13. Bölüm

11/BÖLÜM

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

 

Bölüm şarkıları...

 

 

Selda Bağcan / Ayrılık

 

Servet Kocakaya/ piro

 

 

 

 

Sen ümidini yitirme,bazı dağlar bahara geç kavuşur

 

 

YAZAR'DAN

 

 

Selma yattığı hastane yatağında ağlıyordu, başında abisi, Teyzesi ve annesi varken hepsinin öfke oldu bakışları vardı ama kimseyi umursamıyor sadece dışarıda yağan yağmura bakıyordu.

 

 

Gözlerini ne zaman kapatsa Efsun'un ona vurduğu tokatlar ve nefret dolu bakışlarını görüyordu.

 

Andı vardı, ona ne kadar acı çektirdi ise hepsini ona çektirecekti.

 

 

Selim'in bakışları onu bulurken "Ne zaman akıllanacaksin sen?!" Diye sordu sinirle.

 

 

Annesi ona uyaran bir bakış atınca da "Sen hiç konuşma, benim bütün planlarımı mahvettiniz!" Diye bağırdı.

 

 

Gülsüm ise durgun bir şekilde yere bakıyordu, yüzünde ki tırnak izleri hala yerli yerindeydi ve 1 haftadır geçmemişti.

 

 

"Oğul kız zaten ölümden döndü, şimdi sırası değil!" Dedi Yeşim hanım.

 

 

Selim alay dolu bir kahkaha atınca "Sırası değildi anne, yıllardır yaptığım plan bu aptal kızın yüzünden mahvolacaktı!" Diye bağırdı.

 

 

Selma öfke ile ona dönünce "Senin yaptığın yoktu ben bitirmeye çalıştım oyunlarını! Gözümün önünde aile oluyorlar abi!" Diye bağırdı.

 

 

Selim "Sence ben izin verir mıydım buna ha?! Biraz daha sabredemedin mı?" Dedi yerinden ayaklanıp üzerine yürürken.

 

 

Yeşim ve Gülsüm hemen önüne geçince "Selma! Efsun'un neler yapacağını bilmiyor musun da oğluna dokundun!" Diye bağırdı.

 

 

Selma'nın gözlerinden bir damla yaş akarken "Cehennem olsun Efsun Şanlı!" Diye bağırdı.

 

 

Bir insandan daha ne kadar nefret edebilir bilmiyordu ama Efsun Şanlı'ya olan nefreti 12 seneyi geçmişti.

 

 

Teyzesi Azad'ın üvey annesi olduğundan beri Azad için ölüyor ama bir türlü gözüne giremiyordu, sorun etmemişti ta ki Urfa da ki düğünde Azad gönlünü Efsun'a kaptırıncaya kadar.

 

 

Selma şansı kalmamıştı bunu biliyordu zira karşısında ki basit bir kadın değildi.

 

 

Doğunun güneşi diyorlardı Efsun Şanlı'ya, uzun kumral saçları, orman gibi yeşil gözleri, yanaklarında ki gamzeleri dahi Selma'yı yerle bir etmeye yeterdi.

 

 

Endamı, zarifliği, güzelliği Doğu'da doğduğu an dillere destandı Efsun Şanlı'nın.

 

 

Hiçbir kadın ise onun güneşinin gölgesinde bile yer edinecek güzelliğe sahip değildi, bu şartlar karşısında Azad'ın onu gördüğü an sevdalanacağı hep içinde korkuydu ama önüne geçememiş Azad bütün yüreği ile sadece Efsun Şanlı'yı sevmişti.

 

 

"Düzgün konuş Selma!" Diye haykıran abisi ile kaşlarını çattı.

 

 

"Uyan artık abi! Onlar aile oluyor, Azad'ın beni görmediği gibi Efsun da seni görmüyor! Sen hala bekliyorsun!" Diye bağırdığında Selim hızla ona atılıp çenesini sıktı.

 

 

Yeşim ve Gülsüm ise onunla baş edemedi, "Efsun Şanlı sadece benim! Duydun mu? Onu benden ancak ölüm ayırır!" Diye bağırdı.

 

 

Selim'in de Selmadan farkı yoktu, ikisi de hem vicdansız hemde nefret doluydu.

 

Selim ise Azad ile aynı düğünde aynı günde vururlmuştu Efsun Şanlı'ya.

 

 

12 senedir içinde beslediği şeye Aşk diyordu ama ne aşktı ne de sevda.

 

 

Takıntı ve hırstı onun içini dolduran, zira Azad ve Efsun bir araya gelmesin diye yollarını hep ayıran da Selimdi.

 

 

Hem Azad'ın babasını öldürüp Bawer Ağa'nın üstüne atan, hemde Bawer Ağa'yı vurup Azad'ın üstüne atan Selimdi.

 

 

Efsun'u görmesinin üstünden 1 sene geçtikten sonra birbirlerini sevdiğini öğrenmiş ve Azad Efsun'dan nefret etsin diye babasını öldürmüştü.

 

 

Azad ise yine de Efsun'dan vazgeçmemişti, ne sevdasına ihanet etmişti ne de içine nefret düşmüştü.

 

 

Bilmiyorlardı ki Azad karaaslan'ın içinde öyle büyük bir aşk vardı ki en ufak bir yeri bile nefrete teslim etmezdi.

 

 

Ali'ye haber uçuran da , Bawer ağaya haber uçuran da Selimdi o kanlı günde. Planı işe yaramıştı.

 

Efsun Azad'dan nefret etmiş ve onu vurarak terk etmişti bu şehri ama Azad'dan bir çocuğu olduğunu bile bilmek akıl hastanesinde günlerini geçirmesine sebep olmuştu.

 

 

O kanlı günü yaratmasının sebebi ise Efsun ve Azad'ın çiflik evinde geçirdiği son geceydi, öyle ki Azad telefonu alıp o evden çıkarken bile o çiftlik evinin arkasında duruyordu.

 

 

Azad evden çıktığı gibi de oldukları odaya girmiş ve notu bırakmıştı.

 

Efsun'un uykusunun hafif olduğunu bildigi için ona dokunmamıştı ama saatlerce onu izlemişti.

 

 

Efsun uyanmadan 1 saat önce ise meydana gitmiş ve Bawer Ağa'yı vurmuştu.

 

 

Selim sanki Hazal'ı istiyormuş gibi Azad'a haber uçurmuştu teyzesi ile.

 

Planı Selim Hazal'ı alınca berdel yapılacak ve Selma da Azad ile evlenecekti.

 

 

Selma Azad ile evlendikten sonra bunun haberi de Efsun'a gidecekti ve Efsun geldiginde Hazal'ı ortada bırakıp Efsun ile birlikte olacaktı.

 

 

Efsun'u kendine mecbur edecekti, ya severek ya da zorla.

 

Ama hiçbir şey istediği gitmemiş Azad sert bir şekilde asla Hazal'ı vermeyeceğini söyleyerek yollarını kapatmıştı.

 

 

Efsun gelmişti ama yanında oğlu ile beraber, Selim Selma'nın o evde kalmasını ise Agir'in aklına girip annesinden nefret ettirmesi için istemişti.

 

 

Efsun'un gücü Agir'e bağlıydı bunu biliyordu, ya Selma'yı anne olarak kabullenecekti ya da ölecekti.

 

İşte o zaman Efsun daha büyük bir nefretle Azad'ın karşısına dikilip Selim ile birlikte olacaktı.

 

 

Selim Efsun onunla inat uğruna evlense bile sesini etmezdi zira kalbi sadece hırs için atıyordu.

 

 

Efsun'a bir kere dokunmak için şimdi dünyayı yık deseler yıkardı.

 

 

Arzu ve hırs bu iki duygu Selim'in sebebi olacaktı ama kör gözleri bunu göremiyordu.

 

😈

 

 

AGİR'DEN

 

 

Elimde ki siyah araba neden gözlerimin dolmasına sebep oluyor bilmiyorum ama gözlerim doluyordu.

 

 

Yatağımda oturmuş elimde ki siyah arabaya bomboş bakıyordum, bunu biriktirdiğim harçlık ile almıştım.

 

Annem, teyzem ve ben her hafta mutlaka bana araba alırdık, buraya gelmeden önce yani, arabaları çok seviyordum tabi uçaklarıda.

 

 

Dudaklarımın titremesi ile elimi uzatıp saçlarımı karıştırmak istedim ama elim havada kaldı çünkü saçlarım yoktu artık.

 

 

4 gün olmuştu eve geleli, 1 haftadan fazla ise hastanede kalmıştım. Saçlarım uzuyordu evet ama hala eskisi gibi gür ve dalgalı değildi, başımda bir yara vardı ve fazlası ile kaşınıyordu.

 

 

Saçlarımın yokluğunu hissetmemek için elimi uzatmıyordum bile başıma, gözlerimden bir damla yaş akarken elimde ki araba canımı yakıyordu.

 

 

Can nasıl yakılırdı?

 

 

İçimin nasıl acıdığını birine anlatsam "Sen ne anlarsın bu yaşta acıdan" derlerdi ama acıyordu işte!

 

 

Hıçkırıklarıma engel olamadım ve ağladım, araba elimden düşerken artık arabalardan da soğumaya başlamış ve eskisi gibi elime almıyordum.

 

 

Ben bu arabaları bir gün babama göstermek için biriktiriyordum, belki oda arabaları ne kadar sevdiğimi anlarsa bana alır diye beklemiştim ama artık istemiyordum.

 

 

Artık araba da almayacaktım kendime çünkü anladım ki benim babam toprak altına girerek ölmemiş, toprağın üstündeyken ölmüştü.

 

 

Ölmüştü çünkü onu çaresizce ve umid ile bekleyen oğlunu istemiyordu, belki de bunun için onun öldüğünü kabullenememiştim.

 

 

O yaşıyordu ama benim için gerçekten ölmüştü, sorun değildi.

 

Hayır gerçekten sorun değil Agir...

 

 

Bunu aşabilirdim çünkü bugüne kadar zaten yoktu ama yaşarken Annemi öldürmeseydi olmaz mıydı?

 

 

Onun yaşadığını öğrendim ama bu sefer annem de ölmüş gibi hissediyordum.

 

Mesela ben 4 gündür annemin kokusunda uyumuyordum, uyumak istemiyordum.

 

Onu öpmek de istemiyordum, ona seslenmek de .

 

 

Ama seviyordum, ben annemi herkesten çok seviyordum ama o?

 

 

Annem beni seviyor muydu? Belki de babam yüzünden beni de sevmiyordu o yüzden beni yarım bırakmıştı.

 

 

Peki babam?

 

 

Bir baba nasıl çocuğunu istemezdi? Bir baba nasıl daha doğmamış çocuğunu bırakırdı?

 

 

Benim babam bırakmıştı, ben nasıl arkasında çaresizce beklerken bana gelmemiş ve bana oğlum dememişti?

 

 

Neden bir kere saçlarımı okşamamış ve bana bir tane araba da o hediye etmemişti?

 

 

Yatağın üstünde ki arabayı sinirle yere fırlatıp ayağı kalktım, bu odada bir rafta bir sürü araba vardı.

 

 

Hepsi benimdi, hızla yürüyüp benim boyumda olan rafta ki arabalarin hepsini tek tek yere ya da duvara fırlattım.

 

 

Gözlerimden yaş akarken arabalarım paramparça olmuştu, onlar için de ağladım.

 

Yere oturduğumda dizlerimin önünde ki arabayı elime alıp üst üste yere vurdum, elim acıdı.

 

 

Sesli ağlamaya başladığımda kapının açıldığını duydum ama bakmadım.

 

 

Ben Agir Şanlı artık ağlamaktan utanmıyor kimseden bunu saklamıyordum çünkü gelecek bir babam yoktu ve ben ona hiç ağlamadığımı söylemeyip bana gurur ile bakan gözleri görmeyecektim.

 

 

Hızla bana doğru gelen ayak sesleri işittim, annem değildi.

 

 

Arabayı üst üste yere vururken birinin arkamda oturduğunu ve beni sırtına çekerek elimi tuttuğunu hissettim.

 

 

Durdum ama ağlayışım durmadı, bu kokuyu biliyorum. Ne zaman solusam farklı hissettiğim kokuydu.

 

 

Azad Karaaslan'dı.

 

 

"Oğlum" diyen acılı sesi ile daha çok ağladım, hayır bana babam oğlum demeliydi.

 

 

"Bana oğlum deme, benim babam yok" diye hıçkırıdığımda arkadan daha çok yaklaşıp beni göğüsüne iyiyce yasladı.

 

 

Çenesini başımda hissettiğimde göğüsünde hızlı atan kalbini de hissediyordum.

 

 

"Agir" dedi bu sefer, cevap vermedim.

 

Kızaran elimi onun koca avucundan kurtarıp önüme baktım.

 

 

"Ağa ben çok kötü bir çocuk muyum?" Diye sordum başımı arkamada ki göğüsüne yaslarken, ondan çekinmiyordum artık.

 

 

Sürekli yanıma geliyor nasıl olduğuma bakıyordu, annemi yanimda istemiyordum ama o gelince nedensizce rahat hissediyordum.

 

 

Bazı geceler de yanıma geldiğini ve daha yeni çıkmaya başlayan saçlarımdan öptüğünü, üstümü örttüğünü, saatlerce beni izlediğini biliyordum ama o bilmiyordu.

 

 

Azad Ağa vicdanlı ve yüce bir insandı, ben onun oğlu değildim ama bana tam da oğlu gibi davranıyordu.

 

 

Ve ben galiba onun gibi bir baba istemediğimi haykırırken bile onun oğlu olmayı çok istiyormuşum.

 

 

"O nasıl söz Agir, sen benim gördüğüm en güzel çocuksun" diye fısıldadı.

 

 

"Ağa o zaman babam neden beni sevmedi? Neden bir kere karşıma çıkmadı?" Diye sordum bu sefer, dudaklarımdan büyük bir hıçkırık koparken iri bir gözyaşım karnımın üstünde ki eline düştü.

 

 

Göğüsünün titrediğini hissettim, acılı bir nefes verdi, "Agir belki de seni çok seviyordur, bunu bilemezsin" dediğini duydum.

 

 

Ağlarken kafamı sağa sola salladım, "Beni istese çoktan gelirdi, ben hep onu bekledim ama o hiç gelmedi"

 

 

"Agir belki de korkuyordur, belki de senin onu baba olarak istemediğini düşünüyordur" dediğinde kollarından çıkıp ona döndüm ve öyle oturdum.

 

 

Oda rahatça oturduğunda saat geç olduğu için pijama takımı vardı üstünde.

 

 

"Onu tanıyor musun?" Diye sordum gözyaşlarımı silerken.

 

 

Başının büküldüğünü gördüm, benim ki de aynı aynda büküldü.

 

 

"Tanıyorum" dedi kısık bir sesle.

 

 

"O nasıl biri?" Diye sordum merakla.

 

 

Gözleri yüzümün her zerresinde dolaşıp en son gözlerimde durdu ve uzunca izledi.

 

 

"Senin gibi, sen onun çocukluğusun"

 

 

"Ona mı benziyorum?"

 

 

"Hemde çok" dediğinde dudaklarımda bir gülümseme oluştu.

 

 

"Ağa o beni seviyor mu? Hiç söyledi mi sana?" Meraklı çıkan sesime engel olamıyor ümit ile ona bakıyordum.

 

 

"Seviyor, hemde canından çok seviyor ama korkuyor" dediğinde kalbim hızlandı.

 

Yüzümde ki gülüş daha da büyüdü, beni seviyor muydu?

 

 

"Neyden korkuyor?" Diye sordum ona biraz daha yaklaşıp.

 

 

Beni dizlerine oturttuğunda sesimi etmedim, artık hoşuma gidiyordu.

 

 

"Senden haberi yoktu, buraya geldiğinizde öğrendi ve hayata tekrar döndü sanki. O seni kendinden bir parca gibi değil kendi gibi seviyor artık, eskiden kendini sevmezdi ama seni gördükten sonra kendini çok sevmeye başladı çünkü sen ona benziyorsun ve o bunun için kendini şanslı hissetti ilk defa" dediğinde burnu başımda duruyordu.

 

 

Saçlarım eskisi gibi uzun değildi ama o kokluyordu.

 

 

"Bana bir gün gelecek mi?" Diye sorduğumda sesimde korku vardı.

 

 

Gelmiyecek derse ne yapardım?

 

 

"İstediğin an gelecek?" Dediğinde yine ağladım, bu sefer silmedim ama o her damlayı usanmadan sildi.

 

 

"Annem seninle evlendiği için ya kızarsa? " Diye sordum.

 

 

"Kızmayacak bana güven" dediğinde hemen başımı sallayıp onu onayladım.

 

 

Ona güveniyordum.

 

 

"Ağa beni... Babama götür" dediğimde sesimde tereddüt yoktu.

 

 

Onu bir kere bile olsa görmek istiyordum, belki oda beni görmek ve bir kere sarılmak isterdi.

 

 

Bunu annemden de isterdim ama ona güvenmiyordum artık , annem benim için güvenilir biri değildi bundan sonra.

 

 

Çünkü en kotu zamanimda bana müjde diye babamın yaşadığını söylememişti.

 

Bundan sonra birini karşıma çıkarıp bu senin baban bile dese, bu hasrete rağmen ona inanmazdım.

 

 

Onu yine seviyordum ve aynı şekilde korkuyacaktım ama bu kadar, Efsun Şanlı Agir Şanlı için güvenilir biri değildi artık.

 

 

"Emin misin?" Diye sordu, sesinde ki heyecan mıydı yoksa yanlış mı anlıyordum bilmiyorum ama "Evet" diye cevap verdim.

 

 

"Ne zaman gideriz?" Diye sorduğumda heyecan ile ayağı kalkıp ona baktım, gülümseyerek ayağı kalktığında birden beni kucağına aldı.

 

 

Dudaklarımdan bir kıkırtı çıktı, ellerimi boynuna sardığımda odadan çıkmış ve onun odasına gidiyorduk.

 

 

"Yarın seni oraya götüreceğim, baban ile kavuşacaksın" dediğinde boynuna daha çok sarıldım.

 

 

Odasına girdiğimizde "Ama bir şartla" dedi, sesinde eğlenen bir ton vardı.

 

"Ne şartı?" Diye sorduğumda anlamıştım ama belli etmedim.

 

 

"Bu gece benimle yatacaksın" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım, biliyordum.

 

 

"Tamam Ağa, bu zor şartını kabul ediyorum ama çok ağır bir şarttı bu bilesin" dediğimde beni yatağa bırakıp üstten bana baktı.

 

 

"Küçük Ağa sen benimle maytap mı geçiyorsun?" Diye sordu gözlerini kısıp.

 

 

Ellerimi hemen havaya kaldırıp "Ne haddime Ağam, ben kim koskoca Azad ağa ile maytap geçmek kim?" Diye sorduğumda başını sağa sola salladı ama ufak bir kahkaha eşliğinde.

 

 

"Çok fenasın Agir Ağa" dediğinde arkasını dönüp odanın duvarında asılı olan saza ilerledi.

 

 

Merakla onu izlerken hayatimda gördüğüm en sade ama aynı zamanda en şık saz ile gelip yatağa oturdu.

 

 

Gözlerim sazı incelerken "Sever misin?" Diye sordu.

 

 

"Bilmem hiç dinlemedim, sen çalmayı biliyor musun?" Diye sordum.

 

 

Sazda bir kaç ayarlama yaptıktan sonra ufak bir nakarat çaldı.

 

 

"Biliyorum ve severim" dediğinde dirseklerini dizlerime yaslayıp ellerimi yanaklarıma kattım.

 

 

Bana baktı, bende ona.

 

 

Gözlerim ile sazı gösterince ufak bir tebessüm edip çalmaya başladı, güzel ve hüzünlü bir nakaratı çaldığında birden sözlerini söylemesini beklemiyordum.

 

 

"Ötelerden bir ses geldi, efkâr efkâr vurdu dile"

 

 

"Yağmur oldu döndü sele, vay"

 

 

"Ötelerden bir ses geldi, efkâr efkâr vurdu dile"

 

 

"Yağmur oldu döndü sele, vay"

 

 

Sesi kalın ama çok hoştu, kulağı yormuyor ve insani etkiliyordu.

 

 

"Boşuna ağlar mı insan?"

 

 

"Derdi varsa ağlar insan"

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne piro?"

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne?"

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne piro?"

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne?"

 

 

Başını eğmiş saza bakarken hayranlıkla onu izliyor ve dinliyordum, Azad ağaya hayran olmamak elde değildi.

 

Hem gücü, hem endamı, hem de sesi insanı kendine hayran bırakırdı.

 

 

Ve ben yine anladım ki onun gibi olmayı da çok isterdim.

 

 

Güçlü, korkusuz, belki yakışıklı ama en çokta merhametli.

 

 

"Çeyizi var yazması var, derman derman sürdü tene"

 

 

"Yastığında dar tenetene, vay"

 

 

"Çeyizi var yazması var, derman derman sürdü tene"

 

 

"Yastığında dar tenetene, vay"

 

 

"Boşuna ağlar mı insan?"

 

 

"Derdi varsa ağlar insan"

 

 

Dediğinde yüzüme bakmıştı ama benim içimi burkan bakışları değil sol gözünden sakallarına karışan o bir damla yaştı.

 

 

Benim de sol gözümden aynı anda bir damla yaş aktı, ben onun kime gözyaşı döktüğünü bilmiyordum ama ben onun döktüğü gözyaşına ağlamıştım.

 

 

Doğruyu söylüyordu, derdi varsa ağlardı insan.

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne piro?"

 

 

"Dedin ne piro, derdin ne?

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne piro?"

 

 

"Derdin ne piro, derdin ne?

 

 

Bir damla daha gözyaşı aktı, kıyamadım. Yanına biraz daha yaklaşıp o gözyaşına elimi uzattım.

 

 

Gözlerini kapatırken ıslak kirpiklerinden bir damla daha elime düştü, benimki de tuttuğu saza.

 

 

"Bütün yıldızlar üstüne düşer Dersim'in"

 

 

"Çeyizlik kızların en onurlu dilekleri tutar"

 

 

"Piro suskun, piro durgun, Munzur yorgun"

 

 

"Yolun açık olsun Dersim"

 

 

Elim hala yüzündeki gözyaşlarını silerken durdu, önce elimin üstünden öptü sonra da sazı köşeye bırakıp beni kolları ile sımsıkı sardı.

 

 

Yine kıyamadım, kollarımı beline sarıp başımı kalbinin üstüne yerleştirdim, hızlı atıyordu tıpkı benimki gibi.

 

 

"Yarın babanı gördüğünde ne tepki verirsin bilmiyorum ama o senden asla vazgeçmeyecek bunu unutma Agir" dedi cevap vermedim sadece derin bir nefes aldım.

 

 

Benden ayrılıp yanaklarımı sildi, sonra da alnımdan öptü. Ayağı kalkıp sazı yerine yerleştirdiikten sonra gelip yatağa girdi ve beni de kolları arasına aldı.

 

 

Huzurdu, güvendi ve merhametti kolları.

 

Belki de onunla son gecemdi bugün çünkü babam beni isterse onun yanında kalacaktım, Annem gelemezdi ama ben giderdim çünkü ondan yeterince ayrı kalmış ve yeterince hasret çekmiştim.

 

 

Bende babalık duygusu ne de

 

mek babamdan öğrenmek istiyordum, benim saçlarımı bir kere babam okşasın istiyorum, bana bir kere oğlum desin ve elimi tutsun istiyorum.

 

 

Kendimi karanlığa bırakmadan önce yine Azad Ağa'nın sesini duydum.

 

 

"İçimde ki sıkıntı seninle ilgili olmasın, eğer seninle ilgiliyse dünya o zaman benden korksun"

 

 

Gerisi güvenli, huzurlu bir gövde ve karanlık oldu.

 

😈

 

YAZAR'DAN

 

 

Agir üstüne giydiği küçük takım elibesi ile arabada korumalar eşliğinde Azad Ağa'nın verdiği adrese giderken Azad Efsun'un yanında ve ona olanları anlatıyordu.

