

BÖLÜM 1
Mumun ateşi odayı aydınlatırken kadın kalemi mürekkebe batırıp kağıdına yazı yazmaya devam etti ama o an, odanın havası değişmiş gibi hissediyordu. Saat tam on ikiye yaklaşırken, bir ağırlık çökmüştü omuzlarına. Derin bir nefes aldı ve pencereye yöneldi, dışarıdaki karanlık geceyi izlerken parlayan aya baktı ve zamanın ne kadar hızlı geçtiğini düşündü. Zamanın kendi hızında değil de başka bir ritimle ilerlediğini hissetti. Yavaşça saate baktı, birkaç saniye duraksadı ve ardından yavaşça kafasını sallayarak gözlerini kapattı. Bir karar vermeliydi, bu anı beklemişti, artık başka bir yolu yoktu.
Kadın, bir adım geri attı ve yazmaya başlamaya karar verdi. Mürekkep ve kalemi masanın üzerine yerleştirirken, yüreğinde bir tür huzursuzluk, bir tür belirsizlik hissi vardı ama aynı zamanda bir güven de vardı. Kendisini bu noktaya getiren her şeyin doğru olduğuna inanıyordu. Mürekkep kalemle buluştuğunda, kağıt üzerine kelimeler dökülmeye başladı. Her bir cümle, bir hayalet gibi sessizce ona kendi hikayesini anlatıyordu. Yazarken, derin bir içsel huzur buluyordu, ama dış dünyaya adım atmak için çok az zamanı kalmıştı.
Bir süre sonra yazısını bitirdi ve bir anlığına, yazdığı satırların doğru olup olmadığını sorguladı. Ardından, saate bir kez daha baktı. O sırada ışıklar kesildi. Evdeki sessizlik derinleşti, bir şeylerin başladığını hissedebiliyordu. Derin bir nefes aldı, kalemi ve kağıdı masaya bıraktı ve gözleri, elleriyle karnını bulduğunda, hissettiği acı onu alarma geçirdi. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü ama o anı başka bir şeyin önüne koyamayacak kadar yoğundu.
Bir an dondurulmuş gibi, odada yalnızca gölgeler vardı. Arkasında, tanımadığı bir ses yankılandı. "Burada mısın?" dedi kadın, titrek bir sesle. Ses, arkasından gelerek cevap verdi: "Hala vazgeçmedin değil mi?"
Kadın, kararlı bir şekilde, "Hayır, vazgeçmedim ve vazgeçmeyeceğim. Her şey onun iyiliği için," diye yanıtladı.
Arkasındaki ses daha derin bir tonla, "O zaman şunu hatırla; artık istesen de vazgeçemezsin. Vazgeçmek istediğinde çok geç olabilir," dedi. Kadın, kafasını sağa sola sallayarak, "Beni vazgeçirmeye çalışma. Bu işin sonuna kadar gideceğim," dedi, sözlerine kararlılıkla. O kadının arkasındaki kişinin tüm sözleri tüm odada yankılanmaya başladı.
"Signa occultari oportet, res sciri non debet. Maledictio haec scit quo vadat, cum se revelat. Pretium solvi debet cum venerit hora.”
Sözler, o odada yankılandıkça, bir anda kadının etrafında beyaz bir ışık parladı. Şiddetle dönüp, ışığın kaybolduğunda etrafın tekrar eski haline döndüğünü fark etti. Ama bir şey farklıydı, bir his vardı. Arkasında kimse yoktu.
Tam o sırada kocası odaya girdi, panik içinde karısına yaklaşarak, "Canım, iyi misin? Bir şey mi düştü? Bir ses duydum…" dedi. Kadın, derin bir nefes aldı, lambayı işaret ederek "İyiyim, yanlışlıkla düşürdüm. Hadi, uyuyalım," dedi, ama sesi bir an bile titremiyordu.
Kocası, kadının yüzüne dikkatle bakarak, "Sen iyi misin?" diye sordu. Kadın, gülümseyerek "Evet, sadece biraz uykum geldi. Hadi yatalım" dedi. Ama kocası, kadının karnına bakmaya başladı, "O iyi mi?" diye sordu. Kadın, bebeğinin iyi olduğunu söyleyecekken, aniden kesilen nefesiyle karnındaki ağrıyı hissetti. Bir an bile tereddüt etmeden, "O geliyor… Hastaneye kadar bekleyemem. Filiz ablayı çağır, o bana yardım edebilir," dedi.
Kocası, hızla odadan çıkarken kadının acısı arttı, zaman hızla geçti. Ve bir karar verdi, bekleyemezdi. Kendi başına doğurmak zorundaydı. Beyaz ışık bir kez daha parladı ve odadaki sessizliğe son verdi. O ışığın içinde, kadının son gördüğü şey, bir çığlık ve ardından, yeni doğan bebeğin ağlamasıydı.
Kadın, bir gülümseme ile son bir söz söyledi: "Tanrının hediyesi… sen bana tanrının hediyesisin bebeğim"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |