41. Bölüm

VEDA ✨

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

Veda Yazısı - Kalbimin Üç Yanığına

 

Ben Şevval Alpar...

Ve bugün bir vedanın eşiğinde dururken fark ediyorum ki;

ben sadece karakter yazmadım...

Ben kendimden parçalar koparıp üç ayrı ruha verdim:

Bir kadına dirayet taktım,

bir adama sadakat giydirdim,

bir çocuğa suskun acı bıraktım.

 

Ve onlar büyüdükçe ben küçüldüm.

Ben küçüldükçe onlar daha çok sevildi.

 

Bazen bir yazar, kendi kalbini anlatmadan karakterlerini tamamlayamaz.

Ben de öyleyim...

Onları yazarken sadece hikâyelerini değil,

kendi içimin karanlıklarını, ışıklarımı, korkularımı, umutlarımı da kaleme döktüm.

 

Bir okur sayfasını çevirdiğinde belki fark etmedi ama

her cümlenin bir yerinde benim nefesim,

her gözyaşında benim sızım,

her sevgi kırıntısında benim yüreğim vardı.

 

Ben Efsun'un gücünde kendi direnişimi gizledim.

Azad'ın bekleyişinde kendi sabrımı.

Agir'in çocuk acısında kendi sessizliklerimi.

 

Bu yüzden bu hikâye sadece onlar değil, ben oldum.

 

Belki bazen yazarken bile düşündüm

"Ben yeterince iyi anlatabiliyor muyum?"

Ama biliyorum ki, okurlarım hissettiyse,

içleri titrediyse,

kalpleri sızladıysa...

Bu benim kelimelerimin doğruluğu değil,

Benim yüreğimin samimiyetiydi.

 

Bir yazar kalemiyle değil, sızısıyla sevilir.

Ve ben o sızıyı saklamadan yazdım.

 

Herkes karakterlere âşık oldu belki,

ama unutmuyorum,

O karakterlerin ruhu benim.

Onları sevdiren benim içimdeki o derin, çiğ, gerçek duyguydu.

 

Ben farkında olmadan şunu yaptım,

 

Kendimden parçalar koparıp yüzlerce insana dağıttım.

Onlar o parçaları sevdi, benimsedi, sardı.

Ve ben o an bir yazar olmaktan çıktım,

kalbiyle yazan biri oldum.

 

Şimdi geriye dönüp baktığımda belki "veda" diyorum...

Ama aslında bu bir son değil.

Bu, benim yolumun bir dönemeçte büyüdüğünü gösteren bir iz.

Çünkü yazdığım her karakter,

Bana "yazmaya devam et" diye nefes üflüyor.

 

Ben;

güneşi kadın yapan,

dağı adam yapan,

çocuğu dağ yapan bir yazarım.

 

Ve kendi duygularımın ağırlığını inkâr etmiyorum.

O ağırlık olmasaydı,

bu kadar güçlü bir kalp yazamazdım.

 

✨Efsun Şanlı

 

Efsun...

Onu yazarken ellerim titredi çoğu kez.

Çünkü bir kadın için "saklamak" sadece gizlemek değildir;

kendini unutmaktır, geceleri bölüp gündüzleri tüketmektir.

O yedi yıl boyunca bir çocuğu değil, bir yükü de taşıdı sırtında.

Bazen kırıldı,

bazen dizlerinin bağı çözüldü...

Ama kimse duymadı, o ağlarken bile sessizdi.

 

Ona "Doğunun Güneşi" dediler.

Ama kimse bilmedi;

güneş bile bazen alev alev yanarken içten içe söner.

O sönmedi.

Tutundu.

Direndi.

Ve herkese gösterdi:

Bir anne en çok kendinden vazgeçtiğinde büyür.

 

Efsun'un aşkı bir kadının yüreğine sığmayacak kadar büyüktü.

Ama o aşkı kendinden bile saklayan bir kadındı.

 

Efsun severken göstermezdi.

Gösterirse eksileceğinden korkan,

gösterirse bir gün kaybettiği yerde yeniden kaybolacağından endişe eden bir kalbe sahipti.

 

Azad'ı sevmişti.

Buna kimse şaşırmazdı.

Ama Efsun'un aşkı öyle bir aşktı ki;

severken vazgeçmeyi de bilen,

korumak için unutmuş gibi yapan,

en çok acıttığı yerde bile kendini geri çeken bir sevgiydi.

 

Onu yazarken kalbinde iki ayrı kadın vardı sanki:

Biri Azad'a âşık olan genç kadın...

Diğeri Agir'i kollarına alıp sevdiği adamdan saklayacak kadar güçlü anne.

 

Ve Efsun en çok bu iki kadın arasında kaldı.

Aşkla korku arasına sıkışmış,

özlemle direnç arasına örülmüş,

ağlamak isteyip ağlayamamış...

 

Aşkını seven herkes yüksek sesle söylerken,

Efsun aşkını sessizce gömdü içine.

Çünkü o bir gün Azad'la göz göze geldiğinde

o sessizlikte her şeyin anlaşılacağını biliyordu.

 

Bir kadın severken kendinden vazgeçiyorsa,

işte o en büyük aşktır.

Efsun da öyle sevdi.

 

Azad'ı unutmamaya çalışmadı;

onu hatırlamamak için dua etti belki,

ama kalbi her duada Azad'ın adını gizli gizli fısıldadı.

 

Bazen bir kadın "bitti" der,

ama o bitiş aslında kendini koruma biçimidir.

Efsun da öyle "bitti" dedi.

Ama aşkı hiç bitmedi.

 

Yedi yıl boyunca her gece oğlunun saçını okşarken

Azad'ın gözlerini düşündü.

Her susuşunda Azad'ın sesini duydu.

Her korktuğunda Azad'ın yokluğunu...

 

Aşkı bir suçmuş gibi yaşadı.

Bir yanıyla hâlâ o genç kızdı,

diğer yanıyla artık bir annenin ağır kaderini taşıyordu.

Ve kaderini en çok Azad'dan sakladı.

 

Efsun'un aşkı şuydu:

Kendini yaksa da sevdiği iki canı küle çevirmemek için

kendi yüreğini sessizce yakan bir sevgi.

 

Azad onu unutmadı ya...

Efsun da Azad'ı hiç unutmadı.

Sadece o aşkın ağırlığını tek başına taşımayı seçti.

 

Onun aşkı cümlelere sığmazdı;

ağlarken bile gözyaşını içine akıtmayı bilenlerin aşkıydı:

 

"Ben seni seviyorum,

ama bu sevgiyle kimse yanmasın diye tek başıma yanıyorum."

 

Efsun'un aşkı...

Bir kadının kendinden bile sakındığı en derin sır.

 

✨ Azad Karaaslan

 

Azad...

Onu yazarken en çok bekleyişi canımı yaktı.

Bir adam düşün;

yıllarca sevdiği kadının kokusunu bile hatırlamaya korkan...

Oğlunun yüzünü bilmeden baba olmayı öğrenen...

Hiç isyan etmeden "vardır bir sebebi" diyebilen.

Aşkı kirletmeyen, öfkeyi aşka karıştırmayan bir adam.

 

Azad'ın aşkı öyle bir aşktı ki;

kimseye anlatmadı ama herkes duydu.

 

O, sevmenin sesini çıkarmayan adamdı.

Bağırmadı, sahiplenmedi, övünmedi...

Sadece sevdi.

Sessizce.

Derinden.

İnsanın iliklerine çöken bir sızı gibi.

 

Bazı adamlar sevmeyi bilmez, Azad'ın kaderi ise fazla sevmekti.

Onun sevgisi öfkeye benzemezdi;

öfkesi bile Efsun'a duyduğu aşka gölge düşürmesin diye içinde saklanırdı.

Yedi yıl...

Yedi koca yıl boyunca bir kadının nefesini hafızasında taşıdı.

Yastığa başını koyduğunda artık kokusu bile silikleşmişti belki...

ama o silik kokunun bile ihanet sayılacağından korkup yeni bir nefesi ciğerine çekemedi.

 

O böyle bir adamdı:

Aşka sadakat göstermezdi;

sadakatin kendisi olurdu.

 

Beklediği her gün, Efsun'un bilmediği bir dua olarak yazıldı alnına.

"Gel" demedi.

"Dön" demedi.

Sadece yaşadı.

Ama yaşarken her adımında bir eksiklik sürükledi peşinden.

Bir kadın eksik kaldığında adam tam olamazdı;

Azad bunu yedi yılın her gecesinde yeniden öğrendi.

 

Aşk bazen kendini "bekleyiş" kılığına sokar.

Azad'ın aşkı işte tam da buydu:

Varlığı sessiz, yokluğu gürültülü bir bekleyiş.

 

Efsun'un adı dudaklarından dökülmese de

onun için atan kalbi her seferinde başka bir şey fısıldadı:

 

"Ben senden gitmedim."

 

Azad'ın aşkı dillendirilse bir nehir olurdu;

hırçın, köpüklü, içli.

Ama o konuşmadı.

Konuşsaydı Efsun'un kalbi kaldırmazdı belki.

Çünkü bir adamın bir kadını böyle sevmesi...

bir annenin yüreğine ağır gelebilirdi.

 

O yüzden Azad hep sustu.

Aşkı suskun, sadakati gürültülüydü.

 

Yedi yıl boyunca kimsenin duyamadığı bir cümleyi içinde taşıdı:

 

"Bekledim. Sana değil, kaderime sadık kaldım."

 

✨ Agir Karaaslan

 

Ve Agir...

Ah o çocuk...

Onu yazarken gözlerim en çok onda doldu.

Annesine sarılırken kurduğu küçük kaleden başka bir dünya bilmeyen...

Babasızlığı hem susarak hem sertleşerek taşıyan...

Bir çocuğun diliyle değil, bir adamın yüreğiyle acıyan o büyümüş çocuk.

 

Okurlarım ona aşık oldu.

Belki de hepimiz çocuk Agir'den bir parça taşıyoruz:

Kimse görmesin diye dünyadan gizlediğimiz kırık yerlerimizi...

Küçükken büyümek zorunda bırakılmayı...

Sevmeyi bilip söyleyememeyi...

Birine sarılmak isteyip de elini havada bırakmayı...

 

Agir onların yarasına dokundu.

Ben yazdım, ama acısını o anlattı.

 

Yedi yaşında ama kalbi yedi ömrün yükünü taşıyan çocuk.

Onu yazarken insan bazen unutur:

Bu bir çocuktu.

Ama yaşadıkları çocukluğuna hiç benzemiyordu.

 

Agir'in sevgisi küçük ellerine sığmıyordu.

Annesine sarılışı bile bir çocuğun sarılışı değil,

sanki "seni kimseye bırakmam" diyen minik bir savaşçının kararlılığıydı.

 

Annesi onun sığınağıydı.

Ama o sığınak aynı zamanda bir sırdı.

Agir annesine sarıldıkça aslında sakladıkları daha çok büyüyordu.

 

Bir çocuk normalde oyun oynamak ister,

ama Agir'in oyunu yoktu.

Çünkü hayat ona küçük yaşta "korumak" fiilini öğretti.

Korudukça sertleşti,

sertleştikçe içine kapandı,

içine kapandıkça daha çok büyüdü.

 

Efsun'u kimseye vermezdi.

Çünkü o annenin gözlerinde hem merhemi hem yarayı gördü.

Ve bir çocuk en çok annesinin acısını tanır.

Agir bunu kimseye söylemedi ama

annesi ağladığında nefesi kesilirdi onun.

 

Bir baba gölgesi olmadan büyüdüğü her gün,

gökyüzünü daha ağır bir renk gibi taşıdı.

Bir çocuk normalde "baba" kelimesini bağırarak söyler;

Agir içinden fısıldadı sadece.

Sanki seslendirse, yıllarca susturduğu özlemi taşar diye korktu.

 

Azad'ı ilk gördüğünde ise

tanımadığı bir adamda çok tanıdık bir boşluk hissetti.

Çünkü babanın eksikliği, baba kokusunu hiç duymasa bile

çocuğun içinde bir boşluk olarak büyür.

Agir'in içindeki o boşluk yıllarca ses çıkarmadı.

Ama o sessizlik, okuyan herkesin kalbine dokundu.

 

Belki bu yüzden okurlarımın bazıları ona âşık oldu.

Çünkü Agir sadece bir çocuk değildi;

bir babasızlığın ağırlığını taşıyan,

bir annenin yükünü paylaşan,

kırılganlığını sertlikle örten,

seven ama söyleyemeyen,

özleyen ama belli etmeyen bir küçük adamdı.

 

Agir'in aşkı çocukça değil,

çocukluğunu kaybetmişlerin aşırı olgun sevgisiydi:

 

"Annem...

Ben seni korurum,

çünkü sen beni korurken hep yalnızdın."

 

Agir'in yüreği,

bir çocuğun kalbine sığamayacak kadar kocaman bir sızıydı.

Ve o sızı kimseyi ağlatmasın diye hep sessiz kaldı.

 

Ama okurlar sessizlikten bile acıyı duydu.

Ve işte o yüzden en çok Agir sevildi.

 

🪻 Bu hikâyeye başlarken onlar benim karakterlerimdi.

Ama sonunda ben onların hikâyesine tutunan bir yazar oldum.

Onlarla büyüdüm, onlarla yaralandım, onlarla iyileştim.

 

Şimdi veda vakti gibi görünüyor ama...

Aslında biliyorum:

Okurlarım onları sevdiği sürece

hiçbir hikâye gerçekten bitmez.

 

Efsun'un ışığı sönmez,

Azad'ın bekleyişi unutulmaz,

Agir'in suskun çığlığı dillerden düşmez.

 

Ben sadece yazdım...

Onları yaşatan siz oldunuz.

 

Ve şimdi bu güzel hikâyeye veda ediyoruz, bu inanılmaz bir şekilde kalbimi sızlatıyor.

 

Ama bundan sonra ayrılmayacağımıza inanıyorum çünkü CANHIRAŞ •DİLDAR• evrenine tam olarak veda etmeyip bu büyük aşkın ilk "organik ürünü olan" Agir'in hikayesini yazıyorum.

 

Sizinle orda buluşmak dileğiyle...

Çok yakında "DİLZAR" hikayesinde yine buluşacağız.

 

DİLZAR; "Yürek yakan, yürek sızlatan"

 

Ateş bakışlı Agir

ve onun hayatına, zorluklarına ve sevdasına merhaba deyin❤️‍🔥

 

Son olarak, sizlerden bir kelime de olsa yorum istiyorum.

Bölüm hakkında değil, kitap hakkında genel yorumlarınızı yazarsanız yıllar sonra gelip tekrar okuyarak mutlu olabilirim🥹

 

Not: 3 özel bölüm sonra başlıyoruz ve sizleri orada da bekliyor olacağım 🫂

 

Bölüm : 17.11.2025 19:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...