25. Bölüm

13-GÜL GÜZELİ

ŞEVVAL ALPAR
lavinia_x21

YAZARDAN

 

"Akgün!" Diye bağıran Selim albay ile Akgün pat diye durdu.

Hemen arkasını dönüp "Emredin Komutanım!" Diyerek hazır ola geçti.

İçinden son günlerde yaptıklarını düşündü, eğer Selim albayı sinirlendirecek bir şey yapmışsa kendi kendine sıkabilirdi.

Koridorda sadece ikisi vardı, Selim ağır adımlar ile ona ilerlerken başı ile ufak bir hareket yapıp rahat olmasını söyleyince Akgün derin bir nefes aldı.

Selim "Yüzbaşı nerede?" Diye sordu sert sesi ile .

"Gece en son Hastaneye gideceğini söyledi komutanım" diyen Akgün ne dediğini sonradan duyunca içinden kendine bir müddet sövdü.

"Sebep?" Diye soran Albay ile hemen aklında ki tilkiler koşuşturmaya başladı.

"Haberim yok komutanım" dedi hemen.

Selim dalgın dalgın yere baktığında Akgün ne düşündüğünü anladı.

"Bunun önüne geçmemiz gerekiyor" diye mırıldandı Selim sessizce.1

"Neyin komutanım?" Diye sordu ama neden bahsettiğini iyi biliyordu.

Komutanı Alarcın'a çoktan abayı yakmıştı.

"Sen işine bak, Yüzbaşı gelince benim odama gönder" deyip arkasini döndü.

Akgün bir müddet arkasından baktıktan sonra yemekhaneye arkadaşlarının yanına gitti ama keyfi baya kaçmıştı.

Arkadaşları kahvaltı yapıyordu, onun da niyeti buydu ama son dakika iştahı kaçmayı başarmıştı.

Barlas yanında oturan Akgün'e baktığında dalgın olduğunu gördü, üstelik kimseye bir şey dememiş ve dalga geçmemişti.

Akgün'ün bu halleri en çok onu korkutuyordu, son olaydan sonra eskisi gibi olmuşlardı ve ikisi de yemin edip bir daha canları üzerine şaka yapmama kararı almışlardı.

"Noldu lan?" Diye Barlas'tan önce sordu Kaan.

Akgün hepsine tek tek bakıp sıkıntılı bir nefes verince Tim bir an bakıştı.

"Komutanımın canı fena yanacak" diye konuya girdi Akgün.

Herkes ona pür dikkat bakmaya başlayınca,"Farkında değil misiniz? Komutanım Alarcın'a baya yanık" dedi isyan edercesine.

Alarcın'ı sevmişti ama ikisinin de canının yanmasını istemiyordu.

Eğer bir aşka yelken açarlarsa sonrasında yıkılırlardı.

"Elimizden ne gelir ki? İkisine de karışmaya hakkımız yok" dedi Ayberk.

Hepsi bunu biliyorlardı ama gönülleri razı değildi.

"Üstelik Alarcın da komutanıma karşı boş değil, ona baktığında bile anlıyorum" diye araya girdi Asena.1

Herkes kafasını sallayarak onu onayladığında,

"Ya komutanım yanlış bir şey yaparsa?" Diye soran Serhat ile bakışlar onu buldu.

"Ne gibi?" Diye sordu İlay.

"Komutanım eğer doktor hanıma aşık olursa (ki bu ilk Aşkı olacak), ya görevden çekilmek isterse ve ona her şeyi anlatırsa?" Diye devam etti.

"Saçmalama lan! Yüzbaşı Kutay Kurt hangi görevden çekildi ya da hangi görevi tehlikeye attı?" Diye çıkıştı Barlas.

"Komutanım anlamıyorsunuz? İkisi birlikte olursa ve aşık olursa ona kıyamaz, bildiğiniz ihanete girer bu ilişkide" diye sitem etti Serhat.

"Olmaz öyle şey" dedi Berk anında.

"Aşk ihaneti affetmez! Alarcın da komutanımı" Dedi Serhat bastıra bastıra.

"Aşk herşeyi affeder" diyen Berk saniyelik Asena ile göz göze geldi.

"Eğer gerçekten Aşksa kan kusar kızılcık şerbeti içtim der" diye devam ettiğinde Asena yumruklarını sıktı.

"Aşk her şeyin çözümü değil, ihanet ise sebep kabul etmez" diyen Asena'nın sesi keskindi.2

Berk ona baktığında tekrar göz göze geldiler, Berk bakışlarını kaçırmadan "Sahte Aşk elbette her şey için çözüm değildir, Alarcın gerçeği öğrendiğinde eğer onu gerçekten sevmiyorsa sebeplerin arkasına saklanıp yine de gider" dediğinde koyu kahve gözleri meftun olduğu siyah gözlerdeydi.

"Sonuçta kalmak isteyenin nedeni, gitmek isteyenin bahanesi çok olur" dediğinde sesinde alay vardı.

Asena dişlerini sıktığında asıl konunun onların geçmişi olduğunun farkındaydı.

"O zaman kendine olan saygısını kaybetmez mi?" Diye sordu uzun zaman sonra ilk defa bu kadar uzun koyu kahve gözlere bakarken.

"Ne saygısından bahsediyorsun? Aşkın elinden kayıp gittiği zaman kendine olan Saygın hangi acını dindirir?" Diye sordu.

Tim dikkatle onları izliyordu ama ikisi sanki dünyadan soyutlanmış bir şekilde birbirine bakıyordu.

"Üstelik söylesene, daha önce ihanete mi uğradın da bu kadar keskin konuşuyorsun?" Diye sorup arkasına yaslandı.

"Hayır, ihanet hayatımdan hiç geçmedi" diye cevap veren Asena ile Berk'in dudağı memnuniyetle kenara doğru kıvrıldı.

Elbette ihaneti hiç bir zaman tatdırmadı ona, yanındayken bile kıyamıyordu bakmaya nasıl onu kaybetmek uğruna ihanet ederdi ki?

"Şanslısın, çünkü ben öyle bir ihanete uğradım ki hala enkaz altındayım... üstelik" dediğinde masaya yaklaşarak ellerini üstüne yerleştirdi.

Gözlerine hafif bir buğu oturduğunda"Sesimi duymasına rağmen hala bana uzatılmış bir el yok" deyip ayağı kalktı.

Asena ya son kez bakarak arkasını dönerek çıktı yemekhane den.Tim arkasından şokla ona bakarken Asena'nın genzi sızladı ve oda hemen arkasından çıkıp gözden kayboldu.

"Ne dedi lan o?" Diye soran Akgün bir müddet şoktan çıkamayacak gibiydi.

"İhanete uğradım dedi" diye mırıldandı İlay.

"Lan hiç te çaktırmadı bunca zaman" diyen Barlas'a herkes katıldı.

"Yani Berk komutanıma da ihanet eden Kadının aklından şüphe ederim" dedi Serhat kesin bir sesle.

Sonuçta koyu kahve gözleri, gür koyu kumral saçları, bronz teni,1.95 boyu,kaslı vücudu ve yakışıklı yüzü ile muhteşem bir biçimde yakışıklıydı.

İçinin güzelliğini de herkes biliyordu, böyle bir adam nasıl ihanete uğrardı.

Tim hala onu konuşurken Berk hemen dışarı çıkarak askeriyenin arkasına geçti.

Etrafına baktığında kimsenin olmayışı ile banka oturup bir sigara yaktı.

İçi alev alev yanıyordu, bunca yıl her gün sevdiğini görüp, bir zamanlar teninin her zerresinde izini bıraktığı kadına uzaktı.

Gözlerinin önünden yaşadıkları bütün güzel anılar tek tek geçti.

Birinde sırt sırta birbirini kollarken diğerinde kendi evlerinin mutfağında pasta yapmaya çalışıyorlardı.

Evleri küçüktü ama sıcaktı, sessizdi ama sevdiğinin kahkahaları yankılanıyordu.

O etrafa un saçarken Asena önce vuruyordu sonra vurduğu yeri öperek arkasını temizliyordu.

"Seni hep seveceğim" diyordu Asena.

"Seni ölene dek seveceğim" diye karşılık veriyordu anında.

Sonra bebeklerinin haberini aldılar, içlerinde biraz bilmeyişlerinin telaşı biraz da biz beraber her şeyi hallederiz sevinci vardı.

Gözleri yere kenetlendiğinde sigaradan derin bir nefes çekti içine.

"Bize ne uğruna kıydın?" Diyen fısıltısı yüreğinden taşan bir isyandı.

"Derdin ne senin?!" Diyen ses ile bu sefer ona bakmayı reddetti, onun yerine son nefesi içine çekerek sigarayı ayağı ile ezip ayağı kalktı.

Yerden aldığı sigarayı çöpe atarak arkasını döndü.

Gücü yoktu, artık kalbi ile aklı arasında yıllardır süren savaşta tükenmişti.

Tam bir adım atıp gidecekti ki Asena kolundan tutarak onu durdurdu.

Elinin değdiği yeri yaktığının farkında mıydı?

Peki Berk yıllar sonra ona tutunan elin tutuştuğundan haberdar mıydı?

Yüzünü ona doğru döndüğünde gözleri yılların yorgunluğu ile bakıyordu.

"Naptım yine?" Diye sordu buz gibi sesi ile.

Asena ona baktığında ifadesini sert tutmak için büyük bir çaba sarf ediyordu çünkü kendini bir bırakırsa yüzünün her zerresinden çaresizlik ve özlem akardı.

Elini ateşe değmiş gibi hemen geri çekti.

"Neydi o konuşman öyle? Herşeyi anlamalarına sebep olacaksın!" Dediğinde Berk ona hayal kırıklığı ile baktı.

"Tek derdin bu mu yani? Tek derdin bizim geçmişimizi öğrenmeleri mi?" Diye sordu.

Asena gözlerinde ki hayal kırıklığı ile yutkundu.

"Evet bu! Berk yeter artık, bak ikimizin bir geçmişi var evet ama bitti!" Dediğinde içinden kendine lanet ediyordu.

Ama mecburdu!

Ona tekrar kapılırsa bebeğini kaybettiği gerçeği ile her gün yüzleşecek ti ve Berk'e bakmak her geçen gün zorlaşacaktı üstelik ona bir daha babalık duygusunu bile yaşatamayacak olmanın utancı vardı içinde.

Ya Berk bir bebek isterse?

Ona ne diyebilirdi ki, "Senden yıllarca sakladım ama bizim bir bebeğimiz olmayacak" mı?

Yapamazdı, ona bu acıyı bir daha yaşatamazdı.

"Biliyor musun Asena? Umrumda değil!" Dediğinde kendine hakim olmaya çalışıyordu.

Sinir vücudunun her yerini ele geçirdiğinde boynu kıpkırmızı olmuştu.

Asena'nın gözleri boynuna değdiğinde sınırlı olduğunun farkındaydı.

Ne zaman sinirlense boynu kabarıp kızarırdı.

İçinden "Birazdan sağ gözünün altında ki damarı şişecek" diye geçirdi.

Her zerresini ezbere biliyordu.

"Berk anlamıyorsun, vazgeçmek zorundasın! Çünkü..." Deyip sustu Asena.

Söylemek zordu, hele ki bu bir yalansa.

Berk kaşlarını çatarak ona doğru bir adım attığında "Çünkü ne?" Diye sordu.

"Seni sevmiyorum!" Dedi Asena yükselerek.

Berk'in gözünün altında ki damar anında şişip atmaya başladı.

"Sevmiyorsun öyle mi?" Diye soruşu yanlış duymak istemesinden di.

Asena çenesini dikleştirip "Evet seni sevmiyorum" diyerek keskin bir dilde cevap verdi.

Boğazına oturan yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştı ama olmuyordu.

Berk gözlerini yumduğunda sızlayan burnunu çekti.

Kalbinden acı bir feryat geldiğinde aklının sorduğu soru diline vurdu.

Gözlerini açıp "Başkası mı var?" Diye sordu kısık bir sesle.

Gözleri meftun olduğu gözlerdeydi.

Asena gelen soru ile tırnaklarını avucuna batırdı.

Ne diyecekti?

Yine yalan söylese kendine acı vermeyi keser miydi?

Yutkunarak ona bakan gözlere baktı.

"Evet" deyişi kısıktı.

Berk şaşkınlıkla anında bir adım geriye sendelediğinde Asena'nın gözlerine ufak bir panik yerleşti.

"Sevdin mi yani? Benden sonra birini sevebildin mi?" Diye sordu Berk.

Sesinde acının her tonu varken Asena "Evet sevdim" diye cevap verdi.

Berk bir süre sessizlik içinde onu izledi, yalan söylüyor oluşunu istediği için gözlerinde bir cevap aradı ama bomboş bakan gözler ile kalbi tekrar acı içinde haykırmaya başladı.

Aklı ise haklı oluşu ile kahkaha attı.

 

"Hani bizdik, ikimizdik..." Dediğinde yutkunup gözlerine oturan buğu ile ona bakmaya devam etti.

"Peki neden bir ben yandım?" Diye soruşu Asena'nın hüngür hüngür ağlamasına sebep olabilirdi.

Hemen arkasını dönerek "Vazgeç artık, başkasını seviyorum!" Diyerek hızla yürümeye başladı.

Arkasında büyük bir enkaz bıraktığının farkındaydı.

Gözünden bir damla yaş akarken adımlarını hızlandırdı.

Berk ile yüzleşme şansları olmuştu ama ona hiç aralarına girenin başka bir adam olduğunu söylememişti.

Hala ayakta durmasının sebebinin bu olduğunu biliyordu, şimdi ise onun elinden bu şansı da almıştı.

"Bir gün seni özleye özleye öleceğim ama sen bunu hiç bilmeyeceksin" diye fısıldadı.

"Gül güzeli!" Diye Bağıran Berk ile kaskatı kesilerek adımları durdu ama arkasını dönemeye yüzü yoktu.

Berk ona hep Gül güzeli diye seslenirdi.

Yıllar sonra ilk defa duymuştu bu hitabı ondan, ona "Neden bana böyle sesleniyorsun?" Diye sorduğunda "Çünkü benim sevgilim, gül gibi kokuyor... Ee güzelliğini de göz önünde bulundurursak sana en çok yakışan hitap bu" cevabını almıştı.

"Herkes bana kıyar da sen kıymazsın sandım, sandığım ile sınandım! Ama sana yemin olsun ki bu yaptığın ihanetin en büyük belgesi!" Diyen sesi gürdü.

Ona doğru yavaş yavaş yürürken içi yıkık döküktü.

"Bundan sonra olur da şehit olursam, törene gelmeyeceksin! Gidip benim yerime koyduğun adam ile gününü gün et!" Dediğinde Asena sertçe yutkundu.1

Düşüncesi bile ölmesine yeterdi.

"Pes etmeyi sevmem ama sen savaşmaya bile değmezsin!" Deyişi acıydı.

Asena'nın gözleri ard arda aglamaya başlayınca hemen hızla yürümeye devam etti.

"Sevdiğin adam ile mutlu ol ama unutma ki, içinde taşıdığın iki cenaze var!" Deyişi Asena'nın son duyduğu şey di.

Biri kendisi, diğeri bebeğiydi.

Koşar adımlar ile hemen arabasına binerek askeriyeden çıktı.

Berk giden kadının arkasından omuzlarını düşürdüğünde sol gözünden acı içinde bir göz yaşı aktı.

Yavaş yavaş süzülüp değdiği yeri yakarak çenesine ulaştı.

Tekrar gidip kalktığı banka çöktü, üst üste sigara içerken aklında tek bir cümle yankılanıyordu.

"Başkasını seviyorum, Başkasını seviyorum!" Saatler geçti ama Berk o banktan kalkamadı.

Gözleri Asena'nın ona başkasını sevdiğini söylediği yere kenetlendi.

"Gül güzeli, ufacıktık... Ben seni büyüttüm mü bilmiyorum ama sen beni yaşlandırdın. İnan ikisi çok farklı şeyler" diye fısıldadı.

Bir gözyaşı daha yanağına süzülürken yeni bir paket açıp devam etti içmeye.

 

🔥🔥🔥

 

"Komutanım! Komutanım!" Diye koridoru inleten Akgün ile Kutay sabırla arkasını döndü.

Akgün ona doğru koşarken kutay'ın yüzünde huzurlu bir ifade vardı, bugün iyi günüydü.

Hatta yıllar sonra hayatında ilk defa bu kadar güzel ve ateşli bir gün geçirmişti.

Sebebi malum...

"Ne oldu, niye koşarak bağırıyorsun?" Diye sordu karşısında durup ellerini dizine yerleştirmiş nefeslenen Akgün'e.

"Selim Alb...ay sizi bekliyor" diye zorla konuştu Akgün.

Kutay hemen yerinde dikleştip"Bir şey mi oldu?" Diye sordu.

"Bilmiyorum Komutanım" diyen Akgün ile hemen arkasını dönüp yürümeye başladı.

Akgün arkasından üzgünce bakarak derin bir nefes aldı.

"Allah sizi ve Aşkınızı korusun" diye mırıldanarak tersi istikametine yürüdü.

Kutay yürümeye devam ederken aklı bugün yaşadıklarındaydı.

Kiraz gibi dudaklar, al yanaklar Turuncu çiller ve ateş gibi saçlar...

Kutay'ın aklına Öpüşürken fazla hırslı olan Alarcın'ın sonradan kaçar gibi gitmesi gelince ufak bir kahkaha attı.

Koridorda sesini duyanlar ise şokla ona bakarken o aynı ifade ile yürümeye devam etti.

"Bu saatten sonra saçma sapan kelimeler söyleyip gidersen, seni kendi ellerim ile yakarım" diyen sesi ise aklında dönüp duruyordu.

Selim Albayın kapısına geldiğinde ise boğazını temizleyip ciddi bir ifade takındı.

Kapıyı bir kez çaldığında "Gel" komutu ile içeriye girdi.

İçeriye girdiğinde Selim Albayı görmeyi elbette bekliyordu ama Demir Albayı görmeyi kesinlikle beklemiyordu.

"Komutanım, beni çağırmışsınız" diyerek dönük gözlerle bakmaya devam etti.

"Gel yüzbaşı" diyen Selim ile geçip karşılarında durdu.

Demir ve Selim'in göz göze geldiğini ve aralarında sessiz bir konuşma geçtiğini görünce içi huzursuzlukla doldu.

"Nasılsın yüzbaşı?" Diye sordu Demir elinde ki kaleme bakarken.

"Sağolun komutanım" diye cevap verdi anında.

"Otur Yüzbaşı" diyen Demir ile geçip karşısında oturdu.

