakıyordu artık.
Kabus olmasını diledi, Azad ile yaşadığı güzel anlar dahi kabus olsun ve uyansın istedi.
Gözleri dalgın bir şekilde direksiyona bakarken şiddetli bir korna sesi duydu, son anda direksiyonu kırıp karşıdan gelen tır'ın altında kalmaktan kurtuldu.
Araba dururken nefeslendi ve tekrar yola koyuldu, kalbi göğüsünde kuş gibi çırpınmasına rağmen ilerledi.
Azad'a olan aşkı böyle bitmemeliydi, Efsun nefret etmek istedi.
Hem ona olan inancından hemde aşkından ama bilmiyordu ki şuan rahmine yol almış bir can vardı.
Birazdan yüreğini parçalayacak olan sevdasının canından bir parça rahmine düşmüştü.
Meydana ilerlerken oluşan kalabalığı görmüş ve arabayı durdurmuştu.
Şu Mardin bile sevdalarını biliyor ikisinden Güneş ve Doğu'nun sevdası diye bahsediyordu.
Arabadan inince önüne gelene çarpıp ilerledi, onu görenler gözlerinde ki yaş ile ona bakıyorlardı.
Geleceği biliyorlar mıydı?
Efsun o kalabalığı yere düşe düşe geçmeye çalıştı, onu defalarca kaldırmak istediler ama izin vermeyip kendi kalktı.
Elinde hep kendi ile taşıdığı silah vardı, arabasında duruyordu ve istemsizce eline almıştı.
Efsun son kez yere düştüğünde dizleri kanamış, ayakları parçalanmış, elleri soyulmuştu ama canı yanmadi, canını yakan meydanı inleten ve uğursuz sesi ile herkesi yasa boğan kurşun sesi oldu.
Kurşun sesine eş değer öyle bir haykırdı ki herkesin yüreği dağlandı.
Herkes Efsun Şanlı'yı yere düşerken görmüş yetmemiş perişan bir halde haykırdığını duymuştu.
Ağladı Efsun haykırarak ağladı, biliyordu bu duyulan kurşun sesi ya babasına ya da sevdasına saplanmıştı.
Titreyen bacakları ile ağlarken ayağı kalkıp sonunda meydana ulaştı, gördüğü görüntü ise dudaklarından koca bir çığlık dökülmesine sebep oldu.
Hem acı, hem pişmanlık hem de nefret ile dökülmüştü dudaklarından.
Babası sırt üstü yerde yatıyordu ve etrafında kandan göl olmuştu.
Şanlı aşireti bir tarafta, Karaaslan Aşireti ise bir taraftaydı ama sıkılan kurşun ile herkes birbirine girmişti.
Efsun hiçbirine değil babasına baktı ağlayarak, elinde ki silah yük oldu ona.
Bakışları babasının arkasında duran, ona hep aşkla ama şimdi donuk gözlerle bakan adamı buldu.
"Azad!" Diye haykırdı, Azad dehşetle ona bakarken kalabalığın dudakları arasından "Azad Ağa Bawer Ağayı vurdu" dökülüyordu.
Azad elinde ki silahı indirip Efsun'a doğru bir adım attı ama Efsun'un titreyen elinde ki silah onu bulunca durdu.
Başı boynuna düşerken Efsun "Nasıl kıydın!" Diye haykırdı.
Efsun o an Abisi Dijvan ve Salih amcanın ağlayarak Bawer Ağa'yı kaldırıp götürdüklerini gördü.
Babasına gidemedi bile, gerçekler canını yaktı.
"Dildar" dedi Azad ama Efsun'un ona dönen nefret dolu bakışları ile sustu.
Azad ilk defa orda öğrendi susmayı, ne anlatacaktı ki?
Ne söylese sevdiği ona inanırdı?
Efsun uyuduktan sonra aldığı telefon ile kendini burda bulmuştu, Ali onu aramış ve "Bawer Ağa'yı meydanda vuracak, suçu sana atacaklarmış" demişti.
Efsun için, onu kaybetmemek için onu zorla yatakta bırakıp nefesi burda almıştı ama başaramamıştı.
Buraya geldiğinde Bawer Ağa'nın da Efsun için buraya geldiğini öğrenmişti.
Ona da aynı telefon Efsun için gelmişti, oda kızını kaybetmemek için buraya gelmişti ama oda başaramamıştı.
Ona da aynı telefon "Azad intikam almak için Efsun'u meydanda vuracakmış" diye gelmişti.
Bawer Ağa yıllar önce yaşanan kan için kızını öldüreceğini düşünmüştü.
Büyük bir oyunun içine düşmüştü ikisi de.
Ortaya atılan fesatlık ile Bawer Ağa "Efsun'u ona vermeyeceğini ve başkası ile evlendireceğini söylemişti"
Azad duyduğu bu cümle ile silahını doğrultmuştu ona ama sıkmamıştı.
Efsun'u kimseye yar etmezdi, kimseyi yanına yaklaştırmazdı.
Bu ihtimal bile beyninden vurulmuşa dönmesine sebep olmuştu ama sıkamamıştı.
Sevdasına kıyamamıştı , zaten Efsun ondan vazgeçmezdi bunu biliyordu.
Bawer Ağa onu vurmayacağını anlayınca sırtını dönmüştü, Azad'ın elinde ki silah onun sırtına dönüktü ama kurşun onun silahından çıkmamıştı.
Kimse ise o hengamenin içinde sıkılan silaha bakmamıştı.
Kurşun Azad'ın arkasından sıkılmıştı, Azad tam arkasını dönüp bakacakken de meydanda Efsun'un haykırışını duymuş ve donup kalmıştı.
İşte orda anlamıştı büyük bir oyun oynandığını, sevdası ile kendisine büyük bir oyun oynanmıştı.
Şimdi ise onu anlasın diye sevdasının gözlerine bakıyordu ama Efsun'un gözlerinde gördüğü sadece nefret ve öfkeydi.
Öfke ve nefretin arkasında ki acıyı görüyordu, kirpikleri titriyor gözleri kıpkırmızıydıydı.
İşte bu kemiklerini bile kırmıştı Azad'ın, o yüzden söylemedi.
Ona inanmasını "Neden?" Diye sormasını bekledi.
Ama Efsun ne sordu ne de inandı, ne yapacağını bilmez bir halde ağlıyordu sadece.
Azad o gözyaşlarına kurban olurdu, Efsun bunu da göremedi.
Bilmediği şey sadece Bu dökülen kan olsaydı, Efsun yine sorardı ama gördüğü not bütün algılarını kapatmış ve neye inanacağını bilmez bir hale düşürmüştü onu.
"Dildar" dedi Azad yine, onu vurması önemli değildi ama ona nefret ile bakmasi yüreğini kanatıyordu.
Azad bu bakışları hak etmiyordu.
Efsun'u hiç bir zaman kullanmamış, saçının teline kıymamıştı.
Öyle ki Efsun Azad'ın cebinde ki medili görse dün akşam döktüğü her saç telini nasıl kalbinin üzerinde taşıdığını bilirdi.
Babası ölmüştü evet ama bunun için hiçbir zaman sevdasına kıymayı düşünmemişti.
Babasını seviyordu evet ama Efsun'u daha çok.
Dildar'ını daha çok!
Efsun ise gozlerine bakmadı, yaşadığı utanç bütün vücudunu ele geçirip kendini öfkeye bıraktı.
Tetiği indirdiği an Karaaslan Aşireti de silahlarına davranıp ona doğrulttu ama Efsun umursamadi.
Azad ise hepsine bakıp "O silahlardan bir kurşun dahi Doğu'nun güneşine değerse, cehennemde dahi rahat vermem!" Diye kükredi.
Herkes silahlarını indirip bakışlarını da aynı anda indirdi.
Azad tekrar Efsun'a baktı, baktı ama Efsun Azad'ın "Doğunun güneşi" dediği an silahı ateşledi.
Silahından çıkan tek kurşun iki yüreğe birden saplanıp bir adım geriye itti ikisini de.
Aynı anda vuruldular, aynı anda kanadılar, etrafatan kopan çığlık ikisine de yakılan bir ağıttı.
Azad yüreğine gelen kurşun ile donup kaldı, bir adim geriye gittiğinde içinden vücuduna yayılan ıslaklık vardı.
Burnuna dolan kan kokusu onu korkutmadı, Efsun'un dudaklarından kopan çığlık onu korkuttu.
O halde dahi, Efsun'un onu vurdugunu aklına getirmeden Efsun'un üzerine baktı.
Vurulmuş muydu?
Efsun'dan kan akmadığını gördüğünde kendi için çığlık atmadığını anladı.
Efsun'un yönünü değiştirdiğini gördü, dudakları son kez aralandı.
Belki ağlamadı ama dudakları titredi , bunu da kimse görmedi.
Yine de son bir şey dedi ona "Bana geleceğin gün, kıyamet günü de olsa yine ben sen gelmeden bir şey yapmayacağım! Eğer ailenden biri sınırı aşar ve onu bu meydanda öldürmeme mecbur ederse ben sen gelmeden ona dokunmayacağım Dildar!"
Kulakları çınlayınca Efsun'un ona gelmesini elini tutmasını istedi.
"Özür dilerim Azad" demesini istedi, yine affederdi.
Çünkü kıyamazdı ama Efsun ağlayarak arkasını döndü, işte orda Azad'ın dizleri yere değdi ve düştü.
Efsun'un gidişini yüreğinden akan kan ile izledi, "Gitme" demek istedi ama yapamadı.
Vücudunda ki bütün kan çekilmiş gibi yüz üstü düştü, Koca bir şehir yasa girdi.
Yıkılmaz dedikleri adam sevdası yüzünden yıkılmış yüzü toprak olmuştu.
Herkesin ağızlarında ağıt, gözlerinde yaş. Sadece Azada değil arkasını dönüp ağlayarak eli kalbinde giden kadına da ağladılar.
Herkes donmuştu, zira Azad hala yerde gözleri baygın bir şekilde Efsun'un gidişini izliyordu.
Kimse sesini duymadı, Efsun olsa duyar ilk o koşardı.
Kimse yarasını sarmadı, Efsun olsa kendi kanar ama onda ki yarayı kaptırdı.
Gözlerinden akan kocaman yaşı da kimse görmedi, yüreğinden akan kanı da.
Elini toprağa bastırıp Efsun'un arkasından gitmek istedi, gidemedi.
Seslenmek istedi, seslenemedi.
Efsun ise gözünde yaş, rahmine düşeli saatler olan bir can ile önce meydanı sonra da ülkeyi terk etti.
Azad ise gözlerini kapatmadan önce yüreğinden gelen son acıyla son bir şey fısıldadı.
Kimse yine duymadı ama o fısıltısı gökyüzünde kaybolup gece yıldız oldu
ve ikisinin üzerinde de ışıldadı.
"Bizim birbirimizden başka yolumuz yok Dildar, birbirimize mahkumuz. Eğer sen benim kaderimsen Dünya'nın öbür ucunda dahi olsan bana geleceksin, hemde öyle bir geleceksin ki bir daha gitmen mümkün olmayacak"
Devam edecek 🩷
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.43k Okunma |
7.62k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |