44. Bölüm

Özel bölüm -3

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

Karaaslan konağında yine sıradan bir gündü ama havada belli belirsiz bir telaş, tatlı bir bekleyiş dolaşıyordu.

 

Koridorlardan yayılan taze çayın buğusu, sobanın hafif çıtırtısı ve mutfakta kaynayan yemeğin kokusu bir ev sıcaklığı taşısa da… herkesin gözü aslında aynı yerdeydi: duvarda asılı duran saatte.

 

Bugün Baran’ın ilk okul günüydü.

 

Ailenin en küçüğü, en neşelisi, en duygusalı şimdi dışarıda, hayatının yeni bir adımını atıyordu.

 

Azad ve Efsun, onu okulda yalnız bırakmanın ağırlığını hâlâ üzerinden atamamıştı.

Öğretmenin “Alışsın, merak etmeyin.” sözü bir nebze içlerini rahatlatmıştı ama yetmemişti.

 

Şimdi ikisi de salonda oturuyor, önlerindeki çay bardaklarından buhar yükselirken sürekli saate bakıyorlardı.

Efsun’un çayı çoktan soğumuştu farkında değildi bile.

 

Bardağı avuçlarının arasında tutuyor, baş parmağı bardak kenarında gergin bir ritimle geziniyordu.

 

Azad ise bir ayağını sürekli yere vuruyor, sakin görünmeye çalışsa da göz kapakları hızlı hızlı kırpınıyordu.

 

Salonun diğer köşesinde ikizler vardı.

Dila, önündeki deftere eğilmiş, dudaklarını büzmüş halde büyük bir ciddiyetle yazı yazıyordu.

Her harfi özenle çıkarmak için çabalıyor, saçları yüzüne düştükçe sinirle kulağının arkasına atıyordu.

 

Dilda ise onun tam tersiydi.

Daha sakin, daha ağır ve daha soğukkanlı.

Bacaklarını altına almış, kendine has bir düzenle defterini önüne koymuştu.

Bir süre önce ödevini bitirmiş olmanın rahatıyla kalemini döndürerek etrafı izliyordu.

 

İkizlerin karşısında, pencere kenarında Agir oturuyordu.

Gözleri yaşına rağmen hâlâ çocukluk çizgilerini taşıyordu ama bakışları olgunlaşmıştı.

Elindeki kitabın sayfalarını çeviriyor olsa da gözleri satırlara değmiyordu.

Kitap, endişesini saklama kalkanı gibiydi yalnızca.

 

Sonunda kolundaki saate baktı.

Derin bir nefes aldı, boğazı titrek bir ses çıkardı.

“Son 1 saat kaldı,” dedi, Sesi evin sessizliğini böldü.

 

Bakışlarını babasına dikti, gözlerinde kararlı ama tedirgin bir ifade vardı. “Ben de onu almaya sizinle geleceğim.”

 

Efsun hemen oğluna döndü.

yüzünde ince bir tebessüm belirdi ama içinde saklı bir acı vardı.

Agir’in ne hissettiğini en iyi o biliyordu… Oğlunun ilk okul günü geldi aklına.

Bahçede dalga geçen çocuklar,Agir’in eve kapanışı. Küçücük kalbinin yara oluşu.

Onun bu hassasiyeti hâlâ geçmemişti.

 

Efsun yumuşak bir ses tonuyla, “Gel tabii oğlum,” dedi. “Elbette gel. Baran seni görünce çok mutlu olur.”

 

Azad, oğlunun omzuna hafifçe dokunduktan sonra ikizlere döndü.

“Benim güzellerim ne yapıyor bakalım?”

Dila hemen babasına döndü, gözleri ışıl ışıldı.

 

“Baba, ben ödevimi bitirmek üzereyim!” dedi. Sesinde çocukça bir gurur vardı ve bu hâli Azad’ın kalbini yumuşattı.

“Aferin benim akıllı kızım.” dedi.

 

Parmaklarıyla Dila’nın saçlarını karıştırdı, kızı gülerek başını eğdi.

 

Dilda ise defterini kapatırken gözlerini babasına dikti. “Benimki bitti bile,” dedi kendi ağırbaşlı tavrıyla.

Azad onun yanına eğildi, kızının yüzüne baktı.

Dilda’nın duygularını belli etmeyen bakışları her zaman farklı bir güzellik taşırdı.

 

Azad, saçlarını hafifçe okşayıp alnına bir öpücük kondurdu. “Sen de her zamanki gibi hızlısın,” dedi yumuşak bir sesle.

Dilda, belli etmemeye çalışsa da dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.

O küçücük gülümseme bile Azad’ın içini ısıtmaya yetmişti.

 

Konakta herkes kendi köşesinde görünse de ruhları aynı noktaya dönüktü: Baran’ın dönüşü.

 

Saat ilerlerken evden bir huzursuzluk, bir merak, bir sevgi dalgası yayılıyordu…

Ve biraz sonra çalacak telefon her şeyi tersyüz edecekti.

 

Tam herkes biraz olsun sakinleşmiş, bir saatlik bekleyişin ağırlığı havaya iyice çökmüşken Telefon bir anda çalmaya başladı.

 

Sessizlik öyle derindi ki, telefon sesi konakta yankılandı.

Efsun irkildi, Azad başını hızla kaldırdı. Agir’in elindeki kitap dizlerinin üzerine düştü.

Efsun titrek bir nefes aldı ve çalan telefona baktı.

 

Ekranda yazan isim donmuş bir an gibi herkesi durdurdu: Baran’ın öğretmeni.

 

Baran'ın çıkış saatine daha vardı, Efsun’un yüzü bir anda bembeyaz oldu.

Azad kaşlarını çatıp hızla ayağa kalktı.

Agir’in kalbi öyle sert vurdu ki göğsü inip kalktı, boğazındaki düğüm ses çıkarmasına bile engeldi.

 

Efsun telefonu açmadan önce bir an Azad’a baktı.

Azad sadece başını hafifçe salladı,“ Aç Dildar… ”

Efsun telefonu kulağına götürdü. “Efendim…?”

 

Konakta herkes nefesini tutmuştu.

Ses yok, kıpırtı yok… Sadece öğretmenin karşıdan gelen ciddiyeti dolduruyordu kulaklarını.

 

Kadının sesi önce tereddütlü geldi: “Efsun Hanım… merak etmeyin, ciddi bir şey yok ama… Baran bugün… kavga etti.”

 

O anda Efsun’un kaşları şaşkınlıkla kalktı. Azad telefonu elinden almak ister gibi öne eğildi. Agir olduğu yerde dikleşti, gözleri büyüdü.

“Ka-kavga mı etti?” dedi Efsun, sesindeki şaşkınlık saklanamayacak kadar açıktı.

 

Öğretmen derin bir nefes aldı. “Evet. Endişelenmenizi istemem. Kimse yara almadı Ama Baran… sınıf arkadaşını itmiş. Sonra da ağlayıp köşeye geçmiş.”

 

Bu söz evin içindeki herkesin kalbine aynı anda dokundu.

Efsun’un dudakları aralandı ama konuşamadı.

Azad’ın yüzündeki ifade bir anda kararlı bir öfkeye döndü. Agir’in elleri yumruk oldu, dişleri sıkıldı.

 

Öğretmen devam etti “Sanırım biri ona ‘korkak’ demiş. Baran çok alınmış. Bizim küçük bir konuşma yapmamız iyi olur diye düşündüm.”

 

Efsun başını yavaşça eğdi, boğazında bir acı hissetti. “Tamam… hemen geliyoruz.”

Telefonu kapatır kapatmaz elini göğsüne götürdü.

 

Azad sert ama kontrollü bir sesle sordu“Baran’a ne olmuş?”

 

Efsun uzun bir nefes aldı. “Biri ona ‘korkak’ demiş… Baran da itmiş… sonra ağlamış.”

 

Azad’ın yüzü gerildi. Çenesindeki kaslar belirginleşti.

Gözlerinde hem öfke hem üzüntü hem de kendine özgü o baba korumacılığı vardı.

 

Agir ise tek bir cümle kurdu; sesi derinden, kararlıydı“Ben gidiyorum.”

 

Agir'in yüzünde belli belirsiz bir titreme vardı. Baran’ın canının acıması, onun kalbine bıçak gibi saplanmıştı.

 

Azad ceketini alırken Efsun’a döndü “gidiyoruz. Hazırlanın.”

 

İkizler donup kalmıştı. Dila dudaklarını büzüp endişeyle baktı. Dilda’nın yüzü düşmüş, gözleri küçücük bir hüzünle gölgelenmişti.

Bir anda ailede herkes aynı duyguyu taşıyordu:

Baran yalnız, Baran üzgün, Baran incinmişti.

 

Ve Karaaslan ailesi bunu asla tolere etmezdi.

 

Azad hızla ayakkabılarını giyerken Agir de ceketini omzuna attı.

Efsun çantasını alıp kapıya yöneldi ama iki erkek aslanının suratındaki o öfkeli ifadeyi görünce olduğu yerde durdu.

 

Kapının önünde üçü yan yana dizilmişti.

Efsun derin bir nefes aldı ve tam bir anne ciddiyetiyle ikisine baktı.

 

“Bakın…” dedi parmağını kaldırarak,

“Sakin olacaksınız. Diğer çocuğun da ailesi gelecek. Kimseyi kırmadan, bağırmadan, güzelce konuşacağız. Tamam mı?”

 

Azad’ın yanak kası seğirdi. Agir’in kaşları daha da birbirine yaklaştı.

Efsun uyarı bekliyordu ama… İkisi de aynı anda, aynı tonda, aynı sinirli ifadeyle“Yok öyle bir şey.”dedi.

 

Efsun göz kırptı. “Ne… nasıl yok öyle bir şey?”

 

Azad ceketinin yakasını düzeltti, sesini kalınlaştırdı:

“Ben Çocuklarını okula göndermeden önce terbiye etmeyi öğrenmelerini sağlayacağım.”

 

Agir hemen babasının yanında durup aynı öfkeyle başını salladı. “Ben de aynı şeyi diyeceğim. Baran’a korkak diyen çocuğun ailesine benim kardeşimle neden uğraşmaması gerektiğini bir güzel anlatacağım.”

 

Efsun şaşkın bir şekilde ikisine baktı. İkisini de kolundan tutup geri çekti.

“Bir durun! Siz ikiniz beni delirtecek misiniz Öğretmen aradı, kavga etmesin diye! Siz kavganın babasını çıkarmaya gidiyorsunuz!”

 

Azad gözlerini devirdi, “Dildar, ben kimseyle kavga etmeyeceğim… ama bazı insanların kulakları sözle açılır.”

 

Agir dişlerini sıktı “Ben sadece konuşacağım anne.”

 

Efsun kaşlarını kaldırdı. “Nasıl konuşacaksın?”

 

Agir gayet masum bir sesle: “Bakıp… ‘Sizin oğlunuz benim kardeşime nasıl korkak der?’ diye soracağım.”

 

Azad gururlanmış gibi kafasını salladı.“Erkek adam gibi konuşacak işte.”

 

Efsun elini alnına götürdü. “Siz baba-oğul beni mezara sokacaksınız.”

 

Azad elini omzuna atıp onu sakinleştirmeye çalıştı ama ses tonu hiç sakin değildi. “Merak etme, halledeceğiz. Baran’ı kimse üzemez.”

 

Agir kararlı bir şekilde kapıyı açtı. “Ben arabayı çalıştırıyorum.”

 

Efsun tam arkasından “Sakin olun!” diye bağırdı.

 

Azad dışarı çıkarken kaşlarını kaldırdı. “Tamam, sakin olunulacak… biz değil ama…”

 

Efsun’ın yüzündeki ifade tam bir “Yeter artık!” bakışıydı.

 

İkizler arkadan fısıldaşırken: Dila: “Anne onları durduramayacak bence.”

 

Dilda: “Onları durdurmaya çalışan ilk kişi mezarlığa gider.”

 

Efsun derin bir nefes alıp kapıyı kapattı.

“Rabbim… iki inatçı Karaaslan erkeğini verdin bari bana sabrını da yolla.”

 

Sonra iç çekerek mırıldandı: “Okula gidiyoruz, kavga etmeye değil.”

 

Okulun bahçesi her zamanki gibi kalabalıktı; çocuklar teneffüste koşuyor, veliler kapıda sohbet ediyordu.

 

Ama o gün herkesin dikkati bir anda tek bir noktaya döndü.

Çünkü okulun girişine doğru bir Karaaslan konvoyu yaklaşıyordu.

 

Siyah jeep bahçenin girişine kadar ilerlediğinde veliler istemsizce yol açtı.

Arabanın kapısı açılır açılmaz Agir indi yüzünde donuk bir ifade, bakışları öfkeden kısıktı.

 

Ardından Azad indi, takım elbisesinin yakasını düzelterek.

Ve en son, ikisini de kontrol etmeye çalışan Efsun indi… ama yüzünde “Allahım yardım et” yazıyordu.

 

Efsun “Azad, ne olur önce konuşmayı ben yapayım.”dediğinde Azad, okula adım atan boğa gibi: “Tamam Dildar… eğer lafı uzatmazlarsa.” deyip geçiştirdi.

 

Agir elini cebine koydu, yanlarından geçerken“Ben direkt Baran’a bakacağım. Eğer bir yeri çizildiyse o çocuk-”

 

Efsun hemen kolundan çekti. “Hayır! Hiçbir çocuğa bir şey yapmıyorsun Agir Karaaslan!”

 

Agir içini çekti ama gözleri sinirden hâlâ kıpkızıl gibiydi. "Anne bir çocuğa kızacak değilim" diye homurdandı.

 

Okul müdürü onları kapıda görünce neye uğradığını şaşırdı. “Merhaba Azad Bey, Efsun Hanım, hoş geldiniz…”

 

Azad'ın bakışları delip geçecek kadar keskindi.

“Hoş bulmadık müdür bey. Oğlum nerede?”

 

Müdür yutkundu. “H-hemen sınıfında, öğretmeni içeride. Buyurun.”

 

Koridordan geçerken herkes fısıldaşıyordu.

Efsun gerildi. “Azad, bak görüyor musun? İnsanları korkutuyorsun.”

 

Azad omuz silkti. “Korkacak iş yapmasınlar o zaman.”

 

Agir de babasına bakıp aynı şekilde başını salladı.“Doğru.”

 

Efsun gözlerini devirdi.

“Bir siz eksiktiniz…”

 

Sınıfa yaklaştıklarında Baran’ın sınıf kapısının hemen yanında bekleyen bir adam ve kadın vardı.

 

Belli ki karşı tarafın ailesiydi.

Azad’ın kaşları hemen çatıldı.Efsun hızla araya girdi. “Azad lütfen-”

 

Ama Azad çoktan adamı tepeden tırnağa süzmüştü bile.

Adam, Karaaslan’ın yaklaşmasıyla istemsizce bir adım geri gitti.

 

Agir’in yüzü taş kesildi. “Kardesim nerede?” diye sordu kısık bir sesle.

 

Kadın panikledi. “Şey… bilmiyorum ki-”

Efsun araya girdi.“Agir! Sen Baran’a bak.”

 

Agir bir şey demeden kapıya doğru yürüdü. Sınıfta öğretmenin konuştuğunu duydular.

Sonra Baran’ın sesi geldi titrek ama öfkeliydi

 

“Ben kimseye vurmadım! Sadece… sadece… beni itince dayanamadım!”

 

Agir’in gözleri boşluğa sabitlendi “Kim itti Baran’ı?”

 

Kapıyı hafifçe itip açtığında sınıfın içindeki herkes sustu.

 

Baran başını kaldırdı,Gözleri doluydu. “A-abi…”

Agir diz çöktü, kardeşinin yüzünü elleriyle tuttu.“İyi misin?”

 

Baran kafasını salladı.“ bana korkak dediler…”

 

Agir kardeşinin gözyaşlarını başparmağıyla silip ayağa kalktı.

Sonra Baran’ın sırasının yanına gidip küçük çantasını aldı.

 

Omzuna takarken bir yandan da sert bir nefes verdi. “Tamam… Hadi çıkıyoruz.”

 

Baran başını eğdi ama Agir elini uzatınca hemen tuttu.

Agir, sınıftaki tüm çocuklara kısa bir bakış attı.

 

Hiçbir şey söylemedi… ama o bakış bile “Bir daha olmasın” demeye yetti.

 

Sınıfın içi buz gibi bir sessizliğe büründü.

Azad, Baran’ı görünce bir adım öne çıktı.

"Baba canını yakmak istemedim"

 

Oğlu onun göğsüne yaslanınca Azad’ın yüzünde anlık bir yumuşama oldu ama sadece bir saniyeliğine.

 

Sonra ciddiyetine geri döndü.

“Tamam oğlum. Hadi müdürün odasına geçiyoruz.”

 

Diğer çocuk korku ve suçluluk karışımı bir ifadeyle kapıda bekliyordu.

Ailesi ise hâlâ ne olup bittiğini anlamaya çalışan bir tedirginlikle çevreyi inceliyordu.

 

Efsun öğretmene teşekkür etti. “Hepsini konuşacağız hocam, merak etmeyin.”

 

Koridorda yürürlerken diğer veliler yine fısıldaşmaya başladı.

Karaaslan ailesi yanlarından geçtikçe insanlar kenara çekiliyor, göz ucuyla bakıyordu.

 

Müdürün kapısı açıldı.

İçeri ilk Azad girdi, ardından Efsun ve Baran’ın elini tutan Agir.

 

Diğer çocuk ve ailesi de istemeyerek odaya girdiler.

Kapı kapanır kapanmaz babası patladı “Yani… şimdi sizin çocuğunuz kavga etti diye benim oğlum suçlanıyor! Çocuk bu, olur böyle şeyler!”

 

Efsun bir şey demek için ağzını açtı ama Azad elini hafifçe kaldırıp onu durdurdu.

Agir’in gözleri zaten kıpkızıl olmuştu.

 

Baran'a biri “korkak” demişti ve bu, Agir’in tahammül edemeyeceği şeylerin başında geliyordu.

 

Azad buz gibi bir sesle konuştu “Çocuk bu olur, doğru. Ama sizin çocuk itiyor. Sonra hakaret ediyor. Sonra yine itiyor.”

 

Adam homurdandı. “Ee? Yani bunun için mi bu kadar yaygara?”

 

Agir bir anda öne atıldı. Efsun tam koluna yapışacaktı ki o çoktan konuşmuştu:

“Bu ‘yaygara’ dediğiniz şey benim kardeşimin gözyaşı.”

 

Kadın alttan alır gibi yaptı: “Yani… Baran da vurmuş sonuçta. İki taraf da hata-”

 

Agir’in bakışı bir anda sertleşti; kadın cümlesini yarıda kesti.

 

Odanın içindeki hava ağırlaştı.

Gerilim yükseldi.

 

Azad ağır ağır yaklaştı, elleri cebinde, sesi buz gibiydi“Bakın… bir kez daha söylüyorum. Ben mesele büyümesin diye buradayım. Ama siz hâlâ üste çıkmaya çalışırsanız bu konuşma çok farklı bir yere gider.”

 

Adam “Bana gözdağı mı veriyorsunuz?” diye çıkıştı.

 

Azad’ın dudakları alaycı bir çizgiye büründü. “ Gözdağı nasıl verilir görmek ister misin?"

 

Adam tam itiraz edecekti ki çocuğun kendisi fısıldadı“Ben… özür diledim zaten…”

 

Ama adam hâlâ dikleniyordu, İşte o anda Agir’in sabrı taştı.

 

Baran’ın omzuna dokundu.“Gel kardeşim.”

Baran şaşkınlıkla ona baktı.

“Abi?”

Agir diz çöktü, saçlarını düzeltti:

“Sen ve o arkadaşın dışarı çıkın. Kötü bir şey olmayacak. Hadi.”

 

Baran başını salladı. Diğer çocuk bir an ailelerine baktı.

Annesi endişeli, babası şaşkındı.

Agir yumuşak ama net bir sesle tekrarladı:

“Hadi Siz ikiniz dışarı.”

 

Çocuk Baran’ın arkasına geçip kapıya yöneldi.

Baran onu bekledi.

İkisi birlikte dışarı çıktılar.

 

Kapı kapanır kapanmaz Agir, babasına ve Efsun’a bakmak yerine doğrudan çocuğun ailesine döndü.

 

Gözleri tam anlamıyla kararmıştı“Oğlunuzu uyarın, bir daha kardeşimin tek bir gözyaşı onun yüzünden akmayacak"

 

Odaya bir sessizlik çöktü, Adam ne diyeceğini bilemedi.

 

Sonunda "Siz de aynı şekilde" dedi ama Agir ona yaklaşıp "Ben kardeşimi uyarmasaydım şuan oğlunun bir yerinden akan kanaları temizliyordun, korkaklık birine vurup kaçmakla olur ama benim kardeşim kaçmamış karşılık vermiş" dediğinde Adam susmuştu.

 

Azad hafif bir gülümseme ile koltuğa yaslandı.

“Agir,” dedi sakinlikle, “devam et.”

 

Agir ileri doğru bir adım attı, konuşurken sesi ne bağırıyordu ne kırıcıydı.

Aksine… tehlikeli bir sakinlik vardı.

 

“Kardeşim korkak değildir. Daha ilk gününde ona saldıran bir çocuk yüzünden ağladı. Ve siz hâlâ ‘özür dilemediniz”

 

Kadın titrek bir sesle“Biz… şey… özür-”

Agir elini kaldırdı. “Siz değil hanım efendi, kocanız dileyecek zira görüyorum ki oğlu onu örnek alıyor.”

 

Adam yutkundu, Agir’in bakışı değişmedi.

“Siz dileyeceksiniz.”

 

Efsun şaşkınlıkla Agir’e döndü.

Azad ise memnun bir şekilde başını sallıyordu“Doğru söylüyor.”

 

Adam gözlerini kaçırdı,Sonunda… pes etti.

“Tamam… kusura bakmayın.”

 

Kadın da hemen ekledi“Gerçekten çok üzgünüz.”

 

Agir sessizce başını salladı, sonra kapıya yürüdü.“bir daha olmasın.”

 

Azad ayağa kalktı, Efsun derin bir nefes aldı.

Ve Agir kapıyı açtı “Hadi gelin bakalım.”

 

Baran’ın yüzünde minik bir merak ve rahatlık vardı.

Diğer çocuk ise utanç içinde annesine bakıyordu.

 

Odaya girer girmez Azad diz çöktü.

“Oğlum,” dedi Baran’a, “artık mesele bitti.”

Baran da hafifçe gülümsedi ama gözleri hâlâ ıslaktı.

 

Agir ona sarıldı.

“Sana kimse dokunamaz,” diye fısıldadı.

“Hiç kimse.”

 

Karaaslan konağına dönüş yolunda araba sessizdi.

Baran, Agir’in yan koltuğunda hâlâ hafifçe titriyordu; elleri küçük bir yumruk halinde kenarına sıkışmıştı.

 

Agir ise direksiyonu tutarken arada göz ucuyla kardeşine bakıyor, yüzünde hem rahatlamış hem de hâlâ öfkeli bir ifade vardı.

 

Azad arka koltukta Efsun’a dönüp, “Gördün mü? Agir sayesinde her şey yoluna girdi,” dedi.

 

Efsun omuz silkti, ama yüzündeki gülümseme saklı kalamadı: “Evet, ama bir kez daha olmasın… Sakin olmalıyız.”

 

Baran küçük bir sesle sordu “Abi… diğer çocuk neden bana vurdu?”

 

Agir direksiyonu kısa bir süre bıraktı ve ona döndü.

“Bazen insanlar sabırlı olamaz, Baran. Ama unutma, sen güçlü bir çocuksun. Ve asla yalnız değilsin.”

 

Konağın kapısından içeri girdiklerinde, havadaki sıcaklık ve çiçek kokusu sanki her şeyin normale döndüğünü söylüyordu.

Ama Baran hâlâ biraz gergindi. Agir onu kucağına aldı, omzuna yasladı ve küçük sırtını okşadı. “Artık buradayız,” dedi Agir, sesi alçak ama güven verici.

 

“Kimse sana zarar veremez. Anladın mı?”

 

Baran başını salladı. “Anladım abi.”

 

Azad çocuğu dikkatle izledi ve gözlerindeki sevgiyle: “Sen bizim en değerli parçamızsın. Her zaman yanında olacağız.”dediğinde,

 

Efsun, Baran’a yaklaşıp ellerini tuttu:

“Bir anne olarak kalbim seninle dolu. Bugün senin için çok zordu, senin cesaretini gördüm ama kimsenin canını yakmak yok Baran. Ne olursa olsun önce sakin olacaksın”

 

Baran hafifçe gülümsedi; gözlerinde korku ve rahatlama karışımı bir ifade vardı.

Azad ise "Dedi, en ufak lafta silahını çıkaran kadın" deyip Efsun'un ölümcül bakışlarını görmezden gelerek.

 

Agir, Baran’ı yere indirdiğinde, Dila ve Dilda hemen kardeşlerinin etrafını sardı.

“Beni korkutma bir daha!” diye bağırdı Dila, gözlerinde hafif bir öfke ve güven dolu bir bakışla.

 

Dilda da Baran’ın elini sıkıca tuttu:

“Sen bizim kardeşimizsin, seni koruyacağız.”

 

Agir bir an geri çekildi, çocuklara bakıp gülümsedi. “Can parçalarım,” dedi kendi kendine, sesi hem gurur hem de yumuşak bir öfke ile doluydu.

 

Azad, Efsun ve çocuklar salona geçerken, konağın her köşesinde sessiz bir huzur vardı.

 

Agir bir an durup Baran’a baktı:

“Baran anne doğruyu söylüyor ama ne olursa olsun korkup kaçmak yok tamam mı?”

 

Baran başını kaldırıp Agir’e baktı.

“Abi… ben artık korkmuyorum,” dedi ve küçük bir kahkaha attı.

 

Efsun arkasından bakarken, gözlerinde hem sevgi hem de hafif bir endişe vardı.

Azad ise sessizce başını salladı, oğlunun ve çocukların güven içinde olmasından tatmin olmuştu.

 

Konağın avlusuna adım attıklarında, çocuklar birden neşeyle koşmaya başladı.

Agir onları izledi; yüzünde hâlâ ciddi bir ifade vardı ama gözlerindeki sıcaklık her şeyi anlatıyordu.

 

Baran küçük adımlarla koşarken, Agir’in gölgesi hep yanında kaldı, sanki hiçbir zaman ayrılmayacakmış gibi.

 

Efsun, Azad’a döndü: “ işte böyle. Birlikte olduğumuz sürece, hiçbir şey bizi yıkamaz.”

 

Azad omuz silkti, ama gözleri parlıyordu:

“Ne sandın sevgilim, kim Karaaslan ailesinin karşısında durmuş ki yıkmaya cesaret etsin”

 

O an Karaaslan konağında, güneş yavaşça batarken, tüm aile bir arada durdu.

 

Baran, Agir, Dila, Dilda, Efsun ve Azad… birbirlerine sıkıca sarılmış, dünya ne kadar karmaşık olursa olsun, birlikte olduklarında her şeyin üstesinden gelebileceklerini biliyorlardı.

 

 

 

 

Son kez, son...

Sizleri çok seviyorum Karaaslan ailesi ve Karaaslan ailesinin okurları🎀🥹

 

 

Bölüm : 22.11.2025 20:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...