"Biliyorsun, kızım Alarcın İzgi görev için buraya getirildi... Senin Timine verilmiş bir görev" diyerek Demir söze girdi.

Kutay dikkatle onu izlerken konunun nereye varacağını merakla dinlemeye başladı.

Konu gönlünü kısa sürede ele geçiren Kadındı.

"Bir terslik mi oldu komutanım?" Diye soruşu içinde ki huzursuzluktan dı.

Demir gözlerini kalemden çekip Kutay'a bakmaya başladı.

"Terslik yok, görevi senden alıyorum" dediğinde Kutay kaskatı kesildi.1

Gözleri anında Selim'i bulduğunda Selim ona sıkıntılı bir yüz ifadesi ile bakıyordu.

"Sebep?" Diye sorduğunda Selim yerinde dikleşti.

Yıllardır yanındaydı Kutay, en iyi askeriydi ve biliyordu ki malesef siniri Demir'in siniri ile kapışırdı.

Gözünün dönmesini ve kendisini yakmasını hiç istemiyordu.

"Beni mi sorguluyorsun?" Diye soran Demir ile gözleri birbirine kenetlendi.

"Hayır sorgulamıyorum ama bir sebebi olmalı" dedi.

Alarcın onun yanında güvendeydi, canı pahasına ona zarar gelmesine izin vermezdi Kutay.

Aslında korktuğu Alarcın'ın buradan ve hayatından gitmesiydi.

"Görevi başka bir Time verdim, benim kızım benim sorumluluğum!" Diyen Demirin sesi keskindi.

"Komutanım, burada daha güvenli olacak. Ben ve Timim bu konuda canımızı ortaya koyduk" diyen Kutay ile Demir memnun oldu ama inadından dönecek değildi.

Kızı ilk günlerden saldırıya uğramıştı ve saçının teline zarar gelmesine dayanacak gücü yoktu.

Aslında 2 ay önce gece rüyasında "Yüzbaşı" diye sayıklaması da ufak bir etkendi.

Kesinlikle ufak!

"Yüzbaşı, konu kapandı! Görev başka Timin" diyerek ayağı kalktı Demir.

Kutay'da onunla beraber ayaklandığında Selim de hızla kalktı.

"Hangi Tim?" Diye sordu dişlerinin arasından.

"Savaş Timi" diyen Demir ile Kutay derin bir nefes aldı.

Demir ve Selim ise anında rahatladığını fark etmişti.

"Yüzbaşı" diyerek ona doğru bir kaç adım attı Demir.

Karşısında durduğunda aralarında olan boy farkı ile içinden sövdü ama belli etmedi.

Kutay ona baktığında "Bir gün sana hikaye anlatmak isterim ama bu yıllardır anlattığım hikayelerden farklı olabilir, belki de en güzeli" diyerek gözlerine baktı.

Kutay sesinde ki uyarıyı anında anladı ama belli etmedi.

"Ne zaman isterseniz Komutanım!" Diye verdiği cevap Selim'i afallatırken Demirin kaşlarını çatmasına sebep oldu.

Demir yanından sinirle geçerken Kutay zerre etkilenmemişti.

Gözleri Selim'i bulduğunda "Başka bir şey yoksa müsaadenizle Komutanım" dedi.

"Yüzbaşı" diyen Selim ona doğru adımlayıp karşısında durdu.

Kutay ona baktığında ne diyeceğini anlamıştı o yüzden sessiz kaldı.

"Evlat, kendine sahip çık. Sakin görevinin dışına çıkma" diye uyardı ama sesinde hafif bir sitem vardı.

"Ne zaman hayal kırıklığına uğrattım sizi?" Diye sordu Kutay.

"Hiçbir zaman" cevabını anında alınca ufak bir baş hareketi ile arkasını dönüp kapıya ulaştı.

Kapıyı açtığında "Kutay" diyen Selim ile durup omzunun üzerinden ona baktı.

"Kalbinin bu aralar hızlandığı ve ya çarpıntı yaptığı oluyor mu?" Diye sordu umursamaz bir sesle ama emin olması gereken bir şey vardı.

Kutay hafif bir tebessüm ile başını aşağı yukarı salladı.

Selim sıkıntılı bir nefes verip ellerini belinde birleştirdi.

"Korkarak soruyorum ama ne zamandır?" Diye sordu bıkınlıkla tek kaşını kaldırıp.

Kutay dışarıya bir adım atıp arkasını dönük bir şekilde cevap verdi.

"Yaklaşık 3 aydır fena çarpıyor Komutanım ve eminim ki son nefesimi verene kadar da çarpmaya devam edecek... Yanlışlık olmasın bundan zerre rahatsız değilim, uğruna son nefesimi versem de" diyerek dışarıya çıktı.

Selim arkasından şaşkınca bakarken o gayet rahat bir şekilde yürümeye ve adımları ile askeriye yi inletmeye devam etti.

Hemen araması gereken biri vardı o yüzden adımlarını hızlandırdı.

Dışarıya çıktığında askeriyenin arkasına geçip telefonunu cebinden çıkardı ama gördüğü kişi ile bir süre bekleyip onu izledi.

Berk...

Başını ellerinin arasına yerleştirmiş ve öne doğru eğilmişti.

Kutay Timi ile ilgili her şeyi biliyordu.

Asena ve Berkin bir zamanlar evli olduğunu ve bebeklerini kaybettiklerini de.

Yıllardır sessizliğini bu konuda koruyordu çünkü silah arkadaşları geçmişlerini saklamak için büyük bir rol oynuyorlardı.

Halbuki ikisinin de birbirini hala sevdiklerini biliyordu ama saygı duyup ikisi ile de bu konuda hiç konuşmamıştı.

Adımları ondan bağımsız Berk'in yanına ilerledi, yanına oturup derin bir nefes aldığında Berk o an onu fark edip torparlandi ama Kutay elini omzuna koyarak oturmasını istedi.

Berk yanına oturduğunda Kutay onun ıslak kirpiklerini görmüştü.

Anlaşılan onun olmadığı bir zamanda Asena ile bir yüzleşme daha yapmışlar diye düşündü.

"Geçmiyor mu?" Diye sordu karşısına bakarken.

Berk ona baktığında yutkundu.

"Ne geçmiyor mu?" Diye sordu.

"Geçmiş" diyen Kutay bakışlarını ona çevirdiğinde Berkin kaskati durduğunu fark etti.

"Siz?" Diye sordu Berk afallarken.

"Komutanını hiç tanımadın mı Berk Girdap! Sence ben geçmişini bilmediğim askerleri etrafımda tutar mıyım?" Diye sordu alayla.

Berk önüne döndüğünde ellerini birbirine kenetledi.

Bir süre boşluğa baktıktan sonra "Geçmiyor komutanım ama sadece benim için" dedi fısıltı ile.

Kutay ona baktığında canının acıdığını biliyordu ama Asena'nın da o halde olduğundan emindi.

"Nasıl eminsin bu kadar?" Diye sordu.

"Çünkü ben kimseyi sevemedim" dediğinde yine bir gözyaşı firar etti gözlerinden.

Acele ile silerken Kutay önüne döndü.

Görmesini istemiyorsa görmezdi.

"O seviyor mu?" Diye sordu.

"Seviyor" diyen Berk içinde ki yangın ile nefes alamaz olmuştu.

Kutay ilk defa Alarcın ile aralarında olan bilinmezlikten korktu.

Ona ihanet ediyordu...

Beynine ağır bir darbe yediğinde Alarcın'ın bir başkasını sevme ihtimali damarların da ki bütün kanın kaynamasına sebep oldu.

"Mesela ben hiç o kaybetti gibi cümleler kuramıyorum Komutanım çünkü biliyorum ki o üzülmüyor, asla eksik hissetmiyor... Ve ben yine biliyorum ki bu hikayede üzlülen tek taraf benim" diyen Berk ile yutkundu.

Aşk illet gibi bir şeydi, Kutay bunu bildiği için bugüne kadar kalbini

hiç bir kadına açmamıştı.

Ama Alarcın ansızın gelmiş ve bodoslama o kapıya çarparak kırıp kendini içeriye atmıştı.

Gönlünde tek ve bembeyaz olan o tahtı kendine yuva yapmış gibi gidip oraya kurulmuştu.

Kutay'ın içini kemiren tek soru,

"Alarcın görevi öğrendiğinde onu arkasında bırakır mıydı?"

"Belki o da üzülüyordur?" Dedi Kutay.

Berk ve Asena onun için diğer arkadaşları gibi kıymetlidir.

Hepsi yoldaşı, arkasında ki dağıydı.

Diğerleri gibi onların da üzülmeleri canını yakıyordu.

Berk düşünceler içinde boğulurken Kutay ayağı kalktı.

 

Berk te kalkmak istedi ama yine elini omzuna bastırıp izin vermedi.

Eğilerek gözlerinin içine baktı ve "O halde eski seni yok et, o seni yok etmeden önce" dedi uyarı dolu bir sesle.

"Berk, ikinizi de tanıyorum. Canınız yansın istemiyorum o yüzden içinde ki ateşe bir derman bul!" Diyerek yerinde dikleşti.

Berk ona bakarken yıkılmaz bir dağ görüyordu, komutanı ile her zaman gurur duymuştu.

Ve ona olan devasa bir hayranlık.

Kutay arkasını dönüp giderken Berk arkasından gururla bakıyordu.

"Umarım, sizin canınız Aşk uğruna yanmaz komutanım" dediğini Kutay duymamıştı.

Kutay askeriyeye girip ona ait olan odasına geçti.

Koltuğa oturduğunda telefonundan can dostunu arayıp beklemeye başladı.

4. Çalışta "Yüzbaşımm" diye eğlenen sesi duydu.

Dudaklarında içten bir tebessüm oluştuğunda "Kardeşim" diye seslendi.

"Emret komutanım!" Diyen ses ile ufak bir kahkaha attı.

"Bırak zevzekliği, nerdesin?" Diye sordu.

"Tim ile beraber oraya geliyorum, biliyorsun görev yerim Suriye de ama Selim albay oraya gelmemizi ve acil bir görev vereceğini söyledi" dediğinde Kutay derin bir nefes aldı.

"Kutay, sorun ne?" Diye sordu sesinin her zerresini ezbere bilen adam.

"Alparslan, sana verecekleri görev benimdi" diyen Kutay'ın sitemli sesi ile Alparslan kaşlarını çattı telefonun diğer ucundan.

"O ne demek lan?" Diye sordu.

Kutay başka bir nefes alarak baştan sona her şeyi anlattı.

Verilen görevi, Albay Demir İzgiyi, Alarcın'ı, saldırıyı ve Alarcın ile aralarında ki daha bir günlük ilişkiyi.

Sol eli ile şakağını ovarken "Durum bu işte, babası yani Albay Demir İzgi görevi benden aldı ama sana verilmiş olması hayatımın en büyük şansı olabilir" dedi memnuniyet ile.

"Vay amına koyayım" diyen şaşkın ses ile arkasına yaslandı.

"Lan ne ara oldu bunlar ve benim niye haberim yok hiçbirinden!" Diye kızdı Alparslan.

"Fırsat mi oldu lan, kız gelir gelmez bodoslama daldı hayatıma" dedi terslenerek.

"Peki ne kadar sürecek bu görev?" Diye sordu Alparslan.

"Bilmiyorum, gelince konuşuruz bunları" dedi Kutay kapatacağını belli ederken.

"Tamam tamam, o halde odamı hazırla bebeğim. Uzun zaman oldu artık bu akşam koynunda yatarım" dedi Alparslan yine zevzeklik yaparak.

Kutay onun bu hallerini seviyordu ama her zaman "Siktir git lan!" Diye tersliyordu.

Sonra da hemen yüzüne kapatıyordu telefonu.

Şimdi de yaptığı gibi.

Telefonu masaya bırakırken yine baş ağrısı tutmuştu, ellerini önünde birleştirip arkasına iyi çe yaslandı ve gözlerini kapattı.

Gözlerinin önünde yine aynı sima belirdi.

Annesi, BADE KURT...

Kucağında küçük oğlunu dizine oturtmuş ve masal okuyordu.

Bir eli kitabı tutarken diğer eli oğlunun saçlarının arasındaydı.

Küçük Kutay ellerini annesine sarmış basınında boynuna gömmüş bir şekilde gözlerini kapatmıştı.

Annesinin onu dinlediğini sanmasını istiyordu ama o kokusu ile ilgileniyordu.

Boynundan derin derin nefesler alırken babasının ona söylediği cümleyi anlamaya çalışıyordu.

"En sevdiğinin kokusu cana cenneti hissettirir, ben annenin kokusuna ne zaman sığınsam sanki cennete gibi hissederim kendimi, şimdi bunu anlamazsın ama büyüdüğün zaman anlayacaksın"

Kutay ise bunu şimdi anlamak istediği için 3 gecedir annesini kokluyordu çünkü onun en sevdiği annesiydi.

Onun kokusunu derin derin solarken aldığı kokudan memnundu ama kendini cennete gibi hissetmiyordu.

Halbuki cennet ne demek bilmiyordu bile.

Annesinin kokusunda huzur ve mutluluk vardı ama bir şeyler eksik gibiydi.

Annesi birden okumayı bıraktığında gözlerini açarak ona baktı.

Ona tebessüm ile bakan kadına hayranlık ile bakmaya devam etti.

Çok güzeldi annesi...

Yeşil gözleri ve açık kahve saçları, kalp şeklinde dudakları ve yanaklarında ki iki derin çukur.

Annesinin güzelliği, merhameti ve şevkatli elleri onu her zaman huzurla karşılıyordu.

"Sen beni dinliyor musun bakalım?" Diye soruyordu annesi.

"Tabiki dinliyorum" diye cevap veriyordu.

Annesi Munzur gözler ile ona bakarken "hımm" diye bir ses çıkarıp gözlerinin içine bakıyordu.

"Peki en son ne dedim?" Diye sordu annesinin zarif sesi.

Kutay bir süre yuzune alık alık baktığında yine annesinin gamzeleri ortaya çıktı.

"Seni bıdık seni" diyen annesi yine boynundan öpüp onu gıdıklamaya başladı.

Kutay kahkahalar atarken annesi de onunla beraber gülüyordu.

Annesinden kurtulmak için çırpınırken pişman olacağını bilmiyordu.

Hep şevkatli elleri üstünde olsun diye her şeyi feda edebilirdi.

Kapı gürültü ile üst üste çalındığında Kutay birden gözlerini açıp kaşlarını çattı.

"Gel" diye seslendi yerinde dikleşirken.

"Komutanım" diyerek Serhat girdi içeriye, koşarak gelmiş olduğunu Kutay içeriye girdiği gibi anladı.

Kutay birden ayağı kalktığında Serhat telaşla ona bakıyordu.

"Ne bu halin oğlum? Ne oldu?" Diye sordu karşısına geçerken.

"Komutanım hastane" diyen Serhat ile kutay'ın kaşları daha da çatıldı.

"Ne hastanesi? Düzgün anlat şunu!" Diye sesini yükseltmesi elinde değildi.

"Hastane taratılmış, birçok ölü ve yaralı var" demesi Kutay'ın kaskatı kesilmesine sebep oldu.

Kutay gözlerini kolunda ki saate çevirdiğinde afalladı.

Askeriye ye gelmesinin ardından tam 3 saat geçmişti, Halbuki 5 dakika gibi gelmişti gözlerini kapatması.

"Hangi hastane?" Diye soruşunda binbir endişe vardı.

"O hastane komutanım, Güneş yenge ve Alarcın'ın olduğu hastane" dediği gibi Kutay dışarıya fırladı.

Timi de hızla ona doğru gelirken hepsi telaşlı görünüyordu.

"Komutanım!" Diyen Ayberk'ti.

Sesinde endişenin ve korkunun her hali vardı, karısının, canının yarısı'nın olduğu hastane'nin kan gölüne döndüğünü öğrendiğinde canından can kopmuştu sanki.

Kutay ufak bir baş hareketi ile çıkışa yöneldiğinde hepsi hızla onu takip etti.

 

Belinde silahı vardı ama şimdiye saldıranların gittiğine emindi o yüzden hazırlanmak ile vakit kaybetmeyecek ti.

"Yüzbaşı!" Diyen Selim'in sesi ile adımları durdu, herkesin bakışları onu bulduğunda Selim hızla onlara doğru yürüyordu.

"Doğru mu?" Diye sordu Selim'in telaşlı sesi.

"Doğru" diyerek Ayberk girdi araya,

"Güneşi arıyorum ama cevap vermiyor" diye de devam etti.

"Komutanım" diyen Kutay'ı anladı Selim.

Bir an önce gitmek ve görmek istiyordu, sadece Alarcın'ı değil.

Diğer insanların da durumunu öğrenmesi lazımdı.

Belki masum bir çocuk, belki aynı masumlukta yaşlı bir kadın, belki de hayalleri taze olan gençler.

Gitmesi gerekiyordu.

"Git ve beni haberdar et" diyen Selim ile Kutay yoluna devam etti.

Hepsi hızla araçlara geçerken Önce Kutay çıktı askeriyeden.

Bir eli sıkı sıkı direksiyonu tutarken diğer eli telefona uzandı.

Elleri rehper den tek bir ismi arayıp buldu.

PORTAKAL ÇİÇEĞİ.

aradı, aradı ve aradı ama aldığı tek cevap,

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılmıyor" oldu.

"Sikeyim!" Diyen sesi arabada yankılandı.

İçinde ki huzursuzluk büyüdü de büyüdü, bir girdap gibi onu içine çekerken hızını arttırdı.

Arkasından gelen 2 araba daha vardı.

Bir arabada Berk,Akgün,Barlas ve Ayberk vardı.

Diğer arabada ise Kaan,İlay,Asena ve Serhat.

Aygün Ayberk'e teselli verirken Ayberk korku ile arabanın hızını arttırdı.

Arabası Kutay'ın arabasının yanında ilerlemeye başladığında camdan Komutanı ile göz göze geldi.

Kutay başını aşağı yukarı salladığı gibi ikisi de daha da hızlandı.

Dikkatli olmak ellerinde olan bir şeydi, ikisi de buna önem vererek kimsenin hayatını tehlikeye atmadan kestirmeden geçtiler.

Arabaları aynı hız da giderken içlerinde küçük umut kırıntılarına tutunmak dışında başka bir şey yapamadılar.

Asfalt yol onların arabalarının teker sesleri ile inlerken hastane acı içinde atılan çığlıklar ve feryatlar ile inliyordu.

 

Devam edecek...4

Bölüm : 27.11.2024 20:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...