 

 

Efsun ise buruk bir gülümseme eşliğinde Azad'ın heyecanını izliyor ona destek oluyordu.

 

 

Farkındaydı geç kalmıştı ama Azad oğlu ile artık beraber yaşamalıydı.

 

Agir ona her ne kadar kızgın olsa da onu affedecekti biliyordu o yüzden şimdilik üstüne gitmiyordu.

 

 

"Şimdi çiflik evine gidiyor, bende arkasından gideceğim Dildar" dedi Azad sesinde ki heyecan ile.

 

 

Efsun gülerek "Azad bu heyecan ile gidebileceğinden emin misin?" Diye sordu ama oda neşelenmişti.

 

 

Azad kaşlarını çatıp "Ben ve heyecan mı?" Diye sordu kınar bir sesle, sonra da omuzlarını dikleştirip Efsun'a üstten bir bakış attı.

 

 

"Ben asla heyecanlanmam!" Dedi göğsünü kabartıp.

 

 

Efsun ise aynı şekilde göğsünü kabartıp "Emin misin? Ben heyecanlı anlarını gördüm" dedi.

 

 

"Ne zaman gördün ki? Öyle bir şey olmadı" Efsun Azad bir adım daha yaklaşıp ellerini omuzlarına yerleştirdi.

 

 

"Gideceğin Çiflik evinde gördüm Azad ağa, üstelik heyecandan alnın terlemişti de ben silmiştim"

 

 

Azad gözlerini açıp ona baktığında haklı olduğunu biliyordu çünkü aklına gelen anılar ile içinin ateş basmasının başka açıklaması yoktu.

 

 

Efsun sırıtarak ona baktığında aniden belinden tutup kendine yapıştırdı onu.

 

 

Nefesi dudaklarına çarparken "O halde seninde o gün heyecanlandığını söyleyebilir miyiz?" Diye sordu.

 

 

Efsun yutkunurken "Hiçte bile, olmadı öyle bir şey" diye inkar etti ama heyecandan ölecekti o gün.

 

 

Azad yüzüne biraz daha eğilip "Hımm" diye mırıldandı.

 

 

"Öyle mi ben heyecandan bayılacak olduğunu hatırlıyorum" diye devam etti.

 

 

Efsun'un avuçları terlemeye başlarken tırnaklarını Azad'ın omuzuna geçirdi.

 

"Neymiş hatırladığın?" Diye sordu titrek bir nefes verip.

 

 

Azad burnunu boynuna sürterken "Koyu yeşil bir iç çamaşırı giymiştin, ben onları tam da çıkaracakken 'Azad gözlerim karatıyor, yap artık şunu-" diyecek oldu ama Efsun gözlerini irice açıp eli ile ağzını kapatınca susmuştu.

 

 

Hemen ondan uzaklaştığında yanakları al al olmuştu, onları saklamak için saçlarını yüzüne serpti ama Azad görmüş ve şimdi kendi sırıtıyordu.

 

 

"Neyse ben gideyim de oğluma kavuşayım" diyen Azad arkasını dönüp gülerek odadan çıktığında bile Efsun hala şaşkınlık ile arkasından bakıyordu.

 

 

O an neler demiş öyle? Bunları dediğinde bir yandan inanamıyordu ama bir yandan da söylese bile haklı olduğunu biliyordu.

 

 

"Öyle yavaş yavaş hareket edersen derim tabi!" Diye homurdanıp banyoya girerek yüzüne soğuk su döktü ama bir süre etkisinden çıkmazdı.

 

 

Zira o günün tek bir anı bile içinde ki ateşi harlıyordu, şimdi ise aklında her saniyesi dolanıp duruyordu.

 

 

Azad konaktan çıkıp arabasına binerken bı hayli neşeliydi, yıllardır bu kadar gülümsediğini hatırlamıyordu.

 

 

Oğluna gönül rahatlığı ile sarılacağı ana saatler kalmıştı, derin bir nefes alıp yola çıktığında arkasında 2 araba onu takip ediyordu.

 

 

Ali de gelmek istemişti ama oğlu ile tek kalmak istediği için reddetmişti.

 

 

Radyodan bir şarkı açtığında güneş batmış, etraf kararmaya başlamıştı.

 

İçinde ki sıkıntıya anlam veremiyordu o yüzden anın bozulmaması için bir derin nefes daha aldı.

 

 

"Fikrimden geceler yatabilmirem"

 

 

"Bu fikri başımdan atabilmirem"

 

 

"Fikrimden geceler yatabilmirem"

 

 

"Bu fikri başımdan atabilmirem "

 

 

Mardin'den çıkıp Orman yolunda giderken saate baktı, 19.43 geçiyordu. Daha da hızlandı, fazla aceleciydi çünkü yapması gereken büyük bir konuşma ve içine çekmesi gereken evlat kokusu vardı.

 

 

"Neyleyim ki sene çatabilmirem"

 

 

"Ayrılık ayrılık aman ayrılık"

 

 

"Her bir dertten alan yaman ayrılık"

 

 

"Ayrılık ayrılık aman ayrılık"

 

 

"Her bir dertten alan yaman ayrılık"

 

 

Kaşlarını çatarak radyoya baktığında bu şarkının ne anlama geldiğini anlamadı.

 

 

Daha önce dinlediği günleri vardı lakin o gün ne oğlu yanındaydı ne de sevdası.

 

Şimdi ikisi de onunlaydı yani artık dinlemek zorunda değildi.

 

 

Tam elini uzatıp radyoyu kapatacaktı ki önünü kesen arabalar ile eli havada kaldı, arabası sert bir şekilde dururken dudaklarından tek bir isim döküldü.

 

 

"Agir"

 

 

Agir ise çoktan Çiflik evine gelmiş ve hayranlik ile etrafı izliyordu, içinde biraz heyecan biraz korku vardı.

 

 

Azad Ağa korumaların gideceğini söylememişti ama korumalar onu bırakıp gitmişti, yine de sesini etmedi belki de babası böyle istemişti.

 

 

Birkaç dakika sonra kapının açıldığını duydu, arkasını dönüp baktığında karşında gördüğü adam ile yutkundu.

 

 

Birbirlerine uzunca baktıktan sonra "Oğlum" dediğini duydu adamın.

 

 

Babası bu muydu? Ama azad Ağa babasına benzediğini söylemişti.

 

 

Bu adam hiçte ona benzemiyordu.

 

 

Yine de "Baba" dedi sessizce, Adam hızla ona ilerlerken adamın gözlerinin içine baktı.

 

 

Şevkat vardı, mutluluk vardı ama Agir duygu dolu bakışları biliyordu.

 

 

Azad Ağa gibi bile bakmıyordu ona baba dediği adam.

 

 

Adam onu kollarına alırken sigara ve alkol kokusu aldı, sarılamadı.

 

 

Babalar böyle mi kokardı?

 

 

Azad Ağa daha güzel kokuyordu, daha farklı. Uslelik gövdesi sıcaktı ama bu adamın ki buz gibiydi.

 

 

Adamın ondan ayrıldığını hissetiğinde farkinda olmadan kapattığı gözlerini açtı.

 

 

"Oğlum geldim, artık beraberiz" dedi adam, Agir herşeyi bir yere bırakıp Azad'a güvenmeyi seçti ve tebessüm etti ama içten değildi.

 

 

Adam da mutluluk ile güldüğünde Agir'in elini tutup ayağı kalktı ve dışarıya çıktı.

 

 

Agir "Nereye gidiyoruz?" Diye sorduğunda adam ona bakıp "Bizi kimsenin ayıramayacağı bir yere" dedi.

 

 

Agir o an annesini düşündü, onu göremeyecek miydi bir daha?

 

 

Ya Azad ağa, oda mı olmayacaktı artık ? Ama ona alışmıştı.

 

 

"Annem ne olacak?" Diye sordu, Adam arabanın onune gelirken etrafına bakıyordu ve Agir telaşlı olduğunu anladı.

 

 

"Oda bizimle gelecek oğlum, yakında oda bizimle olacak" dedi, sesinde güven yoktu.

 

"Ama azad Ağa ile evli onlar gelemez ki?" Dedi masumca.

 

 

Adamın kaşlarını çatıp ona sinirle dönen bakışları ile korktu, üstelik elini daha da sıkmıştı.

 

 

"Azad Ağa yok artık, sadece üçümüz varız" dedi sertçe sonra başı ile arabayı gösterip binmesini istedi.

 

 

Agir o an iki tarafta ki yollara baktı sırası ile, gitmek istemiyordu.

 

 

Güven yoktu bu adamın yanında, ilk yollara baktığında Mardin'e yeni gelmiş ve Azad ağa dan kurtulmak için yollara bakmış tek güvendiği kişiyi görmek istemişti yani annesini.

 

 

Şimdi ise yollara bakmasının tek sebebi ise bir zamanlar kaçmak istediği adamı görmekti.

 

 

Azad Ağayı görmek istiyordu.

 

 

"Hadi oğlum gidelim, yeterince ayrı kaldık" diyen adama baktı bir daha.

 

 

Oğlum diyordu ama Azad Ağa gibi değil, Agir'in kafası karışırken sessiz kalıp arabaya bindi.

 

 

Babasıydı bu adam belli ki, o yüzden gidecekti.

 

 

Çalan telefonu açan adam, telefonun diğer ucundan "Selim ağam, Azad Ağa direniyor! Korumaları öldü ama o durmuyor" dediğini duydu bir sesin.

 

 

"Bitirin işini! Bugün ölecek" deyip telefonu kapattı ve arabaya bindi.

 

 

Selim Agir'i samimiyetsizce kollarına aldığında midesi bulamıyordu.

 

 

Bu çocuk onun değil Azad'ın oğluydu ama Efsun'un ona gelmesi için sabredecekti, sonra da bu veletten de kurtulacaktı.

 

 

Onu babasının arkasından gönderip Efsun ile mutlu olacaktı, Efsun onun çocuğunu dünyaya getirecekti!

 

 

Azad'ın arabasından hala aynı şarkı yükselirken elinde ki silah ile ateş ediyordu, kaşları çatık ve vücudu kaskatı kesilmişti.

 

 

Çalan telefonu ile arabanın arkasına saklanıp telefonu açtı.

 

 

"Kardeşim anlattın mı-" diyecek oldu Ali'nin neşeli sesi ama silah sesleri ile anında susmuştu.

 

 

Hepsi otururken ona bakan kişiler mutlu ve meraklıydı.

 

O anda Efsun elinde çay baradagi ile oldukları misafir odasına gelmiş ve Ali'nin gözlerine bakmıştı.

 

 

"Ali çiftlik evine git! Agir orda tuzak!" Diye kükredi Azad'ın telaşlı sesi.

 

 

Ali anında ayağı kalktığında ses Efsun'a dahi gitmiş ve elinde ki çay bardağını düşürmüştü.

 

 

Herkes telaş ile ayağı kalkarken Ali "Nerdesin Azad? İyi misin!?" Diye bağırdı.

 

 

"Bırak beni Agir! Agir'e git! Oğluma zarar gelirse silerim herkesi bu dünyadan duydun mu Ali!?" Diye bağırıp telefonu kapatan Azad ile Ali Efsun'a baktı.

 

 

Efsun "Ali" dediğinde dudakları titredi, Eli kalbine ulaşınca gözlerinin önü karardı.

 

 

Dizleri bükülüp yere düşünce başını yere çarptı, kadınlar ona koşarken erkekler hemen arabalara binip herkes çiflik evine sürdü, Muhammed ve Asaf kestirmeden giderken Ali normal yoldan gidip Azad'a destek olacaktı.

 

 

Azad son mermileri bitmesin diye arabanın arkasinda soluklanırken yaklaştıklarını biliyordu ama canı umurunda değildi.

 

 

Ya oğluna zarar geldiyse, ne yapardı o zaman? Yaşamasının ne önemi kaldırdı.

 

 

Varsın onu kandırdığını düşünüp hayal kırıklığına uğrasın ama saçının teline zarar gelmesin diye dua etti.

 

 

O anda yaklaşan adım sesleri ile birden ayağı kalkıp ona doğru gelen 5 adama sıktı, mermileri biterken arkası kesilmeyen adamları gördü.

 

 

Arabasının tekerlerine sıkılmıştı o yüzden gidemedi, "Agir" dedi tekrar.

 

 

İçinde ki korku sadece oğlu içindi, sol gözünden bir damla daha yaş aktı.

 

 

Bilmiyordu ki Agir bile babası sandığı adamın yanında aynı yaşı dökmüştü.

 

 

"Uzundur hicrimden kara geceler"

 

 

"Bilmirem ben geldim hara geceler"

 

 

"Uzundur hicrimden kara geceler"

 

 

"Bilmirem ben geldim hara geceler"

 

 

"Bururktur hicrimden kara geceler"

 

 

O anda hem şarkının sozlerini daha iyi anladı, hemde içinde ki sıkıntıyı.

 

 

Ve sol omuzuna giren bir kurşun, ormada ki kuşlar birden havalanıp uğursuz sesler çıkardı.

 

 

Karnına gelen bir kurşun, içi kavruldu. Oğluna kavuşamamıştı, daha yanına bile varamamıştı.

 

 

Karnına gelen bir diğer kurşun, dizleri büküldü. Oğlu için onunla aynı giyindiği takım elbisesi şimdi kan kokuyordu.

 

 

Sırt üstü yere düşerken bakışları gökyüzüne çıktı, şakağına süzülen bir damla yaş.

 

 

"Bururktur hicrimden kara geceler"

 

 

"Ayrılık ayrılık aman ayrılık"

 

 

"Her bir dertten alan yaman ayrılık "

 

 

"Ayrılık ayrılık aman ayrılık"

 

 

"Her bir dertten alan yaman ayrılık "

 

 

Gözleri kapanırken dudaklarından sevdasının ve oğlunun isminden başka bir şey dökülmedi.

 

 

Bu gece 3 yürek aynı yerden vuruldu, aynı acıyı aynı yerden hissetti, aynı yerden kanadı aynı yerden acıdı.

 

 

Üç yürekte birbirini hissetti, biri kendini karanlığa korku ile teslim etti, biri karanlığa kanayarak teslim etti, biri ise bilinmezlikle.

 

 

 

 

 

 

 

Sezon finali, yeni bölüm ile bomba gibi geleceğiz. Kanaldan yaptığım açıklamayı okuyun ve bölüm günü için bekleyin lütfen.

 

En kısa sürede dönmeye çalışacağım, o güne kadar ailemizi büyütme işi sizde. Onları herkese tanıtın ve Agir ve ailesini yalnız bırakmayın 🫶

 

Bölüm : 13.02.2025 00:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş